22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 10KASIM1992SA1J 12 DIZIYAZI Kavgayı demokrasi çözertLHAN SELÇUK: Sorunlarımızı ALİBULAÇ: Aleviler tarih R1ZA ZEL YUT: Alevilerin didikdidikeîmeli,aklın ^ boyuncaşeriattençekmedi,siyasal amacı,çatışmayagirmemek, mahkemesindeyargılamalıyız. g^ iktidarlardan çekti. uzlaşma noktalarını bulmaktır. — 13— tLHAN SELÇUK»- Şimdi bir tfi- ketim toplumu modeli var yeryü- zfindc, bu daha çok Amerikan tüke- tim toplumu dünya görüşünden kay- oaklanıyor. Bir yanda klasik deyi- miyle bir mutlu azınlık. Hem toplumu yöncten, hem büyük çapta onun ege- men dunya görusünü belirleyen bir azınlık. Obür tarafta da yoksul kitle- ler. Dinlerin kaynağına, çıkış noktala- nna baktığımız zaman haksızlığa başkaldın olarak görülür. Çıkış nok- talan da kwrulu düzene bir tepkidir. Şimdi Türkiye'de çok çarpıcı servet, sefalet uçurumlan, yabancılaşma, ya- bancı egemenliğinin karşısında ezik düşme gjbi bir olgu yaşanıyor. Buna karşı insanlar da kendi kimlikJennı sa- vunmak durumundalar. Tûrkiye'nin Amerikanlaşmasına karşı bir tepki gelişiyor. Sol bu alanda etkinliğini yitirince ağırlık sağ tarafa doğru kaymaya başladı. Sol egcmen idcoloji karşı- sında, yıkık ve yenilgiye uğra- mış gibi hissedi- yor kendisini. Bunun tabii yeryüzünde de göstergeleri var. Sovyeüer BirüÜ'- nin yıkılmasını, sosyalizmin yıkılması gibi algılıyor bazı çevreler. Bir ikincisi, zaten bu olmadan önoe 12 Eylül askeri faşizminin buldozeri solu ezip geçmiş- ti. Bu ezikliğin de birden bire düzelme- si. solun yeniden canlanması kolay değildir. Olacaktır ama, bir süre ister. Solun kendi içindeki çatışmalan, sos- yal demokratlann bile üç parçaya bö- lünmeleri, birbirleriyle didişmeleri bir takım umutlan yıkmış bulunuyor. İslamda ilk ayrılıklar Hz. ALİ MUAVİYE f KAVGASI ÖRAL ÇALIŞLAR olarak ortaya çıkıyor. Ve biz diyoruz ki, bu projenin içinde Alevilere de yer vardır. Gelsinler bu dünyayı yeniden birükte kurahm. Kendi istedikleri, ar- zu ettikleri çerçeve içinde bu dünyada yer alsınlar. Ben Alevileri hiçbir za- man küçümseyemem. İki sebepten dolayı: Bu memlekette 10-15 milyon Aleviden sözedilir. Bu büyük bir rak- kam. Biz bunlarla birarada yaşayaca- ğız ve birada da yaşıyoruz. Onlarla ortak bir kader paylaşıyoruz. Bunlarla bizim ortak bir paydada oluşmamız hayati önemde bir çabadır. Genel İsla- mi daire içinde Alevilerle ortak bir paydada buluşmamız bu toplumun huzuru, banşı ve geleceği açısından çok önemlidir. Ama bu demek değil- dir ki, mutlaka Sünnilerin Alevilere, veya Alevilerin Sünniliğe dönüşsün. Farklılık olsun. Ben çok merak ederim Alevilerin teolojisi nedir, hukuk anla- yışlan nedir, siyasi felsefeleri nedir? Bunu hangj Alevi bilgjninden, hangi Alevi kaynaklanndan okuyabibrim? Bunu merak ediyorum. ^sC^JHMB Riza Bey'in / ^"P^^^Hm d e değindiği gi- f Yn *?Alevi kult v- O zaman genç kuşaklar, ya köşe dönmeci olacaklar, ya da köşe dönme- cilere karşı tepki olarak kendilerine bir dünya görüşü, bir ideoloji, sığınacak- lan bir akım arayacaklar. Refah Parti- si de bu ihtiyaca cevap verecek bir söylem geliştirdi. Emperyalizme karşı, köşe dönmeye karşı, düzene karşı, rüş- vete karşı. Toplumda da bugün haki- katen bir çürüme var. Tüketim toplu- munun çürûmesine karşı elbetteki bir muhalefet oluşacaktır. Bu muhalefeti onlar temsil etme istidadmda görünü- yorlar. Belki yükselmelerinin birnede- ni de budur, ama bunu da fazla abart- mamak gerekiyor. Refah Partisi'nin tûm Türkiye gö- zönüne alındığı zaman, İstanbul'daki yerel ve bölgesel başansını gösterebile- ceğinden kuşkuluyum. ORAL ÇALIŞLAR - Sti İslami bir sivil toplumcu olarak tanımlamak isti- yorum. Amayine de bertim dünyamdaki İslamprojîliyle siviltoplumprofiliçeliş- meligeliyor. RP buprofıl içinde nereye oturuvor? ALI BULAÇ - Önce şunu vurgula- mak gerekır. Aleviler tarih boyunca şeriattan çekmedi. Siyasal iktidarlar- dan çekti. Nitekim, şeriattan hareket- lenen. Alevilerin kalledildiğine ve buna halkın da katıldığına dairelimiz- de somut bir örnek yok. Siyasal ikti- darlar dini ve şeriatı kullanarak. bu cinayetleri işlediler. Orası doğru. Biz o fetvalann sıhhatini de tartışıyoruz. Meşru fetvalar olmadığını bugün söy- lüyoruz. Bu önemli bir şey. İkincisi Kuran ve Sünnet sadece bir teoloji de- ğil. teolojiye indirgenemez, teoloji onun bir boyutu ama siyasi, hukukî, kültürel ve sosyal bir boyutu da var. Bu anlamda İslam bir toplumsal proje kültürdür, gele- neksel olarak sürüyor. Fakat bu kültürü, şe- hirlere taşınmış Alevilerin bu- günkü hayatlannda olduğu gibi de- vam ettirmesi mümkün değildir. Hele modern kültüre karşı hiç karşı kona- maz. Eğer özgün bir kimlik aranacak- sa, bu ifadesini Kuran'da bulmalı. Aleviler de kendi kimliklerini ararken, İslamın saf ruhuna yönelecekler. Bu açıdan ben ilerde bu toplumun ortak ve daha birleştirici bir paydada bulu- şabileceğini düşünüyorum. sloganlannı hayata geçirmeye çabşan ve tek parti görünümünde. • AstanbuTdaki başansı haklı bir ba- şan. Bunu yok peçeli erkeklere, yok sosyal demokratlann, liberallerin gü- neşli günde seçim sandığına gelmeme- lerine bağlamak sadece kendimizi avutmak olur. İyidüşünmeliyiz bence. Türkiye'de sol kınldığı ve susturuldu- ğu için Refah atılım yapmıştır. Bence en önemli neden budur. Şimdi şehirlerle ilgili bazı şeyler söy- leyeceğim. Aleviler şehirlere akülar hızla ve şehir nüfusu köy riüfusunu geçti. Şehir nüfusunda da Aleviler ağırhklı geüyor. Şimdi köyde içine ka- pah kültür halindeki Aleviler, şehire geldikleri zaman sudan çıkmış balığa dönüyorlar. Köyde kendi kendine ye- ten, ibadeünı yapabılen, kültürünü ona göre gebştirebilen, çocuğu başka Alevi çocuğunu görerek yetişen bir Alevi, şehirde tam bir şaşkınlık içinde. Ozellikle halk tabanı, cenazesinin nasıl kaldınlacağına halen karar ver- miş değil. Şaşkınlık içindedir. Beledi- yelerimiz de bunlara şimdiye kadar herhangi bir hizmet düşünmemiştir akıl edememiştir. İbadet edecek kurumu yoktur, ken- di kültürünü yaşatacak kurumu yok- tur. Aynca devlet de halen Alevüiği kendisinin rakibi gibi görüyor. özel- bkle devlet kurumlan bu şekilde çalışı- yor. Bir örnek vermek istiyorum. Ber olayını bence de çok bü- yütmemek gerekir ve refahın içinde de farkh düşünen etkili akımlar var. Re- fah da homojen bir parti değil. İçinde kendini temsil eden gruplar var. İslami ve siyasi anlayışlara sahip. Bunlann içinde en önemli gruplardan bir tanesi de Alevilere hatta, ateistlere de acık bir siyasal model öneriyorlar. Zannettiğinız gibi Refah gelince he- men totaliter, saltanatçı, baskıa bir rejim kuracak, bir-iki uyardıktan son- ra 'evet' dese ne âlâ, demese kesecek. öyle bir şey yok. Eşitciliğe, çoğulculu- ğa eğilimli akımlar var ve bu akımlar parti içinde de giderek güçleniyor. RIZA ZELYUT - Refah konusun- da benim söylemek istediğim Refah'ın şu anki gerçek durumu belli olmayabi- lir. ama Alevi perdesine yansıyan gö- rüntüsü genel anlamıyla şeriatçılığın temsilcisi olduğu yönündedir. Bu ne- denle Aleviler korkuyor. Fakat şeriat olayını ikinci plana attığımız takdirde, Refah gerçekten de İlhan Bey'in söyle- diği gibi ezüen kesimin söylemlerini. :n 1990 yılında Semah Kültür Vakfı diye bir vakfın kuruluş çahşma- sını başlatum. Bu vakfı da kurduk. Alevi kültürünü tanıtmak için kunılan bir vakıf bu. Vakıflar Genel Müdürlü- ğü bizi mahkemeye verdi. Sebep şu: 'Böyle bir vakıf kurulamaz. Çünkü Alevi kültürünü tanıtıcı bir vakıf ola- mazmış ve olmamalıymış." Halen mahkememiz devam ediyor. Şimdi Türkiye'de, insanlann kendi kültür kişiliklerini özgürce ifade etme- sini herkes söylerken, devletin resmi kurumlan bizleri illegal kabul ediyor. Yani Türkiye nerede, hedeflediğimiz Türkiye nerede? Devletin resmi ku- rumlan ne durumda? Gerçekten de devlet resmi kurumlanna düzen ver- mek zorundadır. ORAL ÇALIŞLAR - Aleviliğikabul eden açıklamalar yapılıyor ama... RIZA ZELYUT - Pratikte yok. Alevilik illegal bir şeyin uzantısı gibi algılanıyor. kaybetme korkusundan kaynaklanı- yor. Bu da devletin dolaylı baskısıdır bence. Yani Alevi zenginleri de korku- yor. Pek çoğunu tanıyorum, iyi niyeth" Alevi olduğunu söylüyor, bir şeyler yapmak istiyor, ama adı Ale\i olarak duyiilmasın diye bizimle bağlanü kur- maktan çekiniyor. Demek ki hem Ale- vi zengininin üzerinde hem de AJevi vatandaşm üzerinde görünmeyen bir baskı var. Adını açüdıkla koymak la- zım. Alevi işçi fabrikada "Aleviyim" diyemiyor. Alevi esnafı bugün Tür- kiye'de "Ben Aleviyim" diyemiyor. Bu yanlıştır. Bunun arük açık açık tar- tışılması, yanlış olduğunun ortaya konulması, zaman içinde ortadan kal- dınlması lazımdır. Bence Tûrkiye'nin birlik ve bütünlüğüne giden yoldaki engellerden en önemlisi de bu Alevile- rin üzerindeki görünmeyen baskı. Küçümseyen onu azımsayan baskıdır. Bu konuda hem devlete hem aydınlara önemli görevler düşüyor. Cumhuriyet'ın bu konudaki çalış- malan, İlhan Bey'in yazılan, varolan olumsuz şartlanmalan yıkmada önemli katkı oluyor. tLHAN SELÇUK - Ben bir şey ek- lemek istiyorum. Kimileri dizi yazılan, bu Alevilik konusundaki tartışmalan şöyle ele alıyorlar. Diyorlar ki. Sünni- Alevi yoktur. Müslüman vardır. Ve bunu bir aynmcılık. bir bölücülük ya da konuşutaıaması gereken bir konu- yıı gündeme geürmek gibi düşünüyor- lar. Oysa, Türkiye bugün bütün so- runlannı açık seçik ortaya koyrnab ve konuşmah. Sadece Alevi-Sünni soru- nu da değil. Başka bir alanda da görü- lüyor. İşte Kürt yoktur, Türk vardır. Bu gerçeği yok etmez. Gerçeklik neyse onun konuşulmasında, tartışılmasın- da, eğer bir Kürt sorunu varsa soru- nun açık ve seçik ortaya konulmasın- da ve Türkiye'deki bütün kültürlerin de, bütün renkleriyle, bütün inançla- nn bütün boyutlan ortaya konulması serbestçe tartışılması gerekiyor ki, biz özlediğimiz çağdaş kaülımcı demok- rasiye ulaşabilebm. Çok uzun süre Türkiye'de 'sınıf sözcüğünün söylenmesi yasakü. Ve bundan kazanç sağlamadı Türkiye. Çok uzun süre Türkiye'de "Amerika 1 - ya, ya da NATO'ya herhangi bir laf söylemek, vatan ihanetiyle eş anlamlı sayıbrdı. İşte bunlar çok değil, bir par- ça geridc kaldi. Bütün sorunlanmızı didik didik etmebyiz ve o deyimi çok seviyorum. 'aklın mahkemesinde yar- gılamabyız." Akbn mahkemesinin dı- şında hiçbir sorunumuz kalmamab yargılanmadık. Gerekli sonuçtara da el birliğiyle ulaşmaya çabşmalıyız. Yoksa burada ne herhangi bir mezhe- bin savunulması yapılıyor, ne herhan- gi bir inancın daha üstün olduğu iddia ediliyor. Ne de herhangi bir etnik gru- bun öbüründen daha üstün olduğu, vasıflannın yüksek olduğu söyleniyor. Çağdaş insanın kafasında bunlar aşıl- mış birtakım önyargılardır. mek veya bunlann önünde dalga kı- ran rolü oynayacak toplumsal bazı güçleri aramak isteyeceklerdir. Bura- da Alevibk elverişb bir konuda düşü- nülebilir. Alevilerin kendi kimliklerini bulabilme çabası içinde obnalan güzel bir şey. Kimse buna karşı çıkamaz ve çıkmamabdır da.Fakat bu yapıbrken, bazı güçler İslamî uyanışa karşı Alevi- leri kullanmayı dener mi? Bu ülke ay- dınlanna büyük sorumluluklar düşü- yor. Çok uyanık olmak ve birleştirici mesajlan ön plana çıkarmak gerekir. Türkiye ittihat içinde telâkki edilemez. 60 milyon insan vahdet içinde olamaz. Çok etnik gruplu, çok dinb bir toplu- muz. Türkiye ve bölgemiz bir mozaik- tir. Kaç etnik grup olduğunu kimse bibniyor. Dinler de öyledir ve bundan sonra da hep böyle olacaktır. Dolayı- sıyla birarada yaşamayı öğrenmek zorundayız. FarkJılığırnızj muhafaza ederek birarada yaşama formülünü keşfetmek gerekir. Birbirimizle iyi iliş- kiler kurup kendimizi anlatma yolunu seçmehyiz. Böyle bir olgunluğa ulaşa- bilirsek ümitb olmamak için ciddi bir sebep yok. Bu da bir sorumluluktur. Ve hepimize bu sorumluluk, büyük görevler yüklemektedir. ORAL ÇALIŞLAR -Çoğunluk azuüığa tahammül etmeli. Çünkü her zaman azmlıklar yıllarm getirdiği ezik- lik içinde daha tepkisel oluyorlar. Bu tepkiselliği bir olgu ve olağan bir şey olarak kabul etmek lazım. Her zaman çoğunluk daha tahammüllü olmak zo- runda. Çünkü tarihin biriklirdiği yüz- lerce, binlerce yıllık sıkıntüar var, prob- lemler var. Alevi dünyasındaki patla- mayı ben de izliyorum. Kadm harekeli ilk başta çok aşırı ve uç şeylerle ortaya çıklı, ama binlerceyılın birikimini ifade ediyordu. Aynı şey Kürt hareketi için de geçerli. Hoşgörülü davranmak lazım. Alevilerin amacı RIZA ZEL- YUT - Ben iki şey daha söyle- mek istiyorum. Çatışmalara girmemek, uz- laşma noktala- nnı bulmak ve bu farkbbklan bir kazanç ola- rak görmek hepimizin amacıdır. Alevi aydınlanmasına önderlik eden insan- lann hepsini tanıyorum. Hepsiyle ko- nuştum, hepsinin amacı bu. Alevi tabanı bu yönde düşünüyor. Çünkü bizim tabanımız gerçekten banşçıdır. İnsancıldır, insanda tannyı bulan bir kitledir. Bu nedenle kavgaya karşıdır. Kavga etmişse üzerine çok gebnmiştir, çok eahniştir, ondan kaynaklanmış- ür. Ke.entteki Alevi zengjnleri. yeni ye- ni palazlandıklan için ayaklan da yere sağlam basmadığı için kendilerini giz- liyorlar. Sünni zenginler. kendi kültür- lerini geb'ştirecek dinsel kurumlara para aktardığı halde, Alevi zenginler beşkuruş vermekten bile çekiniyor. Bu cimriliklerinden değil, şu an var olan ekonomik ve ticiret pozisyonlannı unÜHniyet'in de yapmak istedi- ği, zaten işte bu aydınlanmanın ışınla- nnı topluma serpmeye çalışmaktır. Aleviler kullanılabilir mi? ALİ BULAÇ - Hem Türkiye'de, hem İslam dünyasında toplumsal de- ğişim ve buna paralel İslami akımlar geliştikçe, yerb veya uluslararası birta- kım güçler. bu akımlan nötralize et- zelbkle günümüzdeki Alevile- rin istekleri. Alevi mezhebinin yeniden canlanması veya dinsel istekler deği]. Bizim temel isteklerimiz Türkiye'deki Sünni kesimin demokraük isteicleriyle aynı. Türkiye'deki insan haklan ve de- mokratikleşme paketi gerçekleştiriür- se Alevilerin isteklerinin büyük bir bölümü kendiliğinden gerçekleşmiş olacaktır. Bu nedenle tekrar söylüyo- rum , devlet ve iktidar yan çizmesin. Söz vepdiği demokratikleşme paketini lütfen hayata gecirsin. Bizim başka hiçbir isteğimiz yok. BlTTİ Süleyman Ege, ilk kez bir duruşmada, kitap yayımlamaktan dolayı sanık değil, davacı sandalyesine oturdu Başbakatılıkköşeye sıkışıyor B —10— aşbakanlık savunmalannda. olayın sıkıyönetim işlemıni ılgilendir- mesi nedeniyle bu davaya bakılama- yacağını ileri sürüyor. mahkemeden ~haksE ve yasal dayanaktan yoksun olarak açdan davanın reddine karar >e- rilmesini" istiyordu. Davaya bakan .\nkara Beşinci İdare Mahkemesi 29 Aralık 1986 tarihli karanyla Başba- kanlık'ın bu istemini geri çevrmişti. Kararda. u dava konusu olayın çözü- münde mahkememizin görevli olduğu anlaşddığıııdan davalı idarenin görev jtirazının reddine oybirliğiyle karar ve- rildi" deniyordu. Duruşma, dava tarihinden iki yıl sonra 26 Kasım 1987'de yapıldı. O gün ilk kez bir duruşmada "davacı" yerindeydim; "kitap sanığı" değil, "ki- tap davacısı"ydım. Yanımda avukat irkadaşlanm Halit Çelenk, Üstün Günsan .. Karşımda başbakan adına hukuk müşavirleri... Mahkeme kuru- iunu Başkan Gülsen Yenişehirli, üye- ler Sema Altıparmak ve Sevgi Aydın oluşturuyorlardı. İlk söz sırası davacının... Bizdcn ilk iözü ben aldım. Bir saate yakın süren w\ unmamda. davayı tüm kapsamıyla mava serdım. "Kitaplartm, bana hiçbir bildirimde bulunulmaksızm, gizlice imha edilmiş- tir. Şimdi de bunun belgeleri gizleniyor. • Ama biz, imhanm nasılyapıldığmı bi- liyoruz. İmha tutanağmı Sıkıyönetim Komutanhğı'na başvurumu: sırasmda gördük ve biliyoruz. 7 kamyorda götür- dükleri 133 bin kitabım yakûarak imha edilmiştir. Bize o zaman Sıkıyönetim Adli Müşavirliği'nde imha belgelerinin yazûı olarak 'tebliğ' edileceği söylendi. Sonradan vazgeçtiler. Bilindiği gibi bu tutum mahkeme aşamasında da sürdü- rûlmüştür. Kitaplarut yakılarak imha edildiğini gizlemek için başbakanlık im- ha tutanağmı sayın mahkemenize ver- memiştir. Başbakan adına mahkemeye gönde- rilen ilk savunmada 'khaplann Sıkıyö- netim Komutanhğı 'nın 9 Arahk 1983 ve 28 Mayıs 1985 tarihli emirleriyle imha etülmeüne karar veriMği ve bu emrin yerine getirüarek 13 Ocak 1984'te An- kara Emniyet Müdürlüğü'nce SEKA'- ya testim ediMği' öne sürülmüştür. olduğunu belirtmek zorunda kalmış, ancak yine de Bilim ve Sosyalizm Ya- yvüan'mn kitapları hakkındaki 28 Mayıs 1985 tarihli imha emrinin yerine getirümesine ilişkin yakma tutanağmı saym mahkemenize sunmaktan kaçın- mıştır. Durum, sorumluluklann bu haksız eylemi nasıl gizliliğe sığutan bir yakla- şım içinde gerçekleştirdiklerini göster- mektedir. Saym kuruhmuzdan, bir ara karany- la, yakma tutanağmm mahkemeye ge- tirtilmesini istivorum." "uruşmada yaplığım bu savun- mada. Başbakanlık'ın imha olayı ile ılgüı "açıklama"lanndaki çarpıklığı bır kez daha sergiledim. Bu konudaki açıklamamşövledir: nasıl bir şey? 28 Mayıs 1985'te imhası emredilmiş olan kitaplar, nasıl olur da 13 Ocak 1984 'te yani imha em- rinden bir buçuk yıl önce imha edilmiş olabüir? Biz bu çelişikliğin altını çizip de imha tutanağmm getirilmesi vstemimizi yine- leyince Başbakanlık bu kez mahkemeye gönderdiği ikinci savunmasında önccki suvını düzeltmeye çalışarak, 13 Ocak 83'te imhası emredilmiş başka kitaplar 'uruşmada, Üstün Günsan, da- vayı idarenin "objektif sorumluluğu" yönünden ele aldı; yaptığı savunmada şu sözlerin altını çizdi: "Hiç kimse, toplum yararı için de ol- sa başkalarından dahafazla bir özveri- ye katlanmak zorunluluğunda bırakıl- mamalıdır. Demokrasi ve özgürlük kurallan bunu gerektirir. Toplum yara- rı adına bazı kişilerin maruz kaldığı bu tür özel ve doğal olmayan zararlarm yi- ne toplum tarafmdan karşılanması aynı zamanda hakkaniyet kurallarmm bir gereğidir... Bu kuramm temeli, kamu hizmeti adma yapılan işlem ya da ey- lemle zararlı sonuç arasmdaki neden- sellik bağmtn varlığıdır. Bu bağ zarar gören tarafmdan kanıtlundığı takdirde aynca idarenin ya da ajanlarmm kusu- runu kanıtlamak zorunluluğu bulunma- maktadtr. Ankara Sıkıyönetim Komutanı aava- cıya ait, yasak olmayan, yetkili mahke- KITABIN ATESLE D A S I SÜLEYMAN EGE melerce aklanmış kitapları toplatmış, suç öğesi taşımayan bu kitapları yaktır- mak suretiyle imha ettirmiştir. Davacı- nın uğradığı zarar açık ve kesin olduğu kadar, idarieylemin sonucunda meyda- tıa geldiği de açık ve kesindir. itaplarmm hiçbirinde suç öğesi bulunmayan davacmm kusurlu olmadı- ğı da açıkça ortadadır. Bu durumda davacmm kusuruna dayanmayan idari eylemden doğan zararm davalı idarece ödenmesi gerektiği açık bir hukuksal sonuç olarak ortaya çıkmakıadır. İda- renin ödeyeceği zarar miktarmın buna neden olandan geri almması konusun- daki rücu hakkmı kullanıp kullanma- mak idarenin kendisme ait bir sorun- dur." Başbakanlık ilk savunmasında. Devlet ve Bozkurt dergilerinin Anka- ra Sıkıyönetim KomutanlığYnca imha ettirilmesi nedeniyle açılan bir davada Danıştay 10. Dairesi'nin verdiği red karannı davamıza "emsal" göstermek istemişti. Duruşmada Halit Çelenk bu konu üzerinde durdu. Çelenk'in açık- laması şöyledir: "Danıştay 10. Dairesi'nin söz konusu karan, davalı idarenin savma uygun düşmemektedir. Buradaki olaym, yargı organlarınca aklanmış khaplann imha edilmesi olayı ile benzer bir yönü yok- tur. Aynca Danıştay 'ın bu kararda an- latımmı bulan redgerekçesiçok açık bir biçimde bizim davamızı doğrulamakta- dır. StHETKK ANKARA NOTLAKI MUSTAFA EKMEKÇİ AtatüPkçünün Ötemû-Strasbourg'da, SenverTanilli'nin evindeydim.Avrupa'- ya gidip de Tanilli'yi görmeden gelmek oimazdı; onu çiğneyip geçemezdim! Çok sevindi. Server Tanilli'ye bakan Japon kızı Firomi, ağırlamak için çırpındı durdu. Tanilli'ye, Türkiye'ye bir diyeceği olup olmadığını soru- yordum: - ömer Asım Bey'e selamlarımı, saygılarımı söyleye- ceksin; biliyor musun sevgili Ekmekçi, ben ömer Asım Bey'den çok korkarım! Yazı yazarken, bir yanlış yapaca- ğım diye ödüm kopar. Yazılarımda titiz olmayı ömer Asım Bey'e borçluyum. Tanilli'nin bu sözlerinin üzerinden ne kadar zaman geçti bilmiyorum; Ankara'dan eşim aramıştı, konuşma arasında: - Dün sabah seni ömer Asım Bey aradı, dedi, bir şey söylemedi; bugün eşini kaybettiğini gazetedeki ilandan öğrendim. Başın sağ olsun! ömer Asım Aksoy'un 68 yıllık arkadaşı; Süreyya, Su- ha, Suat Aksoy ile Esin'in anneleri Beşire Aksoy, 86 ya- şında gözlerini yummuştu. Beşire Hanım, Cebeci gö- mütlüğüne, kızkardeşinin yanına gömülmeyi istermiş; ömer Asım Bey, beni onun için de aramış. Yekta Gün- gör özden yardımcı olmuş, oraya gömmüşler... Yakup Kepenek'le eşi Nuran Kepenek, bir toplanb do- layısıyla gittikleri Abant'tan Ankara'ya dönerken yolda trafik kazası geçirmişler, Yakup Kepenek olaydan son- ra, yanm saat baygın kalm.^. Kaburgası kırılmış. Tele- fonla arayıp geçmiş olsun, dedim. Usuma, Vedat Dalo- kay'la eşinin çocuklarının trafik kazasında ölümleri geldi; ürperdim. Vedat'ın iki kızı şimdi, babalannın mt- marlık bürosunu çalıştırıp onu yaşatmaya uğraşıyorlar. Bir halk ağıdı vardı, şöyle: "ölüm ölüm hezen ölüm, / Evden eve gezen ölüm / Herdüzeni bozan ölüm!" George Bush gitti, Bill Clinton kazandı; Hacı Tö, nasıl da üzgündü. Suratından düşen bin parçaydı. Nerelere gitse acaba? En iyisi gidip Amerika'ya yerieşmek; nasıl olsa Bush, bir iş verir! Ankara'da Altındağ, Çalışkanlar Mahallesi'nin muhta- rı Binali Atik ölmüş Binali Atik dostumdu; Ismail Gül- geç'le bir gün evine gitmiş, konuşmuştuk. Kızı Yaşar Seyman götürmüştü. Binali Atik, Kürt-Alevilerdendi, Tuncelili. 1967den bu yana 21 yıl Çalışkanlar Mahal- lesi'nin muhtarlığını yaptı. 1980 öncesinde, Dev-Yol'- cuları koruduğu gerekçesivle, Binali Atik'in tüm ailesi gözaltına alınıp tutuklandı. İki oğlu da tutukluydu. Oğul- ları Hüseyin'le, Sinan. Mustafa Kemal askerdeydi. İlk duruşmada, savcının iddianamesini yanıtiıyordu sıkıyö- netimde. - Savcı Bey, sen ne Dev-Yol fifan diyorsun? Ben geldt- ğimden beri, bu OTTO'lu (ODTÜ'lü demek istiyor) genç- lerle Atatürk'ü tartışıyorum. Siz de beni yargılıyorsunuz. Ben Atatürkçüyüm! Savcı şöyle der: - Buraya gelince hepiniz Atatrrkçü oluyorsunuz. Bina- li Atik'in tepesi atar: - Derhal. benim, ailemin kaydını isteteceksin Savcı Bey! Benim oğlum 22 yaşında, adı Mustafa Kemal! 10 kasımda dogdu. Şu anda askerde. Büyük oğlum Hüse- yin'in kızının adı Zübeyde! Ben koyuyorum adı, ailenin buyüğü olarak. Zübeyde, Adana Güzel Sanatlar'da oku- yor. Getirteceksin bunları. Ben, Kürt-Aleviyim, ama be- nimle tutuklu yargilanan Sinan'ın adı da Mimar Sinan'-. dan dolayı konmuştur. Benim sıkıntım, buradaki, içeri- deki gençler; ben durmadan Atatürk'ü anlatıyorum; ben bizim uçuk kafalı Alevilerle Kürtlere de anlatıyorum. - Atatürk olmasaydı, laiklik olmasaydı Alevileri yaşat- mazlardı! diyorum. Ben, bu gençleri uyandıramıyorum; ben Dersim olaylarını dinledim, "Devlete karşı gelin- mez!" Gençlere bunu anlatiyorum, ama uyandıramıyo- rum. Siz beni burada haksız yere tutuyorsunuz! Binali Atik, 28 ekimde ölmüş. Yaşamında Altındağ'da oturup Hacıbayram'a gelmeyen insanlar, ilk kez onun için camiye gelmişler. Pupuş Bibi -Kürt kadmı- 32 yıldır, ilk kez Hacıbayram'ı görmüş. Binali Atik, zaman zaman Pupiş Bibi'yi çağınr, Kürtçe konuşurmuş. Kürtçe konu- şacak pek kimse kalmamış da ondan. Binali Atik'te dört dörtlük bir "Atatürkçü" öldü. 21 yılda Altındağ'a çok şey yapmıştı. Herkesin derdine koşardı. Belediye otobüs şoförleri bile onun yapbklannı biliyor- lardı. Orada oturanlar, haydi haydi bilirlerdi... Turan Dursun'u anımsadım. Müftülük yaptığı sırada, yöresindeki imamları, vaizleri, müezzinleri toplamış, 10 Kasımlarda Atatürk ün anıtına götürerek çiçek koydur- muş, topluca saygı duruşunda bulunmuşlardı. Nazım ın savunmanlarından Saffet Nezihi Bölükbaşı'- nın gömüt taşında Nazım'ın şu dizeleri var: "Daha çok dünyaya acıyorsun / Büyük bir insan öldü diye." Nice gençler ölüp, öldürülüp gittiler. Sinan Suner bun- lardan biriydi, 1980 Ocak ayında öldürüldü. Onu arkadan vuran faşist, uzun yargılamalardan sonra, 12 Eylül'ün yardımıyla aklandı çıkti. İlhan Erdost, 7 Kasım 1980de işkencede öldürüldü. Ağabeyi Muzaffer, onun adını, adı- na ekledi. Muzaffer İlhan oldu. Atatürk'ü aşmak istemis- lerdi, anlaşılmadılar... Nedim Tarhan öldü; Bulgaristan'da bir otel odasında yüreği durdu Nedim Tarhan'ın. Ankara'da Meclis önün- deki törenden sonra memleketine götürüldü cenazesi. Dört yıl önce trafik kazasında ölen sağın Cengiz Kılıç tö- renlerle anıldı. Sağınların, ak gömleklilerin öncülerin- dendi. Ne demiş Nazım Hikmet ölüm üstüne: "Ne ölûm- den korkmak ayıp / Ne de düşünmek ölümü..." BULMACA 1 2 3 4 5 6 : 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 I I LJI I Hı • ıı n J- • I FtraFry fTu n m111 n ı SOLDAN SAGA: 1/ "Erbâb-ı kenıâli çekemez nâkıs oıan- lar / olur dide-i huffâş ziyâ^an (Ziya Pa- şa). 2' Her yani suy- la çc\ rili toprak par- çası... Sepilenmiş koyun derisi. 3/ Ka- ba bir komedi türü... Bir atımlık barut miktan. 4/ Kalifor- niya'da yetişen 100-150 metre bo- yunda büyük bir or- man ağacı. 5/ Bir sayn... Telli bir çalgı... Bir nota. 6/ Hafif esinti... Su taşkını. 7/ Bir renk.. Dünya edebiyatçılarını bir araya getirmeyi amaçlayan kurula- şun simgesi. 8/ Bır cins küçük tane- li muşmula... Müstahkem yer. 9/ Vktor Hugo'nun "Notre-Dame'ın Kamburu" adlı romanındaki Çinge- ne kızın adı. YUKARIDAN AŞAGlYA: 1/ "Akarsu krosu" da denilen bot yardımıyla ırmaklarıgeçır-y. amaçlayan spor dalı. 2/ Borç öde- me... Büyük ve derin karavana. 3/ Kişinin kendi bedensel ve ruh- sal benliğine karşı duyduğu asın hayranlık. 4/ Tavlada bir sa- yı... Germanyum elementinin simgesi. 5 ' p arola... Halk dilin- de patatese verilen ad. 6/ Borsada bir senedin gerçek değerinin altına düşmesi durumu.. Bir göz rengı. 7/ Cinsiyet... Kalayın simgesi. 8/ Akıtma, dökme... Bestelenmiş her tür şiire Batı'da verilen ad. 9/ Küçük erkek kardeş... Akdeniz bölgesinde bir akar- su.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear