25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 23 EKİM 1990 Sigara reklamınayasak getirmek için yasa önerisi veren IstanbulMilletvekili Bülent Akarcalı'nın görüşü: 'Sigara reklaım gençleri şartlıyor'Akarcalı: Yabancı sigara reklamları tanıtmayı aşmış, şartlandırma durumuna girmiştir. Türkiye'de yabancı sigara satacağız diyerekten 5-6 yaşından itibaren çocuklanmızı şartlandırmaktadır. Amerikan yetkilileri Türk gençliginin ciğerlerini Virginia tütünü ile zehirlemesinler. Yabancı sigarafirmaJarının,yasal yollar- dan Türkiye pazanna girmesiyle birlikte çe- şitli sigara markalanna, giınlük yaşarrun he- men her yerinde rastlanabiliyor. Bakkal ve marketlerdeki ışıklı tabelalardan sokakta- ki reklam panolarına, ralli gibi sportif et- kinliklerden konser ve defilelere dek uza- nan tanıtım çahşmalan için "önemli paralar" harcanıyor. Türkiye'ye ithal edi- len markalann 1989 yılında, yalnız günlük gazete, dergi ve reklam panolannda yap- tıklan tanıtım için harcadıklan para 9 mil- yar lirayı aşıyor. Türkiye'de, radyo ve televizyonda siga- ra reklarru yapılamıyor, Bülent Akarcalı ve arkadaşlarımn TBMM'ye sundukları yasa önerisinin kabul edilmesi durumunda ise bu yasağın sınırları oldukça genişliyor. Çun- kü "Sigara, Tiitün ve Tütün Mamullerinin Zararlı Alışkanlıklarından Konıma Kanıı- nu Teklifi"nin 4. maddesi, "reklam yasa- gı"nı içeriyor: "Sigara ve tütün mamullerinin; a) tsim, marka veya alametler kullanıla- rak her ne şekil ve surette olursa olsun rek- lamının, tanıtımının, teşvikinin veya özen- dinne kampanyasının düzenlenmesi ve ya- pılması, b) 18 yaşından kuçüklere satılması, c) Vitrinlerde teşhir edilmesi veya sergi- lenmesi, Yasak tır." Yasa önerisinde boyle bir maddeye ne- den gerek duyuldu? Bu soruyu, öneriyi ve- ren Istanbul Milletvekili Bülent Akarcalı yamthyor: "Benim mücadelem aslında Türk ttttü- niinii konımaya yönelikti. Mücadelem, bir yerde yabancı sigara reklamlannın düzen- lenmesi, bunların önlenmesidir. Çünkü ya- bancı sigara reklamları tanıtmayı aşmış, şartlandırma durumuna girmiştir. Türkiye'- de yabancı sigara satacağız diyerekten 5-6 yaşından itibaren çocuklanmızı şartlandır- maktadırlar. Bakkalların, manavların içi- ne girmişlerdir, her yerde levhaları vardır. Otomobillerin dışları sigara paketi gibi bo- yaamaktadır vs. Biz 1970'li yıllarda Ame- rikan gençliği haşhaşla zehirleniyor diye Türkiye'deki haşhaş üretimini durdurduk. Şimdi Amerikan yetkilileri de Türk gençli- ginin ciğerlerini Virginia tütünüyle zehirle- mesinler. Bunu kendilerinden istemek en ta- bii hakkımızdır." Türkiye'de, ürünlerini tüketiciye tanıt- mak için en fazla harcamayı Marlboro ve Pariiament sigaralarıyla Ptulip Morris gru- bu yapıyor. Philip Morris'in 1989 yılında reklam panolanyla, günlük ve haftalık ya- yın organlarında yaptığı tanıtım için öde- diği tutar 4.5 milyar lirayı aşıyor. Peki, si- gara reklamlannın yasaklanmasına Philip Morris ne diyor? Şirket temsilcisi Cahit Dü- lel, bu yasağı "tutarlı" bulmadığını vur- gulayarak şunlan söylüyor: SİGARA ÎÇME VE HUKUK REKLAMIN PAYI — Sigara reklamı gençleri ne kadar etkiler. Bu konuda görüşler değişik. Sigaraya karşı çıkanlar rek- lamın etkisinin büyük olduğunu söylerken sigara firması temsilcileri yetişkin tüketiciyi hedef aldığını söylüyorlar. Dumana sınırSigara içmeme özgürlüğü, sigara dumanından uzak yaşamak hak- kıdır. Kapalı yerlerde sigara dumanını, sigara içmeyen kişi de te- neffüs etmek zorunda kaldığından sigara içmeme özgürlüğü ortadan kalkmaktadır. Sigara içmeyenlerin haklannı Kamu Hu- kuku'nu ilgilendiren bir sorun olarak irde- leyen Ankara Üniversitesi Genel Kamu Hu- kuku Anabih'mdalı öğretim gorevlilerinden Ar.Gör. Kemal Gözler, "Sigara tçme Öz- gürtüğü ve Sınırları" başlıklı çalışmasında sorunu şoyle ortaya koyuyor: Belirli yer ve şartlarda, başkalanna za- rar veren bir şekilde sigara içilmesi, bir 'sağ- lık sorunu' bir "ahlak sorunu' olmasının ötesinde giderek bir 'hukuk sorunu' hali- ne gelmekle ve hukuksal düzenlemeiere ih- tiyaç göstermektedir." özgürlüğü, "serbest insan eylemi" ola- rak tanımlayan Gözler, "Sigara içme öz- gürlüğü" için "Sigara içme özgürlüğü, si- gara içme konusunda insanlann serbest ha- reket etme gucüne, daha basit bir ifadeyle sigara içip-içmeme erkine sahip olmaian şeklinde lanımlanabilir" diyor. Ama "mut- lak özgürluk kavramı toplum hayatı için- de yer alamaz" yargısından yola çıkarak "Toplumsal yaşamın sürekliliğini saglaya- bilmek için özgürlüklerin sınırlandınlması kaçınılmaz bir zonınluluktur" sonucuna varan Gözler, bu konuda özetle şunlan söy- lüyor: "Hukukçular, özgürlüklerin sınırlandı- nlması gereğini, bir özgürlugun başkaları- nın özgürlüğüne mıidahale etmesi ihtima- line dayandınrlar. Bu anlayışa göre kolu- nuzu sallama özgurluğüniız, başkalannın burnunun başladığı yerde biter. Tabii hu- kukçu özgürluk anlavışı en güzel ifadesini, 1789 İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi'n- de bulmuştur. Bildiriye göre 'Hürriyet, baş- kasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmek- tir; bundan ötürü her insan için tabii hak- lan kullanmasının sının, toplumun diğer üyelerinin de a'ynı haklardan faydalanabil- mesini sağlayan sınırdır." Bu genel değerlendirmeden yola çıkarak sigara içme özgürlüğünün diğer özgürlük- ler ile çatışabileceğini belirten Gözler, or- nek olarak sigara içme özgürlüğünün, ka- palı yerlerde "sağlık", otobüste "seyahat", okulda "öğrenim", işyerinde "çalışma hakkı" özgürlükleri ile çatışabileceğini ve- riyor. Sigara içme özgürlüğü yanında "içmeme özgürlüğü" olduğunu da hatırlatan Gözler, "Sigara içmeme özgürlüğünün içeriği, si- gara dumanından uzak bir yaşam sürmek- ten oluşmaktadır. Kapalı yerlerde sigara dumanını, sigara içmeyen kişi de teneffüs etmek zorunda kaldığından, sigara içmeme özgürlüğü ortadan kalkmaktadır" diyor. Sigara içme özgürlüğünü sınırlandıran bir düzenlemenin ancak "yasama organı" tarafından "kanun "la yapılabileceğine dik- kat çeken Kemal Gözler şu sonuca vanyor: "Sigara içme özgürlüğünü sınırlandıran bir yasanın hakkın özüne, dolayısıyla de- mokratik toplum düzeninin gereklerine ay- kırı olmaması için sigara içme özgürlüğü- nün butünüyle sınırlandınlmaması, bu öz- güıiükten vazgeçilmez bir unsur, bir asli çe- kirdek bıraküması zorunludur." Sigara içme-içmeme özgürlüğünün hu- kuksal boyutlan kısaca böyle sıralanıyor. Peki yasa önerisini veren Bülent Akarcalı bu konuda ne düşünüyor: "Sigara içenler ile içmeyenlerin hakları konusunda genel düşuncelerimiz; sigara içenlerin tabii ki içme hakkı vardır. Ama bu içme hakkı, hiçbir şekilde üçüncü sahsı rahatsız etme, zehiıieme şeklinde olmama- lıdır. Hatta bu. hamile bir kadın için bile söz konusudur. Her ne kadar bir ana, do- ğacak çocuğundan kendi sorumlu ise de acaba biz toplum olarak bir annenin siga- ra içerek çocuğunu handikaplı doğurma ris- kiyle karşı karşıya bırakmay a hakkıouz var mıdır? Sigara içerek bir babanın çocukla- nna kotu örnek olmaya hakkı var mıdır? Çocuğuna bakkaldan sigara aldırarak ço- cuğunu ileride sigara içmeye şartlandıran, zemin hazırlayan, insanlann acaba buna hakkı var rnıdır?" "Kanun teklifini yapan kişilerin, bu ka- nunu çıkartmakla amaçlarına ulaşmaları- nın mümkun olmadığını duşünüyoruz. Bu afaki bir fikir değil. Bazı başka ülke dene- yimleriyle, bazı araştırmalarla az çok sabit olan bir şey. Yani pozitif olarak gösterile- bilecek bir husus." Tanıtım çahşmalarının sigara tiryakileri- ne yonelik olduğunu hatırlatan Düzel, genç- lerde sigara alışkanhğına yol açmak gibi bir hedeflerinin olmadığını söylüyor: "Biz çocuklann, gençlerin sigara içme- sini istemiyoruz. Sigara alışkanlığınvn, ye- tişkin insanlann, bilgi sahibi olan, sigara içmenin getireceğirisklerdenhaberdar olan insanlann hayat tarzlamla ilgili bir seçim- den ibaret olduğunu duşünuyoruz. Bunun böyle olması gerektiğini savunuyonız. Do- layısıyla, çocuklara yonelik reklam yap- mak, çocuklan sigaraya başlatmak gibi bir hedefimiz yok. Bizim çalışmalarımızda gençlere sigara ikramı yapılmıyor. Gençle- re yonelik herhangi bir yayında ilanımız çıkmıyor." Sigara reklamlannın "marka imajı" üze- rine kurulduğunu hatırlatan Düzel, "Insan- lar reklam seyrettikleri için sigara içmiyor- lar. Reklam, rekabet ortamında, birden fazla değisik malın birbiriyle yanştığı bir or- tamda, bir markadan başka bir markaya tüketici çekmek için yapüıyor" diyor. Rek- lam yasağının sigara tüketimini azaltmaya- cağını savunan Düzel şöyle sürdürüyor: "Reklamlann hiç olmadığı ülkelerde, - bunlann arasında uzun yıllar reklamın hiç yapılmadığı Dogu Avrupa ülkeleri var- bu Ülkelerde kişi başına sigara tüketimi, Ba- tı'dan çok daha yüksektir. Çünkü reklamın ana fonksiyonu malla ilgili temel bilgileri tüketiciye aktarabilmektir. Bunu kestiğiniz zaman genel tuketim jine sürüyor. Çünkü sigaraya başlamaya neden olan sosyal guç- ler ortadan kalkmış olmuyor. Biz toplam tüketimin reklamlardan etkilenmediğini, birçok ülkedeki araştırmalardan biliyoruz. Sonra gençlerin sigaraya başlama nedenle- ri reklam olsun, oimasın devam ediyor. Do- layısıyla bu kanun teklifinin sigara alışkan- lığını azaltmak hususunda hiçbir etki yap- mayacağını duşünüyoruz. O zaman böyle komple bir yasağa niçin gidiliyor?" Sigara reklamlannın tümüyle yasaklan- masının, uzun vadede hiç de olumlu sonuç- lar doğurmayacağını savunan Düzel şunlan söylüyor: "Komple bir yasağa giderseniz neler olur? Bunu düşünmek lazım. Vfesela rek- lamlann olmadıgı Doğu Avrupa ülkelerin- de tüketici, kendi tercihlerini üreticiye ak- taramryor. Pi>asaya surülen mallar bu yüz- den daha fazla birbirlerine benzemeye baş- lıyor. Reklamlann olduğu Batı'da ise tüke- ticinin bazı tercihleri gelişiyor. Türkiye gi- bi tutunu bir zamanlar çok önemli olan ül- kenin sigara teknolojisinin böylesine geri kalması. ABD gibi rekabetin çok >oğun ol- duğu bir ulkede tüketici urünü olarak üre- tilen sigaranın tüm dünyada rağbet görme- sinin sebebi belki budur. Çunku rakibinden daha iyisini verebilmek için tüketici eğilim- lerini anlamak gerekiyor. Ben rekabetin er- demine inanan bir insanım. Rekabetin, tü- keticiye de üreticiye de ekonominin geneli- ne de en faydalı araç olduguna inanıyorum. Reklam yasagı ne getirecek? Reklam yasa- ğı rekabeti kesecek. Piyasaya yeni bir ürü- nün girmesini engelleyecek. Piyasadaki bel- ki hem teknolojisi geri hem de tüketicinin alternatifsiz olması nedeniyle karşı karşıya kaldığı ürünlere fazladan prim verilmiş ola- cak. Çünkü ben reklamla kalitemi, fiyatı- mı aktaramajacağım." Peki, reklam yasağı başlarsa, bu durum yabancı sigara piyasasının yüzde 90'ını elin- de tutan Philip Morris'in işine gelmez mi? Cahit Düzel yamthyor: "Hayır. Çünkü Philip Morris, Türkiye'- ye mal ithal edip satmakla sınırlı bir faali- yet düşünmüyor. Türkiye, Philip Morris için çok önemli bir pazar. Türkiye'de bü- yük çaplı bir yatıruna hazırlanıyor. Şimdi siz reklam yasağıyla yeni ürun geliştinne- yeceksin derseniz, bunu engellemiş olmu- yor musunuz? Tüketici bakalım bundan 10 yıl sonra da hep aynı sigarayı mı isteyecek." Reklam ile sigara ahşkanhğı arasındaki ilişki nedir? Uluslararası Reklamcılar Der- neği adına New York Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. J.J.Boddewyn tarafın- dan hazırlanan "Gençlerde Sigaraya Baş- lama ve Reklamlar" başlıklı araştırmada, bu sorunun yanıtını bulmak mümkun. Ara- larında Türkiye'nin de bulunduğu 16 ülke- de yapılan çalışmanm vardığı sonuç, "Rek- lamlar, gençlerde sigaraya başlama ve yay- ğinlık olgulan açısından bir günah keçfad haline dönüştüriilmemelidir" oluyor. Yaklaşık olarak 7-16 yaşlanndaki erkek ve kızlarla 16 ülkenin her birinde bin ka- dar konuşmayla gerçekleştirilen araştırma- da ilginç sonuçlar bulunuyor: "Reklamlann, genç insanlann sigara iç-; me alışkanlıkları üzerindeki potansiyel el- kisi ile ilgili çalışmalar, reklamlann herhan- gi önemli bir etkisi olduğu konusunda, yal- nızca zayıf kanıtlar getirmiştir. Öte yandan kişisel ve toplumsal etkenlerin yanı sıra dü- şünüldüğünde, reklamlann önemi solmak- tadır. Tütün reklamı kontrolü olan ülkeler- de yapılan araştırmalar büyük ölçüde, ye- ni yasal düzenlemelerin sigara içme yaygın- lığı konusunda şu anda ayırt edilebilir ve net olan bir etkisini ortaya çıkartma konu- sunda başansızlığa uğramıştır. Bu çalışma-' lardan elde edilen sonuçlar, çeşitli derece- de toplumsal reklam kontrolü uygulayao ülkeler arasında yapılan karşılaştırmalarta da desteklenmiştir." Yarın: Türk tütünü MISIR'DAN tZLENİMLER KÂNİ EKŞtOĞLU İSKENDERfYE — Şimdi yo- lumuz Kahire'den doğruca ku- zeybatıya yöneliyor. Kuzeybatı- da gidebileceğimiz tek kent Alex- andria. Bizde daha çok bilinen adıyla İskenderiye. Gerçi yolda yeni bir Sadat ken- ti kunıluyor, ama yolumuz o kentin de batısından geçiyor. Sadat kentine girmeden ilerüyo- nız. Kahire'den îskenderiye 265 km. Yol boyu askeri araçlar kü- me halinde ilerliyorlar. Bu du- rum giderken de dönerken de değişmiyor. Körfez'deki buna- Iım nedeniyle buluttan nem ka- panlarla birlikteyiz. Acaba bu askerler neden Uerliyor ve nere- ye gidiyorlar? Yoksa Körfez'de beklenen savaş başladı mı? Kor- kuyla karışık sorulan bunlar. Oysa savaşın çıkması o denli kolay değil. Savaş sanıldığından da çok riskli görünüyor. Yara- tılan bunalımsa savaştan da be- ter. Demokles'in kılıcı gibi sa- vaşın donlu soğunu ensede his- setmek sıcağmdan daha da be- ter. Koskoca yolda askeri araçlar- dan başka araç yok. Tahminler- den öte bir ıssızlık içindesiniz. Trafik akışı imrenilecek gibi. Keşke Türkiye de bu denli rahat bir trafik akışında olsa. Mısır'm hiyeroglif abecesi, sanki halen yürürlükteymiş gi- bi dipdiridir. Hemen her kesit- te hiyeroglif abecesine rastla- mak olası. Oysa hiyeroglifin ta- rihe kanşmasmdan bu yana bin beş yüz yıl geçmiş. Fakat Mısır uygarüğıyla özdeşleşmiş olan hiyeroglifleri yadırgamak için de söz konusu olamaz. Onun in- san timne apayn bir erkliüği vardır. Kilometreler aşındıkça bur- numuza çarpan koku hiç de ya- iskenderiye kıyılarında temiz çevrebancı değil. Bu kokuyu Bod- rum'dan değilse mutlaka Kaş'- tan, Manavgat'tan, Alanya'dan anımsıyor olmalısınız. Birazdan karşınıza çıkacak olan gelinin adı Akdenk'dir. Artık Kızılde- niz düşlerinize sığınmıştır. Alex'e dikey inen yol kentin görkemini arttınyor. Daha ilk adım atısta kendine özgü varlı- ğını hissettiriyor. Burası şimdi- ye değin alışılmışlardan olduk- ça aynmiı. Kentin mimarisi, in- sanı; Mısn'dan değişik bir ke- sitte bulunduğunuz izlenimine boğuyor. Gerçekten buranın in- sanlannın Ramses'in torunları olduklan kuşkuludur! Yoksa doğanın yeni bir marifeti ile karşı karşıya mıyız? Otobüsümüz kentin girişinde durur durmaz içine genç bayan- lar doluşuyor. Amaçları kente giren turistlere kısa bir tur yap- tırmak. Alex'in melekleri ne di- yorsa onlan dinlemek kârıruza olacaktır! Sizi önce dünyamn yedi hari- kasından biri olan İskenderiye Feneri'ne götürüyorlar. Oysa ondan daha önemlisi yakılan kütüphaneyi izlemek değil mi? Ona nedense ulaşmamız müm- kün olamıyor. Mısırlılar bu kü- tüphaneyi daha görkemli bir varlığa eriştirmek için paçalan- nı sıvamışlar. Bütün dünya on- lara bu konuda el uzatmalıdır. Kitap yakmanın çağdaş protes- tosu için bundan daha büyük fırsat olabilir mi? Çevre koruması Alex'in kıyıdaki uzunluğu tam tamına 32 kilometredir. Otuz iki kilometrelik kıyı billûr gibi deniz ve altın gibi kumlann yatağıdır. Deniz, endüstri kirli- liğinden uzaktır. Çevrenin bu denli korunmuşluğu buna önem vermeyenler için gerçekten ibret verici olmalıdır. Kentin çalışkan ve konuksever valisinin savlı yaklaşımı oldukça umut verici. Alex kirlenmeyecek, buna izin verilmeyecektir. Gerçekten Ak- deniz'de çevre kirliliğinden bu denli annabilmis olmak büyük başarı. Kentin nüfusu halen 4.S mil- yon. Bu durumuyla İskenderi- ye Mısır'ın Kahire'den sonra ge- len ikinci büyük kenti. Söz bu- raya gelmişken Mısır'ın nüfus artışındaki hızlıhğa da değinil- yönetimi bu konuda oldukça duyarh. Amaçlannın Alex'i Mı- sır'ın en önde gelen kenti duru- muna getirmek. Üç yüda 2000 dönümlük bir bölgede 8 metre derinlikteki gölü kurutarak gör- kemli bir bahçe haline dönüş- türmüşler. Batılı teknisyenlerin "imkânsız" dediklerini bunlar 2-3 yıl gibi çok kısa bir süre için- de cennete dönüştürdüklerini övgüyle dile getiriyorlar. Alex'- bilmesı. Bunun için Ule de sa- raylara, köşklere gerek yok ki. Mısır'ın binlerce yıllık tarihsel geçmişi düşünüldüğünde insan yaşamının acizh'ği günyüzüne vunıyor. Bu yüzden kısa olan yaşama etkin bir dirilik kazan- dırılmalı değil midir? Kral Fa- ruk olmasa da onun yerinde şimdi ondan daha çok ve daha iyi eğlenenler var. Ucu bucağı belirsiz malikânesinde günümü- yerleşik ülkelerin hemen hepsi de alternatif gelir kaynakları arayışı içindeler. Bunun en kes- tirme yolu ise turizm. Ama tu- rizm kuşkusuz kestirme yolda hazır bekleyen bir ördek değil. Turistleri kendi ülkelerine çeke- bilmek sağlıklı yatınmcıhk an- layışına sahip olmayı gerektiri- yor. Turizmin yutmadığı tek şey rasgelelik. O yüzden hesapların ince elenip sık dokunmasından İskenderiye'nin 32. km 'lik kıyısı billur gibi bir deniz ve altın kumlann yatağı. Deniz, sanayi kirliliğinden uzak. Kentin çalışkan ve konuksever valisi, bu bölgenin kirlenmeyeceğini, buna izin verilmeyeceğini söylüyor. Mısırlıların en büyük ekonomik umutlarından birisi de turizmin geliştirilmesi. Bu konuda yoğun çaba var. hkenderiye'de temiz kıyılardaki turistik tesisler Batılı turisli çekmeye çalışıyor. mehdir. 1972'lerde 5 milyon do- layında olan Kahire nüfusu şim- dilerde 12 milyona; 32 milyon olan bütün Mısır nüfusu ise SS milyona ulaşmıştır. Bu rakam- lar dehset verici değil midir? Mı- sır bu hızla nüfus artışı tufanı- na yakalanırsa halkın yaşam dü- zeyi endişelendirici bir inişe geç- meyecek midir? Alex'te de savlı ve hızlı bir kalkmma etkinliği var. Kentin in buna büyük gereksinimi var. Çünkü kentin çevresi batakhk- larla çevrili. Alabildiğine geniş sazhklarla kaplı bu bölgede pa- pirüs üretimi de önde gidiyor. Kral Faruk'un dillere destan saltanatının ardından yıllar akıp geçti. Kuşkusuz Firavunlar da Mısır'da saltanat sürmüşlerdir. Geçen tarih artık bir efsanedir, bir söylencedir. önemli olan her insanın kendi saltanatını kura- zün kuşağı cirit atıyor. Kral öl- dü, yaşasın kral! Alınan onca önlemlere karşın nüfus artışını durdurmamn zor- luğu bütün dehşetiyle karşımız- dadır. özellikle gelişkin olma- yan ülkelerde bu durum daha da korkutucu boyutlardadır. Hızlı ve hesapsız nüfus artışının getirdiği sorunlan çözmek elbet- te ki kolay obnayacaktır. Bu yüzden Akdeniz'in kıvılanna başka yol yok. Tunuslu Bay Tijani Haddad, Akdeniz ülkelerinin sahip bu- lunduklan turizm potansiyelinin akara dönüsebilmesi konusun- da oldukça büinçli. Bu yüzden Akdeniz ülkelerindeki turizm gazetecileri, yazar ve yayıncıla- rını organize bir güç haline ge- tirme hesabını yapıyor. En kısa zamanda konusunda bir fede- rasyon kurup etkin çalışmalar yapmayı pianlıyor. Bu konuda oldukça başarıü ve etkileyici ol- duğu söylenebilir. Yarduncısı Bay Tahar Ayachi de konusun- da deneyimli ve girişimci. Tu- rizm yalnızca yatınmalık ya da işletmecilikten ibaret değil kuş- kusuz. Etkin propagandaya da gereksinim gösteriyor. Bu bir tür mal pazarlamadır. Bu yüz- den de tanıtımın ön safta yeri var. Tarihsel köken olarak olduk- ça gerilere uzanan Mısır, ko- nukseverlik yonünden de o denli gerilere uzanabiliyor mu bilmi- yorum. Elimizde Mısır uygarh- ğını somutlaştıran binlerce bel- ge, bulgu var. Ama konuksever- üklerini kanıtlayanına müzeler- de olmasa bile şimdi sokaklann- da rastlamak olası. Özellikle Akdeniz ülkelerinden gelen ko- nuklan ağırlamayı Ustlenen Mı- sır delegasyonunun başındaki Bay Salah Attia konukseverliğin gerçek ve somut örneği. üstelik organizasyonu da başanlarla dolu. Yüzündeki sevimlilik onun içtenh'ğini ve konuksever- liklerinin tarihsel kökenini ser- giliyor. Evet Mısır uygarhğının içinde konukseverlikten de ilgi çekici belgeler var!.. Otelde Kuveytliler Saddam'dan kaçan çok mik- tarda Kuveytli de Mısır'a sığın- mış gibi görünüyor. Özellikle otelleri Kuveytlilerle dohnuş du- rumda. Küçüklü-büyuklu bu in- sanlar daha çok gece saatlerin- de ortaya çıkıyorlar. Daha doğ- rusu otelin lobisine doluşuyor- lar. Orada yaptıkları hiçbir şey yok. Yalnızca oturuyorlar. Fo- toğraf çekmeye asla izin vermi- yorlar. Büsbütün kuşkulu bir bekleyiş içindeler. Kuveytlilerin Mısır otellerini doldurmuş ol- ması öteki nedenlerin ötesinde Mısırhlann konukseverliklerinin değişik bir kanıtı olamaz mı? Mısır'm çevre kirliliğinden yana bir sorunu yok. Akdeniz ile Kızıldeniz'deki kıyılan gtt-, ' müş gibi berraktır. Nil için ay- nı şeyi söylemek olmaz. Ama Nil'i denizle kıyaslamak da ol- maz. Bununla birlikte çevre kir- lenmesi konusunda insanlann bilinçlendirilmesi gereğine her zaman işaret olunmalıdır. En büyük kirleten ise kuşkusuz en- düstridir. Turizm insandır : Akdeniz'in ve Kızıldeniz'in soyut olarak turizme kaynakhk etmesi ve bu konuda yoğun ça- balara girilmesi yetmiyor. Tu- rizm sanıldığı gibi ayn ve özel bir sektör degildir. Turizm baslı başına insandır. İnsanın bütün gereksinimi, yaşamının tamamı- dır. O yüzden turizm diye bek- lemek yerine ona akacak kanal- lan temiz tutmak, özellikle ve bu anlamda çevre sorununa bü- yük önem vermek gerekiyor. Akdeniz bu açıdan ciddi sorun- larla karşı karşıyadır. Sorunla- ra eğilir, turizme yaklaşırken çevreyi görardı etmemek gere- kiyor. Turizm olgusuna yonelik çs- • ba ve etkinlikler arasına bilim- < sel organizasyonlann da sokul- ! masında zorunluluk var. Sorun- \ lann tanısında bilimsel falıynm- ; Iara büyük gereksinim var. Kı- ; saca olay yalın ve küçümsene- • cek nitelikte bir olay degildir. Turizm olgusuna makro bakış, insanı doğru ve sağhklı çözüm- , lere ulaştırabilir. Şimdi bir selam gemisinin Akdeniz'e açılması zamanıdır. Akdeniz'in bütün kıyı ve liman- lanna uğrasın bu gemi. Selam dolu, dostluk dolu kolileri da- ğıtsın insanlara... Sevgi, mutlu- luk, nese, gülücük, öpüçük da- ğıtsın... Çünkü insanın layığı budur... Savaş korkusu değil! Birrl
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear