25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 28TEMMUZ1992SAU DIZIYAZI Dışişleri Bakanı Genel Kurul'dan Türkiye aleyhinde karar çıkmasrndan çekiniyordu Güneş BM'de batıııak istemedi Eski Dışişleri Bakanı Haluk Bayül- •cen de bu görüşteydi ve bu görüşünü İJİr muhtıra şeklinde bakanhk maka- znına takdim etmişti. Yülarca sonra 1983'te bağımsız Türk devleti Kıbns'- <a kurulacaktı, ama bu çok gecikmiş feir hareketti ve bütün devleüerin bu lconudaki tutumlan kemikleşmiş ol- duğu için bu devleti uluslararası alan- d a tanıtmak mûmkün olmayacaktı. CHFninvetosu Ne yazık ki, 1974'te CHP bu görüşe taraftar ofanadı. CHP'nin görüşüne göre böyle bir hareket Kıbns'm ikiye bölünmesine ve netice itibariyle Yuna- nistan'm Kıbns'ın güneyine yerleşme- sine müncer olurdu. Batıdan zaten duvarla örülmüş olan Türkiye'nin gû- neyden Yunanistan'la sanlmış olması gjbi tehlikeli bir durumu kendi elimizle yaratmak hiç doğru değildi. Yunanis- tan'ı biz kendı elimizle Ortadoğu-den- gesine sokmuş olurduk. Asıl önemlisi Türkiye topaklanrun stratejik derinli- ği ortadan kalkacak ve iç ve Güneydo- ğu Anadolu Kıbns'tan havalanacak Yunan uçaklannın menzili içine gire- cekti. Halbuki biz Kıbns'a Enosis olma- sın diye müdahale etmemiş miydik? Yani bağımsızlık bir çelışki olacaku. CHP'nin göriişü amatörceydi « Bana öyle geliyordu ki, CHP'nin bu göriişü daha çok amatör bir görüştü. Bunun askeri uzmanlara inceleülerek benimsenmiş bir görüş olduğunu san- mıyorum. Zira öyle olsaydı, CHP'nin ileri sürdüğü bu görüşün uzun ömürlü olmadığını söyleyecek askeri uzman- lar ortaya çıkmayacağını farz edemi- yorum. Teknolojik alandaki gelişme- ler karşısjnda uçak menzillerinin bugünkü haliyle kalmayacağını söyle- yecek uzmanlar mutlaka bulunacaktı. Türkiye'nin stratejik derinliğinin or- tadan kalkması için Yunanistan'ın mutlaka Kıbns'a gclmesine lüzum yoktu. Uçaklann menzili artükça bu derinlik zaten kendiliğinden kalkacak- tı. Oysa Kıbns için başka çareler ara- nılabilirdi. Silahtan anndınlmış, gayri askeri hale getirilmiş bir Kıbns ileri sü- rûlerek kısa ömürlü endişelere çare olabilirdi. O zaman Yunanistan Ege adalannda yapüğına Kıbns'ta cesaret edemezdi. Aksi takdirde adanın tama- mını kolayca kaybedebilirdi. Diğer taraftan AKEL gibi organize bir komünist partisinin mevcudiyeti Güney Kıbns'ın Yunanistan'a bağ- lanmasına pek ıhtimal bırakmayabi- lirdi. Gerçi, AKEL. Makarios'a yapı- lan darbede beklediğimizin aksine, hiçbir eylemde bulunmamıştı, ama o zaman Yunan cuntası adadaki üstün- lüğunü askeri güçle sağlamıştı. Silah- tan anndınlmış bir Kıbns'La aynı durumu tekrar elde etmesine imkân yoktu. Kaldı ki, 1960'ta kurulan devlet Yu- nan vasfı ağır basan bir devlet değil miydi? İki bağımsız devletin kurulma- sı halinde Ortadoğu dengesine demek ki yeni bir unsur girmeyecektı. Turan Gfineş'in kaygısı Turan Güneş ile New York'a gider- ken Birleşmiş Milletler'de bir mağlubi- yetten çekinilmemesi gereküği görü- şünde idim. 1965 yıhnda genel kuru- lun Kıbns hakkında kabul ettiği karan yaşamıştım. Beş oy almıştık, ama kabul etmediğimiz bir karar ola- rak kağıt üzerinde kalmaktan başka neye yaramışü? Üstelik şimdi kuvvetü durumdaydık ve beğenmediğimiz bir karan rahathkla kağıt üzerinde bıra- kabilirdik. Oysa Turan Güneş böyle düşünmü- yordu. 1%5 yılındaki oylamayı hatır- larcasına "Aman beni beş oyla geri göndermeyin" diyordu. Kısa zaman içinde başandan başanya gkmiş bir insanın normal haleti ruhiyesini göste- riyordu. Ona göre aleyhte de olsa, ba- şan şeklinde gösterilecek olduktan sonra çıkacak karann önemi yoktu. Asıl önemli olan Türk kamuoyunu kaybetmemekti. Turan Güneş için*, işin asıl takdim yönü üzerinde durmak birinci planda geliyordu. Bu ashnda yepyenı ve Hariciye'de görmedite-* miz bir yaklaşım tarzıydı. Onuff ı^* tutumuyla eski Dışişleri Bakanı İhsşmi* Sabri Çağlayangü'in 1965 yılında'B»* leşmiş Milletler'de Kıbns konusunda- ki oylamada beş oy aldığımız zamanki tutumunu karşüaşünp Turan Güneş lehinde sonuç çıkaranlar olmuştur ki, bu bence bir haksızlık teşkil etmiştir. Çünkü 1974 şartlanyla 1965 şanlan arasında çok büyük farklar vardır. Kıbns Banş Harekâtından sonra Tür- kiye ilk defa olarak Kıbns meselesinde ' güçlü duruma geçmişti. 1965'te ise du- rum tamamen tersineydi. O yü Adalet Partisi'nin seçimi tek başına kazanması üzerine Dışişleri Ba- kanı olan İhsan Şabri Çağlayangil Kıbns meselesini Birleşmiş Milletler'- deki müzakerelerin adeta tam ortasın- da bir evvelki Suat Hayri Ürgüplü hükümeünin Dışişleri Bakanı Hasan Esat Işık'tan devralmıştı. İlginç olan bu dönemi burada anımsamak yerin- de olacaktır. Oy tahmini 1%5 sonbahannda Kıbnslı Rumlar Kıbns meselesini Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gündemine kaydettirin- ce, Kıbns Dairesi olarak dış teşkilatı- mıza yaptırdığımız girişimler üzerine aldığımız cevaplara istinaden üye ül- kelerin bu konudaki tutumlanru bir çetele halinde çıkarmıştır. Tahminimi- ze göre beş olumlu oyumuz vardı. Ol- dukça kabank sayıda ülke çekimsere kaçarken büyük çoğunluğun aleyhi- mize oy vereceği anlaşıhyordu. O yılki Genel Kurul müzakerelerine Dışişleri Bakanı Hasan Işık'la başla- mıştık. Genel Kurul'da Rum Dışişleri Bakanı Kipriyanu her zaman olduğu gibi irticalen ^aptığı konuşmada Tür- kiye'ye yine hücum etmişti. Hasan Işık buna hemen cevap vermek istedi. Dai- mi Delegemiz Büyükelçi Orhan Eralp cevap hakkımızın ertesi günü kullanıl- masını ve akşam hazırlanacak yazıh bir metinden görüşlerimizin Genel Kurul'a sunulmasını Dışişleri Ba- kanı'na telkin etti. Hasan Bey dinlemedi ve kürsüye çı- karak güzel Fransızcasıyla irticalen cevap hakkını kullanmaya başladı. Bizler, bütün delegasyon mensuplan zevkten dört köşe olmuştuk. İlk defa olarak bir Türk Dışişleri Bakanı hazır- lıksız bir şekilde kürsüye çıkıp Kipri- yanu'ya irticalen cevap veriyordu. Sevinçten sonra hüzûn Bu sevincimiz fazla sürmedi. Hasan Işık birkaç dakika sonra teklemeye başladı ve konuşmasını kısa kesti. Bir- leşmiş Milletler'de Genel Kurul'da ir- ücalen konuşmanın kolay olmadığı, bunun daha çok bir meleke meselesi olduğu, sadece lisana hakimiyetin kâfi olmadığı, her şeyden önce bir alışkan- tır diyerek, 4 Mart 1964'te Güvenlik Konseyi'nde kabul edilen ve Kıbns'a bir banş gücü gönderilmesini karar- laştıran karan kabul etmiş olan CHP ağırlıkh hükümete yükleniyordu. Çünkü bu karar Kıbns Rum Yöneti- minin Kıbns'ın meşru hükümeti ola- rak kabul edilmesi sürecini başlatan karardı. İhsan Sabri Çağlayangil, öyle bir karar o zaman kabul edildikten sonra şimdi böyle bir karann ortaya çıkmasına şaşmamak lazımdır diyor ve; - Üstelik ben bu karan kabul etme- dim, reddettim diye de ilave ediyordu. Sonunda bu savunma AP Grubunu da mestetti ve Çağlayangil AP'li mil- lelvekillerinin ayakta tükenmek bil- meyen alkışlanyla kürsüden indi. Yıl- lar sonra o günİcü müzakereleri birlik- te andığımız bir sırada tlter Türkmen, - Haürlıyor musun dedi, sen o sıra- da Meclis'te yanımda oturuyordun ve bana bu ne savunma böyle Ilter, mağ- lubiyeti zafere çeyirdi. Eğer biz Kıb- ns'ı kaybedecek isek bu Çağlayangil zamanında olursa onu bile zafere çevi- rebüir demişün. Ben haürlamıyorum, ama Çağla- yangü'in savunması hakikaten muhte- şemdi. Bu itibarla iki dönemin şartlannı K H V I B A E R R S I S B A R I E K Â T O N R A S ş I I 1ECMEL BARUTÇU onunla yapılacak görüşmelerle ortaya çıkacaktı. Binaenaleyh anahtar Dr. Kissinger'm elinde diye düşünüyordu ve New York'ta kalmak onun naza- nnda zaman kaybetmekten başka bir şey değildi. Turan Güneş, Dr. Kissinger ile New York'ta görüşmüştü. Bu görüşmede ABD Dışişleri Bakanı siyasi çözum yolunu acmak için Türkiye'nin birjest yapmasmı istiyordu. örneğin Türki- ye, kontrolü altmdaki bölgeye 5 bin kadar Rum mültecısını kabul ettiğini bildirmeliydi. Turan Güneş bu konu- da bir taahhüde gjrmedi. Ama anlaşı- hyordu ki Dr. Kissinger, Türkiye'ye gelirken bir "demet" getirecekü. Meclis'te böyle bir karar alınamaya- cağını, MSP'nin de kendi bindiği dalı kesmeyeceğini anlatmaya çalışıyor- dum. Prof. Haluk Ülman ise kamuo- yu baskısıyla Mecüs'in seçimleri yeni- leme karan alabileceğine inanıyor gözüküyordu. Sadi Irmak hükümeti Ecevit hükümeti yerine Sadi Irmak hükümeti kurulup Dışişleri Bakanı olan Washington Büyükelçımiz Melih Esenbel, NATO Bakanlar Konseyi toplantısı dolayısıyla Bruksel'de Dr. Kissinger ile buluştuğunda, ABD Dı- şişleri Bakanı, "Fikrimi değiştirdim, bunlan şimdi yapmayın" dedi. Türkiye, Kıbns Banş HarekâtTnda elde ettiği askeri kazancı diplomatik alanda korumak için harcadığı çabaya karşın uluslararası arenada yainız kaMı. lık gerektirdiği açıktı. İhsan Sabri Çağlayangil görevi sele- fınden devralırken Kıbns meselesinde aleyhimizde bir karar tasansı hazır- lanmıştı ve bu tasan hemen hemen oylanma aşamasına gelmişti. İhsan Sabri Bey bu karara karşı nasıl oy ver- mek gcrektiğini uzun süre düşündü. Birleşmiş Milİetler'deki "Endonesian Lounge" denen salonu bir ucundan diğerine uzun boylu gjdip gelerek dü- şündüğünü hatırlanm. Sonunda kara- nnı verdi. Elbetteki aleyhte oy verecekti. Ama onun endişesi anladığım kadanyla da- ha çok durumu Türkjye'de nasıl savu- nacağı noktası etrafında toplanıyor- du. Sonunda, tahminimiz gibi. beş oya karşı büyük bir çoğunlukla Rum tasa- nsı kabul edildi. Türkiye'ye döndüğü- müzde yainız muhalefet. değil, AP Grubu da İhsan Sabri Çaglayangü'e karşı ayaklanmıştı. Bakanın istifa etti- rileceğine ve yerine Erol Akçal'ın geti- rileceğine dair söylentiler bile çıkmıştı. Zabıt kitaplan Böyle bir hava içinde Dışişleri Baka- nı meseleyi TBMM'de savunacaktı. Kıbns'ın Genel Kurul'daki müzakere- syıe ait tüm zabıtlar getirildi. Bakanlı- ğ^n tüm meslek memurlan seferber adilerek zabıtlar yirmi dört saat içinde kanşürmamak ve Sezar'ın hakkını Se- zar'a vermek lazımdır. Turan Güneş tamamen değişik şartlar içinde bir du- rumla karşı karşıya idi. Madalyonun öbûr yfizn Bununla beraber, madalyonun bir de öbür yanı vardı. Rumlann hazırlat- tığı karar tasansında Kıbns'taki bü- tün yabancı askerlerin ve Rum mülte- cilerin geri dönmeleri gjbi bizce kabule şayan olmayan hükümler yer abyor- du.Bu hükümleri ihtiva eden bir kara- nn tarafımızdan reddi gerekirdi. Ama böyle bir ret bizi yainız bırakacaktı. Bundan ihtirazi kayıtla kurtulma yolu- nu denemeyi Turan Güneş tercih etti. Genel kurulda ittifakla kabul edilen karann bu hükümlerine koyduğu ihti- razi kaydın esaslannı ben hazırladım. Askerlerin geri çekilmesi konusu bizce halledilmiş bir konuydu. 30 temmuz tarihli Cenevre Deklarasyonu'nda ga- rantör devletler bu konuyu kendi ara- lannda bir çözüme bağlamışlar ve bu, Güvenlik Konseyi'ne bildiriîmişti. Mülteciler konusu ise sadece insani bir konu değildi. Bu sorunun ağır ba- san bir de siyasi yönü vardı. Siyasi çö- züm bulunmadan mülteciler konusu- nu halletmeye kalkmak, iki bölgeli federasyonu iceriğinden yoksun hale getirecekti. Devamlı banşın tesisi, baa New York'tan Ankara'ya döndük- ten sonra Dr. Kissinger ile yapılan uzun muhaberat sonunda demet orta- ya çıktı. Dr. Kissinger, Türkiye'den şunlan istiyordu: - Bir miktar askerin geri çekilmesi. - Lefkoşa Havaalanı'nın uluslarara- sı trafiğe açılması. - Magosa Limam'nın beynelmilel seyrüsefere açılması. - Lefkoşa sanayi bölgesinin hizmete açılması. - Bir miktar Rum mültecinin kabul edilmesi. Hariciye olarak Türk bölgesine Rum mültecilerin kabul edilmesine karşıydık. Banş Harekâü'ndan sonra Türk bölgesinde kalan Rumlann ade- di, zamanla kendiliğinden azahyordu. Bunun devam etmesi, Türk toplumu-' nun gelecekteki güvenliği bakımından gerekliydi. tki toplumun iç içe yaşa- ması gelecek için yeni ihtilafİann tohu- munu teşkil edecekti. Bu nedenle hari- ciye olarak Türk toplumunun içine Rum mülteci almaktansa, sınır bo- yunda toprak tavizinde bulunmanın daha hayırlı olduğunu savunuyorduk. Nitekım zamanla bu politika ağırbk kazanacak ve iki bölge arasında yapı- lan nüfus mübadelesinden sonra Ku- zey Kıbns'taki Rum mevcudiyeti Karpas bölgesinde yaşayan birkaç yüz Rum ailesinden ibaret bir seviyeye ine- Turan Güneş, kısa zaman içinde başandan başanya gitmiş bir insanın normal haleti ruhiyesini gösteriyordu. Ona göre aleyhte de olsa, başan şeklinde gösterilecek olduktan sonra, çıkacak karann önemi yoktu. Asıl önemli olan Türk kamuoyunu kaybetmemekti. Bu ashnda yepyeni ve Hariciye'de görmediğimiz bir yaklaşım tarzıydı. tercüme edilıp Bakanhk matbaasında bastınldı ve sayfalar uzun masalann üzerinde sıralandı ve yirmişer kişilik gruplar masalann etrafında süratle dolaşarak bu sayfalar harmanlandı ve matbaada kitap haline getirildi. İlk ki- tabı büyük bir zevk ve heyecanla mat- baadan getirip masanın üstüne koyan Yüksel Söylemez'in hali hâlâ gözü- mün önündedir. Ertesi günü Meslis'te müzakereler başlarken bu kitaplardan birer adet milletvekillerinin önünde bulunuyor- du. Tabii bu kadar aceleye getirilen her işte olduğu gibi kitapta da bazı ka- nşıkbklar olmuş ve harmanlama sıra- sında baa sayfalar yerlerini şaşırmıştı. Ama genelde başanb bir sonuçtu. Yenilgi zafere dönüşüyor İhsan Sabri Çağlayangil'in Meclis'- teki savunması, öylesine bir savunma olmuştu ki. o günü hatırlayanlann ha- fızalanndan bu kolay kolay çıkmaya- caktır. Dışişleri Bakanı kürsüden mil- letvekillerine hitap ederken; - Müzakerelerine ortasında kauldığı- ğım Kıbns meselesinde eğer böyle bir karar çıkmışsa bu karann bir ağa ba- bast olduğu içindir ki, bu karar çıkmış- insani mülahazalan ikinci plana itme- ye değerdi ve bunun pek çok misali vardı. Turan Güneş bu esaslardan mül- hem konuşarak kaydı ihtirazlannı koy- du. Bunu yapmaya bizi biraz da Rum delegasyonu itti. Daha önce vanlan mutabakat gereğince bağlantısız ülke- lerin taraflarla isüşare suretiyle hazır- ladığı karar tasansı, genel kurulun bilgisine sunulacak ve oylamasız ka- bul edilecekti. Rum delegasyonunun başkanı Kipriyanu son anda oylama isteyerek mutabakatın dışına çıkma- saydı biz itirazi kayıt bile koyamaya- caktık. Madem ki mutabakaü o bozmuştu. o halde biz de bununla artık bağlı de- ğiliz diyerek karara ihtirazi kayıt koy- duk. Kipriyanu, işgüzarlığından dola- yı bize büyük bir hizmet yapmıştı ve kendi eliyle bize bu fırsatı vermişti. Güneş dönmek istiyor Birleşmiş Milİetler'deki müzakere- ler Turan Güneş'e fazla bir şey ifade etmiyordu. Müzakereleri bir an önce bilirip Türkiye'ye dönmek istiyordu. Dr. Kissinger, Türkiye'ye gidecekti ve Kıbns meselesinin siyasi çözümü cekti. Böylece iki toplum arasında ca- tışma imkânı ortadan kalkacak ve Kıbns'ta bugüne kadar süren bir banş ve huzur ortamı sağlanmış olacaktı. Dr. Kissinger'm paketinde bizi en ziyade bu nokta ilgilendiriyordu. ABD Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin yapacağı bujestlere mukabil Yunanis- tan'ın iki bölgeb federasyonu kabul ettiğine dair taahhüdünü getirebilece- ğini düşünüyordu. MSP'ninvetosu Bu pazarbk kabul edildi. Ancak hü- kümetin MSP kanadı karşı çıkü. Ece- vit hükümeti istifa edince Dr. Kissin- ger'm Türkiye'ye gelmesi de suya düştü. Benim bildiğim, Ecevit hükü- metinin bu yüzden istifa etmiş olduğu merkezindedir. Bu istifa için daha son- raki yıllarda değişik nedenler ileri sü- rülmüştür. Öyle sanıyorum ki gizb sebep^ seçimleri yenilemekti. Prof. Ha- luk Ulman bir gün odamda bundan bana bahsetti. Seçimlerin yenilenmesi halinde Kıbns Banş Harekaü sayesin- de en az 300 milletvekiliyle Meclis'e gireceklerini söylüyordu. Ben de ken- disine bunun mümkün olamayacağı- nı. zira MSP'nin desteği olmadan Anlaşıbyordu ki Yunanistan tutu- munu, Türkiye'deki gebşmeler karşı- sında değiştirmişti ve Dr. Kissinger, Yunanistan'dan alabileceğini ümit et- tiği taahhüdü artık getiremeyeceğini hesapbyordu. Onun şimdi düşündü- ğü, daha çok Amerikan Kongresi'nde Türkiye'ye karşı abnan ambargo ka- rannı erteleyebibnekti. Bunun için de Kıbns'ta iki toplum arasında görüş- melerin başlatıbnaanı lüzumlu görü- yordu. Eğer görüşmeler tespit edilecek bir gündem dahilinde başlayabilirse bunu Kongre'ye karşı bir koz olarak kullan- mak istiyordu. Bu maksatla Brüksel'- deki NATO Bakanlar Konseyi top- lanüsı sırasında Dr. Kissinger Ue Türkiye Dışişleri Bakanı Melih Esen- bel ve Yunan Dışişleri Bakanı arasın- da cereyan eden üçlü görüşmeler so- nunda Kıbns'taki toplumlararası görüşmelerin üç maddeden ibaret bir gündem dahibnde başlaması hususun- da mutabık kabndı. Buna göre Denk- taş ve Klerides, esasen sürdürmekte olduklan görüşmelerde insani sorun- larla birlikte Lefkoşa Havaalanı'nm ve Magosa Limanı'nın beynebnilel seyrüsefere açılması gibi pratik konu- lan da ele alacaklar ve bu konuda kay- dedilecek gebşmelerin ışığında müs- takbel Kıbns federal devletinin mer- kezi organına bırakılacak yetkileri görüşeceklerdi. Klerides'in samimiyeti Başka bir deyişle Denktaş, Kleri- des'in samimiyetini pratik konular üzerinde deneyecek ve iyi niyetini tes- pit edip sorunu halletmek konusunda samirni olduğu ortaya çıktığı takdirde siyasi konulara girecekti. Konulann bu şekilde sıralanması bizim tarafı- mızdan ileri sürülmüştü. Zira Rum larafının ABD Kongresi'nin Türkiye'- ye ambargo karan karşısmda soruna çözüm şekli aramak için doğrudan doğruya siyasi soruna girilmesinde hiçbir yarar yoktu. Bruksel'de üzerinde aynca durdu- ğumuz diğer bir noktayı da çok önemli görüycrduk. Bu da Yunanistan'ın gö- rüşmelerde takınacağı tutumla ilgiliy- di. Türk Dışişleri Bakanı Esenbel, Dr. Kissinger'a Londra-Zürih anlaşmala- nna Yunanistan'ın verdiği söze sonu- na kadar sadık kalmış olması sayesin- de ulaşılabilmiş olduğunu ifade ede- rek, Yunanistan'ın bu defa da Denktaş-Klerides görüşmelerinde Makarios'un işi bozmasma mani ol- ması için Kledires'i sonuna kadar des- tekleyeceğine dair teminat vermesini istiyordu. Zaten Yunanistan da Dr. Kissin- ger'e Klerides'i desteklediğinı açıkça beyan etmişti. Bu beyan bizim için kâfı değildi ve bir teminatı lüzumlu görü- yorduk. Bu teminatı Dr. Kissinger Yunanlılardan alıp bize yazılı olarak teyit ettikten sonra gündem dahilinde görüşmelerin başlamasına muvafakat gösterdik. SİRKCKK ANKARA NOTLABI MUSTAFA EKMEKÇİ Ahmetjsvanile Ertan Ünver... Torbalı Belediye Başkanı Ertan Ünver'in, fakstan çıkan notu ilginçti. CHP oluşturulmaya çalıştarılırken, "Baykal- Topuz-Ecevit" işbirliği söylentileri çıkmışt ya Ertan Ünver, buna ilişkin, geçmişten taa 29 Mayıs 1979'da toplanan CHP kurultayından bir anısını anlatyordu. Bu, son CHP kurultayıydı. Ertan Ünver, bu kurultayda delege değildi ama, Ankara'daydı; geçenlerde ölen MahmutTürkmenoğ- lu, Ertan Ünver'in kaldığı eve cjelmiş, onu "Karargah'â götürmüştü. Türkmenoğlu'yla Unver, daha önce çorbacı- ya gitmişler, Türkmenoglu, onların ekibi dışında bulunan Unver'i yanlarına çekmeye uğraşmışt. Türkmenoglu, sağ olsaydı, şimdi kendisinden sorardım. Ertan Ünver'e, "Bu kurultayın erteleneceğini, gelecek kurultayda 17 aydır sü- ren Ecevit karşıt parti ve hükümet içi munalefetin kurula- cak ittrfaklarta 1 Ecevit'i tasfiye edeceğini" söylüyordu. Ertan Ünver'in sözünü ettiği Baykalların karargâhında, o gün kimler vardı? Mahmut Türkmenoglu, Onder Sav, Adil Ali Cinel, Turgut Akalın, Erol Çevikçe... Mahmut Türkmenoglu, Ertan Ünver'e sormuş: - Sen bu gelişimin geleceğini nasıl yorumluyorsun? - Sen söyledin ya Ecevit tasfiye olacak, hatta kaçacak! - Sen de Ecevit'in yanlışlarla dolu olduğunu söylemiyor musun? Şimdi niye alay eder gibi konuşuyorsun? - Ecevit'e tümüyle yanlış demek başka; daha büyük bir yanlışla düzeltme zırvalığı başka. - Yani, bu plan tutmaz diyorsun?.. -Evet! - Kurultay sonucu ne olur? - Söylemem! - Bir kelime söyle, sayı istemiyorum. - Söylemem! - İlk ve son. Bir daha hiçbir şey sormayacağım... - Bir daha bu konuda bir soru sorulursa kırıcı olurum. İlk ve son kez söylüyorum: Baykal-Topuz-Genç vs. yan yana gelip ittifak oluşturup Ecevit'e yüklenirseniz, o "tümüyle yanlışlık" güçlenir. Çünkü, bu partinin tabanı önce içtenlik, tutarlılık ister. Son kurultay sonucu ile ilgili bir kelime iste- miştin. Bir yerine iki kelime: Rezil olacaksınız! Ertan Ünver, notlannın sonunda şöyle diyor: "4 Kasım 1979 kurultayının sonunda "ittifak ekibi" 458, Ecevit 1059 oy almıştı. Şimdiki ittifak eklbinde Ecevit-Bay- kal-Topuz mu yer alıyor? O zamanki Ecevit'in yerinde şim- di Inönü mü var?" Ne dersiniz Sayın Ekmekçi?" Ertan Ünver, notlarının başında, siyasal yaşamıyla ilgili bilgi de veriyor: "27 Ekim 1957 seçimleri arifesinde 9 Ekim 1957 güzü o zamanki seçim sistemine göre, partilere dağıtılan oyları dağıtacak Torbalı Ertuğrul Ocağı Gençlik Komitesi'ne kab- larak CHP'de ilk eylemsel çalışmamdan bu yana 35 yıl geçti. Bu 35 yıl içinde neler yaşadım ve belgeledim, ne- ler... Bunlan canımataketmeden hiç kullanmadım; kutlarv mak istemem de... 12 Eylül 1980 günü, CHP Torbalı llçe Baskanı'ydım. Ve bu yüzden dört kez gözalbna alındım. En üzücü yanı, dör- dünde de kendi partimin kocaman adamlarınca yapılan "aşırıdır" ihbarlarıydı... Bunların kim olduğunu açıkla- mam için "canıma tak demesi" yetmez! Yalova'ya her gidisimde, ya da geçerken Yalova'dan, Ahmet Isvan'ı, Reha Isvan'ı arardım. Ahmet Isvan, Istan- bul SHP il kongresinden dönmüştü. CHP'nin oluşumu ça- lışmalarıyla ilgili olarak onun görüşünü almak istedim. özeöe şunlan söyledi: "-Türkiye'de özellikle, 12 Eylül hukukunun yok olması yolunda önemli bir adım olacağı kesin. Bunun için mutlaka CHP'nin açılması lazım. CHP'nin açılması, SHP'nin aleyhi- ne bir gelişme olarak düşünülmemeli. Çünkü, SHP bugün zaten CHP'yi temsil etmek için kuruldu; eğer CHP olsaydı, SHP olmazdı. Onun yerine kuruldu. "Onu yaşahyorum" di- ye kuruldu. Düşünün, bizler SHP'de görev aldığımız gün- lerde, tarihlerde, adaylığımızı nereye koymuştuk? Ve ben, parti meclisine aday oldum. Aday olduğum tarihte, bu par- tide benim herhangi bir geçmişim yoktu, herhangi bir tari- him yoktu, ama, beni parti meclisine seiçtiler. Niçin seçti- ler? Çünkü ben, CHP'de geçmişi olan bir kimseydim ve SHP de CHP idi, ikisi aynı idi. CHP'ye seçiliyor, diye seçti- ler beni. Yasaklar nedeniyle adımız CHP değildi. Şimdi CHP'nin açılması, bu yasakların ortadan kalkmasıyla mümkün olacak. Ve iki partinin çekişmesine hiçbir gerek yok, mutlaka bunlann birieşeceğini düşünüyorum... -CHP ile SHP! - Evet, CHP ile SHP birleşecek ve Türkiye'de sosyal de- mokrasi, CHP adı altında devam edecek. Bu mekanizma- nın yöntemlerinin bulunması lazım, umuyorum ki her iki partinin başında bulunanlar bu yolu açarlar. -12 Eylül'de kapatılan partilerden, sizden başka bir is- tekli yok. Neden? örneğin, DYP'liler ayni istekte bulunmu- yorlar... - Çok kesin bir şey söylemek istemiyorum bu konuda, ama şu olabilir mi? 12 Eylül özellikle sola darbe vurmak için yapıldı. Biz de soldaki partiydik. Bizim partimizin ka- patılması, 12 Eylül'ün önemli amaçlarındandı. Onun için bizim, 12 Eylül'ün bütün kalınblannı temizlemek gibi tarih- sel bir görevimiz var. Böyle düşünüyorum, bizim bir özelli- ğimiz var. 12 Eylül'ün asıl hedefi bizdik... BULMACA SOLDAN SAGA: 1/ Her şeyin bir amaçla belirlendiği- ni ve bir amaca yö- neldiğini benimseyen görüş. 2/ Iri ve tom- bul kucak çocuğu... İlkel benUk. 3/ Bir ilimiz... Üzüm veren bitki. 4/ Güney Amerika'da büyük sürüler halinde yaşa- yan kemirici bir hay- van. 5/ Uçaklann yolcu indirip bindir- dikleri pist... Uzak- bk anlatmakta kul- lanılan söz. 6/ Lityumun simgesi... Zarara uğrama tehlikesi. 7/ Bir şe- yin sayılabilen ya da ölçülebilen du- rumu. 8/ Bir nota... Sozcük türet- mek ya da sözcüğün görevini belirt- mek için kullanılan biçim verici ses... Bir cetvel türü. 9/ Geminin kaplama tahtalan arasını üstüpü ile doldurup ziftleyerek su geçirmez duruma ge- tirme işi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Giysi, perde gibi şeylerin kenarlarına dikilen kırmalı ya da büzgülü süs. 2/ Uluslararası Basın Enstitüsü'nün simgesi... Ma- tematikte kullanılan sabit bir sayı... Su. 3/ Bakış... Afrika'da bir ırmak. 4/ Bir görüntü, bir yaşantı ya da bir davranışm da- ha iyi kavranmasını sağlamak için simgelerle gözönünde can- landırıp dile getirme. 5/ Bir nota... Birleşmiş Milletler'e bağb bir kuruluş. 6/ lpliklerin boyanmak istenmeyen bölumlerinin ağaç kabuklan, yapraklar ya da balmumuyla sanlarak boyaya batırılması yoluyla uygülanan bir tür boyama tekniği... Anlak. 7/ Bu>uk bakraç. 8/ Arap abecesinde bir harf... Bağıt. 9/ Çıp- lak toprak... 106 taşla oynanan konkene benzer bir oyun.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear