18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/İO PAZAR YAZILARI 13 OCAK 1991 Londrcfdan 300 yıldır her çarşambaKral 3. William, bundan 300 yıl önce, Londra'daki bu 'küçük Hindistan'da at pazarı kurulmasını buyurmuş ve "Sonsuza kadar her çarşamba" diye de eklemiş. EDtP EMtL ÖYMEN LONDRA — Londra'nın gö- beğindeki Southall semtinde, her çarşamba sabahı saat 11 'de, 300 yıldır değişraeyen bir gele- nekle "at borsası" açılır. Sout- hall semti, Hintlilerin yoğun ya- şadıkiarı bir köşesi Londra'nın. Mini bir Hindistan. Ve bu Hin- distan'ın ortasında çok 'İngiliz' bir kurum: Borsa. Ve hele at borsası. Caddenin iki yanını sı- ra sıra kaplayan dükkânların ar- kası başka bir dunya. Southall Pazan'ndaegzotik tropik mey- ve ve sebzelerden gözünüzü ayı- rabilirseniz, at borsasını da bu- lursunuz. Açıkarttırmaya gire- cek her at için 10 sterlin 'kafa parası' odeniyor. Parayı, masa- sının arkasındaki duvarda 1698 Bertin'den Vazgeçilmez yemek: 'Zane' ve sosis , SERPİL GÜNDÜZ BERLtN — Berlinlilerin ya- şamlarında vazgeçemedikkri iki şey var. Birisi zâne, diğeri her köşe başında simit gibi satılan sosis... Zâne Almanca "sahne" diye yazıbyor, Yemek soslarında ana malzeme olarak kullanıldığı gi- bi, tatlıdan tuzluya hemen her şeyle yenen bir çeşit krema. Bir Alman için zânesiz ve sosissiz bir yaşam herhalde çok yavan olurdu. Zânenin en çok tüketildiği yerler "Koeipe"ler... Berlin'de yaşamın nabzı kafe de denebi- lecek Kneipe*lerde atıyor. Her biri birbirinden farklı bu me- kânlarda içkinizi içip yemeğini- zi yediğiniz gibi kocaman bir çorba kasesi büyüklüğündeki kulpsuz fîncanlarda "mit sahne milchcafe", yani zâneli kahve içip sabahı edebilirsiniz. Hemen hepsi sabaha kadar açık. Aimanların vazgeçemedikleri bir diğer alışkanlıkları ise filtre kahve. Haksız sayılmazlar. Taze çekilip kahve makinelerinde sü- zülen bu kahveyi tattıktan son- ra nescafeye dönmek oldukça zor. Girdiğiniz kahvecilerde, 80 fenik atarak makineden süzülen kahveyi içip soluklanabilirsiniz. Bir yabancı gözüyle, "kahve"ci- ler ve "kneipe"ler Berlin'i betim- leyen mekânlar arasına katılabi- lirler. Doğu, Berlin'e gelen yabancı- ların ilk uğrak yeri. Kudamm- dan yeni sefere konulan 100 no- lu otobüs sizi doğruca Doğu Berlin'in ünlü meydanı Alexan- derplatz'a götüruyor. Alışveriş- ten dönen Doğu Berlinliler ve turistler dolduruyor iki katlı otobüsü. İlk yapılan iş de doğ- ruca televizyon kulesine çıkıp 250 metre yükseklikten Berlin'e bakmak. Alexanderplatz'dan, Bran- denburg kapısına uzanan dev caddede yürurken de bir hiçlik ve yalnızlık duygusuna kapılma- mak olafıaksız. Ünlü meydan şimdi "Alman- ya Alman kalmalıdır" diyen Dazlaklar ve neo-faşistlerin me- kânı. "Bayraklar sallanınca, akülar da bayrak sopalanna kayar" şeklindeki Rus atasozü sanki doğrulanıyor. Doğu Berlin'e ışıltı ve renk duvar ilanlanyla birlikte girmiş. "İbret-i âlem" olsun diye yıkıl- madan bırakılan 1 km'lik duvar, "East Side Gallery" diye anılı- yor. Duvarı dunyanın çeşitli ül- kelerinden gelen ressamlar renk- lendirmişler. Tam karşısında ise "renkahenk" sigara ve içki ilan- ları... Doğu'da ügi goren bir başka köşe ise "Glienicker Köprüsü." Romanlara ve fümlere konu olan, casus değiş tokuşunun ya- pıldığı Glienicker, artık Batı'da alışverişlerini tamamlayan Do- ğuluların yürüyerek evlerine geçtikleri bir bağlantı köprüsü. Doğu Berlın'de görülmeden geçihneyecek yerlerden birisi de "Pergamon Müzesi". Türkiye 1 den gotürülen "Zeus Tapınagı" ile ünlü müze olağanüstü. An- cak taş binanın içine sıkıştınlnuş güzellikler, Ege'nin mavisine ve yeşiline daha çok yakışır demek- ten kendinizi alamıyorsunuz. Müzede istediğiniz her dilde açıklama yapan kasetleri dinle- meniz mümkün. Bir tek dilde açıklama yok. O da Türkçe... Doğu Berlin'de Brecht'in mü- ze haline getirilen evinin karşı köşesindeyiz.. Biralı bir tmbiss (büfe)... Kahvenizi içerken Do- ğu Almanya'nın eski lideri Ho- necker'ın "sorgulanraalı" diye yazılmış bir fotoğrafı gözünüze çarpıyor. "Kimbilir" diyorsu- nuz, Brecht yaşasaydı belki de evinin karşı köşesindeki bu Im- biss'te kahvesini yudumlayacak- tı... yılından kalma kraliyet ferma- nının hemen altında oturan gö- revli alıyor. Latince fermana göre Kral VVUliam III, burada at pazarı kurulmasını buyurmuş ve "Sonsuza kadar her çarşamba" diye de eklemiş. Kral buyruğu hâlâ geçerli. Bu izni halen, kra- lın ilk izin verdiği at tüccarının sülalesi kullamyor. Her çeşit at dolamyor ortalık- ta: Bakıcısının yürüttüğü atlar, yerinde duramayanlar, boşluğa bakanlar, canlılar, durgunlar, karalan, açıklan, hepsi bir ara- da. Atlar kadar ilginç bir baş- ka yaratık ise buraya gelen in- sanlar. tnce kırçrt bıyıklan pipo- dan sararmış emekli albay tip- lerinden kırmızı surath patlıcan burunlu ne dediği anlaşılmaz çiftçilere, lâciler içinde elleri cantalı memurlardan yeşil mon- tunun yakısını kaldıran, ayak- larında çamura dayanıklı yeşil botlarla uygar yüzlü bakımli ka- dınlara kadar... Semte rengini veren Hintliler dışında. Açıkarttırma sırasında kulla- nılan dil de 1698'den kalma. Sa- yılar, o döneme özgü biçımleri\ le s'öyleniyor. Herkes de anlıyoı Kırmızı kadife kaplı duvarlı ki- bar müzayede salonundan tek farkı, açık havada ve har-gür arasında yapılması yalnızca. Bir ata göz koyan, eğer en yüksek fiyata da sahip çıkarsa, ata cu- ma gününe kadar orada binebi- liyor. Eğer beğenirse ancak o zaman alıyor. Cuma günü, pa- ra ödeme günü. Civardaki pub'- ların iş günü. Hintli dükkâncı- lar için de. Çünku onların bu alışverişten tek kazançları, at meraklılannın Southall caddesi- ni doldurmalan. Her iş, parada bitiyor. Çarşamba günü yeniden başlamak üzere. Atinailan Yunanlılann canlılığıBaşbakan Mitsotakis, öğrencilerin eğitim sisteraine karşı başlattığı eylemleri, 'Yunan toplumunun canlılığma' yordu önceleri. ATLAR \ h A1LAR — ^outhall'da her çe^it al bulunu\or. BabaMnın >uruttuğu atlar, yerinde duramaş.'ijr bakanlar, canlılar, durgunlar, karalan, açıklan, yani düşlenebilecek her tiirii. ijiuga STELYO BERBERAKİS ATİNA — Yunanistan'ın or- taokul ve liselerinde bir aydan bu yana suregelen işgal eylem- leri, sonundâ kanlı çatışmalara yol açtı. Bu çatışmaların bilan- çosunda dort ölü, çok sayıda ya- ralı, bir bakanın istifası, birkaç otonun yakılması, birçok molo- tof kokteyli ve son olarak Ati- na'nın oğrenciler. tarafmdan iş- gal edilmesi vardı. Yunanistan başbakanı Kons- tantin Mitsotakis iktidara geldi- ğı gunden bu yana muhalefet partilerinin 'yeterince muhalefet yapmadıklanndan' şikayet edi- yordu. Ancak en ufak bir grev dalgasının ardında muhalefette- kı PASOK'u ya'da komunistle- rin SINASPISMOS partilerini arıyor ve suçlamalar yağdınyor- du. Sağ eğilimli Yeni Demokrasi Partisi (YDP) hukümeti, dokuz ayhk iktidan süresinde birçok yasa tasarısı hazırladı ve muha- lefetin ve hatta kamuoyunun şiddetli tepkileriyle karşılaştı. Hukümetin en çok tepki çe- ken yasa tasarılarından biri de eğitim sisteminde yapmak iste- dığı değişikliklerle ilgiliydi. Hu- kümet, ortaokul ve liselerdeki yoklama mecburiyetini daha sert kılıyor, öğrencilerin okul dı- sındaki 'hal ve gidişlerine' göre not veriyordu. Bu arada geçen yıla oranla bu yılki bütçede, eği- tim için ayrılan harcamalar kı- sılıyordu. Oysa Yunan eğitim sisteminin en buyük baş ağrısı- nı, eğitim için ayrılan harcama- lar oluşturuyor. Ortaokul ve lise öğrencileri hukümetin söz konusu yasa ta- sarısına daha ilk gunden şiddetli iepkiler gostermişlerdi. Ülkenin tum okullannda işgal eylemleri başlamıştı. Başbakan Mitsota- Denpasar'dan Bali'de kadmlar gün boyu çalışıyorBali adasının dal gibi ince, kıvrak kadmları gün boyunca an gibi çalışıyor; erkekler ise ortalıklarda görünmüyor. Meğer adanın erkekleri gün ışımadan çalışmaya başlar, ortahk aydınlandığındaysa işlerini bitirirlermiş. MÜMTAZ ARIKAN DENPASAR — "Sinyor, boncorno!" İtalyan olmadığuıızı bin kez de yüıeleseniz, Balililer bil- diklerinden vazgecmiyor. Esmer turist mutlaka ttalyandır! Kalabalık yerleşim bölgelerinde veya çarşı pazarda pek rahat gezmek mümkün değil. DUkkân kapılarında tezgâhtarlar, dışanda sey- yar satıcılar, öğrendikleri birkaç ttalyanca keli- meyi bağırarak dikkatinizi çekmeye çalışıyor Durmadan Türk olduğunuzu anlatmak^ve bir şey almak istemediğinizı söylemekten bitap düşüyor- sunuz. lnsanv Sultanahmet meydamnda seyyar satıcılardan usanan turistleri daha iyi anlıyor ora- da. Adanın içlerine doğru bir geziye çıkmak hem çekici geliyor hem de bu tip satıcı asılmaların- dan uzaklaşmak için iyi bir fikir. Otomobille ku- zeye ilerlerken Bali, olağanüstü güzellikteki do- ğasıyla göz okşuyor. TVopikal iklime karşm kar- maşık bir orman gibi görünmuyor. Dağları, te- peleri, vadileri, yemyeşil bitki ortusü ve pirinç tar- lalarıyla bambaşka bir dünya. Yolumuz sık sık köylerden geçiyor. Genellikle kadınların çalıştığı, erkeklerin tembellik ettiği köyler. Sanki her şeyi o dal gibi ince, kıvrak ka- dınlar yapıyor. Genç bir kız olan rehberim Rina, bu görüşü- mü paylaşmıyor. "Bali'de kadınlaria erkeklerin yaptığı işler ayndır" diyor. "Sian geziye çıkmak için erken dediğiniz sabah 8-9 sulannda, erkek- ler işlerini tamamlamıştır bile. Çünku, çoğu tar- lalarda, gun ışımadan çalışma başlar, ortahk ısı- nırken bitirirler." Rina haklıydı. Teraslar halindeki dev pirinç tar- lalannda dfz boyu çamura bata çıka çalışmanm ne denli ağır bir iş olduğunu anlamak için çev- reye göz atmak yeterliydi. Bali Adası, Endonez- ya'nın besin ambarlanndan biriydi. Bizde buğ- day neyse, onlarda da pirinç o. Bu verimli arazi- nin her metrekaresi değerlendirilmekteydi. Yalnızca erkeklere özgu işler çiftçilikle bitmi- yordu. Örneğin müzisyenlik, rahiplik, taş ve tahta oymacüığı gibi mesleklerde kadınlara rastlanmı- yordu. Buna karşın, gün boyu an gibi çalıştığıru gör- düğüm güzel Balili kadmlar, genellikle çocuk ba- kımı, ev işleri, ahşveriş gibi işlerle uğraşmaktay- dı. O kadarla da kalmıyorlardı. örneğin, tiyat- ro oyunculuğu, dansçılık, dokumacıhk, ressam- lık, satıcıbk gibi mesleklerde çok başarıhydılar. Genellikle kadınların ilgilendigi bir başka uğ- raş da ailenin dini yükümlülüklerini yerine ge- tirmek. Tapmaklara kutsanacak yiyecekleri ta- şımak, saatler süren törenlere katılinak onların işi gibi. Konuştuğum erkekler, epeyce karmaşık olan Hindu inançlarından kadmlar kadar anla- madıklarını itiraf etmekten çekinmiyorlardı. Bali'deki koy evleri genellikle küçük ahşap ya- pılardan oluşmakta. Çoğunun kapısı bile bulun- muyor. Içlerindeki eşyalar da son derece basit ve ucuz. Yatmak ve oturmak için kullandıklan yük- sekçe kerevetler, odun yaküan ocaklar ve kap ka- çak. Bahçelerde sığırlar, domuzlar dolaşıyor. Dikkati çeken tek şey, evlerin özel tapınaklan. Ailenin varlık durumuna göre değişen büyüklük- teki bu tapınakların yüzbinlerce olduğu sanılı- yor. Taş veya tuğladan yapılan bu tapınaklar, ço- bu kamışlar bu nedenle, incelen uç kısımların- ğu kez bir dua köşesi şeklinde. dan bir yay çizerek yere doğru eğiliyor. Bu di- Köylerde göze çarpan bir başka şey de yol ke- reklere "pencor" adı veriliyor. Hindu inançları- narlarına sık arahklarla dikilmiş 7-8 metre bo- na göre bolluk ve zenginliğin sembolü olan yundaki bambu direkler. Bunlar, dal ve yaprak- Anantaboga kutsal yılanını simgeliyormuş. İanndan temizlenerek özel olarak süsleniyor. Üs- Bali'nin bitmez tükenmez pirinç teraslarma ba- tüne kutsal yiyecek ve eşyalar bağlanıyor. Bam- kmca, pencorlar bayağı işe yaramış (!) diyorum. BALİLİ KADINLAR — Ailelerinin dini yükümlülüklerini yerine getirmeyi, tapınaklara kutsana- cak yiyecekleri taşımayı geleneksel olarak benimsemiş... New Idbrk'tan Çin mahallesinin 200 yıllık geleneğiöderlerdi. işler böyle büyüyünce kumar ve esrar once- liklerini parsellemenin tek yolu, silahlı çeteler ol- du. Bugün halen aynı geleneği surdüren ve Tong' adı verilen çeteler kuruldu. Bu çetelerin ilk do- ğum yeri batıdaki altın madeni yataklarıydı. 1860'larda altın madeni yataklarında kurulan 'Tonglar' önce New York'a, butün doğu kıyısı- na yayıldılar. Çin Mahallesi'nde -kadm kavgası dışındaki- ilk nı vuramasa da o sırada yakın çevrede bulunan bütun canlılann hayatım tehlikeye sokardı. Mock Duck uslanmaz bir kumarbazdı, önüne çıkan her şey hakkında bahse girerdi. Bütün malını mül- künü manav tablasından rastgele seçilecek bir portakalın çekirdek sayısımn çift ya da tek çıka- cağı bahsine yatırdığı olurdu. On Leonların hu- zurunu kaçırmak için elinden geleni yapan Mock Duck, bir tek karısından korkardı. Sık sık kan dökülen, katliamlar yapılan çete ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK — Yaklaşık 200 yıl önce bugün, New York'un Çin Mahallesi olarak bilinen böl- gesinde tanmmış Alman aileleri ile saygıdeğer İr- landalılar yaşardı. Sınu-lan eski Chatham mey- danı, Pell Sokağı ve Mott Sokağı ile çizilebile- cek olan bölgeye ilk gelen Uzakdoğulu, 1858'de bir kantonhı oldu. Ah Ken adlı kantonlu, Mott Sokağı'na yerleşti. Park Row'da küçük bir puro dükkâru açtı. Ah Ken'in Mott Sokağı'na vanşın- dan tam on yıl sonra ikinci Uzakdoğulu Wüı Kee geldi. Wah Kee, Pell Sokağı 13 numarada sebze, kurutulmuş meyve ve tath satmak üzere bir dük- kân açtı. Kısa sürede şaşılacak derecede zengin oldu. Wah Kee"nin bu hızlı yukselişi, dükkânın aitına açtığı küçük kumarhane ve esrar yuvasm- Kızarmış ördekler, yılanlar, envai çeşit sebze, meyve ve Uzakdoğu yapımı dan kaynaklanıyordu. Wah Kee"nin dukkânı bü- " - ' " ' tün Bowery ve Chatham Meydanı'nın ayaktakı- mının son durağı haline geldi. 1872'de bolgede- ki ÇinHkrin sayısı 12'ye, 1880'de ise 700'e yük- seldi. Böylece saygıdeğer Almanlar ve Irlandalı- lar, kumarhaneler, genelevler ve esrar yuvalan ile dolan mahalleyi terk etmek zorunda kaldılar. Bu arada Pell, Mott ve Doyer sokaklarında he- men her dükkânda en azından bir şans oyunu oynanır, sessiz gecelerde zemin katlarından çı- kan esrar dumanları oyun salonlarını doldurur, köşe başlarında şişe şişe ucuz viski deviren sar- hoşların yuzlenni yalar geçerdi. 1890'larda Çin Mahallesi'nin bu üç sokağmda toplam 200 ku- marhane, bir o kadar esrar yuvası ve batakhane vardı. Batakhaneler her hafta polise 17.50 dolar Tong savaşları 1899'da başladı. îki buyük Tong geleneği, yaklaşık 150 yıldır devam ediyordu. Çe- kuruldu: On Leonglar ve Hip Sing'ler. On Le- telerin yapısında değişiklikler oldu, adam sayı- ongların ilk lideri Tom Lee idi. New York şeh- ları azaldı. 'Dai Lo' adı verilen ve buyükağabey rindeki Çinli oylanrun hepsinin kontrolü Tom Le- anlamına gelen liderlerinin yaşı genellikle 20'yi malın satıldığı daracık sokakların buram buram yağ ve pislik kokan kaldırımlarında, tütsü dumanları gibi çeteler de 200 yıllık vazgeçilmez bir gelenek sayıhyor. e"deydi. Bu nedenle bölgenin lordu' durumun- daydı. Bütün politikacılar ona saygı gösterirler- di. "Çin Mahallesi'nin Belediye Başkanı" laka- bıyla bilinirdi. 1900'lerin başmda Tom Lee'nin mutlu Iiderli- ği Mock Duck adlı ay yüzlü küçük adamın or- taya çıkması ile gölgelendi. Mock Duck bölge- nin 'imparatoru' olmaya kararlıydı. İki tabancı bir pala taşırdı. Sokaklarda önune çıkana ateş ederdi. Çok cesur göı uıiuşlü ve acımasızdı. Yal- nız gozü kapalı ateş effvnden pek nişan aldığı- geçmiyordu. Çetelerin sayısında da artış oldu. On Leong ve Hip Singlerden başka şimdi 'Yeşil Ej- derhalar', 'Beyaz Kaplanlar', 'Hayalet Gölgele- ri', 'Öldürmek İçin Doğanlar' gibi yeni çeteler mevcut. Sadece Çin Mahallesi'nde değil Çinli, Vi- etnam ve Korelilerin yoğun olduğu Queens ve Brooklyn'de yeni gelen göçmenlerin kontrolünü kazanabilmek için birbirleriyle çatışıyorlar. Ge- çen hafta bir araba parkının duvannda dort Çin- li, üç Vietnamlı çete üyesini kurşuna dizerek öl- dürdü. Hâlâ Pell Sokağı Hip Singlerin, Mott Sokağı ise On Leongların kontrolünde. On Leonglann lideri Eddie Chan, işlediği suçlardan ötürü yar- gılandı ve tutuklanmamak için iki yıl önce ABD- yi terk etmek zorunda kaidı. Chan, skandallar nedeniyle intihara teşebbüs eden Queens İlçe Başkanı Donald Manes'e yakınlığı ile tamnıyor. Hip Sing'in lideri ise Benny Eng. Benny Eng, "Çinli Baba" olarak biüniyor. Lakabı ise "Am- ca Yediî' Hip Sing'in gençlik örgütü Yeşil Ejder- halar'ın lideri Soğankafa Johnny Eng hapiste. Uyuşturucu kaçakçılığı suçundan Hong Kong'a gonderilmeyi bekliyor. Yeşil Ejderhalann Soğan- kafa'dan önceki lideri ise Pell Sokağı'ndaki Bu- dist tapmağı ve Hip Sing ofis binası önünde kâ- fasından 14 kurşunla öldürüldü. Amerikan ekonomısindeki durgunlukla birlik- te son zamanlarda çete çatışmalan da yoğunlaş- tı. Otoritelere göre çatışmaların yoğunlaşmasın- da üç temel neden van 1) Artan göçmenlerin kontrolünü alabilmek için Queens ve Brooklyn- de çeteler savaşıyor. 2) 1997'de Hong Kong'un Çin'e geri verilmesi nedeniyle oradaki çeteler New York'a yerleşmeye çahşıyor. 3) Son derece saldır- gan bir Vietpam gençlik grubu gelişiyor. Zaman zaman şiddetlenen çete çatışmalan içinde Çin Mahallesi'nin halkı yaklaşık 200 yıl- dır büyük bir guvensizlik ortamında yaşamaya devam ediyor. Kızarmış ördekler, yılanlar, envai çeşit sebze, meyve ve Uzakdoğu malının daracık sokaklarda kalabalık arasında satıldığı, buram buram yağ ve pislik kokan kaldırımlar, tutsü du- manları gibi çeteler de 200 yılın vazgeçilmez bir geleneği sayıüyor. kis, bu hengameleri başlangıçta 'hoş' karşılamıştı. Hatta bir ke- resinde bu öğrenci hareketlerv- nin 'Yunan toplumunun canldığını' gosterdigini söyleyen Mitsotakis, öğrenci hareketinin bu denli büyuk boyutlar kaza- nacağını aklının ucundan bile geçirmiyordu. işgal eylemlerinin Noel tatili gunlerinde de sürdü- rülmesi uzerine Eğitim Bakan- lığı, oğrenci dernekleriyle diya- log kurmayı kabul etti ve sonuç olarak yoklama mecburiyeti ile 'hal ve gidiş' unsurlannı yasa ta- sansından çıkarmak zorunda kaldı. Gelgelelim oğrenciler büt- çede eğitim için ayrılan oranın yuzde 6'dan yüzde 15'e çıkarıl- ması taleplerinde ısrar ediyor ve işgal eylemlerinden vazgeçmi- yordu. YDP yanlısı öğrenci der- nekleri ise hukümetin geri adım atmasmdan sonra sımflara dön- meye karar verdi. İşgalci oğrenciler, işgale kar- şı çıkan öğrencilere karşı 'mucadele' veriyor, okul binası dışındaki işgale karşı oğrenciler ise 'velileriyle' birlikte işgal ey- lemini 'kırmaya' çalışıyordu. Patras kentinde de süren işgal eylemleri süresinde YDP'nin gençlik kolu ONNED'in bir yan kuruluşu olan REANGERS'ler ise bu işgalleri daha 'dinamik' bir şekilde kırmaya karar verdik- lerinde, 38 yaşındakı bir oğret- men, çatışmalar sonucunda ka- fasına demir bir çubuk darbesi yiyecek ve olay yerinde can ve- recekti. Bu olay tüm öğrenci, öğretmen, veli ve siyaset dünya- sını dondurmuştu. Öğretmenin cenaze törenine öğrenci ve öğ- rencilerin mücadelesine dayanış- ma gösteren öğretmen dernek- lerinin ülke capında duzenledik- leri protesto gösterileri eşlik et- ti. Öğretmenin cenaze törenine hukümetin göndermiş olduğu çelenkler öğrenciler tarafmdan tahrip edildi. Bu olaylar, başbakanın dedi- ği gibi 'Yunan toplumunun ne denli canlı olduğunu' gosterir- ken eğitim bakanı görevinden is- tifa edecekti. Aynı başbakan öğ- rencilerle bu kez 'sıfırdan başlayarak' diyalog kurulacağı- nı açıklamak zorunda kaldı. Ancak ok yayından fırlamıştı bir kez. Öğrencilerin bu müca- delesine şimdi Yunan İşçi Sen- dikaları Konfederasyonu ile dev- let memurları sendikaları grev ilanlanyla dayamşma gösterdi. PompeVden Milattan öncesiyle i yüze ÜSTÜN .\KMEN POMPEİ — Italya'nın Cam- pania bolgesinde, eski lavların oluşturduğu yuksek ve eğimli bir alan ustünde yer alan antik kentin doğu köşesindeki anfıti- yatroda turistler yorgunluk çıka- rıyor. Şu "seyvah"lar için görmedik- leri, duymadıklan, dokunma- dıkları o denli çok "şe>" var ki! Kente liman tarafmdan girdiler. Şimdi de din, ekonomi ve kent yönetiminin merkezi olan, iki katlı bir kolonadla çevrili, dik- dortgen planlı geniş forum mey- damnda rehberlerini dinliyorlar: Yıl İ.O. 79'dur. Gunlerden ise 24 ağustos. Koca Vezüv, Vezüv gi- bi patlıyor. fkinci gün patlama kesiliyor; kesiliyor ama kent de 6-7 metreyı bulan puskürtü ör- tüsu altında kalıyor. Pompei'nin sonu. Gezmenler Abmondanza (Bolluk) Caddesi'nde yürumek- teler. Sağlı sollu dukkânlar. Kı- lavuz sürekli anlatıyor; turistler anlıyor. Öğreniliyor ki; burada- larda 1860'lara dek daha çok ha- zine ve müzelere konabilecek değerli eşyalar aranmıştır. An- cak 1860'lara gelindiğinde ne za- man ki arkeolog Giuseppe Fio- relli volkanik küllerin içinde ka- lıp da sonradan dağılan insan vücutlarımn bıraktığı boşluklara çimento dökerek bunların kalı- bını çıkarma tekniğini geliştir- miştir, işte o gün Pompeililer "kalıp kalıp" dunyaya dönme- ye başlamışlardır. İnsan kalıpla- rının yüzleri acılı mı acıh. Ger- çek mı? Pompei'de gerçeğin içi- ne kapatıldığı bir kutu olduğu- nu varsaymamalı insan. Dünun düşü, Pompei'de bugünün ger- çeğidir. İşte iki bin yetmiş yıl on- ceki insan. O'na dokunabilirsi- niz. Yüzükoyun yere yatmış, yü- zü de koyun gibi anlamsızlaş- mış. Sol kolundan guç alarak acısını dizgmlemek istercesine, dunyada kalmak çabası içinde uğraş veriyor. Turistlerin duyu- sal akh, sevginin gucune inan- mamak için gene direnmekte. Bütun Akdeniz'e mal ihraç eden işlek liman kenti Pompe- i'ye ve Pompeililere doğanın yaptığı kotuluğü ne arkeologlar, ne rehberler ne de "ocak ayı" tu- ristleri düzeltebiliyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear