18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
I MHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 ARALIK 1991 CUMHURIYETTEN İOKURLARA <U GÖNENSİN leıiYılaEskiDüşler... yen sonunda iyimser olmak, biraz da düş Ifcna.k alışkanlık. 91'in sıkıntılannın gizli gölgeler Mnj dolaşttğı gazete binalannda iyimser dûşler r m ne kadar mümkün... teokuyan/ann sayısı 92'de biraz olsun artacak ne Wr, okullara gazete-kitap girmesi, genç insanlann ^rAşlardan başlayarak okuma alışkanlığı toralan için bu yıl bir şeyler yapacaklar mı? faıiönemden kalma Basın Yasası, Özal cfioncte gelen y&ni yasalar bu yıl değisecek mi? Eti yetkililer, insanlann haber a/ma özgürlüğünün <JMWI ve değerinin farkına bu yıl varabilecekler mi? GöC/yı, yayıncıyı, yazan baştan suçlu gibi gören ve snt&a da manevi her türlü cezayı hak ettiğini <*ş/n gazete-kitap okumaz yetkililerin yerini okuyan, ofcra y© yazanı seven yetkililer alabilecek mi? <3ö*er, içerikleri ve niteiikleriyle rekabet etme alnmğına gerçekten kavuşabilecekler mi? CDkıuj, uydurma haberi aytrt etmeye ve ctezsajırmaya başlayacak mı? Dejngörüşlerden rahatsız olmayan, farklı bir şey sauj; dinleyen ve okuyan insanlann sayısı artacak rrto W$r Mhkemenin önüne hiçbir yazının ve yazarın, gitmediği bir yıl olabilecek mi? ütekel gibi basın-yayın tekellerinin de kötû sürekli tekrarlamak yerine önlem almaya cesaeedecefc yetkililer ve kuruluşlar ortaya çrkitkek mi? devrimi bûtün hızıyla ülkemizin de serrsanı kaplarken ortaya çıkacak kaosu şimdiden Istrk KB gerçekçi yasal düzenlemeleri yapacak sorun/iar bulunabilecek mi? En <*ğri/ kağıdın kâğıt para ya da tuvalet kâğtdı değil de «fücte yazı basılı kâğıt olduğunu bilen yöneticiler, asıl sirmluluklarının bu basılı kâğıtfan destekhmek ldtfiu anımsayacaklar mı? iik sınıflanndan itibaren çocukları okumaktan ve kiyan soğutan kitaplar yok olup yerterini çağdaş ve $<a kitaplar alacak mı? Gazesnin daha çok insana ulaşması için yeni yöfttirtv bulunabilecek mi? 52 hat, sonra bu düslehn yarısının gerçek olduğunu örbte hiç olmazsa yeni dûşler kurmaya miyiz?.. Kültür Seraveni tLAN T.C. ASLYE 3'ÜNCÜ HUKUK MAHKEMESt ERZURUM Esas: 1990/151 Karar: 1990/404 DV/C1-. T.C. Ziraat Bankası Erzurum Şubesi VECLİ: Av. Ayşegül Koca DV/Li; Ferit Yıldırıra, Erzurum Dereboğazı köyunde. DMI vekili davalı Ferit Yıldınm aleyhine mahkememıze açmış ol- duğı tıaan iptali ve alacağın subutu hakkındaki davanın 5.11.1990 güriL jajılan duruşması sonunda aşağıdaki hükum verilmişlir. Hü<tM: Davanın kabulü ile davalı borçlu tarafından Erzurum I'inc ca Mudürlü|tTnün 1990/257 takip numaralı dosyâsında borç- lununl:î}4.0O0 lira borca karşı yapmış bulunduğu itirazın iptali ile söz kcaısu miktar itibarı ile borçlunurr alacakh davaaya borçlu ol- dugumısubutuna takibin devamı ile %40 oranında olmak üzere da- valı txrjunun icra inkâr tazminatı ile mahkûmıyetine, Hüholunan miktar itibarı ile 706.020 lira harcın alınmasına, da- vacı ta-amdan peşin yatınlan 176.500 lira ılam harcının mahsubu ile davacılin bakıye 529.520 lira ilam harcı alınmasına, IşbLcava için davacı tarafından sarf olunan 5000 lira başvurma, 176.50) ira peşin harç, 529.520 lira bakiye harç, 4000 lira PTT gide- ri, 100:3(0 lira bilirkişi ücreti ki toplam 815.020 lira yargılama gideri- nin daıaıdan tahsili ile davaaya verilmesine, 1.145.680 lira ücreti ve- kaleün cavahdan alınıp davaaya verilmesine yasa yolu açık olmak üzere v«|en karar davalıya adresinde bulunmadığından dolayı tebli- gat yapiunadığından tebhgat Kanunu'nun 28 ve 29'uncu maddeleri gereğırct ve teblif yerine kaim olmak üzere ilanen tebliğine, davalı tarafınlin gazetedeki ilan tarihınden itibaren 15 gün içerisinde tem- yiz edinediği takdirde, temyız dilekçesini de mahkememize verme- diği cıbele hükmün kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. Basın: 51128 tLAN İSKENDERUN 1. ASLİYE HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1990/219 Davalı Mehmet Korkmaz. Belediye garajı yanı eski Antakya yolu tskendcrın adresinde ikamet etmekte iken adresi meçhul. Dayacı Güllü KUŞ vekili Av. Mehmet Sarpkaya tarafından davalı aleyhint ıçüan alacak davası nedeni ile; Davaa Mehmet Korkmaz adına duruşma gününü bildinr mahke- memizce ;ıkanlan meşruhatlı davetiye adresinde bulunaınadıgından bahisk bla tebliğ iade edildiğinden davalı adına ilanen davetiye teb- lijine kaıar verilmiştir. Duruştıag u n u o ı a n 20.2.1992 günü saat 9'da duruşmaya gelmeniz veya sir emsilen bir vekil göndermeniz, gelmediginiz veya bir vekil göndermediğiniz takdirde HUMlCnun 509. ve 510. maddesı geregin- ce durusmanın yokluğunuzda yapılacagı ilanen tebliğ olunur. 9.12.1991 Basın: 51158 ve Kıütör Polıtıkamız Kültür ve sanat kurumlarının yüzde doksanınm devlete ait olduğu bir ülkede, en azından genel ana hedefleri saptayarak kaynaklanm harekete geçirmek yine devletin görevidir. Prof. HtKMET ŞİMŞEK Orkestra Şefi, Devlet Sanatçısı "Serüven" deiimi ile başladım yazıma. Zi- ra Kültür Bakanlığınuzın kuruluşuyla, akıl al- maz iniş çıkışlar içinde bugüne gelişi, çağdaş devlet anlayışıyla bağdaşmayacak bir serüven konusu oluşturmuştur. Olumsuz etkileriyle trajik, uygulamasıyla komik diyebileceğimiz bir serüven!.. Yeni Türk devleünin kuruluşu sırasında ye- terli sanat kurumumuz olmadığından, ayn bir kültür bakanhğı kurulmayarak işlev MUli Eği- tim Bakanlıgı'na verilmiştir. (Bu bakanlığın adının kısa bir süre kültür olarak değişimi iş- leve etki yapmadıgı için uzerinde durmaya ge- rek yoktur). Devlete bağh sanat kurumlarımızın oluşma- sıyla büyüyen gövdeyı taşımakta mevcut zor- luk başgösterince, Kültür Bakanhğı kurulması zorunluluğu ortaya çıktı. Konunun resmiyet kazanması, Milli Eğitim Bakanı rahmetli 1b- rahim Öktem'in, sorunlan büıüncu açıdan sergileyerek gerekli kararlari alrnak üzere 1964 temmuzunda gerçekleştirdiği "Miizik ve Sah- ne Sanatlan Danışma Kurulu"nda kesınleş- ti. Kültür ve sanat yaşantımızda çok ouemli bir dönüm noktası olan, geçmişi özetleyerek geleceğe ışık tutan bu toplantıda, Öktem'in sergilediği -pek alışılmadık- her çeşit düşun- ceye saygıh davrantşı, çağdaş anlayışı, geniş hoşgörüsü sayesinde, çok önemli kararlar alındı. Siyasi ömrü yetseydi alınan kararlann uygulanmasıyla kultur ve sanat yaşantımız bugün çok daha ileri aşamalara erişmiş ola- caktı. Bu vesile ile kendisini saygıyla amyo- rum. Seriivenin başlangıcı: Halman olayı Kültür BakanhğYna hazırhk olarak ilk aşa- mada aynı bakanhğa bağlı Kultur Müsteşar- hğı kuruldu. Ancak sonraki iktidarda bu ye- re gelen kişinin, aşırı sağa bağh bağnaz dav- ranışı yüzünden, bakanhk tasansı sümen al- tında kaJdığı gibi, kararlar da uygulanmadı. 12 Mart hareketinin en önemli yönlerinden bi- ri Kültür Bakanhğı'nm kurulmasıyla, başına Talât Halman gibi büyük bir kültür adamı- nın getirilmesi olmuştur. tşte serüven buradan itibaren başhyor, trajikomik yönleri ile... 12 Mart siyasal dengelerinin dalgalanma- sına ayak uydurmasınâ olanak bulunmayan sevgili Halman'ı ekarte etmenin tek çaresi, tam bir Doğulu davranışıyla bulunuyor: Kul- tür Bakanhğı'nı kaldırmak!.. 1972'de başbakanhk, devlet bakanhğına bağh olarak yürutülen işler 1974'te tekrar ku- rulan Kültür Bakanhğı'na devredüiyor. 77'de kısa süre Milli Eğitim'e bağlandıktan sonra tekrar eski adını ahyor. Yani tam bir yaz boz tahtası ve çocuk oyvıncağı bir tahteravalli!.. Bir oraya, bir buraya, bir aşağıya, bir yuka- nya. Sanki bir devlet yönetimi değil, bir aşi- ret sultası gibi, o anda güçlünün keyfı ne is- terse salıncak oraya doğru sallanıyor. Artık tam yerine oturdu, kuruluşu kanuna bağlanacak derken, 1982'de doğadışı bir ev- liliğe mahkûm edilerek Kultur ve Turizm ba- kanlıklan birleştirilivor. t;ler catallatınra da tekrar ayrılıyor. Ne zaman ve hangi siyasal dalgalanmanın etkisine kadar olduğunu söy- lemeye olanak yok. Yann bir bakanz, örae- ğin Köyişleri veya Sanayi bakanlıklan ile bir- leştirilmiş veya herhangi bir kuruluşun biri- mi haline getirilmiş olabilir. Ta ki, kültürün ulusal ve evrensel fonksiyonu anlaşıhncaya ve bu anlayışla çağdaş bir kuruluş kanununa ka- vuşturuluncaya kadar... Işin en aa yönlerinden biri, bİ2 kültür ve sanat adstmları ile aydınlanmran bu akıl al- maz degişiklikler karşısındaki suskunluğu- muzdur. Btrkaç kişisel girişimin ve dağanık ya- zılann ahz kalan tepkileri yerine, birleşip gür seslerle hesap sorsaydık, protesto etseydik, si- yasiler elbette ki dama taşı oynaüfken"5île esir- gemedikleri duşüncelerini bu konuda da yo- ğunlaştırır daha sorumlu davranırlardı. 1991 Yunus Emre ve Sevgi Yıh üişkisiyle iki yıla yaklaşan çabalarla gerçekleşen Yunus Emre Oratoryosu Avrupa turnesinin, bir bü- yükelçimizin"yanhş sinyali üzerine, yeni gelen Kültür Bakanı tarafından iptaünden sonra, Orkestra Dergisi'nde çıkan yazvmın ilgili bö- lümunde bu aykırıhklann trajikomiğini şöy- le dile getiriyordum: "Evet, aykırılıkların dehşet verici çelişki- PARİS'TEN SELÇUK DEMÎREL Işçi Haklaruuıı Nere^indeyiz? Sorunları, ancak, işçi haklarını genişleterek, sendikaların işçiyi doğrudan veya dolaylı ilgilendiren her hususta etkin biçimde karar ve icraata katılmalarını sağlayarak aşabiliriz. Batı'nın pratiğinden görüyoruz ki çözümün ilk şartı budur. Tabii başka şartlar da var, ama hepsi bu ilk şart hayata geçirildikten sonra ancak gündeme gelebiliyor. EMRE KOCAOĞLU Endüstri İlişkileri Vzmanı Namık Kemal'in harika bir beyti var- dır: "Ne efsunkâr imişsin sen an e> didfir-ı hürriyet, Esîr-i aşkın oiduk gerçi kurtulduk esaretten" diye bir yandan dö- nemin siyasal özlemi "hurriyet"i over- ken bir yandan da modaya uymak için "hürriyef'e kavram olarak tapınan ev- vel zaman entelleriyle dalgasını geçer. Bugunlerde "esir-L aşkı" olduğumuz başka şeyler var. Mesela, hızla "demok- ratikleşiyoruz." N Demokrasinin îçeriğinden soz açınca akla hemen işçi haklan geliyor. Bu iliş- kiyi uzun uzun anlatmaya gerek yok, sev- gili Prof. Emre Kongar'ın Denizciler Sendikası yayınlanndan çıkan nefis ki- tabını hatırlatmak yeter: "Demokrasi, Işçinin Ekmeğidir." Almanya'da ücret artışı Gerçekten de ulkemızde demokrasinin iş- lediği dönemlerde toplusözleşme düzeni de işlemiş ve hem reel ucretler yükselmiş, hem de milli gelir içinde emeğin payı artmıştır. Ucretler artmıştır da nereye kadar art- mıştir? TÜSİAD'ın Gorüş dergisının açık- ladığına göre sadece Almanya'nın onda bı- rine kadar artmıştır. Deme'- ki, Alman iş- vereni işçisine 10 misli para veriyor, aynı malı üretiyor ve uluslararası pazardaki ay- nı rekabet şartlarında aynı dolar fiyatıyla satabiliyor. Hem de oyle satabiliyor ki Al- manya'nın ihracat rakamları dudak uçuk- latıyor. Üstelik Almanya'da işçi, yönetime de katıhyor. Her işyerinde işçilerden olu- şan bir Betriebstrat var. Bu organ adeta ikinci bir yönetım kurulu gibi etkili... An- cak, butun bu haklara rağmen nasıl oluyor da bir; yandan da Alman sanayii hâlâ geli- şıyor, Alman ihracatı dunya rekorlan kı- nyor, Alman ekonomisi eski Doğu Alman- ya'yı yutup hazmediyor? Hani, işçi hakla- n ekonomik gelişmeye engeldi? Hani, uc- retler yükselirse maazallah enflasyon olur- du ve ihracat dururdu? Demek ki işm içyüzü bize anlatıldığı gibi değilmiş. Kimbilir belki de Almanya'nın ge- lişmesi, işçi haklarımn ileri duzeyi sayesin- dedir! Bizim işçi verimsiz suçlaması Bu bizim kişisel kerametimiz değildir; uluslararası toplantılarda Alman sendika- cılarından, işverenlerinden ve polıtikacıla- nndan çok duyduk bu görüşü. Derler ki, "Eğer Almanya'da işçi haklan bu dcrece gelişmiş olmasaydı. işverenler de rehavete kapüırlardı, çağdaş yönetim ve işletme tek- niklerine eğilme gerefeini duvraazlardı." Karşıt goruş olarak, bizde emeğin verim- liliğı Almanya'dan daha duşuk denebilir. Doğrudur; ama, asıl neden, bizde işçinin çalışmaması değil, işin iyi yönetilmemesi, yanlış finansman tercihleri, yanlış teknoloji seçimi, verimsiz pazarlama yontemleri gi- bi kusurlardır. Aynı işçi, Almanya'ya gur- bete gittiğinde neden en \erimli işçi oluyor da kendi ulkesinde verimsiz olsun? Teknolojiyi reddetmek elbette söz konu- su değil; ama hangi hszla ve nasıl ayak uy- duracağız teknolojik gelişmeye? Japonlar, Almanlar ve lskandinav ülkelerirün yaptığı gibi ışsizhğe yol açmadan bunu nasıl başa- racağız? Verimliliği nasıl arttıracağız? tş- çinin sayısından ve ücretinden kısarak de- ğil, Batı'nın yaptığı gibi işletme ve yönetim tekniklerimizi de yenileyerek nasıl yapaca- ğız bunu? Yani pastayı sağlıklı yollarla nasıl büyüteceğiz? Büyüyen pastayı nasıl daha adi! payla- şacağız? lstihdamı nasıl arttıracağız? tş gü- vencesini nasıl sağlayacağız? Sosyal güven- 1İ& nasıl geliştireceğiz? İnsanlanmızın ça- lışma ve yaşama koşullarını nasıl iyileştire- ceğiz? Çözümün ilk şartı katılım Bu soruları uzatmak mümkün. Ama hepsinin tek bir ortak cevabı var: Katılım. Bu sorunlan, ancak, işçi haklanm genişle- terek, sendikaiann işçiyi doğrudan veya do- laylı ilgilendiren her hususta etkin biçimde karar ve icraata katılmalarını sağlayarak aşabiliriz. Batı'nın pratiğinden gorüyoruz ki çözümün ilk şartı budur. Tabii başka şartlar da var, ama hepsi bu ilk şart haya- ta geçirildikten sonra ancak gündeme ge- lebiliyor. Işte yeni demokratikleşme maceramız bu şekilde test edilecek. Bu konuda samimi isek, bütün çahşanlara sendikalaşma ve toplusözleşme hakkıru tanımalıytz; mecburi tahkimi, grev yasaklannı, diğer sendikal ya- saklan kaldırmahyız. Ayrıca mutlaka her düzeyde "karara katılım" hakkını tanıma- lı, devletin ve işverenlerin bağlayıcı bir bi- çimde sendikalarla istişare etmesini zorunlu kılmalıyız. Zaten ILO'nun "Tripartism" ve AT'nin "Sos>al Diyalog" dediği ilkelerin de özeti bu değil midir? İşçi haklarını genişletmekten korkmaya- hm. Türkiye'nin sadece ILO, AT, Paris Şartı gibi uluslararası aynalara daha iyi yansıması için değil, ülkemizin kalkınması ve insanımızın daha mutlu olması için de gereklidir bu. Kendi sendikacımızın elini ayağını bağlayan urganları çözmek, Cenev- re'ye, Bruksel'e ve Paris'e olan borcumuz- dan çok daha önce, Edirne'den Hakkâri'- ye kadar kendi vatammıza ve kendi vatan- daşımıza olan borcumuzdur. tLAN GAZİANTEP 1. ASÜYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN Esas 991/U1 Davacı ıl tüzd kişiliğini tem- silen GazUntep Valüiği vekili Av. C. Handan Koral tarafından da- valılar M.Kamil Ayhan, AJCadir Ayhan, Fıtma Ayhan, Hatice Ayhan, Munevver Ayhan, Üm- ran Ayhan, Sabahat Ayhan, ömeT Ayhan, Emin Ayhan aleyhlerine mahkememize açılan cebri tesciı davasmda; Davacı vekili Gaziantep ili Sam köyünde bulunan pafta 3, parsel 661'de kayıtlı taşınmazın istimlak edildigini, bedelinin bankaya bloke edildigini, bugü- ne kadar fe r a ğ etmedıklerinden iş bu tasmmazın davaa idare adına istimlak nedeniyle tescil edilmesini istemiştir. Tttm aramalara rağmen dava- Ulann adresi bulunamadığından ilanen tebbğine karar verümiştir. Bu nederüe yukanda yazüı da- valıların mahkememizin 1991/141 esas sayüı 28.1.1992 du- ruşma günltı dosyasına müracar at etmeleri, bir vekü gönderme- leri veya delülerini ibraz etmelen, aksi takdirde dunjşmanın gjyap- lannda yapılacagı ve karar veri- leceği meşruhatlı davetiye yeri- ne kaim olmak üzere duyuruhır. Basın: 51075 Evsel Atıksuların Arıtımında Ki omass <C Biyolojik Paket Arıtma Ünitesi'ni Bodrum: GuneşBerdev . Koop.. Gökçe Clut Armoraa, Kazıtaş Vılialan. AmbrosiaOtel. Mercarıtey v - Koop-, Veni Ulku V- Koop.. Ote! i*ark P« Oieı. Kargı Ote':. Boytiaş Oleı. MuSKebi Tunzm. Club Baöataş. Mef.m^ Ali Tûrk Oteii. Metetr.'.ur Ötefi. Çomça Otel. Club Baitur. Oub Rora. t Koyü. CluO Perunva. Hsr^r- Olel. Akbank Msnsupları Y. Ko'oft. Rû«ken! Viüaları. Dub Kadıkale. Batta V. Koop.. Ysşf.yurtluiâ? 1. Koop..{tntur Tatıl t.Kooç Sayındırtık Müd. Plaı Tes.. Eczakent V Koop.. Egenel Suîtannoy Tes = ,'sv\ Ev 5" Antura' tel-, A5»rta Ote'. i^ası tonOtk AvkalevTKoop^llarmaris: Marmstave Ar ' " " "" ~ ' Koop. Oi^irn: Çanık*?. Y.KoDp. O»tça: UşâKiiiarTatil Koyu Anyapj Y.Koop., Eskişehirr Anâöolu Üh l /."Kanıpüsu Umit: Brisa A.Ş.. Papatya E'.«r; öp?- "• MASS ARITMA SİSTEMLERİ İNŞ. SAN. ve Tİfc. VTO. ŞTİ. . . ]>•< _ , ıkd&rsCad. 151 C. 37-39 Zincirfikuyu - 80300 istanbu? TeS.: 1751338(4hat) Fax: 1745776: \ • , • • . . . s • " * leriyle geçti ömrümüz. Tıpkı dişlilerinin ters dönüşüyle çoğu zaman kendi kendini kemi- ren çarklar orneği, boşuboşuna yok olan za- man, güç, para ve umut kayıplarının girdap- lannda, birinin yaptığıru öteki bozarak sürük- lenip gittik. Organlarının büyük çoğunluğu devlete ait olduğu haldc, çağdaş kültür ve sanat politi- kamızın oluşmaması yüzünden, iktidar deği- şikliklerinde her şeyi sil baştan yaptığımiz yet- mezmiş gibi, aynı partiden olduğu halde, ba- kanlar veya etkin bürokratların değişiminde de aynı kaosu yaşadık. Genel politika ve eko- nomide çoğu zaman rastlanan kısa vadeli de- ğişimlere karşı, kültür, sanat ve eğitimde ka- rarlıhk isteyen uzun vadeli programlann ge- reğini kaale almadık. Bu kannaşa içinde sa- nat ve kültür kurumlanrruz çoğu zaman fonk- siyonlannı tam olarak yerine getiremedüer..." Evet, işin acı yönü, yurdumuzdaki büyttk potansiyelin düzensizlik, amaçsızhk, organi- zasyon eksikliği yüzünden yeterince verime kavuşturulamamasıdır. Bu, yalruz içte değil, asıl dış- dünyada biçim için yaşamsal konudur. Zira çağımızda ekonomik, teknolojik ve as- keri büyük güce sahip olmayan ülkelerin, koı- dilerini "çağın hemşerisi" kabul ettirebilme- lerinin tek koşulu, kültür ve sanattaki varlık- landır. Ama bu kültür, hukuk kültüründen sanatsal kültüre kadar, geniş kanallara sahip bir yelpazeden oluşmaktadır. Bugün bizi Av- rupa topluluklarına alrruyorlarsa bunun en büyük nedeni budur. Sakallı Celârin benzetmesi Atatürk çağının halk fılozofu Sakalb Ce- lâl şöyle dermiş: "Türkiye Doğu'ya doğru gi- den bir gemide bazı insanlann Batı'ya ulaş- maya çalıştıklan bir ülkedir." Son zamanlar- daki bazı çağdışı uygulamalar bu tanımı şöy- le değiştirebilir: "Türkiye, Batı'ya giden bir gemide bazı insanlann rotayı geriye çevirme- ye çalıştıklan ülke olmuştur." Burada Atatürk'un şu tanımı bize ışık tut- maktadır: "Uygarlık öyle bir ateştir ki, ona 'bigane' kalanları yakıp geçer." Bu ateşi disipline etmek için pusularruzın ib- resini bir daha sapmamak üzere, ulusal kay- naklardan da esin alarak, çağdaş, evrensel ge- leceğe yöneltmemiz gerekir. Liberal yönetimi ilke edinmiş bir ülkede devletin bu alanda da aynı yöneltide olması gerek. Ancak, kültür ve sanat kurumlannın yüzde doksanının devle- te ait olduğu bir ülkede, en azından genel ana hedefleri saptayarak kaynaklanm harekete ge- çirmek yine devletin görevidir. Bu görevin uy- gulanması için her şeyden önce Kültür Bakan- hğımızın radikal şekilde yeniden "yapılan- masına" gereksinmemiz vardır. ZEHRA İPŞİROĞLU Otoriter düşünceyle eleştiıinin birbirieriyle bağdaşamamalannın nedeni, eleştirinin, temelinl kuşkuculukta bulmasıdır. Mutlak doğrulan tanımamasıdır. Eleştirel DüşünceBağnazlığın ve baskının en amansız düşmanı eleştiri- dir. Bu nedenta tarihin hangi aşamasında, hangi biçimde ortaya çıkarsaçıksın, eleştirel düşünceye getırilen yasaklar ve kısıtlamalar baskıl: dönemlerin ortak yanını oluşturu- yor. Almanya'da 1936 ytlında Goebbels, yazın eleştirisı üze- rine yaptığı bir açıklamada, eleştiri kavramı yerine yazm raporu kavramını getiriyordu. Bu dönemin kültür politika- • sına göre yaratıcılığtn yeşerdığı yerde eleştınden değil, an- • cak yaratıcılığa hizmetten söz edilebilırdı. 1940'larda dö- nemin önde gelen yazarlarından Paul Fechter, "Düşün- me çağının yerini eylem çağı aldı artık" diyordu. "Kitap- lara değil, eyleme geçmeye hazır yeni insanlara gereksi- nimimiz var." 1930'ların Almanyası'nda eleştiriye karşı girtşilen bu sa- ' vaş toplumumuzda son yıllarda yaşanan baskıları ve ya- saklarnalan yer yer çağrıştırıyorsa da, önemli bir nokta- da ayrılıyor Bu savaşın özelliği, bilinçli ve sistemli bir karşı : koyuşa dayanmasıydı. Çünkü amacı, Aydınlanma Çağfn- dan beri süregelen köklü bir geleneği yıkmaktı. Sonuçta böylesine köklü bir gelenek, faşist yönetim al- tında bir süre bastırılabildiyse de, kökünden yok edileme- di. Savaş sonrası Almanyası'nda faşizmin getırdıği çalkan- tılar dumlduktan sonra, eleştirel düşünce yine tüm yoğun- luğuyla varlığını duyurmaya başladı. Bugün çok çeşit görüşü, düşünceyi bir arada banndıran gü- nümüz Alman toplu- munun en belirgin özelliği, köklü bir eleştiri geleneğine sahip oluşudur. Bu nedenle bugün Al- manya'da sesini gide- rek daha fazla duyu- ran Neonazi akımın demokrasiyi zedeleyecek denli tehlikeli boyutlara ulaşa-' bileceğine inanmak zor. Toplumumuzda eleştirel düşünceye karşı sürekli bir di- renişle karşılaşıyorsak da, otuzların Almanyası'nda oldu-. ğu gibi sistemli bir karşı çıkıştan söz edilemez. Çünkü. eleştırei düşünce bizde egemen güçler*e güveni sarsacak denli tehlikeli boyutlara ulaşmış değil. Başka bir deyişle, bireysel karşı çıkışların ötesine geçemiyor. Bunun da ne- deni eleştirel düşünce geleneğinin bizde olmaması. Otoriter Osmanlı İslam geleneğine bağlı olan geçmişi- miz, eleştirel düşünceye yabancı kalıyor. Eleştirel düşün- ce ancak cumhuriyet dönemiyle birlikte çağdaşlaşma sü- reci içinde doğuyor. Ne var ki bir türlü tam kök salıp filiz- lenemiyor. Cumhuriyetten bu yana bir kimlik arayışı için- de bocalayan toplumumuzun geçirdiği çalkantılar, eleşti- rel düşüncenin yeşermesinı engelliyor. Sözgelimi köy enstitüsü projesi tam gerçekleşiyor ki, enstitüler kapanıyor. Ya da kurulduğunda Batı üniversi- teierinin düzeyinde olan İstanbul Üniversitesi kısa süre içinde yozlaşıp kimliğini yitiriyor. Otoriter düşünceyle eleştirinin birbirieriyle bağdaşama- malarının nedeni, eleştirinin, temelini kuşkuculukta bul- masıdır. Mutlak doğrulan tanımamasıdır. Böylesi bir kuş- kuculuk, gerçeklerle çok yönlü bir hesaplaşmayı koşul- luyor. Ünlü politikacı ve tiyatrocu Vaclav Havel eleştirel dü- şüncenin yaşamımızı yönlendiren temel bir davranış ol- ması gerektiğini savunurken, "Sözlere duyulan kuşkunun olumsuz olanı önlerken, aşırı güvencenin felaketlere yoı açabileceğini" vurguluyor ve kendi toplumunun, yaşadı- ğı uzun ve baskılı dönemin sonucu genellemelere, ideo- lojik deyişlere, kalıplaşmış laflara, demagojiye karşı ba- ğışıklık kazandığını söylüyor. Kuşkusuz bu bağışıklık dünden bugüne kazanılmamış Ancak tarihsel bir süreç sonunda türlü baskılar yaşandık tan sonra elde edilmiş. Kuşkusuz bizler de demokrasileş me süreci içinde daha nice dalgalanmalar yaşayacağız Ancak eleştirel düşünceyi, yaşamımızı yönlendiren teme bir davranış olarak benimsemeye çalışırsak, her türlü gü dümlenmeye, yönlendirilmeye karşı bağışıklık kazanabi lıriz. Bu da özgürlük yolunda atılması gereken ilk adım
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear