Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 30 MART 1990
Dostlar'a Selam
MELtH CEVDET ANDAY
Geçen hafta Dostlar Tiyatrosu'nda Vaclav Ha-
vel'in (şiradi Çekoslovakya Cumhurbaşkanı) Bunık
Ezgi (Largo Desolato) adh oyununu seyrettira. İz-
lenimimi kısaca söylemera gerekirse, mutluluk duy-
duğumu belirtmekle yetinirim. Güzel bir oyun gör-
mek her zaman mutluluk vericidir elbet; burada iki
tür yaratıcılık biraraya gelir: Yazın (piyes) ve gös-
terim (temsil). BunJar arasında uyum tam olursa,
mutluluk da doruğa çıkar. Ben Vaclav Havel'in oyun
yazarhğı ile ilk kez karşılaşıyomm. Iki üç oyunu-
nun dilimize çevrilip basıldığuu duydum, alıp oku-
yacağım. Bunık Ezgi, bu ünlu yazarı daha iyi tanı-
mak hevesini uyandırdı bende, güçlü bir yazarla kar-
şılaştığımdan kuşkum yok. Ancak şunu rahatça söy-
leyebiliriın, Dostlar Tiyatrosu'nun gösterimi tam bir
başan idi. Başrolde (Leopold) Genco Erkal'ın unu-
tulmaz yaratıcılığı, kusursuz bir ekip anlayışı ile öy-
lesine uyum içindeydi ki, hayranlığım övünce dek
vardı. Bir profesörün sürekü izlenmekten ötiirii içine
düştüğu yalnızlık ve kararsızlık karmaşası, seyirci-
nin kafasında, oyun boyu beliren türlü sorunsalla-
nn sürekü tartışılması durumunu yaratarak, salo-
nun sahneye katılması (kapılması değil) diye anla-
tabileceğim heyecan verici bir canlılığa yol açıyor-
du.
Oyunun sonunda Leopold'ün, evine gelen sivil
polıslerın ayaklarına kaparup "Götürün beni!" di-
ye yalvarması, bu heyecanı doruk noktasına çıkar-
dı. Kopan şiddetlı alkış, bende, Aristoteles'in Ka-
tartis'ini çağrıştırdj. Bizde "annma", "boşalma"
terminleriyle karşılanan bu kavram, tragedya'nın ay-
nlmaz bir yorumu olarak bilinegelmiştir hep. Bu
konuyu tartışmanın yeri değil burası; ancak şun-
casını söylemem gerekiyor: Oyun bir tragedya ol-
madığı halde, oyunun sonu bu etkiyi bıraktı seyir-
ci üzerinde Aristoteles, "Herkes, canı isteyince dü-
şünebilir; fakat duymak kimsenin elinde değildir,
duyabilmek için duyulan nesnenin varolması
gerekir" demişti. Işte Havel'in oyunu bu nesne idi
ve seyirci onu duydu. Leopold için kurtuluş yoktu;
özgürlük ve tutuiclanma, bu iki karşıtın hiçbiri onu
kunuluşa götüremezdi. Trajik kişınin çıkmazı bu
değil midir? Brutus, Sezar'ı öldürdüğü için suçlu-
dur, öldürmeseydi suçlu olacaktı.
Kuruluşunun yirminci yılını yaşayan Dostlar Ti-
yatrosu'nu ve onun yılmaz taşıyıcısı dostum Gen-
co Erkal'ı yürekten kutluyor ve ona nice başanlı yü-
lar diliyorum. övüneceğimiz bir sanat eri Genco
Erkal; büyük bir yetenek, gözüpek bir atılımcı, sa-
natını her şeyin üstünde tutan bir idealist. "Ha Me
Ka-Ha Ha Pe" (Haysiyetli Müli Kallunma ve Hak
Hukuk Partisi) adh oyundan "Merhaba"ya kadar
geçen mihnetli, fakat gurur verici yıllar üstüne ti-
yatroseverlerimizi aydınlatmak için sözü Sayın Ay-
şegül Yüksel'e bırakıyorum.
"Dostlar Tiyatrosu'nun kuruluşundan bu yana,
bir orta yaşlı kuşak yaşlandı; bir genç kuşak da or-
ta yaşlılığa geçerken, bugünün genç kusağını yetiş-
tirdi. Böylece, Dostlar'ın oyunlarını artık a>Tiı ai-
lenin üç kuşağı birden izliyor. Bir tiyatronun yirmi
yüını doldurmasının önemi burada işte. Toplumun
yaşam serüveni içinde üç ayn kuşağa seslenme ay-
ncahğına kavuşrnuş bir topluluk 'kurumlaşma' adı-
na büyük bir yol almış demektir. Ülkemizde geçerli
yasalar önünde sıradan bir ticarethane kimliği taşı-
yan 'özel' topluluklardan biri olan 'Dostlar Tiyat-
rosu', yirminci yıhnı, tecimsel başarı uğruna tiyat-
ro sanatından ödün vermeksizin tamamlayabilmiş
olmanın kıvancım da yaşamaktadır.
Dostlar Tiyatrosu bugüne, Uerici-toplumcu sanat
doğnıltusunda benimsediği ilkelerle, toplumla bir-
likte yaşadığı iki 'asken darbe" ve nice sıkıyönetim
dönemlerinden gecerek geldi. Başansının temelin-
de, toplumun özgürlüğü ve esenliği adına verilen
inançlı savaşm yanında tiyatro sanatının gerektir-
diği tüm sorumluluklann yirmi yıl boyunca hiç sav-
saklanmadan taşındığı sürekü bir araştırma, dene-
me ve yaratma eylemi yatmaktadır. Dostlar Tiyat-
rosu'nun seriiveni, topluma ve insana en zor koşul-
larda bile tiyatro yoluyla hizmet vermekte direnen
onlarca sanatçımn umudu, coşkusu, emeği ve öz-
verisiyle biçimlenmiştir.
Dostlar Tiyatrosu, tiyatromuzda önemli bir atı-
lımın yaşandığı 196O'lı yıllarda, İstanbul'da bir
"yıldız" sanatçı çevresinde kurulmuş olan herhan-
çi bir özel tiyatro değildir. Olabilirdi de. O yıllarda
Kent Oyunculan'nda, Arena Tiyatrosu'nda, AST'ta
ve Gülriz Sururi- Engin Cezzar Tiyatrosu'ndaki
oyunlarıyla çok hızlı bir yükseliş çizgisi gösteren,
topluluk kuruculanndan Genco Erkal, "yıldız"
kimliğini, daha kolay seyirci toplayan oyunlarda ser-
gileyip daha sonraki yıllarda kendisine televizyon-
da bir yer edinir, daha çok fılmde oynayıp reklam-
lara çıkar, bu kaynaklardan kazandıklanyla da ti-
yatrosunu gül gibi geçindirebilirdi. Böyle yapaydı
şimdiye dek bir de tiyatro sahibi olmuştu. Oysa,
1969'da kafa kafaya vererek Dostlar Tiyatrosu'nu
kuran altı gencin amacı Anadolu'da tiyatro yap-
maktı. Mehmet Akan, Şevket Altuğ, Ferit Erkal,
Arif Erkin ve Nurten Tuç, Genco Erkal'ın önerisi
üstüne, yan ödenekli bir bölge tiyatrosu oluşturmak
için bir araya gelmişlerdi. O günün -belki bugünün
de- koşullarında gerçekleşmeyecek bir "düş"tü bu.
Adana'da yerleşmeyi düşünen kurucular, ti>-atrolan
için belirledikleri ilerici-toplumcu anlayışı sürdüre-
bilme yolunda ne Adana Belediyesi'nden ne de Ada-
nalı para babalarından destek gördüler.
Dostlar Tiyatrosu bu kez bir başka seçeneğe yö-
neldi: örgütlü işçi sayısının en yoğun olduğu tstan-
bul'da devrimci bir sendikaya bağlanarak işçiler için
tiyatro yapmak. Ancak, bu tasan da gerçekleşme-
di; tiyatronun işçiler için gerekli olduğuna inanan
bir sendika bulunamamıştı çünkü. Dostlar'ın "ide-
alizm'M, takıldığı her engel karşısında yeniden göz-
den geçiriliyor, ancak özde değişmiyordu.
Sonuç olarak, "arılış" Harbiye'deki Yapı Endüst-
risi Merkezi'nde yapıldı. Ne gariptir, Erzurum'da
ya da Adana'da yerleşmeyi tasarlayan topluluk, dö-
nüp dolaşıp Istanbul'un göbeğinde karar kılma du-
rumunda kalmıştı. Yirmi yıllık yaşamı boyunca da
Şişli'yle Tünel arasındaki bölgede bir o tiyatroya,
bir bu tiyatroya taşınıp durdu. Ancak, "yer" seçi-
mi bakımından ödün vermek zorunda kalınması,
"öz"deki seçimi değiştirmedi ve Dostlar aydının, öğ-
rencinin, emekçinin "dostu" olarak sürdürdü serü-
venini. Bu nedenle tiyatrodan hiçbir zarnan kazanç
sağlamadı; başını sokacak bir sahne ve salon bula-
madığı günler de oldu. Ama bizimle birlikte yaşa-
dı, her zaman inançlı, onurlu, düzeyli bir "dost"
olarak..:'
Sayın Ayşegül Yüksel'in yazısından, bir de Tiyat-
romuzun yabanc» oyunlar alanındaki başanlarına
ilişkin böliimün girişine bir gözatahm:
"Dostlar Tiyatrosu'nun yirmi yıl içinde dağarı-
na kattığı yabancı oyunlar genellikle yirminci yüz-
yılın gündeminde olan sorunları, olaylan ve ilişki-
leri irdelemeyi amaçladı. Bir başka deyişle, bilinen
ve sevilen eski oyunlar yerine, seyirciyi dünyada ve
toplumda olan bitenleri sağlıkh bakış açılarından
gözlemlemeye, daha önce üstünde düşünmediği so-
runlara ve ilişkilere eğilmeye yönelten oyunlar se-
çildi; bu oyunların çoğu da Türkiye'de ilk ve son
kez Dostlar Tiyatrosu tarafından sahnelendi.
Kuruluşundan bu yana çağa ve dünyarun gidişi-
ne ayna tutan "belgesel" nitelikli oyunlara önem
vermiş olan Dostlar'ın bu türde sunduğu ilk yapı-
mı "Rosenbergler Ölmemeli" (1969-70) oldu. Ala-
in Decaux'nun yazdığı ve ABD'nin egemen güçle-
rince yüzyıl ortasında işlenmiş en yüz kızartıcı in-
sanlık suçlarından birini dile getiren oyun,
McCarthy döneminde sürdürülen "insan avı"na
kurban gitmiş iki onurlu insanın elektrıkli sandal-
yede noktalanan serüveninin aşamalarını anlatır.
Duyguyla düşüncenin baştan sona kıl payı denge-
de tutulduğu, soluk soluğa izlenen bu usta işi ya-
pıtta Genco Erkal ve Ayla Algan'ın sunduğu üstün
yorumlar, topluluğun başarısını taçlandıran, Türk
tiyatrosunu onurlandıran arular arasında kalacak.."
ARADABIR
MAHMUT YAĞMUR Eğitimci
Toprağa Hor
Bakanlara Uyarı
Şu yaJın gerçekleri bilmeyen yoktur: İç savaşların çoğu, iş-
sizlik ve açlık yüzünden çikmıştır. Bu savaşlarda, milyonlarca
insan ölmüş ve uygarlık yapıtları yıkılmıştır
işsizlik ve açlık, alınyazısı değildir. Temeli emek sömûrûsû-
ne dayanan ve doğal kaynakları anamalcılara yağmalatan eko-
nomik siyasaların ürünüdür. Yeryüzünde hakça bir paylaşım dû-
zeni kurulmadıkça, insanlığın köklü bir erince (huzura) ve barı-
şa kavuşması olanaksızdır. işsiz ve aç kalan yetişkinler, içgü-
dülerinin buyruğuna uyarlar. Göksel ve toplumsal yasalardan
korkmazlar. Konutları en çağcıl (modern) araç ve gereçlerle do-
natılsa bile, açlıklarını unutmazlar. Fellik fellik iş ve yiyecek arar-
lar. Çekirge sürüleri gibi besin kaynaklarına saldırırtar. Onları
durduracak en geçerli önlem, önlerine iş ve ekmek koymaktır.
Bunun dışında kalan her önlem, iç savaşlara ortam hazıriamaktır.
Bu nedenle çağımızın en önemli sorunu, beslenme sorunudur.
Çünkü dünya nûfusu yedi milyara yaklaşt. İnsanoğlunun obur-
luğu ve savurganlığı yüzünden, besin kaynaklan azaldı. Doğa
ananın dölyataklannı kurutan çarpık kentleşme ve uranlaşma
(sanayileşme) doruk noktasına ulaştı. Verimli toprakların yüzü,
beton yığınlarıyla kapandı. Ormanlar, baltalık yapıldı ya da ca-
yır cayır yakıldı. Oenizlerin, göUerin ve ırmakların sulan, mik-
rop saçan pisliklere bulandı. Ozon katmanında (tabakasında),
ölüm kusan delikter açıldı. Gezegenimiz, sağaltımı (tedavisi)
uzun yıllar sürecek bir sayrılığa yakalandı. Bütün uluslar, ola-
naklarını birleştirerek gezegenimizi kurtarmaya çalışmalıdırlar.
Bu görev savsaklanırsa, yakın bir gelecekte insanlar birbirleri-
ni yemek zorunda kalacaklardır.
Belleklere iyice yerleşsin diye yıneliyorum: Toprak, sevecen
ve cömert bir anadır. Bütün yaratıkları, ayrım yapmadan bes-
ler. Toprak, değerbilir bir sevgilidir. Sevildikçe serpilir ve gü-
zelleşir. Yılın her ayında, değişik renkte giysilere bürünür. Özenle
yetiştirdiği ürünleri sergiler. Toprak, eşsiz bir türetmendir (mu-
crttir). Bağrına gömülen ölüleri ve bosaltılan pislikleri, yararlı nes-
nelere dönüştürûr. Kendine bir çekirdek verenleri, en az dört
oostanla ödüllendirir. Kısacası, toprağa hor bakanlar, gönence
kavuşamazlar. Halkımızın büyük çoğunluğunun işsiz ve aç kal-
masının en önemli nedenlerini şöyle açıklayabiliriz. Doğal kay-
naklarımız, oldukça varsıldır. Özverili ve çalışkan bir halkımız
vardır. Ne yazık ki doğal kaynaklarımız ve halkımızın gücü, kal-
kınmamızı sağlayacak doğrultuda kullanılmadı. Yıllar boyunca,
toplumsal yapımızla ve ülkemizin koşullarıyla bağdaşmayan bir
ekonomik siyasa uygulandı. Tüketimi ve savurganlığı körükle-
yen çarpık uranlaşmaya umut bağlandı. Tanmcılık ve hayvan-
cılık, ilkel bir uğraş sayıldı. Yoksul köylüleri işsizlikten kurtara-
cak geniş kapsamlı bir toprak düzeltimi (reformu) yapılmadı. Bu
yüzden, topraksız köylüler kentlere taşındılar.
Eşsiz güzellikteki kıyılarımızın en büyük bölümü, yerii varsıl-
larca yağmalandı. Geri kalan bölümü de, 99 yıllığına yabancı-
lara satıldı. Yemişli ve yemişsiz ağaçlar doğrandı. ipek gibi yu-
muşak olan toprakların üzerine, dinlence evleri yapıldı. Yüzbin-
lerce insanın pisliği koylara akıtıldı. İyot ve çiçek kokan hava,
leş gibi kokmaya başladı. Deniz ürünlerinin kökü kurutuldu. Top-
raklarını ve denizlerini yitiren kıyı köylüleri de tüketici oldular.
Köy enstitüleri, eğitim tarihimizin en köklü atılımıydı. Köylü-
müzü, bilisizlikten (cehaletten) ve yoksulluktan kurtarmak ama-
cryia açılmışlardı. Köy enstitülerinde, uygulamalı iş eğitımine ağır-
lık veriliyordu. Toprak, karatahta gibi kullanılıyordu. Bu görkemli
karatahtaya, alınteriyle yoğrulan somut gerçekler yazılıyordu.
Ûğrencilerin emeğiyle. yüzyıllarca boş kalmış topraklar oya gi-
bi işleniyor ve ağaçlandırılıyordu. Araçlar ve gereçler üretiliyor-
du. Bakmaya doyulmayan kilimler ve halriar dokunuyordu. Da-
mızlık inekler. keçiler, koyunlar, tavuklar, arılar yetiştiriliyordu.
Köy enstitülerinde, bağnazlığa, kurnaztığa, asalaklığa yer
yoktu. Düşün (fikir) özgürlüğü sınırsızdı. "Aydınlanma Çağı"nı
başlatan kuramlar ve öğretiler, korkusuzca tartışılabiliyordu. Bı-
kıp usanmadan iyi, güzel ve doğru aranıyordu. Bu enstitüler ka-
patılmasaydı, devrim imecesi köylerde de başlatılacaktı. Milyon-
larca köylünün gizilgücü (potansiyeli) devinime geçirilecekti. Bu
eşsiz güçle, tarımsal ve hayvansal ürûnler arttıniacaktı. Ûreti-
cileri ve tüketiciieri koruyan kooperatifler kurulacaktı. Tarihin çöp
sepetine atılacaktı işsizlik ve açlık. Emek ve inanç sömürücüle-
rinin egemenlikleri yıkılacaktı.
Tarihin yargısı şudur: Hiçbir nesnel ve düşünsel değer üret-
meden yaşayan asalaklar, halkımızın yazgısını degiştirecek her
köklü atılıma engel olmuşlardır. Buyruklarında olan siyasacıla-
ra, köy enstitülerini kapattırmışlardır. Yurdumuzun her köşesin-
de, yoksul halk çocuklarının beyınlerini kısırlaştıran ve ellerine
hiçbir beceri kazandırmayan eğitim kurumları (!) açtırmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti'ni kasıp kavuran ekonomik ve siyasal bu-
nalımların altında, yukarıya sıraladığım gerçekler yatmaktadır.
Sözlerimi, bir uyarı ve çağrıyla bağlıyorum: "Yurt" sözcüğü,
soyut bir ad değildir. Taştan, topraktan, sudan, bitki örtüsün-
den oluşan doğa parçasının adıdır. Doğal kaynakları korun-
mayan doğa parçası, yurt olmaktan çıkar. Üstündeki canlıları
barındırmaz ve doyurmaz. Bu yalın gerçeği, usumuzdan çıkar-
mayalım. Yoksulluktan kurtulmak istiyorsak. emeği ve bilimi en
üstün değer sayalım. Doğal kaynaklann yağmalanmasına ve hal-
kın vergileriyle kurulan KİT'lerin satılmasına karşı çıkalım. Hiç
zaman yitirmeden, ülkemizde insan onuruna yakışan bir düzen
kurulması için savaşım verenlere destek olalım.
Uyarı ve çağnmı değerlendirerek devinime geçecek yurtse-
verlere selam olsun!
FORKLİFT OPERATÖRÜ
ARANIYOR
2.5 tonluk otomatik forklift kullanacak lise mezunu
eleman.
Tel: 512 05 05 I 20 Hat
492 ve 487
UYDU
ANTE
FUTB
PAH
H AN G
TEŞEKKÜR
Geçirmiş olduğum rahatsızlık
nedeniyle telefonla beni
arayarak yakın ilgi ve
alakalannı esirgemeyen sevgili
dostlanm Sayın
ŞENAY
DEMİRKOL'a,
GÜLBİN
GÜNDOĞAN'a
ve Bandırma sahil radyo
personeline sonsuz
tesekkürlerimi sunarım.
A. SÖNMEZ
KAYIP
MUZAFFER
HAYffiU
1988'in
11. ayuıdan beri
kayıp olan eşimi
arıyorum.
Zor durumda
kaldım.
Elif Hayırtı
TUftSEM'İN REHBERÜSlNbE
LONDRA, (KFORD, CAMBRIDGE
BOURKEMOILTH ,BWQHTON,
DE
YADA BÜTÜH VILINÛİUZCE Ü6R.ENİU
12TAKSVTTE *OD1
KOLAYUGl
DEVAM
EDİVÛR/
., KUBLAR.
•TİCARİ İNGİÜZCE
• TURiZM İN&IÜZCESİ
•8ANKACILIKINÛİUZCESİ
•5INAV KURSLARI: Cambrıdge
•Tlrst Certificatc ,Profciency,
(ıırsem
İNGİLİZÜSANOKULURI
DANIŞMA MERKEZİ
Cumhurıyet Cad 173/4-8 Elmadağ
80230 Istanbul Hilton Oteli Karşısı
Tel. 1483977-1487943-148 2849
Fax.:132 9729,Tlx 27498 tusmtr
MELİH CEVDET ANDAY
SEVİŞMENİN
GÜDÜKLÜĞÜ
VE YÜCEÜĞİ
ÇAĞDAŞ YAYINLARI
CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ'NDEN
üniversitemiz Fen-Edebiyat Fakültesi ile Sıvas Meslek Yüksekokulu'na 2547 sayılı yasanın ilgili maddeleri gere-
ğince Yardıma Doçent ve öğretim Görevlisi alınacaktır. Adayların 12/4/1990 tarihi nwsai bitimine kadar yardımcı
doçentliğe müracaaı edeceklerin Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na, öğretim görevlilığine muracaat edeceklerin
Sıvas Meslek Yüksekokulu Mudürlüğü'ne muracaat etmeleri gerekmektedir.
Sınav tarihi: 16/4/1990"dır. llgililere duyurulur.
FEN — EDEBİYAT FAKÜLTESİ
BÖLÜMÜ ANABİLİM DALI UNVANI ADET
Kimya
BÖLÜMÜ
Biyokımya Yrd.Doç.
SIVAS MESLEK YÜKSEKOKULU
PROGRAMI UNVANI ADET ŞARTLARI
Teknik Prog. Halıcılık ögr.Gör. 1 Tekstil Mühendisi Meslekı Eğitim Fakültesi EI
Sanaıları Eğitimi Bölümu. Teknik Eğitim
Fakültesi Doku öğretmenligi, Iplikçilikögretmenligi,
HALİT ÇELENK
HUKUKSUZ
DEMOKRASİ
3.BASI
ÇAĞDAŞ YAYINLARI
SATILIK
GÖKOVA - Akyaka
köyünde deniz görür yazlık
lüks daire - dublex ev ve villa.
Dr. Mehmet Baştaş
567 83 71
PENCERE
İlkİş.• •
Adını saklı tuttuğum bir okurumun mektubundan altını çizdi-
ğim satırları yayımlıyorum:
"Sayın İlhan Selçuk,
Üç kuşak istanbullu olan eşimin eğitimi ve stajı nedeniyle AB&
de geçirdiğimiz attı yıl dışında devamlı istanbul'da oturan bir kim-
seyim. Şimdiye kadar, değil ben, 72 yaşında bir edebiyatçı olan
annem bile moral değenerin bu kadar baş aşağı olduğu bir devir
hatırlamıyor.
Bildiğim doğrulara göre yetiştirdiğim ve okuttuğum kızım şim-
di bana diyor ki:
Anne sen bana yanlış değerler aşıladın, güncel yaşama hazır-
lamadın; senin öğrettiğin açıklık, haysiyet, namus, başkalanna say-
gı, tevazu, kurallara uyma, cemiyet terbiyesi gibi kavramlar, beni
gerek okul gerek iş hayatında geri bırakıyor.'
Benlm zaten üzülerek ve çaresizlikle gözlediğim bu bulgulan
mükemmel bir istikbale hazırianmasını bekiediğim sevgili variığım-
dan duymak çok üm'ıt kıncı...
Ekonomiyi anlamadığımdan 1980'den beri yürütülen politikayı
değerlendiremem. Sadece Türkiye'de arsızlık, yüzsüzlük, haysi-
yetsizlik, vurdumduymazlık, sahtekârlık, görgüsûzlük, yobazlık ve
çıkarcılığın geçerli değerler olmasının ve bu nitelikteki kişilerin an-
cak bu değerleri (!) sayesinde en yüksek mevkilere yapışmalan-
nın yeni yetişen ve yannın Türkiyesi'ni oluşturacak gençler üze-
rinde ne büyük bir tahribat yaptığmı görebiliyorum. Bu kadar kı-
sa bir sürede değjşen değer kriterlerini (bu kimselerden bir gün
kurtulmak mümkün olursa) olması gerekene çevitmek acaba ne
kadar zaman alacak?"
•k
Adını ve adresini saklı tuttuğum okurumun hali vakti yerinde
bir yurttaş olduğu anlaşılıyor. Bu gerçeği neden vurguluyorum?
Çünkü bugünkü Türkiye'de tedirginliği artanlar, yalnız yoksullar
ve kötü durumda olanlar değildir; toplumun iyi yaşayan kesim-
lerindeki yurttaşlar da gelecekten korkuyorlar; çünkü bir şeyler
çürüyor, yıkılryor.
Neden?
Toplumsal değişim, hiç kuşkusuz önüne geçilmesi olanaksız
bir evrimi vurgular. Geçmişe baktığımız zaman tarihsel değişimle
bugünlere geldiğimizi görmek kolaydır. insan, mağara dönemin-
den bugüne nice karanlığı aşarak 20'ncı yüzyılın sonuna ulaştı.
Ancak bu uzun süre içinde düz bir yolda yürümedi; dalgalı, zik-
zaklı. gelgitlı, inişlı, çıkışlı, aydınlık ve karanlık yollarda düse kalka
bugünlere geldi.
Hiç unutmam, bir gün Sabahattin Eyuboğlu ile tonuşuyorduk;
bana dedi ki:
— ilhan, insanlık kimi zaman karanlığa girebilir; eğer ikincı Dûn-
ya Savaşı'nda Naziler yenilmeseydi, Hitler kazansaydı, ne zaman
içinden çıkacağımızı bilmediğimiz karanlık bir tünele girecektik;
bu tehlike atlatıldı.
Şahın kanlı diktasından kurtulmak isteyen İran halkının bugün
içine düştüğü karanlıktan bir gün kurtulacağı kesindir; ama ne
kadar süre sonra?
Türkiye'de çürüme, kokuşma, yozlaşma sürecini aşmak pek
kolay olmayacak; çünkü insanı insan yapan değerleri dışlayan
bir yaşam biçimine alışıyoruz. İşadamları kesiminde her türlü
dümeni çeviren, namussuzluğu göze alan, hileli iflaslara sapan,
mafyacılık, kaçakçıhkla güç kazanmaya çalışanlar toplumda el
üstünde tutulmaktadır. Erdemli insan olmaya çalışmak çağdışı
bir enayiliktir. Siyasal iktidarı ele geçiren güç sahıpleri ise oyle
kimlikler sergiliyorlar ki akıl durur.
1990 Türkiyesi'nde köşeyi dönmekten öte bir yaşam felsefesi
yoktur.
Peki, çıkış yolu nedir?
Önce 1980'den bu yana bir tür örnek (numune, eşantiyon) gi-
bi televizyona çıkıp boy gösteren erdemsizlerin iktidanna son
vermek gerekiyor. Bu arsız, saygısız, yalancı ve onursuz takımı
alaşağı etmeden doğru bir yola girmek olanağı yoktur; ancak
Çndan sonradır ki gerçek değerlerimizı ve insanlığımızı savun-
mak yolu açılacaktır.
Ne yazık ki o yplun düz\ bakımlr, ı
söyleyemeyiz. ..
BIRLIK TARTIŞMALARI
NLARI
DEMOKRASÎ
İSOSYALİZM SORUNLARI
31 MART - 1 NİSAN 1990
l.GÜN
TÜRKÎYE'NtN TOPLUMSAL VE SLNLFSAL
DLNAMÎKLERİ
2. GÜN
BİRLÎK DÜZLEMLERt VE PARTİ
roi'i.\\Ti
7 - 8 NİSAN 1990
GENEL DEĞERLENDÎRME
BTDK'nın "Demokrasi ve Sosyalızm Sorunlan" boşlığı aitında
yûrû
t
mûs olduğu Blrlik Tartıjmoları süreclnln kitese: Exr katılımla
gene) deSerlendırmesı yapılocakt'
SAAT: 10.00- 18.00
ANIL DÜĞÜN SALONU KÖYlÇt CAD. BÜYÜK BEŞİKTAŞ ÇARŞISI
NO: 21 (PTT USTÜ) BEŞÎKTAŞ - İSTANBLT-
21.3.1954-15.3.1990
Makine Mühendisi
Yaşama tum gucuyle buyük bir coşkuUa
sarılmasına rağmen, doğa ile yaptığı
savaşımda yenik düşen demokrasi neferi,
örnek insan
NAMIK KEMAL
ÖZERDEMİR'in
gerek cenazesine katılan. gerekse telefon ve
telgrafın yanı sıra evimize kadar gelerek bu
büyük ve onulmaz aeımızı paylaşan tum dost
ve akrabalara teşekkür ederız.
ÖZERDEM AİLESt
M.4LATYA
Biz özgürlük için doğduk,
özgürlük için savaştık,
özgürlük için öldük.
Adımız hüzünle değil,
neşeyle anılsın.
ERTAN SARIHAN
Babası: LÜTFİ SARIHAN
Leyla ve Akın Öztürk
kızları
BELÎZ SİMGE'nin
doğumunu dost ve yakınlarına müjdeler.