25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 8 MAYIS1992 CUMA 12 DIZI-YAZI Değişik kültürlerin ve inançlann yurdu olan Toroslar, kocaman bir ülkenin adıdır Toroslar'ı görmeden ölıııe Toroslar (1) Asurlulann "Gümüş Dağlan', Ro- malılann "Taurus' adını verdikleri Toroslar, tek bir dağın, tepenin adı değıldir. Olamaz da. Sayısız dağla- nn, nehirlerin, kalın kar eskileriyle beslenen buzul gölkrin, derin gecitle- rin, boğazlann, bin türlü otun, çalı- nın, ağacın. ormanın boy attığı yay- lalar ile antik ruhlann gizlice çığlıic- lar attığı kocaman bir ülkenin adıdır. Türlü renklerde kuşlann, geyiklerin, dağ keçilennin. yün denizine dönü- şen koyun sürülerinin yanı sıra deği- şik kültürlerle inançlann yurdudur da. Ne yöne bakılırsa bakılsın, ba- harla kjş, eski ile yeni iç içedir orada. Bir yandan sayısız kent kalıntılan ve kaleleriyle antik bir dünyayı solur yaşarken öte yanda geniş ağızlı dozer bıçaklannın yeni yollar açtığını, hi- sar gibi yüksek, ulu, sert kayalıklann bağnna delici aygıtlarla durmadan " hava ve güç sıktıklannı görür, duyar insan. Toroslar"ın gökyüzüne sokulan en üst sının. Pozantı arkasında ortaya çıkar. Gökyüzünün kuzey ufkuna doğru bir şahin gagası gibi yükselir, 3583 metreye ulaşarak 'Medetsiz Te- pesi', adını alır. Kalın kar ve buzul- larla kaplı doruğun damarlan, yüz- lerce yılhk bir donmuşluk içindedir. Içerisi en ufak güneş görmeyen beyaz yatağından hıç kalkmayan karlarla buzullann soğuttuğu o doruklar, ağır bulutlann arasından başını ara- da bir göstererek pınl pınl parlarlar. Yaz kış ince dumanb ak fırtınalar eser başında. Ora buzullanna vuran güneşin de göz kamaştına parlak ölümü gözlenir orada. Buzul lavlan Buzul lavlanrun aktığı o yüksek- likler insana ait değilmiş gibi ulu, yüksek görünerek alışılmış dünyada olmayan bir görkem verirler insana. Akıl almaz büyüklükteki dev kaya- lıklardan oluşan dağlar, hangi bilın- mez oluşumlar sonucu ortaya çık- mışlardır bilinemez. Dağ uçlan öylesine sivri, öylesine gökyüzüne ya- kındır ki hiçbir tannnın, peygambe- rin, duanın adı geçmez orada. Sivri dağ uçlan, yüzyıllardan beri oralann ala karlı buz denizine demir atmışca- sına gökyüzü maviliğine asılı durur- lar hep. İnsan ne zaman o doğa üstü kaya- bklara baksa, bir çöp kadar ağırlığı- rnrr;-özünün olmadığı kanısına kapı- lır daher türlü tasan ve düşüncenin öneminin kalmadığını sanır. Aşın kentleşmenin bastırdığı duygular. içinde tekrar uyanır, yaşantılar akı- nına uğrar da gerçek doğasına yeni- den kavuşur. Görmenin tadına ora- da vanr gözleri ilkin ve titreşen o sonsuzluğun içinde eriyip gitme iste- ğiyle yanar tutuşur. Gümüşi panltı- lan karşısında büyülenerek vahşi kır müziklerinin gizemli seslerini duyar hep. Dinozorlar döneminden kalma bir büyüde ve tarihte, zengin bir do- ğa ve ruh durumuyla karşılaşır. Duygulan renklenir. ruhunun o dağ- larca yönetildiğini sanır insan. Mito- lojik düşler, efsaneler üfler durma- dan insanın içine. Derken ora rüzgârlannın kanatla- nna tutunası gelir de açmakta olan bir tomurcuğun coşkusuna kapılır. Güneş, o dağlann binlerce yılhk suskunluğunun üstüne doğar ilkin. Renkli görüntüleri. ağır gölgeler ör- neği her an değişir, bir uzar. bir kısa- hr. Temmuz sıcağında puslu dağlann güneş görmeyen yüzlerinde derin kar adacıklan görünür. Yazm koyak iç- leri sıcaktan çatır çatır yanarken do- ruklarda acımasız rüzgârlar ufacık kar fırtınalan estirirler orada. • İnsan ne zaman o doğa üstü kayalıklara baksa, bir çöp kadar ağırlığının, özünün olmadıgı kanısına kapılır. Her türlü tasan ve düşüncenin önemirin kalmadığını sanır. Aşın kentleşmenin bastırdığı duygular tekrar uyanır, gerçek doğasına yeniden kavuşur. Görmenin tadına orada vanr gözleri. İlkin titreşen o sonsuzluğun içinde eriyip gitme isteğiyle yanar tutuşur. Gümüşi panltılan karşısmda büyülenerek vahşi kır müziklerinin gizemli seslerini duyar. T K Y 0 A Ö |os\ R L R 0 E U I AN SL : L KL A E E R R R Ş A H I N Yaz ve kış mevsimlerinin birlikte yaşandığı Toroslar'da 3300 metrede yer alan ünlıi Geyikdede rinesi. Geyikdede zirvesinin güney yamacında ağzı tâş duvar- larla öriilmüş bir in bulunur. 1nin içi bağlanmış çaputlarla dolu. Orta Asya Tûrklerinjn en eski efsanelerinde yer alan geyiklerin Toroslar'daki simgesidir in. dolambaçlı, uçurumlu yokuşlanyla, poyrazlanna katlanmaz zorundadır. Poyrazlan bazen soluk aldırmaz, ata kuyruk sallatmaz cinsinden, tokat yemişcesine yüzünü döndürebilir in- sanın. Bolkar yüksekliklerinde dev kar- tallar dolanır. Kül renkli. beyaza ça- lan, kar tutkunu, 'kar kuşlan'na rastlanır aynca. Karlar yağıp aşağı- lara ındikçe, onlar da karla birlikte inerler. Baharda karlar eriyip de do- ruklara doğru çekilince, onlar da bir- likte çekilirler. Bolkarlar'da bulutlara doğru yük- selirmiş gibi görünen irili ufaklı bu- zul gölleri vardır. Ne suyunun aktığı bellidir ne kaynadığı. Kenarlan otu, yarpızı bilmez. Güneş, katran karası göllerin yüzünde sıvı biçimlere dönü- şür. Karagöl, Çiniligöl, Alagöl, Ka- pıgöl. Kartalgöl adlan verilen bu göllerin tümüne, 'Kartal çimeği' der- ler Yörükler. Kartal sürüleri yazlan göle inip konarak, kanatlannı geniş- çe açıp çırpmarak çimerler. Ardın- dan kayalıklara konarak güneşlenir- ler. Kartalların yıkanmasından sonra incecik yağ kirleri alır gölün yüzünü. Cilt hastalığına iyi geldiği sanılan yağla kaplı bu göllerde çimer Yörükler. 'İktidarsızlık' çeken kimi erkeklerin kartal yağına bulanmış göl suyunun, erkeklik gücünü arttı- racağı inana, duyulan söylentiler arasında. Kül rengi kuru taşlardan başka bir şey görünmez Bolkar eteklerinde. Boz yapraklı sığırkuyruğu otlanyla. kevenlerin dışında ota, çalıya rast- lanmaz pek. Ağır kışın erken ıneceği- ni bilen otlar. acele büyür. açar, çiçe- ğe durur. kış gelmeden de tohumlan- nı döker. kururlar. adına. Dikenlı. açık pembe çıçekli- dir. Kara kevenlerle ölmez otlan ku- rurlarsa. toprakta derin bir kuraklık yaşanıyor demektir. Kara kevenle, ölmez otlan köklerini bu yüzden top- rağın dcrinine. dikine üç-dört metre atar köklenirler. Lif liftir kökleri de. köklerinin kemik ıliğine benzeyen yumuşacık bir de iliği olur ki iliği olan tek ot türüdür -kevenler yeryü- zünde. Kcvenlcr, öldürücü soğuklara kar- şı direnebilmek içın toprağın. taşın yüzüne keçe gibi yapışmış kalmışlar- dır. Dikenlerini yapraklanndan önce cıkanrlar. İğne gibi keskın, sivri di- kenleri. içinde bulunduklan sert ikli- me karşı bir tür tepkidirler sanki. Diken uçlannda yer yer kırmızıya çalan olağanüstü güzellikte sanmtı- rak çiçekler açarlar ki görmeye de- ğer. Yosuna benzeyen boz çapar otlara da rastlanır aynca. O söğuk ıssızlık- lann çölünde. yaşamın ilk koruyucu öncüleridir onlar. Topraktan suyla birlikte çeker emerler gıdalannı. Gü- neş batınca toprak soğumaya başlar. Köklerin alışverişi durur. Güneş do- ğunca tekrar çalışmaya başlar kök- ler. Günde iki kez çözülüp donan bir başkalaşıma ayak uydura uydura ça- hşırlar. Doğacaklan, ölecekleri mev- simleri yalnızca kendileri bilir. ken- dileri seçerler. Boz çapar renkleri ve cam mavisi gökyüzüyle kanşan ko- yun yünii kirinde bulutlardan oluşan yüksekliklerin kendine özgü bir ga- rip kimyasını oluştururlar ki ancak görenler duyumsayıp anlayabilirler bunu. Ağustos ortalanna doğru gün dönmeye başlar Toroslar'da. Arpa, buğday hasadının ardından Fireze bastın mı kara da bastın sayılır' de- meye başlar köylüler. Bu sözü doğru- larcasına birdenbire indiriverir kara- kış. Tek bir canlıya göz açtırmayan Bolkarlar'da dev kartailar Ölmez otu Bolkarlar'a ulaşmak isteyen, ken- dine güvenen herkes. oralann sarp. Toprağın son canı kara kevenle öl- mez otudur. Ölemez otu da derler fırtınalar çıkar. Vahşi bir muzıkte inim inim öterek inlemeye başlar ma- ğara ağızlan. Aşın soğuklar. topra- ğın derinindeki bitki ve kökleri öz sulanna vanncaya kadar dondurur. Çalılar iğne ucu kırağılarla örtülür. Kuş sürüleri gökyüzünden silinirler. Rüzgârlar kuzeyden güneye doğru süpürür tozdururlar karlan. Dağla- nn, tepelerin sırtında kar bırakmaz, tümünü tozlandınr, önüne katar, kuytulara basar vığarlar. Köylülerin, 'kürtül kan" adını ver- diği bu karlar öylesine serttirler ki bıçağını soksan geçmez cinsinden. Yükseklikleri kimi yerlerde altı. yedi metreyi bulan karlarm eskileri yeni- lerine kanşır bazen. Yıllanmış kar- lar, kalın tuz ırihğinde kayraklan- mış, kararmış. kirli olur. Yaz sıca- ğında dura dura kurtlanmaya baş- larlar. Baş parmak kalındığındaki kar kurtlan, ağır bir devinimde hare- ket ederler. Avuca alındıklannda üşütecek kadar da soğukturlar. Bir bardak suya atıldıklannda, suyu anında buz gibi yaparlar. Bardakta- ki su rahathkla içilebilir. Temizdirler kar kurtlan çünkü. Kar çağı da sona erer, ardından görülmemiş bir su gürültüsü aimaya başlar dağlann yüzünü. Yamaçlar. arklar. dereler tümüyle akara keser. Akıp geldikleri yörelerin toprağın- dan alırlar renklerini sular. Toprağın öz suyu ile beslenerek ilk açan çiçek- ler çiğdemlerle nevruzlar olur. Ar- dından korkunç, akıl almaz bir bitki fışkırması patlar ki tüm dünya dağ- lannı kıskandıracak kadar ota. çi- mene. çiçeğe keser her yan. Yamaç- lar kendilerine özgü renk leriyle taçlanır. Kudurtucu güzellik- teki çiçeklerin damarlanna karsula- nnın kokusu siner. Türlü ağaç, türlü çam, katran dipleri diz boyu otlarla örülür siser. Bolkarlar'da 2800 metrede, kar eskileriyle beslenen buzul göllerinden biri. S Ü R E C E K Hukuk adınahangi ilkeleri savunuyoruz MUZAFFERİLHAN ERDOST Ankara 1 Nolu Sıkıyönetim Mah- kemesi'nin karannda, geçici 1 ve 4. maddelerin "mahiyeti itibariyle sucun nileliği ve vasfı" değıl, "cezalann infa- . zı" ile ilgjli olduğu belirtilerek, geçici 4. madde ile getirilen istisnanın (aynklı- ğm), "hukukun temel prensiplerine aykın olduğu" sonucuna vanlmıştır. Boyabat Ağır Ceza Mahkemesi de, • "cezalann infaa sırasında aynm yapıl- ! masını", "aynı konumda bulunan L hükümlülerin işledikleri suçlann nite- ; liğine göre hükümlüleri iki gruba ' ayırarak infazda farklı uygulamalara gidilmesini" eşitlik ilkesi açısından Anayasaya aykın bulmuştur. Anayasa Mahkemesi, geçici 1. mad- de ile geçici 4. madde arasındaki süre farklılığının, "hükumlüler arasında ayn uygulamalara neden olduğunu" belirterek, "yasa koyucunun, kesinleş- miş hükümden önceki evreye dönük suça ve suçluya göre uygulama öner- mesi"nin ve "suç türünden, suçlunun kişilığındcn aynı, tümüyle uygulama yararlanma niteliği kapsamına gjren 'indirim'de aynklık ve aynm getirme- sinin", "koşulla salıverme" kavramı- nın niteliği ile çeliştiği sonucuna varmışür. (19.7.1991) Anayasa Mahkemesi, söz konusu geçici 4. maddenin b bendini, 146,403 ya da 414 açısından, 4. maddede belir- lenen süreler nedeniyle değil. 4. maddedeki sürelerin 1. maddedeki sü- relerden misli kadar fazla olması ve bu fazla sürenin ceza türlerine (Ceza Ya- sası maddelerine) göre düzenlenmiş olması nedeniyle iptal etmiştir. Anayasaya uygunluk açısından. "yasa koyucunun istenciyle çelişse de, eşitlik ilkesi gibi temel ilkelere aykın olmamayf (Anayasa'nın 10. madde gerekçesi) esas alan Anayasa Mahke- mesi, geçici 4. maddenin b bendini, iptal ettiği Ceza Yasası maddeleri ile (koşullu salıverme yönünden) aynı ni- telikte olan Ceza Yasasfnın 125. maddesi açısından iptal etmemiş, bu yöndeki itirazı reddetmiştir. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesi, yasa koyucunun "tümüyle uygulama- yararlanma eşitliği kapsamına giren 'indirim'de yaptığı aynlık (istisna) ve aynmı" Ceza Yasası'nın 125. maddesi açısından koruyarak, Anayasa'da ye- ralan "hukuk devleü" (2. madde) ve "eşitlik" (10. madde) ilkelerine aykın bir karar vermiştir. "Terör suçu" ve güncel olaylann karara yansıtılması Terörle Mücadele Yasası'nın geçici 4. maddesi a bendinde, "Bu kanunda terör suçlanndan sayılan eylemler so- nucu memur ve kamu görevilelerinin görevlerini ifade ederken (...) öldüren- ler veya öldürmeye teşebbüs edenler ile bu suça iştirak edenler"in, b ben- dindeki gibi. ölüm cezasında 10 yıl yerine 20 yıl, ömür boyunda 8 yıl yeri- ne 15 yıl, öteki özgürlüğü bağlayıcı cezalarda cezalannın beşte biri yerine üçte birini çekmeleri gereküği hükmü getirilmiştir. Ankara I Nolu Sıkıyönetim Mah- kemesi'nin itirazı (1191 116-50. 30.4. 1991) üzerine, Anayasa Mahkemesi, geçici 4. maddenin a bendini eşitlik il- kesi açısından olduğu gibi, "terör suçu" kavramı açısından da iptal et- miştir. "8.4.1991 tarihine kadar işlenmiş suçlan kapsamına alan ve dört gün sonra, yani 12.4.1991'de yürürlüğe gi- ren" Terörle Mücadele Yasası'nın geçici 4. maddesi a bendinde yer alan "terör suçundan sayılan eylemler" ta- nımlanmasına gönderme yapan Anayasa Mahkemesi, suçun işlendiği tarihte, yasalarda, "terör suçu diye ay- n bir suç bulunmadığY'nı ve "şartla saiıverme yönünden de suç türlerine göre bir aynm olmadığını" belirterek, geçici 4. maddenin a bendini iptal et- miştir. (1991 15-22,19.7.1991) Irza geçme suçlannın aynklık (istis- na) olmaktan çıkanlmasına ilişkin iptal karannda Anayasa Mahkemesi "İptalden, zor kullanma suretiyle ırza geçme suçlannın uygun bulunması. hoş görülmesi ya da bu tür suçlann toplum için tehlikelerinin göz ardı edilmesi anlamı asla çıkanlamaz" gö- rüşüne yer vermiştir. (1991/36-35, 8.10.1991) Bu görüşünü. uyuşturucu yapımı, kullanımı ve dağıtımıyla ilgili suçlara ilişkin iptal karannda da yinelemiştir. (1991/34-38,8.10.1991) Geçici 4. maddenin b bendinin Ceza Yasası'nın 125. maddesi açısından ip- tali istemi ise Anayasa Mahkemesi tarafından, bu vargılann tam karşıtı sonuçlara vanldığı için olmalı ki, red- dedilmiştir. Terörle M ücadele Yasası yürürlüğe girdiği zaman, Ceza Yasası'nın 125. maddesi açısından yararlanacaklann sayısı (İHD Ankara Şubesinde topla- nan bilgilere göre) KAVVA'dan 8, KUK'tan 2, Rızgari'den 4 ve (örgütü saptanamayanlar dahil) geri kalanı PKK'dan olmak üzere 297 kişiydi. Ama. iptal isteminin reddi karan, okura "PKK'ya af yok" biçiminde ile- tildi. Hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykın bir karar, Cizre ve Şırnak'ta Nevruz'la birlikte yükselen ya da yük- seltilen kanın baskısı altında, hukuk devleti ve eşitlik adına nerdeyse "hoş görüldü". Bitirmeden şu da eklenmeli: Terörle Mücadele Yasası'nın genel süresinden yararlandınlmadığı için şimdi de salı- verilmemiş bulunanlar, geçici 4. maddede belirlenen süreye göre sahve- rilecekleri gün geldığındc, aynı Ceza Yasası maddesindeki suçlar işlenmeyc devam ediliyor ya da aynı nitelikte ör- gütler etkinlikleri sürdüriiyorsa, salı- verilmeyecekler mü Yasal açıdan, hükümle birlikte eylemle (suçla) ilişki- si kesilen kişinin, aynı nitelikte suçla- nn devamından dolayı aynca cezalandınlması nasıl ki hukuksal açı- dan olanaksızsa, koşullu salıverilme için belirlenen sürenin misli kadar faz- la bir süre içeride tutulması da, hukuk devleti ilkesine aykındır. Kuşku yok ki, bugünkü Başbaka- nın. eski başbakanlıklan günlerinde yinelcdiği sözlerle söylemek gerekirse, "Demokrasilerde çare tükenmez". Si- yasal iktidann Meclis'ten geçireceği bir maddelik yasayla sorunun çözül- mesi, bu "çare"lerden biridir. Yeter ki, demokratikleşmenin yöntemleri de demokraük olsun ve demokrasinin gerçekten "demokrasi" olmasına iç- tenlikle karar verilsin. Sözlerimi, 20 Ağustos 199Tde Cumhuriyet'in "Tartışma" sütunun- da yayımlanan "Eşitsizlik Geciktiril- meden Giderilmeli" adlı yazımın son tümceleriyle bitireyim: "Genel hükümlere göre aylarca ön- ce tahliye edilmesi gereken nice insan, hâlâ içeride bulunuyorsa, İlhan Sel- çuk'un deyişiyle içerideki insan ile dışandaki insan arasındaki fark. bizi. ! her gün değil, saatin tiktaklan gibi her j an rahatsız etmiyorsa. biz* hukuk ve '< insan haklan adına hangi ilkeleri savu- | nuyoruz!" j BİTTİ ANKARA... ANKA MÜŞERREF HEKİMOĞLU Ölüm Gündemden Siliniyor Ikibinti yıllar yaklaşırken bilim adamları ölümü gündem- den silmeye çalışıyor. İnsan yaşamı uzuyor giderek. Ba- yındırTıp Merkezi nin açılış hazırhklanyla ilgili birtoplantı- da inanılmaz şeyler dinledim, hayal gücfjmüzü aşan buluşlar. Bilimin ışığı hayal gücünü aşıyor. ABD'defantas- tik cerrah diye tanınan bir doktorumuz var biliyorsunuz. Profesör Münci Kalayoğlu, karaciğer naklinde rekor kırı- yor; TV'ler. dergiler ondan söz ediyor. Bu karşılaşmada konuşurken uzun yıllar yaşamayı düşledim. Yaşamak ve özlemlerimi dindirmek umuduyla gülümsedim. Doktor Ka- layoğlu elli iki yaşında, o da uzun yaşamak istiyor. Daha çok ameliyat yapmak, yeni yöntemlerle daha çok insana yaşama gücü vermek istiyor. Karaciğer nakli nedeniyle kanseri, sirozu aşan hastalar çoğalıyor birçok ülkede. Bi- zim ülkemizde bu ameliyat yapılamıyor henüz. Çünkü alt- yapısı yok. Karaciğer bağışı olmuyor, onun da bir altyapısı var. Tüm sorunların ortak altyapısı yine eğitim. Önce karar vermek, başlamak gerekiyor. Devlet hastanelerinde, üni- versitelerde^ bir hazırlık, araştırma ve deneyler. Yoksa parası olan yurtdışına gidiyor, olmayan ölümeyatıyor! Ka- raciğer nakli biryana, kalpyada başka ameliyatlar, hasta- lıklar için yalnız ABD'nin belli merkezlerine odenen para, döviz ne tutuyor dersiniz; yılda yaklaşık üç yüz milyon dc- lar. Kimi insanlarımız bedava yaşıyor, ama kimi insanları- mız hayli pahalı! Tıp turizmi giderek yoğunlaşıyor, ABD'de kimi konsoloslar, elçilik görevlileri yalnız bu işle uğraşı- yor. Ülkemizde de ilginç kuruluşlar var, ABD tıp merkezle- riyle Türk hastaların ilişkilerini düzenliyorlar. Başka dok- torlar gibi, Profesör Münci Kalayoğlu da bir hastanın doktorunu, kliniğini seçimde özgürlüğüne saygı duyuyor. Ancak seçim yapamayanların da ülkesinde eş düzeyde çağdaş koşullarla sağlığına kavuşabilmesini savunuyor. Bayındır Tıp Merkezi bu amaçla kuruluyor. Doktor Kala- yoğlunun çalıştığı Visconsin Universitesi'yle işbirliği ya- pacak merkezde çalışan doktorlar, örneğin kalp, böbrek, cığer ameliyatlarındaki yeni yöntemleri öğrenecekler, yıl- da en az bir kez ABD'ye gıdecekler. Hemşireler de öyle. Ingiltere'nin belli hastanelerinde bir eğitimden sonra ça- lışmaya başlıyorlar. Doktor Kalayoğlu da, tıp merkezini kuran Bayındır Holding'in Yönetim Kurulu Başkanı Kamu- ran Çörtük de çağdaş kuruluşların olumlu etkisini vurgulu- yorlar. Ben de acaba' diyorum. Türk doktorlarına büyük güvenim var. Her dalda çok değerli doktorlar tanıyorum. Münci Kalayoğlu da onlardan biri. Hacettepe Tıp Fakül- tesi'nde genç bir asistanken tanıdım onu. Olanaklarını zorlayarak bu aşamaya vardı. Olanak bulsalar daha neyıl- dızlar parlar tıp dalında! Sağlığımda bir sorunu çözmek için yurtdışına gitmeyi düşünmedim şimdiye kadar. Elbet bu benim seçimim. Ama hastanelerimizin, üniversite kliniklerinin durumunu da yakından biliyorum. Parlak değil, acıklı. Sağlık bütçe- sinde ilk kez bu yıl artış var. Neye yetecek bilmem? Sağlık karnesinin, sağlık sigortasının işlerliği tartışılabilir. Devlet hastanelerine ya da sosyal sigortalar hastanelerine yolu- nuz düştü mü hiç? Ülkemizde elli bin kişi kalp ameliyatı için sıra bekliyor. Ûlümden sonra sıra gelir belki de! Sağlık sigortası da ilgi görmüyor. Çünkü işlerlik sağlayacak kuru- luşlar yok! Üniversite klinikleri de hastane gibi çalışıyor ülkemizde. Araştırma yapmaya vakit de yok, olanak da. Bırakalım uluslararası kongreleri, .dalında aydınlatıcı ya- yınları izlemek de kolay değil. O yayınların çok azı geliyor ülkemize. Çünkü para yok! Bu koşullar doğrultusunda on genç işadamının sağlık alanına yönelmesi. çağdaş donatımlı bir tıp merkezi kur- ması sevindirici bir olay kuşkusuz. Bu merkezde çok geç- meden hasta karaciğerlerin değişeceğine de inanıyorum ben. Doktor Kalayoğlu sık sık gelecek bu merkeze. Karaci- ğer bağışıyla, korumasıyla ilgili çalışmalar, eğitim, bu konuda karar vermesi gerekenler gecikebilir, ama bilimin ışığı hızla ilerliyor. Doktor Kalayoğlu'na sordum bir aralık: - ABD'de de karaciğer sıkıntısı var mı? Yanıtı şaşırtıcı. Sıkıntı var, ama umutlu deneyler yapılı- yor. Babun türü maymun ciğeri kullanılıyor ya da domuz. Domuz ciğerine belli cinler vererek insanlara uyum sağla- nıyor. Bir babun ciğerinin AIDS'e de güzel bir direnci oldu- ğu saptanmış bulunuyor bu deneylerle... Karaciğer naklin- de bu çok önemli bir konu. Çünkü sarılık geçiren kişilerin karaciğer bağışlaması bir anlam taşımıyor, özellikle He- patit-B çok tehlikeli. Acı ama gerçek, ülkemizde de Hepa- tit-B geçirenler çok, ancak belli bir sayım yapılmadığı için gerçekler bilinmiyor. • • • Doktor Kalayoğlu ile konuşurken düşündüm. Tüm de- neyler, araştırmalar insan sevgisinden kaynaklanıyor bence. insanı daha güzel, daha sağlıklı, daha uzun yaşat- mak özleminden. Sağlıklı yaşayanlar, yaşam süreci uza- yanlar da insanlığa katkılarıyla değerlendirecek bu güzel çabaları. Biz de göreceğiz, yaşayacağız ya da yıllar sonra da ma- sal türü dinleyeceğiz. Yaşam, çağı yakalarsak güzelleşir değil mi? BU1MACA SOLDAN SAĞA: 1/ Şen, şakacı ve güldürücü kimse. 2/ Hararet... Bir çeşit yumurtaL ve hafıf hamur tatlısı. 3/ Lokantalarda garsonlann yemeği veren arkadaşına 'vazgeçildi, verme 1 anlamında söyle- dikleri söz... ts- kambilde bir kâğıt. 4/ Uzun şeritler durumunda bir de- niz yosunu. 5/ Abide... Cami, mescit gibi yerlerde yapılan dinsel- konuşma. 6/ lcar... Olumsuzluk belirten bir önek. 7/ Yemek... Ara- lannda evlilik bağı olmayan kişiler arasındaki cinsel ilişki. 8/ Bir şeyi ammsamak için yazüan kısa yazı... tki kişiyle oynanan bir iskambil oyunu. 9/ Anadolu'nun bazı yöre- lerinde, geceleri insanların üzerine çoküp korkuttuğuna inanılan düş- sel yaratığa verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Susamyağı. 2/ Güneydoğu As- ya Ülkeleri Örgütü'nün simgesi... Birdenbire ortaya çıkan ruh- sal darbe. 3/ Cimri... Uzaklık anlatmakta kullaıulan söz. 4/ Çok dikkat ve özenle davranan. 5/ Eski Mısır'da Güneş tan- rısı... Islam dinine göre haram sayılan faiz. 6/ Baryumun sim- gesi... Kolaylıkla aldatılabilen. 7/ Harman yerindeki tahılın taş ve toprakla karışık kalıntısı... îskambilde koz. 8/ "Milli- yeti — ederek her işimizde / Efkâr-ı Firenge tabaiyyet yeni çıktı" (Ziya Paşa)... Güzel sanat. 9/ Moliere"in "Cimrı" adlı güldürüsünden Ahmet Vefık Paşa'nın yaptığı uyarlama. GEÇMİŞLE GELECEK Sabahattin Kudret Aksal 2. bası 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Turkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbut Ödemeli göaderilmez.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear