18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/16 DİZİ-RÖPORTAJ 27MAKT1991 2 0 2 0 YILINDA TURKIYE SAHJNALPAY Bundan böyle demokratik rejimden geri dönüş söz konusu olmayacaksa da önümüzdeki 30 yılın Tür- kiye'nin tam anlamıyla bir açık toplum niteliğine ka- vuşmasına yetmeyeceğini düşünenler, "2020 Yılında Türkiye" araştırmasında görüştüğümüz kimseler ara- sında geniş bir grup oluşturuyor. Problemleri olan bir açık topluma doğnı gittiği- mizi söyleyen Aydınlar Ocağı Başkanı Prof.Dr. Nev- zat Yalçıntaş'a göre, "Sosyal bünyemiz otoriter veya Yöcel Türkiye'nin yazgısına egemen olanlar, daha geniş bir demokrasiye geçiş istiyorlar mı? Bana, pek istemiyorlar gibi geliyor. Ama hem içeriden hem dışandan bu yönde baskıyı hissediyorlar. Bizim yöneticilerimiz çok demokrat olduklarından değil, ama dünya koşulları bir yerde bizi daha demokratikleşme yönüne götürüyor. Yalçıntaş Türkiye Cumhuriyeti'nin kendi ürettiği yerli görüşü, daha çok okumuşlann despotluğuna dayanıyor. Okumuşlar her kademede kendi tercihlerini, değerlerini, tophımun tercih ve değerlerinden üstüngörüyorlar. Bu, her devirde Türkiye'nin problemj oldu. Bu gruplar, yakın gelecekte ortadan kalkmayacaklar, ama zayıflayacaklar. totaliter çözümleri benimseyen bir nitelik göstermi- yor. Problem ise antidemokratik güçlerin tamamen güçsüzleşecek ve tasfıye olacak gibi görünmemele- rinden kaynaklaıuyor. Şöyle ki Türkiye Cumhuriye- ti'nin kendi ürettiği, yerli görüşü daha çok okumuş- lar despotluğuna dayanıyor. Okumuşlar her kade- mede kendi tercihlerini, değerlerini toplumun tercih ve değerlerinden üstün görüyorlar. Bu her devirde Türkiye'nin problemi oldu. Sivil okumuşlar zaman zaman asker okumuşlarla bu konuda koalisyona gi- riyorlar. Bu gruplann yakın bir gelecekte ortadan kâlkabileceğini düşünemiyorum, ama zayıflayacak- lar. Otoriter-totaliter akımlardan herhangi birinin de- mokratik rejimi tehdit edebileceğine de inanmıyo- rum. Bu akımlar rahatsızlık yaptılar, bundan sonra da yapacaklar. Problemli açık toplum derken, bu- nu kastediyorum. Problem çıkaracaklardır, ama ba- şanh olamayacaklardır. Türk toplumu geri dönül- mez bir biçimde hürriyet rejimine bağlanmış görün- mektedır. Burada bir milli mutabakat oluşmuşturf' Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı Prof.Dr. Ttaraîı Yazgan, "2020 yıhnda Türkiye de- mokrasisinin, bugunkü konumuyla tam bir açık top- lum arasında bir yerde olacağmı düşünüyorum" di- yor. "Daha ileri bir yerde olacağız, çünkü insanla- nn çoğu daha geniş hak ve özgürlükleri talep eder • hale gelecektir. Ama çok daha ileride bir yer için şüp- heliyim. Çünkü sosyal yapı itibarıyla bazı problem- lerimiz var. Bu problemler belirli kısıtlamalan, zor- lamalan gerektirebilir. Etnik yapıya bağh bazı prob- lemler cıkabilir, ülkenin bölünmesi gibi durumlarla karşılaşılması halinde tabii ki otorite gerekir. Bugün antidemokratik akımlann hiçbirinin başanlı olabi- leceğini düşünemiyorum. Çünkü eskisi kadar halkı şartlandırma olanağına sahip değillerdir. Zira halk TV sayesinde dünyaya çok açık hale geldi!' Otoriter rejim olasılığı SBP Genel Yönetim Kurulu üyesi ve 'Adunlar' der- gisi genel yayın yönetmeni Zülfü Dicleli, "Gerek dün- yadaki gerekse Türkiye'deki gelişmelere baktığımız- da, önümüzdeki yıllarda daha demokratik bir Türki- ye olacağını söyleyebiliriz" diyor: "Eğilim bu yön- de, ama önümüzdeki 30 yılda 'batı ölçulerinde bir demokrasiye gidiş' eğilimi tamamlanmamış olabilir. Bana öyle geliyor ki geçici bazı dönemler, çıkış de- nemeleri dışında, daha otoriter bir rejime yönelme olasılığı yoktur. Bütün çelişkilere rağmen, önümüz- deki yıllarda daha demokratik bir Türkiye görece- ğizr Tarihçi ve siyaset bilimci Prof.Dr. Mete Tunçay 1 ın Türkiye'de demokrasinin geleceğiyle ilgili görüşü şu: "Tarihimize bakarsak Türkiye'nin otokratik sis- temlerden daha çoğulcu bir yapıya geçiş yaptığmı, bunun acıh olduğunu, maliyetinin yüksek olduğu- nu, bizim kuşaklann büyük bedel ödediğini düşü- nüyorum. Ama temennilerim ötesinde Türkiye'nin insan haklarını tanımaya, hayata geçirmeye eğilimli olduğu kanısındayun. Ama 30 yıl sonra, Batı ülke- lerinin demokrasi düzeyine erişmiş olacak mıyız, on- dan emin değilim!' Başka bir iyimser Prof.Dr. Tahsin Yücel şöyle di- yor: "Otoriter bir rejimi aydınlar olarak biz istemi- yoruz, halk da istemiyor. Toplumda bir özgürlük ara- yışı var... Demokrasi, bir toplumun insanlarının dü- zeyinin getirdiği bir sonuç. Derinde bir eğilim ola- rak bizim halkımızda da var; belirli bir düzeye geli- yoruz. Türkiye'nin yazgısına egemen olanlar daha ge- niş bir demokrasiye geçişi istiyorlar mı? Bana, pek istemiyorlar gibi geliyor. Ama hem dışarıdan, hem de içeriden bu yönde baskıyı hissediyorlar. Bizim yö- neticilerimiz çok demokrat olduklarından değil, ama dünya koşulları bir yerde bizi daha demokratikleş- me yönünde götürüyor:' tşadamı tshak Alaton'un ise temkinli bir iyimser- liği var: "Ümidim, beklentim, önümüzdeki 30 yüda Batılılaşma, dolayısıyla demokratikleşme yolunda daha hızh gitmemiz ve halkın büyük bir kesiminin Batılılaşmanın yanında olması..!' diyor. Ancak top- lumsal tabakalar ve bölgeler arasında gelir denge- sizliğinin getirebileceği politik patlamalardan kaygüı. öte yandan demokrasiye yatkm olmayan politik kül- türümüzden, "içimizde yaşayan sultaıidan" yakını- yor: "Mesela savaşa hayır diyen kızcağızın okul mü- dürü tarafından ihbar edilip, polis tarafından göz- altına alındıktan sonra, mahkemece tutuklanıp ce- zaevine gönderilmesi olayını düşunelim... Müdür kendi kendine ben ne yapıyorum, diye sormuyor; ge- len polis, müdüre, yahu sen deli misin, demiyor; hâ- kim, ne yapıyorsunuz bu çocuğa, diye sormuyor... Hepsi vazifesini yaptığını sanıyor. Daha önce M.Ç. olayını da yaşadık. Bir toplumda böyle şeyler olu- yorsa, kişilerin hastalığı değil, toplumun hastahğı söz konusu. Toplumumuzda bu hastalık var, onun kö- kenini de şurada buluyorum: Sultandan hâlâ ayrıl- madık; astığı astık, kestiği kestik sultan hâlâ içimiz- de yaşıyor... Sultan, yalnız benim düşüncem doğru, sen düşünme, diyor. Ben düşünürum, sen yaparsın..!' Daha demokratik bir Türkiye için niyetliyiz ama... Sultan hâlâ içimizde yaşıyor"Nereye gittiğimizi bilmek için, nerede olduğumu- za bakmak gerekir.." diyen DYP Genel Başkan Yar- dımcısı tktisat Profesöru Tansu Çiller'e göre, bugün Türkiye'de bir azınhk diktası söz konusudur. Çiller'm demokrasimiz ve geleceğiyle ilgili görüşleri şöyle: "Demokrasi bir çoğunluk diktası değil, çoğunluğun, azınlığın, yani bireylerin haklarını koruduğu bir re- jim; tek bir insanın gözardı edilemediği düzendir. Bu- gün Türkiye'ye baktığımızda bir azınhk diktası göze çarpıyor. Bıraktn azınhk haklarının korunmasını, ço- ğunluğun yönetim hakkı dahi yerleşmiş değil. İkin- ci olarak, Türkiye'de yerleşmiş bir devlet terörü gö- rüyorurn. Mesela ben politikaya gireceğim zaman, çok sevdiğiın, saydığım işadamlan, büyüklerim de- diler ki 'Politikaya girmen çok iyi, ama sana, ailene neler olacağını biliyor musun?' Şimdi bu bir devlet terörü.., Yani insanlar, işadamlan politikaya giremi- yorlar. Neden korkuyorlar? Bankalar belirli kesim- lerin eline bağlanmış, krediler anında denetlenebili- yor... Bu, bir devlet cerörü. Başka bir partiden bele- diye başkanı seçildiği takdirde ellerinin kollannın bağlanacağını ilan etmek de devlet terörü. Sonra, devletin elinde çok büyük bir iktisadi güç var. Di- lerse elindeki ekonomik baskı olanaklarıyla basını bir köşeye sıkıştırabilir... Bu da bir devlet terörüdür:' Devletin elinde olağanüstü güç toplanmasına kar- şılık, toplumun örgütsüz olduğunu vurgulayan Çil- ler'e göre, Türkiye'de demokrasinin geleceği konu- sunda "iyimser olabilmek için aksiyona geçmek ge- reklidir... Demokrasi denen şey, aydının önerisiyle ka- muoyunun rızasmın birleştiği bir alanda yatar!' De- mokrasinin geliştirilmesi ve ilerletilmesi için "aydın- lara görev düşmektedir:' Bu görev, politikaya atıla- rak, aksiyona geçmektir. Çiller, "Benim politikaya girerken hissettiğim mesuüyet budur" diyor. Vaşatılan korku 'Zaman' gazetesi eski yazarlarından, Başbakanlık Muşaviri Doç. Dr. Nabi Avcı, demokratikleşme açı- sından önümüzdeki 30 yılın, geride bıraktığımız 30 yıldan farkh olmayacağı endişesini taşıyon "Açık top- lum senaryosu tabii göze de, kulağa da hoş geliyor. Ama önümüzdeki 30 yılın Türkiye'nin bir açık top- lum haline gelmesine yetebileceği konusunda endi- şelerim var. Demokratikleşme bakımından bundan sonraki 30 yıhn, bundan önceki 30 yıla göre çok fark etmeyeceğinden korkuyorum açıkçası. Zannediyo- rum ki bugüne kadar ara rejim olarak yaşadığımız tecrübeler, bundan sonraki 30 yıl içinde, metne gir- meyecek de hep derkenar olarak muhafaza edilecek... Askeri darbe beklentisi korunacak. Bunun muhte- mel darbecilerden kaynaklanan bir tehdit olması da gerekmiyor. Siyasilerin, hatta bizzat toplumun ken- di içinden atamadığı bir şey olarak yaşayacak. Bana kalırsa Türkiye'nin bunu aşması kolay değil. Türk eğitim sistemi böyle bir tehdidi ilkokul birinci sınıf- tan başlayarak, ama çok örtük bir biçimde yaşatmayı ilke edinmiş bir sistem. tlk, orta, hatta yükseköğre- timde hep, biz bu oyunu oynuyoruz, ama bu oyu- nun bir de perde arkası vardır duygusuna ahştınla- rak yetiştiriliyoruz. öğretmen ne kadar iyi olursa ol- sun, müdüre güven olmaz duygusunu yaşıyoruz. Bu birilerinin işine çok yanyor. Bu durumun devam et- mesi için ellerinden gelen çabayı gösterecekleri dü- şünülebilir... Doğrusu antidemokratik akımlann hiç- birinin toplumda somut dayanakları olduğunu san- mıyorum, ama bunlar az önce sözünü ettiğimiz teh- didin meşrulaştınlmasında kullanılabiliyor. Bu yüz- den dayanaksız da olsa varl.'klannı sürdurecekleri- ni, böylece bir süre daha korkulann yaşatılacağını düşünebiliriz:' Sonradan partisinden ihraç edilen DSP eski genel başkan yardımcısı Haluk Özdalga önümüzdeki 30 yılın Türkiye'nin tam anlamıyla bir açık toplum hali- ne gelmesine yetmeyeceğini, hatta bu dönemde "ge- rfye gidiş"in de söz konusu olabüeceğini düşünmekte. Özdalga görüşünü şöyle açıkhyor: "Ekonomide ol- duğu gibi, siyasette de fazla iyimser değilim. Türki- ye'nin ancak 20-30 yıluk sıkıntılı bir dönemden geç- tikten sonra modern ekonomilerle eş duzeye gelebi- leceğini düşünüyorum. Ayrusı, demokrasi için de ge- çerli. Önümüzdeki 30 yıl içinde Türkiye'de kesinlik- le Batı demokrasileri düzeyinde bir demokrasiye sa- hip olabileceğimizi sanmıyorum. Bugün çok demok- rat bir yönetim işbaşına gelse ve ideal anayasa ve ya- salar hazırlasa bile, politik kültürümüzle ilgili sorun- lanmız var. Farklı görüşte insanların kavga etmeden sorunlan tartışma, karşdıklı ödünlerle anlaşma ahş- kanlıklan çok zayıf... Türkiye'nin Batı demokrasi- sine bağlı tarihsel bir çizgisi var; bu çizgide ısrar ede- ceğini düşünüyorum. Ancak 20-30 yıl sürecek sıkın- tıh bir dönemden sonra modern siyasi yapılan, top- Avcı Demokratikleş- me bakımından bundan sonraki 30 yılın, önceki .30 yıla göre çok fark etmeyeceğinden korkuyorum açıkçası. Bugüne kadar ara rejim olarak yaşadığımız tecrübeler, bundan sonraki 30 yıl içinde, metne girmeyecek de, hep derkenar olarak muhafaza edilecek. Askeri darbe beklentisi korunacak. Alaton Ümidim, önümüzdeki 30 yılda demokratikleş- me yolunda daha hızh gitmemiz ve halkın büyük bir kesiminin Batılılaşma yanında. olması. Toplumumuzda bir hastalık var. Sultandan hâlâ ayrılamadık; astığı astık, kestiği kestik. Sultan hâlâ içimizde yaşıyor. Sultan'yalnız benim düşüncem doğru, sen düşünme' diyor. lumsal örgütlenmeleri kurabileceğimizi sanıyorum. Bana önümüzdeki dönemde ciddi istikrarsızlıklar ya- şayacağız gibi geliyor... Demokrasimiz çok cıhz ve hassas... 20-30 yülık bir perspektifte geriye de gide- biliriz; demokrasiyi düz bir çizgi üzerinde götüreme- vebiliriz." Y a r u : G e l e e e k semaryolmn -.1 -ı—lm.fl HABERLERİN DEVAMI BASKENTTEN AHMET TAN (Baştarafı 1. Sayfada) Bu amaç herhalde zamanla aşmdı, arük mebuslanmız "Mil- letvekilioin malı meydaoda olur" diyerek arabalannı bahçe- ye bırakıyorlar. Meclis binasına girince kori- dortar, kulisler daha da karan- lık gibi geliyor insana... Bu bahar etkisi. Ama, asıl etkiyi görmek için gend kurul salonuna, parti grup toplantılarına bakmak gerek. Demirei erkenci. DYP grup salonuna girdiğimizde haftalık konuşmasına başlanuştı bile. Acaba bahar Demirel'i de etki- lemiş miydi? Spor ceketioe, kravaüna ve sa- kin ses tonuna bakılırsa etkile- miş gibi. Kulak veriyonız: "Meme ile oynanmaz" diyor. Acaba yanlış mı duyduk? Yi- neUyor. "Meme ile oynanmaz". Evet, "diığme" falan demiyor, "meme" diyor. Bahar etkisi diyecegiz. Ama yapügı telkin bahara pek uygun degU. Baharda oynanmazsa bangi mevsimde oynanır ki? Sonra el yordamı ile "memei •den "Kürt mesdesini" kastetti- ğini anlıyoruz. Heyecan boşuna. Demirei devam ediyor. Ko- nuşmasına bahar vunnuş mu vurmamış mı, anlamak zor. Vunnuş galiba. Amerika ile "stratejik işbüügi" kararuıdan söz ediyor. Ve birdenbire bağırıyon — Endepandans N'olcek peki?.. "Prezidan Buş"a sonılacak bahar sorasu bu elbette: "Endepandans N'olcek?" "Meme"yi 500 milyon liralık tazminat davası ile ilişkilendiren Demirei, "Bazı şeyler mahkeme- ye intikil etti mi çöziım yaklaş- mış demektir" diyor. Öte yanda davanın karşı tara- fı da boş durmuyor, Demirel'e bir "azizlik" pUnlıyor. Hanrla- nan "antiterör" yasası ile cum- burbaşkanına hakareün "terör" sayüacağı Adaiet Bakanı Oltan Sungurlu'ca da doğrulanıyor. Böykce Özal'a hakaret ettiği ge- rekçesi ile yargılanan Demirei, yasa yüriiriüğe girdiğinde her- halde "terörist" sayılacak. AMAP grnbuna bahar nasd yansunış? Tbplantılanna gazeteci alın- madığı için koridorlarda dola- şan miUervekiUeriııin yüzkri tek adres. ANAPhlarda "dört mevsim sonbahar" ifadesi hiç degişmiş değil. Gündemde "tecil yolu ile af tasansı" var. Ama kimse ne olacagına kafa yorar bir halde degü. Yüzlere yansıyan hava bildiği- miz hava. Nasıl olsa, konulara yonılan kafalar, yonılduğu ile kalacak. Çünkü son sozü "ma- aeri lider" söyleyecek. SHP grubu ise tam tersi. tlk sözü soylemek önemli. Son sö- zün nasıl söyleneceği belli değil. Genel başkan rahatsızlığı sur- dügü için gelmemiş. Hikmet Çe- tin, Özal'ın "ABD şovunu" de- ğerlendiriyor. Alkışlanıyor. Ama koridoriara "her kafadan ayn ses" programı egemen. Belediye başkanlan anketinin sonuçlan tartışılıyor. Belediye- lerin hem kendi hem de genel merkezin basını yiyeceği konu- şuluyor. Bir de Fuat Atalay'ın Özal'a hakaret terör suçu (Baştarafı 1. Sayfada) üç madde ve öngördükleri ceza- lar şöyle: "156. madde: Cumhurbaşka- nı'na suikastta bulunamanı idam, bu eylemin gerçekleşmesi halin- de de ömürboyu hapis cezası verilir. 157. madde: Cumhurbaşka- nı'na suikast dışında fîili teca- vüzde bulunanlara 5 yıldan az ohnamak iizere agır hapis cezası verilir. 158. madde: Cumhurbaşka- nı'nın yüzüne karşı hakaret ve sövme suçunu işleyenlere 3 yıl- dan az olmamak üzere ağır ha- pis cezası verilir. Bu suçun Cumhurbaşkam'mn gıyabında işlenmesi halinde ce- za 1-3 yıl arasında uygulanır. Bu suçun yayın yoluyla işlen- mesi halinde ceza 1/3 Ue 1/2 oraatannda artınlır." ANAP milletvekillerince veri- len ve TBMM'de görüşülen bir başka yasa önerisiyle de Cum- hurbaşkanı'na hakaret suçunu işleyenlere hapis cezasının yani sıra 2-5 milyon lira arasında ağır para cezası verilmesi amaçlanı- yor. Bu öneri, "hakaret suçunun tahrif edilmiş vesikaya dayanıl- mak suretiyle işlenmesi" koşu- luna bağlanıyor. Bu ise özellik- le basına yönelik bir yaptırım olarak niteleniyor ve basın or- ganlarında çıkan haber ve yo- rumları hedefledijü belirtilivor. Cumhurbaşkanı Özal, bir bö- lümü Başbakanlığı döneminde olmak üzere hukuk mahkeme- lerinde 29 ayn "hakaret davası" açtı. Tümü politikacı ve gazete- ciler için açılan bu davalarda özal, toplam 2 milyar 250 mil- yon lira tazminat istedi. Bunlar- dan 17'si sonuçlandı ve bu da- Magic Box'taki konuşması. Deniyor ki, "Bu ne biçim par- ti? Liderinin korsan >-ayın dedigi TV iMnyiın», milletvekili konıtş- maa oluyor. Bu da yetmezmiş gibi kendi partisini şikâyet ediyor". SHP'li belediyeler ise korsan yayına çanak tutuyorlar. Bunlan birbirlerine söyleyen- ler SHP milletvekilleri. Bahar, SHP'ye yansımamış. Kış uykusu surüyor. Oradan parlaraenter demok- rasimizin kalbi genel kurul sa- lonuna giriyoruz. Kürsüde naftalin kokuları içinde bir Meclis araştırması önergesi okunuyor. Aynen şöyle: — SHP KırklareU MiUetvekili Gürcan Ersin ve 29 arkadaşının 1980 yılından sonra uygulanan ekonomik politikalann tanm sektöründe açtığı iddia edilen tahribatın boyutiannı tespit et- mek amacıyla verdikleri önerger dir. (Tarih 19 Nisan 1990) Bu bitiyor. Bir yenisi... Bunun da tarihi geçen yıhn nisanına ait. Sırada tam 673 tane soru önergesi bulunuyor. Bunlar arasında 1984 tarihi taşıvanlar bile var. Bu önergeler niçin bu kadar beklemiş? İki nedeni var. Birincisi, Meclis yeterince et- kin çalışnuyor. tkincisi ise, ikti- dann aydınlanması gereken bir- çok icraatı olması. Bahar TBMM'ye henüz yan- sımamış. Meclis geçmiş baharlaruı dos- yalannda takılmış kalmış. Özlenen demokrasi bir başka bahara... valarda mahkemeler Özal'a 160 milyon lira tazminat ödenmesi- ne karar verdi. Diğer davalar sü- rüyor. Cumhurbaşkanı Özal, en pahalı davalarmı DYP Genel Başkanı Süleyman Demirei, ga- zeteci Emin Çölaşan ve HEP'li Mahmut Alınak hakkında açtı. Demirel'den 500 milyon lira taz- minat isteyen Özal, Çölaşan için 300, Alınak için de 250 milyon liralık tazminat davaları açtı. Mahkeme, "Turgut Nereden Koşuyor" kitabmdan ötürü Çö- laşan ve Tekin Yayınevi'ni 80 milyon lira tazminata mahkûm etti. Bu miktann yasal faizin uy- gulanmasıyla 200 milyona ulaş- tığı belirtildi. Alınak ise 7 mil- yon lira tazminat ödedi. Özal 1 ın, başta Alınak ve DYP'li Esat Kıratlıoglu olmak üzere tazmi- nata mahkûm olanlardan bu pa- rayı maaşlanndan icra yoluyla Dalga dalga gözaltı Kanlu açığı ürküttiyor (Baştarafı I. Sayfada) de PKK militanlanyla güvenlik güçleri arasında çatışma çıkıyor. Olayda ikisi kadın beş terörist 'ölü olarak ele geçiriliyor.' Öl- dürülenler, çatışmanın olduğu yerde bir çukur açılarak gömü- lüyor. PKK'hlar çevre köyler- den. Çocuklannın öldürüldüğü- nü duyan Doğanlı, Büyükkar- deş, Çölova, Kuruköy halkı İki- tepe köyüne gelerek cenazeleri- ni alnıak istiyor. Güvenlik guç- leriyle yurttaşlar arasındaki ha- va gerginleşiyor. 'Verirdin- vermezdin' tartışması sürerken, olaydan haberdar olan İHD Nusaybin Temsilcisi Cemal Kahraman, encümen üyele'ri Emen ve Anter'le üç İHD üye- sini de yanına alarak 'gerginle- şen havayı yumuşatmak' üzere köyegidiyor. Merkezleri İstan- bul'da olan baa yayın organla- nnın temsilciliğini yapan Nusay- bin Gazetesi Yazı İşleri Müdü- rü Mecit Akgıin, Yayın Yönet- meni Süleyman Balan ile gaze- tenin eski Yazı İşleri Müdürü Mehmet Baysal da 'heyeti' izli- yor. İHD'liler köye gelmeden gergüıleşen havanın bir çatışma- ya dönüşmemesi için güvenlik güçleri, cesetleri köylülere veri- yor. Ancak koşullan "Fazla gü- riiltü yapıp ses çıkarrmadan, alın cesetlerinizi ve köyünüze gi- din". Köylüler de cenazelerini alınca PKK militanı olan çocuk- lannı gömmek üzere köylerine dağılıyorlar. Doktor Kahra- man'la encümen üyeleri ve ga- zeteciler köye gelir gelmez, "gözaltına alınmış olup kendi- lerinden on gundür haber alına- mamaktadır." Ancak bu, işin bir yüzü. Or- tahsil ettiği de gözlendi. Özaf, şu 9 politikaadan toplam 1 milyar 10 milyon lira tazminat istedi: "Sukyman Demirei, Gökberk Ergenekon, Esat Kıratlıoglu, Kamer Genç, Cevdet Selvi, Mahmut Alınak, Adnan Keskin, Beşer Baydar, Ahmet Ersin." Özal, 1 milyar 240 milyon li- ra tazminatı da basın organla- rından istedi. özal aynca, 20'si Sabah, 4'u de Bugün gazeteleri hakkında olmak üzere 24 de ceza davası açtı. Hakaret savıyla açılan bu davalarda, Bugün gazetesi 20 milyon lira para cezasına carp- tırılırken Sabah gazetesine ise sonuçlanan 6 davada toplam 65 milyon lira para cezası verildi. Kenan Evren'in görev yaptığı dönemde ise Cumhurbaşkanı- na hakaret savıyla 37 dava açıl- dı. tada bir de ikinci sav var. Ola- yın bu boyutunu, gözaltındaki- lere kotü muamele yapılmama- sı ve bir an önce savcılığa çıka- rılmalan için 'devreye giren' SBP Milletvekili Hüsnü Okçu- oglu, Olağanüstü Hal Bölge Va- lisi Hayri Kozakçıoglu'ndan öğ- reniyor. Okçuoğlu'na verilen bilgiye göre de olayın 'resmi yani' şu: Çatışmada ölenler İkitepe kö- yü muhtarına teslim edilmiştir. Muhtarlıkça gömulurler. Dok- tor Cemal Kahraman ile birlik- te köye gidenler cenazeleri gö- müldükleri yerden cıkartırlar ve ölüleri 'gerçek yerlerine' götü- rerek ailelerince gömülmelerini sağlarlar. Burada iki suç vardır. Birincisi mezar açmak için ge- rekli izin alınmamıştır, ikincisi de çatışmada ölenlerin 'gerçek yerleri'ni bildiklerine göre bu ki- şileri tanımaktadırlar. Yani bir bağlantıları vardır. Ancak ortalıkta, öldürülen- lerden birinin babası Ekrem Koç'un ömerli Cumhuriyet Savcıhğı'na verdiği bir dilekçe de var. Dilekçe, "On dört yaşın- daki oğlum M.Salih Koç'un ça- tışmada öldürüldüğiinü imkân- larım dahilinde araştırarak öğ- renmiş bulunmaktayun" diye başlayıp gidiyor. Doktor Cemal Kahraman da olaydan yaklaşık bir ay önce 12 şubat tarihli Nusaybin gazete- sinde bir de yazı yazmış. Kah- raman'ın yazısındaki başlık "Cenazeler suçsuzdur." İkinci gözaltı dalgasında göz- altına alınan iki doktor ile otuz iki kişiye gelince... Nusaybin'deki Kürder, 'Türk bayramı' olan Nevruz'u 21 martta kutlamaya karar verir- ler. Ancak onalık gergindir. Geçen yıl Savur'da 13 PKK'lı öldürülmüştü. Bunlardan ikisi Nusaybinhydi. Cenaze törenine binlerce kişi taşındı. Hatta ce- nazenin 'Rlistin usulü' eller üze- rinde taşındığı da 'resmi kayıtlara' geçti. Cenaze gömül- dükten sonra çıkan olaylarda da bir kişi öldü. İşte geçen yıl mart ayında meydana gelen olaylann yıldönümü nedeniyle hem Sa- vur'da dldürülenler hem de ce- nazede ölen genç mezarı başın- da aruhr. Mezarhktan kent mer- kezine doğru yürüyüşe geçenle- ri güvenlik güçleri engeller. Ça- tışma çıkar beş-on kişi gözaltı- na alınır. İşte Nusaybin'de Nevruz böy- le gergin bir ortamda kutlantna- ya başlanır. 'Aman adımı yazma' diyen görgü tamklannın verdiği bilgiye gore halkta Idil'- de, Şırnak'ta, Dargeçit'te mey- dana gelen olaylann da gergin- liği vardır. Davullar-zurnalar çalar.'Malum sloganlar'atılma- ya başlanır. Birden yürüyüş baş- lar. Nusaybinliler 'Türk bayra- mı'nı yürüye yürüye kutlamaya karar vermiştir. Kepenkler ka- panır. Hatta bazılan tahrip edi- lir. 'Halk duygularını haykın- yordu, bizim gibi korkanlar dışında' diyen bir tanığın anla- ttmına göre yürüyüşün yapıldı- ğı yerin yakınındaki bir camiye giren iki polis, telsizle 'Burada yalnız kaldık' anonsu yapar. Çevredeki güvenlik güçleri de bunun üzerine ateş açar. Elbet- te ki 'havaya'. Sekiz-on kişi ya- ralanır, bir kişi de ölür. Yaralananlar 'aman doktor' deyip 'fakir ilmubaberi' olma- dığı için devlet hastanesine, si- gortalı olmadıklan için de SSK'nın sağlık istasyonuna koş- mazlar. Bir sava göre de gözal- tına alınmaktan çekindikleri için özel doktorlara giderler. Ancak bu iki doktor da gözaltına alı- nır. Bu olayla ilgili de iki sav var. Biricisi, doktorlar yaralılan te- davi ettiği için Hipokrat yemi- nine aykın davranmaktan' göz- altına alındı. Bu sava kanıt ola- rak Doktor Sadık Danışman'ın olay olduktan sonra geceyansı gözaltına alınmasını kanıt gös- teriyorlar. Diğer sava göre de 'yaralüann tedavi edilmesim en- gellemek için doktorlar gözaltı- na alındı." Bu sava kanıt olarak da doktor Mehmet Tanhan'ın olaylardan en fazla bir saat son- ra gözaltına alınması gösterili- yor. Güneydoğu'da gözaltı dalga dalga geliyor. (Baştarafı 1. Sayfada) Verilen bilgiye göre Hazine, 1 trilyon 395 milyan 5 nisan gü- nü, 1.5 trilyonu da 17 nisan gü- nü olmak üzere toplam 2.9 tril- yon lira tutannda iç borç öde- mesi yapacak. Söz konusu dö- nemde yapıhnası gerekli 240 milyon dolarbk dış borç anapa- ra ve faiz transferi ile birlikte toplam borç ödeme yükü 3.8 trilyon lirayı buluyor. Aym 15'indeki maaşlar için yapıhna- sı gerekli 2.5 trilyon lirahk öde- me de gözönüne alındığmda, ni- san ayının sadece borç ve maaş ödemeleri 6.3 trilyon lirayı bu- lacak. Bu durumun da halen 6 trilyon .lira düzeyinde seyreden Hazine"nin Merkez Bankası üze- rindeki yükünü, kısa dönemli dış kaynak girişi sağlanamaması ve acil ekonomik önlemlerin alınmaması durumunda 7.5-8 trilyon lira düzeyine yükseltmesi kaçınılmaz gözüküyor. Ekono- mi kurmaylan böyle bir geUşme- yi "düşünmek dahi istemedik- lerini" ifade ederek Cumhurbaş- kanı Turgut özal'ın ABD'den dönmesinden sonra bir dizi ön- leme başvurulmasının kaçınıl- maz olduğunu kaydettiler. Körfez krizi nedeniyle bu yıl içinde kullarulmak üzere taah- hüt edilen dış yardımdan önü- müzdeki dönem için kullanıla- bilecek toplam miktann 2.8 mil- yar dolar olduğu da kaydedile- rek, bunun en azmdan 1 milyar dolarının Japonya ve ABD pi- yasalarmdan sağlanacak kısa vadeli köprü kredilerle nisan ayında kuüanılmasına çalışıldı- ğı bildirildi. Bu arada, döviz kurlarındaki gelişmeler ise ekonomi kunnay- ları arasında farkh değerlendir- melere konu oldu. Hazine ve Merkez Bankası, yüksek kur ar- tışlanndanrahatsızlıkduyarken, DPT uzmanlannın ise gelişme- yi bir ölçüde olumlu değerlen- dirdiği öğrenildi. Bazı uzmanla- ra göre geçen dönemde TL'nin aşırı reel değer kazanması sonu- cu dış ticaret olumsuz etkilen- mişti. Bu yıl gözlenen yüksek kur artışlan ile TL gerçekçi de- ğerine doğru çıkarken, bunun etkisiyle ihracat artacak, ithalat ise bir ölçüde hazını kaybede- cek. Bu da döviz dengesi açısın- dan belirli bir rahatlama sağla- yabilecek. YetkiUler, nakit akımındaki dengesizlikler nedeniyle bu yüın ilk yansında Hazine ödemele- rinde zaten büyük sorunlar ol- duğunu belirterek, kamu fmans- man açıklarırun öngörülen mik- tardan 12 trilyon daha yüksek çıkmasının da sorunu daha da ağırlaştırdığım kaydettiler. Yet- kililerin verdiği bilgiye göre, Körfez krizi nedeniyle şimdiki hesaplara göre bütçe açı&nda en az 4.5 trilyon lirakk bir artış ola- cak. Aynca 1991 yılı programın- da hükümet, KİPlerdeki orta- lama ücret artışının yüzde 45 olacağmı varsaynuştı. Toplu söz- leşmelerle ücret artışlanmn yüz- de 150-200 arasında değişen oranlarda bağıtlanması, yakla- şık 7.5 trilyon lira ek yük geti- recek. Bu durumda 32 trilyon li- ra öngörülen finansman açığı 45 trilyon lira düzeyine çıkacak. 45 trilyon liralık açığın "fi- nanse edilebilir" bir rakam ol- madığı ifade edilerek, bunun en az 10 trilyon lirahk bölümünün Körfez hibelerinden karşılanma- sı gerektiği kaydedildi. Terör kol gezîyor (Baştarafı 1. Sayfada) nıklarının verdiği bilgiye göre çocukları otomobilin dışında beklerken Faysal Hüseyin ara- ca bindi ve bu anda patlama meydana geldi. Otomobile ön- ceden konulduğu sanılan bom- banın patlamasıyla Faysal Hü- seyin yaralanırken 4 çocuğa her- hangi bir şey olmadı. Patlamadan sonra olay yeri- ne gelen bomba uzmanlan oto- mobilde ve çevrede incelemeler- de bulunarak bomba parçala- rından örnekler topladılar. DGM savahğı da olaya el ko- yarak soruşturmaya başlarken Istanbul'da bir gazeteyi arayan kimliği belirsiz kişi eylemi "İs- lami Cihat" örgütü adına üst- lendiklerini söyledi. Aynı kişi eylemi, "Irak'ta kimyasal silah- larla yapılan katliamı protesto için" gerçekleştirdiklerini söyle- di. Sendikacıya saldın Türk-Metal Sendikası Pac- kard İşyeri Baştemsilcisi Meh- met Mustafa İnci (38) dün saat 06.45 dolaylannda Ümraniye'- de evinin önünde iki kişinin si- lahlı saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. İnci, aldığı kurşunyara- lanyla olay yerinde ölürken sal- dırganların 2 kişi olduğu ve ya- ya olarak kaçtıkları belirtildi. Saldından sonra bir gazeteyi arayan kimliği belirsiz kişi ola- yı "Türkiye Komünist tşçi Hareketi" adına üstlendiklerini belirtirken "Türk Metal Sendi- kası şube temsücisini cezalandır- dık. Kahrolsun faşizm" dedi. Patlamalar İstanbul ve Izmir'de dün ge- ce patlamalar oldu. Istanbul'da Mecidiyeköy Büyükdere Cadde- si'nde bulunan Shell Genel Mü- dürlük binasının yan tarafına konan ses bombası 22.00 sırala- nnda patladı. Patlamada cam- lar kınldı. Bakırköy ANAP il- çe binasına bomba konulduğu ihbarından sonra binaya giden bomba imha ekipleri bombalı paketi fünyeyle patlattılar. İzmir Kordon'da ABD Konsolosluğu ile Citibank'ın bulunduğu bina- ya atılan bomba 22.45 sıralann- da patladı. Patlamada binanın camları kırıldı. Patlamalardan sonra gazeteleri telefonla arayan bir kişi olayı THKP-C Halkın. Devrimci öncüleri örgütü adına üstlendi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear