23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21TEMMÜZ1992SAU OLAYLAR VE GORUŞLER Devletin Sivilleşmesi..• Uygulama alanın'da ilk yapılacak iş, devleti işletecek bireylerin 'devletin adamı' olma konumundan uzaklaşarak ülkenin bir bireyi olması ya da tersine söylenecek olursa, bireylerin 'devletin adamı' olmadan toplum çıkan için devletten beklenen işlevleri ve hizmeti yerine getirmelerinin sağlanmasıdır. Dr. MUSTAFA SÜTLAŞ özellikle gelişmiş medyanın ortaya attığı ya da desteklediği 'moda anlayışlar ve kavram- lar', yaşamın pek çok sürecinde olduğu gibi gûnlük politikada da geçerliliğini korumakta- dır. Bu durum "Moda yeniliktir ve yenileşme- dir, dolayısıyla çağın içinde olmaktır" dûşün- cesi doğrultusunda olumlanabilir. Ancak baş- ka bir bakış açısıyla "modaya saplanıp kal- ma, dolayısıyla başkalannca beürlenme" ya da "modaya bağımh olma" sonucu doğur- ması nedeniyle dûşünme sürecini kısıtlayan bir etkiye neden olduğu da söylenebilir. Dünyada son yıllarda gelişen olaylar 'yeni- leşme', 'açıklık', 'demokratikleşme' kavram- lannı neredeyse bir moda derecesinde sürekli gündemde tutmaktadır. Aynı gelişmelere ko- şut anlayışlar ülkemizin de gündeminde tutul- makta, hatta resmi söylemde bile kullanıl- maktadır.Gerçekten de 'demokratikleşme' olgusu \c demokrasinin tüm boyutlanylâ ül- kemizde yerleşmesi ve kurumsallaşması he- men her kesimin -kimisi göstermelik de olsa- özlediği bir durumdur. Böyle olmasının sayısız yararlan olduğu açıktır. Çünkü, her alanda ve yönetim işlevinin olduğu her düzey- de demokratikleşme, birey ve toplumsal varlık olarak 'insan' olgusunun daha çok öne çıkanlması sonucunu doğuracaktır. Bireyi ve onun en üst düzeydeki politik or- ganizasyonu olan devleti birbirinin karşısına değil de içiçe geçmiş ve birbirini kapsayan ve sonuçta 'birey için devlet' olgusunun geçerli olduğu bir konuma yerleştirmek de sanırun demokratikleşmeyi tamamlayan, 'olmazsa ol- maz' bir koşul ve durumdur. Oysa 'moda' ne- deniyle demokratıkleşmeden alabildiğince söz edilen günümüzde, bu olgu sürekli gözar- dı edilmekte, tartışılmamakta, gündeme gel- diği durumlarda ise başka boyutlan öne cıka- nlmaktadır. "Devletin sivilleşmesi ve sivil devlet" kav- ramlan ilk anda 'askeri ya da otoriter devle- tin' karşıtı gibi düşünülmekte, günümüzde ge- çerli olan devletin belki 'otoriter' olup ol- madığına çok değinilmeksizin, kesinlikle 'as- keri devlet' olmadığj söylenerek 'devletin si- villeştiğT en azmdan 'sivilleşmekte' olduğu ile- ri sürülmektedir. Tam bu noktada kavram kargaşasına yol açan ikinci bir moda anlayış da gündeme gel- mektedir: "Devletin küçülmesi ve daralülma- sı." Bunu da herkes savunmakta, ancak bu savunulurken bile yine 'devletin sivilleşmesi ve sivil devlet' gözardı edilmekte ve tartışma başka bir düzeye kaydınlmaktadır. Oysa gerçekler böyle midir yada başka tür- lü sorulacak olursa "devletin sivilleşmesi ve si- vil devlet" olgusu bu mudur? Bu kavramın gerçek anlamı, devletin tanı- mının "Bireyin en üst politik organizasyonu- dur" şeklinde yapılmasından kolayhkla çıka- nlabiür. Burada devletin oluşumu, toplumsal bir formasyon aşamasına erişmiş olan, 'birey olarak insan'ın varlığına denk düşmektedir. Bir başka deyişle, birey olarak var olan insan- lann tümü, bir toplum haline gelerek, devleti ortak çıkarlan için oluşturmuşlardır. Gerçi toplumlann gelişimi ve tarihine bakıldığında devlet organizasyonunun geçirdiği aşamalar ve aldığı şekiller, giderek bu çıkış noktasından uzağa düşüldüğünü göstermektedir. Bu geli- şim süreci içinde, "Birey ve onlardan meyda- na gelen toplum için devlet olma" konumun- dan uzaklaşılarak, bireyin dışında ve uzağın- da -hatta çoğu durumlarda karşısında- yeT alan "kendisi için ya da eşit bireyler arasında kendisine ideolojik-politik olarak daha yakın olan gruplar ve sınıflar için devlet olma" ko- mımuna gelmiştir.Bu noktada amaç-araç iliş- kisinin değiştigı, araan giderek amaç haline dönüştüğü kolayhkla görülebilecektir. O hal- de "devletin sivilleşmesi", devlet organizasyo- nunu asüna döndürme -rücu etme- süreci ve 'sivil devlet' de alacağı ve aslına uygun son şe- kil olacaktir. Gerek gelişmiş Batı toplumlan- nda var olan kapitalist ekonomik-poliük ilke- leri benimsemiş sistemlerin ulaştığı 'sosyal devlet' anlayışının vardığı ya da erişmeyi amaçladığı aşama, gerekse Marksist bakış açısıyla bakıldığında 'devletin sönmeye' baş- ladığı aşama tam bu nokta olmaktadır. Dolayısıyla, eğer devlet organizasyonu, bi- reylerden oluşmuş her düzeydeki toplumda, bireyin çıkan ve gelişimi için var olması gerek- li bir yapıysa, alacağı ve alması gereken biçim de 'sivil devlet' olacaktır. Sivil devlete nasü varılır? Devletin sivilleşmesi en az demokratikleş- me ve gerçek demokrasiye varmak kadar zor ve uzun bir süreçtir ve sivil devlete bu süreç yaşanmadan varmak da olası değildir. '* Burada elbette demokratikleşmenin sağ- lanması ve bireyin tüm yaşamında demokra- siyi bir davranış biçimi olarak var edebilmesi bir ön koşuldur. Ancak bu, ön koşul tamam- lanmadan devletin sivilleşme süreci başlama- yacaktır anlamına gelmemektedir. Her iki sü- reç birbiri içinde ve koşut olarak yaşanmak zorundadır. öte yandan 'devletin sivilleşmesi' süreci iki yönlü bir çabanın sürdürülmesini zorunlu kıl- maktadır. llki, bireyin en az demokratikleşme istemi kadar 'sivil devlet' olgusunu istemesi ve bu doğrultuda görev üstlenmesi, hatta devle- tin yapmakla yükümlü olduğu görevleri yap- mak istemesidır. îkincisi, devlet organizasyo- nu ve onu işletenlerin, devletten hizrnet istemi ve alımı dışında da bireye organizasyonu için- de doğrudan yer verecek yapılan sağlamaa- dır. Bu iki yönlü çabanın gösterilmesi bu sü- reçte mutiaka gerçekleşmebdir. Buna ilk ve belki de en ilkel denilebilecek örneği devletin küçülmesi ve yönetim işlevinin merkezden perifere yayılması oluşturmakta- dır. Uygulamada tam anlamıyla gerçekleşme- miş olsa da ideal olarak düşüncede somuüa- şan bu örnekte toplumun her bireyinin, ken- dine yakın benzer olan bireylerle birlikte oluş- turduğu çıkar gruplan ve örgütleri aracıhğıyla yönetim işlevine demokratik bir işlerlikle kaüldıklan görülür. Merkezi yapıda da buna benzer olgularla karşılaşmak yaygınlaşmamış ve tek tek ömekler olsa da günümüzde bile olasıdır. Temel ulusal politikalara yön ve- recek şura, kongre vb. kurullara, artık toplu- mun sivil örgütierinin doğrudan kaühmlan söz konusu olmaya başlamışnr. Alınacak ka- rarlar anzi ve başka gerekçelerle de olsa artık toplumun ve sivil örgütlerinin tartışmasına açılmaktadır. Tüm bu örneklerin her alanda yaygınlaşması, kurumsallaşması ve işlevsel olarak çalıştınlması 'devletin sivilleşmesi' yo- lunda önemli adımlan oluşturacaktır. Bunlar yönetim ve karar verme süreçlerine iüşkin ör- neklerdir. Oysa uygulama alanında da buna benzer ömekleri oluşturmak gereklidir. Uygulama alanında ilk yapılacak iş, devleti iş- letecek bireylerin 'devletin adamı' ohna konu- mundan uzaklaşarak ülkenin bir bireyi olma- sı ya da tersine söylenecek olursa, bireylerin 'devletin adamı' olmadan toplum çıkan için devletten beklenen işlevleri ve hizmeti yerine getirmelerinin sağlanmasıdır. Var olan yapıda, devlet organizasyonu, kendini işletecek bireylere gereksinim duyar. Bunları ya yetiştirecek ya kendi anlayışını sürdürecek nitellkte olanlan özellikle seçerek ya da gereksindiği, ancak kendi anlayışını tam olarak taşımayan elemanlan için teksesliliğini bozmayacak mekanizmalar kurarak işlevini yerine getirir. Dolayısıyla devlet aygıtı içinde hiyerarşik bir sistemle birtakım kastlardan oluşmuş, kendi dışındaki bireylere kapalı bir yapt vardır. Daha önce de söylenildiği gibi bu noktada 'devletin adamı' olan elemanlan top- lumun 'birey'i haline getirmek ve bunu sağla- yacak yollan açık tutmak, benimsenmesi ge- reken yollardan biri olmalıdır. Daha iyisi, toplum için yapılması gerekli işleri 'birey'ler aracılığıyla, ama bu 'birey'leri 'devletin ada- mı' haline getirmeden yapabilmektir. Aynı düşünce doğrultusunda toplumun sivil örgüt- leri de devletin işlevlerini yerine getirebilen kurumlar şeklinde devletten bağımsız, ancak devletin desteğjni ve olanaklannı kullanabile- cek şekilde çalışabiiirler. Örneğin, toplumun bilgi birikiminden ve varmış olduğu noktadan emin olduğu çağdaş bir yazar, bir düşün adamı, bir sanatçı pekala bir 'birey' olma niteüğini her zaman 'devletin adamı' olma niteliğine yeğleyerek, toplumun geleceği olan çocuklanmızın eğitimi ya da on- lan eğitecek öğretmenlerin eğitimi görevini seve seve üstlenebilir. Aydın bir emekli için- den çıkılmaz hale gelen, büyük şehirlerin tra- fık sorunlannda cok önemfi görevler üstlene- bilir. Kendini kanıtlamış ve çağdaş bir sosyal yardım kuruluşu belirli bir destek ve devletin olanaklanyla kimsesiz çocuklann sosyal so- runlannın çözümünde görev alabilir. Bunla- nn tümü, bireyin ve onlardan oluşan toplu- mun sivil örgütlerinin temel haklannı gözete- rek ve yaşaması için gerekli olanaklan onlara sunarak gerçekleştirilebilir. Sonuç Her düzeydeki demokratikleşme ve devle- tin sivilleşmesi bir arada ve koşut (paralel) iş- lemesi gerekli süreçlerdir. Bunun sağlandığı oranda devlet 'kendisi için devlet 1 obnaktan uzaklaşacak ve 'birey-toplum için devlet' ol- ma noktasına ulaşacak, başka bir deyişle çıkış noktasındaki haliyle var olabilecekür. ARADA BİR HALİT ÇELENK Hukukçu Yanhş Adım... Koalisyon hükOmetı, kendi iktidan doneminde ulaşmak is- tedıği hedeflen ve gerçekleştırmek istediği amaçlan prog- ramındaaçıklamıştı.Hükümet, "insan haklarıve temel özgür- lüklere dayalı bir hukuk devletinin mutiaka kurulacağını... hu- kuk sistemımizde, evrensel demokrasiye aykırı hüküm ve yapılanmaları hangi yasada yer almış olursa olsun, bunların tümünün evrensel degerler ve normlar çerçevesinde değişti- rileceğini... 12 Eylül hukuku kalıntıları olarak nitelenebılecek yasal dü- zenlemelerin ve uygulamaların süratle yürürlükten kaldırıla- cağtnı" Türkiye insanına vaat etmişti. (1) Hükümetin kurulu- şundan bu yana Sayın Başbakan Süleyman Demirel ve Sayın Başbakan Yardımcısı Erdal inönü tüm konuşmalarında bu vaatlerin ve Paris Şartı ilkelerinin yasalarımızda yer alması için çalışılacağını yinelediler. 12 Eylül baskı rejimi kurumlaşmtştır. Bu kurumlaşma, 1982 Anayasası ile ve 12 Eylül doneminde yürürlüğe konulan top- lumsal yasalar ve yasa değişiklikleriyle gerçekleştirilmiştir. Bu açıdan gerçek anlamda bir hukuk reformu" zorunludur. Bu da başta 12 Eylül Anayasası olmak üzere sözü geçen ya- salann yeniden düzenlenmesi ile mümkün olabilir. Bu reform çahşmaları yapılırken çağımızın hukuk anlayışı gözden uzak tutulmamalıdır. Bu anlayış insan hakları temeli- ne dayalı, insancıl bir hukuk anlayışı olmalıdır. Değerli ho- camız hukuk bilgini Faruk Erem'in dediği gibi yasaların da bir anayasası vardır. Bu da insan hakları ve ahlak kurallarıdır. Yasaların bu kurallara uygun olması çağdaş hukukun gereği- dir. Ahlak kurallarına aykırı bir yasa, toplumun ahlak duygu- larını yaralar, insanları tedirgin eder ve devlete olan güveni sarsar. İnsan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygılı ol- duklarını söyleyen iktidarların bu nitelikteki yasaları yürürlü- ğe koymaktan sakınmaları gerekir. Gel gör ki geride kalan günlerde basına yansıyan haber- lere göre 12 Eylül döneminin ahlak kurallarını hiçe sayan, in- san onurunu ve kişiliğini bir yana iten yasaların başında ge- len ve halk arasında itirafçılık yasası adıyla anılan Pişmanlık Yasası daha da genişletilerek yürürlüğe konulmak üzeredir. Bu haberlere göre ıçişleri Bakanı Ismet Sezgin, "Nevruz olaylarından bu yana iyice kapana sıkışan terör örgütlerinin Pişmanlık Yasası'nın yeniden uygulamaya geçmesi ile çözü- leceğini ve önlerinin iyice kapanacağını" söylemiştir. 3216 sayılı Pişmanlık Yasası 1985 yılında kabul edilmiştir. Bu yasaya göre bir örgüt üyesi zanlısı, örgütsel ilişkisi olan başka kişileri yetkilı makamlara ihbar ettiği takdirde ölüm ce- zası yerine 15 yıl ve ömürboyu ağır hapis cezası yerine 10 yıl ağır hapis cezasına çarptınlmakta ve tutuklu kaldığı süreler göz önüne alınarak tahliye edilmektedir. Geçmişte bu yasadan yararlanmak ve cezaevinden salı- verilmek isteyen zayıf kişilikli birçok tutuklu suçsuz olduğunu bildiği ve suçla ilgisi bulunmayan başka kişileri ihbar etmiş, cezadan kurtulma yollarını aramış ve amacına da ulaşmıştr. Bunlardan bir bölümü tahliye edildikten sonra vicdan azabı çekerek itiraflarının asılsız olduğunu açıklamışlar ve bu açı- klamalar 'itirafçıların itirafian' başlığı altında basında yer almış ve kamuoyunda olumsuz yankılar yapmıştr. (2) Bu yasa, kişiyi, başkasını ihbar ederek cezadan kurtulma ile ölüm ya da ömürboyu ağır hapis cezası arasında seçme durumunda bırakmakta ve onu ahlak kurallarını terk etmeye itmektedir. Kişiliği zayıf olanlar ihbar yolunu seçmekte, suç- suz insanlarm cezalandırılmalarına neden olmaktadırlar. Her ne kadar yapılan bu ihbarlann gerçeğe uygun olup olmadığı Içişleri Bakanlığı'ndan sorulmakta ise de bakanlık kayıtiarı da polis raporlarına dayandığından mahkemelere verilen yanı- tlar gerçeği yansıtmamaktadır. Mahkemeler itirafçı sanı- kların iddialarını, doğruluğu kuşkulu bu raporlara göre de- ğerlendirdiklerınden, polis raporları yargı kararı niteliği ka- zanmaktadır ki böyle bir değerlendirmenin hukuk devletinde değil, ancak polis devletinde yeri olabileceği açıktır. Devtetin vatandaşı ihbarcılığa, jurnalciliğe, ahlâksızlığateş- vik etmeye hakkı yoktur. Çağımızda devlet insan için, insan haklannı korumak için vardır. Devletin başta gelen görevi kişi- nin yasam haklannı, onurunu ve kişiliğini korumaktır. Bu insan- cıl degerleri korumak, koalisyon hükümetinin programında gerçekleştirmeyi taahhüt ettiği insan haklarına dayalı hukuk devleti, evrensel demokrasi ilkeleri, evrensel değerlerve norm- ların ve de Paris Şartı ilkelerinin bir gereğidir. Devlet nasıl adam öldürümezse, vatandaşını ahlak dışı davranışlara da itemez. özellikle, 12 Eylül baskı rejimini tasfiye ve domakratikleş- meyi kendine hedef olarak seçen bir iktidarın, 12 Eylül'ün in- san haklarına saygılı olmayan, insan onurunu ve kişiliğini ya- ralayıcı bir yasayı canlandırma yoluna gitmesi inandırıcılığı- na gölge düşürecektir. 1) Hükümet programı S 7,8,10, 2) Yenı Gündeın Dergısı. Ek. TARTIŞMA Devlet Ihale Yasası 2 5 Haziran 1992 tarihli Cumhuriyet Ga- zetesi'nin 2. sayfasında Tartışma sayfa- sında Sayın S. fuğçay Tayhan'ın 2886 sayılı Devlet İhale Yasası konusundaki gö- rüş ve düşüncelerine, önerilerine kaüldığı- mı öncelikle belirtmek isterim. Bu önerilere ek olarak, boı de bir yurttaş, eski bir politi- kaa ve emekli bir eğitimci olarak Türkiye- mizdeki ihale sistemi, kontroller ve hak edis hazırlamalan ve yüklenici fırmalar hakkmdaki düşündüklerimi belirtmek isü- yorum. Kamu ihalelerinde kontrollerin, hake- dişlerin ihaleyi yapanlann, ehliyetli, dü- rüst, halkını seven, onun kuruşunun heba olmasını istemeyen, tüyü bitmemiş yetim hakkını, devletin çıkannı kendi çıkannın üstünde tutan kişiler tarafından yapılması, bu komıda hata yapanlann, suçlu olanla- nn korunmaması, kayınlmaması gerekir. Suçu olan adalet önüne çvkanlmah haket- tikleri cezaya çarpünlmalıdır.Aynca mal bildıriminde bulunmalan ışe başlarken sağlanmalıdır. Sanınm böyle bir uygulamayı hedefle- yen ihale yasası daha gerçekçi bir şekilde uzun vadeli olarak yurdumuza hizmet ede- cektir. MUSTAFA ŞENTÜRK Eski milietvekili/Ankara Ülker kalitesi altın madalyalı. Ülker, bisküvi ve çikolata kategorisinde, Tüm Tüketicileri Koruma Derneği tarafından "Altın Marka" seçildi ve altın madalya kazandı. Bu ödül, halkımızın Ülker'e olan güveninin onur verici kanıtıdır. Bütün bisküvi ve çikolata çeşitleri TSE belgeli Ülker, modern üretim anlayışı, insan sağlığına ve tüketiciye saygısı, kalitede ve fiyatta istikrar ilkesiyle, bu güvene layık olmaya hep devam edecek. ÜEtfERGıda Sanayi ve Ticaret A.Ş. Ülker'in bütün bisküvi ve çikolata çeşitleri • belgelidir. PENCERE Solun İU YakasL 60'lar gertçliğinin liderlerinden Yüksel Çengel, SHP b- tanbul ll Başkanlığı'nı kazandı. Kutluyor, başarılar diliyorum. Cumhuriyet, SHP ll Kongresi'ni bütün aynntlanyla yan- sıttı. Adlar, adaylar, tartışmalar, dövizler, düşünceler, sür- tüşmeler ve tartışmalarla dopdolu haberi okuyan kişi, partinin iç dünyasına yabancıysa, olan biteni anlamakta güçlük çeker. Olayın heyecanını duyumsamak ve yorum- lamak için SHP'nin iç sorunlannı bilmek gerekiyor ki, bu neredeyse bir uzmanlık işi sayılacak... Yalnız SHP mi? DSP ve CHP de işin içine giriyor, ortaya çözülmesi gûç bir yumak çıkıyor. Halk kitleleri solda olan bitenleri anlamakta gün gectik- ce zorlanıyor; bitmez tükenmez itişmeye ve kakışmaya baktıkça, partilerdeyaşananlarındışınadüşüyon hayattan kopuk görünen bu cebellesme insanlan bıktırıyor. Bir partinin içine girip tartısmaya başlayan kişi, partinin dışındaki dünyayı unutuyor; örgüt yapısındaki kavganın mantığını anlamak için işi gücü bırakıp hizipleri ve kişileri bellemek gerekiyor. Partili ünlüler de özel konumlanna ve çıkariarına göre sözde kuramlar üretmeye çabalryorlar. Eskiden devrimci solda yaşanan akıl dışı süreç, bu kez, sosyal demokrat kesimde yineleniyor; bir sürü fasafisoyla ve ömür törpüsü didişmeyle vakit öldürmek, paıücilik sayı- lıyor. • Şimdi sosyal demokrat ile demokratik sol kavramlannı birbirinden ayırma çabaları da başladı. Eğer ille de bir ayrım yaratmak istiyorsan, elbette yapay nedenler arayıp bulabilirsin; ama, tümü de hayattan ko- puktur, bölünmek için birebirdir. Soldaki bütün hizipter, kâğıt üzerindeki parlak düşüncelerle oluşuyor; hayata dö- nük sonucu değişmiyor. Nedir o sonuç: Bölünme.. Parçalanma.. Oy sandığında hafifleme.. Düşkırıklığı.. • Peki, soldaki olumsuzluklar yumağının içinde olumlu göstergeler de yok mu? Var.. Uzun muhalefet yıllarında, devletten ve yönetimden so- yutlanan sol, ilginç bir ara dönem yaşıyor; sosyal demok- ratlar, koalisyon hükümetinin ortağıdırlar; 12 bakanlıkla başbakan yardımcılığını üstlendiler; dört büyük ilin -İstan- bul, Ankara, Izmir, Adana- belediye başkanlıkları solun elindedir; ülkenin en önemli il ve ilçelerinin yerel yönetim- lerinde SHP iktidan var; kimi kooperatrfler, devlet kurum- Jarı ve genel müdürlükleri de solun yönetimindedir. Çağımızın karmaşık toplumsal yapılarında yönetim uy- gulamaları, SHP kadrolarında deneyim ve bilgi birikimi yaratıyor mu? 1992 Türkiyesi'nde sol kesim, "merkezi" ve "yerel" iktidarsorumluluğunu paylaştığının bilincinde mi- dir? Herkes gözlerini particilik didişmelerine çevirmiş; ama, sol, dünya politikâsına Dışişleri Bakanı eliyle ağırlığını ko- yabileceğini düşünüyor mu? SHP'nin iktidar deneyimi, yaşadığımız dönemde, sol için paha biçilmez değerdedir. • Sol, 1990'ların Türkiyesi'nde nasıl bir arazide, nasıl bir topografyada, nasıl bir coğrafyada yaşıyor? Metropolleri kondular kuşatmış.. Güneydoğu dağlık.. Hayır, bunlardan söz açmıyorum; Türkiye'de hızlı ser- maye yapılanması içinde yuvalanıyor sol.. Sağ; bankalar, borsalar, odalar, holdingler, yabancı şir- ketler, işveren örgütleri, parasal kurumlar, döviz piyasala- rı, patron dernekleriyle nasıl bir topografya oluşturdu? Ülkemizde -tüm dünyadaki gibi- çok hızlı bir süreç yasanı- yor; sol, neoliberalizmin kaynağını ve altyapısını oluşturan kapitalist örgüttenmenin ıcığını cıcığını, dısa ve içe dönük boyutlannı öğrenmek zorundadır; bilgi, birikim, kadro, ça- ba, uzman gereklidir; parti kulislerinde geçerli, saçma sapan kuramlar ve didişmelerle hiçbir yere varılamaz; Türkiye'nin sağına egemen olunamaz. • Solun bir ucu iktidarda.. Birucumuhalefette.. İki ucu bir araya gelmeden, solun iki yakası da bir araya gelemeyecek... İBAYŞU SUNARI UNUTAMADIKLARIM B- 1 INCE INCE BİR KAR VAĞAR 2 GARIP 3 • MASRETINLE VAND! GÖNLÛM 4 8OŞU BO$UNA 5 • AID'RMA GÖNUL 1 DUMAHLı DUVANLI 2 MCE VILLARA 3 ÇlRAK ARANIVOR 4 DENlZ USTU KÛPURUR 5 - GIDENLERIN T U P ^ U S U GENEL DAGITIM: İBAYŞU M f i Z t K Ü R E T İ M I MÇ S IMIM ÜIU İMOMn • htt<W W 51} 3S 10 • ] « 3S 1< Fn SM 711> GİZ KOKAN SUSKUNLUK Mehmet Başaran 10.000 lira(KDV içinde) Çbğdaş Yavınlan Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstantnıl Ödemeli gonderilmez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear