22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
wı**a twı u • k. • DİZİ YAZI SAYeA 13 YCtt^ÇukıırovaVaıılaşamadı Bilimsellik şöyledursun, kliniklerdeçarşaf yokÜniversite Öğretim Üyelen Derneğı Başkanı Prof. Dr. Coşkun Özdemir, aynı derneğin hazırladığı hazırladıği Üniversiteler Kanunu taslağı üzennde çalışan komisyonun üyesi Prof. Dr. Ülkü Azrak. İstanbu) Araştırma Görevlilen Derneği Başkanı Ozan Erözden ve İC Hukuk Fakültesi 3. sınıföğrencisı Murat İnceoğlu'nun kaüldıgı yuvarlak masa toplantımızın üçüncü bölümünü, bugün sunuyoruz: Soru - Yine Doğramacı'ya göre. üni- versitelere araştırma için milyarlarca li- ra verildi ye bilimsel çalışmalar iki katı- na çıktı. Üniversitelerde bilimsel çalış- malar ne durumda? CtŞkll OZriMrir: Bilimsel çahşma- lann iki katına çıkması olanaksızdır çünkü bunun ortamı yok. Üıiiversiteler büyük yokluklar ve yoksulluklar içeri- sindedir. Fakülteler tüzel kişi olmaktan çıkmıştır. Büyük yetkiler, kaynaklar rektörlerin elindedir ve rektörler bu kaynaklan diledikleri gibi, keyfı biçim- de kullanabilirler. Bazı birimler, üp fa- kültelerindekı bazı klinikler, büyük yokluklar içerisindedir. Kliniklerde, bırakınız bilimsel çalış- ma araçlannı, çarşaf sıkınüsı bile çekil- mektedir. Dünyada, teknolojide büyük bir gelişme olmuştur. Üniversıteler, bu teknolojik gclişmeyi izleyememiştir. Bu- gün binmleri ve klinikleri geliştirmek için başvurabileceğimiz başlıca kaynak bağışlardır. Bu koşullar içinde bilimsel çahşmalann hız kazanması ola- naksızdır ve bunun hiçbir kanıtı da yok- tur. Bilimsel çalışma. bilimsel yayın, ki- tap, biyografı yayımlama olanaklan iyi- ıce da- ralmıştır. Bi- limsel yayın- lara abone olmak im- kansız hale gelmişür. Üniversite- lere, içinde "bu yıl ne yayımladı- I nız?' gibi so- rular bulunan ve bütün öğretim eleman- lannın doldurması istenen formlar gön- derilir. Eğer bunlar kriter olarak alın- mışsa sağhklı değiLBilimsel çahşmalann iki katına çıkmış olması sayısal artış yanında niteliksel bir artış da getirmiş olmalıydı ki, bunun hiçbir şekilde so- mut bir göstergesıni bulamıyoruz. Tür- kiye'de yapılan araştırmalann, yayım- lann, uluslararası ölçekte yankı ya- ratüğına dair bir gösterge yok. Soru - Üniversitelerdeki eğitim düze- yinin düşmesinde tek sorumlu YÖK mü? COŞKlD OZdemİP: Bunda, YÖK'ün tek sorumlu olduğunu söyleyemesek bi- le önemli bir rol oynadığmı rahatça ileri sürebüiriz. Eğitim düzeyini belirleyen koşullar, öğretim üyesidir, kitaphklar- dır, labora- I tuvarlardır, eğitim ve I üretimin de- , netımidir. | Eğer bütün bunlan bir tarafa bırakır, ha- yali üniver- siteler açar- Isanız. elbet- te eğitim dü- zeyi düşük olacaktır. YÖK, eğitimdc niteliği gözardı etmiştir, akademik standartlann düşmesine yo- laçmıştır. Türkiye'de eğitimin, araşürmanın, bilgi üretiminin düzeyini koruyacak de- netim mekanı/malan iyi çalışmamak- tadır. DZU ErtZdU! Tek sorumlu olarak YOK'ü göstermek doğru değil. Bunun YÖK'ü aşan daha üst bir boyutu var: Siyasal iktidarlann uyguladığı politika- lann sonucu aşın öğrenci yûklenmesi olgusu. Bırakın Anadoiu üniversitele- rindeki yetersiz eğitimi. köklü üniversi- telerde bile doğru dürüst eğitim verile- memektedir. Işsiz konumundaki insanlan 4,5,6 yıl için işsiz statüsünden öğrenci statüsüne sokuyorlar. İkili öğretim olgusu da bu- ı nun iyice abartılmış biçimi. ' Üniversite- 1 lere nitelikli • biçimde ye- ' tıştireceği öğrenci ka- dar öğrenci alınması ol- gusu getiril- meden eği- timin isteni- j len düzeye gelmesi mümkün değil. Herşeyden önce bu yön- deki politikajar değjştirilmeü. MHtt İHCN9İIİ! Tek sorumlu YOK değil. Unıversitelen aruk öğretim üyeleri sadece ders verilen, öğrenciler de ders dinledikleri yer olarak görüyor. Üniversıtede hocamı aradığım zaman yerinde bulamıyorum, kütüphanede ne çalışan bir öğrenciye ne de araştırma ya- pan bir öğretim üyesine rasthyorum. Öğretim üyelerinde de öğrencilerde de hevessizlik, şevksizlik var. Bu şevki YÖKkırmutır. CtŞkin OztfBBIİP: Genç arkadaşlara kaülıyorum. Ben 25 yıldan beri öğretim üyeliği yapıyorum. İyi eğitim yapılan ül- keleri görmek ve yaşamak fırsatıru bul- dum. Gelişmiş ülkelerde, en ileri bir üni- versiteae eğitim, araştırma düzeyinin nasıl korunduğuna dikkat ederseniz, bunu sağlayanın. oradaki gelenek, kül- tür ortamırun yanı sıra iyi işleyen de- netim mekanizmalan olduğunu görü- yorsunuz. Türkiye'de eğitim bütünüyle aksıyor. Yetersizlik, ilköğretimden başlıyor, or- taöğretimde süregeliyor ve üniversitele- rin kapılanna bugün bir milyon kişi ÜlkH AZPŞİC Üniversitelerin bugün eğitim düzeyi açısından içine düştuğü durum, toplumun gelişme sürecinden soyutlanarak çözümlenemez. 12 Eylül müdahalesınden hemen önce başlayan ve daha sonra da> devam eden 'Ozalist Felsefe', insanlan kazanç odaklannı doğru çekip, oralarda yoğurmayı hedef- ledi. Üniversite de bu sürecin dişında kalamazdı tabii. 1980'den sonra hızla gelişen süreç, üniversite öğretim üyeleri- ni de yükselen ekonominin katılımcılan haline getirdi. Öğretim üyelen üniversitenin dışına çıkülar. Üniversitenin içinde binlerce öğrenci ile boğuşmak, onlara bilimsel çalışma hevesı telkin etmek gibi zor bir şeyin üstesinden gelmektense, kolay ka- zanç yollannı seçüler. Bu, Birleşık Kap- lar kurahnın doğal bir sonucudur. Üni- versiteleri. sadece YÖK değil. YÖKün de içinde bulunduğu düzen değişıkliğı. bu hale getirdi. SCRECEK UFUKTEKİN ADANA - Çok uçta olanlan hariç. si- >asal yelpazenin neresınde yer alırsa a|- sın, hemen herkes. Çukurova Üniversi- tesi'ndekı rahadığı vurgulamaya, "biz başkayız" demeye özen gösteriyor. So- run yok mu? Elbet var. Ama biri hariç, çözülemeyecek türden gözükmüyor doğrusu. O da ülkenin genel problemi; mezuniyet sonrası "Ne olacaöz?" diyen yüz binlerin aradığı yanıt: îş bulabil- mek. Çukurova Üniversitesi'ne bağlı fa- külte, yüksekokul ve enstitülerdc 1300 kadar öğretim üyesi ve elemanı görev yapıyor. 5 bin çalışanı ve 18 bine daya- nan öğrenci sayısıyla küçük bir ordu, Çukurova Üniversıtesi. Ancak bu ordu- nun disiplıru, hoşgörüye dayalı. Her haftasonu. hemen her bolümun (fakülte değil), öğretmenleriyle birlikte çay par- tilerinde buluşuyor olması, öğretici- öğrenen ilişkilerinde son derece sıcak bir havanın esmesine yardıma oluyor. Yakınlık o denli ki, bazen kimin hoca kimin öğrenci olduğunu anlamak güçle- şiyor. Arkadaşça havayı bozan öğretim üyesi. derhal tepki görüyor. Bu konuda anlaülan bir örnek ise şöyle: Sosyal Bilimler dahnda öğretim gö- revlisi olarak çalışan bir kadın hoca, derste kendisinden "Kalemim bitti, si- zinkini alabilir miyim?" diyen öğrenciyi "Siz çok şımarmışsınız" diyerek bozu- yor. Olay fakülte yönetimine duyurulu- yor ve hocanım "Daha acak ol" diye uyanlıyor. 1986-87 ve kısmen 88 ve 89'daki tür- ban tartışmalannı geride bırakmış bir Çukurova Üniversitesi var. Türbana kanşıldığında sayısı artan bu tür öğren- cilerin, müdahale edılmedigi için yerin- de saydığına dikkat çekiliyor. Türban takıp sonra vazgeçen birkaç kız öğrenci- nin öyküsü ise inarubr gibi değil. Kampus, Adana'ya otobüsle 30 daki- ka sürüyor. Taşıt azlığı yüzûnden çeki- len ulaşım zorluğu, Çan midibüslen ite çözülmeye çalışıhyor, ama öğrenciler bundan hoşnut değiller. Kampusa giriş- te soldakı MÎT bölge bınası. siyasete ilgi duyan öğrenciler için en azından can sı- kıyor olmalı. Kapıdaki sözümona kont- rol ise etkileyicı olmamakla birlikte, haki elbiseli görevliler, kampusun genel hayasına ters düşüyor. Üniversitenin demokratik gelenekle- ri, 21 yıllık geçmişjne karşın bir hayli yerleşmiş. Adı, büyük amftye ve kam- puse giden bulvara verilen 2 İcez seçilme, }_ kez atama Rektör Profesör Mithat Özsan'ın kişiliğine bağlanıyor bjrçok şey. Ziraat Fakültesi'ne bağlı Su Ürün- leri Yüksek Okuiu Müdürü Prof. Dr. Ercan Saruhan, Eğitim Fakültesi Deka- nı Prof. Dr. Vural Ülkü, Eğitim Bilimle- Çukurova Ünirersitesfnin demokratik gelenekkri, 21 yıllık gecmişine karşuı, bir hayli yerleşmiş... (Fotoğraf: ACAR FİLİZ) ri Yüksek Okulu Müdürü Prof. Adil Türkoğlu ve daha onlarca öğretim üye- sinin ağzından dökülen aynı ifadcler, bir döneme damgasını vuran emekli rektör Özsan için oldukça anlamlı: "O bize YÖK'ü hissettirmedi. Ayn- calıklı bir üniversite olduk sayesinde." Kız-erkek ilişkilennin alabildiğine ra- hat olduğu Çukurova Üniversitesi'nde elbette her şey güllük gülistanlık değil. Üniversite yönetiminde temsilci bulun- hayli güç gözüküyor. Ancak makro dü- zeyde çözülebilecek bu sorunlara karşın "sen sus, konuşma" denmeyen öğrenci, "şunu anlatacaksın" telkiniyle karşılaş- mayan öğretim üyesi için Çukurova Üniversitesi Balcalı Kampusu, mükem- mel denmese de, "güzel üniversiteleri- miz "den biri olsa gerek. Çukurova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Çan Özşahinoğlu, öğrenci sayısın- daki aşın artışla birlikte ortaya çıkan • YÖK'ün disiplin yönetmeliği, sakal, bıyık kes- tirilmesi, blucin giyenlerin tepki alması gibi konu- larda ne düşündüğünü sorduğumuz Rektör Prof. Özşahinoğlu, şu karşılığı veriyor: YÖK mü mec- bur etti? Burayı etküemedi.. Kimse bize kes deme- di. Çukurova'da böyle bir uygulama olmadı. durmak. daha rahat. ucuz \e oturarak ulaşım, haftahk yemek fışi yerine gün- lük yemek fışi verilmesi, yurtta daha fazla kapasite yaratılması gibi talepler, henüz karşılığını bulmuş değil. öğretim üyelen açısından yakınılan iki temel konu var. Biri sınıfİann tıka basa öğrenci oluşu yüzûnden ders anlat- ma güçlüğü. Diğeri ise 500'e yakın araş- ürma görevlisi ordusunun aldığı 3 mil- yon lira civanndaki aylık. Diğer üniver- sitelerdeki öğretim üyelen tarafından da paylaşılan aynı sorunun çözümü ise ğ T ğ kalite düşüklüğü için "Öğretim elemanına göre çok fazla öğrenci alındı. Bundan dolayı da eği- tim-öğretimin kaütesi düştü. Bu herke- sin bildiğı bir gerçek" diyor. Rektör Şa- hinoğlu. gece eğitimi ya da ikili öğretim olarak yakında uygulanacak sistemi de "öğretim üyesinin görevi sadece ders vermek değil. bilimsel çalışma yapmak. Laboratuvara giremezseniz bilim ada- mı değil öğretmen olursunuz" diyerek eleştiriyor. Adaylar arasında en fazla oyu alıp SERGÜZEŞT-1İHSAN KEMAL GÖKHAN Devlet, klasiküniversiteyiyük görüyor Prof.Dr. GENCAY GURSOY Üniversite sorunu ile ilgili ge- lişmelerin içinde yaşayanlann arük yavaş yavaş kavramaya başladıklan bir gerçek var: Top- lumda "özerk ve demokratik üniversite" diye özel bir duyarlık alanı yok. Gerçi, "köylüler muhtarlannı seçiyor da üniversite öğretim üyeleri neden rektörlerini seçme- sinler" gibi fazlaca vulgarize edil- miş bir özerklik anlayışı, başlanr gıçta kamuoyunda belli bir des- tek bulduysa da tarüşmalar uzayıp gittikçe bu sınırlı destek de eriyip gitti. Bu düzeydeki bir demokratikleşme talebi bile her yıJ üniversite kapılanndan geri dönen yüzbinlerce öğrencinin yol açtığı toplumsal sorunlann göl- gesinde kalmaktan kurtulamadı. Bu arada YÖK yöneticileri de toplumsal önyargılan ustalıkla kullanarak "özerk ve demokra- tik üniversite" tezine sahip çıkan- lan, öğrenci kontenjanlannın arttınlmasını ve yeni üniversite- lerin açılmasını istemeyen, top- lumsal denetimden kaçan. akılla- n bir kanş havada serüvenciler gibi göstermeyi belli bir oranda başardılar. Demokratik ve özerk üniversi- te konusunda uğraş verenlerin içe dönük çalışmalan ise onca emeğe. çabaya, özveriye ve ">ine solculuk yapıyorlar" demesinler diye gereğinden fazla gösterdik- leri özene karşın beklenen ürünü vermedi. Eski TÜMAS ve TÜ- MÖD çağnşımlanndan dikkatle kaçınarak kurulan yeni öğretim üyeleri dernekleri, 12 Eylül önce- si potansiyelin üstüne pek çıka- madılar. Böylece demokratikleş- me konusunda üniversite içinde de harekete geçmeye haar bir duyarlılışn yeteri kadar bulun- madığı görüldü. Çekidüzen beklenirdi Oysa 12 Eylül'ün çiğneyip geç- tiği kurumlann arasında, sayısal anlamda olmasa bile manen en ağır ka>ıplara uğrayanlann, kişi- liği en küçültücü şekilde hırpala- nanlann başında üniversite geli- yordu. Yöneüm kadrolan 12 Ey- lüldönemine karşı eşsizbir "sada- kat ve itaat" örneği sergilerniş ol- masına karşın, iyi kötü bir baş- rini kararlılıkla ele almamasında biraz da üniversiıe kamuoyunun gösterdiği bu küntlüğün rolü vardır sanınm. Gerçekten de üni- versitenin böyle bir talebi yoksa, bu hükümetten "demokraük üniversite" programına sahip çıkmasını bekleyemeyiz. "Rektör seçimleri" ile ilgili son gelişmeleri yakından izleyenler, sanınm bu saptamanın büyük oranda doğru olduğunu kabul edeceklerdir. Anayasa değişik- likleri gerçekleşinceye kadar hiç olmazsa rektörlerin belirlenme- sinde YÖK'ün devre dışı kalma- sını sağlayan yasa taslağmın bir gürlüğü, akademik bağımsızlık ve dokunulmazlık gibi değerler zaman içinde birer birer eriyip gi- deceğe benzer. Yeni dönemin pi- rim yapan değerlennin başında ise endüstri ile işbirliği yapma, ne yolla olursa olsun etkinlik sağla- ma ve iş kotarma becerileri gelı- yor.._ YÖK'e görezamarumızjn üni- versite modeli modern bir işletme olmahdır. Klasik üniversiteler kuşkusuz eski hantal yapılan ile bu çağın gelişme hızına ayak uy- duramazdı. Ancak YÖK, onla- ra, ne kendine gelişme dinamik- lerine kavuşabilecek bir ortam • Denk gelseydi çok daha kârlı öneriJer geliştiren rektör adaylan da çıkabilirdi: Örneğin cinseUikie uğraşan psiki- yatn servisîerinde 900'lü telefon servisi, fîzyoterapi ve hid- roklimatolojiye birer Tayland usulü masajh sauna. kaldın geleneği olan bu kunı- mun, hiç olmazsa bu dönemin kapanmasından sonra bir silki- niş göstermesi, biraz kendine çe- ki düzen vermesi beklenirdi. Son 6 ay içinde olup bitenler- den anlaşıîan o ki, üniversite öğ- retim üyelerinın büyük çoğunlu- ğu için böyle bir manevi annma gereksinimi de yok. Koalisyon protokolünde ve hükümet programındakı temı- natlara karşın hükümetin anaya- sanın izin verdiği ölçüler içinde YÖK'ü olabileceği kadar etkisiz hale getirmek, öğretim üyelerinin kendi yöneticilerinin belirlenme- sine bir oranda katılmalannı sağ- lamak, yetkileri kişilerden alıp yeniden kurullara devretmek gi- bi demokratikleştirme girişimle- grup DYP milletvekilinin mari- feti ile Meclis'ten deforme edile- rek çıkmasırun, dernekler çevre- sinde kümeleşmiş birkaç yüz öğ- retim üyesi dişında yaygın bir tepkiye yol açmaması bile bu saptamayı haklı çıkarmaya ye- ter. Kuşkusuz, araştırma görevlile- ri ve öğrenciler bu secim oyunu- nun büsbütün dişında kaldıklan için. onlann tavırlannı belli ede- cek somut bir göstergeye sahip değiliz. Ancak onlann da öğre- tim üyelerinden çok farklı bir du- rumda olduklanru söylemek güç. Hatta 12 Eylül dönemi üniversite atmosferi içinde yetiştikleri için bu kesımin daha da tepkisiz ol- duğunu düşünebiliriz. Demokrasi, özerklik, bilim öz- haarladı ne de bürokratık engel- leri ortadan kaldırarak rasyonel- leşmeleri sağladı. Aksine YÖK klasik üniversıteleri eskisinden çok daha ağır bir bürokrasi ve merkezi hiyerarşi kıskacı içine alarak solunum yollannı tıkadı. Finans ve kadro olanaklannı alabildiğine kesti. Üstelik çok özel ayncalıklara sahip Bılkent dişında hiçbir özel üniversite ku- rumu ortada yokken. Devletin ni\eti Bu sürecin aynntılanna girme- ye bu yazann çerçevesi elverişli değil. Kısaca olup bitenin özeti şudur: Devlet tıpkı KtTler gibi yüzlerce yıllık geçmişi olan klasik üniversiteleri de elden çıkarmaya çalışıyor. Bu yüklen artık taşı- mak istemiyor. Şımdilık devir işi vakıflar aracüığıyla yürüyor. tle- ride ünlü zenginlerimizin eşleri köşk ya da boğaz yalısı ister gibi şan olsun diye kocalanndan üni- versite isterîerse hiç şaşmamak gerek. Yakın zamanda Bursa'da bir Çağlar üniversitesinin, Ada- na'da Sabanct üniversitesinin ilim ve irfan pazarlamaya başla- yacağında'n kuşku duymu- yorum. Şımdi itiraf etmek gerek kı bu gelişme sadece bize özgü değil. Avrupa'yı uzun süre etkisi altına alan ••Thatcherizm" rüzgânnın. birçok klasik üniversitenin mus- luklanna körtıpalar taktırdığını biliyoruz. Ama hiçbir yerde bu iş bizdeki gibi "kör kör parmağun gözüne" yapılmıyor. Hiçbir yer- de öğretim üyeleri çalıştıklan ku- rumun gereksinımlerini karşı- lamak için iş adamlannın kapıla- nnda boyun büküp bağış topla- mak zorunda kalmı>orlar. Bizde böyle bir modelin nasıl bir üniversite ortamı doğuracağı- nın ipuçlannı ise yukanda sözü- nü ettiğimiz, benzin istasyonu aç- mayı tasarlayan rektör adayının unıtım broşüründen yakala- yabiliriz. Denk gelseydi çok daha kârlı öneriler geliştiren rektör adaylan da çıkabilirdi: örneğin cinsellikle uğraşan psikiyatri servislerinde birer 900 lü telefon servisi, fizyo- terapi ve hidroklimatolojiye bi- rer Tayland usulü masajlı sauna. Yeni dünya düzeni mcraklısı ar- kadaşlar böyle özerk, demokra- tik ve işletmaük üniversitelerde daha ne tür işler çevrilebileceğini düşünedursunlar. Ben içmeye gidiyorum. YÖK tarafından önerilen üç kişiden biri olarak Cumhurbaşkaru Özal tarafın- dan rektörlüğe atanan kulak, burun, boğaz mütehassısı Prof. Dr. Çan özşa- hinoğlu, adı YÖK ya da başka bir şey olsun, üniversiteleri koordine edecek, makro düzeyde bilim adamı planlaması yapacak bir üst kurulun oluşturulma- sından yana. "YÖK'ün bulunmasmda yarar var" görüşündeki Özşahinoğlu, "Nasıl olmalı derseniz, o zaten her gün tartışılıyor kamuoyunda. Mutlaka bir baş olması lazım. YÖK olur, başka bir şey olur" deyip somut bir yaklaşımı dile geürmiyor. Rektör özşahinoğlu'na YÖK'ün bazı uygulamalanyla ilgili so- rularyönelttik. -YÖK üniversitelerde özerklik diye bir şey bırakmadı diye çok söylendi ya- zıldı. YÖK. mali, idari ve akademik özerkhğe nasıl dokundu: az mı çok mu? UZŞlMllOğlV-VÖK. benim rektörlü- ğüm üöneminde (yaklaşık 2 ay) akade- mik özerkhğe hiç dokunmadı. Mali özerklik derseniz, kuruiuşundan ben üniversitelerin en büyük sorunu. Kendi vakfı, kendi gelir kaynaklan olmadığı sürecegelınnizın çok önemli bir kısmını devletten almak zorundasınız. Bu du- rumda da devlete bellı ölçülerde bağla- nıyorsunuz. tstediğinızı bazen abyorsu- nuz, bazen alamıyorsunuz. bazen de geç alıyorsunuz. Kendi ayaklan üzennde duramadıgı sürece özerk olamaz. Bana göre asıl sorun idari özerklikte oldu. Ancak buda yasayı kullanmanızabağlı. -YÖK'ün disiplin yönetmeliği de çok tartışıldı. Sakal, bıyık kestinldi, blucin giyenler lepki aldı vs. Hatta bu yüzden üniversiteden aynlan öğretim üyeleri vardı. ÖZŞaMMİhkBen böyle _ t bilmiyorum. YÖK mü mecbur Burayı etkilemedi. Kimse bize "bıyığını kes" demedi. Çukurova'da böyle bir uy- gulama olmadı, ben duymadım. Hocalar ne diyor? olduğunu •rhıır etti? f. frcaa Saruhaı (ç.ü. zir. Fak. Su Urün. Yük. Ok. Md.):Yeni ku- rulan 21'le birlikte 50nin üzerindeki üniversitenin, her yönüyle bağımsız, hatta devlete hiçbir hesap verme so- rumluluğu olmayan bir kamu kuru- luşu olarak düşünülmesi beklenemez. Böyle bir dü- j şünce, bizim I ülkemiz ger- çeklerine ters düşer. Bu ne- belli bir çerçeve yasası içinde yönetilme- lennde yarar vardır. Bunun dişında özellikle ders sayısı, ders saatleri, öğren- ci kapasiteleri. sınıf geçme yöntemleri konusunda, genel ilJceîere uymak şartıy- la üniversiteler kendi öz kararlan doğ- rultusunda hareket edebilmelidirler. . Otç. Dr. Ertn YıMıran (ç ü Iktisadi ve idari Bil. Fak. Öğretim uye- si): YÖK yasası baskı döneminde üni- versiteleri kontrol altına alarak demok- rat öğretim üyelerinı tasfiye etmek ve yeni bir kadrolaşmayı amaçlayan an- tidemokratik bir yasadır. Gerekçelerin- de yazılmayan bu amacını yerine ge- tirmede kısmen başınlı ohnuştur. Bu- nun dişında gerekçelerinde yer alan he- deflerinı gerceklestirmede ise başanlı değildir. Daç. Dr. Yusnf Göpçmap (Ç.UMüh. Mım. Fak. Mimarlık Bölüm Baş- kanı): Milli bir eğitim politikası henüz uygu- knmıyor. Öğretim ele- Prof. Saruhan manı açısından problem büyük. Labo- ratuvar, fiziksel yapı eksik. Bunlar ol- mayınca öğretim üyeleri rahat araştır- ma yapamıyor. Sanll At0Ş (Ç.Ü. İkt. İd. BU. Fak. Ar. Görevlisi): Nitelikli öğrenci, kaliteli bi- lim* adamı YÖK'le birlikte unutuldu. Yerine çeşitli standartlann konulduğu, o standartlara dönük yapılanmaya gı- dildi. Yarın: Boğazîçi Üniversitesi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear