25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 11 AĞUSTOS1992SAU 12 DIZIYAZI • ••Partiden ayrılan Türk-Islam Ulkücülerini ihanetle suçlayan MÇP'de sular durulacağa benzemiyor Bozkuıt bozkurdun kurdudur ÜLKÜCÜ HAREKETTE BÖLÜNME TANIL BORA KEMAL CAN M, Mevfcut tarikat ilişkileri, blok des- tekleri ifade etmiyor. Etse bile. gerek tarikat yapılannın etkisinin aşınması gerekse grup taassubu nedeniyle. bü- yük bir kitlesellik vaat etmiyor. Diğer taraftan, bu ilişkilerin tesiri. bağunsız bir radikal İslamcılık politikası oluş- turmayı güçleştiren bağlılıklar yaratı- yor. Daha pragmatist olan unsurlann marjinalleşme kaygısıyla, aynca ayak- lannı basuklan milliyetçilik zeminini yitirmeme kaygısıyla fazla İslamcılık'- tan kaçınmalan ise radikal unsurlan tedirgin ediyor. Yaacıoğlu ve arkadaşlannın, marji- nalleşmeden veya bölünmeden bu işi götürebilmeleri oldukca zor görünü- yor. Tabandan tavana yürüyen süreci fazla uzatmak, gevşek bağlan iyice za- yıflatabilir; teşkilatsızlığa alışık olma- yan ülkücü tabanda sıkınü yaratabilir. Muhtemelen ağustos başında yayına başlayacak olan haftalık gazetelen, bir süre, tek elle tutulur referans kaynağı olarak çok önem kazanacak.. • Şahinler ve güvercinler MÇP'de de -hâlâ!- ikilik var: Sertlik yanhlân ile aynlanlara pek çok nokta- da katılan ancak aynlmaya karşı olan- lann ikiliği... MÇP'nin geleceğini. bu ikiliğjn nasıl bir yapıya oturacağı belir- leyecek. Şu anda partiye, sertlik yanlısı çizgi hâkim görünüyor. Bu çizgı, ayn- lanlan yeminle bağlandıklan, lider- teşkilat-doktrin düsturuna ihanetle suçluyor. Eski MHP ileri gelenlerin- den Dündar Taşer'in dile getirdiği "Türkeş'in yanhşı, benim doğrumdan daha doğrudur" şiannın özetlediği Tûrkeş-dava eşitliğinin reddi, ihanetin en sağlam kanıtı olarak kuilanıhyor. Hainlerin kendilerine başka isim bul- malan gerektiği söyleniyor. tstifacı altı milletvekilinin, Türkeş sayesinde parlamentoya girdikleri için milletvekilliğinden de istifa etmeleri is- teniyor. MÇP'yi zaafa düşürmekle "Türk düşmanlannı sevindirmeleri", aynlanlann hainliğinin (kimilerine gö- re emperyalist güçlerin komplolannda maşa olduklannın) bir başka kanıtı. Kapısında olunan hükümet ortaklığı fırsatını heba etmeleri de önemle belir- tilirken Türkeş-Demirel yakınlaşması ilk kez bu kadar açıkça kabullcnilerek ve vurgulanarak öne çıkanlıyor. Ümmetçilik, İrancılık, radikal İs- lamcılık ısnadı, suçlamalann başlı ba- şına önemli bir boyutu. Zaman gazete- sinin isüfacılara gösterdiği sempati. bu suçlamada delil olarak bolca kuilanıh- yor. Sertlerin içindeki en sertler, Yazıcı- oğlu ve arkadaşlannın zaten MÇP'ye katılmalanndan beri hareketi ümmet- çilere pazarlamaya cahşmakla suçlu- yorlar. Sertlerin ılımhlan ise tarikatla- nn aynlanlan oyuna getirdiğini; onla- nn da İslamalann ülkücü hareketten kadro devşirme stratejisine alet oldu- ÇP'de hâlâ ikilik var: Sertlik yanlılan ile aynlanlara pek çok noktada katılmasına karşın partiden kopmayan güvercinler. MÇP'nin geleceğini bu iki kanadın birbiriyle olan ilişkisi belirleyecek. Şu anda partiye şahinler hâkim görünüyor. Aynlanlan ihanetle suçlayan şahinler, "An kovanma çomak sokanlara Bozkurtlann neler yapacağını kestirmek güçtür" diyerek, eleştiri dozunu arttırmaktan çekinmiyorlar. Güvercinler ise merkezin aynlanlara yönelik suçlamalarını hayretle izliyor. hamrnüllü şikâyetçileri tepkiselleştire- bilir. Üsıelik MÇP yönetiminde, istifa şokunu. parti içi muhalif unsurlann burnunu sürtme, orneğin Şemsek'e boyun eğdirme fırsatı olarak görenler de var. Böyle bir katı merkezileşme, aynlmalara yol açmasa bile, MÇP içindeki hoşnutsuzlan pasif direnişe itebilır, motivasyonlannı bozabilir. GKSOMa son gelişmeler MÇP içinde LJder-Teşkilat-Doktrin düsturuna sıkı sıkıva sarılan şahinler. partiden a) rılan 6 miliervekilinin MÇP Genel Başkanı Alpaslan Türkeş sayesinde Meclis'e girdiğini, bu nedenle milletvekilliğinden de ayrılmasını istiyor. ğunu söylüyorlar. Bütün bu suçlama- lar, bölünmenin 'safra attık' edebiya- üyla değerlendirilmesini getiriyor. Türkeş'e yakın bir MÇP yöneticisi, "Zaten bunlar 12 Eylül'den önce de başımıza belaydı" diyor. Tabii bu ağır suçlamalar genel ka- muoyu önünde değil, ülkücü hareke- tin iç toplantılannda ve yayın organla- nnda dile getiriliyor. Günlük Ortado- ğu gazetesi. şahinlerin, merkez üssü durumunda. Bu gazetenin yayınlann- da, ağır hakaretlerle anılan istifacılara, "An kovanma çomak sokanlara Boz- kurtiann neler yapacağını kestirmek güçtür" türünden tehditler savrulabi- liyor. Parti yönetimindeki yakın çevre- sinin yanmda. bizzat Türkeş'in de şahinliğe yatkm olduğu söylenebilir. Kriz kapıyı çalıyor MÇP yönetiminin, bölünmenin şaş- kmlığını yaşayan ve böyle şeylere hiç alışık olmayan tabanı tutabilmek açı- smdan, sert dışlayıcı bir tutum göster- mesi doğal aslında. Fakat bu tutumun kahcılaşması ve kurumlaşması. MÇP'yi çok daha derin bir krize soka- bilir. Bölünmenin ihanet ve safra atma mantığıyia değeriendirilmesi. gidenle- rin kariyerlerinden ötürü tabanda kabul görmüyor, huzursuzluk yaratı- yor. Böyle bir ihtimali uzun zamandır hesaba katarak gerili vaziyette bekle- yen MÇP tepelerinin gösterdiği şiddet- li tepki, bu olayı büyük şok olarak yaşayan Anadoludakı taban açısın- dan, cn az istifa olayı kadar şaşırtıcı olabiliyor. Daha önemlisi, Türk-Islam ülkücülüğü çizgisine yakın olup ve Yazıcıoğlu'nun eleşürilerine pek çok noktada hak verip, sadece aynlmaya karşı olanlar, MÇP içinde büyük bir kesimi oluşturuyor. İslami etmenlenn marjinalleştiril- Şemsek'İn tavn mesine, hükümete ve Batıcı politikala- ra tabi olunmasına, 80'lerde görece gelişen tartışma ortamının veçok sesli- liğin bastınlmasma tepki, özellikle gençlik ve entelektüel kadrolar içinde. geniş tabanı buluyor. ğil. Bazı il-ilçe örgütlerinin. merkezi desteklediklenni bildiren mesajlann- da. "Parti yapısının ve ışleyişinin böyle devam edemeyeceğini" belirten "an- cak"lı paragraflara yer verdikleri söy- leniyor (Örneğin Samsun, Ordu il örgütleri). Gençlik üzerinde etkili olan ilk GKSO Başkanı Metin Tokdemir ve Bizim Ocak dergisi. Bizim Dergâh baskınını kınarken. çok sesliliğin bas- tınlmaması gereğinı ısrarla vurgula- yan çıkışlar yaptılar; aynlanlara sert suçlamalar yöneltmediler. kızgınlık değil üzüntü belirttıler. Bu şikâyetçiler kitlesinin aynlanlara katılmamasında, hareketten ve Baş- buğ'dan kopmayı tasavvur edememe- leri başrol oynuyor. Bu cüreti göstere- biiecek iken, istifa hareketinin bileşi- mini. saiklerini. zamanlamasını tutarlı bulmadıklan veya dışandan güdümlü saydıklan için, yahut bekleyip gönme- \i yeğleyerek katılmayanlar da az de- Karaman millet\ekili Osman Se- vimli. Kon\a Milletvekili Musa Eran- cı, Çorum Milletvekili Muharrem Şemsek de tahammüllü şikâyetçiler arasında gösteriliyor. Parti örgütünde hâlâ behrli bir ağırhğı olan ve son kongrede yönetim dışı kalmanın da sı- kıntısını taşıyan Şemsek. istifa edeceği söylenirken partide kaldı. Ancak yap- tıgı açıklamada itidalli olmaktan. asıl önemlisi vaDiyı tabana uydurma gere- ğinden söz etti. MÇP merkezinin sertliğini ve ihanet edebivatını sürdürmesi, bütün bu ta- Örneğin GKSO'da izlenen politika, gençlik içinde huzursuzluk yarattı. Bi- zim Dergâh'ın yasaklanması ve dergı baskınına adının kanşmasıyla üzerine MÇP bünyesinde de çok tepki çeken GKSO Genel Başkanı Ulvi Batu. zaaf görüntüsü vermemek amaayla önce desteklendi. Ardmdan. geçen hafta. bu sefer de sessiz sedasız, neredeyse hiç duyurulmaksıan görevinden alındı. GKSO'lan yeniden görece özerk, çok sesli bir yapıya kavuşturma yö- nünde bazı sinyaller verildi. Sertlik- taviz arasındaki git-gel, GKSO'daki huzursuzluğu derinleştirdi. MÇP'nin toparlanması, hem tabanı tutup, hem hoşnulsuzlan tatmin edeceği dengeyi tuttunna becerisine; diğer yandan ay- nlanlann bir an evvel marjinalleşerek umut kaynağı olmaktan çıkmasına bağlı. MÇP merkezinde. bu iyimser ihtimali gözeterek, aynlanlardan kim- lerin geri döneceğinin hesabını şimdi- den yapanlar bile var.. MHPneolacak? MÇP'de yeniden açılacak olan MHP ile bütünleşmenin, sıkıntmın aşılmasına büyük katkı sağlayacağı düşünülüyor. MHP'nin. MÇP'nin hâ- lâ toparlayamadığı milliyetçi entelijen- siyaya gıden kapıyı açacağı umuciu besıeniyor. MHP'yi MÇP'den bağım- sız kurma çalışmasını yürüten eski yöneticiler de bu umudu koz olarak kullanıyorlar. Gerçi bu ekibin sözcüsü Sadi Somuncuoğlu'nun asli iddiası. MÇP'nin beşe-alüya bölünmüş olan eski MHP topluluğunu temsil edeme- yeceği; bu nedenle MHP'nin toparla- yıcı bir güç olarak değeriendirilmesi gerektiği yönünde. Fakat MÇPyönetimi, MHP'cilerin tabanlanrun olmadığmı, mecburen MÇP'ye katılacaklannı düşünüyor. Eski MHP büyüklerinin şimdiye dek MÇP'ye girmemesinin temel nedeni- nin, Yaacıoğlu ve radikallerden duy- duklan kaygı olduğunu söyleyen MÇP'liler, istifalan, bu bakımdan da olumlu sayıyorlar. Kimi MHP büyük- leri de Yaacıoğlu ve ekibini. MHP'yi. temsil yeteneğinden yoksun sayarken, bu değerlendirmeyi doğrular gibiler. Yazıcıoğlu ekibindeki radikaller de MHP seçeneğini dışlarken: bu ekibin pragmatistleri, MÇP'ye karşı MHP'ye sanlma ihtimalini yedekte tutuyor- lar... BİTTİ Muhsin Yazıaoğlu: Dün açıldıkça provokasyona açık hale geliyorduk, bugün kapanırsak geliriz Hem Türk hem Islaııı hem açık toplum-2 - "Misak-ı Milli sınırları içinde dü- şünmenin kısırlaftırıcı etkisi" ve "Os- manlı politikası" ile kastettiğini: bu vuklaşım mı? Gekceği görmek YAZICIOĞLU - Evet, ben bunla- n söylerken bütün coğrafyayı kapsa- yan, kucaklayan bir politikayı işaret ediyorum. Osmanlı, Balkanlar'dan Ortadoğu'ya kadar geniş bir alanda, dil, din, ırk farkı gözetmeksizin her- kesi kucaklayan bir sistem oturtmuş ve bütün hatalara. yanlışlara rağmen bir medeniyet meydana getirmiştir, Bu medeniyeti bugün cağımızın bü- tün yeniliklerini de içine alarak yeni- den kurabiliriz. Bu çerçevede de- mokratik ve sivil anlayış da ne kadar yerleşirse ve ne kadar genişlerse. o zaman hoşgörü alanımız daha da açılır. Yani geleceği görmek lazım. Sadece bugünün şartlanyla meseleye yaklaşmak yerine 50-100 yıl sonrası- nı düşünerek bir m^bde oluşturmak zorundayız. - Bölünme noktasına geri dönersek. bu işaret ettiğint görüşler, bugün geli- nen noktanın bir sonucu mu? YAZICIOĞLU - Bu değerlendir- meler bugün geldiğimiz noktanın değerlendirmesi değil. Biz. başından beri olaya böyle bakıyoruz. Tür- kiye'nin bir milli kimliği vardır. Bu. Müslüman-Türk diye ifadc ettiğim kimliktir. Bizim mücadelemiz. bu kımlığin ifade ettiği misyona uygun bir yeniden yapılanma ve yıne bir medeniyet kurma mücadelcsidir. Ba- şından beri böyle bakıyoruz. Fakat cumhuriyetin kuruluşun- dan beri gelen bazı alışkanlıklar var. Tek parti vc milli şef dönemlerinin arkasından dcmokrasiye geçilirkcn oluşturulan sun'i yapılar bu alışkan- lıklan kıramamış. Türkiye hep perde arkasında ve birtakım pazarlıklarla idare edilmiş. Yani bir elit kadro, halkı yönetimden uzak tutarak, ken- dilerini seçkin. halkı ise bu işlerden anlamaz görerek güya demokrasiyi yerleştirmek istemişler. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" dcyip, milletin egemenliği için ortam ve ze- min yaratmamışlardır. Üst seviyede oluşan Jakoben Kemalist çizgiyi de- vam ettinmek isteyen bu seçkinci kadro, bütün partılerde kümelen- miştir. Ve bütün siyasi kültüre hâkim olmuştur. Bu tesirlcr bizim harcketi- mizin içinde de vardır. 70'liyıllar ~ - Fakat 70 "liyıllarda bu ayrışma net değildi. YAZICIOĞLU - Bu sorun 70'ler- de de bizim gözümüzdc berraktı. Fakat sözünü ettiğimiz unsurlar ba- şından beri bu nokıada olmalanna rağmen. kuvvetle milliyetçilik duy- gulannı vurguladıklan ve bunu yük- sek perdeden ifadelendirdikleri için. biz. nihayetinde mevcut düzenin ku- rumlanndan yetişmiş olduklannı gözönüne alarak. makul görülmcsi gerektiğini söylcmiştık. Bu nedenle. asgari müştereklerdeen >akm olarak görmüşüzdür. Fakat zaman içinde verilmiş olan bu mesajlann tabanda gerçek aksiyonerleri çıkmıştır. Bu ta- ban dinamiği. "Bunlan slogandan çıkartın, hayata uygulavın"demiştir. Slogancı mantık sloganla devam cttı. öbürü de bunu hayata uygulamak is- tedi. İştc çelişki burada bıışlıyor. -Bugün demokrasi, sivilleşmegibi kavnıınlarm örgiitienmedc de raratıl- nuı.sı gcrck liğini \öyfih orsıımız. Oysa 7(1 li ı ıllmcla bıımııı ıcını icrsi vaşıın- dı... Yazıcıoğlu: Meseteleri açıkça konuşalım, siyasi örgütlerimizi açıkça koyalım YAZICIOĞLU - 70"ler bunalımlı kasyoıı ipekiilasyonlarma konu olu- bir dönemdir. Bütün toplumun kör vor - bir dövüşe sürüklendiği. provokas- yonlara açık bir dönemdi. Bu dö- nemde ülkcnin meselelerine cevap vermek için milli bir refieksin temsil- cisi olarak ortaya çıkan ülkücü hare- ket. dönemin icaplanna göre kendi prensiplerini ortaya koyabilmek. ha- reke'i provokasyonlara kapalı tuta- bilmek için daha sıkı bir hiyerarşi oluşturmuş ve disiplın kurmuştu. Zaaflannı da kendi içinde çözme gayretinde olmuştu. O dönem için bunu normal görmek lazım. Ama bugün dünyada değışmcler varken. Türkıye'de de açıklık polıııkjlannın uygulanması gerektığine inanıyo- rum. Mesclelcri açıkça konuşalım. sıya- sı örgütlenmizi açıkça kovalım oria- ya. bütün bunlan loplumla tartışabı- lclim. - Ancak örellikle Kiirı nw.sele.si do- layısıyla ülkücü lıcırekeı yiııe provo- YAZICIOĞLU - Açıkhğı >akala- dığımız anda provokasyonlan önle- nz. Dün açıldıkça provokasyonlara da açık hale geliyorduk. bugün ise kapandıkça provokasyonlara açık hale geliriz. Bu vüzden. açılalım. Kürtçe konuşan kardeşlenmizle de konuşalım. Fakat terörü hedefleri için araç haline getırenlerle bir arada olmamızmümkün değil. İnsanlarar- tık sloganlan aşmak istiyor; slogan- lan bir perde olarak değil. gerçegın en özlü ifadesi olarak görmek istiyor. Bugün artık Türkne'de her şeyi sorgulamak zorundayız: Sağ-sol kavramlannı. ilerici-genci kavram- lannı... Bu nedenle bütün aynmlan ideolojik olarak lanımlamak vanıltı- cı olabilir. Bir inanç bırliği vardır. ancak bazcn tarz olarak. bazen me- loı olarak, bazen siyaset ahlakı ola- rak açıklık. kapalılık etmenlenne bağlı farklar oluşuyor. - Bu ayrdma noktasmda devlete ba- f acmndan da bir fark var sanırım. Siz, istediğini: ideal devlet ile mevcut devleı arasındaki mesafeyi ifade edi- vorsımıt:. YAZICIOĞLU - Bu farkı koru- mak da istiyoruz. Devlet. milletin manevi çatısıdır. Onu müşahhaslaş- tıran, kurumlandır. Bizyıllarca "Ya- şasın devlet. yıkılsın düzen" dedik. Bir hassasiyetimizi ortaya koyduk. Düzeni yıkalım derken. milietin ma- nevı birliği olan devlet yıkılmasın dedik. Devlete olan saygımız. onu, koruduğu düzenle özdeşleştirmemizi gerektirmez. Kurulu düzen, devjetin ve milletin geleceğini tıkıyor. Önü- müzdeki dönem daha sivil, daha ge- niş uzlaşmayı getirecek ve çeşitli nüanslan bir arada yaşatmayı rnüm- kün kılacak bir yapıyı gerektiriyor. Bu. devietin geleceği açısından da ge- rekli.. - htHalarmızı açıklarken, "yeni bir siyasi olusum için "yola çıktığınızı he- lirttiniz. Bu yeni olıışunı. asıl olarak 20 Ekim seçinılerindeki İttifak zeıni- nini mi hedefalacak? YAZICIOĞLU - Tam olarak böyle olduğu söylenemez. İttifak ha- disesinde ortaya çıkan. tamamen se- çime yönelik bir birlikti. Müspet bir hadisedir. 20 Ekim'den sonra bunu daha sağlıklı biçimde devam ettirme ımkânı olsaydı gelecek açısından da- ha iyi olurdu. Fakat kalıplaşmış par- ti yapılan ve lıderlerin karizmalan bunu'engelledı. Bizim sadece bu itti- fak tabanını düşünmememiz lazım. Çünkü milliyetçi. İslami değerleri be- nimseyen ve sisil bir toplum özleyen yığınlar var. Biz daha geniş olan bu tabana açılmak isıivoruz. BİTTİ AISKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Dikli'de Aydmlar „ Okurlar, en canlı en sağlam kaynaklardır. Bir gizimi söy- leyeyim, okurlar bir olayı anlattıkları zaman onlardan bel- ge ne istemem! - Belgeleri var, getirelim! derler... - Hayır istemem. Siz anlatıyorsunuz ya; ancak ayrıntılı bilgi isterim. Bana göre okur, insan belgenin ta kendisidir. Insan dururken, belgeye mi inanacağım? Okurların içtenlikle anlattıkları olayları yansıtırken, hiç- bir aksaklıkla, çetrefille karşılaşmadım kırk yıldır. Eksiklik- ler, yanlış anlamalar olmuş olabilir; gazeteciyim, gereki- yorsa okurun anlattıklarını başka yerlerden de sorabilirim. Ama, ilk kaynak gönlüyle, istegiyle gelen kaynak çok önemlidir. Inanılmaz şeyler olsa, niye gelsin? Neden beni aldatsın? Bunlan şunun için yazdım; gittiğim her yerde, okurların bilgllendirmeleriylekarşılaşırım. Dünyam genişler. İlk kez gördükleri halde, adlarını, adreslerini verirler; bunlan ya- zıp yazmamayı bana bırakırlar! Yazarların tümü için bu böyledir, böyle olmalıdır. Şimdi, gazetelerin köşe yazıla- nnda okuyorum; diyelim CHP'nin yeniden oluşması konu- sunda, ne çalışmalar var; bunun perde arkasında ne var? Bunlan SHP'nin, CHP'nin hatta DSP'nin üst düzeyinden öğrenme olanağı vardır, ama çok azdır. Ne yapmalı? llçe başkanları düzeyinde, konuyu size anlatacak, bilgilendire- cek bir kaynağınız da mı yok? Yoksa, olayların perde arka- sında, Deniz Baykal'ın yattığını dünyada bilemezsiniz! Çünkü olayı, bir ilçenin başkanı gözüyle görmediniz! Dikili'de, 'Çamlaraltı'nda, Hinthorozu'nun konuşmasını bekliyoruz; yollar kalabalık. Çamlaraltı'nda iğne atsanız yere düşmez, öyle. Geçen yıl da görüp tanıştığım 88 yaşın- daki emekli ögretmen Saime Karayel, yegeni yönetmen Suna Durgun'la oturmuş konuşuyoruz. Saime Karayel, ^1924 yılında ogretmenliğe başlamış, iki yıl Bursa öğret- men Okulu'nda, üç yıl da Kastamonu'da okumuş. Atatürk'- ün şapka devriminde 22 yaşındaymış. Afet Inan'la Bursa'- dan sınıf arkadaşı oldugundan, Atatürk'le tantşmakta güçlük çekmemiş. Safiye Ayla da, Bursa Ögretmen Okulu'ndan arkadaşıymış. Ona hep şarkı söyletirlermiş! Saime ögretmen, okuma-yazma seferberliğinde, Kasta- monu'da, cezaevinde yatanlan eğitip, onlara okuma-yaz- ma öğretmiş. Bitmedi! Sonra onu, geneleve göndermişler, oradaki yaşam kadınlarına da okuma-yazma öğretmesini istemişler, çok korkmuş. - Korkma, arkanda biz varız! demişler. Hinthorozu Erdal Bey geldi, konuşmaya başlarken, şöy- , le bir öksürüp boğazını temizler gibi yaptı. Herkes güldü. Erdal Bey şöyle dedi: - Vaktiyle Bergson'un bir kitabını okumuştum. Bergson, ' insanların niye güldüklerini anlatıyordu. Şoyle diyordu: "Kişiler, birinin ne yapacağını bilirlerse, ona gülerlerl" Ben konuşmama başlarken, böyle öksürüyorum, siz de gülüyorsunuz. "Demek, Bergson bu konuda dogru söyle- miş" diyorum. Bu kez, daha da çok güldüler dinleyenler. Konuşmanın konusu, "Balkanlar'da Barış ve Işbirliği" idi. Erdal Bey, dinletmesini bildi. Artık giderek, konuşmasını öğrenmiş miydi ne? Zamanında da bitirdi. Tıklım bklım ka- labalık, onu uğurladı. Kürsüden inerken, Dikili Belediye Başkanı Osman Ozgüven 88 yaşındaki Saime Karayel'le tanıştrdı: - Efendim, babanızla tanışmış, "Bir de oğluyla tanışa- yım!" diyor. - Hay hay, dedi Erdal Bey, tanışalım! "Nasılsınız?" diye sordu. Bana da Konuşmam nasıldı?" dedi. "Güzeldi!" dedim. : Feridun Taşkın'la, Kasap Kazım'a gittik. Biraz oturduk. Feridunlar, geçmiş yıllarda, Kasap Kazım'a gelir, "Kasap köftesi" yaptırırlarmış. Feridun beni, sağın Muhlis Bey'le tanıştırdı, Muhlis Künt, öykücü Bekir Sıtkı Kunt'un arkada- şıymış; o Kunt soyadını alınca, Muhlis Bey, noktalısını almış. Yaşı seksen var mı, bilmiyorum; ama dinç. Saba- hattin Ali'nin anasını, babasını tanıyor. Sabahattin bu yöre- lerin çocuğu. - Sabahattin Ali'nin nesi vardı? diyor. Yüzbaşı Ali Bey'in oğlu. Onu öldürdüler. Polis, Muhlis Bey'i, solcu diye, hep izlemiş durmuş. Muhlis Bey ırgalamış; onunla konuşurken, gerçek bir yurt- severle konuştuğumu anlıyordum. Bana, Oikili'yi incele- memi söyledi. Dikili'nin kaplıcalarını bilmiyordum: - Gidin oraları görün! dedi. Belediye Başkanı Osman Ozgüven'i çok beğeniyordu. - Osman, burası için bulunmaz bir kişidir. Ondan başka bunfarı kimse yapamazdı.' Geçen yıllarda da kalmıştım, Dikili'de "Perta Otel'de kalıyordum. Bir ara, geçen yıl "Ercü Pansiyon"da kaldım. "Antur'u bu yıl, Fransızlar kiraladığından, konuklar, deniz kıyısında kalmıyorlardı. Dikili şenliklerinde, Prof. Yakup Kepenek'in bu yıl emeği çok oldu; bir gönüllü danışman gibi çalıştı. Dikili, Dikili Şenlikleri boyunca, Türkiye'nin her yanın- dan gelen aydınlarla, sanatçılarla, yazarlar-çizerlerle dol- du taştı. On beş bin nüfuslu bir yerken, bu aylarda nüfus yüz bini bulmaktaymış. "Ruhi Su Korosu" gibi, kalabalık sanatçı grupları da vardı. Ruhi Su'nun radyodan, televiz- yondan sesinin hâlâ duyurulmadığını söyledi. Ruhi Su gecesini, ölmeseymiş Yavuzer Çetinkaya sunacakmış; Gülsen Tuncer öyle dedi. Gülsen Tuncer, açılıştan baş- layarak Dikili Şenliklerinde sunuşlar yaptı. Işleri nedeniy- le gelemeyen Jülide Gülizar'ın boşluğunu doldurdu. Çok başanlıydı. Buraya gelen aydınlara daha çok yöneticilere bir diye- cegim var; gelmişken Dikili halkıyla da ilgilenseler. Işler biraz göstermelik oluyor da... BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Ömür boyu ko- nuşmama ilkesine dayalı bir Hıristiyan tarikatının üyelerine verilen ad. 2/ Bina- ların önlerinde üstü örtülü ve önü açık yer... Nânm Hik- met'in soyadı. 3/ Bir çalgı... Hekimlikte kullanılan iri gövde- li ve büyük yaprakh bir bitki. 4/ Bahkçı kayıklanrun balıkla- rı çevirmek için de- nize fırdolayı ağ sal- malan... Bir tür yabanmersini. 5/ Is- lam inancına göre kıyamet günü bü- tün ölülerin dirilerek toplanacağı yer... Bir nota. 6/ Dar, uzun ve ha- fif bir kayık... Polkayı andırır bir dans. 7/ Maun da denilen büyük bir ağaç... Apansız. 8/ Pembe, san, gök- mavisi, yeşil türleri olan saydam de- ğerli taş. 9/ Kalite. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Uzun kadın ceketi. 2/ Güzel söz söyleme sanatı. 3/ Tuzağa düşürülen şey... XII. yüzyılda, Sel- çuklular döneminde Iran'da üretilen bir tür seramik. 4/ Avru- pa'da bir başkent... Tepkili uçak. 5/ Türk müziğinde "usulT an- İamında kullanılan sözcük... Bir çeşit tatlı. 6/ Bir yasanın ya da bir kararın yürürlüğe girmesine karşı çıkma hakkı... Vila- yet. 7/ Bir kara taşıtı... Ikinci derecede olan. 8/ Benzenden tü- reyen ve boya sanayisinde kullanılan zehirli bir madde. 9/ Du- man çıkarmadan, büyük bir ısı vererek yanan bir cins taş- kömürü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear