25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
WYFA CUMHURİYET 26HAZİRAN1992CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER fütap Üstüıie MELİH CEVDET ANDAV ^h, kitap çağı geçiyor; gözün yerini kulak anak üzere. Montaigne'in yakınmasıru gel d^adırgama! Diyor ki bir denemesinde: "Ne yparsınız bu adamlara: yazılı olmayan lafı dılemezler, kitaba geçmedikçe sözlere inan- mzlar; gerçeğe sakallı olmadıkça kulak ver- rezler. Budalabklar yazı kalıbına döküldü ni bir ciddilik kazanıyor. 'Bir yerde duydum' drseniz olmaz. 'Bir yerde okudum' diyeceksi- Ne mutlu yıllarmış o yıllar! Şimdi, "Oku- dm" diyene dudak büküyorlar; "Radyodan dıydum" ya da, "Televizyon söyledi" diye- cecsinız ki inansmlar. Büyük bir kültür deği- şiJiği içindeyiz. Bundan en büyük dokuncayı, bizimki gibi aigebşmiş ülkeler görecektir diye düşünüyo- nm. Çünkü Batı, kitaba doymuş dunım- dxiır; bizse okumaya yeni yeni başhyorduk, yezak oldu. Cîecen yıl bir arkadaşıma, "Bir kaç kitap aynp çelik bir sandığa kibtleyecegim" dedim, "Hr hazine gibi kalsm gelecek günlere." Ar- kidaşım. hangi kitaplan seçeceğimi sormaz m? Aldı beni bir düşünce; liste yapüm, değiş- tirip baştan yaptım, gene değiştirdim... Meğer. negüç işmiş! Elbet bütün güçlük, listeye alma- dı£ınız kitaplardan geliyor; "tnsanhİc bu ki- ta^tan yoksun mu kalsm' diye üzülüyorsu- nuz. llerde hangi kitabın daha değerli olacağı- nı kestiremiyorsunuz ki! Sonra da seçtiğiniz ki:aplann bir "size göre"liğj oluyor ister iste- mez. Dahası var, elden geldiğjnce az kitap ayı- rmak zorundasınız, yoksa hazinenin hazineli- ği kalmaz. En iyisi, herkesin, her kitapseverin böyle bir liste derlemesidir, derim. Benim yaptığım liste bana göre eksik; belki okurlanm onun eksik- lerini giderirler. Benim listem, Gılgamıs Destanı ile başlıyor. Gerçek adı, "Sha Nagba ImunTdur, "Herşe- yi görmüş olan" anlamına gelir. Gılgamıs, Ba- bil'in güney bölgesinde çok eski bir kentin, Uruk'un kıralıdır, ölümsüzlüğü aradı. Destan Sumerlerden Babillilere, Akadlara geçmişti. Etkisi büyük olmuş bir yapıttır. Sıra geldi Homeros'a. îlyada mı, Odysseia mı diye oldukça ikirdmli kaldım; ama Troya kentinin yıkılışı Odysseia'da anlatıhr diye dü- şünerek onu yeğledim. Bunun kahramanı da "Çok bilmiş" diye anılan Odysseus'tur. Çok gören mi, çok bilen mi daha üstündür. Platon'dan, Sokrates'in tarunmasına yarar- lı olur uıfıudu ile Sokrates'in Savunması'nı aldım. Ne yapahm, sandığımız ufak, bütün sevdiğimiz kitaplan sokuşturamayız içine. Üstelik tarihin en büyük cinayetlerinden biri- nin öyküsünü okumak az şey mi? Kırk yıl sürmüş olan Yunan tragedyasın- dan örnek olarak Kıral Oidipus'u alacağım. Sofokles'in bu yapıtını öteki tragedyalardan daha çok sevdiğim için mi abyorum? Hayır, en öğretici ve en çekici olduğu için. Dünyarun en şanslı yapıtlanndan biridır. Iki din kıtabını da sandığımıza sokmayı unutmayahm: Kutsal Kitap ve Kur'an. Teİc- tannlı dinlerin üç kitabı, insanlığı büyük etkisi altında tutan kitaplardır bugün de. Boccaccio'nun Decameron'unu da alacağız elbet. Bu kitabın iki önemi var: Birincisi ilk kez bir ulusal dilde yazılmış olması. Artık yeni çağa giriyoruz. tkinci önemi sevi konusunda ortaya çıkıyor. Ortaçağ'da sevi, tannsal sevi idi; Boccaccio bu seviyi yatağa getirmiştir; ar- tık beden sevişmesi söz konusudur. Machivelli'nin ünlü yapıtı Prens'i (İl Princi- pe) almadan edemedim. Dünyada en tartışıl- mış ve tartışılmakta olan kitaplardan biridir bu. Machivelli, pobtikayı ahlaktan ayıran ilk düşünürdür. ••< Dibmizde çevirileri bulunan kitaplardan seçtiğimi göriiyorsunuz. Ama, sanıyorum ki, bir yabancı da kendi dibnde bu işe kalksa, aşa- ğı yukan, bunlan alırdı sandığına. Şimdi geldik Montaigne'e... Bu büyük dü- şünürün Denemeler'i olmadan hiç bir kitaplık tam sayılamaz. Onun gibi, Thomas More'u da eksik etmeyeceğiz kitaplığımızdan, Uto- pia'yı alacağız. " U " Yunanca "yok" demek- tir, "topia" da "yer"; ikisi birden "yok ülke" anlamına geliyor. Thomas More, düşsel bir ülkede düşündüğü mutlu toplumu kuruyor. "Ütopyacılık" sözü bu kitabın adından çık- madır. Daha başka ütopyalar da yazılmışür. Aman Delibğe Övgü'yü unutmayabm. Erasmus'un bu başyapıtı yüzyıllardır elden düşmez. însan onu okumağa doyamaz. Ben Shakespeare'den Fırtına'yı alacağım. Bu yapıt, ustanın son yapıtı sayılır. Ondan sonra on yıl, demek ölünceye dek bir şey yaz- mamış. Onun çağdışı Ceryantes'i nasıl unutabiliriz. Don Kişot elbette kitaplığımızdaki önemb ye- rini alacaktır. Dönüp dönüp okuyacağız o ki- tabı. Aydınlanma cagından Voltaire'in Can- dide'ini alacağız. Kötülükler dünyasını başka türlü tanımağa olanak var mı? Geldik Manc'a... Onun dibmizde epey kita- bı var; biz onlardan, ünlü Manifest'i ve bir de Carlo Cafıero'nun Kapital Özeti'ni seçebm. Engels'in, bir zamanlar Cemiyetin Asıllan adı ile dilimize çevrümiş olan yapıtını alacağız. Gerçi ilkel toplum konusunda o günden bu- güne çok önemb gebşmeler oldu, ama bu kita- bın dayandığı incelemeler tazebğini korumak- tadır. Engels'ten Ludvvig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu adb yapıtı da alabi- briz. Freud'un nerdeyse bütün yapıtlan var dili- mizde. Ben Kitle Psikolojisi ve Prikanaliz Üzerine'yi öğütlerim. Tolstoy'un Savaş ve Barış'ını, Dostoyevs- ki'ninSuçveCeza'sını,Çehov'unHikâyeler'ini de eksik etmeyebm. Sonra Kafka'nın Şato'sunu alabm. Bir de ilk cildi dilimizde yeni basılan Altın Dal'ı öğütleyeceğim. Frazer'in bu ünlü yapıtı- nı okumadan obnaz. Atalanmmn yaşam biçimini, inancalannı, sağ töresini başka hangi kitaptan bunca aynntıb öğrenebiliriz ki! Kaç etti? Bir, iki, üç... 24 kitap. Göz korku- tucu bir sayı değil sanınm. Bunca yapıtın admı geçirdik; onlardan bi- rinden kısa bir parça alsak yazımıza iyi olmaz mı? Debbğe Övgü'de debbk tannçası Moira şöyle diyor: "Bende ne cila, ne riya olabibr, kalbimde bulunmayan bir hissin görüntüsü de hiç bir zaman alnımda görülmez. Ve nihayet ben her yerde o kadar kendime benzerim ki, bilge rolü oynamayı ve öyle görünmeyi en çok isteyenler bile dahil olmak üzere, kimse beni saklaya- maz. Onlar bütün suratlanna rağmen erguvan giymiş maymunlara, yahut aslan postuna bü- rünmüş eşeklere benzerler; ne yapariarsa yapsınlar, sonuçta, Midas'ın başını meydana vuran bir küçük kulak ucu aradan görünür." ARADABÎR RAHMtKUMAŞ Hukukçu, eskiparlamenter CHP-nin Siyasal Doğraltusunda... 15 Ekim 1927 günü toplanan kurultayda Halk Fırkası adı- nın başına cumhuriyet' sözcüğü eklenir ve genel başkan Gazi Mustafa Kemal Paşa "Gençliğe Söylevi'nj de iceren ünlü konuşmasında Cumhuriyet Halk Fırkası'nın ilk kurul- tayının 4 Eylül 1919 günü toplanan Stvas Kongresi olduğu- nu açıklar. Bu duruma göre CHP, devletimizle yaşıt bir parti olmaktadır. Eğer 16 Ekim 1981 saldırısına uğrama- saydı bugün 73 yaşında olacaktı. Ancak yargı kararı ol- maksızın kapatılan partilerin açılmasına ilişkin yasa, TBMM'nin bu haksızlığa son vermesiyle CHP ve öteki par- tiler siyasal yaşamda yerlerini alma olanağına kavuştu. Böylece hem partiler kapatıldığında toplumda bir tepki oluşmaması eksiğini, hem de parti kapatma utancını bir ölçüde gidermiş olduk. Ancak bundan 11 yıl öncesine bak- tiğımızda toplumdaki tepkisizlik görüntüsü haklı olmamak- tadır. Ne var ki bu toplumun durumu da bu! Bu toplumun özelliklerine göre politika oluşturup toplumu cağdaş kıla- cak yaklaşımları izlemek zorunluğu var! Toplumu çağdaş kılmanın 'sosyal demokrat politika'yla gerçekleştirilebileceği yönünde kamuoyunda yeter bir ka- bul vardır. Ne var ki, bu yönde siyaset üretecek inandırıci bir siyasal kadro ve örgüt ne yazık ki yok. Bundandır ki Cumhuriyet Halk Partisi'nin 11 yıllık yokluğuna alışama- dık, bu partiyi sürekli duyumsadık ve CHP'nin kapalı oluşu- nun boşlugunu bir türlü ne SHP, ne DSP doldurabildi. Hatta iki partinin gücü aritmetik olarak birleştirilse bile CHP'nin gücüne hiçbir seçim döneminde varılamadı. Bugün, CHP'nin siyasal yaşamda yerini almasının öz- lemle beklendiği bir gündür. Ancak en azından 16 Ekim 1981'i izleyen gelişmeleri kısaca anımsamakta yarar var- dır. Partilerin "gaflet, delalet ve hiyanet" sayılacak bir il- kellikle kapatılması üzerine toplumdan hiçbir karşı ses çıkmadı. öyle ki devletle yaşıt, toplumda çağdaş ne varsa tümünde imzası olan, demokrasiyi kuran CHP kapatıldı ve bir tepki görülmedi. Yalnız CHP'nin ayrılmış genel başkanı Bülent Ecevit bir tepki gösterdi; ama partinin genel yöne- tim kurulu üyeleri, bakanlık yapanları, parlamenterleri, ör- güt yöneticilerinden bir açık tepki çıkmadı diye Bülent Ece- vit bu topluluğa küstü. Yanına gidip gelenlere sürekli ola- rak: - VValesa tutuklandı, olaylar oldu. Polonya halkı onu yal- nız bırakmadı. Sizse CHP kapandı, ben genel başkanı ola- rak tutuklandım. Ama arkamdan gelmediniz, anlamında yakınmalarda bulundu. Bu eleştirisinde haklıydı. Bir ke- zinde uygun bir ortamda: -Sayın genel başkanım, VValesa'nın arkasında "kilise" var, bizim arkamızda "cami" yok. VValesa'nın arkasında ABD var, bizim arkamızda yok. VValesa denenmemiş, biz- se denendik ve ne can güvenliğini sağladık, ne de ekono- mik güvenliği! Tersine tüpgaz, benzin, yağ... kuyrukları ya- şadık. Umut olmaktan çıkanldık. Halk canından bezdirildi. Bunun için halk arkamızdan gelemezdi, dediğimde sessiz kaldığını anımsıyorum. Gerçekte Ecevit kendinden başka hiçbir CHP'linin tepki koymayışını eleştirmekte sürekli haklı kalacaktır. Ancak haklı kalamayacağı bir durum vardır: CHP'lilere küsmesi! Çünkü demokratik bir devlet adamının altngan olma hakkı yoktur. Ancak bu duyarlığını yönettiği topluluk adına gösterirse ve toplumun yüksek ya- rarları için kullanılırsa haklı olabilir. Nedenler ne olursa ol- sun politikada önemli olan sonuçlardır. Şimdi CHP'nin açı- lmasına sıcak olmaya çalışması, bu gerçekleri unuttu- ramaz. CHP haksız yere kapatıldığı için demokrasi gereği açıl- masına Meclisçe karar verildi. Kurucusu Atatürk'ün söyle- diği gibi bilimi kılavuz alan bu partinin canlandırılması is- tekleri, gelecege özlemdir. Ancak ne CHP harflerinden ne de kişilerden kurtuluş beklemek doğrudur; kurtuluşu sos- yal demokrat oluşumu CHP'nin siyasal doğrultusunda akı- tmada arayacağız. Değerli Gazeteci-Yazar NACİ GİRGİN(SOY)'u aramızdan aynlışının 10. yılında sevgi ve özlemle anıyoruz. AİLESt TARTIŞMA "Kadın Bakanlığı" Tartışması Tasannın içerigi dikkatle incelendiğinde ağırlıklı işlevlerin ve kaynaklann Aile ve "Sosyal Araştırma Genel Müdürlüğü" ile "Kadının Statüsü ve Sorunlan Genel Müdürlüğü"ne aynldığı görülmektedir. 'oabsyon hükümeünin kamuoyuna ö ü ü verdiği "Kadın Bakanlığı" kanunu sıcaklığıru korumakta ve bu ko- nudaki gelişmeler ilgileri nedeniyle gerek kadın örgütleri gerekse sosyal hizmet ala- nında çahşanlar tarafından yakından iz- lenmektedir. Bu konuda ilk tasan Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Güler 1leri döne- minde bir komisyon tarafından haarlan- dı. İlk taslak "Kadın ve Sosyal Hizmetle- ri Bakanlığı" olarak düşünüldüğü halde, Meclis'e sunulan tasannın adı "Kadın Sorunlan Bakanlığı" idi. Bu değişmede çeşitli dernek temsilcileri, demokratik kitle örgütleri ve kimi bilimsel çevrelerin eleştirileri etkib oldu. Bu çevrelerin görüşleri, kadın sorunlan ile sosyal hizmetlerin bir arada ele alın- masının kadın sorunlannı arka planda bırakacağı yolundaydı. Adı geçen bakanın değişmesi ile ikinci yasa tasansı "Kadın, Aile ve Sosyal Hiz- metler Bakanlığı" adı ile Sn. Türkan Akyol tarafından hatırlatıldı. Şu günler- de Meclisin gündemine gelmesi beklenen bu tasannın içerik yönünden ilki ile bü- yük ölçüde benzeştiği görübnektedir. Yasa tasansındaki tek değişikük ba- kanlığın adına sosyal hizmetleri eklemek obnuştur. Zaten 40-50 yıllık geçmişi olan Türkiye düzeyinde taşra teşkilatı bulu- nan, bu nedenle tüm bakanlık hizmetleri- nin yükünü taşıyacak olan Sosyal Hiz- metler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü daha da fazla görmez- likten gebnemezdi. Bu konuda göriiş bildiren gönüllü Sos- yal Hizmet Araştırma Grubu üyeleri eleştiri ve önerilerini şöyle özetlediler. 1- Demokratik kaübm, saydambk ve açıkbk ilkelerini savunun bir iktidarda yeni bir yapılanma getirilirken temel gö- revi sosyal sorunlann analizi ve çözümü olan meslek mensuplanrun kaUldığı ge- niş bir platformda ve bu kamuoyunda yeterince tartışılıp olgunlaştınbnadan alel acele Meclis'in gündemine getirilme- sini yanbş buluyoruz. 2- Tasannın içeriğj dikkatle incelendi- ğinde ağırhkü işlevlerin ve kaynaklann Aile ve "Sosyal Araşürma Genel Müdür- lüğü" ile "Kadırun Statüsü ve Sorunlan Genel Müdürlüğü"ne aynldığı görül- mektedir. lcracı fonksiyonu ohnayan bu iki genel müdürlüğün tüm merkez ve taş- ra hizmetlerini, yani esas yükü ise SH- ÇEK üstlenmektedir. 3- Adı geçen bakanlığın Türkiye düze- yindeki tüm hizmetlerini yönetecek olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü'nden 'bağlı kuruluş' olarak söz edilmektedir. Bu den- li önemli görevleri üstlenecek olan kuru- mun işlevleri açısından irdelenmesi, mevcut hizmetlerin geliştirilmesi, diğer kuruluşlarca verilen sosyal yardım ve hizmetlerin birleştirilerek tek elde top- lanması ve yeniden yapılandınlması tar- tışmalan yapılmadan kurumun olduğu gibi bağlanmasmın yanlışlığına dikkat çekmek istiyoruz. 4- Kadın, çocuk, aile, yaşb, özürlü gibi ihtiyaç gruplanndan söz eden bu yasa taslağının toplumun bugünü ve yanru olan gençleri neden dışında bıraktığını anlamak zordur. Oysa gebşmiş ülkelerin çoğunda sosyal hizmetler ve bakanhkla- nnın ağırbkb işlevleri gençler konusun- dadır. 5- Sosyal yardımlann tek elden yapıl- ması, hizmetlerin tekran ve kaynaklann israfına yol açmaktadır. Oluşturulacak sosyal hizmetler bakanlığı 3254 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fo- nu, 2022 sayılı 65 yaşını doldurmuş, muhtaç, güçsüz, kimsesiz ve sakat Türk vatandaşlanna bağlanan aybk vb sosyal yardımlarla, Vakıflar Genel Müdür- lüğü'nün sosyal hizmetlere ilişkin görev- lerini bünyesinde toplamabdır. 6- Bu tasannın önemle vurgulanan te- mel hizmetlerinden birisi de Aile ve Sos- yal Araştırma Genel Müdürlüğü'dür. Bu alanda yeni hizmetler örgütlenirken sos- yal sorunlara ilişkin temel araşürmalara kuşkusuz gereksinim vardır. Ancak sos- yal bilim alarunda araşürma yapacak kuruluşlann, TÜBİTAK gibi özerk yapı- lar veya üniversite bünyesi icinde ya da araşürma enstitüsü vb biçimde örgütlen- mek yerine bakanlık gibi bürokratik bir yapı icinde yer alması son derece sakınca- lı görülmektedir. Sosyal Hizmetler Araştırma Grubu Gençliği ve Politika Yürürlükteki yasalarla ne üniversite öğretim elemanlan nede öğrenciler aktif olarak politik yaşam içerisinde yer alabilmektedir. 1980 öncesi yaşadığı çalkanülar üniversite gençbğine böyle bir yasağın getirilmesine neden oldu. Üniversiteler ve gençlik, askeri darbeyi gerçekleştirenler tarafından adeta anarşinin kaynağı olarak görüldüler. Bu teşhisten sonra tedavi çok kolaydı. Yapıl- ması gereken üniversiteyi sıkı bir deneüm alüna almak ve yüksek öğrenim gençliğini de depoüüzasyona uğratarak onu suskun, uysal duruma getirmekü. Bu konuda da büyük ölçüde başanya ulaşıldı. Getirilen YOK sistemi ile -öğretim üyeleri de dahil olmak üzere- üniversite gençliği. demokra- tik yönetimlerin konuşan, sorgulayan, ay- dın ve cesur bireyleri olmak yerine baskıa yönetimlerin konuşmaktan korkan, susan, boyun eğen birer uysal ferdi durumuna ge- tirildiler. Oysa şunu çok iyi biliyoruz ki ülkemizde özgürlük ve demokrasi mücade- lesi başladıgından beri yüksek öğrenim gençliği bu mücadelenin öncülüğünü yap- mıştır. Cumhuriyet öncesi istibdat ve meş- rutiyet dönemlerine dönüp de kısaca baka- cak olursak, orada bunun birçok örneğini görebibriz. Üniversite gençliğinin yeniden çok yönlü düşünen, düşündüklerini korkmadan ak- tarabilen, başkalannın düşüncelerini oldu- ğu gibi benimsemeyen ve kendi düşündük- lerinin de mutlak doğrular olmadığını bilen bireylerden oluşmasıru istiyorsak ve ^ öğretimde yeni bir yapılanmaya I gidilmesi, üniversitelerin toplumun de- mokratik kurumlan durumuna getirilmesi ve yeni üniversitelerin acılması konulan kamuoyunda uzun bir süreden beri tartışıl- makta, çeşitli öneriler sunulmaktadır. Üni- versitelerde özlenen bir yapının oluşturula- bilmesi için bu gereklidir de. Tartışmalann ve beklentilerin odak noktasını üniversite- lerin yönetsel özerkliğe kayuşturulması oluşturmaktadır. Şüphesiz ki sağhkb bir eğitimin verilebilmesi ve özgür bir ortamda bilim üreülebilmesi için üniversitelerin her anlamda özerkliğe kavuşturulması ve de- mokratik üniversite anlayışının benimsen- roesi bir zorunluluktur. Oluşturulması düşünülen yeni yüksek öğretim yasasında üniversite öğretim ele- manlanna siyasal partilere üye olma, pob- tika ile uğraşabilme olanağı tanınacakür. Fakat dikkatimizi çeken bir olay var ki bu konuda üniversite gençliğinin durumuna değinilmemektedir. Yürürlükteki yasalar- la ne üniversite öğretim elemanlan ne de öğrenciler aktif olarak politik yaşam içeri- sinde yer alabilmektedir. Toplumun en dinamik öğelerinden biri olan üniversite gençliği siyasi rüştüne sahip olduğu halde herhangi bir siyasi partinin çabşmalan içe- risinde yer alamamakta veya bir partiye üye olamamaktadır. Türkiye'nin 12 Eylül aynı zamanda gençliğin ülke sorunlanna hafta sonlannda oynanan bir futbol karşı- laşmasının sonucuna ilgi duyduğu kadar ilgi duymasını istiyorsak üniversitelerde özgür bir ortam oluşturmak ve bütün ya- saklan kaldırmak zorundayız. Üniversitelerde gelecekte topluma yön verecek, devleti yönetecek çeşitli meslek grubundan bireyler yetiştirilmektedir. Bu kişilerin üniversite yıllannda da geçmiş öğ- retim basamaklannda olduğu gibi sadece derslerine yönlendirilmeleri ve ülke sorun- lanna duyarlı olmaktan çıkanlmalan bü- tün toplumun zarannadır. Daha üniversite yıllannda katılımcı demokrasinin gerekle- rini yerine getirmeleri önlenen gençbkten gelecekte sorumluluk üstlenmeleri ve lider- lik yapmalan nasıl beklenebilir. Eğer de- mokratik, çağdaş bir toplum meydana getirme savmda isek. yüksek öğrenim gençbğinin örgütlenmesinden ve pobtika ile aktif olarak ilgilenmesinden, ülke so- runlannı, gerçekleri sorgulamasından kor- ku duymayabm. Son yıllann moda deyi- miyle, çağı yakalamak veya çağ atlamak istiyorsak ünlü düşünür John Stuart Mill'- in şu sözlerini kafalanmıza işlemek zorun- dayız: "İnsanlann kendi ebnde daha itaat- kâr birer alet haline gelmelerini sağlamak için onlan cüceleştiren bir devlet, sonunda anlayacaktır ki küçük insanlarla gerçekten büyük işler başarmaya imkân yoktur." Doğan DL MAN / Dpkuz Eylül Üniversi- tesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Ensti- tüsü PENCERE SAYIUGÜNLER Muzaffer Buyrukçu 10.000 lira (KDV icinde) Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Ödemeli gönderilmcz. ARDAHAN KADASTRO MAHKEMESİ İLANDIR Davacı Mal Müdürlüğü tarafından davahlar aleyhine mahkememizde açılan kadastro tespitine itiraz ve tescil davasının yapılan yargılaması sırasında verilen ara karan uyannca davalılann adreslerinde bulunamadıİclanndan dolayı tebligat yapılamayancağından dava dilekçesi ve aşa- ğıda yazılı duruşma gününün tebliğ ile ilanen tebligat yapılmasına karar verilmiş olup; Verilen ara karan gereğince aşağıda isimleri yazılı davalılar aleyhine mevkii, ada ve parsel nu- marası yazılı şerhle ilgili olarak Mal Müdürlüğü'nce kadastro tespitine itiraz ve tescil davasının açıldığının tespitine, Tebligatın 7201 S.K. 31. maddesi gereğince yayımlanma tarihinden itibaren 15 gün sonra ya- pılmış sayılacağı ve 29.7.1992 tarihli duruşma gününün aynca dava dilekçesi yerine kaim oluna- cağı ilanen tebliğ olunur. S.No: EsasNo: AdıSoyadı: Kö)ü: Mevki: Ada: Parsel: 1 1991/834 AhmetKömürcü Ortageçit Mezarhküstü 110 115 2 1991/840 FezairÇelik " EmiroğlüŞoşe 115 12 Üstü Mevki 3 1991/811 Muhlis Marangoz " Gölbaşı 110 82 4 1991/862 YakupTuran " Denizoğlu 105 65 5 1991871 NevzatTuran " Gölbaşı 110 11 6 1991 846 Mehmet Çelik " Cumaköy 105 26 Basın: 48345 11 ayhk bebeğin bakımını üstlenecek gündüzlü bayan aranıyor. Telefon; Gündüz: 512 05 05/544 Akşam: 386 34 45 İNGİLİZCE'yi 8 ayda konuşun sizi Amerikalı dostlanmızla ünuştıralını. Bahariye Cad. 62/3 349 59 38 Faztomn EksHdği Noksanhk SayrimaL. Bir başka konuyu ele alacaktım bugün; ama, herkes 'imza'yı konuşuyor. Gazetelerde kocaman başlıklar: "Skandal!.." Haddine düşmüşse, bir başka konuyu ele al!.. Cümle âlem imza ile haşır neşir. 'Fuzuli Şagil' gibi hiç hakkı olmadan imza sorunu gündeme oturdu. Zaten biz saçma sapan sorunlarla ve konularla gü- nürnüzü gün etmekte birebiriz. • Imzanın kendine özgü bir tarihçesi var. Eskiden hahamlar kimi belgeyi okuduklarını belirt- mek için altına bir işaret çakarlarmış; papazlar da bir istavroz çizerlermiş. Ancak bu işaretlerin ayrımı güç- leştiğinden, adlarını belirten harfler koymaya başla- mışlar, derken ortaya imza çıkmış.. Okuması yazması kıt Hıristiyan toplumlarda bugün bile imza yerine haç kullanılıyor. Türkiye'de imza yeri- ne parmak basan kişilerin sayısı az buz değildir. Çağımızda imza yüzünden kişinin başına çok bela geiebilir. Okkanın altına gitmek var. Kimin nereye im- za atabileceği yasalarla belirlenmiştir. Resmi belgelerde yetkisi olmayanın imza atması ne- ye yarar? Ya da atılan imza sorumluluk doğurmuyorsa, kâğıdı kirletmekten gayrı ne anlamı olabilir? Yargıç, kararın; borçlu, senedin; mal sahibi, satışın; zabıt kâtibi, tutanağın; noter, belgenin altına imza çak- madan iş yürümez. Bir tabloyu getirirler, beğenirsin; ama, imzasına da bakarsın: -Kimin? -FikretMualla'nın.. - Hani imzası? Resmin altında imza yoksa, değeri kuşkuludur, bilir- kişilerden rapor istenir.. Kimi belgede imza olsa da kuşku sürer; imza, sahibi- nin mi, değil mi? Al başına belayı!.. Uzmanlara başvu- rulur, iş uzar. Kimi zaman bir başka sorun çıkar: Bel- genin altındaki imza, sahibinindir; ama, tehdit ve baskı altında imzalanmıştır. - Bu imza senin mi? - Evet; ama, işkence ettiler, başıma tabanca dayadı- lar, korkudan imzaladım.. Çağımızın karmaşık yaşamında imza sorunu her aşamada kurallara bağlanmıştır. Devlet hayatında kimin neyi imzaiayacağı daha işin başından bellidir. Kaymakam ya da nüfus memuru hangi yazının altına imza atabileceğini göreve başlar- ken öğrenir de, devletin başındaki Cumhurbaşkanı bil- mez mi? • Karadeniz Ekonomik işbirliği belgesinin altına imza atmak için bizim Cumhurbaşkanı neden bu kadar he- veslendi? Televizyon icat olalı, bu tür imza törenleri ekranla- ra yansıtılıyor. Geçenlerde Bush ile Yeltsin'i imza töre- ninde izledim. Her iki liderin iki yanında ayakta adam- lar duruyorlar.lmzacılar masaya oturmuşlar. Kendile- rine uzatılan belgelere imzaları çakıyorlar. Sonra ayağa kalkıyorlar, el sıkışıyorlar, tarihsel bir an yaşa- aıyor, dünya âlem seyrediyor. Eskiden böyle işler, kapalı salonlarda dört duvar arasında kalır, dışarı yansımazdı. Şimdi görsellik, iletişim, medya, propaganda, fiyaka geçerli. özal da ülkeyi 'bizzat' çekip çevirdiği ve dış politikayı 'bilfiil' yönettiği, sanısını yaratmak için elin- den geleni ardına koymuyor. - Ben imzalayacağım.. Başbakan bu isteğe karşı işi ağırdan alınca Turgut Bey öfkeleniyor, çekip gidiyor, 1923'ten beri Cumhuri- yet devletinde ilk kez böyle bir olay yaşanıyor. • Peki, şimdi ne olacak? Hiiiç... özal'ın imzası zaten fuzuliydi.. Imzalamazsa bir şey değişmez. Bilindiği gibi bir şeyin eksikliği noksanlık yaratmı- yorsa, o şey gereksiz demektir. Ancak 'gereksiz imza' gibi bu yazı da boşunadır!.. Yazık değil mi harcanan mürekkebe!.. AaBÎRKAYIP VETEŞEKKÜR AYLA ARGUN (KANADA-MONTREAL) Aylamızıyitirdik. Acımızı paylaşan dostlarımıza en içten teşekkürlerimizi ve saygılarımızı sunuyoruz. EROL-ALİ-EL ARGUN, TÜRKÂN-TURHAN AKYOL, ASUMAN-OKTAY PEKDEMtR, SUŞAN-MURAT AKYOL, GÜLEN-UMUT AKYOL ANKARA 16. ASLİYE HUKUK HAKtMLİĞİNDEN Dosya No: 1992/299 Esas Davacı Rıza Işık tarafından mahkememize açılan gaiplik davasında; Ankara ili, Şereflikoçhisar ilçesi, Evren köyü, cilt 30, sahife 7 ve kütük 192'de nüfusa kayıtlı Rıza oğhı 1959 doğulu Asım'm 28.6.1972 tarihinde okula gidiyorum diyerek evden aynldığı ve o tarihten bu yana da evine dönmediği beyan edildiğinden Asım Işık'ı gören veya tanıyanların, hakkmda bilgi sahibi olanların mahkememiz dosyası- na bilgi vermeleri hususu ilanen tebliğ olunur. 17.6.1992 Basın: 30800 ESPİYE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Dosya No: 1992/18 Davacı Espiye Güzelyurt Köyti'nden Mehmet oğlu Hüseyin Ayaz tarafından açılan Gaiplik Karan verilmesi davasının yapılan açık yar- gılamasında: Gaipliğine karar verilmesi istenilen Espiye ilçesi Güzelyurt Köyü- nden Hüseyin ve Ayse"den olma 2.5.1960 doğumiu Ahmet Ayaz'ın mev- cut olup olmadığını ve kendisini tanıyanlann bilenlerin Espiye Asli- ye Hukuk Mahkemesi'nin yukanda esas numarası yazılı dava dosya- sının duruşması olan 9.9.1992 gününden evvel mahkememize bildi- rilmesi hususu ilan olunur. „ .
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear