25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURJYET 6 OCAK1993 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Radyasyon SorunuveSommsuz Devletliler! Prof.Dr. ŞARMAN GENÇAY ITUNükleer En. Ens. E ski Sanayi ve Ticaret Ba- kanı Sayın Cahit Aral'ın pişmanlık itiraflan ve Türk halkından özür di- lemesi üe Çernobil olayı yeniden gündeme gel- miştir. Bu beyanJa iJgili oJarak önce- lilde şu saptamayı yapmakta yarar vardır; beyanda ifade edildiği gibi er- ken uyan sistemiennın bulunmaması- nı olayın bir tek ve önemli suçlusu ola- rak göstermek gerçekçı değildir. Bir ûJkeye nükleer saldınlar olduğunda patlamalann merkezınden hızla yayı- lan ve atmosferle taşınan radyas- yonun izlenmesi yaşamsaJ bir önem gösterir. Bu dunımda erken uyan sis- temfcri, patlama merkezleri etrafında- ki yakın ve uzak yerleşim yerleri ve açık alanlar için durum saptaması ya- par ve halkın sağlığı için önlem alın- masına yardımcı olur. Kurtarma faali- yetlerinin planlanmasında büyûk rol oynar. Çernobil gibi bir olayda da bu- nun yararlı olacağı açıktır. Ancak, yüzJerce kilometre uzakta kaza yapan bir reaktörden yayılan radyasyonun ûlkemize ulaştığı konusunda halkımı- zı bilgi sahibi edemememizin nederü olarak erken uyan sisternlerinin yok- luğunu göstermek doğru değıldir. Kaza. uzakta ve kuzeyimizde meyda- na gelmiştir. Rüzgâr durumu ilk anda bizden yana olmuş, radyasyon yüklü külkri İcuzeye sürûklemiştir. Bu aşa- mada, dünya olaydan haberdar ol- muş, atmosferik oluşumlar akı bir şe- kilde izlenmiştir. Yurdumuza rad- yoaktif tozlan Laşıyan atmosferik ko- şullar oluşmaya başladığında halkımı- an sağlıgı için gerekli önlemlerin aü- nmasına başlanabilirdi. Basıt rihazlar- la dahi radyasyon varhğı belirlenebilir, bunun için adam ve cihaz olanaklan seferber edilebilirdi. Yinelemek iste- rim, eldeki olanaklar böyle bir olayda, halkın önJem almak üzere uyanlması için gereken bilgiyi sağlamaya yetecek kadardı. Gereken çaba göstenlmış olabilir. Eğer radyasyon dûzeyi yük- sek bulunmuş ya da rasyasyon ölçüm- leri yapılamamış ise insanlanrnız uy- gun bir şekilde bilgilendirilmeliydi. Bu konuda gereken incelemeler yapı- lmalı, o gûnlere geri dönülrnelidir. Bunlann demokrasi ile ilgisine gelince: Sayın eski Bakan'ın, bugûn üzüntü duyduğunu söylediği o günlerdeki davranışını düşûnürsek, o zamanlar kendisine inananlann ya da inanma- dan kafa sallayanlann bugün pişman- lık içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Acaba o zamanlar Sayın Bakan'a inanmayanlar neden etkiü olamadı- lar? O günleri anımsıyorum da üniver- atede öğretim üyeleri üzerinde ağır bir baskı. ağzıru açıp konuşmak isteyenler sanki vatan haini, dinsiz ve imansız. Anımsaünm Sayın Bakan'ın sözünü: "Dinine imanına bağh hiç kimse Tür- kiye'de radyasyon var diyemez". Kar- şıt görüşlülere gözdağı, aynı şekilde düşünmeyenler hain. Ileri, demokra- tik toplumlarda böyle şeyler olamaz. Bu örnek, yaşam biciminin demokra- tik olmamasırun ne anlama geldiğini en açık bir şekilde göstermektedir. Gerçekten demokratik bir ülkede de- mokrasiyi yaşam biçimi olarak özüm- semiş bir toplumda. buna ne bir bakan cesaret edebilir, ne halk kabul eder, ne de öğretim üyeleri ve araştırmacılar böylesine hiçe sayılabilir ve sessizliğe mahkûm edilebilir. Bizde ise konu ile Türk Atom Enerji Kurumu dışmda, il- gili üniversitelerden biJe yeterince ses çıkamadı ve çıkamazdı. Bunun başlıca iki nedeni vardır: Binndsi, yukanda sözü edilen açık ve ağır baskılar ile öğ- retim üyeleri üzerine, YÖK ve hükü- met kaynak gösterilerek yapılan ağır baskılardır. Bu tür baskılara fazla bir kanıt gösterilemez, herkes birbirini korkutur. Ancak, o gûnkü belgeler iyi- ce taranmalı ve baskı öğelerini içeren- ler saptanıp gereken yapılmalıdır. öğ- retim üyeleri üzerine kara, ağır bir bu- lut çöktürülmüştü. Dinsiz imansız suçlaması yapılmış, vatan hainliğine giden yol gösterümişti. Cesaretli çıkış yapan saygıdeğer bir öğretim üyesine, yetkililerden, basında da yayımlanan. hakaret dolu bir mektup gönderilmiş- ti. Yozlaştınlımş bilim kadrolan fkinci neden, öğretim üyeleri toplu- luğunun, hakkmda çok yazı yazıldığı şekilde bozulmuş olmasıdır. Değer yargılannın erozyona uğramjşlığı, başka bir deyişle etik yozlaşma, konu edilen bu kara bulutun etrafında türe- yiveren yandaşlar. Zamanın Sanayi ve Ticaret Bakanı. öğretim üyelerini üni- versitede toplayıp "Güneş görmüş ine- ğin sütünde güneşgörmemişine oranla daha fazla radyasyon vardır" demişti. Bu tür tuhaf bilimsel açıklamalar, bu konuda yetkili kılınmış kişilerin ağzın- dan dinlenip ağlanacak haiimize gü- lünmüş, dinsiz imansız olmak göze ah- namayıp ses çıkartılamamıştı. Şimdi kimse bize neden ses çıkartmadın de- mesin. Açıkçası söz söylememiz ya- saklanmıştı ve radyasyonla ilgili veri- ler elimizde yoktu. Radyasyonla ilgili kesin saptamalar her laboratuvarda yapılamazdı. Eksıkleri gidermek için yetkililerin desteği, çalışma ve gerekli İcoşullan sağlamak olanağı-4 yoktu. Bizdeâdettir, tüm ağır koşullara karşın neden kahramanük etmedin derler. Ağzını açanı yaşadıgına pişrnan eder- ler. Kaldı ki ağzını açıp teknik bir ko- nuda konuşmak elde tutulur bir ispatı, bir teknik çalışrnayı gerektirir. Bu or- tam yok edilmişse ve sağlamakta ola- naks.dıklarla karşılaşılıyorsa zaten konuşmak kolay değildir. Televizyona çıkan yetkililer küçuk dağlan biz ya- rattık djyen, sorumluluk alaniannda diktator olma hevesüleriydi. Her şeyin doğrusunu bilen ve kimseyi umursa- mayan kişilerdi. Şimdi bir yetkili piş- manlık duyuyormuş. halktan ÖZÛT di- liyormuş. Suçhı kim? Suçlu bu top- iumun yaşamının yeterince demokra- tik olmaması. 1986 yılında Türkiye, özellikle yaşam biçimi ile demokratik bir ülke olsaydı yukanda çizilen sah- neleroluşamazdı. Hiçbiraletle radyas- yon ölçümü yapmamış olanlar Ûgili komisyonlara alınamazdı. Eş dost ka- yırmak için projeler verilıp projeler ip- tal edilemezdi. Demokratik yaşam bi- çiminden payını almarruş toplumlarda radyasyon, dediğirn dedik yetkililerin gölgesinde daha bir zararlı olur. Kısa- cası, radyasyonla ilgili endişelerde ger- çek ortaya çıkartılmah, sonuca göre sorumlular haJckında gereken ya- pılmabdır. Öte yandan diyelim ki endişeler yer- sizdir; eski Bakan yanılmaktadır ve tüyler ürperten bir şekilde zevk aJdığı (gazetelerdeki beyana dayanarak yaa- yorum), komşumuz ülkelere yüksek radyasyonlu yıyecek malzemesi sat- mamız olayı da gerçek değildir, rad- yasyon düzeyinin yüksekliği konusun- da da Sayın Bakan yaniışbk yapmak- tadır. Yine de başımızj ellerimizin arasına alıp düşünmeliyız. Büyük Mil- let Meclisi'nden çıkıp raflan dolduran ve dolduracak olan son derece demok- ratik yasalar, yaşam biçimimizı de- mokratik kılabibyor mu? Bu sorunun yanıtı olumlu olsaydı, şu radyasyon sonınunda resmi yetkililer bizi böyle- sine sûrü yerine koyamazdı. Üniversi- te çevrelerinin ağzına kilit vurulamaz- dı. Resmi laboratuvarlarda alınan so- nuçlar, üniversite laboratuvarlannda alınan sonuçlaria karşılaştınlır ve bu laboratuvarlann varsa eksiklikleri hızla gideribneye çaüşıhrdı. Böyle bir anlayış ve birHİcte çabşma ortamı ya- raülmasını beklemek herkesin hakkı- dır. Sonuç Radyasyonun verdiği zararlar top- lumun demokratik yaşam biçimini özümsemiş olması ile böylesine sıkı a- kıya ilgilidir. Daha ileri gideceğim, kaza yapan reaktör bir komünist ülke- de değil, gerçekten demokratik bir Batı ülkesınde olsaydı bu zaran ver- mezdi. Çünkü, güvenlik önlemleri, toplum ve bireye değer veren bu ülke- lerde daha gerçekçi ve daha iyi bir şe- kilde alırur. Nitekim demokratik Batı ülkelerinde de reaktör kazalan olmuş fakat gelişmiş Baü reaktörleri bu tür zarara neden olmamışur. ARADABIR Prof. Dr. MÜSTAFA ALTEVTAŞ .' K1K ve Pazarianan Koltuk: Rektörlük! 1980li ve sonraki yılların yıkıma uğrattığı kurum ve de- ğerlerden en önemlisi "üniversite" ile "üniversite öğretim üyeliği" olrnuştur. Bir yaşam biçemi oJması gereken üni- versite, bilimin yeniden ve yeniden üretildiği ve öğretildiği yer olarak dürüstlük, çalışkanlık, herdoğrunun akıl süzge- cinden yeniden ve yeniden geçirilmesini dayatan bilimsel kuşkuculuk ve hoşgörü ilkelerine dayanmalıdır. Üniversi- ter yaşam biçeminin en hızla aşındırılan değerleri, bu ilke- ler olmuştur. 19801i yıllarda bir yandan "serbest piyasa" söylemi pompalanıp, "köşe dönücülük ve işbitiricilik" mitleştirilir ve sosyal devlet anlayışı mahkûm edilirken, "kul ve köle" yaratımına dönük bir eğitim sistemi kurumlaştırılmıştır. Törensel nitelik kazanan el-etek öpmeler, el öpme kuyruk- larında yer tutan bakan, milletvekili, dekan ve rektörler, çikar karşılığında dağttılan akademik unvanlar "son arzu- ya" dayandınlan rektörlük ikramları, yaşanan değer eri- mesinin bir kesimdeki örnekleri olarak içimizi karartmak- tadır. Rektörlük atamaları öncesinde "devletiüler"e sunulan akademik unvanlar eski-yeni tüm devletlüleri baştan çıka- rırken, doksan derecelik açıya dönüşerek el öpen dekan ve "rektör olarak ölmek" arzusuna uyularak yapılan ata- malara kurumlanmız ve insanlarımız yeterli duyarlılığı göstermediğinden, mide bulandıran bu davranışlar sür- mektedir. Yıkımın bir başka göstergesi, aklın önündeki engelleri bilimsel yöntemlerfe kaldırması gereken üniversitenin gi- derek medreseleştirilmesidir. Üniversite yaşam biçemi, giderek "naklin" egemenliğine terkedilmiş ve "diplomalı bilisiz" üretim merkezine dönüştürülmüştür. Üniversitenin dûşürüldüğü durumun analizinde, kullanı- lacak araçlardan birist de üniversiter makamların nasıl ele geçirildiğinin ve elde tutulduğunun ortaya konulması- dır. 1980li yıllardan bu yana dağıtılan "fahri akademik un- vanlann" gerekçeleri ve tarihlerj konusunda yapılacak bir araştırma, üniversitenin yüzakı olmayacaktır. Üniversiteyi daha da kimliksizleştirecek ve üniversiter yaşam biçernini daha da bozacak gelişmeteri basından iz- lemekteyiz. Üniversitenin kendi içlerinden seçilen organ- ları eliyle yönetilmesini sağlamayı programına koyan hü- kümet, bu alandaki yozlaşmayı arttıncı adımları, 3826 ve 3837 sayılı yasalarla gerçekleştirmiştir. özerk ve özgür üniversiteyi yaratmak sözü veren hükü- met, 3826 sayılı yasanın geçici birinci maddesi ile yeni ku- rulan 21 üniversite ile 2 yüksek teknoloji enstitüsünün rek- törlerinin belirlenme yetkisini Milli Eğitim Bakanı ile baş- bakanın önerisine bırakmıştır. Üniversite rektör adaylarının belirlenmesi yetkisinin si- yasal otoriteye bırakılması, MEB ile Başbakanlık'ta özel ofislerin kurulması, rektör adaylarının saatferce bakan ya da başbakan kapılarında beklemeleri sonucunu yaratmış, rektör olmak isteyenler; siyasal kanalları çalıştırmak ve kendilerini siyasal otoriteye beğendirmek için yoğun bir çabaya sokmuştur. Hemen her aday adayı, kendisini öne- recek parti ilçe-il başkanı, milletvekiti ve bakan arayışına girişmiştir. Görev isteminde öne çıkan, yönetsel deneyim ve bilimsel yetenekten daha çok, kendilerini önerecek si- yasal kadrolara daha iyi hizmette bulunacakları ile üniver- siteyi bu çevrelerin hizmetlerine sunabilecekleri konusun- daki ikna güçleri olmuştur. 3837 sayılı yasanın ek 30 ile geçici 23 ve 24. maddeleri, siyasetçinin elini, üniversite ve üniversite öğretim üyeliği mesleğinin içine iyice daldırma olanağını vermiştir. Bu maddeler ile MEB, yeni açılacak fakültelerin hangi illerde ve ne zaman açılacağına, hangi öğretim elemanının yetiş- tirilmek üzere yurtdışına gönderileceğine, Bakanlar Kuru- lu ise yasama organının yetkisini üstlenerek yeni fakülte ve yüksekokulların açılmasına karar verecektir. Bunların, yakın gelecekte üniversiter yaşam biçemini ve öğretim üyeliği mesleğini, bugünü de arattıracak biçimde, ne bi- çimde yozlaştırıp kirleteceğini hep birlikte gözleyeceğiz. OKURLARDAN Biyotoji öjretmenteri Bizier, Eğitim Fakülteleri'nin biyoloji öğretmenliği mezunlanyız. MEB yeni öğretmen atamalan için yayınladığı genelgede bizlerin de isterşek sınıföğretmeni oiarak başvurabiîeceğimizi belirtti. Birçoğumuzişsizkalma korkusuyîa istemeyerek başvurduk. Fiak ve kimya mezunlan kendi branşlannda başvurdular ve kabul edildı. Aynca yeni kredili sistemde biyoloji dersi müfredaiı uzatıldı ve taşrada çoğu lisede bu ders kaldınldı. Gelişmiş ülkelerdc en can alıa ders olan biyoloji ülkemizde neden önemini yitiriyor? Bakanlık bu ayncaiığı neden yapıyor? Bizier sınıf öğretmeni olarak ne derece başanlı oluruz? A.Firat GÜn TARTIŞMA Bir mahkeme karan 2 8 Arabk günlü Cumhunyet Gazetesi'nde Eskişehir Idare Mahkemesi"nin verdiği yüriitmeyi durdurma karanyla ilgili ilginç birhabcrokuduk. Mahkeme, öğrencilerini döven bir lise müdürünün, mûdürlükten alınarak öğretmen olarak atama ışfemini durduruyor. İdare mahkemelerinin yürütmeleri durdurma kararlan elbette yetkileridir. Ne var ki ilgili mahkeme bu karannı verirken çok önemli bazı yanhşlar yapıyor. Yetki ve takdır haklannın dışına çıkıyor. Mahkemelerin yetkileri yasalarla belırli olduğu gibi'takdir'yada 'değerlendirme' haklan da sınırsız değildir. Bakınız karar metninde ne deniyor: "Öğrenci dövme, deneyimb' veçok başanb olduğu anlaşılan okul müdürünün öğretmen olarak naklini gerektirmemektedir." Bu konu bir mahkemenin takdir edecegi, daha doğrusu dokunacağı bir konu değildir. Bu konuyu değerlendinnek, ancak ve yalnız bireğitimcinin işidir. Eğer mahkeme bu görüşünü bıreğitimci bilir kişinın, raporuna dayandırmadan karar metnine koyduysa işdaha da kötü. Bu yönde bir raporu eğitimci bilirkişinin mahkemeye verebileceğıni de sanmıyoruz. Deneyimli ya da başanb olma birkimseve 'dövme' veya 'suç' işleme hakkını vermez. Böyle olunca mahkemenin, "dövme, okul müdürlüğünden alınarak öğretmen olarak atanmasını gerektirmez" demesi doğru olamaz. Mahkemenin; olayı, yanhşdeğerlendirdiğmi ve 'yanb' düşündügünü gösterir. Mahkemeler elbette karar verirken bazen sanıklar lehine hafifletia nedenlerararlar. Ama olayırruzda ele alınan neden bunlardan değildir. Hafifleticiyi davalı değil, davacı olan taraf gündeme geürir. Aynca bu konuda bıriyi hal değerlendirmesı yapma da doğru olamaz. Yine kararda deniyorki "Öğrenci dövme idarecibk görevının üzerinden alınarak öğretmen olarak atanmasını gerekürecek ağırbkta değildir." Bu da birmahkemenin takdirini aşan konudur. Eğitim işfevinde kaba kuvvetin şu ya da bu şekilde yeri olamaz. Eğitim işlevinde yeri obnayan bireylemi mahkeme nasıl ve hangi yetkiyle değerlendirmeye abranlaşıbrşe> değil... Mahkeme, "Öğrendsini döven biri öğretmen olarak atanamaz"deseydi, kendilerini alkışlardık. Keşke böyle bir karar haber olarak yazılmasaydı. Dileriz hukukçulanrruz bunu başka açılardan da değerlendirir. Niyazi Ünsal Emekli Eğitimci Trabzon'da gelişme I nsan doğup büyüdüğü, kimliğını ve kişiliğini bulduğu. yaşamının ve kültürünün aynbnaz parçası saydığı bir kente uzunca biraradan sonra giderse nelerdüşünür, neler duyumsar? Trabzon'da dolu dolu geçirdiğim ve her dakikasını olabildiğince değerlendirmeye çalışüğım son )irmi günün izlenimleri: Trabzon, öteden beri Doğu Karadeniz'in "eğitim ve kültür merkezi"dir. Sanayi alanında atılım yapmayan kentimiz, açığını kültürel yatınmlarla kapatmaya çabşıyor, 30 yıl önce, at arabalanyla yapım alanınakum vecakıl taşıdığınnz Karadeniz Teknik Üniversitesi. hergeçen gün yeni fakülte ve bölümleriyle dev bir eğitim anıtı olarak gelişimini sürdürüyor. Bunun yanı sıra mesleki ve teknik yüksekokullar, bölgenin gereksinim duyduğu nitelikb insan gücünü yetiştirmeye çahşıyor. Trabzon, ülkemizin okuilaşma oranı yüksek kentlerinden biri durumunda... Trabzon'da gözlediğim en sevindirid gelişmelerden biri de kültürkummlanna hızla yenilerinineklenmesi... Bir zamanlann Amatör Tiyatro Topluluğu'nun yerini şimdilerde ödenekb Trabzon Devlet Tiyatrosu'nun abnası, bankalann sanat galerisinin yanı sıra Trabzon Devlet Güzel Sanatlar Galerisi'nin kurulması, önemli tarihsel mekanlann Hamamizade Kültür Merkezi, Mahmut Goloğlu Kültür Merkezi, Hüseyin KazazKültür Merkezi adıyla kültür ve sanat etkinb'klerine açılması, beni çok etkiledi. 30 yıl önce 'Kilitli Dünya' röportajıru yapmak SllSan HlJIIt YlJİe ILLUSTRATIONAMERICANSHOVVCASE PENCERE için gitüğim cezaevini, bugün çok amaçb birkültürmerkezi olarak dolaşırken duyduğum coşkuyu anlatamam! Ünlü Sultanahmet Cezaevi'nden önce Trabzon Cezaevi'ni sanat etkinliklerine açan Trabzon Belediyesi'ni ne denli övsem azdır! Bu kısa 'kültürel gezinti'de Trabzon'un parkîanndan hiç söz etmezsek haksızlık olur. Trabzon'da, çocukluğumun Ganitası'ndan, ilk gençük yıllanmın 'AşıklarParkı'na dek tüm gezinme, dinlenme, soluk ahna alanlan yeniden düzenlenmiş. Eskilere yenileri eklenmiş. Kıyı boyunca çağdaş oturma yerleri, çay bahçeleri açılmış. Parklar, tarihsel kabntılarla, sanat yapıtlanyla zenginleştirilmiş. Buralara, Jbrahim Cudi Efendi'den Sabahattin Eyüboğlu'na, Faik Ahmet Barutçu'dan Hasan îzzettin Dinamo'ya uzanan bir düşünsel zenginlik içinde, Trabzon'un eğitim, kültür, sanat ve pou'tika yaşamında iz bırakmışinsanlann büstlerinin konulması ise ayn bir değerbüiriik ömeği. Bunca olumlu, iç açıcı görüntünün yanmda, Trabzonlulann yakındıklan konulann başında trafık karmaşası geb'yor. Ankara'da Okumayan aydınlanmız... F olklor teriminin ilk kez bir bilim dabnının adı oiarak kullanılmasına ilişkin 20 Arahk I992tarihindeki Sayın MusaSe>ircı'nin 1942'den beri süregelen yanbşlığı seçkin Cumhunyet gazetesi okuruna aktarması yanıltıcıdır. Bizim daha önce ortaya koyduğumuz belgelere (Türk Folklor Araştırmalan Dergisi, s.351,Ekim!978ileFolklor Dünyasından, Ankara 1991, s.9-14)dayanarak kanıtladı&mız bilgilerin oknnmadığını düşünerek >eni bulduğumuz belgelerle bu konuyu yine gündeme getirmiştik. (Türk Dili. s.486. Haziran 1992). Ancak aradan geçen 14 yılda Sayın Seyirci gibi konumuzla yakından ilgilenen bir uzmanın bile bu yazılan görmediğini Cumhuriyet'te okumak en azından üzüntü veriyor. Özetlemek gerekirse, bu bilim dabna biünçü olarak ad koyan. aktanldığı gibi W.J.Thoms değil, ondan 64 yıl önce 1782'de Alman yazar Fr. Ekkard'dır. Yine 1813te Alman araştırmacı J.F. KnafTel bu yeni bilime verilen "Volkskunde" terimini kitabında bilinçli bir biçimde kullanmıştır. Kitaplık müdürü olan W.J. Thoms'a bu kelimeyi sadece Ingilizceyı çevirmek kalmış, Ambrose Merton takma adıyla (!) dergideki mektubunda kullanmıştır. Aydınlanmızın yanlışlardan. neredeyse Kızılay Meydanı'nıri bile trafiğe kapaülmasının söz konusu edildiği günümüzde, Uzunsokak'm hala taşıtlara açık tutulmasuun haklı bir gerekçesı olabilir mi? Adı 'cadde' olan bu daraak sokakta insanlar, artık 'JcelebekJer gibi özgür' obnak ve çiğnenme korkusuna kapımıadan dolaşmak istiyorlar Dinamik Belediye Başkanı Sayın Altay Aktuğ'dan, Trabzon ve Trabzonlu daha büyük hizmetler, daha büyük başanlar bekliyor. ArillaAşut Gazeteci-Yazar saplantılardan ve kopyacılıktan kurtulupgerçek belgelere eğilmeleri ve okumalan dileklerimle... Bu bir... İkincisi de "Halk Bilimi" gibi ğüzelim Türkçesi dururken yabancısından vazgecelim.. Prof.Dr. Nevzat Gözaydm Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Halk Bilimi (Folklor) Anabilim Dalı Başkanı Kııklamn Kuklası... Avrupa'nın ortalık yerinde göz göre göre Müslüman- ların canına okunuyor. Hesabı da tutuluyor... Kaç bin Müslüman toplama kamplarına götürülmüş? Kaç bin kişi öldürülmüş? Kaç bin kadının ırzına geçit- miş? Kaç bin kişi sakat kalmış? Kaç bin kişi yurdunu bı- rakıp göçmüş? Televizyonda görüntüler sunuluyor, rakamlar veriliyor, her şey ortada, açık seçik, gizlisi ka- paklısı yok. ikinci Dünya Savaşı'nda Nazi vahşetine parmak ısır- tan bir canavarlık karşısındayız. Çünkü İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler'in toplama kampları gözlerden ıraktı. Bu kez öyle değil. Aradan ge- çen kırk yıl içinde dünyada iletişim devrimi gerçekleşti. Artık herkesin evinde televizyon var; herkes her şeyden haberli. Eğer insan kulaklarını tıkamazsa, gözlerini ka- pamazsa, Bosna - Hersek'te kurulan mezbahadaki kıyı- mı odasından izleyebiliyor. insan dediğin kim? Sen, ben, o... George Bush... Bizim komşu Hacer Hanım, köşebaşındaki manav Mustafa Efendi ve Alman Şansölyesi Kohl.. insan, hem televizyonda kıyımı ve kırımı izleyecek, hem de kılını kıpırdatmayacak... Canavarbğa katılmak değil mi bu? • Peki, biz ne yapıyoruz? Doğrusu bağırıp çağırıyoruz, bizim hükümete kızıyo- ruz; Hıristiyanlar Müslümanları kesip asıyor ya, yine de Hıristiyanlık dünyasından medet umuyoruz: - Ey Amerika, ne duruyorsun? - Almanya kıpırdasana!.. - Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, neden Bosna- Hersek'e müdahale etmiyorsun? - Çünkü orada petrol yok, değil mi? - George Bush göreyim seni... Bizim Hükümet, elinden geleni yapıyor mu? Tek başı- mıza Bosna ya hava indirmesi yapacak askeri gücümüz yok. Bu iş teknoloji sorunu, olanaklar hesabı. Kanuni Süleyman döneminde olsak, orduyu Edirne'den salıp Balkanlar'a dalar, küffara dersini verirdik. Var kuvveti- mizle abandık, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ni yola getirmeye çabalıyoruz... Ne oluyor? Gelin, eğri oturup doğru konuşalım, yapılacak bütün girişimleri yaptık... Kefere'bana mısın'demiyor... Kıpırdamıyor. • 21'inci yüzyıla yaklaşan dünyamızda yuvarlak sayıyla bir milyar Müslüman yaştyor... Doğrusu ya, Islam dünyasında elinde büyük kozlar bulunan ülkeler de var... Düşünün bir kez; Ortadoğu'da dünya petrol deposu- nun üstüne bağdaş kurmuş krallar, şeyhler, emirler keyifçatıyorlar. Suudi Arabistan, Irak, Körfez ülkeleri ve Iran birleşseler, ortalığın tozunu dumanını attırır, Bat'- nın canına okurlar. Petrol öyle bir güç ki, kullanabildiğin zaman Avrupa'- dan Japonya'ya kadar dize gelmeyecek ülke yok!.. Peki, Kuveyt Emiri ne düşünüyor?.. Ya Suudi Arabistan Kralı?.. itezret ne yapıyor? Müslüman dünyasının kralları, emirferi, şeyhleri Amerika nın kuklasıdır... Bizim ülkemizdeki şeriatçılar da bu kukla krallann, şeyhlerin, emirlerin kuklasıdır... Bağırıp çağırırlar bunlar, sözde Bosna Müslümanları için feryat ederler, Türkiye'de yaşayan müminlere dö- nük gösteri yaparlar; ama gerçekleri hiçbir zaman dile getiremezler; çünkü, göbeklerinden Ortadoğu'daki pet- rol şeynlerine, krallarına, emirlerine bağlıdırlar... Kolay mı efendilerine karşı çıkmaları, ikiyüzlülüklerini sergilemeleri.. Madanoğlu AnılarJ 911-1953 0 Yöfam sûnrcmtn Mmurfım ntnthruttla lturaıüımtr,<a (a/c instlnınja bir ta EVRİM Yayınevi Ltd. Şti. Kadıköy İş Merkezi Neşet ömer Sok. 10/74 Kadıköy-İSTANBUL / TeJ.: 347 49 63 Faks: 347 76 12 CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ'NDEN ARMAĞANLIKİTAPKAMPANYASI. ÜYE OLAN VE OLMAYAN HERKESE, TÜM OKURLARA... 1-15 OCAK 1993 O o35'e varan ındirımler. 150.000- T.L.'ya kadar armagan kıiap Cumhuriyet Kitap Kulübü Taksim Magazamızda (Iiükla2 Cad. Zambalc Sokak 4/1 Fransız Konsolosluğu yanı) dilediginiz Idlabı seçin, armağan pajccdnıa ve sürpnz hedıyerun alıa Cumhurfytt KNap KulûbO, Çağ Pazarlama A.Ş. bbklal Cad. Zambak Sokak No.: 4/1 Taksim Tel: 252 38 81-82
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear