22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 30 MART 1990 L Ö Z G E N T Ü R KE V L I L I K R A P O R U Bilgisayarlı evlilik için başvuran erkeklerin büyük bölümü aynı kanıyıpaylaşıyor 'Evlilikte erkek sömürülüyor'Hüseyin Bey'in beklediği gun sonunda gelznıştı. En şık takımla- nnı gıydi, özel gunler için sakla- dı|ı kravatını taktı, kokular sür- dii. Saatıne baktı, tamam, yola cıkma zamanı gelmiştı. Son bir kez eve baktı, her şey yerli yerin- de, düzenliydı Kapıyı çekip yola çıktı. Gideceğı pastane evınden pek uzak sayılmazdı. Agır ağır yu- rüdü. Pastaneye yaklaştıkça kal- bının daha hızla çarpmaya başla- dığını, ellerinın terledığini hisse- dıyordu. Pastanenın kapısına gelınce çevrede bır tur atu, erken gelmış olrnak ıstemiyordu. Yan taraftakı camlı bölmeye yaklaşıp ıçeriye şöyle bır gözattı. Orada oturuyor- du işte. Fotoğraftakı gıbi saçJarı- nı omuzlannda açık bırakmıştı. Fotoğrafından yaşb gösteriyordu, Huseyın Bey kendı kendine gü- lümsedı, o da beş yas genç fotoğ- rafını vermemış raıydi? Bir iki turdan sonra pastaneye girdi. Tek başına oturan kadımn masasına yaklastı Elinı uzattı, ka- dın da uzattı. Amerikan dizileri- nin ıki kahramanı gıbi bırbirleri- ne adlarıvla seslendıler. 'Huseyin Bey!', 'Ja)c Hanım!' Hûseyın Bey kibarca oturdu. Şündı ne konuşa- caklardı? Kadın ondan atak davrandı, ha- tınnı sordu, sağlığıyla ılgılendı. Hüseyin Bey derin bir hayal kınk- hğı ıçine girmiştı. Hayır bekledi- ği bu değıldi. tkı kez evlenip bo- şanmıştı ve eşlerinden hıçbıri Hü- seyin Bey'i anlamamıştı. Oysa bu kez tüm tedbırlenni almış, forrn- lara nasıl bir insandan hoşlandı- ğını açık açık yazmıştı. Hüseyin Bey elli beş yaşmdaydı, arna ken- dinı hjç de yaşlı hissetmıyordu. Is- tedıği de onu daha da gençleştı- recek, canlandıracak bır kadındı. Ne çare ki karşısındakı kadın hıç durmadan ona sağlığıyla ılgilı so- rular soruyor, kendı sağlık duru- munu da uzun uzun anlatıyordu. Pastalarını yedıler, limonatala- nıu içtiler, kalktılar. Hüseyin Be> son bir kez daha şansını denemek istedi, kadını yemeğe davet ettı. Belkı ıçki, aralanndakı mesafenın kısalmasına yardımcı olabilirdı. Kadın kibarca bu ısteğı reddettı. Pastanenın önunde el sıkısıp bır- bırlerine şans dılediler. lkisı de ay- Erkekler, kendileriyle aynı eğitim düzeyi ve maddi olanaklara sahip eş anyorlar. Bilgisayarlı evlendirme bürosu Hasal'ı yöneticisi bu arayışın nedenini şöyle açıklıyor: "Erkeklerin büyük çoğunluğu evlilikte sömürüldüğü kanısında" n yönlerde yeru adaylara doğru uzaklaştılar. Iste böyle, görücfl usulünün hâ- lâ tüm şıddeuyle yurürlükte oldu- gu, gönüllü çöpçatanlann purte- laş faaliyet gösterdıği ulkemizde, bügısayar ruhavet gönüJ ışlenne de girmiş bulunuyor. Bilgisayarlı evlendirme bürosu Hasal'ın yöneticisi Beyza Hanım "yaklaşık altı bin adayımız var" dedığinde dogrusu şaşınyorum. Kim bu adaylar, hangı meslek gnıbundan? *Evde kalraıs' sözü daha çok kadınlar için kullanıldı- ğından, *evdc kalmış erkekler de' olabıleceği hiç aklıma gelmıyor, Beyza Hanım'a "Herhalde kadın adayranıuz çogunlukta" dıyorum. Beyza Hanım ınce ınce gulerek, "Yauldııuz" diyor, "erkekJer ço- gunlakta. Bize gerekçekrini çok açık, çok ne! bir biçimde açıkJı- yorlar. Erkekler kendileriyle aynı egitim seviyesinde, aşağı yukan a)nı maddi olanaklara sahip ka- dınlaıia rvlenmek istiyoriar. 'Ka- dınlar ıçın artık payanda olmak istemıyoruz' diyorlar." "Nasıl. erkekler evlilikte sömü- rüldıiklerini mi düşunüyorlar?" "Evct, buyuk çogunluk öyle du- şunuyor. Genei bir kanı bu. Er- kekler kadınlan onlann sırtından gecinecek, onlann mevkileriyle ovunecek, yani topariarsak kadın- lan onlar sayesınde sınıf atlayacak bire>ler olarak goruyorlar." "Bu değerlendırme kadınlar açısından oldukça yaralayıcı, haklı olabılırler mı?" "Bana biraz baklılar gibi geli- yor. Bizim kadınlanmız guvence- yi, birilerine dayanmayı oldukça seriyorlar. Yani isin kolayına ka- çıyorlar. Bu da erkekleri duyariı olmaya itiyor, erkekler bir yuk hayvanı olmak istemiyorlar." "Sanıyorurn sıze basvuranların eğitim düzeyi ve maddi olanakla- n oldukça yuksek... Gelıp giden- den oyle anlaşılıyor!' "Evet, bir isçi ya da kuçıik bir memur bize başvunnaz. Belkı on- lar bu işi kendi aralannda çok da- ha kolay çozduklerinden. Benim adaylanm arasında oğretim u>e- leri, doktorlar. serbest roeslek sa- hibi olanlar çogunJukta. Bakın be- nim çok kıymetli bir adayım var- dı. Önemli bir tıcari kunıluşta sa- dş şefi. Her seyiyle >eıkin bir in- san. Çevresi çok genis. Onun ne- den başvurduğunu size soyle>«yim 'Ben paylasmak ıstıyorum' dedi. 'Sadece yatagunı değü, bunun için öyle çok kadın var ki ben sabah- leyın bıtecek ılışkılerden yoruldum artık, bırilen olsun hayatımda, ye- meğımı, dertlerımı paylaşsın!' Aşk tesetttir dinlemez "Size beni çok heyecanlandıran bir olayı anlatmak istiyorum. Bir gun kapını çalındı ve tesuttur kı- yafetinde genç bir kızcağız utana sıkıla içeri gırdı. Dogrusu ben de şaşırmıştım, ojle sıkılıyordu ki... V irmı beş yaşındaydı, çalışmıyor- du ve adaj olmak istiyordu. Ev- lenmek ıstedigi kışi içki içmeme- livdi. İslami kurallara üvgun bir yaşamı olmalıydı. Adaylanmı goz- den geçirdim. Bir muhendis var- dı, mazbut bir aile kızıyla evlen- mek isti>ordu ama tesetmr iitemi- \ordu. Bıraz duşuodukten sonra bu iki insanı buluşrarmaya karar verdim. Bilgisayan işe kanştnma- dım çnnku onun kızımıza gore bir adav bulması olanaksızdı. Baluş- tular. Hoş bir rasllantı birbirleri- ne fi$ık oldular. Kız ailesine, biı- tun çevresine karşı çıktı. her şeyi goze aldı ve tesettur kıyafetıni çı- kardı. Şiradi mutlu bir evlilfkieri var." Porno film seyredilen cin tonikli kabul günleri Beyza Hanım'ın ofısmde bır sü- re kalmak Turk insanı hakkında sosyolojık bır arastırma okuma- ya benayor. Ornekler, hıkâyeler, saşınıcı dururalar bırbınnı ızliyor, benunse yenm az ve az sonra or- ta sınıftan yaşları otuzla kırk ara- sında değışen yedi sekiz kadımn her hafta yınelenen cin tonikli ka- bul günlennden birine davetlıyim. Dantel örtulu kocaman masa- nın üstünde olmayan yok, hani derler ya kuş sutu eksik. Her yö- renin yemekleri, zeytınyağlılar ya- nında Güneydoğu'nun kısın, ıçli köftesi, Karadenız'in laz böreji Yok, yok! Birbırlennı çok i>i tanı>an, he- men hepsı aynı apartmanda otu- ran sekız kadmla bırhkteyım. Hepsi çok şık, bakımlı ve hemen hepsı hafif toplu. Ben ıçlenne sev- dıkleri bir dostlan tarafından ge- tınlmış, bır ıkı sorudan sonra ne olduğu pek de önemli olmayan bir davetliyım Onlar her hafta yıne- ledıklerı sohbetlerıne çoktan bas- lamışlar bile Ev sahibi hiç durma- dan çay hızıyla ıçilen cin tonik. votka lımon servisi yapıyor. Cın tonıklenn sayısı arttıkça sohbet cınsel konulara ve çok özel ılişki- lenn anlatıimasına doğru hızla yol alıyor. Çevremdekı kadınlar cinsel ya- samlarını öylesıne futursuz, öyle- sıne aynntılı anlatıyorlar kı, kom- şu evdekı durum artık bir sır de- ğıl. Onları dınliyorum; az sonra hepsi evlerine dağılacaklar, koca- lar gelecek ya da gdmeyecek (çün- ku öğrendiğime göre kocalardan bırı ıkı aydır kayıp, onun baska bir kadınla bırlikte olduğunu herkes bılıyor ve ınarulmaz önerilerde bu- lunuyorlar. Önerıler öteki kadını öldürmeye kadar varıyor) sonra neler yaşanacak o evlerde, hangi gizlı duşünceler gecenin ıssızlığın- da boy atacak Ben böyle duşünceler içinde bo- calarken günün önemli saati geli- yor ve vıdeoya film konuyor. Film ilerledikçe gözlerun falusı gibi açıhyor, bır porno rdm bu. Çesıtü yorumlar arasında film bıtiyor... Fılmdekı sahnelenn yorumlanma- sını bır an burada anlatmayı dü- şılnüyorum sonra vazgeciyorum. Herkes ayaklanıyor, ev sahibi cin tonikli bardakları topluyor ve kadınlar hep bırlikte doluştukla- n asansörün kapısında bağınyor- lar: "Ne guzei olurdu şimdi bep bir- likte hovardalıta gitsek!" Rahatlar, eşlennın ışleri tıkuın- da, çocuklaruı çoğu büyümüş okulda... Canları sıkıhyor; Kölc kaura, Zenginler d« AgJar' artık yetmiyor onlara.. Temiz havayı içime çeke çeke yurüyorum. Bıraz toparlanmaya ihtiyacım var. Bırden Zelıha gelı- yor aklıma. Onu Güneydoğu'da yaptığım bır çalısma sırasında ta- nımıştım. Çok gençtı, çok guzel- di ve delirmişti. öylesıne saygın bir deliliği var'' dı ki, onunla bir sure bırlikte ol- mak, oturmak adeta kutsai bif şeydi, bır güzelliktı. Sadece gözlerinı karşıdaki da- | ı n doruklarına diker ve hiç dur- madan yıllardır haber alamadığı kocası için ağıtlar söylerdi. lnsanın yüreğinı paramparça eden ağıtlar... Şu Türkiye ne zengin bir top- raktı. StRECfK ~~ Türkiye hâlâ ucuz tatil cenneti mi?Geçen yıllarda Türkiye'ye gösterilen turistik ilginin önemli nedenlerinden biri de ucuzluktu. Ama artık bir Batıh için bile Türkiye'nin ucuzluğundan söz etmek biraz zor. TÜRSAB Başkanı Bahattin Yticel, "Bu ekonomi politika sürerse, Türkiye'den 1989'da 100 marka alınan bir tatil paketi 140 mark olacaktır. Bu durum çok olumsuz bir etki yapacaktır. Çünkü hiçbir Alman vatandaşı yüzde 40'lık bir fiyat artışını kabul etmez" dedi. CEM HAMULOĞLU Yatırırncılar Turk tunzmındeki gelışmeyi nasıl değerlendırıyor? Turızm Yatırımcüarı Derneği'nden (TYD) Sunuk Pasiner once, "Muteşebbis grubunun yıllann turizm birikimiyle hareket edcn ve ru- rizmde çok dene)imli bir gnıp olması beklen- memeli" hatırlatmasını yaptıktan sonra şun- lan söylüyor: "Önemli olan konu, kamu kesiminin tu- rizm >abnmlanna fînansman sagla>ış biçimi- dir. Devlet ikili bir finansman paketi hazır- lamışU ve yattruncıva bu ozendirüiyorda. Ya- tınmcı devletle el ele, o zaman yatınmcının çok lehine bdirtilen bu krediyi kullanmak du- rumundavdı. Burada finansman pakelindçn geien hatalar oldu. Ozellikle kaynak kullanı- mını destekleme sistemleri yeterince çalışma- dı. Yatırımcıiar, bilbassa yatınmlannı ışlet- meyc alma aşamalannda, kendi ozkaynakla- n u , o zamana degin kullannuş olu>or. Kre- dilerini kullanmış olu\or. Bu >uzden yatın- mın son 4-5 a>ına gıriidiginde kredilendirmek- teki burokrasi nedeniyle piyasadan kredi kul- lanmaya sevk elti. Yani yuksek faizli kredi aldı. üoruldu ki bu finansman sisterai saglıkh degildir. Gerı odeme sureleri kısadır. Alınan faiz hadleri yuksektir. Ve yatınmlar çok da- ha palıaJı maliyellere gelmiştir. 1988 ve 89'da da goruldu ki, biz işletmeye başlar başlamaz, daba once verilmiş olan kredinin aşagj yuka- n yansı faiz olarak istenmisür." Sunuk Pasiner yatırımlarda özkaynak ek- sikhğıne yönelık eleştırılerı ise şoyle yanıtlı- yor: "Bu ise yuzde 25 özkaynak, yuzde 75 kre- di ya da yabancı sennayede yuzde 15 özkay- nak yuzde 85 kredi ile başlandı. Bu devletin tavnydı. Çunku bir yatırım potansiyeli orta- ja çıkartmak gerekiyordu. Ama şimdi özkay- nak kullanımı yuzde 50'ye çıktı. Kaldı kı şu- nu unutmamak lazım, ne kadar çok kredi kui- lanırsanız, odeyeceğiniz faiz de o kadar artı- yor. Netice iiibariyle devletin hiçbir kaybı ol- muyor. Devlet beiki krediyi faiziyle birlikte Türkiye turizmde 'ucuz ulke' iraajıyla avantaj sağladı. Ancak son \illarda artan fiyatlar. lurizmin onculeri sayılan sırt çantalı luristleri baska ulkelere kaydıracağa benzijor. rahatlıkla geri alıyor. Burada butün yuk esas itibariyle yaUnmcı uzerindedir." Özkaynak eksıklığınden kaynaklanan ve kredi faizlerini ödeyebılmek için fiyatlann yuksek tutulup tutulrnadıgı biçımindeki soru- ya ise Pasıner şu yanıtı vnyor: "Burada birkaç etmen var. Birisi arz-talep dengesi. Sonra yabancı tur operatorlerı, Tur- kiye'nin turizm yatırımcılannı ozendırmek için başiangıçla yuksek fiyatian kabul ettikJerini, bunu empoze ettiklerim duşunebiliriz. Fakat sonra fiyatiar duoya normallenne donrnuştur. Ve bundan sonra daha sağlıklı pazar Uiskile- ri kurulacaktır." Özen Dallı ise uygulamada gorülen finans- man sorunlarını şoyle özetlıyor "Devlet teşviklerinden yararlanm&daki bu- rokratik engeller, Türkiye duzeyınde turizm kredi iavamnın ihtiyaca cevap »ermemesi. ulusiararası ve Turk tican bankalanmn turizm kredilerine sıcak bakmaraalan. yatınm ortak- lıklarındaki uyumsuzluk ve ortaklıgın kurul- masındaki gecikmeler, yapılan fizibılıte etut- lerinın gerçegi j-ansıtmamaii \e genelde iyim- ser tahminlere dayanması. işletme ve pazar- lama bilgisi yetersizliği ve mali kontrol eksik- liğidir. " Turkiyedeki yatak kapasıtesinın görecelı olarak artmasıyla birlikte pazarlamadakı ek- sıkler giderek daha fazla duyulmaya başlan- dı Bu eksıklığı gidermek ıçın Türkiye'nin pa- zarlanmasını ustlenen seyahat acentelenrun "teşvik edilmesı" yoluna gıdıldı 90'ın hemen başında >ayımlanan kararnamede pazarlama- da "yatınm" olarak algılanıyor Mustafa Turkmen şunları soyluyor: "Bizim turizmde fazla başanh olamadıgı- mız uç konu oldu. Pazarlama, eğitim ve all- yapı. Bunlardao en aciii 1990 a girerken bizim için pazarlamaydı. Çunku pazarlama, konak- lamanın hemen ardından ele alınması gereken bir husustu." Pazarlama konusunu bakanlık olarak iki- •ye ayırdıklarıru \e tanıtmayı altyapı, pazarla- mayi ise ustyapı olarak değerlendırdıklenni soyleyen Turkmen, konuşmasını şoyle sür- duruyor. "O zaman pazarlama konusunda devlete yönlendirmek \e teşvik etmek gorevi duşuyor. 18 Ocak 1990'da Resmi Gazete'de yayımlanan pazarlama teşvikleri, pazarlama sorununun ustesinden gelecek tedbirlerdir. Biz burada ay- nen 1980"deki yontemi ızledik, yani ustyapı- nın, konaklamanın başarıya kavuşması için uyguladığımız teşvikleri pazarlamaya da ge- tirmek ıstedık. Kaynak kullanımını deslekle- me biriminı, yatınm indirimini, kredi kullan- ma imkânını aynen pazarlamaya da uygula- dık. Bu denenmiş, çıkar bir yol olduğu için pazarlama konusunu da bu şekilde çozecegi- miz inancı içindeyiz." Pazarlama teşvikleri uzennde bakanlıkla birlikte çalışan TURSAB'ın Başkanı Bahattin Yucel ise aynı konuda şunları soyluyor "Bence bu teşvikler turizm konusunda Turkiye'de yapümış en önemli aşamadır. Şu anda çağdaş ekonomi, uretimden çok pazar- lamanın yonlendirdıği bir doğrultu.va gırdı. Bu onem. Turkiye'de geç de olsa anlaşıldı. Henuz uygulama aşamasına geçmediği için bu tesvik- lerin yeterli olup olmadığı belli değil demek yerine peşınen soyleyebilirim ki yetersizdir. Bunlann hızla geliştırilmesi lazım. Yatınmlar duracak mı? Pazarlama tejvıklerının kamuoyuna tanıtı- mı sırasında, "Yatınmcılan yeteri kadar teş- vik ettik. Artık biraz da pazarlamaya verecegiz" mesajı hâkımdı. TYD'den Sunuk Pasiner, şunları söyiedr ' "Bu tur bir inlibayı başlangıçta biz de •!- dık. Ama biz bu goruşe katılmıyoruz. Turki- ye'de turizm yatınmlan durmamal), durdurul- mamalı. Bu durdurma ya da askıya alma, Türkiye'nin dünya turizm harekelinden kop- masına neden olabilir. Aynca Türkiye hennz 140 bin yatakta. Ve yatınm belgesi verilenler- le birlikte 240 bin yataga ulaşması gerekiyor. 240 bin yatagın yatınm suresinde gerçekieş- mesi, turizm yatak kapasitesini teşvik etme tavnyla dogru orantılı olarak sonuca ulaşa- bilir. Bir ynndan da Turkiye'nin 1 milyon ya- tak kapasilesini kaldırabilecegi gonışu vardır. Sonra simdilik yalmzca kıyı turizmindeki yatak kapasitesi artmışor. Bunun yanında koi- tur turizmı, termal turizmi gibi oteki turizm çeşitleri var. Bu yatırımlara henuz girilmedi. Kıyı turizrninde bile Turkiye'de yatınmlar ta- mamlanmış sayıimaz. Bir de ikincil yatınm- lar soz konusu. Turistin daha çok para har- camasım saglavacak birtakım lesisler yapılma- dı. Bu yuzden biz yatınm hamlesinin aynı şe- kilde ve hızla devam etmesini bekiiyonız. Eger bir yatınm, pazannı bulmuşsa, işletme pro- jesini hazırlamışsa, guzel bir proje yapmışsa bu proje niye teşvik edilmesin." "Ucuz ttlke" imajı yitiyor mu? "Ucuz tatil cenneli Türkiye" göruşu, geçen vıllarda Turkıve'ye gösterilen ılgının önemli nedenlerinden birisıydi. Ama artık Türkiye 1 nın bır Batıh ıçın bile ucuzluğundan söz edi- lemıyor "Türkiye pahalı bir ulke olmava aday mı?" sorusuna Besım Tibuk, "Kesinlikle oy- le, Türkiye pahalı bir ulke olmaya başiadı. Ekonomik kararlann sonucu hemen belli ol- muyor. Ama bir iki sene sonra bu daha iyi anlaşılacak" derken, Bahattin Yucel şunları soyluyor: "tç girdiler enflasyon nedeniyle yukselip kurlardaki arhş aynı oranda olmayınca Turki- ye'run pahalanması çok doğal. 1989'da 100 Ba- tı Alman Markı'na bir Alman ruketicisinin sa- tın aldıgı tatil paketi, 1990'da İspanya ve Yu- nanıstan'da 82-90 mark olacak. Ama eger bu ekonomik politika snrerse ve teşvikler yeterin- ce tuketiciye yansıtılmazsa, Türkiye'den 1989'da 100 marka alınan bir tatil paketi, 140 mark olacaktır. Bence Turk turizmine bu çok olumsuz etki yapacaktır. Çunku hiçbir Alman >atandaşı, yuzde 40'lık bir fiyat artışını nere- de olursa olsun kesinlikle kabul etmez. Ko- nunun ozu asiında budur." Bakanlık Musteşarı Mustafa Turkmen ise "pahalı ya da ucuz ulke" ıfadelerıni pek "anlamlı" bulmadığını belirterek pazarlama teşvıkleriyle bu sorunun aşılabileceğini söyluyor: "Devlet, pazariama leşvijderini bu konu için de kullanma imkânı >erıyor. Biz bunu bir ço- zum olarak getırdik. Turizme ozel olmayan bir konuda biz pazarlama teşvikJeriyle turizm için ozel bır çozum getirdik." Sektördekı ortak göruşlenn başında Türkı- ye'yı turizm yolundan kımsenın döndureme-" %'ecegi gehyor. Ama bu kanı, Türkiye'nin tu- nznı yolunda hiçbir engelle karşılaşmayacağı anlamına da gelmıyor. Bu engellerın başında ise "çevre" ile bırlikte "iç lurizmin" sağlıklı olmaması bulunuyor Yani Turk vatandaşla- n, ulkelenndekı turizm hareketıne katılamıyor. StUECEK *
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear