25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN1992 CUMA 12 DIZIYAZI Kan kaynağının %56'sını ordudan karşılayan Kızılay, sivilleri olaya ısındıramamanın sıkıntısını yaşıyor Mehmetçik,lıaydi kan vermeye Türkiye'de ilk kez 1957'de, An- kara'da bir kan merkezi kuran Türk Kızılayı, yılda topladığı, yaklaşık 450.000 ünite kanla, ülke ihtiyacının %60'nı tek başına karşılıyor. Yurt sat- hındaki, çağımız teknolojisine sahip kanı türevlerine (eritrosit, trombosit, sıvı ya da donmuş plazma, serum) ayı- rabilen 19 kan merkezi ve 13 kan dağı- tım istasyonuna sahip Kızılay'ın en büyük kan kaynağı, %56 katılım ora- nıyla Mehmetçik... Sivil halktan ah- nan kan miktan henüz %44'lerde seyrederken, demek, toplumu "kan bağışına ısındıramamanın", belki de yeterince ısındıramamanın sıkıntısını çekiyor. "Kan, yapılamayan tek ilaçtır. Bir avuç kan, hayat kurtanr. Bugün ver, yann bul.." gibi sloganlarla, olayın in- san hayatına eşit oldugunu anlatmaya çalışan Türk Kızılayı'nın Genel Baş- kanı Dr. Kemal Demir, durumu şu sözieriyle açıklıyor: Biz, halkımıza 35 yıldır, aralıksız İcan hizmeti götürüyo- nız. BöyJelikk de ülkemizin ihtiyacına %60 oranında cevap veriyoruz. An- cak, Sağhk Bakanlığı'na, Sosyal Si- gortalar'a, üniversitelere, tıp fakültele- rine ve bazı kamu kunıluşlanna bağb, sayılan nerdeyse ikiyüze varan kan toplama üniteİeri de var. Buna rağmen biz, %60 nispetinde kan sağlıyoruz. Kan merkezlerimiz, çağın teknolojisi- ne sahip olup her türlü tahlıl ve kan bağışı, kanın en ıyi şekılde kullanılaca- ğı yöntemlerle, emniyeüe yapılmakta- dır. Kan merkezlerimizde hiçbir kâr amacı güdûlmediğinden, sürekli gider fazlası ile karşılaşıyoruz. örneğin, 1990 yıb kan gider fazlamız 7 milyan aşmıştır. Ama yüksünmüyoruz. Üzül- düğümüz o ki bizler Kızılaycı olarak gösterdiğimiz bütün titizliğe rağrnen, hâlâ radyoda, televizyonda kan iste- yen anonslarla karşılaşıyonız. Bu bi- zim kusurumuzdan kaynaklanmıyor. Belki, sivil halkta, her geçen yıl biraz daha fazla kan verme arzusu uyaruyor ama (örneğin 1990 ile 1991 arasında % 11 artış gözlendi) yeterli değil. Nü- fusumuza oranlandığında, bu miktar genel nüfusun ancak %1'ini karşıla- maktadır. Oysa %6 ile %12 arasında başan sağlayan Avrupa ülkelerini de biliyoruz.." Türk Kızılayı'mn topladığı kamn %56'sını ordu sağhyor. Devamh aske- re yaslanarak kan bağışı almak yerine, sivil halkı, olaya ısındırmamn yollannı arayan Türk Kızılayı'nın ilgilileri, şu yöntemleri öneriyor. 1) Başta, en büyük görsel eğitim ara- cı olan TV'yi kullanarak kan verme- nin hem insanhk görevi hem de sağlıkb kalmak için en ideal yol olduğunun sıklıkla, âdeta bir rekjam kuşağı gibi, halka anlatılması, zihinlere yerleştiril- mesi, 2) Yazılı basının, bu konuya ciddi- yetle eğilip her gün olmasa bile, belirli aralıklarla, en azından kan bağışını teşvik edki sloganlan, bir köşesinde yayımlaması, 3) Diğer yayın organlannın, üniver- sitelerin, eğitim kuruluşlanmn, illerde, ilçelerde mülki amirliklenn, fazla per- sonel çahştıran özel ve tüzel kuruluşla- nn, hiç değılse yılda bir kez kan kam- panyası düzenlemesi, 4) Hastanelerde, sağlıklı ziyaretçi- lerden, bir kereye mahsus, bir ünite kan alınması, 5) Olayı ilköğretime kadar indirip kan bağışımn öneminin derslerde da- ha kapsamh anlatılması. Çocuklann ders araç ve gereçlerinin kan bağışına özendirici özdeyişlerle donaülması, konunun sadece Kızılay ve kan hafta- lanna sıkıştırılmasının önlenmesi, 6) Lise ve üniversitelerde, gençu'ğjn kan bağışına paneller ve forumlarla ısmdınlması. Okul yöneticilerinin ge- rek Kızılay ve gerek Sağlık Bakanhğı ile işbirliğine girip hiç değilse yılda bir kez kan kampanyası düzenlemesi. tstanbul'daki tek kan merkezi olan Istanbul (eski adıyla Çapa) Kan Mer- kezfnin müdür muavini Rıdvan Bil- gin de her Kızılaya gibi kan bağışımn azlığından şikâyetçi. Nüfusumuza oranlandığında, yakınmasında hakb olduğunu şu basit antmetikle anlatı- yor: "Türkiye'de 55 milyon insan yaşı- yor. Bunun 10 milyonunun kan vere- meyecek kadar yaşlı (65 yaş üstü), 10 milyonunun, gene kan aünamayacak kadar genç (18 yaş alü) olduğunu dü- şünürsek, 10 milyonunun hasta ve gene 10 milyonun da çok korktuğunu varsayarsak geriye 15 milyon insan kalır. Hadi bunlardan gönüllüleri en aza indirip bir buçuk milyon insarumı- an, yılda sadece bir kez ve bir ünite kan verdiğini düşünürsek (Bir ünite kan 280-300 gr. ediyor) sağlanan mik- tar, bir buçuk milyon ünite demekür. Bu da şimdi topladığımızın iki misline eşittir. tşte, bu kadarım bile sağ- layamıyor ve halkı yeterince ısındıra- mıyoruz. Çünkü alışkanhk yerleşme- miş..." Afetter nimet ohnasın tstanbul Kan Merkezi yöneticileri, ilgınç bir dunıma da parmak basarak, son Erzincan olayından yola çıkarak, bizim toplumumuzun tezatlarla dolu yapısını şöyle açıkhyorlar: "Norrnal zamanlarda, bilınen donörlerimizin (kan veriri) ve az sayıdaki kan bağışı- mn rutin çerçevesinde "Ah, daha çok bağış olsa" diye düşünürken, Tannnın verdiği, hiç ıstenmeyen bir afet anında, bizim halkımızın milli hisleri galeyana gelıyor. Başhyor insanlar kapımızda kuyruk olmaya. Kan vermek için san- ki bir yanş başhyor. Erzincan depre- minde, ilk dört gün içinde, sadece Çapa Kan Merkezi'mizde ve bağlı Kartal, İzmit, Edirne ve Çanakkale kan tevzi istasyonlanmızda 4.500 üni- te kan toplandı. Bu kanlar, hemen Ankara'daki kan merkezimize yolla- narak işlendi ve bölgeye sevk edildi.. Demek ki istenildiği zaman halk, kan verebiliyor, hatta vermek için kuyruk- larda saatlerce de bekleyebiliyor. O halde, istenmeyen afetler de kan bağışı açısından birer nimet mi oluyor? Ha- yır bu manük yanüş. Böyle olmama- h... Türk Kızılayı olarak bizler, elimiz- den geleni yaparken, özellikle kitle ileüşim araçlannm toplumu eğitmesi, Sağhk BakanhğTna, SSK'ya bağh hastanelerin de kendi kan ünitelerini tam kapasiteyle işler kıhnası zorunlu- dur." Kanda karaborsa Kanmafyası Çapa Kan Merkezi yetkililerinin verdikleri bilgilere göre, bir ünite ka- mn fiyaü 89 bin TL. Bu fiyatın içinde kan, ı'thal kan torbası, enjektör, serum hortumu da dahil. Kan fıyatını Sağlık BILMEDIGIMIZ GUL ÖZBAY Donör Elif Tezgei, 32 yaştnda ve ev hanımı. Kan bağışı için "Bir hastamn kurtulması benim için en lûymetli şeydir, herkes kan versin" diyor.. Bakanhğı belirlerken, yapılan aritme- tiklerle, kamn bu fiyattan kendini kur- tarmadığı ve bütçe açıklanmn Kızılay- ca öz kaynaklanndan kapatıldığı belirtiliyor. Ancak, ihtiyaç sahibi in- sanlann mağdur olmamalan için, yüksünülmeden kapatılan kan gider fazlalanna karşın, en üzücü tablo kan karaborsası.. Çapa Kan Merkezi Müdür Muavi- ni Rıdvan Bilgin, karaborsacı kovala- makta âdeta uzmanlaşmış ve başına gelmeyen de kalmamış. Durumu ay- nen şöyle anlatıyor:"Yıllardır kapımı- zın önünden aynlmayan, sanki kök- leşmiş bazı inatçı tipler var. Bazılan nadir bulunan bir kan grubunu taşı- yor olabilir. Ama, hiçbir übbi kontrol- den geçmeyen, kara kuru, sıska, gözle- rinin altı çökmüş, herhangi bir madde bağımlılığı olup obnadığı meçhul, kimlikleri belirsiz bu insanlar, sanki çiklet satar gibi, utanmadan Kızılay Kan Merkezi'nin kapısında kan sat- maya uğraşıyorlar. Bazen çok ucuza, bazen de aranan kan nadir ise ve o an Birinci Dünya Savaşı'nda yayınlanan bir kart. Kurdeie içindeki yazıda: "Vatana munabbet-Yaralılara muavenet" mühiir içinde de "Tahtı himaye-i Hazreti Miılükânede Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti" söıieri yer alıyor. 1 için hemen tedarik edilmeye çahşılı- yorsa tutturabildiğine, açık pazarlıkla satış yapıyorlar. Vatandaş düşünmü- yor kı bu adam kimdir, herhangi bir illeti, hastalığı, iptilası var mıdır? Ben bundan kan ahrsam hastama mikrop bulaştınr mıyım? Düşünmüyor ya da o an düşünemi>or. Ben bu adamlarla, öylesine mücadele ettim, öylesine ko- valadım ki neticede beni hedef seçtiler. Ölüm tehdidi aldım, arabamın camla- n kınldı, yetmedi üstüme bıçak çekil- di. Polise de haber verseniz, bir dönem kaybolup sonra yeniden türüyorlar. Mekânlan ise karşı kaldınmlardaki kahvehaneler. Gözleri cahil, bilhassa Anadolu'dan yeni gelmiş, çaresiz, yol yöntem bilmeyen yeni avlar üstüne di- kili bekleşiyorlar." Bir zerre kan bile atılmaz Türk Kızılayı'nın, topluma, özellik- le kan bağışına sıcak bakan ya da bak- maya aday kişilere iletmek istediği önemli bir mesaj da kamn zannedildiği gibi bayatladı diye çöpe atılmadığı ko- nusu. Çünkü kan bayatlamıyor, ba- vatlattınlmıyor. Bir ünite kamn, normal dayanma süresinin 28 gün ol- duğunu ifade eden uzmanlar, "Eğer alınan kan bozuk değilse. içinde her- hangi bir bulaşıcı hastahk taşırmyorsa, kısacası tüm übbi tetkikleri titizlikle yapümışsa asla irnha edilmez. 28 gün içinde tüketilmediyse, türevlerine ayn- Iır, hastanelere sevk edilir. Hastalığm özelliğine göre. kandan aynlan don- muş ya da sıvı plazma, örneğin yanık veya hemofili tedavisinde, trombosit lösemi ve benzer kan hastahklannda, eritrosit de gerekli müdahalelerde kul- lanılır. Kandan alınan serum bile son derece kıymetlidir. Neticede halkımız bilmelıdır ki bağışladığı kamn bir zer- resi bile ziyan obrnaz, yerini en iyi şekil- de bulur." Mobil ekip çözüm mû? İstanbul'un âdeta bir metîopol ol- duğu düşünülürse, Ankara, İzmır gibi kentlerimizin de giderek devleştiği göz önüne ahmrsa kan arayan anonslann, ulaşımdakı güçlükler yüzünden, fazla ses getırmediği sonucu ortaya çıkıyor. Kan ihtiyacına cevap için, donörün ayağına gitmeyı amaçlayan seyyar mobil sisteminin, ileride tam bir çö- züm olabileceğini ifade eden Kızılay Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hüseyin Sevil, şunlan söylüyor "Bir ambulan- sa veya minibüse yüklenen, komple kan alım üniteİeri, içinde gerekli steril ortam, hemşire ve doktoruyla vericiye giderse taze kan ünitelerinde mutlak bir artış olacaktır. Şimdilik Istanbul, Ankara ve Izmir'de sürdürülen dene- me mobil sistemini, yakında geliştir- mek ve genişletmek amaandayız." Sağhk Bakanlığı'nın takdirleri 1992 yıhnda, Sağlık BakanlığTnın 150.000 ünite kan toplamayı hedefle- diğini bildiren Müsteşar Prof. Dr. İl- han özdemir, halkın gönüllü kan bağışına teşviki için, ödüllendirmenin ve bilhassa bazı sağlık hızmetlerinin bu bagışlara ücretsiz verilmesinin fay- dalannı belirtiyor. Her türlü kan hizmetinin Kan Ka- nunu içinde ve Sağhk Bakanlığı'nın görev ve yetkileri dahılinde, kontrollü yürütüldüğünü ifade ederken de, kan hizmetlerini koordine eden Yüksek Kurul'un 1984 yıhnda 210 sayılı ka- nun hükmündekı kararname ile kaldı- nldığını, ancak yeniden işlerlik kazan- ması için çahşmalann sürdüğünü de vurguluyor. Türk Kızılayı'mn kan merkezleri ve istasyonlannın Sağlık Bakanhğı'nca onayh olup yülık 450.000 ünite topla- nan kanla, kan hızmetlerinde öncülük ettiğini ve çok özverili çahşuğını ba- kan adına duyuran Prof. Ozdemir, kan karaborsası konusunda "Ohna- ması gerekir. Çünkü kan, yahuz resmi kuruluşlarca alımp, ticareti 1980'den sonra yasaklanmışür" diyor. StHECEK Koalisyoıı sağhk politikası için görüş topluyor 1978 çalışmalan, izleyen yıllarda za- ' man zaman bazı kişilerin merakım ve kişisel ilgilerini uyandırdı. Bu çalışma- lan ve hakkındaki raporlan inceleyen kimi kez bürokrat, kimi kez bakan, ki- mi kez milletvekili yurttaşlar, kendi ölçülerine göre değerler biçtiler. Bir gün işime yarayabilir düşüncesi ile özel arşivlerinde saklayanlar da oldu, sayfalanm kanşürdıktan sonra çöpe atanlar da. Ama bu bılgileri kullanan- lar da oldu. Bakanhktaki 20 genel , müdürlüğün beş genel müdürlüğe in- dirilmesini sağlayan kuruluş yasası değişikliği, o dönemden ileriye uzanan bir değerlendirme örneğidir ve yararh olmuştur. Ne var ki çoğu kez olduğu gibi çabalar kişisel desteklerle sürekli- ük kazanabihnektedir ve bu önemli değişiklik de giderek sahipsiz kalıp bir ölçüde yozlaşmıştır. 1980 sonrasımn dikkati çeken, ka- muoyuna yansıtılması için çaba göste- rilen ilk kıpırdanmalan, seçimli yöne- timlerin başladığı dönemlerdir. Ülke- nin her tür sorununun kolaylıkla çözüleceği görüntüsü yaratılan bu dö- nemlerde, sağhk yönetimi de kendine düşen payı almışür. İçinden çıkılmaz bilmeceleri andıran çerçeve kanunlar, başka ülkeleri temsil eden kişilermiş gibi aynı hükümette sağhk reformu- nun kavgasım yapan bakanlar, bu dönemin vitrine yansımış görüntüleri- dir. Tüm bu kargaşa arasında doğruya yönelik tek değerlendirme, sağhk re- formunun tek kuruluşla gerçekleşme- sinin zorunlu olduğunun anlaşıhnası- dır. Fakat bu tek kuruluşun dışandan kurulup, sonradan SSK'mn bu kuru- luşa ahnmasımn hukuk dışı olacağı nedense farkedihnek istenmemiştir.' Her vatandaşın dılediği yerde tedaviı olacağı ve ücretinin sigortaca karşıla- nacağı polemikleri, bu dönemde yeni- den gündeme gelmiştir. Hasta yatak- lannın on binde 23 oranı devam' ederken "biz hizmet üretmeyeceğiz" şekünde açıklamalarla TV vitrinlerini süsleyen sağhk bakanlan, dönemin in- sanlanm hiç ohnazsa güldürerek ra- hatlatan çarpıa örnekleridir. Son koaiisyon dönemi gelişmeleri Ekim seçimlerinden bu yana devir ahnan sorunlann çözümü çabalan ile ülkenin içine itildiği ekonomik çıkma- zı atlatma uğraşılan arasında, sağlık sorunlannın çözümü için hızh bir ça- lışma, gerçekten pek beklenmemek- teydı. Ancak görünen gelişmeler bu kanının tersine oldu. Sağlık sorunu ül- kenin önde gelen sorunlan arasında gündeme geldi ve görebildiğimiz ka- danyla iyiniyetli arayışlara hız verildı. Peşın formüllerden kaçımldı ve çözüm yöntemi konusunda geniş kapsamh görüş alma kampanyası başlaüldı. Görüşler, sorunun çözümüne yeter miydi yetmez miydi bunu önümüzde- ki zaman dilimleri belirleyecektir. Fa- kat bunca genış kapsamh görüş alma politikasından sonra uygulanması ka- rarlaştınlan yöntemler hakkında. kimse "aceleye getirildi" savlanyla or- tahğı karartamayacaktır. Ülkenin sağhk hizmeti yönünden altyapı sorunu hâlâ çözümlenmiş de- ğildir. 7000 nüfusa bir sağhk ocağı he- sabıyla ülkenin 8500 sağhk ocağma gereksinımi vardır. Var olan ocaklann sayısı ise sadece 3.672'dir. Bu sayı ilk başvuruda hekim buhna sorununun varhğını gösterir. Milli Savunma ve SSK dışındaki hasta yataklan sayısı. özel hastane yataklan dahil 95.000 do- laylanndadır. On binde 50 asgari nor- muna göre ise ülkemizin 300.000 hasta yatağına gereksinımi bulunmaktadır. Var olan 95.000 hasta yatağının bü- yük çoğunluğu da üç büyük ilde top- lanmıştır. Eksik olan 200.000 hasta yatağının varhğını sağlayacak bir hiz- met üretme yönteminin ivedi geliştiril- mesi veya hizmet üreten bir kuruluşun oluşturulması zorunluluğu açıktır. Bu 200.000 yatağın üç büyük il dışında yapılacak hastanelerle kazamlması gerçeği de kaçınılmaz bir görünümde karşımıza çıkmaktadır. Günümüze kadar yapıldığı izlenen öneriler, gerçekleri görmekten uzak yöntemlerle süslüdür. Hastanelerin kendi kendilerini fınanse etme hanr- TÜRKİYE'DE SAĞLIK P O L İ T İ K A L A R I TONGUC GÖRKER lıklan, ülkemizin birkaç ih'nde geçerli olabihr. Ülke genelinde ise hiç şansı yoktur. Pahah bir hizmet olan sağhk için orta gelirli nüfus gruplanmn yo- ğunlaştığı yörelere kimse yatınm yap- mak istemeyecektir. Var olan yatakh kamu kurumlannın bile hastalardan toplanan paralarla yaşamlannı sür- dürmelerini beklemek aşın iyimser gözle bakmak anlamındadır. Geçen mart ayında toplanan Ulusal Sağhk Kongresi'nin raporla- nnda geçmiş bilgilere yenilerini kata- cak öneriler bulunmamaktadır. Sağlık Enformasyon Sistemi'nin bir destek hizmeti olarak değil, sanki ana hedef imişçesine empoze edilmek istenmesi, geçmiş dönemlerin bilgjsayarla oyna- yan bazı yöneticilerini ammsatmakta- dır. Sorunu yeni yöntemlerle çözecek yeni bir kuruluş önerisi yerine, tarihe kanşmış sıtma, verem, kanser vs. genel müdürlükleri kurma önerileri ise cid- diyetten uzak dağınık çalışmalar ya- pıidığı görüntüsünü vermektedir. Elbette ki bu önerilerin yapıhmş ol- ması demek, iktidar ortaklığının bu yönde gelişmeleri benimsemesi demek değildir. Tüm öneriler birleştirilecek ve bir karar verilecektir. Umanz bu karar verilirken, var olan bir sağhk si- gortasının yaygınlaştınlması yenne yeni bir sigorta kuruluşu çabalannın gerçekçi olup olmadığı yeniden incele- necektir. Var olan sağhk sigortasının yaygınlaştınlması ve hukuk yönünden sakıncalı olmadan birleştirilmesi yön- temleri, 78 döneminin sahip çıkılma- mış çalışmalannda saklıdır. Yeni girişimlerin sorumluluğu, yeni gjrişimlerin yöntemlerine karar vere- cek görevlilerin omuzlanna yüklene- cektir. Haydi rasgele. —.BİTTİ— ANKARA-ANKA MÜSERBEF HEKİMOĞLU Ustabra Sebm Dizimde ağrılar, kireç çağımı yaşıyorum. Göz pınarta- rım kireçlenmedi hâlâ! Elbet yakınmıyorum. Gözlerimi yaşartan olaylar yaşamaktan mutluluk duyuyorum ancak. Başkentimizin Albnpark'ında altn saatler yaşadık geçen hafta. benim de gözlerim yaşardı durmadan. Vaktiyle eleştirdim, Golf Kulübü kapandı diye üzüldüm ama Belediye Evi'ni, giderek yeşeren parkı çok seviyorum şimdi. Sanat ve kültür etkınliklerıne sahne oluyor salonla- rı Başkentın bir kültür kenti olduğu dönemlere duyulan özlemi dindiriyor. Anakent Başkanı Karayalçın ve arka- daşları güzel bir başkent oluşturmaya kararlı görünüyor. Bu güzel kararı da içten destekliyor başkentliler. Edebiyat- çılar Derneği'nin kuruluşu da güzel bir olay. Yeni bir kuru- luş ama kökeni derinlerde, bir tohumun üç ayda filizlen- mesi, çiçeğe durması güzel bir birikimin ürünü kuşkusuz. Sevgiyle, saygıyla çalışanlar zamanı aşıyor. Üç ay önce kurulan dernek ilk kongresini yaptı 20 haziranda, akşam da güzel bir tören. Ülkemizin yazın ustalarına ödüller veril- di. Evrensel sanata ve ulusal edebiyata katkıları nedeniyle bu yıl sekiz sanatçı ödülleniyor. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet, Cevdet Kudret, Aziz Nesin, Sabahattin Kud- ret Aksal, Canit Külebi, Samim Kocagöz ve Yaşar Kemal. Kimi felçli, kimi kalp kirizi geçirdi, Yaşar Kemal'in yurtdı- şından konukları var, çoğu törene katılamadı, ama hepsi oradaydı bence. Çünkü biz onlardan bir uzantıyız. Onları okuyarak, seyrederek bugünlere vardık değil mi? Onlarla güzelleşti yaşamımız, iyiyi. güzeli, doğruyu, sevmeyi, dü- şünmeyi, kuşkuyu onlarla ögrendik, onlarla aydınlandı ufkumuz, onlarla boyutlandı kişiliğimiz. Onlara çok teşek- kür borçluyuz. Edebiyatçılar Derneği yöneticilerini de kutlamak gerek. Ustalara yaraşır düzeyde bir toplantı düzenlediler. önce AnkiraTopluluğu'ndan güzel bir konser, müzikdünyasının ölümsüz ustası Mozart da "Divertimento" ile seslendi Türk yazın ustalarına. Yanımda Anayasa MahkemesiBaş- kanı Yekta Güngör özden ve Kültür Bakanı Fikri Sağlar, önümde Devlet Bakanı Türkan Akyol oturuyor. Ama proto- koldeki yerlerini almak için değil, ustaları okuyan, seven kişiler olarak bugünü yaşamaktan geri kalmıyorlar. Bu gü- nün başka bir protokolü var. Benim yaşamımda da özel bir gün bu. Edebiyatçılar Derneği Başkanı, eski dostum Ahmet Say telefon etti bir gün, toplantıyı haber verdi, Melih Cevdet'in berat ve ma- dalyasını benim vermemi önerdi. Zarif bir davranış. Elbet çok duygulandım ve onurlandım. Gözlerimde yaşlarla seslendim Melih Cevdet'e! Duygularımı yansıtabildim mi acaba? Bu sekiz ustayla çok değerli anılanm var. Hepsini güzel çağrışımlarla düşünürüm her zaman. Aziz Nesin ile aynı odada çalıştık Akşam gazetesinde. Masasma oturur, hiç konuşmadan yazar. Ben de saygıyla beklerim. Derken bekledığım an gelir, Aziz Nesin çay söyler, bir sigara ya- kar, bir sigaralık söyleşiler yapar benimle. O zaman uzun sigara satılmryor, dışandan gelen bir dosttan iki sigara yü- rüttüm bir gün. Aziz Nesin'e uzattım, söyleşimiz biraz uza- dı. Sonra çok uzun söyleşiler de yaptık, istanbul'da, Ören'- de Ida Dağı'nın tepesinde. Son yıllarda çok az görüyoruz birbirimizi. Onu iyi ve sağlıklı gördüm bu kez. Yaşlanmak- tan söz etti, ama Aziz Nesin yaşlanır mı hiç! Melih Cevdet'in özel bir yeri var yaşamımda. Beni etki- leyen kişilerden biri. Şiirlerin, oyunların, çevirilerin ötesin- öe bir birikimi var dostluğumuzun. Doğan Kardeş Yayın- lan'na film yazarı Zacharias Toppelius'tan bir masal kitabı çevirdiğim zaman Tünel'deki büroda Vedat Nedim Tör ile Şevket Rado'nun yanında tanıdım onu. Ceviri yapmaya özenmem de ondan kaynaklanıyor galiba. Beni çok des- tekledi. Thomas Mann'dan bir çevirimin Yeditepe Yayın- lan'nda yayımlanmasını sağladı. Çeviri ile uğraşmayı çok severim. Ama onun kadar başarılı olamadım hiç! Annabel Lee çevirisini okudunuz mu? Ökusaydı Edgar Alien Poe da çok severdi sanırım. Güzel bir aşk şiiri, okurken sevdalı değil karasevdalı sevgilileri özlüyor insan, bir bulutun rüz- gârından üşüyen Annabel Lee'yi düşünüyor hüzünle. Me- lih Cevdet'in çevirisinde de dilimizin güzelliğini hissedi- yor. Aslında tüm güzellikleri sanatçılarımızla duyuyoruz değil mi? O törende kimi kişiler yanıma geldi, sizi otuz yıldır oku- yor, ilk kez karşılaşıyoruz dediler, güzel seslenişlerle duy- gulandırdılar beni. Yaşama sevincimi, umudumu, coşku- mu yitirmediğim için kutladılar. Bu da sanatçı dostlarımın ödülü bana! Biraz önce ödüllenen ustaların armağanı. Ki- şiliğimizin oluşmasında çok etken var kuşkusuz. Doğamız, çevremiz, sevgililerimiz, dostlarımız, okuduklarımız, gör- düklerimiz, dinlediklerimizle yeşeriyor ya da soluyoruz. Bir savaşı sonuna dek sürdürmeyi, yokuşları yeniden tır- manmayı, yeniden soluklanmayı öğreniyoruz. Paris'te Şilili ozan Neruda'yı tanıdım vaktiyle. Ne güzel ozanlarınız var, dedi bana. Nâzım Hikmet ile dostluğundan söz etti. O sabah da güneşi Melih Cevdet'in dizeleriyle se- lamladığını söyledi. Kolları Bağlı Odysee'yi okumuş! Anımsarsınız Fransızca çevirisi çok ilgi topladı. Altnpark'- tan dönüşte kitaplığıma baktım sevgiyle. Raflarda büyük ustalar. Neruda'nın sözleri çınladı kulağımda, ne güzel sa- natçılarımız var dedim, hepsini saygıyla selamladım yeni- den. BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Fraksiyon. 2/ Su kıyılannda yetişen ve kökü hekimlikte kullanılan otsu bir bitki... tri, kart. 3/ Bir tür hafif ve kaba ayakkabı. 4/ Sat- rançta bir taş... Os- manlı devleti ile Rus- ya arasında 1711'de yapılan savaş. 5/ Be- Urti... Uğraş. 6/ Bir tür börek... llenme, beddua. 7/ Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu... Büyük balta. 8/ Bü- şeyi yapıp yap- mamaya karar verme gücü... Ilişkin, değgin. 9/ Tıp dilinde sara hastalı- ğına verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Padişah divanı kaleminin başı. 2/ Tümceyi oluşturan birimlerden her biri... Âfrika'da bir ülke. 3/ Peru- nun başkenti... Havaya fırlatılan bir plakanın vurulması ilkesine dayah atıcılık dalı. 4/ Yeni bir mal ya da hizmetin yaratılmasını sağlayan etkinliklerin tümü... Yapısına girdiği sözcuğe "iki, çift" anlamı katan yabancı önek. 5/ Isra- il'in para birimi. 6/ Görunmez âlem... Bir nota. 7/ Ses... Rad- yum elementinin simgesi... Şarkınm sert bir biçimde vurgulan- dığı disko muzik üslubu. 8/ İskambilde koz... Yankı. 9/ Sınır boyu... Büyük Okyanus'ta Fransa'ya ait bir ada. BİRGÜL ÖZDEMİR ile ABDÜLGANİ DOĞRUL evlendiler. lotİKth, 25 Hazıran 1992
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear