22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet 29 Ekim 1993 0ZELEK1 70.YIL 7 DOĞAN NADt 1960 sonraa Türk siyasal hayatıProf. Dr. ERStN KALAYCIOĞLU 1960 yılındaki küçük rütbeli subay darbesinden sonra hazırlanan 1%1 Anayasası ile, Türk siyasal hayatı- nda yeni bir dönem açıldı. Ancak, 1960 sonrasında siyasal hayatı etki- sinde tutan en önemli toplumsal- siyasal olgular. daha önceki dönem- den devTahnan toplumsal hareketli- lik ve demokratikleşraeydi. 1961 Anayasası'nın özellikle demokratik- leşme üzerinde önemli etkileri olmuş- tur. Yine de, kentleşme, sanayileşme, kitlesel haberleşmenin yaygınlaş- ması. ulaştırma olanaklannın geliş- mesıyle nüfusun akışkanlığının (sey- yaliyetinın) artması, okur-yazarlığın yükselmesıyle geleneksel ilişkilerin, inançlann ve beklentilerin aşınması olarak ifade edebileceğimiz toplum- sal hareketlilik, Türkıye'deki top- lumsal ve siyasal yapıyı, 1960'larda da hızla değiştirmiştir. Toplumsal hareketlilik. Türkıye'de derin tarih- sel kökleri olan ve cumhuriyetin ılk yıllannda bûrokratlar, milletvekille- ri ve aydınlardan oluşan türdeş ve devrimci "merkez"le onun karşısı- ndaki. büyük ölçüde köylü ve eşraf- tan oluşan ve türdeşhkten uzak "ke- nar" arasındaki ilişkıleri de altüst et- miştir. Kenar. 1960'larda da, 1950'- den beri sûregelen demokratikleşme olanaklannı da kullanarak sadece kentlere değil. merkeze de nüfuz etti. Böylece türdeş ve tekdüze merkez, özellikle 1980"lerdeki asken hareket- teh sonra ve onun da yardımıyla Ke- malist/lslamcı, liberal/muhafazakar, devletçi/serbest piyasacı vd. gruplar- la bezenerek çok parçalı bir hal almıştır. Merkez-kenar ilişkileri ağırlıklı siyaset, 1980'lerde yerini daha çok çeşıtlenen çıkarlar arası- ndaki ilişkilerle. geleneksel ve ilkel (primordial) değerler ve kimlik duygulan arasındaki çatışma ve sür- tüşmelere bırakü. 1961 Anayasası, demokratik ha- yatın zorunlu kıldığı temeller üzerin- deki anlaşmalan gerçekleştiremedi. 1960-80 arasında Türkıye'yı uzun süre yöneten Adalet Partisi ve onun Uderi, 1961 Anayasası'nın gayri meş- ru olduğunu hem defaten ilan etmiş, hem de bu meşru olarak kabul etme- diği anayasa ve rejimle Türkiye'yi yö- netmiştir. Böylece, 1960 darbesinin kapattığı Demokrat Parti'yi destek- leyenlenn ve o siyasal geleneğin mi- rasçılannm 1961 Anayasası'nı be- nimsemeleri temin edilemeymce, yenı demokratik rejım bir meşruluk bunalımıyla karşılaşmıştır. 1960'lar- da Türkiye İşçi Partisı. Milli Nizam Partisi, sonralan Milb Selamet Parti- sı ve Milliyetçi Hareket Partisi kuru- lup siyaset sahnesinde yerlerinı aldı- klannda, bu partılenn Türk siyasal hayatında rolleri olup olamayacağı; eğer varsa, bunlann iktıdara gelme- leri sonucunda rejimin niteliğinin değişıp değişmeyeceği gibi sorulara bir de Cumhuriyet Halk Partisi'nin "Orta'nın Solu" ve düzen değişikliği öneren programı eklenince, siyasal hayata katılmanın nasıl belirleneceği ve bunun siyasal iktidar üzerindeki etkilenne ilişkin anlaşmazlıklar, bir bunalıma dönüşmüştür. Nihayet, büyük partilerdeki anlaşmazhklann yeni ve daha ufak partiler doğması suretiyle çözümlemesi yolu Demok- ratik Parti'nin kunılmasıyla ıyioe açılınca, hükümet istikran da tehli- keye girmiştir. Bu arada bir de öğren- ci hareketleri ortaya çıkıp yaygınlaşı- nca. siyasal istikrarsızlık iyice belir- ginleşti. Bu bunalımın kendı müdahaleleri- ni gerektirdiğini düşünen askerlerin verdiği muhtıra ile 1971'de demokra- tik süreç yine bir kesintiye uğradı. 1973 ve 1977'de yapılan seçimler sa- dece istikrarsız koalisyon hükümet- lerine yol açtı ve sûregelen meşruluk ve katıhm bunahmlanna çare yine bulunamadı. Anti-sıstem partilerden MSP ve MHP'nin iktidar ortağı ol- malan ne düzen değişikliği, ne de de- mokratik istikrar sağlayamayınca. tiği karmaşık bir görüntü arz etmek- tedir. Bu nedenle, onun Osmanlı"- daki biçimiyle patrimonyalizmden daha farklı olduğunu düşünerek, Türk siyasal sistemine neo-patri- monyal bir nitelik atfedebiliriz. Bu yapı özellikle 1980-83 döneminde, öncelikle tek bir liderin merkezi ve pederşahi yönetimi altmda, siyasal otoriteye, "Tûrk klare geteneğinde- kF' güçlü, üstün, hayırsever, tatlı- sert, kişisel ve öznel (subjektif) gele- neksel otorite görüntüsü verdi. Bura- da karizmadan çok "milli" gelenek ve görenelcler ön plana çıktığı içın sul- tani tip özellikleri ağır basan bir pat- rimonyal otorite biçimi ile karşılaşı- yoruz. Bu yönetim üslubu, yasal-ussal esaslara göre oluşturulan bürokratik yapıya nüfuz ederek sürmüştür. Islama kesim saygın bir yere kavu- şurken, toplumsal hayatta da bu ke- simin etkisinin yaygınlaşması teşvik edilmiştir. Buna paralel olarak Islam'ın. siyasal otoriteye ve lidere sadakat ve itaatin temelinı oluştura- cak biçimde kullanılmasına özen gös- terilmiştir. Devlet başkanlannın bir müftüyü aratmayacak yorumlarla halka doğru yolu göstermeye başla- malan, bir yenilik olarak cumhuriyet tarihine girmiştir. Din ve ahlak ders- lerinin anayasal bir kural haline gelmesiyle neo-patrimonyal tablo ta- mamlanmıştır. İlginç olanı. halka İslam ve itaat telkın edilirken, "aydı- nlara" da Atatükçülük ve itaat telkin edilmesidir. Böylece zayıflayan mer- kez-kenar ağırlıklı siyasal yapı adeta yeniden. fakat Osmanlı benzeri bir biçimde ortaya konulmaya baş- siyasal bunalım yine derinleşti. Bu kez, artan siyasal terör günde 30 ci- vannda kişinin ölmesine neden oldu. Siyasal sistemde. özellikle TBBM'de görülen kilitlenmeyi çözmek yine as- kere düştü. 12 Eyİül 1980 harekeüy- le, bu kez üç yıl süren bir askeri dö- nem yaşandı. 1980-1983 askeri rejimi ve 1982 Anayasası ile 1961 Anayasası'nın yanlışlıklanmn düzeltilmesi amacı güdülünce ortaya, "kamın ve nizam" arayışına özgürlükleri feda eden bir anayasa ve rejim çıktı. Türkiye. 1980 sonrasında da siyasetin (devletin) ekonomiden (piyasadan) daha önce geldiği ve ona egemen olduğu bir ge- leneksel'patrimonyal siyasal yapı- dadır. Ancak bu yapı. modemlik ve gelenekselliğin birbirine kanştığı; li- yakatle kayırmanın, globalleşmeyle kabileleşmenin. kentleşmeyle kırsal kültürün yaygınlaşmasımn ıç içe geç- Kamu bürokrasisi, görüntü itibariyle yasal-ussal yapısıru sürdürürken, terfi ve atamalardan iş takibine ka- dar ilişkiler, üstün lidere ve etrafı- ndaki seçkinlere kişisel bağhlık ve sa- dakat, hemşehrilik, akrabalık gibi "geleneksd" ölçütlere bağlanmıştır. Bu arada, "Merkez"in azalan iti- bannı iade etmek için adeta bir dev- let fetişizmi başlamıştır. 1982 Anaya- sası da milli egemenliğin yanı sıra bir devlet egemenliği ihdas etmiştir. Bu anayasayla, mUli egemenliğin kul- lanılması yetkisi yalnızca TBMM'ne değil diğer devlet organlanna da ve- rilmiştir. Cumhurbaşkanının yetkile- rinin 1982 Anayasasfnda arttın- lması da aynı görüntünün bir diğer uzantısını oluşturmaktadır. Nihayet. 1980'den sonra devlet katında siyaseten itimada şayan ol- manın bir unsuru da İslamabk halini almıştır. Kamu bürokrasisinde lanmıştır. Nihayet, devletin tarikat- larla işbirliği içine gırdiği 1980'li yıllar ile patrimonyal lider tiplerin- den olan II. Abdülhamid'in Nakşi- bendiliği. Rüfaibği ve Ticanibği İstanbul'a ithal edişi veya yaygı- nlaştırmak suretiyle siyasal itaat tc- mini arayışı arasındaki benzerliğe dikkat çekmek isterim. Bu nedenle- dir ki, İ980"lerde egemen olan neo- patrimonyabzme. lider ve yakın çev- resi ağırlıklı, şahsi, modern bürokra- tik yapı içinde geleneksel normlarla yönetim stibnin, II. Abdülhamid'in yönetim üslubu ile benzeşmesi do- layısıyla "Neo-Hamidiyeııizm" admı uygun görmek mümkündür. Nite- kim. 1982 Anayasasfyla bu rejim, Duverger'in bir tabirini kullanarak bebrtirsek, seçilmış bir krala, daha doğrusu padişaha sahip olmuştur. Rahmetli Cumhurbaşkanı ÖzaPın ve 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren'in Başkanbk rejimi önerileri. siyasal yapımızdaki Neo-Hamidiyen bu esp- riye mantiken son derece de uygun- dur. Neo-Hamidiyenizm'Ie çok par- tili ve çoğulcu bir yapıya geçiş çaba- lannın zorluklarla karşılaşması ve il- ginç görüntülerin ortaya çıkması do- ğaldır. Ömeğın. ülkeye demokrasi ge- tireceği ümidiyle desteklenen bir lide- re "Baba" denen tek ülke Türkiye'- dir. Hanım başbakanın "ana şefltati" ile vatandaşlannı kucakladığı ender demokrasilerden birisı de Türkiye"- dedır. Ancak, 1983 sonrasında karşıky- lan görüntü aynntılarda farklı otea bile, özde 1960-80 arasındaki gıiş- melere benzemektedir. 1983"ten bcri yapılan tüm genel seçimlerin adıl ve hakça olmadığı. seçime sokulmayan veya muhalefette olan tüm liderler ve partilerce ılan edilmiştir. Eski parti- lerin hepsi kapatıldığı içın yeni parti- ler kurulurken. yasaklı olan eski li- derler de yeni partilerinin başında 1980'lerde siyaset sahnesine dönmüş- tür. "Merkez"in partisi olan CHP ta- rihe kanşınca, siyasal parti sistemi iyice anlaşılması zor bir hal almıştır. 1970'lerde bölünmüş olan oylar daha da bölününce, yüzde 10 ulusal baraj ve bir sürü seçim bölgesi barajına karşın 1991 seçimlennden sonra, çok korkulan koalisyon hükümetleri dö- nemi yine açılmıştır. 1987 sonrasında da TBMM'nin ve hükümetlerin meş- ruluğu, temel tartışma konusu haline gebnıştir. Özelbkle 1989 yerel seçim- lerinden sonra iyice doruğa ulaşan meşruluk bunalımı, 1991 seçimlerini ANAP'ın kaybetmesiyle bir mıktar geri plana itılirken, hakça olmadığı genel kabul gören seçim sistemi şim- dilik unutulmuştur. Ama. bu kez de yeni bir siyasal katılma sorunu doğ- muştur. Bir yanda Kürt sorununu te- mel konu haline getiren bir partinin TBMM'de varlığı, öbür yanda. anti- sistem bir yeni Islama parti olarak Refah Partisi'nin meydan okuması, yeni siyasal katılmanın boyutlan hakkındaki tartışmalan gündeme getirmişür. Üstelik. toplumsal hare- ketlilik iyice artarak sürdüğünden, 1980 öncesinde olduğu gibi meşruluk ve katılma sorunlan ile toplumsal hareketlilik birleşerek, mahşerin üç atbsı gibi, Türk siyasal hayatmı yine istikrarsızkğa doğru sürüklemeye başlamıştır. Ancak. 1960-80 döne- minden farkh olarak terör sonınu- nun daha çok bölgesel bir nitelik gös- termesine karşın. siyasal seçkinlerin iyice içine batmış olduklan bir yol- suzluk olgusu ortaya çıkmıştır. De- mokratik rejim ve onun kurumlannı derinden yaralayabilecek ve yurttaş- lann demokrasiye ve siyasal seçkin- lere olan güvenlerini sarsacak olan yaygın yolsuzluk, otoriter yöntem- lerle temiz bir dönem yaratmak için özlem doğurmaya da yarayabılecek- tir. Öyle görülüyor ki. Neo- Hamidi- yen siyasal yapı ve uygulamalar da is- tikrar ve demokrasiyi gerçekleştir- meye yeterb olamayacak. Acaba Türkiye, demokratik bir yapıyı gebş- tirmek için geleneksel sınırlannı ne zaman aşmaya başlayacaktır? Bu so- runun yanıtı, belki de 1995'ten daha geç olmayacak gibi görünen yeni bir erken genel seçimde saklıdır, ama bugünkü siyasal ortamda değil. Bir Seçim FantezisiMemlekette iki çeşit aday tipi var. Biri eskiden mebus- muş da tekrar seçilmek istiyor. öteki yep yeni, tabir ca- izse çiçeğı burnunda. Birincilerin kendılerine has bir alı- şkanlıkiarı, aşağı yukarı bir nevi itiyadları var. Bu köyle- ri 1950de de gezmişler. Aradan dört sene geçmiş ol- masma rağmen, evvelden niyetli olduklan için, bazı si- maları, bazı şeyleri, bazı eksiklikleri unutmamışlar Hat- ta, yalnız unutmamışlar değil de, daha doğrusu ezber- lemişler. Bunlar için iş nisbeten kolay. Köy kahvesinin, ekseri- ye topal iskemleciğine üstü kapalı padişah semerıne yerleşircesine, bir rahatlıkla oturuyorlar. Gelen kahve- ye "Bu ne bu? Bal gibi olmuş" yahut giden ayrana "Amma da tuzsuz şey ha" gibilerinden en masum bir sı- temde dahi bulunmamayı biliyorlar. Ne ikram edılirse "tevkalade" deyip, lafı kısa tarafından "saded"e getırı- yorlar. Sadet? Malum. Şöyle bir yarenlik edıp etrafı kollamak. - Ali dayı senin hasta öküz ne oldu, yahu? - Hangi hasta öküz bey? - Canım hani arka ayağının üst kısmında bir yara açıldıydı da bir türlü kapanmak bilmiyordu. - Haa o mu? O öleli dört sene oldu bey. Sonra bir tane daha aldık. O da üç sene evvel sizlere ömür öldü. Allaha şükür, şimdiki iyidir. - Oh, oh.. Ne yaparsın hayat bu. ûlen ölüyor kalan kalı- yor. Orada bulunan vatandaşlar bu derin felsefeye pek akıl erdiremezler ama "mebus bey herhatde bir büyük ke- lam etmiştir" diye maruz görürler. Lafa devam: - Veli baba, senin çocuğun mektep işi ne oldu Alla- haşkına? - Beyefendi çocuğun binbir müşkülle mektebe kaydını yapJuuMc. Okudu bitirdi. Epeydir Nahiye müdürü beye- fendinin orada katiplik gibi bir şey yapıyor. - ©h, oh Allah afiyet versin. Dünya böyledir işte. Kimı köyde çalışır kimi katiplik eder. Köytü vatandaşlar bu ikinci felse1ey\ de kavrayamaz- lar ve bu sefer "Ne kanşık işlere kafa yormuş" dıye adaylanna adeta acıyarak bakarlar. Tecrübelı aday bunu hısseder. Kendine göre ortaya biraz "kuvvei ma- neviye" vermeğe kalkar: - Ama önünde sonunda kâtip de karnı açıkınca köylü- nün ekmeğinı yer. Bu Cumhurreisinden başlayarak arada bir köye uğra- yan belediye kamyonunun şoförüne kadar, memlekette hatta dünyada mevcut, bilumum "kâtip"lerın yaşamak için köylüye muhtaç olmaları, vatandaşın gögsünü haklı bir gururla doldurur. Hep bir ağızdan: - Sa ol, var ol, ömrüne bereket!.. Kabilinden mukabil tesellilerde bulunurlar. Bu minval üzere bir müddet daha lakırdı edilır. Yalnız. tecrübeli aday tek söylıyeceğı esaslı sözü ayrıhrken, hemen son dakikada ağzından çıkarır: - Göreyim sizi. önümüzde seçim var. Reyınizi Halkkı- rat partısıne vermeği unutmayın. Dedim ya, tecrübeli aday için ış nisbeten kolaydır. Fa- kat yenılerin, yanı acemilerin hali bir ayrı âlem. Bunlar köye, gelinlık kız gibi, mahcup, çekingen, sıkılgan bir tavırla girerler. Kahveye grrip oturmazlar da sığınırlar, adeta korka korka laf açmağa başlarlar. - Arkadaşlar, nasıl? Bu yıl ekin iyi mi? - İyi ama burada ekin pek yoktur. Biz çokluk pamuk is- liyoruz. - Neyse o da o demektir. Köylü bunu pek anlıyamaz. Susmayı tercih eder. Belki bu zoraki sükutu bozmak maksadiyle, düştüğü sürçü li- sanı izaha lüzum görür: - Anavatan toprağında ne biterse ekındır. Laf bu hale gelince etrafındakiler artık dayanamaz olurlar. İçlerınden bir alaycı çıkar. O civarda nasılsa boy vermış üç dört kavak ağacını gösterir. - Bunlar da mı ekin? Bizim aday azbuçuk bozulur ve bahsi kapar: - Onların boyu uzun. Toprakta ne biterse ekin dedik ama boyu kısa olacak. Mamafih ehemmiyeti yok. Sizin pamuklar iyi ya, siz ona bakın. Velhasıl bu seçim konuşmaları Anadolu köylerinde böylece sürüp gidiyor. 1950 seçımi kahramanlarından biri, istanbul'a evine döndüğü zaman karısı hayret et- miş: - Nasıl oldu da seçildin? Yenı mebusun cevabı: - Dinle de anlatayım: Sen 30 senelik karımı öptüğüm- den daha fazla, şu son 30 günde, tanımadığım, bılmedı- ğim, saçlı sakallı yüz öptüm ve seçildim. Hakikat de böyle. Ah... O tanımadık, bilmedık fakat da- ıma iyi kalbli ve güleryüzlu Türk köylüsü. Düşündüğünü söylemiyen, söylemedığini düşünen ve her şeyi kendisı- ne nasihat verenden hiç şüphesiz çok daha iyi bilen sev- gili vatandaş. (Cumhuriyet-13 Nisan 1954) Ali Ulvi Ersoy 19401ı yıllann öğretmeni... tikacılar ne yaptık? Onun ıdeal ve prensiplenne sadık kaldık mı? Inkılap bınasını tamamladık mı? Esefle söylemek lazım gebr ki. yır- mi beş yıldan ben gerçek Ata- türkçüiuk prensıplerinın gelışü- rümesi ve yerleştırilraesi yerine, heykeller yapılması. biistler dikil- mesi. sosyal \e ıktisadı özü olma- yan Atatürk nutuklan venlmesi öoem kazanmıştır Böylece Ata- türk büstleriyle, heykellenyle. bajTam ve matem gunleriyle. Anıt Kabir zıyaretleriyle. güya unutulmamış, fakat Atatürkçülü- ğün özü sıbnme dönemıne gınl- raıştır. O>sa bugûn milli varlığımız Dakımından büyük tehhkelerle de karşı karşıya bulunuyonız. Bu tehlıkeler birçok alanlara girmış olan zıtlaşmalar. ikilikler. açık veya gizli mücadelelerde görül- mektedır 'Aydm-cahiT, yeniden alevlendinlmek ıstenen 'Smmi- Ale«" 23Üaşmalan ve "mflliyetçi- komönist' mücadelesı yetmıvor- muş gibi, şimdi birde 'Tnrk-Kürt' zıtlaşması yaratılmak ve bu va- tan, içınden çökertılmek isteni- yor. (...) Biz eskiden ben şu kana- ati taşımakta, Atatürkçûlüğün ilerisini. memlekette sosyal adale- tın gerçekleşmesınde görmekte- \ız. (29 Ekim 1963) Devrimci Hukuk İlkeleri Hukuk kurallan, artık toplu- mun ihtiyaçlanna ve hiçbır ayn- calık gözetilmeksizın. bütün halkın çıkarına hızmet edici nıte- lıkte olmadıkça, sosyal devrimlere yönelmedikçe. kamu yaranna ön planda tutmadıkça, kendınden beklenen görevi yerine getiremez ve toplumda huzursuzluklann ar- kası alınamaz. (29 Ekim 1969) Lider ve Ekip Sorunu Cumhuriyet'in ılanından beri tam 47 yıl geride kaldı Cumhun- yet, ulusal egemenliğin anayasal belgesi olan 20 Ocak 1921 günlü "Teşkilad Esasiye Kamnu"nda kuçük bir degışikbk yapılarak ku- rulmuştu. Bu yasanın Mecüs'te görüşülmesı sırasında haftalarca süren en önemli ve tartışmalı top- lanülan hemen hiç kaçırmadan iz- ledım. En çok tarüşmaya yol açan konulardan birisı, cumhurbaş- kanının görev ve yctlalerine ilişkin madde olmuştu. Genç ve ateşlı hatıp ve devnmci ınsan Mahmut Esat Bozkurt'un coş,kulu konuşmalannda adı be- lirtilmemekJe birhkte, Cumhur- başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın bu yasa ile diktatörlük yetkilerine sahip olmasından kuşkulamldığı açıkça belli oluyordu. Atatürk bu göriişmelerdeki ko- nusmaalara hiç gücenmemiş ve ilen sürülen düşüncelerden ab- nmamıştı. O kadar ahnmamıştı kı, gerek Fethi Bey (Okyar). gerek İsmet Paşa (Inönü) kabinelerinde Mahmut Esat Bozkurt'un adalet bakanı olarak yer almasına karşı koymamış, ülkede laik tüze (hu- kuk) devrimının gerekJeştıribTiesı ışinı bu genç ve ateşli devnmciye bırakmıştı. (29 Ekim 1970) Atatürkçülüğü Ezmek Cumhunyetımizin 49. yılını bi- Urdığı ve 50. yılına ayak basüğı gün. cumhunyetin bir niteliği üze- rinde durmak istıyoruz. Atatürk "Cumhoiyet fazflettir" derken, Türkiye bakımından, doğ- ruyu söylemiştir. Boyle bir devlette yönetia durumunda bulunanlar, her devlet işınde "kamo yararf'nı göz önünde bulundurmayı hiç unutmamak zorundadırlar Ger- çek anlammda Cumhuriyet işte bu- nun için bir "fazilet" düzenıdır. O>sa bugün Türkıye'de de "vatan ve milletin setameti", "halkın mut- lıduğu" parolalan arkasmda ters yöne doğru gidiş görübnektedir. Atatürk: "Benim için bir taraf- taıiık tardır. O da Cumhuriyet ta- raftarbğı; fikri. ictimai inkılap ta- raftarlığ)'' demişti. Biz şımdı ülke- mizde bu sözdekı "Cumhurijet ta- raftarbğı'"nı alıvor. "fikri ve içti- mai inkılap" vanı "düşünsel ve sos- yal detTİm taraftarlığı''nı ezmek ıs- tiyoruz. "Atatürk"ü baştacı eder- ken "Atatürkçülüp" ezmek de- mek olmaz mı bu? (29 Ekim 1972) 50. Yü ve tlk Meclis Cumhuriyetimizin ellina yılına ulaştık. ulusumuza kutlu ve mutlu olsun. Elli yıl demek, tarih içinde, yanm yüzyılbk bir zaman bınmi demektir. Dürbünü bu zaman bın- mi boyunca geriye doğru çevirerek Cumhuriyet'm kurulnuş >ıllannın aynntılannı seçmeye çahşırken, ilk Türkiye Büyük Millet Mecüsi'nın bu tarihsel oluşumdakı yerini. kimlik ve niteliğmı bebrtmek gere- kır. Çünkü o Mecbs obnasaydı. Cumhuriyet kurulabibr miydı? Ben daha da ilen gıderek şovle dı- yeceğım: İlk Meclis'in. ulusal yazgımn sorumlulugunu ejlemb olarak yüklenmesı ve bütün kamu işlerinde ulusal egemenbği dünya- ya ılan etmesı. Tıirkıyede Cumhu- nyet'ın daha o zaman adı soylen- meden. ilan edilmiş olduğunu gös- termez mi? (29 Ekim 1973) Düşün Özgürlüğü ve Yazı Yaşamı Cumhunyetimızın 51. yüını kut- luyoruz. Bu vesile ile Cumhuriyet dönemındeki siyasal onamla ya- zarhk ve düşün yaşamı arasındaki ilişkıye kuşbakışı göz atmak istiyo- rum. Bugün. ülkemızde demokrasi yöntemı oturma sancılan ıçinde- dir. ama oturacaktır. Çünkü va- tandaş. özellikle 1961 Anayasası'- nın getirdiğı özgürlük havası içinde az da olsa bilinçlenmişür Bu bılina yok etmek içın uygu- lanacak şiddet ve baskı tedbirleri mutlaka gen teper. 1971-1973 de- nemesi bunu gösterdi. Jnsanlar öl- dürülebıbr, ama düşün öldürüle- mez çünkü. Düşünle savaşmanm en etkib araa, kelepçe, zından, ışkence. sehpa, gazete kapatmak. kıtap top- latmak veya yakmak degıl; akla. mantığa. bibme dayanan "karşı dûşünce"dir Bugüne degin kaç kez yazmışımdır: Eğer düşün; zulüm ve dehşet sabnakla öldürulebilsey- dı. ınsan kafasındakı akıl ışığı. en- gizısyon mahkemelennın bekçıbk yaptığı ortaçağ andanlannın kalın duvuriannı yanp çıkamazdı. Tarihe bahnız: Düşün özgürlü- günü yok eden veya kısıtlayan re- jımler. arkalannda düşünsel ve sosyal bir anarşı boşluğu bıraka- rak. mutlaka ynkılmışlardır Yıkıbnışlardır ama. olanlar halk- lara ve ülkelere olmuştur. (29 Ekûn 1974) Niçin Atatürk Cumhuriyeti Cumhuriyetimizin 60. yılma enştik. Yeryüzünde birçok de%le- tin adı "cnmmıriyeftir. Zaman za- man "Atatürk Cumhuriyeti" dedı- ğimız bızım Cumhunyetımızin "öbürierinden ne aynrnı var" dıye düşünenler olabıbr. Bunu somut olarak yarutlamak ıçin Bınnci Dunya Savaşı sonunda Osmanb Imparatorluğu ile birlikte dağılan Avsturya-Macaristan lmparatorluu'nu ele alalım: Os- manlı Imparatorluğu'ndan aynlan halklar kendı topraklannda nasıl ayn ayn devletler kurmuşlarsa ve ımparatorluğun gövdesi olan Ana- dolu'da Türk bırlığıne dayalı yeni Türkiye Cumhunyeti kurulmuşsa, Avusturya-Macaristan tmpara- torluğu'ndan aynlan halklann yeni devletler oluşturmasmdan sonra genye kalan Alman kökenli AvusturyaLlar da bugünkü Avus- turya Cumhunyeti'ni kurmuş- lardır. Dıştan bakılınca her ıki cumhuriyetin doğuşu benzerbk gösterir. Ama içten ıncelenince şu iki büyük aynm hemen göze çar- par 1) Avusturya Cumhuriyeti, devletlerarası anüaşmalarla masa üzerinde kurulduğu halde. Turkıye Cumhuriyeti üç buçuk yıl süren çe- tın bir bağımsızbk savaşı sonunda kurulmuştur 2) Bugünkü Avus- turya Cumhuriyetrmn devrimci karakteri olmadığı halde. Türkiye Cumhuriyetı'nin mayası, özyapısı devnmcidir. Çünkü Avusturya Cumhuriyetı'nin iç yapısında, ya- salannda. gelenek ve göreneklerin- de, toplumsal kurumlannda, hu- kuk ile dın arasındaki ib'şkılerinde imparatorluk dönemıne göre bü- yük bir aynm bulunmadığı halde, Atatürk Cumhunyeti'nin ıç yapısı- nda. yasalannda ve öteki toplum- sal kurumlannda. hukukla din arasındaki ıüşkilennde, Osmanb dönemine göre çok büyük aynm ve degişimler vardır. Bu cumhuriye- tin sonmlannın çözüm yönteminde bilım ve akılabk: devlet yönetımın- de laiklik: her konuda çağdaşbğa yönebk bir devnmcilik ve ulusçu- luk ruhu yatar. Cumhunyetımıze ıleria Türk aydınlannın "Atatük Cmnhuriyeti" dcmesının nedenı işte budur. (29 Ekim 1983) Kemalizm Suç mu Oldu? "SömûriUeo Atatürk ve Aatürk- çülük" kıtabmın yazan Asım As- lan, dısıpbn kurulu karan ile devlet memurluğundan çıkanbr... (Evet, artık Atatürk'ü savunan- lan savunma dönemi baş- lamıştır.) (29 Ekim 1987) 1990Tann genci Velidedeoğlu..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear