18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 13 OCAK 1991 Bir Işçi Düşmanı HIFZI VELDET VELİDEDEOĞLU Cumhuriyet kurulalı beri Türkiye'nin huzuru- nu bu kertede geniş boyutlu olarak bozan bir po- litikacmın yönetim başına geldiğini anımsamı- yorum; bu politikacı bugün Çankaya'da oturan Sayın Özal'dır. Zonguldak maden işçilerinin An- kara'ya doğru birçok ülke işçisini imrendirecek ve onlara örnek oluşturacak düzeyde disiplinli olarak yürüyüşe geçmesinden sonra özal'ın TV'deki sert konuşması, kömür madenlerinden bir bölümünü kapatabileceğini söylemesi, eski demeçlerinde uyguladığı gibi bu kez de verimli- lik, kâr ve zarar hesaplanndan söz etmesi ya ken- disinin Zonguldak maden ocaklan konusunu hiç anlamadığını ya da işçi kitlelerini tahrik edip sert eylemlere sürükleyerek Türkiye'de bir devlet te- rörü havası yaratıp askeri de arkasuıa alarak ken- di iktidannı pekiştirmek düşüncesine dayandı- nlabilir. Hele hele işçiler herhangi bir olay ya- ratmadan Mengen'e çekildikten sonra 7 ocak pa- zartesi günü TV'de yaptığı konuşmada maden iş- çilerinin istediği ücretle askeri personelin aldığı maaşı mukayese etmesi, aynca Türk Silahlı Kuv- vetleri'nin donanımı için harcanan para ile bu iş- çilerin istedikleri toplam ücreti karşılastırması, silahlı kuvvetlerimizi işçiye karşı tahrik etmek bi- çiminde yorumlanabilecek çok talihsiz bir tutu- mu sergilemiştir. Üç buçuk milyar liralık zırhlı otobüsle çıkmaya nazırlandığı seçim propagan- dasına rağmen seçimlerden umudu yoktur Sayın Özal'ın. Biliyor ki seçimleri kaybederse yasalar- la ve devlet bütçesiyle bir fıskiye topu gibi oyna- masırun, davranışlarında da 1982 Anayasası'nı bile hiçe saymasımn hesabı kendisinden sorula- caktır. lşte bunun telaş ve bilincinde olduğu için ülkemizin ve halkımızın zararına da olsa savaş isteği de içinde olmak üzere her yola başvurmak- tadır. Geçen haftaki yazımın sonunda, yürüyüşe çı- kacak olan Zonguldak maden işçileriyle silahlı kuvvetlerimizin karşı karşıya getirilmemesi dile- ğinde bulunmuştum. 6 ocak pazar akşamı TV ekranında gördük ki bu dileğimizin tam tersi uy- gulandı; bir darboğazda, güvenlik güçlerinin yanı sıra bir tabur asker de işçilerimizle karşı karşıya getirildi. Gazetelerin yazdıklanna göre yan tepe- lere de gözcü, destekçi komando güçleri yerleş- tirilmiş. Ne oluyoruz? Isyan mı var, savaş mı var? Ka- dınlı erkekli yürüyenler bu ülkenin hak arayan işçi yurttaşlan değil de topraklanmızı zaptetmeye gelen düşman birlikleri midir? Bir yönetim ve başındaki kişi kendi halkından bu denli korkarsa, onun bu halktan olmadığı ve kendisine güveni bulunmadığı gerçeği ortaya çık- maz mı? Yine geçen pazar günkü yazımızın sonunda, güvenlik güçlerinin bu işçi yürüyüşünü yalnızca gözetmek için önlem alması gerektiğini belirtmiş- tik. Amacımız, dışardan katılacak birtakım çı- ğırtkan ve tahrikçi ajanlann, uygarca düzenlen- miş bu hak arama yürüyüşünü saptırmasının önüne geçilmesiydi. Oysa ne oldu, silahlı kuv- vetlerden bir bölük ile birlikte güvenlik güçleri de her yandan rüzgâr alan o soğuk darboğazda yürüyüsü durdurdular. Bu konuda emir veren yö- neticilerin tutum ve davraruşı karşısında sade bir yurttaş olarak açıkça itiraf edeyün ki utanç duy- dum. Eksi 5 dereceye kadar varan kış ayazında gerek maden işçilerinin gerekse -onlardan daha kuvvetli giyimli olsalar bile- mehmetçiklerin karşı karşıya bekletilmesi, duruma içler acısı bir vah- şet görünümü vermiştir. Bütün bunlara bir tek kişinin, özal'ın neden olduğunu, ANAP Meclis grubundan da hiçbir insanca uyarı gelmediğini düşündükçe kahrolmamak elden gelmiyor. Ma- den işçileri çoluk ve çocuklarıyla birlikte yaşam savaşımı veriyorlar; yıllardan beri çektikleri acı- ların birikimi sonucunda sert konuşmalar yapı- lacak, sloganlar atılacak. Bu doğaldır. Bütün bunlar uygar ülkelerde de olup duruyor. Ama bu yürüyüşte alınan korkunç ve acımasız önlemle- re oralarda rastlanmıyor, böyle yürüyüşler ora- larda doğal bulunuyor ve geniş bir hoşgörüşle karşılanıyor. Varsayalım ki işçiler yollannın kesilmesi kar- şısında şiddetli öfkeye kapılıp barikatı açmak için zora başvurdular. Ne olurdu o zaman? Rasgele silahlar patlar, 50 bin işçiden yüzlercesi öldürü- lür, binlercesi de yaralanırdı. Olen kim, öldüren kim olacaktı? Hepsi de bu güzelim ülkenin ev- latları değil mi? Hakkımız var mı onları böyle bir durumda birbirine kırdırmaya? Şükürler ol- sun ki işçilerimiz yöneticilerimizden daha uygar- ca davrandılar, kış ayazında donmayı, mehmet- çiklerin kurşunlarıyla ölmeye tercih ettiler ve ta- rihimizde yüzyıllar boyu hiç unutulmayacak olan kan lekeli bir sayfanın yer almasını önlediler. Şimdi işçilerimiz Mengen'den Zonguldak'a döndüler, sendika başkanı ile yetkili bakan gö- rüşme masasına oturdular. Dileğimiz, onlarm an- layışlı ve hoşgörülü bir tutumla sonuca varma- landır. Şurasım unutmamak gerekir ki Zongul- dak maden işçHerini yönetimce kurulan barika- ta kadar kar ve soğuk demeden yürüten loko- motifin enerjisi, insanlık onurundan ve emefin kutsallığına olan bilinçten kaynaklanmaktadır. Yıllar yılı haklanm alamamış ve sonunda enflas- yon yüzünden ezilmiş, ailece açlığa mahkûm edil- miş maden işçilerinin kararlılığını, hak arama yo- lundaki kesin iradesini göz ardı etmek olanak- sızdır. Elli bin işçi, hak arama mücadelesinin baş- ta belirttiğim gibi en uygarca, en disiplinli örne- ğini vermiş ve vermektedir. O halde geçmişteki kayıpları ve maden ocaklannın modernleştiril- mesi için hiçbir çaba harcanmamasını da göz önüne alarak kâr ve zarar hesaplanndan soyut- lanıp çaüşma banşını kurmak gerekiyor. Uma- nm hükümet ve TV başından beri sürdürdüğü inatçı tutumdan vazgeçer, özal da görüşmelere etki yapmaz ve yalnız Zonguldak'ta değil öteki çalışma alanlarında da emeğin gerçek hakkırun verilmesiyle çahşma barışı sağlanır. Sırası gelmiş- ken şunu da bir kez daha vurgulamak isterim; eğer Türkiye'de çağdaş demokrasiyi bütün öğe- leriyle kurup yaşatmak istiyorsak bugün sendi- kalaşmaları yasak olan emekçilere de sendika kurma özgürlüğü tanınmalıdır. Civciv kabuğu çatlatmış, yumurtadan çıkıp gözlerini açarak yü- riimeye başlamıştır. Zonguldak maden işçileri de yer kabuğunu çatlatıp toprağın üzerine çıkarak bütün emekçilere örnek olacak uygar, bilinçli bir hak arayışı savaşımına girmiştir. Bu mücadele zorbalık, isyan gibi niteleme ve iftiralarla dur- durulamaz. Madem ki insan hakları konusun- daki uluslararası bütün antlaşma ve sözleşmele- ri devlet olarak imzaladık, o halde devletimizi yö- netenler bunlarm koşullanna uymak zorunda- d ı r l a r - * * * Yazı "Bir İşçi Düşmanı" başlığını taşıyor. Sa- ym Cumhurbaşkanı özal'm böyle bir tutum için- de bulunmasının nedenini çoktan beri düşünüp duruyorum. Herhalde aileden değildir. Özal'ın babası Mehmet Sadık Efendi türlü yerlerde kü- çük memurluklarda bulunmuş, medrese köken- li, beyaz sarıklı hoşsohbet bir kişiymiş. Tanıdık- larına şakadan muska yazarmış. "Şakadan" di- yorum, çünkü kendisi muskaya inanmazmış. Da- hası, akşamdan akşama birkaç kadeh içki almayı severmiş. Kısacası sevecen bir adammış. Annesi öğretmen. Atatürk döneminin ilerici kadın öğ- retmenlerinden ve Malatya'da ilk şapka giyen ha- nımlardan. Çocuklannın eğitimini o üstlenmiş. Türk oğlu Türk olduklarını onlara aşılamak için olacak, oğullarına Korkut, Turgut, Bozkurt ad- larını koymuş. Edinebildiğim bu bilgilere göre özal'ın işçi düşmanlığı aileden gelmiyor. Acaba diyorum 1980'den beri zorla uygulanan Friedman modeli ekonomi politikasından mı kaynaklam- yor bu düşmanlık? Ama niçin ekonomi politi- kası böyle bir düşmanlık doğursun? O halde ne olabilir, yaratılıştan mı geliyor bu? Yoksa işveren sendikalan başkanlığı döneminden mi miras kalmış? Belki evet, belki hayır. Kısaca- sı görünürde işçi düşmanlığına kaynak olabile- cek hiçbir neden yok. Ama nedense Sayın özal her fırsatta sosyal adaletten söz eder, yine her fır- satta işçinin karşısına herkesten önce kendisi di- kilir. Zonguldak grevinde de böyle olmadı mı? 32. Gün programmda Mehmet Ali Birand'a, "Ben Çankaya'da kabuller yapıyonım, onun dı- şında kalan zamanlanmda kitap okuyorum" de- di. (Ne tür kitaplar okuduğunu pek merak edi- yorum.) Madem durum böyle, kimi yerlerde cö- mert bir yurttaş tarafından yaptmlan ilkokulun, kimi yerlerde yapımı tamamlanan bir sağlık ku- ruluşunun, bir özel fabrikanın açıhşında ya da temel atma törenlerinde bulunmak, bu nedenlerle o yörelerde meydan konuşmaları yapmak Cum- hurbaşkam'nın işi mi? Hele Zonguldak grevinin ba$lamasından beri TV'de bu konuda belki dört, beş kez konuştu ve her konuşması işçiler üzerinde ters tepki yaratarak ezilmiş öfkelerinin dalga dal- ga genişlemesine neden oldu. Yetkili bakanlar ve başbakan dumrken neden cumhurbaşkanı bu grevde taraf oluyor ve böylece devlet ciddiyetini sarsıyor? Hele hele bir bürokrat edasıyla sayılar sergilemesi, kâr ve zarar hesaplan yapması bir cumhurbaşkanına hiç yakışmıyor. Cumhurbaş- kanı devletin en yüksek makammda oturan ki- şidir. Türk sanayicileri bile işçi hareketlerine yu- muşak ve sıcak bakarken bütün yurttaşlar kar- şısında yansız olması gereken bir cumhurbaşka- nının bu tutumu gerçekten esef vericidir. Görevde daha uzun süre kalabilmeyi iç ve dış gerginliklere bağlamak, ülkemiz ve halkımız için çok yanlış, çok zararlı ve de çok tehlikeli bir he- saptır. Aynca Körfez krizi bahane edilerek Zongul- dak maden işçilerinin isteklerinin görüşülmesi- ni savsaklamak insansal ve ahlaksal bakımdan çok çirkin olur; toplumsal çalışma barışı bakı- mından da büyük sakıncalar doğurur. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL Atatürk Haksız Savaşlara Karşıydı... Mustafa Kemal Atatürk diyor ki: "Ne yapıp yapıp şu veya bu sebepler için milleti savaşa sürüklemek taraftan değilim. Savaş zaruri ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: Milleti savaşa götürünce vicdanım- da azap duymalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı 'ölmeyeceğiz' diye savaşa gırebiliriz. Lakin, miltet hayati teh- likeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir" (16 Mart 1923) İki gün sonra 15 ocak... Büyük ve kanlı bir savaşın önce- sindeyiz. Belki son dakikada bir anlaşmaya varılır umudunu yaşatmak istiyoruz. Özellikle de Türk ulusunu hiç mi hiç ilgi- lendirmeyen bir çatışmaya karışmamızı isteyenlere karşı 'sa- vaşa hayır' diyoruz. Türk ulusunun yüzde sekseni iktidarda- ki kişilere, en başta Çankaya'daki Bay Özal'a karşıdır. Özal- ıri tutumuna karşıdır, Özal'ın ABD yanında bizi savaşa sok- masına karşıdır. Nitekim bugün Pendik'te SHR 'Savaşa Hayır' mitingi yapıyor. On binlerce insanın katılacağı bu miting ikti- dar başmdakılere son bir uyarıdır. Ben bu yazımda Atatürk'ün savaş ve barış konusundaki görüşlerini okurlarıma sunmak, daha dogrusu anımsatmak istiyorum. Başta Özal olmak üzere Akbulut ve bakanları, ANAP Meclis Grubu belki Atatürk'ün seslenişini duyar, ül- kemizi bir savaş çıkmazına sokmanın ne büyük bir sorumlu- luk, daha doğrusu ne ağır suç olacağını anlarlar. Evet, Atatürk diyor ki: "Dış siyasetimizde millet menfaatinin gerekiirdiği esasla- rı içine alan, tamamen bağımsız ve serbest bir siyaset takip edilmektedir. Meclisimiz ve Meclisimizin hükümeti cenkci ve maceraperest olmaktan uzaktır. Tersine, sulh ve selameti ter- cih eder. Özellikle insani, medeni ülkülerin meydana çıkma- sına fevkalâde taraftardır. işte bu esaslar dairesinde gerek Dogu ve gerek Batı dünyası ile daima iyi münasebet ve dost- ça bağlar arar" (1 Mart 1921) • "Yurtta sulh cihanda sulh için çalışıyoruz" (20 Nisan 1931) • "Dış işlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz özellikle ba- rış fikrine dayanır. Milletlerarası bir meselemizi barışçı yol- larla çözmeyi aramak bizim menfaat ve zihniyetimize uyan bir yoldur" (1 Kasım 1929) • "Barış milletleri refah ve saadete eriştiren en iyi yoldur (1 Kasım 1938) -"•• • "Bundan sonra da daha iyi çiftçi ve daha iyi asker olaca- ğız. Lakin bundan sonra asker oluşumuz artık eskisi gibi baş- kalarının hırsı, şan ve şöhreti, keyfi için değil yalnız ve yalnız bu aziz topraklarımızı muhafaza içindir." (18 Mart 1923) • "En geniş manasında hücum silahlarının tamamiyle kal- dınlması, başlangıçtan beri bağlı bulunduğumuz bir noktadır" (19 Mayıs 1933, Roosevelt'e gönderdiği telgraftan) • "Biz milli hududumuz içinde hür ve bağımsız yaşamak- tan başka bir şey istemiyoruz" (19 Eylül 1921) * "Dış siyasetimizde başka bir devletin hukukuna saldırı yok- tur. Ancak hayatımızı, memleketimizi, namusumuzu savunu- (Arkası 17. Sayfada) Körfezin Geleceği-3 Olası bir savaşta bir başka ve en önemli olgu, şu ya da bu nedenle, Türkiye'nin savaşa girmesidir. Türkiye'nin kendisini olası bir saldırıya karşı hazırlaması ve ancak Irak'a bir saldırıyı asla düşünmemesi son derece önem arzetmektedir. YALÇIN KARAKOÇ Emekli General Tüm dünyamn ilgi odağı haline gelen Körfez bunalımı nihayet 9 Ocak 1991 günü Baker ve Aziz'in uzun süreli sonuçsuz top- lantıları ile şimdilik sisli, ancak her an açı- labilecek bir havaya bürünmüş durumda. Toplantı sonunda iki taraf bakanlanmn basın toplantıları, gazetecilerin sorulanna kadar tam anlaşılamayan ifadeler taşımak- taydı. Ancak sorulara verilen yanıtlardan, Irâk'm Kuveyt'ten çekilmeyi en azından şim- dilik düşünmediği açıkça anlaşıhnış bulun- mak tadır. Basın toplantısında Baker, biraz sinfrti, beklediğini bulamamış bir ifade içinde gö- rülürken, Aziz biraz heyecanh, ancak ken- dine güvenli olmaya cahşan bir ifade için- de görülüyordu. Baker daha sonra 22 ülkeyi yanında duyumsayan ve Birleşmiş Milletler kararlannı uygulamakta kararlı olduklan- nı vurgulayan ifadeler içinde konuşmasını tamamlıyordu. Burada dikkate değer bir nokta, Aziz'in hiç Kuveyt'ten söz etmemesi, sadece Kör- fez'deki durum ya da bilinen mpvcut durum gibi sözcükler kullanmasıydı. Irak Dışişleri Bakanı konuşmasında Ku- veyt sözcüğünU kullanmamayı özellikle dü- şünmüş, böylece dünya basını önünde, böy- le bir devletin artık olmadığını, Irak'tan söz ederken Kuveyt'in, Irak'm bir parçası oldu- ğu mesajını vermeye çahşıyordu. Konuşma- sını Irak ve Korfez'deki anlaşmazlık ya da Körfez bunalımı sözlerini kullanarak ta- mamladı. Bundan sonra ne olabilir? Uzun süren 9 ocak müzakereleri henüz sonuçlanmadan genel kanı, beklentilerin bir barış umudu taşıyor olması yönündeydi. Ancak görüldü ki Irak hâlâ direnmeye de- vam ediyor ve ufukta bans umutlan pek gö- rünmüyordu. Irak'ın 15 ocakta hemen bir çatışma ola- cağına ihtimal vermemesi, ancak en çok şu- bat ayına kadar bu tutumunu —gelişen du- rumlara göre— sürdürmesi beklenmektedir. ABD'nin bu arada dolaylı ya da örtülü si- yasal girişimlerine devamla, belirli bir hoş- görü içinde olduğunu göstermesi beklene- bilir. Ancak şubat başına kadar bu tutumu- nu devam ettirmeyi amaçlayan ABD'nin, Irak hükümetinde bir anlaşma zemini oluş- masını ya da Saddam'ın devrilmesini bek- lemesi, düşünülen en son çare olmaktadır. Bundan önce yine bu sütunlardaki değer- lendirmemde (1 Ocak 1991), ABD'nin 15 ocağın hemen ardından bir saldmyı düşün- meyeceğini, kısa bir süre daha (iki hafta ka- dar daha) beklemeyi düşünebileceği husus- larına değinmiştim. Aym şeyi bir kez daha yinelemekte yarar görüyorum. ABD iki haf- ta kadar daha bekleyebilir ve tüm olasılık- lann denenmesinden sonra geniş çapta bir saldırıyı başlatabilir. Ancak savaş hâlâ za- yıf bir olasılık olarak değerlendirilmekte ve iki tarafın da barışı arzuiadıkianna inamİ' maktadır. Burada akla gelen ilk soru; Irak neden böyle davranmakta ve neye gtlvenmektedir? Her şeyden önce Irak tarihsel ih'şki ve bağlar nedeniyle Kuveyt'in kendilerine ait olduğunu ve bu küçük ülke ellerinde olma- dığı takdirde kendi güvenliklerinin tehlike- de olduğuna inanmaktadırlar. Mevcut kuv- vet dengesi içinde kısa vadede savaşı kay- bedeceklerini de çok iyi bilmektedirler. Bu nedenle savaş başladığı anda Israil'i üzerlerine çekecek şekilde tsrail'e saldırmayı ve böylece Arap âlemini tereddüt ve şaşkm- hğa sürükleyerek baş düşmanları olan ls- rail'in karşı saldınsına uğrama pahasına kı- sa sürede tüm Arap âlemini yanlanna çe- kerek dengeyi bozmayı amaçlıyor olmaları düşünülebilir. Nitekim 9 ocak İconferansın- da Tank Aziz, bir saldın karşısında Qk plan- da tsrail'e saldıracaklarını yinelemiştir. Olası bir savaşta bir başka ve en önemli olgu, şu ya da bu nedenle Türkiye'nin sa- vaşa girmesidir. Türkiye'nin kendisini ola- sı bir saldırıya karşı hazırlaması ve ancak Irak'a bir saldınyı asla düşünmemesi son derece önem arzetmektedir. Esasen yapılan- ların bu yönde olduğu gözlenmektedir. Bu gayet yerinde bir davranıştır. Irak'ın Türki ye"den bir saldırı beklemediği, ancak bir kı sım birliklerini hududumuza yakın bölge- lere kaydırdığı bilinmektedir. Buna karşın Irak, Körfez'de istenmeyen bir savaşa katılsa bile bu ülkenin Türkiye'ye saldırmayı hiç- bir zaman düşünmediği ya da düşünmeye- ceğine inamlmaktadır. Hiçbir kuvvet iki ya da daha fazla cep- helerde savaşmayı istemez. Bu, eldeki gücü ikiye, üçe böhnek demektir. Tarihte bunun örneklerini görmek müm- kündür. Stratejik iç hat manevrası olarak adlandırılan bu durum; süper jüç, askeri deha, çok iyi zamanlama ve planlama ister. özetle, önce bir taraf yok edilecek, süratle öbür tarafa geçilecek, kesin sonuçlu muha- rebeye girilecek. Bu durum, halen Irak'm je- ostratejik durumu ile kuvvet mukayesesi yö- nünden aleyhine bir görünüm göstermek- tedir. Irak böyle bir savaşı asla tercih etme- yecektir. Beklememesine karşm Türkiye'den bir tecavüze uğradığı takdirde beürli hatlar- da savunma ya da oyaJama yapmayı tercih edecektir. Türkiye'nin durumu Türkiye'nin, nedeni ne olursa olsun, Irak ile sıcak bir savaşa girmekten kaçınmasımn sayısız yararlan vardır. Elbette ulusal değer- ler ve çıkarlar sözkonusu olduğunda tüm kaynaklar seferber edilecek, komşulanmız- dan biriy«.da-birkaçı iteteteddütsüz sava- şa giriiecektit-. Bu ayrrt)ü' ; komıdur. Ancak burada durum oldukçtf farkhdır. NATO müttefıkimiz ve komşumuz olma- sına karşın Yunanistan, Ege*de sayısız so- runlar varatmıştır. Her vesile ile bunlan yi- nelemekte, hatta Körfez bunalımı nedeniy- le ABD'de yapılan mitinglerde hâlâ "Irak Kuveyt'ten, Türkiye Kıbns'Un çeldlsin" pankartlannı yan yana taşıtabilmektedir. Yunanistan, Türkiye'nin herhangi bir ülke ile angajmana girmeşini âdeta isterik bir şe- kilde beklemektedir. Bu ortamda en çok dikkat edilecek ülke komşumuz Yunanistan'dır. Sıcak savaşa ka- tıhnış olan Türkiye'nin kendileriyle gereği gibi ilgilenmeyeceğini düşünerek haksız ta- lepleri yinelemeyi ve ban oldubittilere teşeb- buse yeltenmeleri, aklımızda bulunmabdır. Türkiye her zaman için birkaç huzursuz komşusu ile baş edebilecek güç ve yetenek- tedir. önemli olan, ulusal çıİcarlann çok hassas bir şekilde değerlendirilmesi ve uy- gulamaya konulmasıdır. Konuyu özetlersek, bütün bu hesaplan Irak yönetimi de yap- maktadır. Bu nedenle Birleşmiş Milletler ge- nel Sekreteri'nin son girişimleri bir ölçüde etkili olabilecektir. ABD Kongresi'ndeki karşıt görüşler Irak'a bir yerde biraz daha bekleme cesare- ti vermektedir. Ancak Birleşmiş Milletler karan, ABD'nin prestiji, çözüm için şubat başlanna kadar bir arayışa tahammül ede- bilir. Bu süreç içinde Saddam az da olsa pres- tijini kurtanrken ABD'nin dünya kamuo- yu önünde barışı arzular şekilde sabretme- si, her iki tarafa da olumlu puanı kazandı- racak ve Körfez bunahmı atlatümış olacak- tır. PENCERE Hyde Park'ta... İmam Mahmut, Papaz Francis'e diyesiymiş ki: — Pek çok kişinin, tarihin önümüzdeki döneminde, Hıristi- yan dünyası ile Islam dünyası arasında bir savaş çıkacağına inanması beni tedirgin ediyor. Geçmişte birçok kez çarpıştık. Şimdi her şey sil baştan mı olacak? Eninde sonunda ikimiz de ehl-i kitabız. Her ikimiz de tek Tanrı fikrine inanıyoruz. Af- latfın katnda bireysel sorumluluk fikrinipaylaşıyoruz. Aramızda farklar olmasına karşın sizinle bizim yaşam biçimimizle çok tannlı Hindu kültürû ve tannsız Konfüçyüs küttürü arasında de- rin bir uçurum vardır." Cumhuriyet'te tam sayfa çevirisi çıktı (10 ocak 1991), gö- zünüzden kaçtıysaokuyun; İngiltere'nin ünlü Economistder- gisi dünyada yeniden gündeme gelen 'Hıristiyan-islam ça- tışması'na ilişkin bir 'hayali tartışma'da imam ile papazı kar- şılıklı konuşturmuş; Körfez savaşının ürküntüsü dünyayı kap- samışken düşündürücü boyutlar ele alınıyor. Gerçekten ikinci 'birryıl' sonunda -Kutsal Kitap'tan yansı- dığı gibi- 'Hıristiyan olanlaria olmayanlaf son savaşlannı mı yapacaklar? İmam Mahmut: "— Her ikimiz de" diyor "hatalanmızı kabul etmeliyiz". Papaz Francis: — Birlikte soluk alabiliriz". 'Hayali' de olsa, hoşgörülü ve iyimser yaklaşımlarla 'papaz' ve 'imam' barış içinde bir arada yaşanabileceğini ileri sürü- yorlar; ama, ne yazık ki bunlar The Economisfm din adam- larıdır; Ortadoğu'da çıkacak bir savaş konusunda son sözü söyleyecek durumda değiller; Bush daha ağır basar. • Oin savaşları, yalnız ayrı dinlere bağlı toplumlar arasında çıkmadı; tarihte çok kanlı örnekleri var, mezhep savaşlannı da unutmamak gerekiyor; Protestan-Kotolik ve Sünni-Şii ca- tışmalarını nasıl açıklayacağız? Lübnan'da Hıristiyan- Mûşlüman arasındaki çekişme iç savaşa yol açtı; ama Irak da İran da Müslümandırlar ve sekiz yıl boğuştular. Demek ki işin içinde bir başka iş var, püf noktasını arayıp bulmak gerekiyor. Nedir o? TÜPRAŞ Genel Müdürü Mehmet Savran önceki gün bir açıklama yapmış: "Dünya petrol üretiminin yüzde 52'sini Ame- rika, Japonya, AT ülkeleri kullanıyor; geride kalan yüzde 48'lik üretimi 170 ülke paylaşıyor. 15 ülke yüzde 52'yi tüketiyor; ama, bu ülkelerin rezervlerinde durum tersine: ABD kaynaklannın ömrü 8 yıl, Kuveyt'inki 138 yıl. " (Tercüman 12 Ocak 1991) Sonuç? Hıristiyanlıkla Müslümanlık arasında çıkacak savaş bir din savaşı değildir; petrol savaşıdır. The Economist'in imamı Mah- mut ile papazı Francis, ne kendilerini aldatsınlar ne de baş- kalarını. * Batı, dünya siyaseti açısından Hıristiyanlığa ve Müslüman- lığa farklı bakıyor. Doğu Avrupa'da 40, Rusya'da 70 yıllık komünist rejimter çö- zülürken Hıristiyanlık yeniden politika sahnesine çıkıyor; Batı kapitalizmi bu oluşumu benimseyip destekliyor. Islam dünyasında dinsel politikanın yükselişi ise Batı'yı te- dirgin ediyor. Hıristiyanlık komünizmle çatışmayı Avrupa'da aşınca, ye- niden Müslümanlığa dönmüş görünüyor; Körfez bunalımı olumsuz gelişmalerin üstüne tuz biber ekiyor. Oysa 80'lere kadar Batı'nın Jslama bakışı çok değişikti. Amerika "YBŞİI Kuşak" kuramıyla Müslümanlığın en gerici akımlarını destekliyordu; ama artık bu siyasete gereksinimi kalmadı. Çünkü bir yandan komünist rejimler çözülürken öte yandan İslamda -bilinçli ya da bilinçsiz- emperyalizme kar- şıt çıkışlar başladı. Ne papaz Francis bu değişimi dile getirmiş ne de imam Mahmut farkında... İkisi de Gülhane Parkı'nda... Hayır, Hyde Park'ta konusuyorlar. VEEAT Merhum Necip Hancı ve Merhume Nafıa Yiğitsubay'ın oğlu, Süreyya Bursa, Melahat Serinken'in kardeşi, Abdurrahman Hancı, Vedat Yiğitsubay, Mübeccel Akkan'ın ağabeyleri, Cem, Murat, Ayşe'nin babaları, Fikret Hana'nın eşi, 1940 Calatasaray 1944 Mülkiye Mezunu, A. NECATİ HANa Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi 14.01.1991 Pazartesi günü Levent Camii'nde kılınacak öğle namaanı müteakip Yeniköy mezarhjına defnedilecektir. AİLESİ 1986 RENAULT 9 DIZEL ÇOK TEMİZ 20.000.000 AkşamTeL-598 9240 KİRALIK DAİRE Beylerbeyi Koruda. Deniz manzarah daire. 321 49 03 n n uretım'HERKESİN YETENEĞİNDEN. İHTİYACINA GÖRE' AYLIK İŞÇİ GAZETESİ Çıktı : Babıiü Caddesı No 6/2 Kal'l 1W: 519 25 48 - 527 45 38 ESIN SUNGUR ile HALİM BAHADIR evlendiler 11 Ocak 1991 Kadıköy T.C. ENERJİ VE TABİİ KAYNASLAK BAKANLIĞI ENERJİ TASARRÜFU KOORDİNASYON EURULÜ BAŞKANLIĞI ENERJİ 1991Ülkemizde her yıl 10 milyar dolar tutarında yakıt tüketiliyor. Bunun 6 milyar dolarlık bölümü ithal ediliyor. Başta doğalgaz olmak üzere değişik enerji kaynaklarının bilinçli ve verimli kullanılmasının sağlıyacağı kaynak tasarrufu ile ülke ekonomisine doğrudan katkıda bulunmak elimizdedir. Hava kirliliğine engel olarak doğayı korumak elimizdedir. Bu konudaki teknolojik gelişmeleri, ürünleri incelemek, kıyaslamak, üreticilerle olan ilişkllerinizi sûrdürmek ya da yeni ilişkiler kurmak amacı ile fabrika, işyeri, konutların sahip ve yöneticileri ENERJİ 1991 Fuarı'na mutlaka zaman ayırın. 9. ENERJİ VE ENERJİ TASARRUFU FUARI ENERJİ TASARRUFU SEMİNERİ: 15 Ocak 1991 Saat 11.00- 16.50 Doğal Gaz - Isı Izolasyonu 16 Ocak 1991 Saat 10.30 -16.50 Çevre Kirliliği ve Enerji Tasarrufu 12-17 Ocak 1991 TÜYKP İSTANBUL SERGİ SARAYI T E P E B A Ş I • İ S T A N B U L Ziyaret Saatleri:Hergün 11.00-20.00 • AKSA MAKİNA SANAYİ A Ş • AUBÎİMALAT A.Ş. • AEROMATC - BAftTER (İN- GIL*EBE) • AIR PROOOCTS PLC. (İNGİLTE!*) • AMRI (FHANSA) • BATUSAN MAKİNA SAMAYİI VE TİCARET A Ş • BORA INŞAAT VE MALZEMELEPI İANAYİ VE TICABET A.Ş. • BOOBIELA S A (FRANSA; • BOTAŞ BORU HATLARI İLE PET- ROL TAŞıMA A Ş • BÖHMEfl GnbH IFed AıT Cum.) • BRIGON MESSTECHN1K (Fefl Aln Cun ) • BOD€ T1ANSPORT Crt*i <Fea Am Cun I • COMPLETE C0M8UST10N SERV1CES LTO hNGlLTERE1 ' • DI=AZ MAKİNE TIC İ'E 3AN AŞ • ELEKTHİK IŞLERİ ETÜT IOARESI GENEL MÜDÜRLÜGÜ • ELEKTHOMOTOR SPOT SANAYİ • EMSA ENERJİ DAĞIT1M ÖcÇUM VE KO^TROL 5Af, VE TIC A Ş • EMTtK B4OÛSTRIYEL TESİSLER VE ENERJİ S1STEMLEHI TSK^«3LOJISI A Ş • ENEHGY EFF1CIENCY SYSTEMS INC (USA) • ERKAB.0 SANAYİ VE TKARET ANONIM ŞİRKETI • ESAN TCARET KOİ.L. Şfl • aUDYSTEME (FRANSA) • FO«M ENOÜSTRt ÜRÜNLERİ TtCARET A Ş • GALERI 33 İMALAT VE İCARET - ATAY CEYİŞAKAR • GAZAL GAZ ALETLERI A Ş • GÛtPA PAZARLAMA VE TİCA- RET • ISISEfl SANAYİ VE TİCARET • I KRÜGER A/S (DANIMARKA) • KÛGAZ (MACARISTAN) • LEDEEN (ITALYAJ • MAXOJ (BE-ÇİKAI • MYSON • HEATING (ıhKSİLTERE) • MANNESMANN - SUMERBANK • METAL - MAKİNA İMALAT TEK- NCH.OJİSI MÛHENDISLIK VE PAZABLAMA D€BGI5'•MET ALLWB«£QEBRS6P- PELFHICKE CSmoH & Co (Fad. AJm Cum.) • MELYEFTERv (MACAHİSTAN) • NOB - RAY - VAC (İNGİLTERE) • NATURGAS İTHALAT ||HRACAT VE PAZARLA- MA AŞ • OSRAM AMPUL TİCARET A.Ş • O1L0N (F=ea AJm, Cum FMarÖya} • 02BERKSAN YEfl KALOfllFERI VE ISI SANAYİ A Ş • ÛLÇSAN KONVEYÛfl SAHA- Yl AŞ • OLÇSAN ÖLÇÛ ALETLERt SANAYİ AŞ • PEMSAN ELEKTR1K MOTOR- LARI VE ASPIRATÖRLERI LTD ŞTI • PENDEB (Fed Mm CHTV) • REGEL MESS- TECHNIC GmbH (Fod Am. Cum I • S S Q MART • SAYI 61 EKONOMİ SERVtSI • SHE1J- • SIEMENS SİMKO TİCARET VE SANAYİ A.Ş • SPIRAX SAR- CO (INGtL'ERE) • TERMOFPOSES - GAZ DÖNÜŞÛM TEKNİK MONTAJ MÛHEN- WSLİK • TJK (MACARISTAN) • TRAFO BAKIM SANAYİ VE TİCARET LİMITED ŞIRKET • TÜRK DEWIR CÖKUM FABRİKALAPI AŞ • TÜRKİYE KÖMÜR İŞLET- MELERI KURIA*. • YAKACIK MAKİNE FABHfKASI DÛKÛM VALF SANAYİ VE Tİ- CARET AŞ • VO ENEROOMACHEXPORT (S.S.C Bj • HUNGARIAN NATPONAL OIL A^O GUS TRUST (MACARfSTAN) • E»*<O MAKİNA TKARET • IZOCAM T|. CARET VE SANAYİ A.Ş • ABACI KİMYA SANAYİ VE TİCARET AŞ • HYDRO - X (DANIMARKA) • MONSANTO IUSA] • DOWEX DOW CHEMICAL (USA) • ALAR- KO FENNI MALZEME SAT1Ş VE IMALA* A Ş • F.G VVİLSON [İNGİLTERE) • WARCPOWER (İNGİLTERE) • KOHLER (USA) • A.NOft6WS (JNGİLTERE) • KO- BELT (KANADA) • RUBINETTERIE BRESC1ANE (ITALYAİ • VALPRES (İTALYA) • NATUPGAS SYD (DAN1MARKA) • SIMTEL YAP1 TESISAT TİC. VE SAN A.Ş • K0NIJAŞ KONDANSATÛFl SANAYİ ve TİCARET A.Ş. • PARTNER ELEKTRİK SAN M TIC. LTD. Şfl Seçkin fuarlar... Seçkin Ziyaretçiler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear