23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 ARALIK 1990 HABERLER CUMHURİYET/3 Denizcilik Bankası, genel müdürlük binası ve arsasını 255 milyara Emlak Bankası'na devretti Eminönü'nde süper satışDenizcilik Bankası Genel Müdürü Yavuz Yavuz, Eminönü genel müdürlük binasının satışı hakkında şunları söyledi: "Arsayı ve binayı kâr amacıyla satmadık. Bu, rehabilitasyon programının bir parçası. Yasa gereği elimizdeki gayri menkulleri tasfiye ediyoruz. Arsayı defter değeri üzerinden sattık." Emlak Bankası yetkilileri ise komıyla ilgili herhangi bir açıklama yapmaktan kaçındılar. AYŞE YILDIRDVt Denizcilik Bankası ile Emlak Bankası arasında geçen günler- de "tatlı" bır alışvenş gerçekleş- tirildi. Eminönü'nde bulunan Denizcilik Bankası Genel Mu- dürlüğü binası ile arsası 255 mil- yara Emlak Bankası'na satıldı. Böylece, Denizcilik Bankası sermayesini güçlendirirken Em- lak Bankası da kısa surede de- ğerinin büyük ölçüde artması beklenen arsa sayesinde, kuçum- senmeyecek bir rant elde edebi- lecek. Yaklaşık 15 gıin önce gerçek- leştirilen satış işlemiyle tarihi eser sayılan genel müdürlük bi- nasıyla birlikte 3525 metrekare- lik ve uzerinde metruk binala- nn, depolann bulunduğu 4600 metrekarelik iki parsel 255 mil- yar 216 milyon 600 bin liraya Emlak Bankası'nın oldu. Denizcilik Bankası Genel Müdürü Yavuz Yavuz, satış iş- leminin, ağustos ayından beri devam eden rehabilitasyon prog- ramının bir parçası olduğunu söyleyerek şöyle konuştu: "Bankanın sennayesi 50 mil- yardı, bunun 30'u odenmemişti. Eyliıl ve ekim aylannda odeme tamamlandı. Dün de Yiıksek PlaDİama Kunılu karanyla ser- mayesi 50 mUyardan 150 milya- ra arttınldı. Buolar rehabilitas- yon programının bir parçası. Aynca, Denizcilik Kanunu'nun 50. ve 64. maddeleri gereğince sabit aktiflerimizin tasfiyesi ön- gonılü>or. TürkiyeVie bankala- nn sabit variıklan öz kaynakla- nyla sınıriıdır. Bizim sabit var- hklanmız toplam aktiflerimizin dörtte biri seviyesinde. Bu çok yüksek bir oran. Bankalar Ka- nunu'na da aykın. Tasfiyesi ge- rekiyordu ve tasfiye gerçekleşti- rildi. Yavuz Yavuz, bu arsayı kâr amacıyla satmadıklarmı, asıl amaçlannın, ellerindeki gayri- menkulleri tasfiye etmek oldu- ğunu soyledi. Yavuz, arsayı def- ter değeri üzerinden sattıklarını sozlerine ekledi. 2. sınıf tarihi eser olan ana ge- nel müdürlük binasının da oldu- ğu toplam 8125 metrekarelik alanın değeri 1990 yılı itibarıy- la 250 milyar olarak gösterilmiş. 1 milyar 250 milyon emlak ver- gisi ödenmiş. 255 milyar 216 milyon 600 bin liraya alan Em- lak Bankası ise 1991 yılı için 1 milyar 276 milyon 83 bin lira emlak vergisi odeyecek. Yavuz, Emlak Bankası'mn adını venneden "bir kamu ku- ruluşuna" sattıklarını söylediği bina içinde halen oturmaya de- vam ettiklerini, ancak kira be- delinin de henüz beürlenmediği- ni, sözlerıne ekledi. Konuyla ilgili bir yetkili, bu ahşveriş sonucu Emlak Banka- sı'nın bir sure sonra ödediği miktarı ikiye katlayacağını öne sürdü. Şu anda Istanbul Büyükşehır Belediyesi'nde onay bekleyen bir projeye göre İstanbul'da yapıl- ması planlanan ıki metro ağının 2 hattının çıkış terminallerinden bir tanesi Emlak Bankası'run sa- tın aldığı arsanın içine yapıla- cak. Eğer bu proje onay alırsa ta- rihi binaya dokunulmadan et- raftaki metruk binalar temizle- necek ve yer istimlak edilecek. Yavuz Yavuz'un konuyu bildi- ğini söyleyen yetkili bu durum- da Emlak Bankası'nın nasıl kâ- ra geçeceğini şöyle anlatıyor: "İstimlak edilecek kısım için belli bir oıiktar ödenir, eğer Em- lak Bankası bunu beğenmez de lenzili bedel davas açarsa daha yüksek bir rakam isteyebilir. Ay- nca tarihi olan ana binanın cev- resi açıldıkça hem rayic olarak hem de defter değeri olarak ar- sanın değeri iki katına çıkacak. Eğer burası istimlak edilmezse, o zaman şu anda yapılan Emi- nönu çevre projesi>le yine tari- hi binanın ve diğer yerierin de- ğeri kendiliğinden yukseleceek. Ama tarihi binanın değeri 6te- kilerden daha fazla artacak. Böylece Emlak Bankası büyük bir rant eide edecek." Emlak Bankası yetkililen ise konuya ilişkin bir açıklama yap- maktan kaçındılar. DUNYADA BUGUN ile birlikte Enlak Bankası'na satılanarsa SATILAN BlNA VE ARSA — Eminönü'nde Denizcilik Bankası Genel Müdürlük binası ve arkasındaki arsa, Emlak Bankası'na 255 milyar liraya satıldı. (Fotoğraf: Erdoğan Koseoğlu) ANAP hükümeti döneminde "bale sanatı" üvey evlat muamelesi gördü* _ Bale adıııılanııa siyasal çelmeTürkiye'de yarım yüzyıla yaklaşan bir geçmişi Jolan "bale sanatı", sağ iktidarlar döneminde üç ;önemli kriz yaşadı. 1979 yılında Demirel döneminde "Ferhat ile Şirin'Mn sahnelenmesi ^sırasındayaşandı. İkinci kriz 1989'dabale [ödeneğinin ANAP'lılarca kısıtlanmak istenmesi jsonucu ortaya çıktı. 'Davullu bale' ise son patlak 'veren olaydı. ! ANKARA (Cumhuriyet Bü- fosu)— Türkiye'de 43 yıllık geç- tnişe sahıp "bale sanatı", üzerı- ne baskılar 1980 sonrasında yo- gunlaştı. 1979 yılına değin, "özgür ge- BsmesTne bırakılan bale, bu dö- nemden sonra son gelişmelerle birlikte 3 önemli bunalım yaşa- dı. Balenin bu bunalımları ise "sağ iktidarlar"ın döneminde yaşandı. 1979 yılı sonlarında iş- başına gelen Suleyman Demirel "azınlık hükümeti" döneminin Kültür Bakanı Tevfik Koraltan- ın Devlet Opera ve Balesi'ndeki "kadro harekâtı" balede yaşa- nan en önemli ilk krizdi. Zamarun Devlet Opera ve Ba- lesi Genel Müdurü Gürer Ay- kal'm "ğörevden" alınmasına yol açan bu olayın nedeni "Fer- bat üe Şirin" adlı bale eseriydi. Kultur Bakanı Koraltan. gö- reve gelmesinden kısa süre son- ra Nâzım Hikmet'in eserinden uyarlanan "Ferhat ile Şirin" ba- lesinin isminin değiştirilmesi is- teğini Aykal'a iletti. Ancak Aykal, eserin sahne- lenmesi gerektiğini söyleyince gorevinden alındı. Aykal'ın gö- revden alınması ile o dönem ba- şında boşalan yere ise "MHP"li olarak tanıtılan tsmet Kurt ve- kâleten atandı. Halen Ankara Devlet Opera ve Balesi'nde "başrejisör" olan Kurt ilk iş ola- rak "Ferhat üe Şirin"i erteledi- ğini duyurdu ve sanatçılara şu açıklamayı yaptı: u O>un Nâzım Hikmet'm eseri olarak lanse edildi. Sizin iyiligi- niz için kaldmldı." "Milli adımlı bale" olayında olduğu gibi sanatçılar "Ferhat ik Şirin"in kaldınlmasını Dev- let Opera Balesi Genel Müdür- lüğü önünde toplanarak protes- to ettiler. Balede kamuoyuna yansıyan ikinci önemli olay ise 1989 büt- çesi görüşmeleri sırasında yaşan- dı. Bundan iki yıl önce ANAP içindeki muhafazakârlar, bale için ayrılan 500 milyonluk öde- neğin kesilmesi yönünde göruş bildirdiler. Dönemin Kultur ve Turizm Bakanı Tınaz Titiz ile muhafa- zakârlar arasında tartışma çık- tı. ANAP'lı Galip Demirel, ba- le için aynlan odeneğin "Türk büyüklerinin tanıtüması, âşıklar ve halk mıiziğinin araştırılması için kullanılması gerektiğini sa- vunurken yine ANAP milletve- kili Talat Zengin de "Baleye, milli kültürden daha çok önem veriliyor" diye serzenişte bulundu. Bir başka ANAP'lı milletve- kili Şevki Göğüsger de baleye aynlan ödenek konusuna farklı bir yaklaşım getiriyor ve "Bale- rinlerin otel yatak paraiannı biz mi vereceğiz" diye karşı çı- kıyordu. Son olarak Devlet Opera ve Balesi Genel Mudürlüğü'nün "milli adımlı bale" projesi sanat- çıların protestolarına neden ol- du. Boğaziçi Ünıversitesı Bale Tarihi öğretim üyesi Doç. Dr. Jack Deleon balenin "üvey evlat" olarak görulmesinin ne- denini "Atatürk ve İsmet Paşa Genel Sağlık Sigortası'na yeni yasa taslağı son şeklini aldı Hastalığın faturası yükseliyorGSS yasa taslağı, hastane hizmetlerinden fazla yararlanandan çok, az yararlanandan düşük prim ahnmasını öngörüyor. Hastaneye az ya da çok başvuranlarının primleri emekli ikramiyeleriyle geri ödenecek. ANKARA (AA) — Genel Sağhk Si- gortası Yasa Taslağı'na son şekli verildi. Sistem, hastane hizmetlerinden fazla ya- rarlanandan çok, az yararlanandan dü- şük prim alınmasını ongorüyor. Hasta- neye az başvuran veya hiç başvurmayan- ların ödedikleri primler, sigortalıya emekli ikramiyeleriyle geri ödenecek. Sağhk Bakanı Halil Şıvgın, Genel Sağ- lık Sigortası sistemıyle ilgili olarak dün basın toplantısı duzenledi. Türkiye'de farklı kurumlar tarafından sigortalama işlemlerinin yürutulduğünu ve bunun pek çok aksaklığı ve eşitsizliği berabe- rinde getirdiğini kaydeden Şıvgın, şoyle konuştu: "Degişik kesimlerin sağlık için ödedik- leri miktarlann degişik olması. aldıkla- n sağlık hizmetlerinin seviyesinde fark yaratmaktadır. Farklı statu ve kunımlara bağlı me- mur, işci ve bağımsız çalışanların emek- lilik açısından tek bir kunımun, 'emek- iılik kurumu' çatısı altında toplanarak bir standarda kavuşturulması ne kadar gerekliyse, aynı kesimin sağlık açısından da bir kunımun kapsamında toplanarak prim ve sağlık hizmeti açısından standart sağlanması o derece onemlidir. Emekli- lik kurumunun oluşturulması. Çalışma ve Sosyal Güvenük ile Maliye ve Güm- rük Bakanlıklarının sorumluluklanna girmektedir. Bu kurura oluşturulduktan sonra SSK>-a bağlanacak, böylece SSK gerçek bir sos>-al güvenlik kuruluşu ya- pısına kavuşacaktır." Şıvgın, yurt genelinde sağlık sigortası primlerinde birlik sağlandığında bütün sigortalılann aldıkları hizmetlerin eşit olacağını da kaydederek prim toplama sisteminde yeni düzenlemeler yapılaca- ğını söyledi. Prim iadesi Şıvgm, surekli hastane hizmeti alan si- gortalıyla almayan arasında da farklılık olması gerektiğini kaydederek, şoyle de- di: "Kişilerin. çaiıştıklan donemde hasta- neye başvuru dunımlan goz onunde bu- lundurularak, az başvuranlar veya baş- vurmayanlann ödedikleri primlerin bir kısmı emekli ikramiyeleri ile birlikte ken- dilerine geri ödenmeli. Riskler goz onün- de bulundurularak primlerin de buna göre toplanması gerekiyor. Soz gelimi karaciğer nakli gereken bir kişi için top- lanan prim farklı olmalı. Sigortalı pri- mini odedi, risk doğurmadı, emekliligin- de bu geri ödenecek ve her yıl kendisine bir kart gönderilerek ödediği prim ve kullanılan miktar belirtilecek." Şıvgın, genel sağlık sigortası sistemin- de, hekimlere de sigorta sistemi getire- ceklerini, böylece hekimlerin y-aptıkları hatalardan sorumlu tutulabileceğini soy- ledi. Şıvgın, basın toplantısından sonra Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık Mu- habirleri Derneği'nde hizmete giren Ba- sın Sağlık Merkezi ile ilgili protokolü im- zaladı. hükumetleri sonrasında, hiçbir hükümet baleye ulusal bir sanat olarak bakmadı" şeklinde açıklıyor. Deleon balenin Türkiye'de yaklaşık yarım yuzyıllık bir geç- mişe sahip olduğunu ifade ede- rek hiçbir sanatta bu kadar kı- sa surede "evrensellikten sıynhp ulusal bale yaratılamayacağını" söyledi. Deleon, soyut resmin babası sayılan Picasso'nun klasik res- min en iyi orneklerini verdikten sonra soyut resme yoneldiğini kaydederek, "İşte bunun gibi ulusal bale demeden once, ulu- sal balenin en iyisini yapmak durumundayız" göruşune yer veriyor. Deleon, "balede yaşanan ra- hatsızlıkların nedenini şöyle özetliyor: "Balenin 40 yüdır yaşadığı so- nın da bundan kaynaklanıyor. Vani bale bir Turk sanatı mıdır. değil midir? Hayır değndir. Kla- sik Batı Müziği de Turk sanatı değildir ama ozümsedik, çok iyi olağanüstü bestecilerimiz var. Balede de çok iyi koregraflan- mız, sanatçılanmız vat. Batı ka- lıplan üzerine Türk Mbziği yer- leşmiş durumda. Baleyse henuz yerleşmiş durumda değil ve onun sancısını çekiyor. Henüz bir ulusal baleden söz edemiyo- ruz. Ama yine de çok sağlam ör- nekleri var. Hıirrem Sultan, Çeş- mebaşı balesi çok sağlam eser- ler. Acele edip birdenbire tepe- den inme bir kararla milli bale dediğiniz zaman, danscı da ko- regraf da sanatçı da eleştirmen de seyirci de saşınyonız. Bu da baledeki huzursuzluğu giderek arttınyor. Aynca davullu zurnalı bale diyorlar. Davul, Arap ens- triimam, zurna da Rum enstru- maıdır. O zaman ulusal bir ens- trüman eşlıginde çalışmalılar." ALISIRMEN Yasa ve Hukuk... Hugo Grotıus, hukukun temel yapıtlarından sayılan "De lure Belli ac Pacıs" ile "De lure Pradea"sında o zamana ka- dar kimsenin eğilmediği önemli bir konuya değinmiştir. Gro- tius'un hukuka ve insan düşüncesine getirdiğı yenilik doğal hukuk olarak adlandırılan ve tanndan bağımsız, ınsan do- ğasına dayalı bir hukukun gerekliliğı kavramıdır. Hukuk ve yasalar, insan doğasına uygun olmalıdır Groti- us'a göre. Yasaların insan doğasına aykırılığı halinde hukuk ışlemeyecektir ve böyle bir aykınhk meşruiyeti de ortadan kal- dıracaktır. Grotius bu düşünceleri ortaya attıktan bu yana 350 ytldan fazla süre geçtı. Artık meşruiyet, ilahi bir kavram olmaktan çıktı. Şimdı demokrasilerde, iktidarlar meşruiyetlerini dayan- dıkları halk tabanından alıyorlar. Ama bu meşruiyete daya- narak, çıkardıkları yasalarda yine evrensel ölçütlere uymak, temel hak ve özgürlüklere saygı göstermek zorundalar. Halk çoğunluğunun verdiği yetkiye dayanarak, azınlık uzerinde ço- ğunluğun diktasını da oluşturamazlar. Çağdaş hukukçu ve düşünürler, iktidann ve yasalann meş- ruiyeti konusunda, kaynağa değil amaca, sonuca yönelen teoriler de geliştırmişlerdir. Çağımızda hukukun ve demokrasinin vardtğı asamada, ar- tık yasaların belırii bir prosedüre uyarak çıkarılmalan, onla- rın geçerliliği açısından yeterli kabul edılmıyor. Anayasa, tüm yasalann uzerinde, yönetenlerın de yasamanın da yetkileri- ni sınırlıyor ve yasalann hangi kurallara uygun olması gerek- tiğini belirliyor. Ama insan hakları sözleşmeleri ve Türkiye tarafından iç politikanın cilveleri yüzünden çifte kavrulmuş biçimde imza- lanan AGİK artık anayasaların da uluslararası ortak ölçütle- re uymalannı gerekli kılıyor. Kısacası, artık bir yasanın herhangi bir prosedüre uygun olarak çıkarılmış olması, hatta anayasanın ilkeleriyie çeliş- memesi de yetmiyor. O yasanın saygı görmesi için aynı za- manda uluslararası ölçütlerle bağdaşması da zorunlu. Ne yazık ki bugün ülkemizde ıktidarı ellerinde tutanlar, bu zorunlulukları getiren bütün belgelere fıyakayla imza atma- lanna karşın, sözunü ettığimiz gerçeğı kavrayıp hukukun var- dığı aşamadaki zorunluluğa uymaya bır türtü razt olmuyorlar. Bugün ülkemizde iktıdan ellerinde tutanlar, temel hak ve özgürlüklere, insan onuruna aykırı yasalarla yurttaşlar üstün- deki baskılarını sürdürmenin çabası ıçindedirler. Bugün ülkemizde iktidarı ellerinde tutanlar, meşruiyetleri için gerekli tabana sahıp olmasalar da anayasal sorumluluk- lan bulunmasa da tabansızlıklarına ve sorumsuztuklanna kar- şın, baskılarını sürdürmeye çalışıyorlar. 3 Ocak'ta Türk-İş'in, Zonguldak'taki kömür işçileriyle da- yanışmak için yurt çapında düzenlediği eylem karşısında ik- tıdarın tehditlerı işte bu tutumun en çarpıcı örneğini oluş- turuyor. Yıldırım Akbulut'un Türk-İş'in eylemini yasadışı ilan etmesi ve "hukukun gerekleri"nin yapılacağını soylemesi şaşırtıcidır. 20. yüzyılın sonunda, işçılerı madende ayda 500.000 lira- ya en kötü koşullar altında çalıştırıp sonra yakalarından tu- tup sokağa atmak ve tepkiyı de yasaklamak mıdır hukuk? Hukuk, bir ülkenin yaşamını ve ölümunü sorumsuz ve ta- bansız bir kişinın iki dudağı arasına bırakmak mıdır? Hukuk, insanların, kuruluşlann, siyasal partilerirf demok- ratik tepkilerini engellemek midir? Bu soruların yanıtını Yıldırım Bey bir iyi düşünmelidir. Yıl- dırım Bey iyi düşünmelidir Türkiye'de hukuka aykın otartm ne olduğunu. Grotius doğal hukuk kavramını ortaya atalı aradan 350 ytl- dan çok zaman geçti. Artık, doğal hukuk kavramı bile geri- de kaldı. Ama ANAP ıktidarı, Grotius'un 350 yıl önce ortaya attığı düşüncenın bile gerısindedır hâlâ. Türkiye çağı değil, hâlâ geçmışı yaşamaya mahkûm edif- miş durumda. KISA KISA • Yasadışı sol bir örgüte üye olmak ve Ankara'da soygun için ambulans gaspı, çeşitli tarihlerde pankart asmak ve bildiri dağumak suçlanndan tutuklu 8 saruğın yargılanmasına dün Ankara DGM'de devam edildi. Mahkeme, sanıklardan tbrahim Güneş ile itirafçı Haydar Bektaş'ın tahliyelerini kararlaştırdı. Diğer sanıkların tutukluluk halinin devamına karar verilirken, duruşma ileri bir tarihe bırakıldı. • Olağanüstü Hal Bölgesi'nde görev yapan güvenlik guçlerinden Uaç bedellerinin yüzde 20 katılım payının aJınmamasını öngören kanun hukmunde kararname ytırürlüğe girdi. Cumhurbaşkam Turgut Özal'ın başkanlığında 30 kasımda yapılan Bakanlar Kurulu'nda alınan karar gereğince güvenlik guçlerinin yaralanma ve hastahklan nedeniyle kullanacaklan ilaçlann bedellerinden yüzde 20 katılım payı alınmayacak. • Sağlık Bakanı Halil Şıvgın, bakanhğının Bulgaristan'da eczane açacağını açıkladı. Şıvgın'ın yaptığı acıklamaya göre Sofya'da açılacak eczanede Türkiye'de üretilen ilaçlann satılacağı belirtildi. Şıvgın, eczanede alışverişin Turk Lirası'yla yapılacağını bildirdi. • Gaziantep'in Kilis ilçesinde Türkiye-Suriye sınmndaki mayınlı arazide bir erkek cesedi bulundu. Vali Vekili Abdulkadir San'dan alınan bilgiye göre sınınn öncüpınar Karakolu sorumluluk sahasında direklerde hat bakımı yapan devriyeler mayınlı alandaki zeytin ağaçları arasında bir ceset buldular. Cesedin dört gün önce sımr devriyeleri ile çatışmaya giren kaçakçılardan birine ait olabileceği bildirildi • Zonguldak'ın Kumluca ve Çatalağzı beldelerinde bir banka şubesmde sahte ABD Doları bozduran iki kişi yakalandı. 100 dolar bozdurmak isteyen Muammer Orhan ve Gültekin Demirel, banka görevlilerince yakalanırken olayla ilgili sonışturmanın sürduğü bildirildi. • Ankara Hastanesi'nde çalışan hemşire ve yardımcı sağlık personeli dun döner sermayeden kendilerine dağıtılan priminın, doktorlar ve diğer hastanelerin düzeyinden az olduğunu ileri surerek bu dunımu protesto ettiler. Protestocular paylannın diğer hastaneler düzeyine getirilmesini isterken hastane başhekimi Prof. Dr. Seckin Sarı bir toplantı düzenleyerek primler için ilgili yasa hükümlerini uyguladıklarını anlattı. • Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı okul ve kurum öğretmenlerinin, atama ve yer değiştirme yönetmeliği gereğince, öğretmenlerin 1991 yılı içinde yer değiştirme suretiyle atama işlemlerine 24 ocak çarşamba günü başlanacak. Bu turden atama işlemleri 1 temmuzda sona erecek. • Ankara Emniyet Müdurlüğü bilgisayar sistemine geçti. Banka alarm sistemi de merkezi alarma bağlandı. Devreye giren- bilgisayarda 73 ilde aranan kişiler ile calınü otomobillerin kayıtları tutuluyor. Aynca emniyet mudürlüğünün şıkâyetleri değerlendiren 055 Polis Imdat Merkezi'nin telefonu da 10 hatta çıkarılarak servis 24 saat çalışır hale getinldi. • Türkiye ile KKTC Milli Eğitim Bakanlıkları arasında dün Lefkoşa'da "Mutabakat tutanağı" imzalandı. Mutabakat tutanağı, Türkiye'nin yardım ve desteğiyle KKTC'de, yüksek öğrenim de dahil olmak uzere, yeni bir eğitim seferberliği ve buna yönelik atılımlann başlatdmasım amaçlıyor. ÖLÜM • Gazeteci Örkün Akpınar, Geçirdiği kalp krizi sonucu dün Ankara Hacettepe Hastanesi'nde vefat etti. 1938, Akhisar doğumlu olan, TED Ankara Koleji'ni bitiren Akpınar, 1 Mayls 1%2'de Anadolu Ajansı'nda Ingilizce muhabir mütercirn olarak gazeteciliğe başladı. Anadolu Ajansı Dış Haberler Müdür Yardımcılığı görevini de yürüten örkun Akpınar, 1984 yılında Anadolu Ajansı'ndan emekli oldu. Daha sonra Eba Ajansı'nda çalışmalarını sürduren surekli basın kartı sahibi örkün Akpınar, evli ve iki cocuk babasıydı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear