22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 NİSAN 1992 SALI 12 DIZI-YAZI BURASI TURKİYE HALUK ŞAHİN İstanbul Ana Gazeteci arkadaşım, Hatice Teyze'ye bir parkta rastla- mış. ilk lafı atıp sohbeti başlatan da Hatice Teyze olmuş: Belli ki içini dökecek birilerini arıyor. Efendim, Erzincanlıy- mış, evlerinin duvarı çatladığı için son depremden sonra Istanbul'a, akrabalarının yanına gelmiş. Istanbul'u hiç gö- zü tutmamış, aklı hep geride bıraktıklarında. "Bizim orada komşu kardeşten yakındır, sizin burada kimse yanında oturduğunu bile tanımıyor... Bizim oranın havası insana ilaç gibi gelir, sizin buranın havası insana dokunuyor... Sizin burada her şeyi sıvı yağla pişiriyorlar, bizim orada sofradan mis gibi tereyağı eksik olmaz..." Istanbul'u hiç sevmiyor, Erzincan gözünde tütüyor. Ge- lin görün ki ne zaman Erzincan'a döneceğini, hatta dönüp dönmeyeceğini bile bilmiyormuş Hatice Teyze. Artık ona da yeni bir istanbullu gözüyle bakabiliriz. istanbul ananın yeni birevladı. Onun öyküsünü dinlerken geçen yıl rastladığım Cizreli delikanlı geldi aklıma. Bindiğim taksinin şöförüydü. Istan- bul'u pek bilmediğini, yol gösterirsem beni istediğim yere götürebileceğini söylemişti. Körfez savaşı öncesi Irak'a gidip gelen kamyonlarda çahşıyormuş. Sınır kapatılınca mecburen İstanbul'a gelmiş. Taksideçalışmayabaşlamış, kaçak olarak. Acaba Cizre'ye geri döndü mü? Sanmam. Büyük bir ola- sılıkla o da istanbul ananın memesini bırakıp geriye dön- meyi göze alamamıştır. Belki de şu sırada Bosna-Hersek'teki kıyımdan kaçıp is- tanbul'a gelen bir Boşnak ailesini Yeni Bosna'daki akra- balarına götürmektedir... • • • Biyografi ile sosyolojinin kesiştiği nokta toplumsal bilimlerin en ilginç kavşağıdır. Orada, bir yandan, aslında büyük bir toplumsal oluşumun küçük bir aktörü oldukları- nın farkında olmayan bireylere; öte yandan, en büyük top- lumsal hareketlerin bile bireyseltrajediler olarak yaşandı- ğını unutmuş acımasız deterministlere rastlarsınız. Andığım üç bireysel serüven, aslında Istanbul'un bir göçler kenti olduğunun ve bu göçlerin hâlâ devam ettiği-. nin kanıtları. Kendi yurdunda, köyünde, obasındasıkıntıya düşen istanbul'a sığınıyor. İstanbul bir ayırım yapmadan alıyor onları karnının altına: Erzincanlı Türk, Cizreli Kürt, Balkanlı Boşnak... Birden bire aynı mekânı paylaşmaya başlıyorlar. Müthiş romanlar çıkabilecek bir potansiyel var bu karı- şımda. Uzaklardan gelmiş bir insanın bu homurtulu dev kentte kendisine tutunacak bir.dal, emecek bir meme bul- ması ne heyecanlı bir öyküdür. Ve dahi, bu öykülerin topla- mında nice büyük toplumsal tezin ipuçları vardır... Hani o romanlar? Hani o yol açan araştırmalar? Ne yazık ki her iki alanda da yaşadığımızın hakkını verdiğimizi söy- leyemeyiz. * • • Bunun en önemli nedenlerinden birisi, kuşkusuz, cumhuriyet aydınının, devlet ve Ankara saplantısıdır. Çok yakın tarihlere kadar devleti yönetmek ve Ankara'yı etkile- mek dışında her tür zihinsel uğraşı küçümsenmiştir etkili aydın çevrelerimizde. Kenti önemsemek bunlardan biri- dir. Bu entelektüel baskı başarılı olmuştur. 196O'lı yıllarda istanbul hakkındaki en iyi kitaplar yabancılar tarafından kaleme alınanlardı. Bir insanın içinde yaşadıgı kentin sorunlarma önem ver- mesinin (Hele o kent istanbul'sa) alay konusu bir avarelik olmadığının kabulü için 1970li yılların sonlarını bekleme- miz gerekir. Bu konuda Çelik Gülersoy'a çok şeyler borç- luyuz. Bu duyarlık 1980'li yıllarda yaygmlaşmış, Istanbul'u sa- dece bir yaşama mekânı olarak değil bir öğrenme alanı olarak da benimseyenlerin sayı ve becerilerinde göze çar- par bir gelişme olmuştur. Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı tarafından yayımlanmaya başlayan üç aylık İstanbul dergisini işte bu filizin ilk güzel meyvesi olarak kutluyorum. Derginin ilk sayısı, Istanbul'un bir göçler kenti olduğunu biyografi düzeyinde her gün yaşayan bizlere birtoplumbi- limsel ve kavramsal çerçeve sunuyor. istanbul'a niçin "anakent' dendiğini anlamaya başlıyo- ruz. 60 YIL ONCE Cumhuriyet Hıkiki Cemiyeti Akvam'da 21 NİSAN 1932 Salâhiyettar mahafîlde beyan edildiğine göre Türkiye Cemiyetin bir rüknü tarafından resmen davet edilmek şarüle Cemiyete dahil olmağı maalmemnuniye derpişetmektedir. Gayet iyi bir membam almış olduğu malûmata göre yakında toplanacak olan Cemiyeti Akvam heyeti umumiyesinde Cemiyeti Akvam meclisi reisi ve yahut heyeti umumiyenin müntahap reisi Türkiye; nin Cemiyete dahil olduğunu görmek arzusunu izhar edecektir. Bu merasım icra edildikten sonra Türkiye hükûmeti Cemiyete kabulü için bir talepname tevdi eyliyecektir. HAKiKî RADİUM TIRAŞ BIÇAĞ1 j Her yerde satılır Radıum Tıra} Brçağı Fabrilu* 30 YIL ONCE Cumhuriyel Koalisyon tehlikede mi? 21 NİSAN 1%2 Koalisyonu tehlikeyedüşüren istekler ve bu istekler yüzünden yapılan temaslar bugün öğleden sonra artmış ve APGenel Başkanı Gümüşpala. Başbakanla konuşmadan evyel Mecliste AP'nin Merkez İdare Kurulu üyeleriyle müteaddit „ görüşmeler yapmıştır. Saat R a « ı p 17'de Ragıp Gümüşpala, Başbakanhğa gelmiş ve Başbakan Yardımcısı Akif İyidoğan'ın yanında bir müddet kalmışur. Bilahara Başbakanhğa gelen Ismet Inönü saat 17.55'te Ragıp Gümüşpala ile AP Genel İdare Kurulundan Turan Kapanlı, Şeref Kayalar, Ali Naili Erdem, Ferruh Bozbeyli veGrup Başkanlan Ferit Alpiskender ile Sadettin Bilgiç'i kabul etmiştir. Gümüşpala, İnönü'nün yanına girerken basın mensuplanna: "Bir şey söylemiyeceğim" demiş ve "Söylemiyorsunuz, sonra da yanlış yazılıyor diye kızıyorsunuz" şeklindeki bir ikaza da "Söyliyecek olsam daha yanlış yazarsınız" cevabını vermiştir. 30 dakika süren görüşmelerden sonra basın mensuplan ile Gümüşpala arasında şu konuşma geçmiştir: Gümüşpala - Merkez idare K uruJu toplanmadan, onlara görüşlerimizi bildirmeden matbuata bir şey söyliyemem. Gazeteciler- Başbakan olmak için İsmet Paşanın istifasını istiyormuşsunuz, doğru mu? Gümüşpala - Ben hiçbir zaman vazife almıyacağımı söylemiştim. Bunlar kasıtlı sorulardır. Polemiğe sebebiyet verecek böyle sorulan sizgenç gazeteci arkadaşlanmızın sormamalannı rica ederirn. Esasında böyle bir şey de yoktur. Müteakiben Başbakan İnönü, Yassıada eski Garnizon Kumandanı Albay Tank Güryay'la bir süre görüşmüştür. Saat 18.15'te İnönü. CHPGenel Sekreten İsmail Rüştü AksaFı kabul etmiştir. ÇALIŞMA YAŞAMINDA DEMOKRATİKLEŞME UMUT KAF DA ĞININ A RDINDA ÖNDER AKER Bir tartışma ortanıı ki!•2- Hükümetin kasım 1991'de Türkiye Bü- yük Millet Meclisi'nde okunan programın- da, "Türkiye'nin yeni bir anayasa ihtiyacı içinde olduğu" tekrarlanmıştır. Hüküme- te göre böyle bir anayasa "Paris Şartı'nın da öngördüğü katıhmcı demokrasinin tüm koşullarının, insan haklannın, kişi hak ve hürriyetleri ile sendikal haklann en ileri ül- kelerde görülen oranda yer aJmasını sağ- layacak"tır. Bu hedefe ulaşabilmek için de hukuk sistemimizde, evrensel demokrasi- ye aykırı hüküm ve yapılanmalar, evrensel değerler ve normlar çerçevesinde değiştiri- lecek, "12 Eylül hukuku kalıntıları" ola- rak nitelendirilebilecek yasal düzenlemeler ortadan kaldınlacak, sendikal haklar Ulus- lararası Çalışma Örgütü (ILO) normları- na uygun çerçevede kurumsallaştınlacaktır. Bu yaklaşım, Türkiye'de işçi hareketinjn öteden ben savunduğu ve paylaştığj bir yaklaşımdır. Zira anayasanın genel yapısı ve karakterinin gerek demokratik rejim ve gerekse işçi hakları bakımından son dare- ce pürüzlü bir zemin oluşturduğu bilin- mektedir. Çalışma yaşamında demokrasi egemen olacaksa, bu pürüzlü zeminin aşıl- ması şarttır. Soru burada değil, "millet bize anaya- sayı değiştirecek çoğunluğu vermedi tezi egemen olursa ne yapılacağında" yatmak- tadır... Problem sadece parlamento içi aritme- tikle de sınırlı degildir. Bir rapor Türkiye Işverenler Sendikalan Konfede- rasyonu'nun (TİSK) Genişletilmiş Yönetim Kurulu 6/8 Ekim 1991 tarihlerinde BursaL da toplanmıştır. Tartışma konusu, "Türk Endüstriyel İlişkiler Sisteminin Sorunları ve Geleceği"dir. Bu toplantıda TİSK, 1982 Anayasası ve anayasaya dayalı olarak çıkarılan yasalara ilişkin görüşlerini bir kez daha açıklamış- tır. TİSK'e göre "1982 Anayasası'nın temel felsefesi, Türkiye'nin hürriyet ve barış için- de kalkınmasına yardımcı olmaktır. Bunun gereği olarak da genel çizgiler ihtiva etme- nin ötesinde, farklı yorum ve uygulamala- ra meydan bırakmayacak düzenlemelere yer verilmiş, hürriyetleri ortadan kaldıra- cak ölçüde hürriyet anlayışı yerine, hürri- yetlerin kullanılmasına imkân verecek hu- kümler getirilmiştir. Bu anayasa yirmi yılı aşkın bir süredir uygulanan, fakat her ge- çen gün biraz daha yıprandığı görülen 1961 Anayasası'nın aksaklıklarını gidermiş ve • Bir yanda hükümet programı, öte yanda programdaki sapta- malarla temelden çelişen -doğru olmadığı da bilinen- TİSK görü- şü vardır. Bir de, "Millet bize anayasayı tek başına değiştirecek yetkiyi vermedi" tezi... itibarıyla benimsenmekle beraber, ülkemiz çalışma hayatında görülen olumsuz gidiş karşısında, "Ekonomik ve Sosyal Konsey" Fıkrinın anayasal düzenlemeye kavuşturul- masının yerinde olacağı; işçi kesiminin gö- rüşleri doğrultusunda anayasada değişik- liğe gidilmesi gündeme gelirse, sendika ai- datlarının ücret bordrolarından kesilerek sendikaya verilmesinin yasaklanması, oto- matik grev oylaması sisteminin getirilme- si, grev halinde işçinin ve işverenin çalışa- bilmesi, lokavta hak olarak yer verilmesi ve grevdeki işçilere işçi sendikalannın öde- mede bulunması şeklinde karşı teklifleri- mizin ileri sürülmesi uygun görülmüştür..!' TİSK, bu görüşleri hükümete sun- muştur. Çalışma ve Şpsyal Güvenlik Bakanlığı- boşluklarını doldurmuştur. Bu yapılırken, anayasalann siyasal rejimleri belirleyen bir belge olmasının ötesinde, ülkelerin ekono- mik ve sosyal felsefeleri ile yapılarını da gösteren temel düzenlemeler olduğu gerçe- ğinden hareketle sosyal ve ekonomik hak- lar ve ödevler bolümünde önemli düzen- lemeler getirilmiş, özellikle çalışma haya- tında banşı sağlayıcı ve bu barışı uzun sü- reli kılıcı bazı temel prensiplere de yer ve- rilmiştir. Bu temel prensipler, güçlü sendi- kacüık, sendika kaynaklannın kötüye kul- lamlmaması, toplu iş sözleşmelerinin hız- la yenilenmesi ve banşçı çözüm yollarına ağırlık verilmesidir!' TİSK, tüm bu olumlu yönlerine rağmen, "Anayasalann değişmez belgeler olduğu id- diasında degildir", ancak "1982 Anayasa- sı'nın özellikle çalışma hayatını düzenleyen hükümlerinde, uygulamaya konuluşundan bu yana değişikliği gerektirecek bir duru- mun söz. konusu olmadığı" düşünce- sindedir. Bu görüşler Kasun 1991'de hükümete, "Türkiye İşveren Sendikaları Konfederas- yonu"nun Çalışma Hayatının Çeşitli Ko- nulanna İlişkin Görüş ve Önerileri" baş- lıkü bir raporla duyurulmuştur. TİSK sadece anayasanın çalışma haya- tına ilişkin hükümlerinin değiştirilmesine değil, 2821 sayılı Sendikalar Yasası ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası'nın da değiştirilmesine karşıdır; zi- ra TİSK'e göre bu yasalarda "ILO norm- larına aykırılık" yoktur. TİSK'in, bu yönde bir ısrarla karşüaşır- sa ne yapacağı da bellidir. Genişletilmiş yönetim kurulu şunlan be- lirtmektedir: "...Son yapılan yönetim.kurulu toplan- tısında; çalışma hayatının sorunlarının anayasadan kaynaklandığı ve köklü deği- şikliğe gerek olmadığı yönündeki TİSK gö- rüşü vurgulanmak ve yönetim kurulu ile yürütme komitesinin önceki kararları esas TİSK hükümetten neistiyor? • Çalışma hayatının içinde bulunduğu sorunların anayasa ve anayasaya. dayalı olarak çıkarüan iş yasafarından kaynaklanmadığı kabul edilmelidir. Anayasanın çalışma hayatım düzenleyen hükümleri değiştirilmemeüdir. • Sendikalar Yasası ile Toplu tş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası'nuı üluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ~ ilkelerine uygun biçimde hazırlandığı kabul edilmelidir; değiştirilrnemelidir. • Ücret politikası, işçi-işveren-hükümet üçlüsünün temsil edileceği bir "ekonomik ve sosyal konsey" tarafından saptanmah, konsey anayasada kurumlaştırılmalıdır. • Ücret sistenıinde, belli esas ve kıstaslara dayanmayan "seyyanen ücret" uyguiamastna' son verilmeli, sistem "verimliliği" esas alacak şekilde düzenlenmelidir. • Istihdam güvencesi gerekçesi ile iş yasasının işçi çıkarma ile ilgili hûkümlerinin değiştirilmesi yohına gidilmemelidir. • İşçi çıkarma konusu ele alınacaksa, bu, ihbar tazminatı, kıdem tazminatı ve işsizlik sigortası ile birükte ele alınmalıdır. • Sakat ve eski hükümlü çalıştınlmasına ilişkin İş Yasası ile getirilen zorunluluk kaldırılmalıdır. • İşçi sendifcasına ödenecek üyeîik aidaüannm işçinin ücret bordrosundan kesilmesi usulü kaldırılmalıdır. • "Grap toplu iş sözleşmeleri", yetki safhasından başlayıp grev oylamasına kadar ilgili maddelerde düzenremesi yapılarak, yasaya yerleştirilmelidir. • Toplu iş sözleşmeleri, sendikalı seodikasız ayınmı yapümaksızın işyerlerinde çalışan bütün işçilere aynen uygulanmalıdır. • Dayamşma aidatı ile yararianma imkânı kaldınimalıdır. • Greve gidiltneden önce oylama yapma zorunluluğu getinknelidir. • Grev süresince greve katılan işçilere sendika en az asgari ücret düzeyinde bir ödeme yapmak zorunda olmahdır. • Kasım 1991'de TÎSK tarafından hükümete sunulan rapor. nın doğrudan kendi duzenleme alanma gi- ren bu görüşlerden ve resmi rapordan ha- berdar olmadığı öne sürülemez. TİSK, anayasanın çalışma hayatına iliş- kin hükümlerinin değiştirilmesine karşıdır. TİSK, temel iş yasalannın ILO ilkeleri doğrultusunda hazırlandığı, bu nedenle de değıştirilmesinin gerekli olmadığı görüşun- dedir. Bir yanda hükümet programı, öte yan- da programdaki saptamalarla temelden çe- lişen -doğru olmadığı da bilinen- TİSK gö- rüşü vardır. Bir de, "Millet bize anayasayı tek başı- na değiştirecek yetkiyi vermedi tezi.." Öncelikler... Böylesi bir tabloda, programma sadık, kararlı bir hükümetin ve sorunlarla doğ- rudan ilgili bakanhğın yapması gereken en son iş, yeni tartışma konulannı gündeme getirmektir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanhğı ise bunun tamamen aksini yapmıştır. İş güvencesi elbetteki son derece ciddi bir sorundur; teknik hazırhğın mükemmele yalcın ve ILO'nun ilgili sözleşmesi doğrul- tusunda olduğu açıktır. Ama gerçekleşti- rilebilse bile tek başınz ne ifade eder? Kaldı ki düzenlemenin iş hukukunun "en güvencesiz alanına yönelik olduğu" id- diası da tartışmalıdır. İş ve dış hukuk kay- naklarıyla evrensel değer ve normlara ay- kırıhğı saptanmış, üstelik değişmesi gere- ğinde birleşilmiş bir "sistemi" eİe ahp, baş- ta işveren kesimi olmak üzere, kimsenin ak- sini tartışamayacağı bir çalışma yapmak mümkünken, çok değerli bir süre, soyut ve verimsiz tartışmalarla heba edilmiştir. Burada kalsa gene iyi... Diyelim ki bir uzlaşma ortamı sağlana- bilir, beklenen ve istenen de, şu ya da bu şekilde gerçekleşmiş olur. Ama hayır... İlkinde yaşanan deneyimden hiç ders alınmamış olmalı ki bu defa da tutmuş, Türkiye'de bu tarihe kadar en az yirmi ta- sarı ve teklif konusu olan "işsizlik sigortasına" el atmıştır. Yıllardır toplanmayan "Çalışma Meclisi"ni, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Ba- kanhğı bu soruna hasretmiştir. Nasıl büyük bir taıtışmaya yol açacağı hesap edilmemişse, bu da ya konuyu yete- rince bilmemek, ya da bilinçli olarak so- yut ve verimsiz tartışmalara zemin hazır- • IşverenSendikaları6.5 ayönce Bursa'da yaptığı toplantıda, 1982 Anayasası'nın, özellikle çalışma hayatmı düzenleyen hükümlerin- de değişikliği gerektirecek bir durumun söz konusu olmadığı görüşünü benimsemiştir. lamak anlamına gelir. Durup dururken "kıdem tazminatı ku- rumunu" tartışıhr hale getirmiş olmak ne kadar doğrudur. İşverenlerin, taihrip etmek için sendikal hak ve özgürlükler alanında bile her türlü ödünü vermeye hazır olduk- lan, 50 yılhk kurum yeniden tartışıhr ol- muştur. Tartışma gündemi burada bitmiyor... Bu defa da piyasaya Sendikalar Yasası ile Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Ya- sası değişiklik hedefleri sunulmuştur. Soyut hedefler... Gene aynı sebeple; "tartışılsın" diye... Bakalım, "Amerika'nın bu yeni keşfinden" ortaya ne çıkacaktır? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanhğı bu tarihe kadar en az yirmi kez ILO Sen- dika Özgürlükleri Komitesi'nce sunulan ra- porları, ILO Uzmanlar Komitesi'nin belir- lemelerini incelemek zahmetine katlanmış olsa, kendi kendine, "Biz ne yapıyoruz; neyi tartışmaya açıyoruz" sorusunu sorma- mazlık edemezdi. Aynı şekilde bu gibi hayati işleri siyasal iktidarın insafına terk etmeyen, asli göre- vi kabul eden sendikal örgütlerin bulundu- ğu ülkelerde de, birileri çıkar, hükümete "progranunda ileri sürdüklerinin doğru tes- pitlere dayalı olmadığı düşünülemez, prog- ramını adam gibi uygula" derdi. Ne yazık ki biri "tartışma olsun da na- sıl olursa olsun"a; diğeri de "hele önce pa- ralar gelsin, sonra 'Baba' bizi nasıl olsa kurtarır"a bakmaktadır. İşveren kesimi dahil, hepsinin ortak kay- gısı ve cevabını araştırdığı soru ise tektir: Acaba bu yıl ILO'da başımız ağnr mı? SURECEK İLAN AYANCIK KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No 1989/64 Davacı Kâmil Karakaş tarafından davalüar Ahnıet Karakaş, Mus- tafa Karakaş, Yakup Karakaş adına tespit gören Ayancık Sofu kö- yünde kaim 103 ada, 124 nolu parselin tespitinin iptali için mahke- memizde açmış olduğu davada adresleri tespit edilemeyen dahili da- valılara dava dilekçesinin ilanen tebüğlne karar verilmiştir. Dahili davaJıJar Ayancık Babaçay köyünden Mustafa Karakaş mi- rasçılan Mehmet Çetiner, Cemal Çetiner, Elraas Çetiner, Nazmi Çe- tiner, Ali Rıza Çetiner, Necati Çetiner, Müyesser Ercan, Bahattin Tü- zün, Zihniye Karadeniz, Elvide Açıkgöz, Satı Ali Karakaş, Ayancık Sofu köyünden Ahmet Karakaş rairasçılan: Zülfiye Apul, Zekiye Ka- ya, Naciye Gürleyen, Yaşar Karakaş, Mehmet Kaya, Ayşegül Tüzün, Fati Kaya, Fatma Yüksel, Sofu köyünden Mehmet oğlu Yakup mi- rascısı Ali Senrürk'ünduruşmagünü olan 18.5.1992 günü saat 10.35'te Ayancık K2dastro Mahkemesi duruşma salonunda bizzat hazır bu- lunmalan ya da kendilerini bir vekille temsil ettirmediklerinde du- ruşmalanna yokluklarında devam edileceği ve karar verileceği dava dilekçesi ve davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. Basın: 47067 AYANCIK KADASTRO MAHKEMESİ'NDEN Dosya No 989/63 Davacı Kâmil Karakaş tarafından davalüar Mehmet oğulları Mus- tafa Karakaş, Ahmet Karakaş, Yakup Karakaş, Hüseyin öztürk, Satı Öztürk adına tespit gören Ayancık Sofu köyünde kaim 103 ada, 123 nolu parselin tespitinin iptali için mahkememizde açmış olduğu da- vada adresleri tespit edilemeyen dahili davahlara dava dilekçesinin ilanen tebliğine karar verilmiştir. Dahili davalüar Ayancık Babaçay köyünden Mustafa Karakaş mi- rasçılan Mehmet Çetiner, Cemal Çetiner, Elmas Çetiner, Nazmi Çe- tiner, Ali Rıza Çetiner, Müyesser Ercan, Bahattin Tüzün, Zihniye Karadeniz, Elvide Açıkgöz, Naciye Karakaş, Satı Ali Karakaş, Ayan- cık Sofu köyünden Ahmet Karakaş mirasçıları Zülfiye Apul, Şahin Başar, Zekiye Kara, Yaşar Karakaş, Mehmet Kaya, Ayşegül Tüzün, Fati Kaya, Fatma Yüksel, Sofu köyünden Mehmet oğlu Yakup mi- rasçısı Ali Şentürk, Mehmet oğlu Hüseyin Öztürk mirasçısı Hediye Atalay'ın duruşma günü olan 18.5.1992 günü saat 09.00'da Ayan- cık Kadastro Mahkemesi duruşma salonunda bizzat hazır bulunma- dıkları veya kendilerini bir vekille temsil ettirmedikleri takdirde du- ruşmaların yokluklarında devam edeceği ve karar verileceği dava di- lekçesi ve davetiye yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur. ANKARA NOTLARf MUSTAFA EKMEKÇİ Kimler, Nelen Buldır? Basın Yayın Yüksek Okulu 'Yazı Türleri' öğretmeni Emin Özdemire, derste bir öğrenci: - Efendim, Ekmekçi yazılarında 'hemşire' yerine 'bacı' sözcüğünü kullanıyor; bu sözcüğün tutunma olanağı var mı? Biz, hemşireye 'bacı' dersek, "Ben senin nereden ba- cın oluyorum " demez mi, diye sordu. Emin Özdemir, öğ- renciye şu karşılığı verdi: - Bir yazar düşünün, bu yazar yazısını olabildiğince Türkçenin özdeğerleriyle biçimlendirmek istiyor. Birtüm- cede, dört sözcük, tümüyle öztürkçe, bir beşinci sözcük geliyor, yabancı kökenli. Bundan dil duyarlığı tedirgin olur. Yazar bunu Türkçeleştiriyor. Bir sözcüğü önermek yaza- rın hakkıdır; yaşatmak da dilin hakkıdır. Dil, bunu benim- serse dilbilgisi içinegirer. Emin Özdemir, oradan çıka/ak kendi bulduğu 'seçenek 1 sözcüğünü örnek verdi. - Bu, benim yaratımdı dedi; berkes yadsıdı başlangıçta, ama bir ilhan Selçuk kullandı, bir Ecevit'in diline düştü, derken alternatif yerine 'seçenek' tutundu gitti. Emin Özdemir, "Yani, derste kulaklarını çınlattık" dedi. Sevindim. 'Bacı'yı hemşire yerine, 'sağın'ı 'hekim'yerine, 'sayrıevi'ni 'hastane' yerine kullanıyordum. Bunların hiç- birini ben bulmadım. Ustalar, benden önce bulmuşlar, ben tutunmasına çalışıyorum. Buradan giderek, "Kimler ne buldular? Hangi sözcüğü yarattılar?" diye düşündüm. Bilenlere başvurdum. Elbet- te, başta Ömer Asım Aksoy'a danıştım. Geometri terimle- rinin çoğunu Atatürk bulmuş. Bu sözcüklerden kimileri şöyle: (Osmanlıcalarını ayraç arasına ben yazdım.) Artı (zait), eksi (nakıs); -Atatürk ilk buldugunda, 'arta', 'ekse' demiş, sonradan artı', eksi' olmuş- çarpı (zarp), bölü (taksim), yatay (ufki), dikey (amudi), yüzey (satıh), açı (zaviye), dar açı (zaviye-i hadde), yöndeş açılar (zaviyeta- nı mütevafıkatan), iç ters açılar (zaviyetanı mütekabiletanı dahiletan), üçgen (müselles). eşkenar üçgen (müselles mütesaviyül adla), ikizkenar üçgen (müselles mütesavi- yüssakin), teğet (mümas), eşit (müsavi), türev (müştak), ters orantılı (makûsen mütenasip), pay (suret), payda (mahreç), izdüşüm (mürtesim). Askerlik terimlerinden asteğmen, teğmen, üsteğmen, subay, yarbay, albay, tümen, tugay, er sözcükleri de Ata- türk'ün buldukları arasında. Atatürk, çeşitli denizaltılara öztürkçe adlar verdi: 'Saldıray', Batıray' gibi. Arkadaşları- na soyadları verdi: İnönü, Conker (Conkbayırı'ndan), Pe- ker, Urfa Savaşı'nda yararlık gösteren Ali Saip'e Ursavaş' soyadını verdi. Safîet'e Arıkan', dilci Agop'a 'Dilaçar' so- yadı verdi. İsmet İnönü'nün bulduğu sözcük 'gelenek' (an'ane); Fa- lih Rıfkı Atay'ın bulduğu sözcükler: 'Akaryakıt' (mayii mah- ruk), savunma' müdafaa), aralık' (kânun-uevvel) Hasan Reşit Tankut: 'Olağanüstü' (fevkalade), 'dokunul- mazlık' (masuniyet), ömer Asım Aksoy: Tekel' (İnhisar), 'sıkıyönetim' (idare-i örfiye), gensoru' (istizah). Naim Hazım Onat: 'Dönem' (devre). Naim Hazım Onat, döneminin dilcilerindendi. Atatürk'e soyadı olarak önce 'Türkata'yı önermişler, Onat Atatürk' sözcüğünü daha uy- gun bulmuştu. O benimsendi. Tahsin Banguoğlu: Uygulamak' (tatbik etmek); Hıfzı Vel- dfet Velidedeoğlu: Medeni Kanun' (Yurttaşlık Yasası), üst- soy (usul) altsoy (füruğ), egenim (tasarruf), elmen (zil- yed). Nadir Nadi: 'Dışalım' (ithalat), dışsatım' (ihracat). ismet Sungurbey:'Yaptırım' (müeyyide), Besim Atalay: Ditın' (fihrist), M. Ali Ağakay: Toplum' (cemaat). Melin Cevdet Anday: 'Sözcük 1 (kelime); Nurullah Ataç, kelime' karşılığı tilcik'i kullanmış, ancak bu değil 'sözcük' tutunmuştu. Ataç'ın küllandığı öztürkçe sözcükler, Ataç'ın Sözcükleri' adlı bir yapıtta toplandı. Örneğin' (mesela), il- ginç (enteresan), 'söyleşi' (musahabe) Ataç'ın çok kullanı- lan sözcükleridir. Ali Püsküllüoğlu: özanlatı' (üslup), 'özyapı' (karakter), bildirmen' (muhabir). Cemal Mıhcıoğlu: Cemal Mıhçıoğlu'nun bulduğu pek çok sözcük vardır. Türettiği sözcükleri içeren, ancak he- nüz basılmayan kitabı 500 sayfayı buluyor. SBF dergisinin Haziran-Aralık 1991 sayısında, Mıhcıoğlunun 'Batı Kay- naklı Sözcüklere Türkçe Karşılıklar' başhklı bir değerlen- dirmesi yayımlandı. Laik 1 karşılığı bulunan 'yercil' sözcü- ğü Mıhcıoğlu'nundur. Emin Türk Eliçin, yıllar önce 'geçim' sözcüğünü 'ekono- mi' karşılığı kullanmış. Cem Eroğul. bunu geliştirerek 'ge- çimbilim' (ekonomi bilimi), geçim düzeni' (iktisadiyat), 'geçimölçüm' (ekonometri) karşılığında kullanmış. Cem Eroğul. 'düzel' sözcüğünü 'normal' karşılığında kullanı- yor. Yordam' sözcüğünü halk kullanıyor; Cem Eroğul, günlük dilde kullanılan bu sözcüğü teknik' anlamında kul- lanıp yazıyor. Örneğin yordam bilgisi' (teknoloji), yor- damcı' (teknisyen) gibi. Aziz Nesin: 'Umar' (çare), 'gülme- ce' (mizah), 'gülüt' (fıkra), 'durgu' (fren) sözcüklerini bulmuş. Daha çok var... Tahsin Saraç, Suat Sinanoğlu. Cemal Mıhçıoğlu'nun es- ki TDK döneminde, 'Batı kaynaklı sözcüklere karşılıklar' çalışmaları çok önemli sonuçlar verdi. Eski TDK artık yok. Resmi TDK var. Eski TDK, üyelerinin kurdukları Dil Derne- ği' yarın beşinci yılını dolduruyor, altıncı yılına giriyor. Ya- rın, Dil Derneği yöneticiieri topluca Anıtkabir'e gidecekler; saat 18.00-20.00 arasında Resim ve Heykel Müzesi'nde, yıldönümü kutlamaları ile%ergi ve kokteyl var. Altıncı yaşı, Dil Derneği'ne kutlu olsun! BULMACA 8 SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 1/ İslam edebiya- tında ünlü kişilerin yaşam öykülerinin toplandığı yapıtla- nn genel adı. 2/ Büyük erkek kar- deş... Şeker üreti- minde billurlaşan şeker alındıktan sonra kalan posa. 3/ Gemilerde bay- rakları direğe çek- mekte kullanılan ince ip... Tanrıtanı- maz. 4/ Eskiden Tekel İdaresi'ne ve- rilen ad... Öğütülmüş tahıl. 5/ Bir yanşm belirli uzaklığı kapsayan bö- İümlerinden her biri... Neodim ele- mentinin simgesi. 6/ Merhametli, yufka yürekli... Eskrimde bir kar- şılaşma türü. 7/ Konut... Kayak sporundaki yanşma dallarından bi- ri. 8/ Kolaylıkla paraya çevrilebil- me özelliği fazla olan varhklar. 9/ Orta Karadeniz bölgesinin dağ köy- lerinde dokunan bir tür yün ku- maş... Bir renk. VTJKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yapılarda gereç taşımak için kul- lanılan dört kollu tahta araç. 2/ Borç ödeme... At ahın. 3/ "Yi- ne — ı derûnum kırrlıp kenâre düştü/ Dayanır mı şîşedir bu reh-i sengsâre düştü"(Şeyh Galip)... Belirti. 4/ Uzun, sarı ve yumuşak saç. 5/ Duyu organlarının dıştan algıladığı bir nes- nenin bilince yansıyan benzeri... Hizip. 6/ Bir nota... Küçük mağara... Bayağı. 7/ Bir göz rengi... "Gören bizi sanır — / Usludan yeğdir delimiz" (Muhyi). 8/ İskambilde koz... İçin- de maden ergitilen kap. 9/ Bir kimseyi selamlamak ya da ona veda etmek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear