Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
24 ARALIK 1990 EKONOMİ CUMHURİYET/13
Banka
kredileri
• ANKARA (AA) —
Banka kredileri toplamı,
kasım ayı sonunda 55
trilyon 283 milyar liraya
ulaştı. Merkez Bankası
verüerine göre bu yılın ilk
11 ayında mevduat
toplamını yüzde 37
oranında arttırabilen
bankalann, aynı dönemde
kredi hacmi ise yüzde 61.4
oranında genişledi. Geçen
yılın sonunda 34 trilyon
256 milyar lira düzeyinde
bulunan banka kredileri, bu
yıhn ocak-kasım aylan
arasında 21 trilyon 27
milyar lira arttı. öte
yandan, bankalardaki
toplam mevduat geçen yıl
29 arahkta 43 trilyon 888
milyar lira iken, bu yıl 30
kasımda 59 trilyon 997
milyar lira olarak
gerçekleşti.
Eximhank
kredileri
• ANKARA (AA) —
Türk Eximbank'ın,
ihracatın gelışmesi amacıyla
değişik ülkelere açtığı kredi
tutan 1 milyar dolaruı
üzerine çıktı. Eximbank
bugüne kadar, 5 ülkeye 1
milyar 165 milyon dolar
kredi açtı. Eximbank
kredilerinin 950 milyon
dolarlık bölümü SSCB'ye
açıldı. Eximbank'ın açtığı
kredi kapsamında mal
ihracı sırasında, önceden
bankadan izin almak
gerekiyor.
Paktaş'ın
diırumu
• ADANA (AA) — Vergi
borçlannı ödeyemediği için
Maliye ve Gümrük
BakanlığYnca tüm
malvarlığına el konulan, 4
yıl süreyle Sümerbank
tarafından işletildikten
sonra statü değişikliği
yapılarak bu yıl başında
AKSANTAŞ adıyla
KlT'leştirilen Paktaş tekstil
fabrikalarında üretimin
yüzde 90 kapasite ile
sürdüğü bildirildi. Devlet
Malzeme Ofısi'nin (DMO)
baglı ortakhğı olarak
kurulan Akdeniz Sanayii ve
Ticaret lşletmeleri AŞ
(AKSANTAŞ) adıyla
uretiminı sürdüren Adana
ve Tarsus'ta kurulu Paktaş
fabrikalarında, bu yılki
cironun da 225 milyar lira
qlarak gerçekleşmesi
planlandı.
EHinya Bankası
rezerv ayınyor
• WASHINGTON (AP) —
Dünya Bankası, Irak'tan
şüpheli alacakları için
rezerv ayınyor. Bankadan
yapılan açıklamada, Irak'ın
ödemelerinin bundan böyle
dikkate alınmayacağı
belirtilerek bu ülkeden 51.4
milyon dolarlık alacak
karşılığında rezerv
ayınlmaya başlanıldığı
belirtildi. Bankanın cuma
günü açıklanan karan,
geçen pazartesi gününden
itibaren yürurlüğe girdi.
Banka, böylece normal
prosedür uyarınca Irak'ı
'ödemelerini 6 aydan fazla
geciktiren ülkeler'
kategorisine koydu. Irak'ın
7.1 milyon doları anapara,
3.1 milyon dolan da faiz
olmak üzere 10.2 milyon
dolar gecikmiş borcu
bulunuyor.
Menkul
kıymetler
• ANKARA (ANKA) —
Sennaye Piyasası Kurulu
(SPK), 17-21 arahk
arasındaki bir haftada 43.9
milyar liralık menkul
kıymete ihraç.izni verdi.
SPK'dan yapılan
açıklamaya göre verilen
izinlerin 34.9 milyar liralık
bölümü hisse senedi
ihracına ilişkin bulunuyor.
Yunanistan'da
enflasyon
• ATtNA (AA) —
Yunanistan, Avrupa
Topluluğu'nun (AT) en
yüksek enflasyon oranına
sahip üyesi olma özelliğini
koruyor. Topluluğun
istatistik servisi tarafından
kasım 1990 itibarıyla son
bir yılhk dönem esas
tutularak yayımlanan
rakamlara göre yıllık yüzde
22.9'luk enflasyonla
Yunanistan, AT'nin en zayıf
ekonomilerjnden birine
sahip. Portekiz'in yüzde
8.8'lik enflasyon oranmın
bile önünde bulunuyor. Bu
arada Yunanh yetkililerin
enflasyon oranını ısrarla
yüzde 23 göstermelerine
karşılık, gerçekte bu oran
yüzde 30 civannda
bulunuyor. Başbakan
Mitçotakis, önceki gün
bütçe göruşmeleri sırasmda
amaçlannın enflasyonu yeni
yılda yüzde 17'ye çekmek
olduğunu açıklamıştı.
Tasarrufavakıf gediğiTasarruf Genelgesi ve son Bütçe Yasası, başta bakanlıklar
olmak üzere tüm kamu kuruluşlarında bir "iğne ahmı''nı
bile izne bağladı. Ancak bakanlıklar, bu kısıtlamaları
vakıflar sayesinde delmeyi başardı.
Hemen hemen her bakanlıkta bulunan bu vakıflar kanahyla
karşılama, uğurlama, kokteyl ve yemek gibi harcamalar
yapılabiliyor. Vakıf aracılığıyla yapılan bu tür hıasrafların
50 milyarı aştığı belirtiliyor.
TURAN YILMAZ
ANKARA — Enflasyonla mücadele
amaayla getirilen tasarruf önlemlerinin,
bizzat bu önlemleri alanlarca delindiği
saptandı. Bakanlık ve kamu kurumları-
nın kurduklan vakıflar yardımıyla, kar-
şılama, ağırlama, uğurlama, kokteyl ve
yemek gibi giderleri "tasarruf genelgesi"
dışına çıkardıkları belirtildi. Bir Danış-
tay yetkilisi, buna ilişkin kendilerine ge- Vaklf gediği
len tüzük değiikliklerine "onay" verme-
diklerini söyledi.
nelgesi hükümlerine ek olarak Bütçe Ka-
nunu ile bu tür kurumların kuruluş yıl-
dönümlerinde yapacakları yemek ve
kokteyl gibi kuüamalann beş yılda bir
yapılma zonınluluğu getirildi. Böylece
yapılan düzenlemelerle genel bütçeye da-
hil bu tür kurumların karşılama, ağırla-
ma, uğurlama, yemek ve kokteyl gibi
harcama kalemleri önemli boyutta kı-
sıtlandı.
Kamu kurum ve kuruluşlannın gider-
lerine önemli sınırlamalar getiren tasar-
ruf genelgesi hükümlerine son Bütçe Ka-
nunu ile yeni önlemler getirildi. Başta
Bakanlıklar olmak Uzere tüm kamu ku-
rum ve kuruluşlarında bir "iğne
alıını"m bile izne bağlayan tasarruf ge-
Getirilen bu kısıtlamalann, uygulama-
da yaşama geçmediği, kamu kurum ve
kuruluşlarının buldukları yeni bir
"fonnül" ile bu yasağı deldikleri saptan-
dı. Danıştay'dan bir yetkilinin verdiği bil-
giye göre bu konudaki gedik, bu kunım-
lar bünyesinde oluşturulan vakıflar yar-
dımıyla açıldı. Başta bakanlıklar olmak
üzere bu tasarruf önlemlerinden etkile-
199FE GİRERKENSİGOKTACILIK
nen kamu kurum ve kuruluşlarında son
yıllarda bir "vakıf patlaması" yaşandı.
Oluşturulan bu vakıflar, özellikle tasar-
ruf önlemlerinin getirdiği olanaksızlık-
ların asılmasmda kullanıldı.
Edinilen bilgilere göre bu harcamalar
için 50 milyar lirayı aşkın bir kaynağın
yaratıhnasında kullanılan bu vakıflann,
Içişleri, Adalet, Sanayi ve Teknoloji, Sağ-
lık, Milli Eğitim bakanlıkları başta ol-
mak üzere hemen her bakanlıkta kurul-
duğu saptandı. Bu bakanlıklara bağlı
birçok kamu kurum ve kuruluşunda da
bu tür vakıflar oluşturulduğu belirtildi.
Yetkililer, bu vakıflar yardımıyla yapılan
harcamaların genel bütçe denetimi dışı-
na çıkanldığına dikkat çektiler.
Cumhuriyet'e bilgi veren Danıştay yet-
kilisi, oluşturulan bu vakıflara ilişkin
çok sayıda tüzük değişikliğinin de ken-
dilerine incelenmek üzere geidiğini söy-
ledi. Gelen kimi tüzüklerde, bu harcama
kalemlerinin kurulan vakıflar yardımıyla
karşılanacağına ilişkin hükümlere de
açıkça yer verüdiğini belirten yetkili, ken-
dilerinin ise konuya genel bütçe ilkeleri
çerçevesinde yaklaşarak "kanuna karşı
hile" olarak yorumlanabilecek bu uygu-
lamaya "onay" vermediklerini kaydetti.
öte yandan, bu sert tasarruf önlem-
lerinin özellikle, vakıf kurma olanağı bu-
lunmayan yüksek yargı kunımlarını
olumsuz yönde etkilediği belirtildi. Da-
nıştay'ın bu nedenle, 10 mayısta gerçek-
leştirdiğj kuruluş yemeği başta olmak
üzere buna benzer bazı harcamalanm Zi-
raat Bankası ve Halk Bankası gibi ka-
mu bankalarının karşıladığı öğrenildi.
Danıştay mensuplan, bunu, yargı bağım-
sızlığını olumsuz yönde etkileyen bir olay
olarak nitelediler.
Uzun kış uykusu sona erdîSigortacının 1991
hedefleri (milyar dolar)
Ak
Anadoiu
Ankara
Başak
Bab
Birlik
Doğan
Emek
Genel
Güneş
Gûven
HalkD
Hûr
imtaş
İnan
Merkez
Oyak
Ray
Şeker
Tam
19M
150
365
55
120
45
18
5.5
26
52-53
180
55
300
26
64-65
25
34-35
60
85
5^60
30-32
1M1
290
belırtemedi
83
180
90
35
10
50
100
320
85
610
50
155
50
105
100
120-130
93-94
50
(*) Halk Sigorta'mn 610 milyar
liralık toplam priminin 190 mil-
yarlık hayat branşından elde
edilecek olan kısmmı 91 yılı için-
de kurulacak olan Halk Yaşam
Şirketi hedefliyor.
1990 yıhnda sigortacılık, 100 yıllık geçmişirü
bir anda silip yeniliklerle karşı karşıya geldi.
İlk kez rekabetle karşılaşan sektör, 1991'e
belirsizlik ve endişeyle giriyor.
ESER ATİLLA
Sektörler içinde bir sektön Si-
gorta. Orman içinde bir asırlık
çınar. 1990 yüında esen rekabet
rüzgârlanyla "rahatı kaçan' bu
ağaç, sorunlan, çözüm arayışla-
n, umutları ve umutsuzluklany-
la 1991 yılına giriyor.
Hükümetçe getirilen yeni dü-
zenlemelerle 1989 yıhrun sonun-
da âdeta "dinamitlenen" sigor-
tacılık, Türkiye'de giderek öne-
mi artan finans sektöründe
önemli bir yer edinebilmek için
bugün yeniden yapüanıyor. 1990
yıhnda 100 yıÜık mazisini bir
anda "silbaştan" yapan sektör,
tüm sorunlanna rağmen uzun
vadede gelecekten umutlu.
1989 yıhnın son dönemlerin-
de sigona sektörüne can vermek
amacıyla sözü edilmeye başla-
nan yenilikler sektörü hareket-
lendirdi.
Yeni kararlann getirdiği tartış-
malarla 1990 yıhna girildi. Zo-
runlu sigortaların arttırüması,
fiyat serbestisi, sermaye arttın-
mı, hayat sigotalanmn ayn ola-
rak 'şirketleşmesi' 1990 yılının
en önemli gelişmeleri oldu.
1990 yıhnda ilk olarak zorun-
lu koltuk sigortası çıkanldı.
Ocak ayında çıkarılan bu yasa-
ya göre, şehirlerarası yolculuk
yapan otobüs şirketlerinin sigor-
talanması öngörüldü. Nisan
ayında yapılan bir araştırma 9
bin otobüsün sigortalandığım
ortaya koydu. Ancak daha son-
ra çıkanlan yeni bir tebliğe gö-
re, bu yasanın salt 100 kilomet-
reyi aşan otobüsler için geçerli
olması yasanın delinmesine ne-
den oldu.
1990 yıhnda sigortacılık iki
dönum noktası yaşadı. Bunlar-
dan birincisi 1 mayısta yürürlü-
ğe konan kaza, makine montaj
ve kasko dallannda fiyat serbes-
tisiydi. Ancak özellikle kazada
yıpratıcı rekabetten korkan ba-
zı şirketler bir araya gelerek cen-
tilmenlik anlaşması imzaladılar
ve kendi aralarında bir tarife be-
lirlediler.
Ikinci aşama 1 ekimde yangın
ve nakliyat dallannda fiyat ser-
bestisine geçilmesiydi. Toplam
prim istihsalinin yaklaşık yüzde
40'ını temsil eden bu dallardaki
fiyat serbestisi sektörü yoğun bir
rekabet ortamına itti. Bazı şir-
ketlerin yüzde 80*6 varan fiyat
indirimine gitmeleri rekabeti kı-
zıştırdı. Serbestinin salt fiyatlar-
da olmamasına karşın vadede de
rekabete soyunan sektör, kanun-
da 6 ay vade şartının bulunma-
sına karşın 14-18 aya kadar va-
de uygulamaya başlayınca 1990
yıhnın sonlanna doğru kendini
çetin bir rekabetin ortasında
buldu. Yılın sonlanna doğru ka-
D.Avnıpa narenciyeyi kurtardı
ADANA — Narenciyede en biiyük pazar olan Ortadogu'nun
Körfez kriziyle büyuk ölçüde kapanması üzerine, urünün elde
kalacağı yolundaki lehlike. üretici rakip ulkelerde bu yı) yaşa-
nan olumsuz iklim koşullan sayesinde, "şans eseri" atlatıldı.
İspanya, İtalya ve Yunanistan'da bu yd görülen kuraklık ürü-
KöNUK YAZAR
nün gecikmesine yol açınca, S. Arabistan dışındaki Ortadofu
pazarlannı yitiren ihracatçılar, SSCB, Romanya, Polonya, Çe-
koslovakya, Batı Avrupa ve tskandinavya'ya iiriin satarak bu
yılı kurtardılar. Akdeniz Narenciye Yaş Sebze ve Meyve ttara-
catçılan Birligi Başkanı Isa Öner, limon ve mandalinada plan-
lanan hedeflere vaklaşüdığını, yalnızca portakalda hedeflerin
alûnda kalınabilecegini söyledi. (Fotograf: Mehrnel Yapıcı)
za branşında cenülmenlik anlaş-
masırta imza atan bazı şirketle-
rin de fıyatta rekabete soyun-
dukları dikkat çekti.
1990 yıhnda sigorta sektörü
kâğıt üzerinde olumlu sonuçla-
ra ulaştı. Bu yıl toplam primi-
nin geçen yıla oranla yüzde 110
artarak 2.1-2.2 trilyona varması
bekleniyor. Sadece sigorta iş-
lemlerinden elde edilen teknik
kâruhğın da geçen yıhn rakamı-
nı yakalaması ve yüzde 17 ola-
rak gerçekleşmesi bekleniyor.
Hasar prim oranının da yüzde
35-40 gibi makul düzeylerde kal-
dığı söyleniyor. Şirket sayısının
4O'ı aşması da oiumlu bir geliş-
me olarak gösteriliyor. Yeni dü-
zenlemelerle fiyat ve vadedeki
aşırı rekabet bu yıl ba; gösteren
en önemli sorun olarak gösteri-
liyor. Sektörün yıllardır çözüme
ulaştıramadığı kronikleşmiş so-
runlar olarak da tahsil edileme-
yen alacaklar ve acenteler gös-
teriliyor.
1990 yıhnda sigortacıhkta
olumlu geüşmelere de rastlamak
mümkün.
Yeni bir kanun tasa-
nsı gündeme geldi. Fiyattaki re-
kabetten dolayı teknik kârhhğın
düşmesi tehlikesiyle karşılaşan
sigortacılık, mali yapıyı güçlen-
dirmek için önlemler almaya
başladı. Birçok şirket sennaye
arttınmına gitti. Yeni şirketler
kuruldu. Reasörlerle anlaşmalar
başarıyla sonuçlandı.
1991 yıh için tüm sigortacılar
"belirsiz ve dolayısıyla umut va-
at etmeyen bir yü" tanımını kul-
lanıyorlar. 1991 yıhnda fiyatta-
ki rekabetten dolayı primlerin
düşeceği, hasar prim oranlannın
artacağı üeri sürülüyor. Bazı şir-
ketler 1991 yıh için toplam prim
hedefıni mütevazı bir artışla sı-
nırlarken bazı şirketlerin de be-
lirsizlikten dolayı herhangi bir
hedef belirleyemedikleri dikkat
çekiyor. Bilinçsiz rekabetin 1991
yılında doğurabileceği sonuçlar
ise şöyle özetleniyor:
"Ya elimizi kolumuzu bağla-
yıp 1-2 şirket batarsa batsın di-
yerek ola}-a seyirci kalınacak. Ya
şirketler kendi aratannda anla-
şarak rekabette normal şartlara
dönülmesi için fivatta bir alt sı-
nır belirleyecekler. Ya da Hazi-
ne bu gidişi göriip, size serbesti
j'aramadı dJyerek tokmağı yeni-
den eline alacak."
ANAP, ücretlinin vergisini yükseltti
Gelir Vergisi artan oranlı bir tarifeye dayandığı için enflasyon dönemlerinde
nominal gelirlerin yükselmesiyle vergi mükellefi tarifenin üst dilimlerine doğru
kayar. Böylece sanki gerçek geliri artmış gibi vergi yükü de yükselir. 1986-1991
döneminde fiyatlar hemen hemen 10 katına yaklaşmış olacak. Halbuki tarife
dilimleri yalnızca 4 katına çıkarılmış oluyor. Dolayısıyla vergi yükü, adı
konulmadan, artıyor.
PROF. DR. BURHAN ŞENATALAR
İÜ SBF Ûğretim Ûyesı
Son günlerde ekonomik tartışma gün-
demine giren konulardan biri de Gelir
Vergisi'nin tarife dilimlerinin genişletü-
mesi oldu. Konu bazı basın organlann-
da ücretlilere getirilen "vergi indirimi"
olarak değerlendirildi.
Konunun sağlıklı bir değerlendirme-
sini yapabilmek için çok basit birkaç
noktayı tekrarlamak gerekli: Gelir Ver-
gisi, artan oranh bir tarifeye dayandığı
için enflasyon dönemlerinde nominal ge-
lirlerin yükselmesiyle -eğer tarife
değiştirilmezse- yükümlü tarifenin üst di-
limlerine doğru kayar. Bu kaymayla bir-
likte -âdeta reel gelir artmış gibi- vergi
yükü (ödenen verginin gelire oranı) yük-
selir. Gerçekte vergi önecesi reel geür aynı
kalmış, hatta düşmüş bile olabilir. So-
runun başlıca kaynağı enflasyon nede-
niyle nominal gelirlerin şişmesi, buna
karşılık tarife dilimlerinin aynı tutulması
ya da çok az değiştirilmesidir. Dolayısıy-
la yukümlülerin vergi yükü durduk yer-
de yükselmekte, devlet ise pek çaktırma-
dan vergi gelirini arttırmaktadır. Ne var
ki bu mekanizma zaten vergi ağı içinde
yer alanların vergisini daha da arttırmak-
ta, vergi ağı dışında olanları ise etkile-
memektedir.
Gelir Vergisi'nin enflasyondan etkile-
nen yönü yalnızca tarife dilimleri değil-
dir. Gelir Vergisi'nin mutlak tutar ola-
rak saptanmış tüm öğeleri -örneğin in-
dirimler, istisnalar, muafhklar vbr enf-
lasyon döneminde nominal olarak aynı
tutulduklan takdirde, reel olarak aşı-
mrlar.
Şimdi Türkiye'den örnekleyelim:
1986'da ve 1987'de uygulanan tarifenin
dilimleri yıllık ve milyon TL olarak 0-3,
3-6, 6-12, 12-24, 24-48, 48'in üstünde ka-
lan biçiminde sıralanmıştı. Oranlar Vo25
ile başhyor ve %50 ile bitiyordu. 1988'de
oranlar aynı tutulurken dilimler %66.7
oranında genişletildi. Halbuki DlE'nin
yıllık ortalama tüketici fiyatlan indek-
sinde 88-86 yükseüşi %144'tü. Yani ayar-
lama, enflasyonun yarısını bile karşıla-
mamıştı. Dolayısıyla Gelir Vergisi yükü
adı konmaksızın yükseltilmişti. 1989'da
diümler «7o20 genişletildi. Halbuki 89-88
enflasyonu %70'ti. 1990'da dilimler
<Pb33.3 oranında genişletildi, ama 90-89
enflasyonu bunun iki katına yakın çıka-
cak. 1991 için dilimler %50 genişletildi,
enflasyonun da bu dolayda olacağı söy-
lenebihr.
1986-91 döneminde fiyatlar hemen he-
men 10 katına yaklaşmış olacak. Halbu-
ki tarife dilimleri yalnızca 4 katına çıka-
rılmış oluyor. Dolayısıyla vergi yükü adı
konmadan, parlamentoda goruşülmeden
ve Gelir Vergisi'nin mantığına aykırı bi-
çimde yükseltilmiş oluyor. Hükümet her
yıl sonunda "verginizi hafifletiyonım"
diyerek ve bir illüzyonist maharetiyle as-
lında vergi yükseltiyor.
Vergi yükünü arttıncı bir mekanizma
da ücretlilere tanınmış özel indirimin reel
olarak aşılması. iki çocuklu bir ücretli
1981'de >ılda 70.200 TL bir indirimden
yararlamyordu (özel artı genel indirim).
1986'dan itibaren genel indirim kaldınl-
dı, özel indirim 72.000 TL'ye çıkanldı.
Bu tutar 1988'de 144.000'e, 1989'da
216.000'e, 1990'da 432.000'e çıkanldı.
1991'de de bu tutann uygulanmak isten-
diği anlaşıhyor. 1981-91 döneminde fiyat-
lar 40 katına çıkmış olacak. Ancak üc-
retlilerin yararlandığı indirim tutan yal-
nızca 6 katına çıkmış oluyor. 1981'deki
düzey enflasyona göre yükseltilmiş ol-
saydı, 1991'de 2,8 milyon dolayında ol-
ması gerekirdi. Hükümet yıllar içinde
özel indirimin reel tutannı düşürmüş, üc-
retlinin vergi yükünü yükseltmiştir.
1991*de hem özel indirim hem de di-
limler 1986'daki reel düzeylerini koru-
muş olsalardı, özel indirimin yılhk
700.000 TL dolayında olması, ilk
%25'lik dilimin de yaklaşık 0-30 milyon
olması gerekecekti. Uygulamada yapılan
ayarlamalar bu sayıların çok gerisinde
kaldığından, hem vergi yükü yükselmiş
oluyor hem de daha önceki yıllarda gö-
rülmeyen ölçüde çok sayıda yükümlü yıl
ortasında üst vergi dilimlerine kayıyor ve
net reel gelir kaybına uğruyor. Orneğin
1991'de aylık 2.5 milyonluk bir matrahın
vergi yükü (yıllık tutara göre) %29 ola-
caktır, halbuki aynı reel gelir düzeyinin
vergisi 1986'da %25'ti. Aynca 1991'de bu
gelir düzeyi ile beşinci ayda %30'luk di-
hme, onuncu ayda da VoSyiik dilime ge-
çilecektir, halbuki aynı reel gelirle
1986'da ikinci dilime hiç geçihniyordu.
Sorunun temelinde siyasi bir tercih
yatmaktadır. Hükümet Geür Vergisi'ni
her yıl indiriyormuş gibi yapıp arttıraıayı
bilinçli olarak benimsemiştir. Sorunun
teknik çözümü oldukça basittir: Gelir
Vergisi'nin temel indirim ve bağışıkhk tu-
tarlan ile dilimlerini enflasyona indek-
slemek. Birçok Batı ülkesi 1970'lerde biz-
dekinden çok daha düşük enflasyonlar
karşısında bu yöntemi uygulamaya koy-
muştur. örneğin Lüksemburg 1988'de,
Fransa 1989'da, Danimarka 1970'te,
Hollanda 1971'de, Kanada 1974'te,
Avustralya 1976'da, Ingiltere 1978'de, Is-
veç 1979'da, Isviçre ve ABD 1985'te Ge-
Ur Vergisi'nde indekslemeye geçmişlerdir.
Enflasyonun yavaşlaması nedeniyle
Avustralya 1982'de, Danimarka ve Isveç
1983'te uygulamayı durdurmuştur.
Türkiye'de ise ANAP hükümetleri bu
konuda da tercihlerinin sermaye kesi-
minden yana olduğunu kanıtlayarak ilk
önce şirketler için yeniden değerleme
yöntemini getirmiştir. Bu, vergileme
mantığı açısından doğruydu, ama sakat
olan, enflasyon karşısında bu mantığın
yalnızca sennaye için uygulanmasıydı.
Yani sennaye üzerindeki verginin salt
enflasyon nedeniyle artması önlenmeye
çahşılmış, ama aynı düzeltmenın emek
gelirleri için de gereken ölçüde yapılması
yoluna gıdilmemiştir. Bu durum karşı-
sında çalışan kesimlerin çıkarlarına ön-
celik veren ekonomik ve politik kuruluş-
ların soruna daha yakından eğilmeleri
gerekmektedir.
EKONOMİ NOTLARI
OSMAN ULAGAY
Neden Karamsarım?..
Lufthansa'nın yeni hizmete giren Çırağan Kempinsky Ote-
li'nde düzenlediği yemekte yanıma işadamı Üzeyir Garih otur-
du. Yemek boyunca çeşitlı hikâyeler anlatan, karikatürler çi-
zen ve masamızın ilgi odağı haline gelen Üzeyir Bey bir ara
bana bir soru sordu, "Yazıiarın neden genellikle karamsar"
dedi.
Hemen aklıma geliveren cevap şu oldu: "Olur olmaz ne-
denlerle, yerli yersiz gerekçelerle öyle iyimserlik tabloları çi-
ziliyor ki bunları biraz olsun düzeltmek için girişilen her ça-
ba karamsarhk olarak yorumlanıyor."
Sonra yeniden düşündüm bu sorunun cevabını. Acaba ben
mi gereksız yere bir karamsarhk havasına kaptırmıştım ken-
dimi? Türkiye'de her şey güllük gülistanlıktı da ben mi hep
olumsuz şeyieri öne çıkartıyordum? Yoksa hiç değilse benim
gibi birisinin karamsar olması için yeterli nedenler var mıydı
bugünün Türkiyesi'nde?
Hemen belirteyim ki Türkiye'de her şeyin kötüye gittiğini,
bir umutsuzluk batağına baıtığımızı falan düşunmüyorum.
Türkıye'deki dinamizmi görüyorum ve Türkiye'nin mevcut po-
tansiyeliyle çok daha iyi noktalara gelmesinin mümkün ol-
duğunu düşünüyorum. Ancak bugün ortada olan tabloya ba-
kınca, bir türlü aşılamayan engelleri anımsayınca ne yazık
ki iyimser olamıyorum.
Bu tabloda neler en fazla rahatsız ediyor beni?
Bir kere aktın ve bilginin ikinci plana itildiği bir ortamda
inançların, ihtirasların, inatlann, ilkel duygusallıklann öne çık-
ması ve pek çok olaya yön vermesi son derece rahatsız edi-
yor beni. Gerekli birikimden yoksun kişilerin hemen her alan-
da cahiltere özgü bir cesaretle ortaya atılarak "aeneriz, olursa
olur, olmazsa olmaz" yaklaşımıyla olaylara yön vermesi ve
toplumun büyük bir kesiminin buna seyirci kaiması, hatta yer
yer alkış tutması bana son derece ters geliyor. Bu tavır her-
kesin kendi kuralını icat etmesi ve "biz yaptık oldu" anlayı-
şının yerleşmesine de zemin hazırlıyor. Böyle bir ortamda,
aklın ve bilginin yardımıyla herhangi birtoplumsal uzlaşma-
ya varmak da olanaksız görünüyor.
Takıldığım ikinci nokta da bir anlamda birincinin uzantısı.
Bilgi ve birikimden yoksun kişilerin hemen her olaya çok kı-
sa vadeli bakış açılarıyla yaklaşmaJarı, olayın yalnızca bir yö-
nünü yakalayarak karmaşık sorunlan bile çözümleyebılecek-
lerini sanmaları sonuçta çoğu kez yeni sorunlara yol açıyor.
Bilgiye dayanmayan bir pragmatizmin ilk bakışta parlak gibi
görünen sonuçları bir süre sonra hiç de parlak olmayan baş-
ka sonuçlara yol açabiliyor. Her konuya çok kısa vadeli ba-
kış açılarıyla yaklaşılınca ülkenin ve toplumun yakın gelece-
ği bile ipotek altına sokulmuş oluyor. Kendi kuruluşlarında
bir alay para harcayarak beş yıllık planlar ve projeksiyonlar
yaptıran, 2000 yılı senaryoları hazırlatan işadamlarının bile
Türkiye'nin böylesine kısa vadeli ve gelişigüzel bir anlayışla
yönetilmesine ses çıkarmamaları karamsarlığımı arttırıyor.
Beni çok rahatsız eden üçüncü bir nokta, artık çok yaygın
hale gelen "ölçü erozyonu". Toplumda belirlı bir noktaya gel-
miş, eski deyişle "mevki sahibi" kişiler bile dün ak dedığine
bugün kara derken, dün lanetlediği kişiyie bugün sarmaş do-
laş olurken en ufak bir gerekce göstermek, özeleştiri yap-
mak gereğini duymuyor; kendi kısa vadeli çıkarı için türlü ka-
lıba girebiliyor. Düne kadar saygı duyduğum bazı meslektaş-
larım bile, patronlarını temize çıkarmak için, henüz pek çok
yönü karanlıkta olan olaylan kendilerine -ya da patronlarına
göre- yorumlayarak akıl almaz şeyler yazabiliyorlar. İktidara
yakın olma ve bu yakınlığm avantajlarından yararlanma tut-
kusu pek çok kimpenin kolaylıkla ölçüyü kaçırmasına neden
olabiliyor. Böyle bir ortamda belli ölçüleri korumaya çalışan-
lara ise giderek garip yaratıklar olarak bakılıyor.
Özetlemeye çalıştığım bu yaklaşım ve davranış biçimleri-
nin yaygınlaşmasıyla çok yakından ilişkili olduğunu düşün-
düğüm tabloya, Türkiye'nin bugünkü tablosuna baktığımız-
da ne görüyoruz?
Türkiye'nin kaderinin, hemen her şeyi yaparak, deneye-
rek öğrendiğini sık sık söyleyen bir kişinin, Sayın Ozal'ın iki
dudağı arasında belirlendiği, kendine özgü bir yönetim biçi-
mi görüyoruz. Başbakan ve bakanlar, en hayati konularda bile
boş kâğıtlara imza atan, önemini yitirmiş koltukların sahibi
olarak görünüyorlar.
Türkiye'nin kısa vadeli yaklaşımlarla gözardı edilen sorun-
lan kendilerine göre patlama vesileleri bularak ortaya çıkı-
yor. Zonguldak olayı bunun çarpıcı bir örneğı.
Kısa vadeli bakış açıları yüzünden ihmal edilen yatırımlar,
bilim ve teknolojideki ve egitimdeki yetersizlikler nedeniyle
Türkiye'nin, Türk sanayiinin ve ekonomisinin yarını şimdıden
ipotek altına alınmış durumda.
Türkiye ekonomisi çok kısa vadeli dış borçlanmalar ve ser-
maye hareketleriyle ayakta duruyor. İthalat furyasıyla gerçek-
leşen aldatıcı bolluğun bize nasıl bir fatura çıkaracağını hep
birlikte göreceğiz.
Biriken sorunların içinden çıkılmaz bir yumak haline dö-
nüştüğü ve ülkede genel bir çözümsüzlük havasının egemen
olduğu bir noktaya gel'ındiğinde doğacak boşluğu doldurmak
üzere en kapsamlı hazırlığı yapan kesimin İslami düzen şem-
siyesi altında toplanan kesim olduğu ortada.
Önde gelen muhalefet partileri ise böyle bir boşluğun doğ-
masını önlemek ve bu boşluğu doldurmak konusunda ne ya-
zık ki fazla umut veremiyorlar.
Hep bildiğimiz bu tabloyu daha fazla anlatmak istemiyo-
rum.
Gören gözler için ortada olan bu tablo ve ardında yatan
yaklaşım ve davranış biçimleri beni karamsar yazmaya zor-
luyor. Acaba haksız mıyım?
Maliye'nin
affı tebliğiANKARA (ANKA) — Ma-
liye ve Gümrük Bakanlığı, am-
me alacaklannm tahsil usulü
hakkında kanuna eklenen bir
geçici maddeyle vadesi geldiği
halde ödenmemiş, ihtilafh ha-
le gelmiş ve dava açma süresi
henüz geçmemiş, miktan üç
milyon lirayı gecmeyen, yılhk
beyannameler üzerinde tarh
olunan vergilerde de 25 milyon
lirayı aşmayan vergi ceza ve ge-
cikme faizlerine kısmi af geti-
ren düzenlemeye açıklık getir-
di.
Bakanlığın tahsilat genel teb-
liği Resmi Gazete'de yayımlan-
dı. Tebliğe göre kanun çerçeve-
sinde yapılacak ödemelerde,
vergi ashmn kanunda öngöru-
len şekil ve sürede tam olarak
ödenmesi şartıyla bu vergiye
bağlı gecikme zammı, gecikme
faiz ve vergi cezaları birbirinden
bağımsız olarak değerlendirile-
cek.
Tebliğe göre 3 milyon ile 25
milyon liralık miktarlann tespi-
tinde kanunun yürürlüğe girdi-
ği 20 Arahk 1990 tarihinde ih-
tilafh bulunan ya da temyiz sü-
resi henüz geçmemiş olan ihti-
laflar hakkında en son vergi
mahkemesince tasdik karan ve-
rilmiş olması halinde, miktar-
lann tespiünde bu kararlar dik-
kate alınacak.
Aynca Cieçıci Vergi, Götürü
Usulde Vergi, Gelir Vergisi,
Damga Vergisi, tapu harçlan
için miktar 25 milyon lira ola-
rak dikkate alınacak. Moıorlu
Taşıtlar Vergisi'nde ise 3 milyon
liralık miktar her taşıt için ayn
ayn uygulanacak.
DÖVİZ KURLARI
Oövıan
Cinsı
1 ABODoOrı
1 BAImanMarta
1 Avustralya Dolan
1 Avusturya $ılını
1 Belgka Frangı
OanımarKa Kronu
Rn Martdtası
Franse Frangı
Hollanda ftorim
Isveç Kronu
Isvıçre Frangı
00 Italyan Lıret
JaponYea,
Nonreç Kronu
Stertın
S Arabistan FHyalı
Oûvtt
Al^
2914 16
190904
2249 73
272 35
92 40
496.24
79189
560 96
1692 31
509 34
2253 70
252 41
2145
487 31
549173
777 04
0«vz
Satış
2920 00
1912 87
2254 24
272.90
92 58
497 23
793 48
562 06
1695 70
510 36
2228 16
252 92
2150
488 29
5502 74
778 60
24 AMLIK 1990
Etektıf
Ais
291125
1907 13
2211.48
272 08
90 83
491.28
778 43
560 40
1690 62
504 25
222148
248 12
2124
482.44
5486 24
763 83
Efetctıf
Satış
2928 76
1918 61
2261.00
273 72
92 86
498 72
795 86
563 77
1700 79
51189
2234.14
253 68
2156
489 75
5519 25
780 94
(«nıu«M
S •• 5265 Alman Mark
i 5 1949 Fr Franq<
S 1 7220 Hol Fıornı
$ 1 3104 Isv Frangı
$ 1154 51 Itai Lıretı
t 135.84 Japon Yeflı
$ •>. 7503 S Arafi Rryak
£ 18845$