23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/16 DİZİ-RÖPORTAJ 14 ARALIK 1990 Ölümü bile ciddiyealmamalı'Iki Gözüm Ayşe' Sabahattin AİFnin özel mektuplarıYayıma hazırlayan: DOĞAN AKIN Sunuş,Sabahattin AIi, Ayşe Sıtkı'ya Konya ve Sinop ' hapishaneleri ile Ankara'dan gönderdj|i mektuplardâ, öykü tadındaki kimi olayların yanı sıra iç dünyasmdaki dalgalanmalan da aniatmış... Yüksek Muallim Mektebi'nde öğrenciyken Sabahattin Ali ile mektuplaşmaya başlayan Ayşe Sıtkı'nın ilk işi tzmir Kız Lisesi'nde tarih öğretmenliği. Sonra, 1930'Iarın ikinci yansında yerleştiği Ankara'da kütuphanecilik. Ardından yine Ankara'da geçirilen uzun emeklilik yıllan... Sabahattin Ali'nin Ayşe Sıtkı'ya gönderdiği ilk mektup 6 Kasım 1931 tarihini taşıyor. Aradan geçen 60 yıl boyunca mektupları yayımlamayı düşünmeyen Ayşe Sıtkı'yı bu kararından Oktay Akbal vazgeçiriyor. Mektuplar nedeniyle yazıştığı Ayşe Sıtkı'yı ikna ediyor. Benim mektuplara ulaşmamı ise Akbal'ın konuyu ilettiği Ankara Temsilcimiz Ahmet Tan sağladı. Bugün, hepsi birer belge niteliği taşıyan Sabahattin Ali'nin mektuplarının ortaya çıkarılmasında ve yayımlaıimasında en büyıik pay Ayşe Sıtkı'nın yanı sıra Oktay Akbal'a ait kuşkusuz... Bu dizide ancak bir bölümüne yer verebileceğimiz 67 mektubun tamamı eski harflerle kaleme alınmış. Ayşe Sıtkı'nın titiz bir çalışmayla yeni harflere çevirdiği mektuplardâ, Sabahattin Ali'nin noktalama işaretleri aynen korundu. Noktalama imlerinin, yer yer günümüz kullanımına uymamasına karşın, çeviride mektupların aslına bağlı kalındı. Günlük dilde artık kullanılmayan, anlaşılması zor bazı Arapça, Farsça ve Osmanlıca sözcüklerin parantez içinde anlamları verildi. Parantezlerden bazılan Sabahattin Ali'ye ait. Ancak bunlar, mektup metinlerinde anlatılanlann akışından çok rahat sezilebildiği için, ayn bir işaretlemeye gıdilmedi. Sabahattin Ali'nin o çok sevdiği yeşil mürekkeple bezediği mektuplar, kimi zaman 60 yıl öncesinden bir sesleniş... Yanm yüzyıl öncesinden bugünü yaşayış kimi zaman da... Baştm dağ, saçlarım kardır, Deli rüzgârlarım vardır, Ovalar bana çok dardır, Benim meskenim dağlardır. (Sabahattin Ali-1931) Bazı felsefelerin bana pamuk ipliğiyle bağlandığını söylüyorsun, öyle olabilir Ayşe, bir fikrin kıymeti sabit oluşunda ciegil, samimi oluşundadır. Ben onları yazarken samimi idim, ama onlar bana uymazlarmış da ben yarın değişebilirmişim, bu da olabilir ve gayet tabiidir, kör degneğini beller gibi bir fikre saplanacak değilim ya. Dediğim gibi inşan bir fikre samimiyetle sanlmalı ve onun için ölebilmelidir, fakat bu yarın o fikre hücum için mani teşkil etmemelidir. 13 ARALIK 1931/KONYA — ı — lki Gözüm Ayşe! Mektubunun bu seferkı ceva- bı da biraz gecikti. Son gunler- de başımdan acaip sevda yelleri estiği için bu teehhuru (gecikme- yi) mazur görmelisin. ...Mektubunda iki şeyi çok beğendim, hatta, kızmazsan soyleyeyim, biraz da hayret et- tım: 1- Gayet düzgun ve nefis. bir Uslubun var. 2- Bu üslup bir ta- kım fikirlerin ifadesini de çok maharetle ifa edebiliyorlar, ya- ni sadece guzel laflardan ıbaret değil. Sonra çok nefis bulduğum (malum olmasına rağmen) şu cümledir: "İnsan bazen karışık şeyler hisseder, bunlar bir duşiı- nülse gayet basit şekle irca (in- dirgemek) edüebilirler, fakat bu tbrlu bırakmak da bazen hoşa gider." Bu cumle uzennde tah- lillere girişmeyeceğim. Yalnız bu- nu tasavvur edebileceğin kadar mükemmei anladığıma emin olabilirsin. Anlaşılmadığından bahsediyorsun, dilinı bılmedı- ğim bir memleketteyim diyor- sun. Bu gayet tabiidir, dunyada hiç kimsenin, hiç kimsenin dilin- den anladığı yoktur, birbirleriyle en iyi geçinenler hiç konuşma- yanlar, bu ihtiyacı duymayanlar- dır. Bu vakıa tasavv urların fev- kinde feci (duşunülerneyecek ka- dar kötü). Mesela burada ko- lumda sevgili bir arkadaşla do- la$ıyorum, o hararetle anlatıyor ben hararetle dinliyorum, ara- raızda bir santim mesafe bıle yok, fakat ben birbirimizden ki- İometrelerle uzak olduğumuzu, başka diyarların, âdeta başka seyyarelerin (gezegenlerin) evla- dı olduğumuzu seziyorum. Bu düşünceler esnasjnda o sözünu bitiriyor ve bu sefer aynı hara- retle ben başlıyorum. Aramız yi- ne bir santim, fakat kilometre- lerle uzağız, yanımdaki ihtimal bunu anlıyor, ihtimal farkında bile değil; bu komedi bazen be- ni kudurtuyor, bazen de miski- nane bir tevekkulle tahammül ediyorum. Sen orada ararsan belki dilinden anlayacak bir iki kişi bulursun, fakat burada bir tane, bir tane bile adam yok. Ben nasıl bibliyoman (kitap düş- kunu) olmam sonra... ...Yalruzlığın ınsana verdiği gu- rur bile ilk fırsatta mevkiini bir aldanışa terkediyor. Sonra insa- na (tamamen değilse bile) kıs- men yakın olanlar bulunabilir, mesela (bunu iltifat kabul ede- bilırsin) aramızda kilometreler bulunmasına rağrnen seni bazen pek yakınımda hissettiğim olu- yor ve arasıra: "Belki, diyorum, belki bunu o anlayabilirdi." Son- ra duşunuyorum ki anlamak mesailinde (sorununda) zekânın rolu çok azdır. Anlamak için dercenk-i eyvel (her şeyden on- ce) iki şey lâzımdır: Tolerans sa- 1ıibi olmak, dunyayı ciddiye al- mamak. Duşunuyorum da gö- ruyorum ki benim dünyada it- ham edebileceğim bir fert bile bulunamaz, herkesle aynîleşerek (ozdeşleşerek) herkesi anlamaya o kadar hevesim ve istidadun var, herkes mutemadiyen sağır ve kör beni itham ettiği halde Bazı felsefelerin bana pamuk ipliğiyle bağlandığını söylüyor- sun, oyle olabilir Ayşe, bir fik- rin kıymeti sabıt oluşunda değil, samimi oluşundadır. Ben onla- rı yazarken samimi idim, ama onlar bana uymazlarmış da ben yarın değişebilirmişim, bu da olabilir ve gayet tabiidir, kör degneğini beller gibi bir fikre saplanacak değilim ya. Dediğim gibi insan bir fikre samimiyetle sanlmalı ve onun için ölebilme- lidir, fakat bu, yarın ofikrehu- cum için mani teşkil etmemeli- dir. Dedim ya hiçbir şeyi ciddi- ye almamalı, hatta ölümü bile... Herkese selam. Senin de göz- lerinden öperim kızım. Sabahattin Ali Yarın: "Tan 1 seneye mahküm edildim" Bir cumhuriyet kızı: Ayşe Sıtkı 60yıl sonra günışığına çıkarılan mektupların ö'yküsü Ayşe Sıtkı... Bir Cumhuriyet Kızı... 1930-35 yıllan arasında Pertev Naili Boratav'ın yanı sı- ra Sabahattin Ali'nin en yakımnda bulunan bir- kaç kışıden biri... 1928'de Erenköy Kız Lisesi'nde Reşat Nuri'- nin (Güntekin) öğrencisi... 1932'de tarih öğret- meni... 1950'lerde Adnan Ötüken'in yakın ça- lışma arkadaşı... Ve her zaman Nâzım Hikmet hayranı... Sabahattin Ali'ye gönderilen mektuplar ara- sında en çok ilgi toplayanlar Ayşe Sıtkı'nınkiler oluyor. Oktay Akbal da Filiz Ali ile Atilla Öz- kırunirrun 1979'dayayımladıkian "Sabahattin AB" kitabmda yer alan mektuplar içinde, " Ay- şe'ninkUcrin özellikle dikkat çekici" olduğunu yazar ve ekler*: "Ayşe'nin Sabahattin Ali'ye yazdıgı mektup- lann birkaçuu biliyoruz. Ya Sabahattin Ali'nin Ayşe'>e yazdıklan!.. Onlar duruyor mu? Ayşe'- nin mektupları sakladıgını sanıyorum. O zaman bem yazuumıza hem yazann anısına sevgi ve say- gı belirtisi olarak o mektupian ortaya çıkanp ka- muoyuna sunması gerekmez mi?.. Okur, Ayşe'- yi, kişiliğini, yaşamın dalgalan arasında ne ol- duğunu merak ediyor." Ayşe Sıtkı, Cumhuriyet'te yayımlanan bu ya- zılan okur. O gune kadar Sabahattin Ali'nin mektuplarını yayımlamayı duşunmemiştir. İki yıl sonra o sıralarda bulunduğu Avustur- ya'dan Oktay Akbal'a bir mektup yazar ve "ben Ayşe'yim" der... 1931-1935 yılları arasında eski yazıyla yazıl- mış yaklaşık 70 mektubu yeni harflere çevirerek yayımlamaya karar verir, ancak aradan bir on yıl daha geçer... 1912 yılında Kavala'da doğan Ayşe Sıtkı, Bolu Kadısı Allâme Mehmet Sıtkı'nın kızı... Kuvayi MiUiye ile Çerkeslerin Bolu'daki çatışmalarını anımsıyor: "Kurtuluş Savaşı sırasında Kuvayi Milliye ile Çerkesler arasındaki savaşımlan anımsıvorum. Çocuktum Bolu'da. Babam onlan durdurmak için sokak çatışmalarında çıkıp korkmadan "kardeşsiniz, niçin kan akıtıyorsunuz" diye cağ- nda buhınurdu. Bir giın babamı, evimizin iıst ka- tında bulunan çalışma odasından vemeğe çağır- dım, "hadi yemek" dedim. Beni sırtına aldı. O sıska bacaklanm sırtından aşağıya saüanıyordu. Sırtında gule oynaya iniyorum merdivenlerden. Tam o katın merdhenini doneceğiz, bir kurşun benim kulağımı yaladı geçti. Kuvayi Milliye ile Çerkesler dovuşıivoriardı. Zannediyonım Boiu'- nun sokaklannda Çerkesler, dağlarda da Kuva- yi Milliye vardı. Babamla ben dehşete duştük." Ayşe Sıtkı ortaöğrenimini Erenkoy Kız Lise- si'nde tamamlar. 10. sınıfta Reşat Nuri (Günte- kin) verir edebiyat derslerini. Butun sınıf çok se- vinir. Artık hepsi birer "Feride"dirler... ^ "Yanlış hatırlamıyorsam 1928-29 öğretim yı- lında girmeye başladı derslerimize Reşat Nuri. Sevinçten hepimiz uçtuktu. Ama çok sürmedi, mttfettiş oldu ve gitti. Kansını da orada sevdi ve evlendi. Ben sınıfta ön sırada, kürsuniin karşı- sında oturuyordum. Sınıfa ilk girişinde onüme geldi ve sevecen bir gozle bakarak o gunku par- çayı "sız okuyun" dedi. Kızlar kıskandı, ertesi gttn beni arka sıraya oturtup konuşturdular ders- te. Gözıinden düşürdüler. Oda baktı ki ben ar- kaya gitmişim, konuşuyorum, bir daha özel bir ilgi göstermedi. Aklıma geldikçe hâlâ üzülü- riim... Nâzım'ın kitaplannı, o sıralarda okumaya başlar Ayşe Sıtkı. "29-30 ders yılında bir hadise olarak ortaya çıktı, ben onun kitaplanna hayran kaldım" de- diği Nâzım Hikmet için lisede bir araştırma ya- par ve sınıfta okur. Sabahattin Ali daha sonra, "hayran kaldıgr" Nâzım Hikmet'i Kadıköy'deki evinde Ayşe Sıt- kı'yla tanıştıracakûr. "Sabahattin, çok beğendigüni ve sevdiğimi bil- diği Nâzım Hikmet'le beni tanıştınnayı vaat et- ti. 1931 yılının yaz aylanydı sanıyonım ve beni bir koşesindeki kuçuk masanın yanındaki iskem- lede oturan sempatik bir hanım vardı. Nesiydi, bugun hatırlamıyorum. Daha sonra Sabahattin'- le Nâzım uzun uzun konuştular." Sabahattin Ali ile Nâzım Hikmet'in neler ko- nuştuklannı anımsayamıyor Ayşe Sıtkı. Anım- sadığı, evden çıkarken "bıiyiik bir iş başarmışçasına" duyduğu coşku ve Sabahattin Ali'ye nasıl teşekkur edeceğini bilemeyişi... Ayşe Sıtkı'nın Nâzım Hikmet'le tanışmasının kısa öykusü budur. Ayşe Sıtkı, Nâzım Hikmet'in lise yıllanndan beri okuduğu şiirlerinden çok etkilenmiştir. öyle "Dostlugumuz daha çok mektuplarla sürdu. Sabahattin Ali'yle çok yakından, çok göruşerek. konuşarak bir dostluk sürdüremedik. Çiinkü o Istanbul'un dışındaydı daima ve sürekli olarak kapislere girip çıkıyordu. Buna rağmen Sabahattin benimle evlenmeyi çok istedi. Ancak ben ona kendimi o kadar yakın hissediyordum ki bu yakuılığı evlenerek bozmak istemedim." Nâzım Hikmet'in Kadıköy'deki evine göturdu. Gittiğimizde siyatikten rahatsız olan Nâzım bir yer yatağında yatıyordu. Bizdmfc goriışmek üzere dogrulup oturdugu zaman, yatağın içinden çok güçlu ışıklar fışkırdığını sandım. Gozleri, bakış- lan, yüzü ve vücudunun güçlü ifadesi insanı bü- yülüyordu. Bize çok ilgi gosterdi. Tarih bölii- münde okudugumu ögrenince, özellikle Fransız thtilali uzerine sorular yoneltti, Marat'yı sordu. Ben dilimin dondüğu kadar cevap verdim bu so- rulara. Ama Nâzım'ın öylesine etkisindeydim ki çok dfizgün konuşamıyordum. O begendi, yaşı- mı sordu. 20"sinde oldugumu ögrenince, kendi- sinin o yaşlannı anımsar gibi, gozlerini kısarak "çok genç, çok genç" diye iltifat etti. Odanın ki 1934 yılında şıirlerini yayımlayan Sabahattin Ali'ye, "Nâzım'ın bir tek kuvvetli şiirine biitün kitabın feda edilebileceğini" söyler. Ancak "mamafih" der ve ekler: "Her gören o kadar begeniyor, o kadar oku- maktan hoşlanı.vor ki bir cihetten de iyi etmiş- sin topladığına diyecegim." Yuksek Muallim Mektebi'nde öğrenciyken ta- nışır Sabahattin Ali'yle. Sabahattin Ali, Pertev Boratav'la o zamanlar Vezneciler'deki Zeynep Hanım Konağı'nda bulunan Yüksek Muallim Mektebi'ne gelir... Sene 1931... Enver (Necati), Pertev (Boratav) ve Sabahat- tin Ali'nin "şampanya gibi zekâlan vardı" der- ken uzaklara dalıyor gözleri Ayşe Sıtkı'nın. Hü- zunleniyor... Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla Fransa'ya giden Enver Necati'nin, "orada sol hareketlere kanştığı" gerekçesiyle bursu kesili- yor. Ardından yurttaşlıktan aühyor. Sabahattin Ali'nin en yakın dostlarından Pertev Naili Bo- ratav halen yaşadığı Fransa'ya gitmek zorunda kalıyor!.. Sabahattin Ali ile Ayşe Sıtkı'nın dostlukları giderek gelişir. Ilişkileri daha çok mektuplar ara- cılığıyla sürer: "Dostlugumuz daha çok mektuplarla sürdu. Sabahattin Ali'yle çok yakından, çok gorüşerek, konuşarak bir dostluk sürdüremedik. Çunku o Istanbul'un dışındaydı daima ve sürekli olarak hapisiere girip çıkıyordu. Buna rağmen Sabahat- tin benimle evlenmeyi çok istedi. Ancak ben ona kendimi o kadar yakın hissediy ordum ki bu ya- kınlıgı evlenerek bozmak istemedim." 1936'da Ankara'daki ablasının yanına gelir Ayşe Sıtkı. Ertesi yıl bir hukukçuyla evlenir ve yaşamını Ankara'da sürdürur. Sabahattin Ali'- yle 1936'dan sonra artık mektuplaşamazlar da... Ayşe Sıtkı, Sabahattin Ali'den gelen 70'e ya- kın mektubu, 15 yıl süren ilk evliliği sırasında saklamak zorunda kalır... Liseden ve Yuksek Muallim Mektebi'nden arkadaşı, müzisyen Ra- uf Yekta Bey'in kızı Talia (Tanın) Hanım, Ay- şe Sıtkı'nın çok yakın dostudur. Ve mektuplar Rauf Yekta Bey'in Beylerbeyı'ndeki konağına ta- şınır... Ayşe Sıtkı, mektupların 15 yıl suren bu zorun- lu yolculuğu için "Sabahattin Ali'nin son mahpuslugudur" diyor: "Mektupian Talia'ya gölürmek zorunda kal- dım. Yıllarca Rauf Yekta Bey'in üst katındaki kütüphane odasında kaldılar. Bu mektuplar Sa- bahattin Ali'nin son mahpuslugudur. Sonra to- runlar. kitap kurtlan Rauf Yekta Bey'in bazıla- rı dunyada tek, bazılan iki nusha olan kitapla- nnı aldılar. Mektuplann da zarflannın uzerin- deki pullan kestiler. Eski yazı olduğu için mek- tuplar pek enteresan gelmedi herhalde. Ama ben mektupian Talia'ya sayarak vermedim, sayarak da almadım. Kayıp olan var mı bilmiyorum." Aradan 15 yıl geçer... Ayşe Sıtkı ilk eşinin olu- münden sonra "Talia" der "mektuplar..." Ta- lia Tanın mektupian Ayşe Sıtkı'ya verir... 1936 yazında Sabahattin ve Aliye Ali'yi, şim- % dilerde Ankara'nın iş merkezlerinden biri olan Işıklar Caddesi'ndeki evierinde zıvaret eder: "O sıralarda ablamın evi Işıklar Caddesi'nde, şöyle bir yokuş üzerindeydi. Sabahattin ile Ali- ye yeni evlenmişlerdi. Onlar da Işıklar Cadde- si'nde bir üst katta oturuyorlardı. Ikisini de çok iyi tanıyorum. Sabahattin, zaten evlenmeden ön- ce bana Aliye'yi mektuplardâ anlatmıştı. Gitti- gimde Sabahattin, kansına takılmak için gıile- rek, "Ayşe, Aliye'yle hep kavga ediyoruz" de- mişti. Çok seviyordu onu, hep şakalaşıyordu." Yıllann ardından geriyedönup baktığında, "(te- iyi, ne zeki, ne kültürlü çocuklardı, neler çek- tirmişiz onlara" diyor Ayşe Sıtkı Ayşe Sıtkı konuşurken, duşunceler bir sarkaç ritminde yanm yüzyıh aşkın bir geçmişle bugün arasında gidip geliyor... 1990'ların Turkıyesı 1930'ların çok uzağında mı acaba?.. Sözgelimı 60 yıl... * Oktay Akbal'ın 20 Nisan 1979 ve 15 Teramuz 1981 tarihlerinde Cumhuriyet'te yayımlanan yazılan. PORTRE / SABAHATTİN ALİ Tutuklamalar, kovuşturmalar ve kısa bir yaşam"Hürriyetçi" yüzbaşı Ali Se- labattin ile Hiisniye Hanım'ın ilk çocukları olarak 25 şubat 1907'de Gumülcine'ye bağlı tğ- ridere (şimdiki adı Ardino) Koyu'nde doğdu. Ilköğrenimi- ni Üsküdar'daki Fuyuzat-ı Os- maniye ile Çanakkale İptidaı Mektebi'nde tamamlayarak Balıkesir Öğretmen Okulu'na girdi. Arkadaşlanyla okul ga- zetesi çıkardı. İlk şiirleri Çağ- layan dergisinde yayımlandı. Bir akşam Dar-ul Muallimat- ın (Kız Öğretmen Okulu) pıye- sine gidebilmek için "başına bir örtü, sırtına da bir yeldir- me geçirerek" okuldan kaçtı. "Kaçamağuun" ortaya çıkması uzerine soğuduğu okuldan ay- rılarak İstanbul Erkek Öğret- men Okulu'na geçti. Aydın Ortaokulu'nda Al- manca oğretmenliği yaparken "yıkıcı propaganda yaptıgı" gerekçesiyle tutuklandı, üç ay sonra aklandı. Tutuklama- lar, kovuştur- malar kısa ya- şamının bir parçası olmaya b a ş l a d ı . 1932'de "Ata- türk'e hakaret ettiği" gerek- çesiyle Konya Asliye Ceza Mahkemesi'n- ce tutuklandı. 12aylıkcezası, temyiz başvu- Yeni kurulan Devlet Konser- vatuvan'na atandı. Burada Carl Ebert'in çevirmeni, öğret- men ve dramaturg olarak ça- lıştı. 1945'te Cami Baykurt'la "Yeni Dünya" gazetesini, 1946'da da Aziz Nesin'le bir- likte "Marko Paşa"yı çıkardı. "Marko Paşa"daki yazılarda Cemil Sait Barias ve Falih Rıf- kı Atay'a hakaret edildiği ge- rekçesiyle toplam 7 ay ceza al- dı. Marko Paşa sıkıyönetim ta- rafından kapatılınca "Mer- hum Paşa", "Malum Paşa" ve "Ali Baba" adlanyla çıkanldı. 1946-47 yülannda, yazılan ne- deniyle birçok kovuşturmaya uğradı, tutuklandı. 1948de Mehmet Ali Aybari ın çıkardığı "Zincirli Hürri- yef'teki bir yaasından dolayı başlatılan kovusturma sırasın- da, bir kamyonla nakliyeciliğe başladı. Aynı yıl yurtdışına kaç- ma girişiminde bulundu. Cese- di 16 Haziran 1948'de Kırk- lareli'nin Saza- ra Köyü yakın- larında bulun- du. I. 12 Ocak 1949'da Ali Ertekin tarafından öldürüldüğü açıklandı... rusundan sonra 14 aya çıkanl- dı. Yaklaşık 5 ay Konya Ce- zaevi'nde yattıktan sonra 10 Mayıs 1933'te Sinop Hapisha- nesi'ne nakledildi. Buyuk ilgi uyandıran en tanınmış şıiri "Aldırma Gönül"ü (Hapısha- ne Şarkısı-V) burada yazdı. Cumhuriyet'in 10. yıldonümu nedeniyle çıkarılan aftan ya- rarlanarak cezasının bitimi- ne birkaç ay kala ozgurluğune kavuştu. Eski düşuncelerini değiştir- diğini kanıtlaması koşuluyla memuriyete dönebileceği bildi- rildi. 15 Ocak 1934'te Ata- türk'u oven "Benim Aşkım" adlı şiiri Varlık dergisinde ya- yımlandı. Aynı yıl MEB Talim Terbiye Dairesi mümeyyiziiği- ne atandı. Aliye Hanım ile ev- lendiği 1935 yılında da MEB Neşriyat Mudurluğu Kalemba- şılığı'na getirildi. 12 Ocak 1949'da Ali Ertekin tara- fından oldünil- düğu açıklan- dı... YAPITLARI: Şün Dağlar ve Rüzgâr (1934), Kurbağanın Seranadı (1937), "Değirmen", "Dağlar ve Rüzgâr" ve "Öteki Şiirler"le birlikte Öykü: Değirmen (1935), Kağriı (1936), Ses (1937), Yeni Dunya (1943), Sırça Koşk (1947). Roman: Kuyucaklı Yusuf (1937), İçimizdeki Şeytan (1940), Kurk Mantolu Madonna (1943). Oyun: Esirler (1966) Çeviri: Tarihte Garip Vakalar (1936-Max Memmerich), Antigone (1941-Sophokles), Minna Von BarnheuTi (1942-Lessing), Üç Romantik Hikâye (1943-H.Von Kleist- A.V. Chami-,o-E.T.A. Hoffmahn), Fbntamara (1943-lgnazio Silone).
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear