Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
29 HAZİRAN1990 HABERLERİN DEVAMI CUMHURÎYE7
(Baftara/ı I. Sayfada)
siyasal nitelik taşıyor. Onfara göre, taraflar
oturmalı ve Fırat sulannı belirii kotalara gö-
re paylaşmalıdır.
Türkiye ise konuya daha gerçekçi ve uzıın
vadeli yaklaşarak diyor ki:
Konu, "Fırat'ı paylaşmak" değildir. Fırat
ve Dicle havzası suları için kapsamlı bir or-
tak kullanım projesi hazırlanmalıdır. Ulusla-
rarası hukukta da kabul gören bir yaklaşım-
dır bu. Irak ve Suriye'de hâJâ neredeyse Sü-
merier'den kalma açık kanal sulama sisie-
mi kuilanılıyor. Bu da buharlaşma yoluyla
yüzde 50'lik bir su kaybına yol açıyor. O yüz-
den, modern teknolojinin yöntemlerini, bir iş-
birliği modeli çerçevesinde birlikle geliştire-
lim. Bu arada, Fırat'tan Suriye'ye bıraktığı-
mız 500 metreküp saniye su konusunda tu-
tumumuzu esnekleştirebiliriz.
Ankara'nın makul ve uluslararası hukuka
uygun tutumu böylece özetlenebilir.
Ne var ki, Şam ve Bağdat'ın şimdilik ken-
di yaklaşımlannı Ankara'ya dayatmaktan öte
bir şey düşünmedikleri ortaya çıkmıştır.
Gerçekçi olmaktan çok uzaktır bu bakış
açısı. Bağdat ve Şam, bu politikalarında ıs-
rar ederek sonuç alabileceklerini sanıyoriar-
sa yanılıyorlar.
Bir noktayı vurgulamakta yarar var: GAP
ve onun çerçevesinde Atatürk Barajı, Türki-
ye'nin en yoksul yöresini kalkındırmak için
gerçekleşme yolundadır. Fırat ve Dicle su-
larından daha çağdaş ve düzenli biçimde ya-
rarlanmak böylece gündeme gelmiştir.
GAP'tan vazgeçilmesi herhalde söz konusu
olamaz.
Onun için, Güney komşulanmızın bundan
rahatsız olmalarına gerek yoktur.
Türkiye öteden beri tüm bölge ûlkeleriyle
olduğu gibi, Irak ve Suriye'yle de iyi komşu-
luk ilişkilerinden yanadır. Bu açıdan, ilişki-
lere ekonomik bir taban oluşturulması için
iyi niyetli girişimleri söz konusudur.
Ama ne var ki, Türkiye özellikle Suriye'-
den bugüne dek olumlu bir karşılık görmüş
değildir. Türkiye'nin bütünlüğünü hedef alan
PKK terörünün Şam'dan şu ya da bu biçim-
de sağlamış olduğu himaye ise kuşkusuz yi-
ne bu çerçevede değerlendirilmelidir. İkili
ilişkilerde böylesine otumsuz bir faktöre kar-
şın, Ankara'nın bunca yıl Şam'a karşı hayli
sabırlı davrandığı befirtilmelidir.
Evet, Ortadoğu'nun en önemli su kaynak-
ları bugün Türkiye'dedir; üstelik yarın da bu
durum değişmeyecektir.
Dünyanın baska coğrafyaianna taşınama-
yacağımıza göre, başta ekonomi ve ticaret
olmak üzere her alanda işbirliği kurup geliş-
tirmekten başka çare yoktur. Irak'm, Suriye'-
nin ve Türkiye'nin birbırleriyle en iyi ilişkile-
ri kurmaları, tümünün ortak çıkarınadır.
Uluslararası konjonktûr ıle bölgede değiş-
meye yûz tutan dengeler de göz önüne alın-
dığında, bunun gerçekçilik olduğu da orta-
ya _çıkar.
Öyle değil mi?
CÛNEYT ABCAYÜBEK yazıyor
Sanstirde ilk uygulama
(Baftarafı 1. Sayfada)
büfünliigti aleyhine ve milii duy-
gnlan zayıflancı nitelikte yayın
yapmayı $iar edindikleri" öne sü-
rüidü. Kapacma kararlan, basın
kurulufları ve siyasal partiler ta-
rafından tepkiyle karsılandı.
İçişleri Bakanlığı, Olağanüsiü
Hal Koordinasyon-Kurulu Baj-
kanlıgı'nın 216.1990 tarihli karar-
ları dün tstanbul'da uygulandı.
Dün sabah ilk olarak Gürpmari
da kuruJu Nafiz Dıcak'a ait Ilıcak
Matbaası'na geien polisler, bakan-
lık enorini matbaa rnüdürü Serdar
Dıcslc'a tebli| ederek lesislerin 10
gün süreyle kapatıldıgııu bildirdi-
ler. Istanbul Ernniyet Müdilrlü|ii
GüvenJik Şube Müdür Yardımcı-
sı Yiiksel ÇarhacıogJu ve polisle-
rin düzenledikleri kapatma tuta-
nagında, Içişlerı Bakanlığı'nın ya-
zısına definilerek şöyle denildi:
"Dıcak Tesisleri'nde basüan ve
Olgğanustu Hal Bölgesi ve müca-
vir illerde dağıtımı yapılan 2000'e
Dognı dergûi ile Halk Gerveği ga-
zetesi basıJdiğıodan bahislc Ola-
ganüstii Hal Bölges'nde bu vavuı-
Jann, faaliyederi yanlış aksettire-
rek gercek dı$ı haber ve yorum
yapmak sureliyle kamu dnzeninİD
ciddi diızeyde bozulmasına, böl-
ge ballunın hevecanlanmaana, gü-
venlik kuvvetlerinin görevlerini
gerefi gibi yerine getirmeierini en-
gefleyecek şeiöldt rayımlanan ve
Türkiye Camburiyeti'nin derleti
ve milietiyle bolünmez bütünliigü
aleybJne ve milli duygalan zayıf-
latıcı nitelikte yayın vapmayı şiar
edinraiş olan Halk Gerçegi ve
2000'e Doğru dergilerinin basım
yeri olan Dıcak Tesisleri'nde mez-
kur dergiierin basıiması nedeniy-
le 424 sayılı kannn biiluoiiade kâ-
rarnaraenin 1. maddesinin (a)
bendi uyannca Olaganüslti Hal
Bölge Valiliginin teklifı iızerine 10
gıin sıireyle kapaiılroası tçişleri
Bakanlığı'nca uygun görülmu$-
für."
Matbaayı mühürleyen polisler
daha sonra dergiierin dağıtınunı
yapan Hür Dagıüm'a da aynı teb-
İigaa yaparak Halk Gerçeği ve
2000'e Doğru'nun dağıtimmm sii-
resiz yasakJandığını belirttiler. Da-
ha sonra HaJk Gerçegi ve 2000'e
Doğru'ya gelen aynı polisler ka-
patma tutanaklaruu tebu'ğ ettiler.
Halk Gerçeği'ne yapılan tebligat-
ta gazetenin "namus. din, işken-
ce, sârgün motiflerini işleyerek
devlet ve guvenlik kuvveUerine
kafşı gelmeye, siJahlı mücadele
edenlerin desteklenmesini sagla-
mava yönelik tamamen abartılı ve
gerçek dışı vayın yaparak kamu
düzeniniıı ciddi şekilde bozulma-
sına neden oldugu" yazıldı.
2000'e Dogru'ya yapılan tebliğ-
de ise derginin, "bölgedeki faali-
yetleri yanlış aksettirerek gerçek
dısı b«b«r ve yorum yapmak su-
reti>1e bölgedeki kamu düzeninin
ciddi şekilde bozuJmasma, bölge
ballamn heyecanfanmasına, gii-
venlık knvvederinin görevlerini
geregi gibi yerine getirmeierini en-
gelleyecek şekilde yayın yaptıgı"
beürtildi.
Tepkiler
Sansür ve Sargün Kararnanıe-
si'nin ilk kez uygtılanarak dergi ve
matbaa kapatılması, basın kuru-
luşlan ve siyas: partilerce tepkiy-
le karsılandı. Kapatma kararmdan
sonra bir basın toplantısı düzen-
leyen 2000'e Doğru Dergisi Yaa Iş-
eri Yönetmeni Höseyin Kanıniık,
>astma haar iki sayının matbaa-
un kapatılması nedeniyle basıla-
layacağını söyledı. Dıcak Tesisle-
i'nin lOgün kapauJması nedeniy-
; basın toplantısı yaptığı sırada,
erginin dağıtımınm yasaklandı-
haberini öğrenen Hüseyin Ka-
nlık, 2000'e Doğru'nun susma-
cağını, gerekirse baska bir adla
niden yayına devam edeceklerini
yledi. Sorunun basın özgurlüğü-
ilgüendirdiğİTii ve Türkiye'de
rarnameyle estiriJmek istenen
iınanın kabul ediJerneyeeeğini
ieyen Karanlık'a daha sonra
isler tarafından derginin bası-
un, dağıtımjnın, yayınının, ço-
tılmasının süresiz yasaklandı-
ebli| edildi.
000'e Doğru. Halk Gercegi,
ürlük Dünyası. Demokrat.
ık. İşçinin Sesi, Eylem, Adım-
>e Devrimci Genclik adlı ya-
ın basan Ilıcak Tesisleri sahibi
z Ilıcak, matbaanın kapatıl-
ndan sonra Cumhuriyet'e $u
amayı yaptı:
iz bastığımız yayınfarda ka-
ntnamtye aykın bir yaa olrnama-
suıa asın hassasiyet gösteriyoruz.
Bu matbaacmın meselesi değil,
basın o/gurlüğu meselesidir. Ne-
reye vanlmak isleniyor bilemiyo-
nım. Zaten kararname aoayasaya
aykın. Yayını durdurmak varken,
neden malbaayı kapauyorlar bil-
miyorum. Bugün ANAP milJetve-
killeri bile Kürtçenin serbest bıra-
kılması için demecler veriyorlar.
Bu karantameyi çıkaraıüar önce
kendi mületvekillerini sustursun-
lar. Bu kararla ticareti de yasak-
lıyorlar. Bana yönelik bir gözda-
gı oldugunu düsünüyorum."
Nafiz Ilıcak, karann iptaü için
Idare Mahkemesi'ne başvuracak-
lannı da sözlerine ekledi.
Istanbul Gazeteciler Cemiyeti
Başkanı Nezih Demiricenl de bun-
dan sonraki geiişmelerin daha va-
hirn olacağı şeklindeki endişelerini
dile getirerek şöyle konuştu:
"Oaha önce çıkartılan kanun
kuvvetindeki kararnamenin u)-gu-
lanmasına, dolayısıyla roafbaala-
nn kapablması olayına tanık olu-
yonu. Bundan sonraki gelismele-
rin çok daha vaoim boyutiards
olacagı İDancındayım. Unınca bir
sdreden beri mevcut kısıtlamalar
yiıriirlükte iken (erörun hâlâ de-
vam etmesinin nasıl izah ediiece-
ğini merak ediyonun. Yine çocnJc-
lar öldüıülüyor, yine guvenlik
kuvvetleri mensuplan sehit edili-
yor. Yayın organlan susturtılmuş
vaziyerte Acaba bir yanbş adres
doğru gidiyor mu diye sormak ib-
tiyacı içindeyim. Sanırım çüzum-
leri başka yöntemlerde aramak ge-
rekir."
TGS Genel Baskanı Orhan
Erinç de 2S hazirarun Türk basın
tarihine kara gün olarak geçece-
ğıni belirterek şöyie dedi:
"424 sayılı kararnamenin lcis-
leri Bakanı tarafından ilk kez uy-
gulandığı 28 naziran, Türk basın
tarihine kara bir gun olarak gece-
cektir.
20 haziran günii Kütabya'da
Türk basınınjn özgiir oldoğundan
söz eden Içişleri Bakanı da bu uy-
gulamasıyia basın larihinde bak
ettiği yeri şüpbesiz alacaklır.
2000'e Doğru dergisinin basım,
yayın ve dagıdmın duFduruimasıy-
la Hıcak Matbaası'nın kapablmssı
anayasanın öngordugu sınırlı ba-
sın örgurlügüDun de tumden yok
edilmesi anlamını taşımaktadır.
Yetkiliier, tuttuklan yolun yan-
lışhğını ve teblikesini anlamakta
daha da geç kaimaraalıdırlar."
Basın Konseyi Baskanı Oktay
Ekşi, kapatma kararlannı Abdü-
laziz döneminde yaşanan Âli Ka-
rarnameye benzeterek şöyle dedi:
"Türk basım, bugün Sultan Ab-
diüaziz döneminde yayımiaoan ve
basım baskı altına almayı amaç-
lavan Âli Kararname'ninkinden de
kötü ve kevfiliğe açık kararname-
lerle ezilmek istenmektedir. Buna
başta siyasi iktidann millctvekil-
leri olmak iı/ere siyasi partilerimi-
zin niçbirinin gerekli duyarlıgı
göstermemeleri ayn bir kaygı ko-
nusudur.
Diinya ytiztinde suskun basın-
la demokratik sistemin kurulabil-
diğini ve işletilebildigini gösteren
bir örnek bulonursa, siyasi parti-
lerimiz de bu tutumlannda bir
gün haklı çıkabilirler. Ancak sis-
tem kilitlenip kendileri de bakla-
nnı savunmak için özgiir bir ba-
sına ihtiyaç duyduklannda, ço-
gunca vakit çok geç olur."
ÇGD Genel Baskanı Kaiuni ttl-
dınra. kapatma karannı şöyle de-
ğerlendirdi:
"Matbaa kapatnıanın, gazete ve
dergilere sansür uygulamanın te-
röni önlerae amacıyla hiçbir ılgi-
si yoktur. tktidar, terörle mücade-
le ediyor göniniusü yaratabilraek
için basına saldırmaktadır. Bası-
na saldırmak guçsıiz iktidarlann
işidir. Basım düşman gibi görmek
ve karşısına almak, hicbir iktida-
ra hayır getirmemtşrir ve getiıme-
yecektir."
Prof. Dr. Çetin Özek de Türki-
ye'de basın özgürlüğünün tümüyle
yok edildiğini vurgulayarak "Bu, |
olaganüstü hal bahanesiyle Tür-
kiye'de diktatörlük rejimini kaml-
layan bir olgudur. Yargı yolu da
yoktur. Kararname çıkanldığı za-
man gerekli tepki gosterilmedi.
Bunun sonu başkanlık sistemi de- ;
ğil diktatörluklür" diye konustu.
Sosyalist Parti Genel Baskanı
Ferit Ilsever de yaptığı açıklama-
da, Guneydoğu Kararnamesi'nin
gerçek hedefine yöneldifirti belirt-
ti. Ilıcak Matbaası'nın kapatılma-
sına Gune>'doğu Böigesi'ndeki ha-
berlerin "yanlıs aksettirilditi" şek-
linde gerekçe gösterildiğini belir-
lenllse\er, "Oysa daba gecen gün-
lerde büyük bir katliam yasanan
ÇevrimJi köviine 11 gun süreyle
basın sokulmadı. Haber alma öz-
gürhıgti kararnamelerden sonra
kullanılmaz oldu. Basın sadece
Olaganüstü Hal Böige Vaüiiği'nin
yaptığı açıklamalar doğrnltusnn-
da haber yazabilir bale getirildi"
dedi.
DYP Istanbul fl Baskanı Orhan
Keçeli ise şöyle dedi:
"Bonlar TüfiJye'yi yüz sene ge-
rive götüriir. Banlor sansıirdür.
Daba basılıp me>dana çıkmamıs
herbangi bir gazete veya dergi için
bu tür bir bareket jnnhştır. Hem
hür ve derookrat olacağız, Avru-
ps Konseji"ne gireceğiz, ama usuf-
lerimiz de yöz sene öncesine ail
olacak. Jkisi birbiriyle çelişkiye
düşer. Basn diişiinür, duşündügü-
nü yazar, fikirierinden oturü hiç-
bir seküde suçlanmanıaiıdır."
(Baftarafı 1. Sayfada)
di. Yasadığımız alelacaip demok-
ratik düzende yapımcı Uğur Dün-
dar ile TRT yönetiminin haklı
baskıya boyun eğmeleri bile de-
ğeri azımsanmayacak bir davra-
nış. Tü'lü Hodri Meydan kamu-
oyunun hemen her kesiminde
kötü puan aldı. Yapımcı ile yöne-
tim başarıyla yarattıkları çirkin iz-
lenimi silebilmek için muhalefet-
le hemen diyaloğa girmek, hiç
değilse otuz beşer dakika süre-
lerde iki muhalefetin görüşlerini
yansıtmak zorunda kaldılar.
Liderlerie dün sabah yaptığı-
mız telefon söyleşilerinde öğren-
dik. Uğur Dündarotuz beş daki-
kalık sürede on beş soru yönelt-
mek istiyor. Örneğin, ekonomi-
de halkı ezen uygulamaları na-
sıl dûzeltebilecekferini soracak
ya da iktidara geldiklerinde sos-
yal, ekonomik, rejim açısından
hangi yaptırımları gerçekleştire-
ceklerinı duyurmak isteyecek.
Her biri belli baslı konular. Otuz
beşer dakikada böylesine önemli
bu ve benzeri on beş konuya iki
dakikada doyurucu biçimde ya-
nrtiar nasıl verilebilir?
TÖ ile söyleşi, öyle düzeyde
gelişti ki bu geceki program hod-
ri meydan olmaktan çıktı. Bir çe-
şit cevap hakkının kullanılması-
na dönüştü. Bu nedenle Uğur
Dûndar'a bu gece büyük sorum-
luiuk düşüyor. Moda deyışiyie tu-
zak sorulardan kaçınması, TÖ'-
nün siyasal eme/lerıne koşut ir-
deiemelerıni halkın coğunluğunu
simgeleyen muhalefetin açık se-
çik yanıtlaması olanağını hazır-
laması gerekiyor.
Tersine davranışlar, yakışıklı
meslektaşımız Uğur Dûndar'ın
yine başını ağrıtacak sonuçlar
verebilir. TÖ'yü haklı göstermek
amacıyla iki muhalefet liderini
ekrana getirdiği izlenimi doğabi-
lir. Yapımcının bu duyarlı denge-
yi kuracağı kanısı dûn sabah si-
yasi çevrelere egemendi.
Muhalefet kuşkusuz, TÖ'nün
1992'ye kadar Çankaya'da rahat
nefes alabilmek için Hodri Mey-
dan adını kullanarak yaptığı si-
yasal çıkışlara gerekli karşılıkla-
rı verecek. Bu geceki programın
ilk ve önemli bölümü bu nokta-
da toplanıyor. TÖ, 92'de hem
genel seçim hem de cumhurbaş-
kanını halkın seçmesini jstiyor-
du. Tabii İnönü'ye göre TÖ biraz
yardımcı olsa tarafsızlığını kanıt-
lar görünse sorun kalmayacaktı
ama halk böyle düşünmûyor.
Sade insanlar TÖ'yü hâlâ başı-
mızda görmenin sorumlusunu
arıyor.
Edindiğimiz izlenime göre mu-
halefetin iki cephesi de TÖ'nün
hem Çankaya seçimındeki ayar-
sızlığa hem de eline geçirdiği
yetkileri başkanlık sistemine uy-
gun yürütmesine karşı çıkacak.
O yûzden 92'ye kadar beklemek
yerine, hemen erken seçim iste-
yecek. Yeni parlamentonun hal-
kın ya da yeni Medis'in cumhur-
başkanını seçeceğîni vurgu-
layacak.
Cumhurbaşkanı seçimindeki
yöntem farklılıklanna karşın bu
gece Demirel ile Baykal'ın siya-
sete uygun dille TÖ'yü ilk fırsat-
ta aşağıya indireceklerini ve bu
kararlılıklarını haika duyurmala-
rı bekleniyor.
Ana taktiğin ikinci bölümü mu-
halefetin iktidara geldiğinde be-
lirli konularda neler yapacağını
içeriyor. İzleyiciden ve elbette
Uğur Dündar'dan gelecek soru-
larla -örneğin pahalılık- önlemle-
rinin gündeme gelmesi bekleni-
yor. Ekonomik ve siyasal konu-
lardaki uygulamalarını yuvarlak
cümlelerden kaçınarak muhale-
fetin somut, anlaşılır biçimde or-
taya koyması hem gerekiyor
hem de zorunlu görünüyor. Şa-
yet Uğur Dündar soru uğruna li-
derlerin bu yöndeki kısa, özlü,
somut açıklamalannı ağızlarına
tıkamazsa muhalefetin bu eşsiz
fırsatı yeterince değerlendirerek
halkı gelecek açısından aydınlat-
ması olası/ığı doğuyor.
Muhalefete otuz beşer dakika
veriterek tabii Çankaya konuğu-
na bir yerde övünme payı da çı-
karılryor. Ekranı yetmiş dakika iş-
gal etme becerisini gösteren TO,
yann iki muhalefetin bir TÖ et-
mediğini şöylerse şaşırmayalım.
Çünkü TÖ, her fırsattan kendine
bir pay çıkarmada öylesine us-
talaştı. Daha önceki gün SHP'fi
belediyelerden yakınanlara oy
verdikleri için beş yıl çekecekle-
rini söylüyordu. Güya demokra-
tik bir kavramı savunuyor. Oysa
yedi yıl için ANAP oylarıyla se-
çildiğini yedi yıl çekmemiz gerek-
tiğini duyumsatıyor.
Bu geceki program Çankaya
konuğuna hizmet etme kaygısın-
dan uzak kalırsa her açıdan ya-
rarlı bir program izlenecek de-
mektir. Ne var ki kapalı kapılar
ardında neler döndûğünü bile-
mediğimizden olmaz demeye-
lim. İki liderin ekrana ayrı çıkma-
sını sağlamak için araya konula-
cak reklam kuşağında, bakarsı-
nız ANAP "İcraatın İçinden"
programlannın o renkli ve yuttur-
macalı jeneriğini gösterime so-
kar. Fabrikalar, yollar, barajlar,
tabii bu arada parmağını miras
aldığı eserlere uzatan başında
kasklı bol bol TÖ...
Devletin tüccar gibi davran-
masını isteyerek KIT'lere saat
başı zam yaptıranlar, oyu yok
parası bol ANAP, neden bu ala-
turka kurnazlığa başvurmasın?
Yedi yıldır aldatmaca, günlük
işleri değil mi?
SSCB
Türldye'ye uçak
kaçırtna girişimi
^^°
VA (AA
l
Sov
y
eüer
b l
gn- ^ ^ İ ( A A
l ~ S o v
y e ü e r
bulunan 165 yolcu ve mürettebatı
Bırlığı nde ıç hat sefen yapmakta kirayasal gazlarla zehirleme tehdi-
olan bir yolcu uçağını Türkiye'ye dinde bulunarak uçağm Türkiyei
kaçırmayaçalışanikihavakorsa- d e bir havaalanına indirilnusini
nının eylemlen sırasında etkisiz
hale getirilerek tutuklandıklan bil-
dirildi.
Resmi haber ajansı TASS'ın bil-
dirdiğine göre Kuzey Kafkasya'da-
ki Krasnodar keııtinden Sibirya-
nın giineydoğusundaki Krasno-
yarsk kentine gitmekte olan Tupo-
lev 154 tipi yolcu uçağı, Batı Si-
birya'daki Orenburg kenti üzerin-
deyken iki hava korsanı, uçakta
istediler.
TASS, birisinin 17 yasındaki
Vuri Kapirushov oldugunu, Öteki-
nin kimİiğinin ise henüz belirlen-
mediğini bildirdiği hava korsanla-
nnın bu tehdidine karşuı, pilotun
uçağı Orenburg Hava-ılanı'na in-g
dirdiğıni ve iki hava korsanının
"özel bir timin" desteğiyle ele ge-
çirildiğini kaydetti.
Lütfen dikkat?
YaJnızca Yapı Kredi
Türkiye'nin 6 büyük havaalanında
24 saat hizmet vermektedir.
îstanbul Atatürk, Ankara Esenboğa,
İzmir Adnan Menderes, Dalaman,
Antalya ve Adana havaalanlarındaki
TELEBANKA'iardan, diJediğiniz an
para çekebilir, para ya da çekyatırabilir,
havale gönderebilirsiniz.
Tüm TELECARD ve Yapı Kredi
kredi kartı sahiplerine duyurulur...
Attention please L
hızmette sınır yoktur
GÖZLEMUĞUR
(Baftara/ı 1. Sayfada)
renmeyecek miyiz? 70 yıl önceki olaylan tartışacak mıyız,
tartışmayacak mıyız?
Sorun budur.
Bu olaylan tartışamayacaksak, kitap yakan, film sansür
eden Humeyni mollalarından soyler misiniz, nefarkımızka-
lacaktır?
Atatürk'ü sevmenin ve saymanın yolu bu olaylan öğren-
mekten ve tartışmaktan geçer. Öğrenmek ve tartışmak için
de araştırmak gerekir. Bu konuları araştırmak için de hiç-
bir yasaJ engelin ve hiçbir yasağın olmaması gerekir.
Evet, 'Tecrübe ile sabif:
Yumruğu kuvvetli olanın Atatürkçülüğünün egemen ol-
duğu dönemlerde 'sahte Atatürkçülük' hep devletin resmi
ideoloj'isi oluyor. Bu resmi ideoloji de yasaklarla oluşuyor.
Bu yasakçı dönemlerde Atatürk, yıllardır 'tören Atatürk-
çûlüğü' anlayışı ile yok edildi; Kuvayı Milliyecilerin inanç kay.
nağı olan iam bağımsızlık
1
ilkesini savunmak neredeyse suç
sayıldı; laiklik, Nakşibendi tarikatına paspas yapıldıl
Bırakın da araştırıp tartışalım; bu tartışmalardan Atatürk
ve Kurtuluş Savaşı komutanları çok daha yüceleşecekter,
genç kuşakların önünde çok daha büyüyeceklerdir.
Bu yazı dizisinden iki genel sonuç çıkıyor:
Bir: Karabekir'in şeriatçı ve dinci olmadığı; tersine, Batı-
lı, laik ve demokrat olduğu.
İki: Atatürk'ün büyük komutanlığı yanında yaman bir si-
yaset ustası olduğu.
Karabekir, emekli olur; iki çocuğu ile birlikte parasız ka-
lır. Doktora, ilaca verecek paraları yoktur.
—Ygtmif iira ile mûtekait bir adam
ik&n, ikiz kızım da doğdu, olduk tamam
Evet tamam.. Çünkü herkes kaçıyor benden
Ve ben sabahlan erken
Yavru/ara hazırlıyorum sütiehni
Kaçıp gitti evdekiler
Parasızı kim bek/er?
Bu şiiri Karabekir yazmıştı. Şiirde daha sonra esi ve ikiz
kızlarımn hastalandıklarını; doktor parasının hiçbir bütçeye
yetmediğini anlatarak yoksulluktan yakınıyor. Karabekir'in
başını iki eli arasına alıp düşündüğünü ve çaresizlikten kıv-
randığını gören eşi İclal Hanım dedesinden kalan pırlarrta
ile saatin satılmasını istiyor.
—Dedelerimden kalan yadigâr
Bir pırlanta ile bir saatim var
Gönderin bedestene sattınn
Bu ağır yükü benden attınn
Bu, yüksek ruhlu bir Türk kızıydı
Türk variığının bir yıldızıydı
Taşlı saati uzattı bana
Ben de gönderdim "saf salonuna
Birkaç yüz İira geidi geriye
Sıkıntıyı attık biz ileriye
Fakat, refikam:
Döndürürken duvara başını
Gördüm iki dam/a gözyaşını
Dedim: Lanet oisun böyle geçime
Artık düştüm ben de kendi içime:
Kulaklarım içimi dinliyor
Her yerim inliyor
Gözlerim içime bakıyor
Ve gördüğû yeri yakıyor
Kalbimi deldi o iki damla yaş
Haksız yereydi bu çetin savaş
Kurtuluş Savaşı'nın dört büyük paşasından birini düşü-
nünüz ki, çocuklarına ilaç ve doktor parası bile bulamasjn.
Ve eşi, dedesinden kalan pırlantalan satsın. Öyle geçinsin-
ler!
Vfe yine düşünün. Şu son yıllarda bankaların yönetim ku-
rullarında temettü' paylaşan anlı-şanlı paşaları düşünün.
Karabekir gibıler "millimücadelepaşalan"öır, ünlerini, rüt-
belerini savaş alanlarında alan gerçek paşalar.
Bunlar da ara rejimlerin banka yönetim kurullanna oturt-
tuğu, bu koltuklarda milyonlar paylaşan "temettü paşala-
n"dır; "temettü paşaları!"
Karabekir'in kalbini delen bu iki damla gözyaşını ve bu
gözyaşından süzülen duygu yüklü şiiri, oğullarına yatlar alan
Milli Guvenlik Konseyi üyesi orgeneraller ile 12 Eylül'ün ban-
ka yönetim kurullanna oturttuğu generallere armağan edi-
yorum.
Gerçek paşalara saygılarla...
Ve temettü paşaları'na da kaygılarıyla...
İSTAMBUL'dan HİKMET ÇETİNKAYA
(Boştorafi 1. Sayfada)
yor. Özellikle Bayrampasa ve Eti-
mesgut'ta seçimi kazanma için
değişik yöntemler arıyor.
DYP'nin 13 ilçede belediye
başkanlığı seçimlerine katılma-
masının gerekçesi nüfusu 2 bin
dolayında olan küçük yerieşim
birimlerinin yaklaşık dokuzunda
çok zayıf oluşu. Çünkû 26 Mart
1989 il genel meclisi seçimlerin-
de ANAP'ın bu yörelerde aldığı
oy oranı yüzde 70-45 arasında
değişiyordu. Bu yüzden bireysel
çıkar ilişkilerimn önde olacağı 19
ağustosta yapılacak mini yerel
seçimlerde ANAP'ın 13 köy ve
kasabanın çoğunda sandıktan
birinci parti çıkması şaşmaz bir
kural olarak gözüküyor.
DYP'nin 19 ağustos mini ye-
rel seçimlere katılmaması san-
dıkian kaçmak mı?
Bize sorarsanız elbet hayır,
ama ANAP'ın bu olayı kamuo-
yunda kullanacağı da su götür-
mez bir gerçek. ANAP kurmay-
lan, DYP'nin 13 ilçede seçime
katılmamasını değerlendirirken
"Erken seçim isteyenler sandık-
tan kaçıyor" havasını yaymaya
çalışıyorlar. Nitekim ANAP Ge-
nel Başkanı ve Başbakan Yıldı-
rım Akbulut, DYP'nin seçimlere
katılmama kararmdan sonra şöy-
le diyor:
—Kaybedeceklerini bildikleri
için katılmıyorlar, korkuyorlar..
SHP, 19 ağustosta_15 yerde
mini seçime katılıyor. Üsteiik ço-
ğu yerde ANAP'ın kazanacağı-
nı bildiği halde seçimlere giriyor.
Yani SHP şimdi ANAP'ın tuza-
ğına mı düşüyor?
Bize göre yine elbet hayır.
SHP lideri İnönü, Demirel gibi
değerlendirmiyor olayı, ANAP'-
ın antidemokratik tutumuna
uzun süreli bir demokrasi anla-
yışıyla yaklaşıyor.
Şöyle diyor İnönü:
—İktidar bu ufak seçimleri, ol-
mayan itibarını daha yüksek
göstermek için kudanmak istiyor.
İnönü bu görüşünü birkaç kez
yinefemişti daha önce. ANAP'ın
halk desteğini yitirdiğini, ayakta
durabılmek için her türlü oyunu
sahnelemek için çırpındığmı an-
latmıştı bize.
ANAP'ın küçük oyunlar peşin-
de olduğu bir gerçek. Öyleyse
mini seçimden kaçmalı mı SHP?
İnönü'nün düşüncesi bu yönde
Demirel'den farklı.
inönü anlatıyor:
—ANAP devletin hizmetini pa-
zarlıyor. Böyle yönetim, derebeyi
yönetimidir, baskı yönetimidir.
Demokrasiyle ilgisi yoktur..
SHP Genel Merkezi, 19 ağus-
tos akşamı çoğu yerde mini se-
çimi yitireceğini biliyor. Bildiği
halde de seçime giriyor.
Niye, niçin?
Demokrasiyi işletmek için.
Uzun süreli bir savaştm. Salt de-
mokrasiyi korumak ve kollamak
amacıyla.
İnönû diyor ki:
—Biz kazanma şansımız o(-
masa da seçimlere katılrna ka-
rarı aldık. Ufak yerlerde iktidar
kazanacak diye seçimden kaça-
mayız.
İnönü'ye bir soru:
—DYP seçimlere katılmaya-
cağını söylüyor.
Yanıt:
—Bizim demokrasiye bakışı-
mız uzun vadeli. Biz, demokra-
siye girmenin tek koşulu olarak
görüyoruz seçimleri..
SHP 15, DYP 2 yerde seçime
giriyor. 19 ağustos seçimlerinin
özelliği, 13 yörenin dışında Bay-
rampaşa ve Etimesgut. 26 Mart
1989 yerel seçimterinde iki ilçe-
de de SHP birinci partrydi.
SHP iki yeni ilçede mini seçi-
mi kazanabilir mi?
111 bin seçmeni bulunan Bay-
rampaşa'da 19 ağustos seçim-
lerinin koordinasyonu Nurettin
Sözen'e veriliyor. Sorunlarla do-
lu İstanbul'da SHP'nin Bayram-
paşa'da seçimi kazanıp kazan-
mayacağı, çıkaracağı adayla bir-
likte örgütün çalışıp çaJışmaya-
cağı ile ilgili. Bu arada Sözen
faktörü de unutulmamalı.
Evet, SHP kazanamayacağını
bildiği yörelerde seçime katılıyor.
DYP salt iki ilçede seçime giri-
yor. ANAP iktidan da bundan ya-
rarlanmaya çalışıyor:
—Korktular, kaçıyorlar.
(Başıarafı 1. Sayfada)
Suçlulanna Özgürlük" gibi pan-
kartlar tasıyacaklar.
20'den fazla yazar ve jair yûrü-
yüş izni için ilk kez 5 haziranda
îstanbul VaJüiği'ne basvumıujtu.
İlk başvuruda olumlu yanıt aJan
yazarlar, yüriiyüşün yapılacajı 16
haziran gününden bir gün önce
"DüşUnceje Özgürtnk" yürtiyflîa-
nün "gerekçesiz" olarak iptal edil-
diğini öğrcnmişti. Iznin aJmması-
na ragmen yurüyüşün 15 gun son-
raya erteienmesi yazar ve şairlerin
tepkilerine yol açmıjtı.