Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
JMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 9 MAYIS 1990
GUNUMUZDE ALEVILIK GBNCAY ŞAYLAN-ŞENAY KALKAN
İLHAN SELÇUK
Şeriatın Kestiği
Parmak!..
Öteden beri bilir bilmez kullandığtmız bir özdeyiş var:
"Şeriabn kestiği parmak aamaz."
Şeriata bağlı bir devlet düzeninde bu özdeyiş geçerli
sayılabilir. Cağdışı hukuku vurgulayan şeriat; el, kol, baş
kesmeye merakhdır. Arap Yarımadası'ndaki kimi ülkede
bugün de geçerli olan şeriat yasalarının resmi cellatları,
devlet memuru kimliğiyle insan bedeni üzerinde kasaplık
yapmakta uzmanlaşıyortar.
Aleviler. oldum olası, şeriata karşıdırlar.
Laik cumhuriyette şeriat kaldırılmıştır.
Öyleyse özdeyişin geçeriıliği de kalmamıştır; şeriatın
kestiği parmak acır.
Öylesıne ki acıyı yalnız parmağı kesilen kişi değil, bütün
toplum duyumsar.
Eğer toplum, o acıyı duyumsamıyorsa ınsanlığa ve
çağdaş uygarlıga nasıl layık olabilecekttr?
BEKTAŞİLİK NEDİR?
Erdemin ve
hoşgörünün
simgesi
GENCAY ŞAYLAN
Bektaşilik, tam anlamı ile
Anadolu'ya özgu bir öğreti
olup Aleviliğin bir türü ya da
tarikatı sayılabilir. Yedi yüz-
yıllık bir tarihi geçmişi olan
Bektaşilik, Turk toplumunda
erdemliliğin ve hoşgörünün
sembolü sayılmaktadır. Er-
demlilik ve hoşgöru, toplum-
da çok yaygın göziiken Bek-
taşi fıkralarının ana temala-
rını oluşturmaktadır.
Bektaşiliğin düşunsel kuru-
cusu bir Anadolu velisi sayı-
lan Hacı Bektaş'tır. Onüçün-
cu yüzyılın ortalarında, Ho-
rasan'da doğan Hacı Bektaş,
Ahmet Yesevi dergâhında öğ-
renim görmüş, böylece tasav-
vuf düşüncesi ile yakından il-
gilenmek fırsatı elde etmiştir.
Oğrenimini tamamlayan Ha-
cı Bektaş, Anadolu'ya gelmiş-
tir; geliş tarihi kesin olarak bi-
linmemekle beraber Kırşehir
yoresine yerleştiği ve orada
dergâhını kurduğu bilinmek-
tedû
1
.
Haa Bektaş'ın Anadolu'ya
geldiği donemde, Baba tshak
ve Baba tlyas'ın onderliğini
yaptığı halk ayaklanması,
Selçuklu devletini sarsmakta-
dır. Sözü edilen bu başkaldı-
rının, daha adil, daha eşitlik-
çi ve faziletli bir düzen kur-
ma amacına yönelik olduğu
soylenebilmektedir. Bütun bu
Jslamiyeti farklı bir biçimde
yorumlamalan kaçuulmaz bir
sonuçtur.
Bir kısım yazarlar ve araş-
tıncılar, Bektaşiliğin, Hıristi-
yanüktan da etkilendiğini ileri
sürmüşlerdir. Örneğin Alevi-
likte ve Bektaşilikte, Hıristi-
yanlığın temel ilkesi "leslis"
vardır; Hıristiyanbktaki "ba-
ba, ogul ve mukaddes ruh üç-
lemesi"nin yerini Alevilikte
ve Bektaşilikte "Allah, Mu-
bamıoed, Ali" üçlemesi al-
mıştır.
Hacı Bektaş'ın, kişiliği,
inancı ve bilgisi ile Anadolu'-
nun en saygın insanlarından
biri haline geldiği bilinmekte-
dir. Örneğin genç Osmanlı
devletinin temel kurumların-
dan biri olan "Yeniçeri Oca-
gı", onu manevi önderi ve
kurucusu seçmiştir. Ancak
Bektaşiliğin sistematik bir öğ-
reti ve örgütlü bir tarikat ha-
line gelmesi 15. yüzyılın son-
larına doğru olmuştur. Bir
bakıma Bektaşilik tarikatının
kurucusu Hacı Bektaş dergâ-
hı pirlerinden Balım Sultan
olmuştur.
Bektaşiliğin örgütsel yapı-
sı dergâhlar ve tekkelerdir.
Ana dergâh, Kırşehir'de bu-
lunmakta, bu dergâhın başın-
daki kişiye "dedebaba" adı
verilmektedir. Bektaşi olmak
demek, bir dergâha ya da tek-
keye katılmaktır ve katılımın
özgün bir toreni vardır. Aynı
Aleviliğin bir türü ya da kolu olarak
ortaya çıkan Bektaşilik, adını Anadolu
Velisi Hacı Bektaş'tan alıyor. Bu öğretide
derin bir tasavvuf, ince bir düşünce ve
Tanrı'yla bütünleşme temel hareket
noktalarını oluşturuyor.
olayların Hacı Bektaş'ın dü-
şunce yapısını etkilediği açık-
tır. Nitekim fazilet, eşitlik,
dayaruşma ve adalet gıbi ilke-
ler, onun oğretisinde temel
hareket noktalarını oluştur-
muş bulunmaktadır.
Hacı Bektaş'ın oğretisinin
derin bir tasavvuf boyutu var-
dır. Insanm Tann ile bütün-
leşmesinin yolu iç zenginliği
sağlamasıdır ve bunun yolu
da erdemli olmaktır. Hacı
Bektaş'a göre erdemin koşul-
ları hiçbir canlıyı incitmeme-
yi, dünya nimetlerinden uzak
durmayı, kimse hakkında kö-
tü düşünmemeyi ve kötu söz
söylememeyi, kimsenin hak-
kına el uzatmamayı içermek-
tedir. Bu erdemlere sahip ol-
madan insanın kendini yücel-
tip Allah katına çıkarması
mümkun değildir.
Hacı Bektaş oğretisinde di-
ğer bir öğe de Şiilerden aldığı
Ali ve onun soyuna duyulan
derin sevgidir. Çünkü bu ay-
nı zamanda Peygamber'in so-
yu olmaktadır. Bektaşilerin
kendilerine özgü ibadetlerin-
de Ali ve onun soyuna duyu-
lan sevginin vurgulanması,
ağırlıklı bir yer tutmaktadır.
Bektaşi öğretisinde Asya
şamanizminin de etkileri ol-
duğu ileri sürulmektedir. Ev-
deki ocağın kutsal sayılması,
suların, göllerin, nehirlerin
kirletilmesinin büyük günah
olması, yatırlardan sorunlar
için yardım istenmesi, üç,
oniki, kırk gibi bazı sayıların
mukaddes sayılıp onlara ba-
zı metafizik anlamlar yüklen-
mesi, sözu edilen etkileşime
ornekler kabui edilebilir. Bu-
nun doğal ve bir bakıma ka-
çınılmaz bir sureç olduğunu
kabul etmek gerekir. İslami-
yet, kuşkusuz evrensel bir
dindir; ama her kultur siste-
minin, evrenselliği kendi de-
ğerleri içinde .yorumlaması
söz konusudur. Başka bir de-
yişle külturel kimlikleri birbi-
rinden oldukça farklı olan
Araplarm, Jranlıların ve Oğuz
ya da Turkmen kabilelerinin
törenle BektaşiJiğe katılanJar
birbirlerininin kardeşi (müsa-
hip) sayılmaktadır. Belli aşa-
malardan geçen ve liyakatini
kanıtlayan Bektaşi, yol goste-
rici ya da uyarıa anlamına ge-
len "mürşitler" katına yuk-
seimekte, yeni Bektaşiler için
oğretmenlik yapmaya başla-
maktadır. Bektaşilik, her sey-
den önce bir yüksek ahlak sis-
temi olmak iddiasındadır ve
ünlu "eline, beliııe, diline hâ-
kim olma" ilkesi, sözu edilen
ahlak sisteminin içeriğini be-
lirlemektedir. Bektaşi ibade-
tinin ana hedefi bu yüksek
ahlaka ulaşmaktır. tbadet ye-
ri cami değil, dergâhın "mey-
dan odası"dır. Burada gece-
leri toplanılmakta ve bir tür
karşılıklı telkin yöntemini içe-
ren ibadet yerine getirilmek-
tedir.
Kerbela olaymın yıldönu-
mü olan 10 muharrem, büyük
yas gunudür ve "aşure günü"
olarak adlandınlır. Bektaşiler
ve Aleviler, aşure gününde
Iranlı Şiiler gibi şiddeti içeren
ayinler yapmazlar, Kerbela'-
da katledilenlerin hatırası için
aşure pişirirler. Ayrıca mu-
harrem ayının 1 ve 10. günle-
ri arasında su orucu tutarlar,
yani 10 gün hiç su içmezler.
21 mart ise "Nevnız" bay-
ramı olarak kutlanmaktadır.
Nevruz'un kökeni belli değil-
dir. Bazı görüşlere göre Ali'-
nin doğum gunüdür, bazı gö-
rüşlere göre Ali ile Fatraa'nın
evlendikleri gündür, bazı gö-
ruşlere göre ise de geleneksel
olarak şamanist dinlerde kut-
lanan kışın bitip ilkbaharın
başlanmasını sembolize et-
mektedir.
Bektaşilik, Aleviliğin bir
koludur ve Aleviliğin diğer
kolları olan Kızılbaşlık, Çep-
nilik, Tahtacılık gibi tarikat
sayılabilecek topluluk inane-
larından çok farklı değildir.
Varın: 19ttl *"
Anayasası ve
Aleviler
Alevilik, Şamanist inançları, Türklerin Asya'da karşılaştıklan kültürleri ve Hıristiyanlığı birleştiriyor
İslamAnadolupotasında
7asawufveAlevilik, Batı'daki 'hümanizma'
düşüncesine benzer bir insancılık anlayışı üzerine
oturmuştur. Alevi şiir ve nefeslerinde sözü edilen türdesoyut
ve kapsamlı bir insan sevgisi, kendini göstermektedir.
/[ nadolu Alevilerinin acı tarihi 16. yüzyıldan itibaren
^JL yazılmaya başlanmıştır. Osmanlı devleti bir taraftan
Alevi topluluklan izler, onlan Sünnileştirmeye çalışırken,
diğer taraftan Sünniler, Alevilere karşı kışkırtılmıştır.
GENCAY ŞAYLAN
Bir büyuk imparatorluğun res-
mi öğretisi açısından en önemli
sonınlardan biri kontroldür; dev-
let tarafından topluma empoze
edilen resmi ideolojinin temel iş-
levlerinden biri mevcut sistemi de-
vam eıtirecek biçimde kontrolu
sağlamaktır. Bu bakımdan Islam
devleti içinde içtihat kapısırun ka-
patılması, bilgi ve düşuncenın di-
nin gereği olarak skolastikleştiril-
mesi, sozü edilen kontrol işlevi
çerçevesinde de yorumlanabil-
mektedir.
Buna karşıbk Anadolu'ya gelen
göçebe Türk aşiretleri, yerleşik
uygarlıga karşıt bir uygarlıgın
temsilcisi olmak durumundadır ve
eski Şamanist inançları, Asya'da
karşılaştıklan kultürlerden aldık-
ları bir kısım değerleri beraberle-
rinde eetirmektedirler. Buna ek
olarak Anadolu'da karşılastıkla-
n uygarlıklardan ve özellikle Hı-
ristiyanlıktan da bir ölçüde etki-
lenmişlerdir. Böylece bütun bu et-
kileşim ve değerler Islamiyet'in
potasında eritiimiş ve zamaıı için-
de Anadolu Aleviliği biçimlen-
miştir.
Alevilik, bir halk İslamı olarak
gelişmiş ve bu geüşmede tasavvuf
en etkileyici rolü oynamıştır. Bi-
lindigi gibi tasavvuf duşüncesinin
temelinde "vahdet-i viicud" an-
layışı yatmaktadır. Vahdet-i vü-
cud anlayışına gore Tann'nın ya-
rattığı her şey, yani bütün evren
Tann'nın yansımasıdır. Başka bir
deyişle Tann'nın yarattığı evren
Tann'da butünleşmektedir. Evre-
nin bir parçası olan insan da bu
düşünceye göre Tann ile bütün-
leşmekte ve yaşamın amacı ya da
anlamı bu bütunleşraeyi saglamak
olarak tanırnlanmaktadır. Tasav-
vufun temeli olan insanın Tann
ile bütünleşmesi ya da ifade edil-
diği gıbi "insanın tannlaşması"
için sevgi gerekmektedir. insanın
bu "en yiice diızeye" ulaşabilmesi
için Tann'nın yarattığı her jeyi
sevmesi, kendi benliğini sevgi ile
doldurması gerekmektedir. Böy-
lece tasavvuf ile Alevilik, Batı'da-
ki "htimanizma" duşuncesine
benzer bir insancılık anlayışı uze-
rine oturmuştur. Alevi duşünce-
sinin en yaygın ifade biçimi olan
şiir ve nefeslerde, sözu edilen tür-
de soyut ve kapsamlı bir insan
sevgisi kendini çok açık bir biçim-
de gösterebilmektedir.
Siyasal olarak Aleviliğin Ana-
dolu'daki yayılışını hızlandıran
olay Timıır istilasıdır. Aslında Os-
manlı sultanlarının da en azından
16. yüzyıla kadar, Aleviliğe olunı-
suz bir gözle bakmadıkları; aksi-
ne, Alevi dervişlerin Osmanlı top-
lumundaki fetih ruhuna önculük
ettiği soylenebilmektedir. Örneğin
Alevilerin en önde gelen kollann-
dan bin olan "Bektaşilik" kapu-
kulu ordusunun, yani yeniçerile-
rin resmi tarikatı sayılmaktadır.
Ancak istilası ve Timur'un Alevi-
leri desteklemesi yayılraayı hızlan-
dırmıştır. Bu donemde Anadolu'-
da ortaya çıkan Bektaşiler, Tah-
tacılar, Çepniler, Kızılbaşlar, Hu-
rufiler çeşitli Alevi toplulukjannın
adlan olarak sıralanabilmektedir.
Osmanlı devletinin Alevilere karşı
tutum alması tamamen siyasal bir
gerekçeden, Aleviliği resmi ideo-
loji olarak ki'llanan Safevi devle-
tinin Anadolu'yu nufuzu altına
almaya kalkmasından kaynaklan-
mıştır.
Erdebil, İran'da önde gelen Şii
merkezlerinden biridir ve Erdebilli
Şeyh Cöneyd'in 15. yuzyılın orta-
lannda Osmanlı sultanından izin
alıp Anadolu'ya yerleşmesinden
sonra durum değişmiş gözükmek-
tedir. 1456 yılında, Akkoyunlu
hukümdan Uzun Hasan'ın kız
kardeşi ile evlenen Şeyh Cuneyd,
belli siyasal amaçları olan Kızıl-
baş hareketinin kurucusudur.
Şeyh Cüneyd'in oğlu Şe>h Ha>-
dar da babasının izinde gitmış ve
Kızılbaşlığın yaygınlaşıp, siyasal
olarak örgütlenmesi hareketini
surdürmüştür. Şeyh Haydar'ın
oğlu olan Şah tsmail ise Safevi
devletinin kuıucusudur ve bu dev-
let Anadolu'da yaygınlaşan Kızıl-
baş hareketi ile Batı'yadoğru ya-
yılmaya çahşmaktadır. lşte bu ge-
lişme Osmanlı padişahı I. Selim'in
(Yavuz) resmi öğreti olarak katı
bir Sünniliği benimsemesıne
yol açmıştır.
Böylece 16. yüzyıldan itibaren
Anadolu Alevilerinin tarihi acı ve
baskı ile yazılmaya başlanmıştır.
Osmanlı devleti bir taraftan Ale-
vi topluluklan izler, baskı yoluy-
la onlan Sünnileştirmeye çalışır-
ken diğer taraftan da Sünni top-
luluklar AleviJer aleyhine kışkır-
tümıştır. Ilginç nokta, asimilasyo-
nun gerçekleşmemesi, yani Alevi-
lerin Sünnileşmemesidir. Alevi
topluluklar dinsel kimliklerini ko-
rumayı başarmışlar, ancak baskı
nedeni ile Aleviler yerleşmelerini,
devletin kolayca ulaşamayacağı
dağ tepelerine, ana yollardan
uzak orman içlerine taşımışlardır.
Bu durumun cumhuriyet dönemi-
ne kadar sürduğu, Alevi - Sünni
geriliminin ortadan kalkmadığı
soylenebilmektedir. Çok uzun bir
süre dışlanan Alevilenn laik cum-
huriyet devrımini büyuk bir se-
vınçle karşılamalan, tam bir des-
tek vermeleri, beklenen bir tutum
sayılmalıdır. Bu nedenle Alevilik
ile Kemalizm arasında yoğun bir
yakınlaşmanın var olduğunu ile-
ri sürmek yanlış olmayacaktır.
Yarın: Alevilik
ve siyaset
'Semahlar saf, günahlar affola' dejişiyle döniılmeye başlanan semahlarda hareketler sazlann temposuna gore bir hızlanıyor bir yavaslıyor. (Foloğraf: Muharrem Aydın)
DoçJzzettin Doğan'a göreAtatürk'ün savunduğu kültür de kaynaklan Aleviliğe, Bektaşiliğe inen Türk kültürüydü
Alevi kültürü, Türk kültürüdür'
ŞENAY KALKAN
İzettin Dogan Alevilerin okumasını seven,çağ-
daş kulture eğilimli insanlar olduğunu belirtir-
ken bunun nedenini Alevilerin islamı algılayış bi-
çimine bağlıyor. Sünnilerde resim yasakken Ale-
vilerde yasak olmayışını, sazın kullanılıyor ol-
masını ornekliyor:
"Alevilik üretkendir. Şöyle bir Türk kiUtüriine
bakalım: Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Pir
Sultan Abdal, Nesimi, Fuzuü, Yahya Kemal Be-
yatlı, Hamdullah Suphi Tanrıöver, hatta Mev-
lâna. Her ne kadar Sünni kesim Mevlana'yı Sün-
ni olarak kabul ederse de 'Ne olursan ol yine de
gel' diyen biri, İslamiveti, dini şekilden anndır-
mıştır ve insanlar arasında hiçbir aynm gözet-
meme temeline davanan Alevi felsefesinden kay-
naklanarak demiştir bu sözü. Daha yakına ge-
lelim: Âşık Veysel, Ali Ekber Çiçek, Arif Sağ,
Yavuz Top, Rahmi Saltuk ve daha niceieri. Bon-
lar da Aleviliğini saklamayanlar. Birçoklan bu-
gün hâlâ Alevi olduğunu söyleyemiyor. Bunda
yıllar, yüzyıllar süren baskılarm, çekilen acda-
rın büyük payı var. Bir de Alevi olduğu için bir-
çok olanaklardan >oksun olan, kendini gelişti-
remeyen, bu nedenle de hak ettiği yere geleme-
yenler var."
Alevi kültürünün gerçek Türk kültürü oldu-
ğunu ve anlamsız ayrılıklar yaratıp bu kültürü
yok saymak yerine geliştirmek, dünyaya tanıt-
mak gerektiğini savunuyor Doğan:
"Bir ulusu ulus yapan en güçlü öğe kültürdür
ve o ulusun uluslararası plandaki yerini sapia-
yan uluslararası kültüre yaptığı katkıdır. Ataturk
bunu başlatmıştı. Misak-ı Milli sınırları içinde
bir Türk ulusu kurmayı, ümmetten millete geç-
meyi sağlarken ana kaynağa inilmesini istivor-
du. Fuat Köprulü'nün o donemde yazdığı kitap-
ların çogunluğunun Alevilik, Bektaşilik üzerine
olması bir rastlantı değildi. Ataturk, ulusal bi-
İİDCİ geliştirilmesi için Arap etkisinin mümkun
olduğunca aza indirilmesini istiyordu. Nedir
Türkiye'nin ulusal ve sınırları aşarak uluslara-
rası kulture katkı sağlayacak kultüriı? Kavnagına
indiğinizde bunun Alevilik-Bektaşilik olduğunu
gorursunuz."
İzzettın Doğan, Turkıye"de bugun iki külturun
çatıştığını, bunlardan birinin Atatürk'ün savun-
Ataturk ve kültür 'Bulutların üstüne çıkıp
baktığımızda, bugün Türkiye'deki çatışmanın,
Atatürk'ün Türk kültürünü geliştirerek yaratmak
istediği ulusçulukla, Arap ve Acem kültürünü yeniden
devlet anlayışına egemen kılmaya çalışan Arap-Sünni
İslam anlayışı arasındaki çatışma olduğunu görüyoruz!
Ataturk ve Aleviler Aleviler, Atatürk'e gerek
Kurtuluş Savaşı sırasında, gerek savaş sonrasında
Türkiye Cumhuriyeti'ni kurarken, büyük destek
sağlamışlardır. Getirdiği yenilikleri ilk benimseyen ve
uygulayan onlardır!
duğu ve kaynaklan Aleviliğe, Bektaşiliğe inen
Türk kültürü, diğerinin de Arap kültürü oldu-
ğunu söylüyor. Arapça ve son zamanlarda Hu-
meyni'nin etkisiyle Farsça'dan yapılan çevirile-
rin çokluğuna dikkat çekiyor Doğan:
"Bize ait olmayan bir kültürü kendimize
empoze etmeye çalışıyonız. Ne yazık ki Arap
kültürü bugün devlet desteğine sahiptir ve ne acı
ki asıl külturümüz sahipsizdir. Bir insanın bin-
diği dah kesmesi tam da budur. Anadolulu ozan-
lann, düşünurlerin eserlerinin büyük çoğunlu-
ğu, Alevi-Bektaşi felsefesinin bir ürünüdür. On-
lar gün yüzûne çıkmayı beklivor. Bugun hiçbir
tngiliz bilıpem neredeki savaşı nasıl kazandığıyla
değil, Shakespeare'le övünur. Türk kültürü de
oldukça zengin. Bu külturun ana kaynaklann-
dan biri, bugün tüm dünyanın kültür şahikala-
rından birini oluşturan Yunus Emre. Bizler, Yu-
nuslaıia, Hacı Bektaşlarla, Pir Sıılianlarla, Mev-
lana'yla dünya kültürune katkı sağlıyoruz, ama
ne yazık ki bunun farkında değiliz. Ve bunlann
hepsi Alevi duşünurleri. Bulutların iistune çıkıp
baktığımızda bugun Türkiye'deki büyuk çatış-
manın Ataturk'tin Turk kulturunu gelişlirerek
yaratmak istediği ulusçulukla Arap ve Acem kül-
lürunu veniden devlet anlayışına egemen kılmaya
çalışan Arap-Sünni İslam anlayışı arasındaki ça-
tışma olduğunu göruyoruz."
Hz.Muhammed'in olumunden sonra Hz.Ali'-
yle Muaviye arasındaki hilafet meselesiyle orta-
ya çıkan Alevilik ve Sünnilik, hep bir tartışma,
hatta çatışma konusu olagelmiştir. Iktidar hep
Sünnilerde olduğu için de Aleviler hep ezilen,
horlanan hatta kimi zaman yok edilmeye çahşı-
lan kesim olmuştur.
Doç. Izzertin Doğan Anadolu'da Aleviler üze-
rindeki baskının yoğunlaşmasını II. Mahmut'la
başlatıyor:
"II. Mahmut, Yeniçeri Ocağı yerine Nizamı
Cedid diye yeni bir ordu kurmak istiyor. Yeni-
çeri Ocağı da Bektaşi. Bu ocağın bertaraf edil-
mesi için kamuoyunda Alevi-Bektaşi duşünce-
sinin yıpratılması gerekiyor. Bir ferman yayım-
lıyor (bu fermanı Diyanet tşleri'nden bir yetkili
bana verdi) ve deniliyor ki 'Aleviler diye bir ke-
sim türemişür. Bunların yedikleri yenmez, içtik-
leri içilmez, kestikleri haramdır, onlarda aile kav-
ramı yoktur, annelerıyle, kız kardeşleriyle yatar-
lar vs. 'Bu fermana bir de Şeyhülislam fetvası
ekleniyor. Bundan sonra da Alevilerin Anado-
lu'da katli vacip oluyor. Bu buyük bir huzursuz-
luk yaratıyor halkta. Birçok olaylar oluyor. Her
ne kadar ardından gelen padişah ikinci bir fer-
man yayımlayarak ilk fermanı yalanlıyorsa da
atılan çamur izini bırakıyor."
Izzettin Doğan, sarayın, Alevileri, Bektaşile-
rı "karalama kampanyası"nda Alevilenn hızla
saraydan kopmasının da bir etken olduğunu be-
lirtiyor:
"Osmanlı Padişahı Arapça, Farsca yazıyor di-
vanlannı. Oysa aynı donemde Acem Padişahı di-
ye bilinen Şah İsmail, Türkçe yazıyor. Halk,
onun söylediğini anlıyor, kendi padişahınınkini
anlamıyor. Böyle olunca da Şah İsmail balka da-
ha sempatik geliyor ve bir yandan Alevilik-
Bektaşilik hızla yayılırken bir yandan da bu in-
sanlar saraydan kopuyor. O nedenle saray ka-
ralama kampanyasını hızlandınyor, çünkü kendi
iktidan için bir tehlike görüyor."
Osmanlı doneminde gozden ırak dağ köyleri-
ne çekilen ve giderek daha fazla içine kapanan
Aleviler, Osmanlı İmparatorluğu'nu sona erdi-
ren Cumhuriyeti kuran Atatürk'e karşı büyük
bir sevgi besliyorlar. Hatta içlerinde Atatürk'ü
12. İmam yani Mehdi yerine koyanlar bile olu-
yor. Bu nedenle bugün hangi Alevinin evine gi-
derseniz gidin duvardaki üç şey dikkatinizi çe-
ker. Atatürk'ün, Hz.Ali'nin buyuk boy resim-
leri ve yanlarına asılı bir saz. İzzettin Doğan'a
bu gözlemimizi aktarıyoruz. "Haklısınız" diyor:
"Aleviler, bilime verdiği değeri 'Bilim Çin'-
de de olsa ara bui\ 'Bana bir harf oğretenin kö-
lesi olurum' ya da 'Hakiki mürşit ilimdir' gibi
sözlerle ifade eden Hz.Ali'yle daha sonra aynı
sözleri söyleyen Atatürk arasında bir paralellik
kurmuşlardır. Atatürk'ü ülkeye çağdaslığı, özel-
likle de laikliği getirdiği için çok içten severler.
Ataturk'e gerek Kurtuluş Savaşı sırasında gerek
savaş sonrasında Turkiye Cumhuriyeti'ni kurar-
ken en büyük -desteği Aleviler-Bektaşiler sağla-
mıştır. Getirdiği yenilikleri ilk benimseyenler ve
uygulayanlar da onlardır. Atatürk ilkelerinden
taviz veren partilerden de soğurlar, oy vermez-
ler."
Böylece Izzettin Doğan'Ia yaptığımız söyleşi-
de söz siyasete geliyor. Alevilerin genellikle si-
yasi yelpazenin solunda olan partilere oylannı
verdiklerini biliyoruz. Ataturk sevgisi önce onun
kurduğu partiye yani CHP'ye ondan sonra da
CHP'nin devamı olan partilere, yani hep sosyal-
demokrat partilere oy vermelerini getirmiş. An-
cak, yalnız Malatya ve çevresinde değil, o gün-
lerde bütün ülkede sevilen, sayılan Doğan De-
de'nin (Izzettin Doğan'ın babası Hüseyın Doğan)
CHP'nin ardından iki sağ parti, önce Demok-
rat Parti, sonra da Adalet Partisi'nden millet-
vekili olduğunu oğrenıyoruz.
Yarın: Cumhuri>et
döneminde Aleviler