Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 24 MART 1990
GENÇ MUSLUMANLAR VE ISLAMCI HAREKET
Terör örgütlerine Islam peçesi—7—
CÜNEYT ARCAYÜREK
Doğanhisar, Konya'ya bağlı küçük bir ilçe.
Nüfusu on bin.
Yol üzeri olmayan kendi halinde bir yerle-
şim birimi.
Bir iki yıl önce, Doğanhisar'da yadırganan
olaylar yaşandı. Oysa Doğanhisar ilçesi, 12
EylCl öncesinin ender görülen "Olaysız, maz-
but, ağırbaşlı, sağduyulu insanlarımn
yaşadığı" bir kentti.
1985 yılında'eğitim kunımlanna yapılan ye-
ni atamalardan sonra ilçede "türbanlı, teset-
türlü kızlar, sakallı öğrencilerie gençler" or-
taya çıkmaya başladı. Kimi evlerde önceleri
"sohbel" daha sonraları "amacu" toplantılar
düzenlendiği yayıldı. "Gcricilik toplanülan"
soylentüerinin yaygınlaştığı sırada sorusturma-
ya gidildi ve bu toplantıların izcilik ile ilgili
olduğu öne sürüldü.
Kimilerine göre hiç adı duyulmamış yazar-
ların dinsel eserleri okunmak ya da armağan
edilmek amacıyla dağrtılıyordu. Hatta spor-
tif faaliyetlerde başan gösteren öğrencilere
içinde dinsel içerikli sözler yazılı kitaplar ve-
riliyordu. Örneğın armağan kitaplardan biri-
nin adı "Knran vc tlimler"di. "Kuran ayetle-
rinde fen ve tekmk" bölümüne girişte şöyle ya-
zılıyordu:
"Kainabn yaratdışı, gecirdiği devirler ve ta-
nriar hakkıoda ve ber sahada ilmi inceleme
ve gelişmelerin yeni yeni yaklaşabildigi haki-
katleri Kuran'i Kerim'de aynen bulmaklayız.
Bütün meselelerini ilme ve akla lespit ettiren
Kuran'ı Kerim'in ilmi gerçeklerle doğru oran-
tdı olduğu, ilmin nirengi noktalannı tayin ve
tespit ettigi, bugiin artık apaçık meydandadır.
Bu zorunlu izahtan sonra şimdi fen ve teknikle
Ugili ban ayetler üzerinde duralım."
Atatürk'e saldın
Bir raeslek lisesinde öğretmen, "Atalürk bir
mahacirdir, dört kelime laf edip kendini bir
jey sanmıstır" diyebiliyor, kız öğrenciler sırufta
sıralar üzerinde namaz kılmaya zorlanıyor, bu
türden olaylarla ilgili söylentiler yaygınlasıyor-
du.
1988 yılının mayıs ayıydı. Kız öğrencilerden
birinin babası kaymakam ve valiye yazıyla baş-
vurdu: "Kızı okulanda terbiyesiyle örnekti,
derslerinde teşekkür ve Ukdir alan bir öğreo-
dydi Ne var ki öğretmenlerden biri kızına ha-
kareücr ediyor, namaza zorluyor, sınıfta bı-
rakacağını söyluyordu. Kız, bunalıra gecirmiş,
24 adet hap alarak intihara girişmişti. Dok-
torlar kızı kurtarmış, olay poiise ve savcılıga
inlikal etmişti."
Olay büyümüş, ifadeler alınmıştı. öğret-
men, "Ben lafldik diye bir şey tanımıyorum.
Atatürk ilkeleri saçma ve yanlıştır. Atatürk,
SeJanik'ten gelme bir muhacirdir. dort keliroe
laf edip kendini bir şey sanmıştır. Aynca na-
maz kümayan, oruç tutmayan hayvandır, hatta
Yahadidir" diyordu. 1989 yılında dava Yargı-
tay'daydı.
Kaplan'ın 'eserT
Belediye Başkanı lsmail Ğörgülü, savcılıga
bir ihbarda bulundu. "Lise kütiipbanesinde
demirbaş defterine 747, 748,749, 750, 751,752
demirbaş numarayla kayıtlı 6 adet yasaklan-
mış yayın" olduğunu bıldırdı. 747 numarayia
kayıth kıtap, Cemalettin Kapian'ın "tman"
adlı kitabıydı. Savcılık kitaplara el koydu.
"Karases" Hoca'nın kitaplan yasak mıydı, de-
ğil miydi? Konya Emniyet Müdürlttğü
7788-026415 sayı ile temmuz 1988'de soruya
açıklık getırdi:
"Cemalettin Kaplan'ın yazdıgı iki adet 'Pey-
gamberimizin Hayatı', iki adet 'tman' ve iki
adet 'Islam' isimli kitaplar hakkında mahke-
melerce verilmiş bir yasaklama karannın bu-
lunmadıgı. ancak Tiırk vatandaşlığından çı-
kanlmış olup Türkiye ve Türkler aieyhinde
propaganda faaliyetlerine devam eden kişile-
re ait ber türlü yazılı eser, resim. kanpostal,
plak, video ve ses bantlannın Türkiye'ye so-
Üç ilde tslamcı silahlı militanların yakalanmasmdan
sonra basına şu bilgi verildi: "Militanlann üzerinde
PKK ile işbirligi yapan îslamcı Kürt örgütü 'Kürdistan
Islam Partisi'nintüzüğü budundu." 1990başlannda
tespih tutan eller tetik çekmeye sürüklenmek
isteniyordu.
Gelişmelerden herkes kaygılı. Bir siyasetçi şöyle diyor:
"Ortadoğu'daki bazı çağdışı rejimlerin egemen güçleri,
Türkiye'de demokrasinin kökleşmesini ve laikliğin
başan ile uygulanmasım kendileri için büyük tehlike
olarak görürler. Teröristlerin dinsel altyapıya
dayanmaları önemli sorunlar yaratabilir."
kolmasının yasaklandıgı anlaşılmıştır."
Mahkemelerden yasaklanma kararı yok-
mus, ama Türk vatandaşhğından çıkanldığı
için "eserieri"nin yurda sokulması yasaklan-
mış! Varılacak yargı "adama göre" değişebi-
lir bir bildirimdi.
Nitekim tlçe Memurin Muhakemat Komis-
yonu toplandı, "isnat edilen suçlamalann sü-
bnta ermediğine" karar verdi.
Ya sonra?.. Cemalettin Kaplan'ın "eserleri"
lise kitaplığına "gençligin irfanı artsuı" diye
geri verildi.
Haftalık bir dergi, "karases" olayının Do-
ğanhisar sahnderine sütunlanru açtıktan son-
ra, "kamu davasına gerek" olmadığı karan ko-
misyondan çıktı. Savcı ve hâkım, başka yer-
lere aktanldı. Şikâyet edilenlerle Kaplan'ın
"eserleri" yerlerinde kaldı.
"Ey uyanık miiminler! Ey Allah'ın sadık
kullan! Ey Mustafa'mn (S.A.) mücabit asker-
leri! Ey şehit ve gaazi namzetkri! Ey tslam fe-
daileri! Ey Kuran hadimleri! Ey, gözieri yaşlı
Hak âşıklan! Ey ahidler, ey zahirler, ey müs-
tafirler, ey kaalûbelada ya AJIah, sen bizim
rabbimizsin diyenler!
İslam tehiikede! Din, iman, şeriat tehlike-
de! Kâfiıier bizi her yandan sardılar. hücuma
geçtiler. Mukaddesaümız. şerefimiz. kadınla-
nmızın örtüleri teblikeye duştü."
Tarih: 19 Mart 1969.
Kafa o kafa, çağrı o çağn!
• * *
Sağ kanattaki akımlar ikiye ayrılabilir. (1)-
lslama dönüş, (2)- Türke dönüş. tlki "ttmmet-
çilik". otekı "milUyetçilik" diye adlandırıla-
özgiir düşünce önderleri olarak takdim edil-
mektedir.
Darwın gibi bir Yahudi köpeği insanın te-
sekkülü yolunda ilimle en ufak bir alakası bu-
lunmayan göriışler ortaya atmıştır. Bizde de
bu gayri ilmi göriiş -insanın maymundan gel-
digi fikri- mufredat programlanndan çıkanl-
malıdır. Ha keza Durkheim adiı, dinlerin mey-
dana gelmesinde Darvvin gibi uydurma göriiş-
leri ileri siiren bir Yabudiye sosyolojinin ku-
rucusu payesi verilmiştir.
20 yıl önce 20 yıl sonra
Fen derslerinde dunyanın yaraolışı. kainat-
taki altenk ve sistem, tabiai hadiseleri olarak
isimlendiriien butün olaylar bir lesadüfle izaha
kalkılıyor. Bu zorlama izanlar, felsefi bir ha-
Konya Mücadele Bırlıği ve Sancakları gibi ör-
gütler vardı.
Metin Toker, şöyle diyor: "Mesela, adı pek
bilinen (gerici) Komiinizmle Mücadele Derne-
ği'ni de alaJım. Bu, 1963te İzmir'de. Faik Mu-
hittin Adam Sokagı'nda kunıtmustur. Bir ara
devrin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'e 'fah-
ri geneJ başkanhgı'ru kabul ettkmeye bile mu-
vaffak olmustu. Giirsel, lsmet lnönii çok sert
çılaş yaptıgında himaye kanadını dernegin us-
tiinden çekmiş, böylelikle onun adeta resmi
mahiyet aiması önlenebilmişti. Soldaki top-
lantılar Komiinizmle Mücadele Dernegi'nin
derlediği kuvvetler tarafından basılırdı ve ne-
dense bu kuvvetler bep yesil takkeli, siyah be-
reli, sakallı kimselerden oluşurdu. Bu kıyafet,
kendilerince 'Türkün örf ve âdetleri'ne uygun
kıyafelti."
lslama eylemler türban eylemi çerçevesinde gelişmişti, son günlerde tslamcı terör örgütlerinin ortaya çıkmaya başlaması dış mihraklar kuşkusunu yeniden gündeme getiriyor.
Doğanhisar, Konya'ya bağlı küçük bir ilçe.
Nüfusu on bin.
Yol üzerinde olmayan, gözlerden uzak sa-
yılacak bir yerde, -bir zamanlar- kendi halin-
deki bu kentte yaşanan olaylan büyütecin al-
tına koyunuz. Yer yen büyük j« da küçük, il-
çe veya kasabada benzeri oıtamı göreceksiniz.
On bin nüfuslu kentte, bir de yerel nitelikli
on beş günde bir "Dönüşiim" adlı bir gazete
yayımlıyorlar. Haziran 1989, sayı 12, sayfa on
dört, "Islam iimmetinin başı sagolsun" baş-
lıklı ilan:
"Yarabbi! Zalimlerin zuliim üzerine kuru-
lu saraylanrun >ertc bir edilmesi ve butün dun-
ya mülecavizlerinin omür yıldızlanrun batması
için bizim tslami inkılabımızı bir ilk adım ha-
line getirerek bize yardım et. Biitün halklan,
mustazaflan ve yalınayaklılan semerelerinle
bereketlerinle, veraset ve imameüe nasiplen-
dir." Imam Humeyni (R.A.)
"Hayatı boyunca dünya özgüriükçü Müs-
Inmanlann lideri olmuş, tek gayesi Allah'ın
aziz dininin tüm beldelerde ikâmesi icin mü-
cadele olan; asnn tslam müceddidi Imam-ı
Ümmet Ruhullahel - Musavi El Humeyni'yi
kaybetmenin derin üzüntiisii içerisindeyiz.
Tüm dünya özgüriükçü Müsiümanlanna sa-
bır, metanet ve birlige çagınyonız. Uyanışına
vesile oldugnn MüsJümanlar adına M. Ali
Sakman - Serhat Çağn."
Bir başka, bir benzer ilan:
bilir. Milliyetçilik, "Türk örf ve âdetleri" ile
"tslam örf ve âdetleri"ni birbirinden ayırmaz.
örnek: "Mason, Yahudi ve kızıl ideoloji de-
ğil. Türklük ve tslam ideolojisi" (Genç Ülkü-
cüier Teşkilatı Konya Şubesi bildirisi: 1970).
Ya "MHak-ı railli hudutUn": ^
"Ey Türk gençliği! Çöziiknemiş meseJelW,
unutulmuş topraklar, tutsak soydaşlar, yetim
kardeşler, mutlu yannlar, Kırımlar, Kerkük-
ler seni bekliyor. 12 Ada, Bab Trakya (bugün
Bulgaristan), Kıbns, Azerbaycan, Türkistaa
(bugün de) Turan seni bekliyor." (Yıl 1970)
Ümmetçilere göre "Milletlerin kurtuluş ha-
reketinde asıl kuvvet: Türk raületi. Yedek kuv-
vetler: İslam milletleri. Muhtemel kuvvetler
Ezilen bütun milletler ve empeoalizmle mü-
cadele etmekte olan milletler. Bu büyük güç-
lerin harekete geçirilmesi ancak merkezi bir
teşkilatın milletleri uyandırması ile mümkün-
dür." (Yeniden Milli Mücadele - 19.1.1971)
Hume>ni öldükten sonra yayımlanan ilan-
dan farkı ne?
Türk halkı bugün ne haldedir? "Yeniden
Milli Mücadele" dergisi, 6 Ekim 1970'te an-
latıyor:
"FeJsefe, sosyoloji, mantık gibi dersler ter-
temiz yavrulan serbest düşünme alışkanlıgı-
nın sağlanması gibi üstii örtülü ifadelerte şüp-
heci, müvesvis, hiçbir seye inanmayan havai
tipler haline gelmesini saglaınıştır. Eski Yu-
nanın ve Roma'nın ahlaksızlığım sanal kabul
eden sapık filozoflan genç yavnılara fikir ve
vaya biiriindürülerek Allah'ın yökluğuna gö-
tüıülüyor. Aynca guneşin batmasımn, ayın
doğmasımn, yağmurun yağmasının ve canlı-
nın lesekkülünün kendiliginden olma diye ka-
bulü, putlaşürdıklan ilme de akla da aykın-
Yirmf yıt önce tsiamd akımlanh dergilerin-
den birinde çıkan yukandaki satırların giinü-
müz olaylarıyla ne ilgisi olduğu sorusu akla
gelebilir.
Yirmi yıl önce dergilerde yazılanlar, 1990'a
yaklaşırken Türkiye cumhuriyeti hükümetin-
de yer alan, Milli Eğitim Bakanlığı yapan bir
ANAP bakaru tarafından tartışma konusu ya-
pıldı. Darwin1e ilgili yirmi yıl önceki irdele-
meleri, ANAP iktidarı bakanı -bugün de
hükümette- neredeyse sözcüğü sözcüğüne yi-
neledi.
ANAP'lı bakanla aydın kesim ve basın ara-
sında günlerce tartışmalar yapıldı.
Dunıp durup bugünlere nasıl geldik diye so-
ruyoruz: Dergilerdeki İslamcı görüşleri yan-
sıtan yazılardan yola çıktık, cumhuriyet hü-
kümetinde göre\'li bir bakanın aynı yolda sa-
vunularına vardık.
* • *
1970'lere gelirken, 70*lerde sağda: tlim Yay-
ma Cemiyeti -Komünizmle Mücadele Dernegi-
Türkiye Kuran Kursları Kurma, Koruma ve
tdame Ettirme dernekleri- Türkiye Din Adam-
lan Yardımlaşma Dernekleri Federasyona,
12 Mart 1971 darbesinden önce îsmet tnö-
nü bu kez Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile
görüşüyordu. Sunay, ülkede olup bitenleri an-
lattı, soldan yakjndı, durrrradan "Dev-Genç,
Dev-Genc" diyordu. Fakat "sag" hakkında bir
şey söytemiyoTttu. CHP Genel Başkanı Inö-
nü, "Bir de Ülkii Ocaklan var" dedi. Sunay,
"Canım onlar, komünizme karşı mücadele
eden çocuklar" deyince İnönü kızdı.
Yedinci Cumhurbaşkanımız Kenan Evren
ise "halkı anladığı dilde aydınlatabümek için"
çoğu konuşmalannda Kuran'dan ayetler oku-
mayı "ftdet haline" getirmişti.
Yüzde 98'i Müslüman olan Türk halkınm
yüzde 80'inin ret etmesine karşın, Köşk'e çı-
kan TÖ ise Lübnan'da yayımlanan El Hayat
gazetesine, "Belki geçmiş yıllarda Türkiye'nin
Batı'ya yönelişi bugünkünden daha fazla vur-
gulanıp gösterilmiştir. Geçmiste Türkiye çok
fazla Balılı olmak istemişti. bugün ise bu yö-
nelis daha zayır diyordu. (3.3.1990)
TÖ, El Haj^t muhabirinin, "Sözlerinizden
aktarıldığına göre Türkiye laik bir ülkedir, ne
var ki siz kişisel olarak laik değilsiniz" yoru-
muna, "tartışmaya açık bir yanıt" veriyordu.
(Hürriyet'te çıkan habere göre.) "Kendisinin
laik düşünceye sahip olduğunu söyleyemeyen
TÖ;' bu soru üzerine "Laiklik fertler için de-
gil. devlet içindir ve ben bir Müsliimanım, iyi
bir Müslüman" karşılığını verraişti.
Oysa görevine başlarken TBMM önünde:
"...Anayasaya, hukukun üstünlügüne, de-
mokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplanna ve nUk
cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına..." ant
içmışti.
18 Mart 1990 pazar günü bu dizinin birinci
yazısı yayımlandı.
İlk yazıda şubat 1990'da görüştüğüm, "Bir
yetkiliye göre devietin Türkiye'de 80 sağ ve sol
gizli örgütiin variığını bildiği" yazılmıştı. Hep-
si izleniyordu. Sormuştuk: "Ya devletin bfl-
medikleri?"
Yetkili ile yetkililerin Aksoy ve Çetin Emeç
cinayetlerinin kimin ya da hangi örgütün iş-
lediğini irdeleyen varsayımlan arasında, "dıs
kaynaklı ve lslama" olana daha fazla ağirlık
verdiklerini belirtmiştik.
"Yıllardır devlet yönetiminde üst dozeyler-
de görev yapan" bir başkasımn, "ŞH çizgi ne-
den dikkate alınmıyor Lib>a-Liıbnan-Tabran
eksenine nedeo bakılmıyor?" dediğini aktar-
mıştık.
HUkUmetten alınan resmi bilgilerle, "Türki-
ye'de faaliyetleri görülen Ortadoğu kökenli Is-
lami örgütler"i sıralarken ilk "Hizbullab
örgürünü" verdik.
Bu örgüt, Türkiye'de ceşitli faaliyetlerde bu-
lunmuştu. Istanbul'da çeşitli yerlerde silahlı
soygun eylemleri gerçekleştirdi. 1983'ten
"deşifre" edildiği 1 Kasım 1984'e kadar silah-
lı olarak 12 gasp, 6 oto calma olayının sorum-
lusuydu. Bir kuyumcuyu yaralamışlar, aynı ta-
rihlerde dört adet tabanca ile bir Sten otoma-
tikle yakalanmışlardı.
21 Man 1990 günü gazetelerde, "Şerialct ör-
güte baskın - HizbuHah Kuskusu" başlıkh ha-
berler yer alırken, aynı günün gecesi saat
20.00'de TV haberlerinde İstanbul, Ankara ve
Malatya'da 33 kişinin yakalandığı, içlerinden
birinin tranlı olduğu bildirildi. Ele geçırilen-
lerden "militan" diye söz ediliyordu. Suçlan
"dini esaslara göre devlet kunnak"tı.
Ne var ki haberin acık bir yanı vardı. Adam-
lar 1987'den beri faaliyetteydi, yakalandıktan
sonra küçük bir silah deposunu dolduracak
silahlar ele geçirilmişti.
1987'den 1990'a! Devlet, tslamcı örgütleri,
hem de eli silahlı olanları doğnısu çok iyi iz-
liyordu.
Bu baskın ve ele geçirilenler Aksoy ile
EmeçMn katillerini yakalatacak ipuçları verir-
ler miydi, kuşkusuz bilinmiyordu. Fakat iki
cinayet, hiç değilse devletin islamcı ve silahlı
örgütlere karşı harekete geçmesini sağlamış-
tı. Aksoy ve Emeç'in kaüllennin yurtdışından
geldikleri, cinayetleri işledikten sonra hemen
dısan çıktıkları gibi bir varsayım artık dikkate
alınabılırdi. Hiçbir ipucunun, en ufak izin bu-
lunmaması, bu varsayımı güçlendirecek nite-
d İ
Yazı dizisi sona ererken, tslamcı örgütlere
karşı operasyonlar sürüyor, beri yandan Gü-
neydoğu'da -kışkırtıldığı öne sürülen- insan-
lar, devlete karşı eylem koyuyorlardı. Başka
haberler daha can sıkıcıydı. Güneydoğu'dakı
hareketlerde "din ile Kürtçülüğun" birlikte gö-
rev aldığı söyleniyordu.
Nitekim üç ilde 33 İslamcı ve silahlı milita-
nın yakalanmasmdan sonra basına şu bilgi-
ler verildi: "Aynca militanların üzerinde
PKK'yla işbirliği yapan tslama Kürt örgütü,
"Kürdistan tslam ParnsTnin tuzüğü bulundu.
Önde giden siyasetcilerden biri, "Gerialikk
teröriin irtibat kurmasını büyuk kaygıyla kar-
şılamak gerektigini" söyledi. Düne kadar
"Tespih tutan eller, tetik çekmez" deniliyor-
du. Oysa son günlerde tslamcı örgütlerin ci-
nayetlere kanştığmı güvenlik güçleri açıklıyor-
du. Aym siyasetçi, "Çok vahim sonuçlar çı-
kabilir. Çünkü dinsel altyapıya dayanmalan
önemli sorunlar yaratabilir" diyordu.
"Ortadoğu'daki bazı çağdışı rejimlerin ege-
men güçleri, Türkiye'de demokrasinin kökleş-
mesini ve laikliğin başan iie uygulanmasım
kendileri için büyük bir tehlike olarak görür-
ler."
tslamcı örgütlerin Türkiye'deki faaliyetleri-
ne asıl neden buydu.
BİTTİ
10 yıldır Akdeniz foklarını inceleyen Prof. Bahtiye Mursaloğlu, mağaraların korunmaya alınmasını isiiyor
FoklarAkdeniz'de yaşama savaşındaİDİL GÜRSEL
ANKARA — "Denizlerin dehası" diye bi-
linen, yavrulannı insanlar gibi emziren fok-
lar giderek yok oluyor. Bugün yalnız Atlas Ok-
yanusu'ndaki adalarda, Karayip Denizi'nde ve
Akdeniz'de bulunan fokları kıyı turizmi, ba-
lakçılar ve deniz kirliliği tehdit etmekte.
10 yıl Akdeniz'de yaşayan fokları araştıran
Ankara Üniversitesi Fen. Fakültesi emekli öğ-
retim üyesi Prof. Dr. Bahtiye Mursaloğln,
"Akdeniz'de foklar tükenmek iızere" diyor.
Foklann yok olmasındaki en büyük nedenin
"yaşama ortamlanm" kaybetmesi olduğunu
bildiren Mursaloğlu, "Foklar tabiarın yok ol-
duğunun en büyük göstergesidir. Foklar Ak-
deniz'de bitiyorsa, Akdeniz'de hayat
bitiyordur" diyor.
Mursaloğlu, Cumhuriyet'in sorularını şöy-
le yanıtladı:
— Bugün diinyada foklar nerede yaşıyorlar?
MURSALOĞLU — Bugün dünyada var
olan foklann büyük bölümü kutup bölgele-
rinde yaşıyor, ama foklann yalruz üç türü sı-
cak sularda yaşar, birisi Atlas Okyanusu'ndaki
adalarda, diğeri Karayip Denizi'nde, üçüncü-
sü de Akdeniz'de, Akdeniz'de ise sadece Yu-
nanistan ve bizde kaldı. Akdeniz foku sıcak
suda yasadığı ve Akdeniz, medeniyetlerin kay-
nağı olduğu için tam hayatın kaynadığı yerin
ortasına düşmüş diyebiliriz. tkinci Dünya Sa-
vaşı bitükten sonra bılimsel patlamalar, insan
nüfusunun artmasıyla deniz kıyıları turizmi-
nin artması ve kıyıların işgal edilmesiyle fok
nüfusu giderek azaldı. 1955-60'lara doğru ise
foklar görünmez oldular.
— Folklar nasıl hayvanlardır?
MURSALOGLU — Boyları iki metre civa-
nnda, bütün besinini denizden alan, hayvan-
ların en gelismiş sınıfi olan, yani yavrulannı
doğurduktan sonra kendi vücut salgılarıyla-
sütleriyle besleyen mammalia sınıfındandır.
Bir bakımdan yasam ortamlan bize çok ya-
kın, bizim ekosistemimiz içindedirler. Foklar
aslında deniz hayvanı değildir. Yani balık de-
ğildır. Denizlere açılan karalardaki mağaların
FOKLAR DA •
AĞLAR — h
Fok yavrulan
mağarada f
sabah giden §,
annesinin
ardından
ağlar. Ancak
çıkıs sualtında
ise mağaradan
çıkamayacağı
için korunma
şansı vardır.
Eğer ana,
yavruyu açık
denizde
doğurduysa,
anasının
arkasından
giden küçük
fok, dalga ve
fırtına Ue
kıyıya
vurabilir,
böylece ölüm
onu daha
kolay
bulabilir.
içinde uyur, doğurur, yavrulannı dörı buçuk
aya kadar emzirir, oralarda yavrulannı büyü-
türler. Mağaraların denize çok yakın veya de-
nize bağlı olması gerekır.
Bütün yiyeceklerini denizlerden sağlarlar.
Ahtapot, balık ve istakozlan yakalayabilraek
için denizde çok zaman geçirirler. Eskiden öğ-
leyin kumsallann üzerinde güneşlendikleri gö-
rülürdü.
— Foklan tebdit eden faktörler nelerdir?
MURSALOĞLU — Öncelikle hayvanların
yaşam yerine ihtiyaçları vardır. Foklar mağa-
ralarda yaşarlar. Kıyı turizminin yaygınlaşması
fokları çok etkiledi. İnsanlar, yazlıklarla, otel-
lerle Kıyıları işgal edince foklann yaşama or-
yok oldu. Balıkçılığın, ilerlemesi, de-
nizlerin dibinin nrmıklanması besinleri azalttı.
Deniz kirlenmesinden de çok etkilenen fok-
lar, artık besin bulamıyorlar. Balıkçıların ağ-
lanndaki balıkları yerken, ağlan yırtan fok-
ları balıkçıların çoğu vuruyor.
Bizim ekosistemimizle foklannkinin aynı ol-
ması büyük şanssızlık olmuştur. Deniz trafi-
ğinin artması da buna ilave olunca foklann
yaşama şansı iyice yok olmuştur.
— Foklaria ilgili çauşmalannızdan söz eder-
misiniz?
MURSALOĞLU — 1979 yılında çalışma-
lara başladık. Çeşme've on kilometre kala Ala-
çatı diye bir yerleşim yeri var. Oradan yedi-
sekiz kilometre uzakta küçük, güzel bir ma-
ğaradaki foklan,araştırıyorduk.
10 yıl içerisinde ne çeşit mağaralarda yaşa-
yabildiklerini öğrendik. Eğer bu mağaralar in-
sanlardan uzak, girişleri suyun biraz altında
ise fok, yavruyu burada dört buçuk ay mu-
hafaza edebiliyor. Yavru doğarken 90 santi-
metre olduğu halde dört buçuk ayda anası ka-
dar oluyordu. Bizim mağarada bir anneanne,
bir anne, bir oğul, bir abla yaşıyordu. Bir da-
haki kış geldiğimizde sadece yavruyu göre-
bildik.
— Yavrular yaşam ortamlannı bozulmasın-
dan nasıl elkileniyoriar?
MURSALOĞLU — Uygun mağaralar bu-
lunmazsa foklar karaya 20-30 metre uzakta
doğuruyorlar. Her sabah anne giderken, yav-
Kalabalıklaşan kıyılar,
kirlenen doğa, tükenen
denizler, foklann soyunu da
hızla tüketiyor. Yeryüzünde
foklann barındığı çok az
bölge kaldı.
Türkiye kıyılarındaki son
foklann kimi kirlilikten
ölüyor, kimi mağaraların ayak
altında kalması ile yuvasını
terk ediyor, kimi de besin
bulamayıp ağlara saldırınca
balıkçı kurşunları ile can
veriyor.
Son fokların korunması için
Prof. Mursaloğlu, yeni bir
çalışma başlatıyor. Türkiye
kıyıları bir bir taranacak,
balıkçıların yardımıyla
foklann son mağaraları
saptanıp, korunmaya alınması
için gayret gösterilecek.
ru onu bırakmak istemez.
Y'üzgeçlerinin üzerine yaslanır, ağlar. An-
ne yavruyu iter. Yavru yine de anneyi bir süre
takip edebiliyor. Eğer su altından giriş çıkış
varsa anne birden kaybolunca yavru mağara-
da garantide bekliyor. Ama eğer böyle bir ma-
ğara yoksa yavru anayı takip ederek dışarı ka-
dar çıkıyor.
O gün bir fırtına çıkarsa yavruyu alıp ka-
raya vuruyor. Yani yavrular dört-dört buçuk
ayı mağarada geçirmedikçe dışanya ne kadar
erken çıkarlarsa o kadar yok olma tehlikesiy-
le karşı karşıya kalıyorlar.
— Foklann yok olmasının bizt ı jn ü-
leri nelerdir?
MURSALOĞLU — 1987 yılında ilk defa
Akdeniz Foku Konferansı toplandı. Çünkü
bütün bilim adamlan Akdeniz kıyılannda fok-
lann yok olduğunu tespit ettiler.
Benzin tabiat gibidir. Benzin biterse araba
hiçbir işe yaramaz. Yabani hayvanlar bizim
çevremizin yok olup olmadığına ilişkin en ke-
sin göstergeleri verirleT. Şimdi Akdeniz'de en
büyük cüsseli iki memeü vardır: Foklar ve ayı-
lar. Ayılar Avrupa'da bitti bile. Foklar da şu
anda sadece bizde tutunmaya çalışıyorlar.
Foklardan sonra en büyük memeli hayvan bi-
ziz. Eğer foklar Akdeniz'de bitiyorsa Akde-
niz'de hayat bitiyor demektir. Foklar tabiatın
mahvolduğunun en büyük göstergesidir.
— Foklann bir günü nasıl geçer?
MURSALOĞLU — Fokun yavrusu yoksa
sık sık mağara değiştirir. Ancak yavrusu var-
sa sabahın erken saatlerinde besin bulmaya gi-
der. tlk hafta öğleyin gelip emzirir yavruyu,
fakat birinci haftadan sonra öğleyin gelmez.
Alacakaranlıkta döner. Döner dönmez yavru
sanhr ona. Süt emer ve uyurlar. Anne bu zen-
gin sütü toplamak için erken saatlerden geç
saatlere kadar besin toplar.
— Foklann korunması için bir çalışma ya-
pacak mısınız?
MURSALOĞLU — Bu yıl Suriye sırunn-
dan başlayacağım. Türkiye'nin tüm kıyılann-
daki bahkçılara tek tek hangi tarihte, en son
ne zaman fokları gördüklerini soracağım. Al-
dığım bilgiler doğnıltusunda her mağaraya gi-
rip bakacağız. En müsait yavru yetiştirme ma-
ğaraları nerede, onu bulup bu mağaralan ko-
ruma altına alacağız.
— Bizde şu an var olan foklann sayısnu tan-
miı) edebilir misiniz?
MURSALOĞLU — Bugün Türkiye'de Ka-
radeniz'de, Akdeniz'de, Marmara'da ve Ege
1
de foklar var. Sayılarıru tahmin etmek çok zor.
Çünku sürekli yer değiştiriyorlar.
— 100 kadar var mıdır?
MURSALOĞLU — 100'den fazladır. An-
cak tüm Akdeniz'de yaşayan bir canlı için 100
vok az bir sayıdır. Çok ciddi biçimde korun-
maları gerekmektedir.