Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 30 MART 1990
L Ö Z G E N T Ü R KE V L I L I K R A P O R U
Bilgisayarlı evlilik için başvuran erkeklerin büyük bölümü aynı kanıyıpaylaşıyor
'Evlilikte erkek sömürülüyor'Hüseyin Bey'in beklediği gun
sonunda gelznıştı. En şık takımla-
nnı gıydi, özel gunler için sakla-
dı|ı kravatını taktı, kokular sür-
dii. Saatıne baktı, tamam, yola
cıkma zamanı gelmiştı. Son bir
kez eve baktı, her şey yerli yerin-
de, düzenliydı Kapıyı çekip yola
çıktı. Gideceğı pastane evınden
pek uzak sayılmazdı. Agır ağır yu-
rüdü. Pastaneye yaklaştıkça kal-
bının daha hızla çarpmaya başla-
dığını, ellerinın terledığini hisse-
dıyordu.
Pastanenın kapısına gelınce
çevrede bır tur atu, erken gelmış
olrnak ıstemiyordu. Yan taraftakı
camlı bölmeye yaklaşıp ıçeriye
şöyle bır gözattı. Orada oturuyor-
du işte. Fotoğraftakı gıbi saçJarı-
nı omuzlannda açık bırakmıştı.
Fotoğrafından yaşb gösteriyordu,
Huseyın Bey kendı kendine gü-
lümsedı, o da beş yas genç fotoğ-
rafını vermemış raıydi?
Bir iki turdan sonra pastaneye
girdi. Tek başına oturan kadımn
masasına yaklastı Elinı uzattı, ka-
dın da uzattı. Amerikan dizileri-
nin ıki kahramanı gıbi bırbirleri-
ne adlarıvla seslendıler. 'Huseyin
Bey!', 'Ja)c Hanım!' Hûseyın Bey
kibarca oturdu. Şündı ne konuşa-
caklardı?
Kadın ondan atak davrandı, ha-
tınnı sordu, sağlığıyla ılgılendı.
Hüseyin Bey derin bir hayal kınk-
hğı ıçine girmiştı. Hayır bekledi-
ği bu değıldi. tkı kez evlenip bo-
şanmıştı ve eşlerinden hıçbıri Hü-
seyin Bey'i anlamamıştı. Oysa bu
kez tüm tedbırlenni almış, forrn-
lara nasıl bir insandan hoşlandı-
ğını açık açık yazmıştı. Hüseyin
Bey elli beş yaşmdaydı, arna ken-
dinı hjç de yaşlı hissetmıyordu. Is-
tedıği de onu daha da gençleştı-
recek, canlandıracak bır kadındı.
Ne çare ki karşısındakı kadın hıç
durmadan ona sağlığıyla ılgilı so-
rular soruyor, kendı sağlık duru-
munu da uzun uzun anlatıyordu.
Pastalarını yedıler, limonatala-
nıu içtiler, kalktılar. Hüseyin Be>
son bir kez daha şansını denemek
istedi, kadını yemeğe davet ettı.
Belkı ıçki, aralanndakı mesafenın
kısalmasına yardımcı olabilirdı.
Kadın kibarca bu ısteğı reddettı.
Pastanenın önunde el sıkısıp bır-
bırlerine şans dılediler. lkisı de ay-
Erkekler,
kendileriyle
aynı eğitim
düzeyi ve
maddi
olanaklara
sahip eş
anyorlar.
Bilgisayarlı
evlendirme
bürosu Hasal'ı
yöneticisi bu
arayışın
nedenini şöyle
açıklıyor:
"Erkeklerin
büyük
çoğunluğu
evlilikte
sömürüldüğü
kanısında"
n yönlerde yeru adaylara doğru
uzaklaştılar.
Iste böyle, görücfl usulünün hâ-
lâ tüm şıddeuyle yurürlükte oldu-
gu, gönüllü çöpçatanlann purte-
laş faaliyet gösterdıği ulkemizde,
bügısayar ruhavet gönüJ ışlenne de
girmiş bulunuyor.
Bilgisayarlı evlendirme bürosu
Hasal'ın yöneticisi Beyza Hanım
"yaklaşık altı bin adayımız var"
dedığinde dogrusu şaşınyorum.
Kim bu adaylar, hangı meslek
gnıbundan? *Evde kalraıs' sözü
daha çok kadınlar için kullanıldı-
ğından, *evdc kalmış erkekler de'
olabıleceği hiç aklıma gelmıyor,
Beyza Hanım'a "Herhalde kadın
adayranıuz çogunlukta" dıyorum.
Beyza Hanım ınce ınce gulerek,
"Yauldııuz" diyor, "erkekJer ço-
gunlakta. Bize gerekçekrini çok
açık, çok ne! bir biçimde açıkJı-
yorlar. Erkekler kendileriyle aynı
egitim seviyesinde, aşağı yukan
a)nı maddi olanaklara sahip ka-
dınlaıia rvlenmek istiyoriar. 'Ka-
dınlar ıçın artık payanda olmak
istemıyoruz' diyorlar."
"Nasıl. erkekler evlilikte sömü-
rüldıiklerini mi düşunüyorlar?"
"Evct, buyuk çogunluk öyle du-
şunuyor. Genei bir kanı bu. Er-
kekler kadınlan onlann sırtından
gecinecek, onlann mevkileriyle
ovunecek, yani topariarsak kadın-
lan onlar sayesınde sınıf atlayacak
bire>ler olarak goruyorlar."
"Bu değerlendırme kadınlar
açısından oldukça yaralayıcı, haklı
olabılırler mı?"
"Bana biraz baklılar gibi geli-
yor. Bizim kadınlanmız guvence-
yi, birilerine dayanmayı oldukça
seriyorlar. Yani isin kolayına ka-
çıyorlar. Bu da erkekleri duyariı
olmaya itiyor, erkekler bir yuk
hayvanı olmak istemiyorlar."
"Sanıyorurn sıze basvuranların
eğitim düzeyi ve maddi olanakla-
n oldukça yuksek... Gelıp giden-
den oyle anlaşılıyor!'
"Evet, bir isçi ya da kuçıik bir
memur bize başvunnaz. Belkı on-
lar bu işi kendi aralannda çok da-
ha kolay çozduklerinden. Benim
adaylanm arasında oğretim u>e-
leri, doktorlar. serbest roeslek sa-
hibi olanlar çogunJukta. Bakın be-
nim çok kıymetli bir adayım var-
dı. Önemli bir tıcari kunıluşta sa-
dş şefi. Her seyiyle >eıkin bir in-
san. Çevresi çok genis. Onun ne-
den başvurduğunu size soyle>«yim
'Ben paylasmak ıstıyorum' dedi.
'Sadece yatagunı değü, bunun için
öyle çok kadın var ki ben sabah-
leyın bıtecek ılışkılerden yoruldum
artık, bırilen olsun hayatımda, ye-
meğımı, dertlerımı paylaşsın!'
Aşk tesetttir dinlemez
"Size beni çok heyecanlandıran
bir olayı anlatmak istiyorum. Bir
gun kapını çalındı ve tesuttur kı-
yafetinde genç bir kızcağız utana
sıkıla içeri gırdı. Dogrusu ben de
şaşırmıştım, ojle sıkılıyordu ki...
V irmı beş yaşındaydı, çalışmıyor-
du ve adaj olmak istiyordu. Ev-
lenmek ıstedigi kışi içki içmeme-
livdi. İslami kurallara üvgun bir
yaşamı olmalıydı. Adaylanmı goz-
den geçirdim. Bir muhendis var-
dı, mazbut bir aile kızıyla evlen-
mek isti>ordu ama tesetmr iitemi-
\ordu. Bıraz duşuodukten sonra
bu iki insanı buluşrarmaya karar
verdim. Bilgisayan işe kanştnma-
dım çnnku onun kızımıza gore bir
adav bulması olanaksızdı. Baluş-
tular. Hoş bir rasllantı birbirleri-
ne fi$ık oldular. Kız ailesine, biı-
tun çevresine karşı çıktı. her şeyi
goze aldı ve tesettur kıyafetıni çı-
kardı. Şiradi mutlu bir evlilfkieri
var."
Porno film seyredilen
cin tonikli kabul
günleri
Beyza Hanım'ın ofısmde bır sü-
re kalmak Turk insanı hakkında
sosyolojık bır arastırma okuma-
ya benayor. Ornekler, hıkâyeler,
saşınıcı dururalar bırbınnı ızliyor,
benunse yenm az ve az sonra or-
ta sınıftan yaşları otuzla kırk ara-
sında değışen yedi sekiz kadımn
her hafta yınelenen cin tonikli ka-
bul günlennden birine davetlıyim.
Dantel örtulu kocaman masa-
nın üstünde olmayan yok, hani
derler ya kuş sutu eksik. Her yö-
renin yemekleri, zeytınyağlılar ya-
nında Güneydoğu'nun kısın, ıçli
köftesi, Karadenız'in laz böreji
Yok, yok!
Birbırlennı çok i>i tanı>an, he-
men hepsı aynı apartmanda otu-
ran sekız kadmla bırhkteyım.
Hepsi çok şık, bakımlı ve hemen
hepsı hafif toplu. Ben ıçlenne sev-
dıkleri bir dostlan tarafından ge-
tınlmış, bır ıkı sorudan sonra ne
olduğu pek de önemli olmayan bir
davetliyım Onlar her hafta yıne-
ledıklerı sohbetlerıne çoktan bas-
lamışlar bile Ev sahibi hiç durma-
dan çay hızıyla ıçilen cin tonik.
votka lımon servisi yapıyor. Cın
tonıklenn sayısı arttıkça sohbet
cınsel konulara ve çok özel ılişki-
lenn anlatıimasına doğru hızla yol
alıyor.
Çevremdekı kadınlar cinsel ya-
samlarını öylesıne futursuz, öyle-
sıne aynntılı anlatıyorlar kı, kom-
şu evdekı durum artık bir sır de-
ğıl. Onları dınliyorum; az sonra
hepsi evlerine dağılacaklar, koca-
lar gelecek ya da gdmeyecek (çün-
ku öğrendiğime göre kocalardan
bırı ıkı aydır kayıp, onun baska bir
kadınla bırlikte olduğunu herkes
bılıyor ve ınarulmaz önerilerde bu-
lunuyorlar. Önerıler öteki kadını
öldürmeye kadar varıyor) sonra
neler yaşanacak o evlerde, hangi
gizlı duşünceler gecenin ıssızlığın-
da boy atacak
Ben böyle duşünceler içinde bo-
calarken günün önemli saati geli-
yor ve vıdeoya film konuyor. Film
ilerledikçe gözlerun falusı gibi
açıhyor, bır porno rdm bu. Çesıtü
yorumlar arasında film bıtiyor...
Fılmdekı sahnelenn yorumlanma-
sını bır an burada anlatmayı dü-
şılnüyorum sonra vazgeciyorum.
Herkes ayaklanıyor, ev sahibi
cin tonikli bardakları topluyor ve
kadınlar hep bırlikte doluştukla-
n asansörün kapısında bağınyor-
lar:
"Ne guzei olurdu şimdi bep bir-
likte hovardalıta gitsek!"
Rahatlar, eşlennın ışleri tıkuın-
da, çocuklaruı çoğu büyümüş
okulda... Canları sıkıhyor; Kölc
kaura, Zenginler d« AgJar' artık
yetmiyor onlara..
Temiz havayı içime çeke çeke
yurüyorum. Bıraz toparlanmaya
ihtiyacım var. Bırden Zelıha gelı-
yor aklıma. Onu Güneydoğu'da
yaptığım bır çalısma sırasında ta-
nımıştım. Çok gençtı, çok guzel-
di ve delirmişti.
öylesıne saygın bir deliliği var''
dı ki, onunla bir sure bırlikte ol-
mak, oturmak adeta kutsai bif
şeydi, bır güzelliktı.
Sadece gözlerinı karşıdaki da-
| ı n doruklarına diker ve hiç dur-
madan yıllardır haber alamadığı
kocası için ağıtlar söylerdi.
lnsanın yüreğinı paramparça
eden ağıtlar...
Şu Türkiye ne zengin bir top-
raktı.
StRECfK ~~
Türkiye hâlâ ucuz tatil cenneti mi?Geçen yıllarda Türkiye'ye
gösterilen turistik ilginin
önemli nedenlerinden biri
de ucuzluktu. Ama artık
bir Batıh için bile
Türkiye'nin ucuzluğundan
söz etmek biraz zor.
TÜRSAB Başkanı
Bahattin Yticel, "Bu
ekonomi politika sürerse,
Türkiye'den 1989'da 100
marka alınan bir tatil
paketi 140 mark olacaktır.
Bu durum çok olumsuz bir
etki yapacaktır. Çünkü
hiçbir Alman vatandaşı
yüzde 40'lık bir fiyat
artışını kabul etmez" dedi.
CEM HAMULOĞLU
Yatırırncılar Turk tunzmındeki gelışmeyi
nasıl değerlendırıyor?
Turızm Yatırımcüarı Derneği'nden (TYD)
Sunuk Pasiner once, "Muteşebbis grubunun
yıllann turizm birikimiyle hareket edcn ve ru-
rizmde çok dene)imli bir gnıp olması beklen-
memeli" hatırlatmasını yaptıktan sonra şun-
lan söylüyor:
"Önemli olan konu, kamu kesiminin tu-
rizm >abnmlanna fînansman sagla>ış biçimi-
dir. Devlet ikili bir finansman paketi hazır-
lamışU ve yattruncıva bu ozendirüiyorda. Ya-
tınmcı devletle el ele, o zaman yatınmcının
çok lehine bdirtilen bu krediyi kullanmak du-
rumundavdı. Burada finansman pakelindçn
geien hatalar oldu. Ozellikle kaynak kullanı-
mını destekleme sistemleri yeterince çalışma-
dı. Yatırımcıiar, bilbassa yatınmlannı ışlet-
meyc alma aşamalannda, kendi ozkaynakla-
n u , o zamana degin kullannuş olu>or. Kre-
dilerini kullanmış olu\or. Bu >uzden yatın-
mın son 4-5 a>ına gıriidiginde kredilendirmek-
teki burokrasi nedeniyle piyasadan kredi kul-
lanmaya sevk elti. Yani yuksek faizli kredi
aldı. üoruldu ki bu finansman sisterai saglıkh
degildir. Gerı odeme sureleri kısadır. Alınan
faiz hadleri yuksektir. Ve yatınmlar çok da-
ha palıaJı maliyellere gelmiştir. 1988 ve 89'da
da goruldu ki, biz işletmeye başlar başlamaz,
daba once verilmiş olan kredinin aşagj yuka-
n yansı faiz olarak istenmisür."
Sunuk Pasiner yatırımlarda özkaynak ek-
sikhğıne yönelık eleştırılerı ise şoyle yanıtlı-
yor:
"Bu ise yuzde 25 özkaynak, yuzde 75 kre-
di ya da yabancı sennayede yuzde 15 özkay-
nak yuzde 85 kredi ile başlandı. Bu devletin
tavnydı. Çunku bir yatırım potansiyeli orta-
ja çıkartmak gerekiyordu. Ama şimdi özkay-
nak kullanımı yuzde 50'ye çıktı. Kaldı kı şu-
nu unutmamak lazım, ne kadar çok kredi kui-
lanırsanız, odeyeceğiniz faiz de o kadar artı-
yor. Netice iiibariyle devletin hiçbir kaybı ol-
muyor. Devlet beiki krediyi faiziyle birlikte
Türkiye turizmde 'ucuz ulke' iraajıyla avantaj sağladı. Ancak son \illarda artan fiyatlar. lurizmin onculeri sayılan sırt çantalı luristleri baska ulkelere kaydıracağa benzijor.
rahatlıkla geri alıyor. Burada butün yuk esas
itibariyle yaUnmcı uzerindedir."
Özkaynak eksıklığınden kaynaklanan ve
kredi faizlerini ödeyebılmek için fiyatlann
yuksek tutulup tutulrnadıgı biçımindeki soru-
ya ise Pasıner şu yanıtı vnyor:
"Burada birkaç etmen var. Birisi arz-talep
dengesi. Sonra yabancı tur operatorlerı, Tur-
kiye'nin turizm yatırımcılannı ozendırmek için
başiangıçla yuksek fiyatian kabul ettikJerini,
bunu empoze ettiklerim duşunebiliriz. Fakat
sonra fiyatiar duoya normallenne donrnuştur.
Ve bundan sonra daha sağlıklı pazar Uiskile-
ri kurulacaktır."
Özen Dallı ise uygulamada gorülen finans-
man sorunlarını şoyle özetlıyor
"Devlet teşviklerinden yararlanm&daki bu-
rokratik engeller, Türkiye duzeyınde turizm
kredi iavamnın ihtiyaca cevap »ermemesi.
ulusiararası ve Turk tican bankalanmn turizm
kredilerine sıcak bakmaraalan. yatınm ortak-
lıklarındaki uyumsuzluk ve ortaklıgın kurul-
masındaki gecikmeler, yapılan fizibılıte etut-
lerinın gerçegi j-ansıtmamaii \e genelde iyim-
ser tahminlere dayanması. işletme ve pazar-
lama bilgisi yetersizliği ve mali kontrol eksik-
liğidir. "
Turkiyedeki yatak kapasıtesinın görecelı
olarak artmasıyla birlikte pazarlamadakı ek-
sıkler giderek daha fazla duyulmaya başlan-
dı Bu eksıklığı gidermek ıçın Türkiye'nin pa-
zarlanmasını ustlenen seyahat acentelenrun
"teşvik edilmesı" yoluna gıdıldı 90'ın hemen
başında >ayımlanan kararnamede pazarlama-
da "yatınm" olarak algılanıyor Mustafa
Turkmen şunları soyluyor:
"Bizim turizmde fazla başanh olamadıgı-
mız uç konu oldu. Pazarlama, eğitim ve all-
yapı. Bunlardao en aciii 1990 a girerken bizim
için pazarlamaydı. Çunku pazarlama, konak-
lamanın hemen ardından ele alınması gereken
bir husustu."
Pazarlama konusunu bakanlık olarak iki-
•ye ayırdıklarıru \e tanıtmayı altyapı, pazarla-
mayi ise ustyapı olarak değerlendırdıklenni
soyleyen Turkmen, konuşmasını şoyle sür-
duruyor.
"O zaman pazarlama konusunda devlete
yönlendirmek \e teşvik etmek gorevi duşuyor.
18 Ocak 1990'da Resmi Gazete'de yayımlanan
pazarlama teşvikleri, pazarlama sorununun
ustesinden gelecek tedbirlerdir. Biz burada ay-
nen 1980"deki yontemi ızledik, yani ustyapı-
nın, konaklamanın başarıya kavuşması için
uyguladığımız teşvikleri pazarlamaya da ge-
tirmek ıstedık. Kaynak kullanımını deslekle-
me biriminı, yatınm indirimini, kredi kullan-
ma imkânını aynen pazarlamaya da uygula-
dık. Bu denenmiş, çıkar bir yol olduğu için
pazarlama konusunu da bu şekilde çozecegi-
miz inancı içindeyiz."
Pazarlama teşvikleri uzennde bakanlıkla
birlikte çalışan TURSAB'ın Başkanı Bahattin
Yucel ise aynı konuda şunları soyluyor
"Bence bu teşvikler turizm konusunda
Turkiye'de yapümış en önemli aşamadır. Şu
anda çağdaş ekonomi, uretimden çok pazar-
lamanın yonlendirdıği bir doğrultu.va gırdı. Bu
onem. Turkiye'de geç de olsa anlaşıldı. Henuz
uygulama aşamasına geçmediği için bu tesvik-
lerin yeterli olup olmadığı belli değil demek
yerine peşınen soyleyebilirim ki yetersizdir.
Bunlann hızla geliştırilmesi lazım.
Yatınmlar duracak mı?
Pazarlama tejvıklerının kamuoyuna tanıtı-
mı sırasında, "Yatınmcılan yeteri kadar teş-
vik ettik. Artık biraz da pazarlamaya
verecegiz" mesajı hâkımdı. TYD'den Sunuk
Pasiner, şunları söyiedr
' "Bu tur bir inlibayı başlangıçta biz de •!-
dık. Ama biz bu goruşe katılmıyoruz. Turki-
ye'de turizm yatınmlan durmamal), durdurul-
mamalı. Bu durdurma ya da askıya alma,
Türkiye'nin dünya turizm harekelinden kop-
masına neden olabilir. Aynca Türkiye hennz
140 bin yatakta. Ve yatınm belgesi verilenler-
le birlikte 240 bin yataga ulaşması gerekiyor.
240 bin yatagın yatınm suresinde gerçekieş-
mesi, turizm yatak kapasitesini teşvik etme
tavnyla dogru orantılı olarak sonuca ulaşa-
bilir. Bir ynndan da Turkiye'nin 1 milyon ya-
tak kapasilesini kaldırabilecegi gonışu vardır.
Sonra simdilik yalmzca kıyı turizmindeki
yatak kapasitesi artmışor. Bunun yanında koi-
tur turizmı, termal turizmi gibi oteki turizm
çeşitleri var. Bu yatırımlara henuz girilmedi.
Kıyı turizrninde bile Turkiye'de yatınmlar ta-
mamlanmış sayıimaz. Bir de ikincil yatınm-
lar soz konusu. Turistin daha çok para har-
camasım saglavacak birtakım lesisler yapılma-
dı. Bu yuzden biz yatınm hamlesinin aynı şe-
kilde ve hızla devam etmesini bekiiyonız. Eger
bir yatınm, pazannı bulmuşsa, işletme pro-
jesini hazırlamışsa, guzel bir proje yapmışsa
bu proje niye teşvik edilmesin."
"Ucuz ttlke" imajı yitiyor mu?
"Ucuz tatil cenneli Türkiye" göruşu, geçen
vıllarda Turkıve'ye gösterilen ılgının önemli
nedenlerinden birisıydi. Ama artık Türkiye
1
nın bır Batıh ıçın bile ucuzluğundan söz edi-
lemıyor "Türkiye pahalı bir ulke olmava aday
mı?" sorusuna Besım Tibuk, "Kesinlikle oy-
le, Türkiye pahalı bir ulke olmaya başiadı.
Ekonomik kararlann sonucu hemen belli ol-
muyor. Ama bir iki sene sonra bu daha iyi
anlaşılacak" derken, Bahattin Yucel şunları
soyluyor:
"tç girdiler enflasyon nedeniyle yukselip
kurlardaki arhş aynı oranda olmayınca Turki-
ye'run pahalanması çok doğal. 1989'da 100 Ba-
tı Alman Markı'na bir Alman ruketicisinin sa-
tın aldıgı tatil paketi, 1990'da İspanya ve Yu-
nanıstan'da 82-90 mark olacak. Ama eger bu
ekonomik politika snrerse ve teşvikler yeterin-
ce tuketiciye yansıtılmazsa, Türkiye'den
1989'da 100 marka alınan bir tatil paketi, 140
mark olacaktır. Bence Turk turizmine bu çok
olumsuz etki yapacaktır. Çunku hiçbir Alman
>atandaşı, yuzde 40'lık bir fiyat artışını nere-
de olursa olsun kesinlikle kabul etmez. Ko-
nunun ozu asiında budur."
Bakanlık Musteşarı Mustafa Turkmen ise
"pahalı ya da ucuz ulke" ıfadelerıni pek
"anlamlı" bulmadığını belirterek pazarlama
teşvıkleriyle bu sorunun aşılabileceğini
söyluyor:
"Devlet, pazariama leşvijderini bu konu için
de kullanma imkânı >erıyor. Biz bunu bir ço-
zum olarak getırdik. Turizme ozel olmayan bir
konuda biz pazarlama teşvikJeriyle turizm için
ozel bır çozum getirdik."
Sektördekı ortak göruşlenn başında Türkı-
ye'yı turizm yolundan kımsenın döndureme-"
%'ecegi gehyor. Ama bu kanı, Türkiye'nin tu-
nznı yolunda hiçbir engelle karşılaşmayacağı
anlamına da gelmıyor. Bu engellerın başında
ise "çevre" ile bırlikte "iç lurizmin" sağlıklı
olmaması bulunuyor Yani Turk vatandaşla-
n, ulkelenndekı turizm hareketıne katılamıyor.
StUECEK *