14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 15 TEMMUZ 1990 Moskova'dan Lenin'i övmeye mi, Lenin'i gömmeye mi?Gorbaçov, demokrasi ve yenilenme konusundaki çizgisini 'Lenin'in ilkelerine dönüş' olarak açıklıyor. Ama îsmailova Parkı'ndaki Lenin 'kitsch'leri, toplumun, Lenin'in adıyla başlayan ve 'ist'le biten döneminin sonuna geldiğini çağrıştırmakta. KEREM ÇALIŞKAN MOSKOVA — Kremlin Kong- re Sarayı'nda bir delege '1917 Ekim Devrimi'nden kalan sesiy- le, salona bir paragraf okuyor. Konu, cumhuriyet parti şeflerinin yeni kunılacak Politbüro'ya alın- ması. Okunan paragraf Lenin'- den Komünist Parti'de milliyetle- rin eşitliği üzerine "enternasyonal" bir bölüm. De- legeler daha çok heyecanlı ses to- ounu alloşüyorlar. Karar kabul Cîorbaçov, Komünist Parti- si'nin 28. Kongresi'nde parti içi demokrasi ve yenilenme konula- nnda en kritik tanışmaları "Le- •in'i* Ukelcrine dönmekle" açık- hyor. Hatta ekonomık reformlar, Lenin'in unlü NEP (Yeni Ekono- mi Politika) politikasının bir tür gecikmiş devamı olarak sunulu- yor. öte yandan Gorbaçov'un sık sık tekrarladığı ve perestroyka Ue bugünkü dönüşurau açıklayan bir formülu var: "Yapılanlar W17 DrtTİmi kadar önemlklir..." Lenin bütün olup bitenleri Kı- zıl Meydan'ın tam ortasındaki mozolesinden izliyor. Sabah er- kenden uzun kuyruklar oluşturan insanlar o siyah kırmızı dekorlu, biraz ürpertici atmosferde, Le- nin'in mumyasırun önunden geçi- yorlar. Mumya eskisi gibi mi, yoksa bazı parçalar plastik mi, kimyasal yenilenme yapıhyor mu gibi tartışmalar var. Çoğu spekü- lasyon niteligjnde ancak kalaba- lık bir uzmanlar ekibinin, mum- ya>ı "sagiıklı" bir şekilde koru- makla görevli olduklan biliniyor. Lenin Sovyet toplumunun 70 yıl- lık döneminin en önemli simgesi gibi. Hemen her köşede rastlana- bilecek heykel ve büstlerinin ya- ru sıra gazete bayiinden, raetro gj- rişindeki pop kültür satışlanna kadar her yerde Lenin rozetleri ve çeşitli Lenin "kitsch"leri görmek mümkün. Sovyet toplumu Lenin'in mirası ile açık bir hesaplaşmaya henüz hazır değü. Lenin belki de toplu- mun ve Gorbaçov reformlannın korunan "son tabu"su. öyle ki New York'tan Hormonlanın yaşlanmayın Sonunda gençlik menbaı, 'însan Büyüme Hormonu' (HGH) adıyla, geçen hafta ABD'de keşfedildi. Hormonu bulan uzman araştırmacılar yayımladıkları makalede 'gençleşmenin' mümkün olabileceğini ilan ettiler, ama şimdilik sadece yaşh erkekler için. eleştiriyi Stalin yerine Lenin'den başlatan tarihçi Yuri Afaaasyev uğradığı ağır politik aforoz sonu- cu köşeye çekilmek zorunda ka- labiliyor. Oysa Afanasyev yalnız- ca, Lenin'in vasiyetinde Lening- rad'a annesinin yanına gömühnek istediğinı hatırlatarak, mumyanın Kızıl Meydan'dan kaldınlıp gö- mülerek "rahat ettirilmesini" is- temişti... Kızıl Meydan'da durup, yüzu- nüzu Lenin Mozolesi'ne dönerse- niz, sağda görduğünüz kırmızı aşı boyası rengindeki tuğlalardan örülü dev bina Lenin MUzesi'dir. Binarun tertemiz girişinde dev bir düşünen Lenin heykeh vardır. Sa- lorilar kronolojik olarak birbiri- ni izler. Bulunabilen her şeyi, ko- runup raüzeye alınmıştır Lenin'- in. Çocukluk resimleri, kardeşle- ri ve akrabalanndan tutun da, kongrede sağa sola gönderdiğı ku- çük el pusulalanna kadar. Bir salonda Lenin'in sürgünde kullandığı peruk, paltosu, ayak- kabılan ve ünlü kasketi durur; başka bir salonda oturduğu ve oy- nadıŞı satranç takımı. Her odada istenirse 4 dilden odadaki tarih- sel eşya hakkında bilgi almabılir. 'Iskra'nın ilk sayılan, militan bir yeraltı gazetesinin gerginliğini yansıtır hâlâ. 1917-18 ve sonrasın- da yapılmış, Lenin yanlısı ve kar- şıtı bazı gazetelerde yer alan ka- rikatürler, geçip gitmiş kavgala- nn buruk tebessumünü oturtur dudağımza. Tabii Ismailova Parkı'nda sa- tılan "politik matruşka" (Rus be- beği) içinden en son çıkan mini mini Lenin heykelciği yer almaz Lenin Müzesi'nde. Elinde içki şi- şesiyle sefil bir proleterin karşısın- da duran Lenin tablosu da bu TAŞ SATIŞITİ RKLERDE—Berlin duvannın yıkılmasından sonra duvar parcalan tarihi kahnu' olarak sablıyor. Satışlan neredeyse sadece Türkler gerçekleştiriyor. Bertm'den 'Duvar satışları iyi abi' Parkı'ndaki Lenin "kitsch'Meri, toplumun, Lenin'in adıyla başla- yan ve 'ist'le biten dönemin sonu- na geldiğini çağnştırmaktadır. Eğer bir sabah erkenden Lenin Mozolesi önünde bekleyen insan- lara ve turistlere Lenin'i sorarsa- nız, "gömülmeden önce onu son defa gönneye geldik" yanıtını ve- renlerin sayısı az olmayacaktır... HANDAN ŞENKÖKEN Brandenburg kapısıyla, Reichtag binası arasmda sabahın ilk BERUN-Gunesiipmip.nl şaatlerinden başlayarak tezgâhlar kuruluyor. Bayraklar, bir temmuz sabanı. Rengârenk kalpaklar, şapkalar, rozetler, ığneler vetaşlar. Berlm . S S S u ' duvannın ufak parçaları büyük rağbet görüyor. Bu parçalan '"""" "~" ' '"""'" hemen hemen sadeceTürklersatıyor. Karslı, Erzurumlu, Diyarbakırlı yurttaşlar, duvar satışını tekellerine almışlar. omuzlannda çeşıth bıçünler- ^ ço- şeyle yürüyor. Bir pikniğe gider- cesine coşkulu, sevinçli. Ara sıra yükselen seslere, bozulan sıraya yanlarında yurüyen dört bayan öğretmen müdahale ediyor. Yu- muşak ve güleryüzlü. Tarihi Brandenburg kapısına yaklaşınca Doğu Alman askerle- rine ait şapkalann, kalpaklann, Lenin rozetlerinin, iğnelerinin, paralann sergilendiği tezgâhlann aynmına vanyorlar. Merakla tez- gâhlara yöneldiklerinde herbiri minicik torbalara konmuş renkli tasiara sanhyorlar artık yalnızca kartpostallarda göritlebilen, şimdi ise ancak dikkatle ba'.ıldığında sadece koyu asfalt çizgiyle fark edilebilen, "utanç duvan", "se- vinç duvarT'na dönüştüğünde, yıllann birikimiyle çekiçlerle, kaz- malarla yıkılan beton yığınının ufacık parçalarına. 28 yıldır 'geçlt vermeyen', 160 kilometre uzunluğunda, 4 rnetre yüksekliğindeki batı tarafı renk- li, grafitili, doğu tarafı gri olan Berlin Duvarı, "dii; gercekleşince" herkesin ilgi gös- Roma'dan Güney, futbolda off-side'a düşüyor ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK — Kimileri haya- tın bütün amacını "öKun" olarak tanımladılar. Kimileriyse "y«şa- nak ölbme direnmekür" dediler. Yaşamayı bir amaç edinenler, ku- şaklar boyu dOnyanın bir yerin- de akan o meşhur çeşmeyi bulma- ya çabaladılar: Gençlik mcnbaı- nı. Yuz, yUzelli yıl yaşayanlann hikâyeleri haberlere konu oldu. Yaşama sırları keşfedilmeye çalı- şıldiı. Yaslanma, yaşlanmanın geri döndurulemeyen süreci, kimileri- ni "zarafetle yaslanma" felsefe- sine itti. Bol lafa ve felseye aldınş etme- yenler, retin-a kremlerine dadandı ya da dayanılmaz acılan göze alıp nesterin altına yattı. Kısacası rut- mayan adalelerin güçlendirilmesi, buruşuklann gerdirilmesi, sarkık- lann toplanması çabası, modenı- leşme evresinin belirgin bir özel- liği durumuna geldi. Sonunda gençlik menbaı, "tn- san Bnyüme Hormonu" (HGH) adıyla, geçen hafta, VVisconsin ve Milwaukee'de keşfedildi. Wiscon- sin Tıp Koleji ve Milwaukee Tıp Merkezi araştırmacılan, New England Journal of Medicine'de yayınladıkları bir makalede "gençleşmenin" mümkün olabi- leceğini ilan ettiler, ama şimdilik sadece yaşh erkekler için. Kadın- larda hormonun ne etki yapaca- ğı henüz bilinmiyor. tnsan büyüme hormonu (HGH) yaşh erkeklerde derinin sı- kılaşması, adalelerin toparlanma- sı ve vücuttaki aşın yağların azal- masına yol açıyor. Yirmi yıla ka- dar gençleşme sağlıyor. Yapılan açıklamalarda "tedavioin henüz yaşamı uzatugı yolunda bir delil ohnadıgı, ancak yaşlılık donemi- •in çok daha zinde ve hareketü geçirilmesini sagladığı" belirtildi. Yapılan deneylere göre HGH, vucudun bileşiminde bir değişik- lik yaratarak yaslanma belirtile- rini ortadan kaldınyor. Genç bi- rinin vucudunun yüzde 80' i ada- leler, organlar ve kemiklerden oluşuyor. Yüzde 20' si ise yağlar ve deriden. Ancak 30 yaşından sonra adalelerde körelme başh- yor, deri inceliyor, vücudun ada- le, organ, kemik bileşiminde yağ yüzdesi artmaya başhyor. Bu yüz- de, her on yılda ortalama yüzde 5 artarak yaslanma sürecini etki- * . ı - ı - A •< . . . . ı w ., »« îiyor. Yetmiş yaşmda ortalama Ingılızlenn yaşam tarzı, Avrupalılara gore bıraz degışık. Bunun en göze vticut büeşiminde yağiar ve kas- çarpan örneği kuşkusuz otoların sağçlan direksiyonlu ve trafiğin soldan îar yan yanya duruma geüyor. olması. Ama bu da İngilizlerin kendi geleneklerine ne kadar bağlı k % Ü £ ^ S 5 S 2 S ; olduğunun bir kamtı. Ortaçağ yıllarında fayton sürücülerinin kamçıları, Uyordu. îki tıp merkezinin yaptı- soldan geçen yayaları rahatsız ettiği için faytonların soldan sürülmesi, ğı deneyier, artık en azından bu dolayısıyla sürücülerinin de sağa oturması yöntemi geliştirilmiş. sürecin HGH yani vücut büyüme 23.00'e kadar açık olan geleneksel pub'larda gele- Iki rakip takımın oyuncusu olarak karşı karşıya gelen Maradona ve Schillaci arasında birçok Ortak yan var. İkisi de ezik bir geçmişi taşıyorlar, ikisi de 'güneyliliğin' iki türlüsünü sergiliyorlar. MARADONA VE SCHİLLACİ — İkisi de.'Guneyli1 . Birisi asi digeri minnettar. NtLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — Sclüllaci'nin gol krallığı ve Maradona'nın gözyaş- lan içinde sona eren "Kapa '90" dikkatlerin bu iki as futbolcu uze- rınde toplanmasma yol açtı. Bir ay öncesine dek varlığından kim- senin haberi ohnadıgı Sicüyalı es- ki lastik tamlrcisi Toto Schillaci, bodur boyuna rağmen birkaç haf- ta içinde kadınların kalbine taht kurdu ve ülkenin en büyük seks simgeleri arasına katıldı. Schillaci'nin yıldızı yukseUrken, yıllann tartışılmaz futbol kralı Di- ego Armando Maradona, Dünya Kupası'ndan gözyaşlan içinde ay- rıldı. ttalyan Cumhurbaşkanı Francesco Cossiga boynuna ikin- cilik madalyasını takarken bile gözyaşlarını frenlemeye gerek görmeyen Maradona, var olma- yan bir penaltıyla Kupa'yı yitir- meyi kabul etmiyor ve Dünya Ku- pası'mn da "giicu" tetnsil ettiği- ni, "güce karşı futbol oynanama- yacağını" söylüyordu. Schillaci ve Maradona bu ku- pada futbolculuklan kadar ben- zer bir ezik geçmişi sırtlannda ta- şımakla ilgi çektiler. Daha doğru- su 'güneyliliğin' iki türlüsünü ser- gilediler. Kaderin iki rakip takı- mın oyuncusu olarak karşı karşı- ya getirdiği bu iki futbolcu arasın- da çok ortak yan vardı. Schilla- ci, ttalya'nın; Arjantinli Marado- na da dünyanın güneyinden gelı- yordu. Zaferin doruğuna erişme- lerine rağmen hiç unutulmayan ya da kendilerine daima hatırlatılan bu guneyülik Schillaci'yi minnet- tar, Maradona'yı da asi yapmış- tı. örneğin Schillaci odaya Futbol Federasyonu Başkam Antoaio Matarrese girdiğinde tüm takım arkadaşları otururken ayağa kal- kıp, yerini veriyordu. Buenos Aires'in fakir banliyö- lerinden gelen Maradona ise dai- ma meydan okumayı yeğledi. Na- poli'de oynanan Italya-Arjantin maçında amigolan kendi tarafına çekmek için, "İtalya'ya tezahörat yapma>ın" dedi veekledi, "İlal- ja sizi şimdi hatıriıyor. Yıün 364 gunü unutuyor." Arkadan uzeri- ne çullanan Italyan gazetecilerine savunmasmı şöyle surdurdü: "Ne yani sövlediğirn valan raı? Ben oy- nadığım Napoli lakımıyla Milano ya da Verona'ya gittigimde bizi 'ttalya'ya hoşgeldıniz', >a da 'Gelmeden önce yıkandınız mı?' veya 'Hitler daha yapacak çok işin var.' yazılı pankartlarla kar- şılıyoriar. Ya da yanardagı kaste- derek, 'Vezuv bu işi sen hallet' ya- zan yazılan tribiinlere asıyorlar. Siz şimdi soylediğime yalansa ya- lan deyin." Sicilyah Schillaci de Maradona gibi sokak üniversitesinde yetis- miş. Bir marangoz olan babası or- taokulu bitirir bitirmez Toto'nun elinden tutmuş ve Paiermo'nun "PiraBdello" sokagındakı lastik tamircisine götürmüş. Patrona 14-15 yaşlanndaki Toto'yu teslim ederken de, "Daha çocuk. İyi maamele edin lütfen" diye tem- bihlemeyi de unutmamış. 1981 yı- lında tamirciden ayda 500.000 li- ra alan Toto, 17 yaşında gene benzeri bir ücrete Messina takı- mında oynamaya başlamış. Sicil- ya'da güçlü olan aile baskıandan, adanın öbür ucuna giderek ken- dini kurtaran Schillaci, ilk aşkın- da annesinin vetosuyla karşılaş- mış. Messina'da bir kızla birlikte yaşamaya başlayan Toto, annesi- nin "böyle bir gelin kabnl etmeyeceğini" söyiemesi uzerine ilk aşkını terk etmiş. Şimdiki ka- nsı Rita ile evlenmek için de genç- ler bizim Anadolu usulü kaçmak zorunda kalmışlar. Nikâh, leke- lenen namusu temizlemek için kı- yılmış. Evlenene dek, ttalyan erkekle- rinin çoğu gibi, annesinin etkisi altında olan Schillaci'nin gözü şimdi de karısı Rita'dan başkası- nı görmüyor. Dünya Kupası sıra- sında doğan kıayla, çocuklara ba- yüan ülkesinin tüm sempatisini toplayan "şampiyon"un, yeni do- ğan çocuğunu görmek için kamp- tan apar topar helikopterle ayn- hrken, "Bu alet bavada nasü dunıyor" diye sorması hâlâ hatır- lanıyor. Evet bir rüzgâr gibi gelip geçen "Kupa '90"dan Italya'ya bir şam- piyon kahyor. Ama Toto ile bir- likte yıllardır çözülemeyen "güney" sorunu bir kez daha be- yinlerde soru işaretleri açıyor. Londm'dan İngiltere'de gelenek enflasyonu hormonunun düzeyi ile oynana- rak etkilenmesinin mümkün oldu- ğunu gösterdi. Araştırmacılar bu sonuçlara rağmen, hormonun bütün yaşlı- larda kullarulması önerisinde bu- lunmak için erken olduğunu be- lirttiler. Hormonun aşın dozda kullanılması durumunda şeker, romatizma, tansiyon, kalp yeter- sizliğine yoi açma tehlikesinden söz ettiler. Basın, haberi verirken daha çok hormonun aşın kullanılması ha- linde yol açacağı zararların ve yüksek fıyatuun üzerinde durmayı yeğledi. Yaşh köşe yazarlanndan Russd Baker'a göre basının bu tutumu "iyi haberlerle başetme- yi bir türio ögrenenıemesİDdea" kaynaklamyor. STELYO BERBERAKİS LONDRA — lngiltere'nin başkenti Londra, "y«z giiıılerİBİ" yaşıyor. Isının 25 dereceye ulaştığı bu- günlerde Londralılar kentin çeşitli yerlerindeki dev yeşil parklara atıyorlar kendilerini. İnsanlar güne- şin taduu, ancak yılın birkaç ayında, o da yağmur- dan dolayı kesintili olarak çıkarabiliyor. tngüizler, geleneklerine çok bağlı. Nezaketlerinin yam sıra insan haklanna da büyük önem veriyor tngüizler. Aynı köpeklere gösterilen sevgi ve saygı gibi... Avrupa'da, diğer ülkelerde pek görülemeye- cek dereceye varan bu sevgi ve saygı çerçevesinde, köpekler sahipleri eşliğinde istedikleri topte taşıma aracına rahatça bindirilebiliyor. Her aracın içinde görülen "şoföriin dikkatini dagıtmayın, keadisiyle koaaşmayın" uyansının altında çocuklar ve köpek- ler için geçerli bazı şartlar sıralanmış. örneğin "Ço- cuk ve köpekler ücrele tabi degildir, ama lütfea on- lara sahip çıkıa" gibi maddeler var. tngilizler içkiye düşkün bir millet. Gece saat neksel lager biralar iciliyor. Zaman kısıtlaması ol- duğu için lager biralannı ardı ardına içen tngilizle- rin çahşan sınıfı, doğal olarak zamanından önce sar- hoş olup "knfelik hale" geliyor. Genel olarak "pahalı" olan restaurant ve gece kulüplerinin ka- panma saatleri ise daha esnek... Gece yansından sonra ancak sarhoşlara rastla- nabilen Londra'nın Covent Garden ya da Piccadilly Cux;us gibi "turistik'* olarak mütalaa edilen yerle- rinde, tngilizlerden çok yabancılar dolaşıyor. Gece yansından sonra Piccadilly Meydanı hayat doluyor. Gençlerden oluşan bir orkestra rock muzik çahyor, etraflannda toplananlar ise dans ediyor. Bunlan iz- leyenlerin arasında az önce 150 lngiliz pound'luk bir konserden, 4.5 pound'luk bir sinemadan ya da en ucuz bir pub'tan çıkmış olan kişiler var. Muzik, tngilizlerin ya da Londra'da yaşayan yabancılann adeta icine işlemiş. Son günlerde Londra'da en çok dinlenen sanatçı ise, ünlü opera sanatçısı Luciano Pavarotti'den başkası değil. Pavarotü'nin son çıkar- dığı plak hemen her Londralının evine girmiş bu- lunuyor. Londra'da ünlü 'nnderground' yani, yeraltı met- rosu var. Yerin yedi kat dibine kadar ulaşan 18 ayn metro hattında 284 istasyon bulunuyor. Londra'mn bir ucundan diğer bir ucuna hiç aksamadan compu- ter sistemiyle çalışan metrbya büyük rağbet göste- riliyor... Çunkü yer üstündeki çift kath otobüsler, her ne kadar halen popüler ise de Londra'da son yıllarda gözlenen aşırı yoğun trafik yüzünden pek tercih edilmiyor. Öyle ki uluslararası ticaret yapan şirketler, Ingiltere hükümetini bu konuda uyanyor. Bir an önce bu soruna bir çözüm getirilmezse şir- ketlerini, Avrupa'nın diğer başkentlerine taşıyabi- leceklerinden söz ediyorlar. Zaten bu nedenle Jngi- üzler "Tünel Chanel" olarak tanımlanan Manş de- nizindeki denizaltı geçidini bir an önce tamamla- mak amacıyla faaliyetlerini yoğunlaştınyor. Londra'nın ünlü yeraltı metrosunun da sorunla- n yok değil. Londra polisinin verdiği son rapora gö- re, metrolarda ve özellikle gece geç saatlerde ırza tecavüz vakaları oldukça artmış bulunuyor. Gece yansına kadar çalışan metrolarda saat 21.00'den sonra yolcu sayısı seyrekleşiyor. Ama sarhoş sayısı artıyor. Bayanlann korkulu rüyası haline gelen met- rolann, bu "tefaükeli" olaraktanımlanan geç saatle- rinde herkes birbirinden "kuşkulanıyor".. Bu insan- ların arasında biri aniden kusacak olsa dahi, gör- mezlikten geliniyor... Sabah saatlerinde ise papyon- lu, kostümlü, bastonlu ve bıytk uçlan yukanya doğ- ru kıvrılmış 'lord" görünümlülerin yani sıra, punk giyimhleri de yan yana görmek mümkün. Kafala- nnın büyük bir bolümünü usturaya vurdurmuş, an- cak Mohikanlar gibi yahıız tepesindeki saçlan uza- tıp, rengârenk boyamış olan punk'lar, diğer bir de- yişle "issizliğin ve sosyal yaşam taranın bir aynası" olarak görülüyor. Ama bu tipler, papyonlu ya da kravatlı beyleri rahatsız etmiyor. Çünku ingilte- re'de yanındakini rahatsız etmedikçe insanlann öz- gürlüğü sonsuz. Aynı, her üç kişiden birinin "renkli" yani zenci, Hintli gibi olmasının son derece normal karşılanması "sarkınnlık" yapmanın ise buyük suç olarak kabul edilmesi gibi. İngilizlerin yaşam tarzı, Avnıpalılara göre biraz daha değişik. Bunun en göze çarpan örneği kuşku- suz otoların sağdan direksiyonlu ve yolların soldan olması. Ama bu da İngilizlerin kendi gelenekleri- ne ne denli bağlı olduğunun bir kamtı. Ortaçağ yıl- larında fayton sürücülerinin kamçıları, soldan ge- çen yayalan rahatsız ettiği için, faytonların :• dan sürülmesi, dolayısıyla sürücülerinin de saga utur- ması yöntemi geliştirilmiş. Bu arada Ingiltere'deki geleneksel taksiler var. Ama taksi sürücüleri yam- na müşteri oturtmaz. Bunun da bir geçmişi var. Yine Ortaçağ'da fayton sürücüleri yanıbaşlarında atla- rının samanlanm bulundurdukları için yanlanna yolcu oturtmazmış. Şimdilerde saman kalmamış ama gelenek devam ediyor. terdiği ufacık 'bedlyeiik eşya'la- ra dönuşüyor. Berlin duvannı gösteren kartpostallann birinde, açılan minicik bir ddikten muz- kendine güvenen, daha çok V gözlerinde sevinç ve umut panl- dayan bir çocuğun fotoğrafı yer alıyor. Çocuklar geçmişin trajik anılanna karışarak yok olan du- vann ufacık parçalannı, 9 Kasun 1989'u görüntüleyen kartpostalla- n satın alıyorlar. Minicik ellerini uzatarak, paralanm dikkatle sa- yıp, ufak torbalan özenle çanta- lanna yerleştiriyorlar. Gerçekte, özgürlüklerinin ve gelecek umut- lannın tarihsd bir kamtına sahip oluyorlar. Yepyeni bir yaşamın ilk kuşağı olma özelliğini taşıyorlar 'tek Almanya'da. Bir yıl sonra 200. yüdönümü- nü kutlayacak olan farihi Bran- denburg kapısı onanmda. Doğu Almanya'dan Batı Almanya'ya yürüyerek geçen çocuklar gibi, ar- tık herkes rahathkla, dilediğince geçryor her iki Berhn'e. Adnn başj nöbetçüer, kuleler, tel örgüler, köpekler, özgürlük uğnına ya- şamlanm yitirenler belki yıllarca romanlara, öykülere, filmlere ko- nu olacak. Ama bu acı ve hüzün- İU amlann izlerine rastlamak olaa değü. On binlerce kişinin üzerin- de şampanyalar patlattığı, dans ettiği, ellerinde bayraklarla 'özgüriüğü' haykırdıklan, önün- de konserier verdiği Berlin Duvan gibi, sınır geçiş kapüan da yok ar- tık. Brandenburg kapısıyla, Reich- tag binası arasında sabahın ilk s atlerinden başlayarak tezgâh kuruluyor. Bayraklar, kalpaklar, şapkalar, rozetler, iğneler ve taş- lar... Berlin duvannın ufaak par- çalan büyuk rağbet göruyor. Tez- gâhlara yanaştığımızda taşlan he- men hemen sadece Turklerin sat- tığını fark ediyoruz. Karslı, Er- zurumlu, Diyarbakırlı yurttaşlar, neredeyse taşlann satışmı tekelle- rine akmşlar. Büyük ve küçük torbalarda satışa sunulan taşlann ederi 3 ile 6 mark arasında deği- Siyor. 28 yaşındaki Musa Tebani iki yıldır Almanya'da yaşıyor. 1 Ocak 1990'da taş satmaya başla- mış. 'Duvann yıkılmasım' dört gözle beklemiş. Satıştan hoşnut kalınca, bütün ailesini geürerek, birlikte çalışmaya başlamışlar. Kazanandan memnun görünü- yor, "iyi para getiriyor, Allah be- reket versin" diyor. Neden sade- ce Turklerin 'taş sattığmı' sordu- ğumuzda, "Bu işin cezası var, ilk önce 30 mark, ikincide 169 mark verdik" diye yanıthyor. Bunun ne kadar süreceğini merak ediyoruz, "Elimizde çok taş var. Biz ceza vermeye razıyız. Polis sürgün edinceye kadar satacağız" karşı- Uğıru veriyor. Taşlann çok canlı, renkli ve pariak olduğu dikkatimizi çeki- yor. Bir başka genç, "banlar ye- ni boya" diyor. tçimize, 'gerçek- ten Beriin Duvan'na mı ait' kuş- kusu düştüğünde, Alman polisi 'orijiııal taflar' diyerek garanti ve- riyor. Erzurumlu bir yurttaş da, sattıklannın gerçekten Berlin du- varmın taşlan olduğuna yemin ediyor. Berlin'in ünlü Kurfüsten-damn bulvarında restauranüann, cafe- lerin önünde tek tuk de olsa bu tür tezgâhlara rasthyoruz. Konuştu- ğumuz bir Alman televizyon ya- pımcısı, ince alaylı ve esprüi bir dille Almanya için bundan soru olabilecekleri, yaşanacaklan ken- di düşüncesine göre anlatıyor. Ko- nut, işsizlik sorunu, başkent ne- resi olacak, Almanya'nın adı... Artık askerlerin ve gizli servis gö- revlilerinin bile birbirleriyle şaşır- tıcı sıcak dostluklar kurduklann- dan söz ediyor ve her şeyin nor- male dönüşmesinin on yılı alaca- ğını vurguluyor. Berlin artık 'yana batı, yana dogu, arası Türkiye olan müthiş bir kent' değil. Her yeru gün, de- ğişimlere açık.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear