25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURtYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 8 NİSAN 1990 AHMED ARİF anlattı REFİK DURBAŞ yazdıKALBIM DINAMIT KUYUSU Terketmedi sevdan beni...'Halkımdan gaynsını övgüye layık görmem. Bir de sevgiliyi elbette... Ille de sevgiliyU — ı — Bir şair. Ahmed Arif diye im- zalıyor şiirlerini... Asıl adı Ahmed Önal. Babasmın adı Arif Hikmct, annesinin Sâre. Ömrunün elli yüını şiire adamış *Ahmed Arif. Yüreğini adamış. Hem şiire adamış hem halkına. "Ben halkımın maTium ve gariban bir ozanmm. Boyle olmak da yû- ce bir onurdur." diyor. - Ve yıllardır ne kendi, ne şiiri üzerine konuşmuyordu Ahmed Arif. 1951 yılında tutuklandığm- da da konuşmamış. Şöyle anlatı- yor o gûnlerinı: "Savunmamı ce- zaevinde mudure ya da inf az sav- asına leslim etmem istendi. Bunu rcddeltim. Beni her mahkeme sa- bmhı aaadan dogma soyar, giysi- lerüni didik didik ederierdi. Yinc de vazılı savunmanu mabkemeye vcnttm. Bir kopyasuu da noler ka- •alıyia gdnderdiın." Ahmed Arifin *can kardcşler*- inden Ümit Fırat'ın da yardımıy- la Saffet Rüştü Tekin'le konuğu olduk tam iki gün. Çocukluğundan başlayarak bu gunlere yaşamını ve şiirini anlattı Ahmed Arif. Sabah erkenden kalkmış, bir aşiret reisi gibi giyinrrus, kırk düğ- meli mavi yeleğini giymiş. O gün Diyarbakır yemekleri hazuianmış. Rakı buza yatırılrnış. Keşkek pi- lavı, tandır etı, suzme yoğurt ha- zırlanmış. Neler mi anlattı Ahmed Arif bu iki gün boyunca? Kendisini, annesini, babasını, li- se yıllannı, ilk okuduğu kilapla- n, ilk şiirlerini, ilk tutuklanışım, Sansaryan Han'da geçen geceleri- ni, "Otozuç Kurşnn"un, "Adiloş Bebe"nın, hikâyelerini ve yeni şi- irlerini... Evet yeni şiirlerini ve ki- tabını... Kitabı "korsan" baskılar, ara- da yayımlanmayan yıllar dışmda tam 23 baskı yapmış. Yılda aşağı yukarı üç baskı yapan tek şiir ki- tabı. Kasete okuduğu şiirler yirmi bin satmış. Bir de bunların hikâ- yesini... Şimdi nicedir Adiloş Bebe? Bu- nun da hikâyesini... Butün anlattıklannı yazabilsem belki de bir kitap olacak. Bu yüz- den araya hiç girmedim. Şiiri gibi anlatımı da bir başka "şiir" Ahmet Arifin. O güzellik bozulmasın is- tedim. Bu yüzden araya gırnıedim bir de... "Seni, seni anlatabilmek" diye başladı Ahmed Arif söze. Söz, bundan sonra onun... AHMED ARtF — Benim ço- cukluğum, yani ilkokul öncesi ve ilkokul dönemi Siverek ve Har- ran'da gecti. Sıverek diyorsam, Karakeçi ve Daglarbaşı bölgelerin- de. Karakeçi ta Viranşehir'e kadar inen yarı yayla, yan ova bir böl- gedir. Dağlarbaşı ise ta Çermik'e kadar Siverek'in kuzeyinden uza- nan, gerçekten büyük dağlann, yalçın dorukiann yanştığı bir yer. Karacadağ'ın kuzeyi... Siverek'te, yani şehir içinde Türkçeden çok, Zazaca konuşul- duğu için Zazacayı hemen öğren- dim. Karakeçi'de çoğunlukla Kürt aşiretleri olduğu için Kurtçeyi de orada öğrendim. Harran'da ise Arapça konuşuluyordu. Arapça- yı ise Harran'da öğrendim. Babam Harran'da vekâleten kayrnakam- lık görevinde bulundu. Siverek'te ise nahiye müdürlüğü yaptı. • O günlere ait bir anın var mı? AHMED ARtF - Çok iyi hatır- hyorum. Bız oyun oynuyoruz, üç tane adam bahse girmişler. Uç adam, ama biri Arap, biri Kürt, biri de Zaza. Biri diyor ki beni göstererek, "Bu çocuk Arap". Ote- ki diyor ki: "Yok yahu, bo çocuk Kürt." Üçüncüsü "bu, ne Arap, ne Kort Bu çocuk Zaza" diyor. Biz oynuyoruz, onlar konuşmalanmı- zı dinliyorlar herhalde. Aralarm- da anlaşamayınca bir esnafa so- ruyorlar "bu çocuk nedir" diye... Beş tirasına mı ne bahse de girmiş- ler. O zaman çok büyük para ta- bii. Esnaf, "iiçünuz de yamMuHz" diyor. "Bo çocuk Tiirk." Siverek'te Kanlıkuyu diye bir yer var. Çok eski bir yapı. Büyük kısmı yıkılmış, ama bir tarafı sağ- lam duruyor. Orada bir karakol var. Yanında da bir yazlık. Zaten orada kış ya üç ay sürer, ya dört ay. Çok sert olur, ama fazla sür- mez kış. Yazlığın önünde büyük bir dut ağacı var. Başı göklere tır- manmış. Çanlar takmışlar dalla- nna. Serçeler dut yemeye geliyor. Oturanlann başına pislerler diye arada bir çanı çalarlar, kuşlar da uçar gider. Kalabalık bir kahve, çok buyuk, rahatça 500-600 kişi oturabihr öbek öbek. Nargile to- kurdatanlar, çay içenler, tavla oy- nayanlar... Kahve ile karakolun arası 50 metre kadar. Karakolun önüne bir adamı ya- tırmışlar. Sakız gibi bembeyaz bir donu, bir entarisi, gene ipekten bir puşusu ve ageli var başında. Adam yalınayak. Polisler falaka- ya yatırmışlar. Tüfeği takmışlar adamın ayağına veriyorlar falaka- yı. Adam "Ya Muhammet" diyor, başka bir şey demiyor. Adamın Arap olduğunu anladım. Çünkü Kürt olsa başka türlu bağınrdı, Zaza olsa başka türlü. Ama adam belli ki Arap. Ya mahkemeye gel- miş ya hükümetle bir işi var ya da PORTRE Bfenım anam, babamın üçüncü hanımı, yani öz anam Kürttür. O çağın soylu ailesinin tek kızıdır. Babam ise Kürt değil. Babalar övgü olsun diye en küçük oğlunun adıyla çağrılırdı. YaEbu Ahmedl yani ( Ey Ahmed'in babası diye benim adımla seslenirlerdi ona. c\Jiocukken oyun oynuyoruz. Üç tane adam, biriArap, biri Kürt, biri Zaza, beni göstererek aralarında tartışıyorlar. Biri diyor ki c Bu çocuk Arap', diğeri 'bayır'diyor Kürt 3 , beriki ise Zaza olduğum görüşünde. Esnaf, c Üçünüz de yanıldınız* diyor, l Bu çocuk Türk! Cctfiımda actfnıttım sSeni ey zülüm, K Kum Tastaıptm.. .arakolun önünde bir adamı yatırmışlar. Sakız gibi bembeyaz bir donu, bir entarisi, gene ipekten bir puşusu ve ageli var başında. Adam yalınayak. Polisler falakaya yatırmışlar. Tüfeği takmışlaradamın ayağına, veriyorlar sopayı. Cıllaflaf Gkım k&bfofart m olisi tnclart Gctf* n ^ O He Canıum Ahmed Arifin ilk kez ya>ımlanan bir şiiri. (Kendi el va/ısıUa) .olisler hareket halinde. Üçyada dört taş attık. Polislerin ikisi yıkıldı kaldı, ötekiler kaçtı. Biz de hemen tüydük. Babam ertesigün kahveye gitmiş. ArkadaşJarı konuşuyorlarmış: 'Öyle babayiğitfalan değillerdi ^ocuktu onlar. En ıbadayısı 10 yaşında yoktu. Fakat hepsi de korkunç nişancıydı.' pazara gelmiş, yağ mı, yoğurt mu ne, bir şeyler getirmiş. Orasını pek bilmiyorum. Dediğim gibi, 4-5 polis adamı dövuyor. Biz çocuklar aşağı yuka- rı 70-80 metre daha yukarıdayız. Olayı görüyoruz. Hepimian ip sa- panı var. tp sapan kullanmak us- talık ister. Gerçi her çocuk bir-iki ayda öğrenir kullanmasını. Köy- lüler, çobanlar derler kı: "Kıui ta- bancadan tüfekten korkmaz, ip sapandan korkar." Şimdi yumur- ta büyüklüğünde bir taş dttşün, vınlayarak geçiyor. Ve değdiği ye- ri paramparça ediyor. Goğüs ol- sun, kafa olsün vurdu mu öldü- rüyor yani... O yaşta biz küçüktuk, ama ip sapanı çok iyı kullanıyorduk. O arada hemen kararlaştırdık. Lide- rimiz Mustafa Tatar diye biri. Benden bir-iki yaş büyük, gövde bakjmından da daha iri. Babası babamın arkadaşı. Ailece çok ya- kınınuz. "Da^ıtalım baalan" de- dik. tki-uç metre ara ile mevzi al- dık. Mustafa, "Dikkat edin, ada- mı vurmayalım" dedi. Ben de "Kafalanna vnrmavalım" diye uyardım. Fakat polisler hareket halinde. Üç ya da dört taş attık. Polislerin ikisi yıkıldı kaldı, ötekiler kaçlı. Biz de hemen tüyduk. Mustafala- rın bağına gittiİc. Bağ, şehre 45 dakıka çeker. Kuzeyde Siverek bagları. Sonra akşamustü geldık. Bizim evde anlatıyorlar: "Aslaa kirain baba)i adam asılır. ne çıbmış, vı yagı, vermiş Arebi ku: Evde anlatıl anlatukları b madım. Üstü ertesi gün ba Arkadaşlan "Yok yahu" yigil falan. badayısı 10 ıklanndan in dort le- MsJere da- o fıkara Babama da hiç oralı ol- adım. Fakat veye gitmiş. uyorlarmış. , "oyle baba- niar. En ka- joktu. Fakal bepsi de korkunç nişaııcıydı." tşin tuhafı kimse kınamamış bu olayı. O fukara adam Türkçe ko- nuşamıyor. Zavallı bir Arap. Ne zaman mı oldu bu olay? 1935 yıl- lan falan olabilir... Oyle haurlıyo- rum. -BabM? AHMED ARİF - Babam Kürt değil. Babamın babası kayma- kamlık ve mutasarnflık yapmış. Sonra memurluğu btrakıp ticaretle uğraşmış. Adı Ahmet Hamdi. Onun da babası Mahmut Remzı Paşa. Dedeler arasında başka pa- şalar da var. Birinin adı bir tuhaf: Şatır Paşa. Rivayete göre babamın bu ataları Rumeli'den om!?ra, ya- ni Kerkük'e göreyli gelmısler. Bun- lan anlatrnaktan hoşlanmıyorum. Ben soyumla değil, ancak halkun- la öğünebilirim. Halkımdan gayn- sını da övgüye layık görmem. Bir de sevgiliyi elbette... llle de sev- giliyi... AHMED ARİF aırAhmed Arif, 21 Nisan 1927 tarihinde Diyarbakır'da doğdu. Bebekken annesini kaybetti, bu yüzden onu göremedi. Annesinın adı Sâre. Babası Arif Hikmet, KerkükJü. Sekiz kardeşin en kuçüğü. Babası Siverek'e nahiye müdürü olunca Siverek'e göçmüşler. Okumayı ilkokuldan önce anaokulunda öğrendi. Ortaokulu Lrfa'da bitirdi, liseyi yatıh olarak Afyon'da. Şiiri sevmesinde Afyon Lısesi'nin etkisi büyük. İlk şiırı 1940 yılında "Scçmc Şiirler Demeti" adlı dergide yayımlandı ve on lira telif ücretı aldı. Askerlığını Istanbul Riva'da yaptı. Askerden sonra Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Feİsefe Bölumü'nde okudu. 1951 yılında tstanbul'da 48 kişinin tutuklanmasından sonra Ahmed Arif de Ankara'da tutuklandı. Serbest bıraküdıktan sonra 1952'de bir daha. Bu yüzden yüksek ögrenirnini tamamlayamadı. Bir sure işsiz kaldı. 1956-1977 yılları arasında "Öncu", "Medeniyet", "Halkp" gazetelerinde düzeltmenlık, sekreterlik yaptı. Kimi zaman imzasız yazılar yazdı. 1968'in aralık ayında şiirlerini "Hasretinden Praogalar Eskitrjm" adı altında bir kitapta lopladı. Kitap umulmadık bir ılgi gördü. "Korsan" baskılar dışında 23. baskısına ulaştı. Yine aynı adla, kendi sesiyle okuduğu şiir kasetı yirmi binden fazla sattı. Ahmed Arif şimdi emekli. Filinta adında bir oğlu var. Gûnlerinı şiir üzerine çalışmakla ve yeni kiubımn hazırlıklarıyla geçiriyor. Babam, askeri okuldayken cep- heye, savaşa gönderilmis. Bu okul rüştiye midır, yoksa sultani mı bi- lemeyecegim. Babamın savaştaki rütbesi süvari başçavuşu. Sivil ha- yattaki son görevi nahiye müdür- lüğü. Üç-dört yıl Harran'da kay- makam olarak çalıştı, ama o as- knda bir vekâkt idi. Yani asli kad- roda değildi. Babamın adı Arif Hikmet. La- kapları Koca Müdür, Baba Mü- dür ve Ebû Ahmed. Evet ArapJar onu böyle çağırırdı. "Ya Ebu Ak- med!" Yani "Ey Akmed'in bate- sı." Arapça çok güzd, çok zengin ye doyulmaz inceliklerle dolu bir dil- dir. Babalar da övgü olsun diye en küçük oğulun adıyla çağnlır, anı- lır. Ben o zaman en kuçuk oğul- dum. Sonra kardeşün Tuncer Har- ran'da dunyaya geldi, öbür karde»- lerimse Siverek'te doğdular. Bun- lann hepsınin adını da tekbirle sa- lavatla ben okudum, ben soyle- dim. Her kulağa üç sefer. Çünkü bu görev, evin erkeği kim ise onundur. Babam ise garip bir rast- lantı, ama her seferinde ya dağda olurdu, ya çölde... Bu nedenle kü- çük bir çocuk da olsam bu görev, bu onur bana düserdi. Çok, ama çok gurur duyardım. Sevinçten başım dönerdi. - Annea nasd bir kadındı? AHMED ARİF - Benim anam, babamın üçuncû hammı, yani öz anam Kurttur. O çağın soylu ai- lesinin tek kızıdır. Dedem, yani anamın babası unlü bir din bilgi- ni, çağında ulema arasında sayı- hıiıuş. Adı Iraam Yahya Abdülka- dir. Ayrıca Şeyh Abdulkadir Cib- rali diye de arulır. Anamın nüfus- taki adı Sâre. Serohan, Zehrahan, Zörehan ötekı isımleri. Babamın tek kıa, yedi erkek kardeşi var. Hepsi de ünlü lngüiz casusu Lav- rence'in kiralık kaüllerince öldü- nılraüş. Anam ben çok kuçükken ölmüş. Benden sonraki kardeşi- min doğumunda. Kardeşim de do- ğum sırasında ölmüş. Beni büyü- ten, emziren, yedirip içiren, eğiten, adam eden üçüncü anamız. Adı Arife. Babası Sabri Bey babamın komutanı, anası Ayşe Hanım... Bingöl'ün Musyan yöresinden soy- lu bir aile. Neneleritniz de teyzderimiz de birer melekti. Gercek birer melek. Beni sevdiler, sevdiler, sevdiler... Kendi öz çocukları gibi. Şimdi bu aileden sadece Lûtfrye Abla hayat- ta. Yani en küçuk teyzemiz. Ben onu "abla" diye çağınnm. Hepi- mizin hayattaki en azjz varhğı... Babamın ilk hanımı Ziynet Ha- nım milyarder bir aşiretreisi.On- dan bir oğlu var. Muhammet Ne- cati. Necati ağabeyim öğretmen- di, rahmetli oldu. Ziynet anamızı babam savaş sırasında boşamış, o da ünlu "Pirol Ag«" ile evlenmiş. Pirot Ağa 130 yaşına kadar yasa- mış. Şimdi bu Pirot Ağa'run soyu benim neyım olur? StRECEK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear