23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER lidir. Ama biz, savcüık olarak sorguyu kolluğa emanet ediyoruz. Yargıtay kararlan bu yolu önleyince, hemen telaşa kapılıp yasalan değiştiriyonız. Gerçekten, hukuku hiç tanımıyoruz, onunla oynuyoruz. Dikkat edilsin, bu nokta çok önemlidir. Bizım CMUY'nin Ek 1 ve 3. maddeleri üe 2845 sayılı DGM Yasası'nın 10 ve 11. maddeleri belli suçlarda sorgunun bizzat savcılar eliyle yapılmasını emrediyordu. Ama savcılanmız bu emri dinlemiyor ve sanıklan yine sorgu için kolluğa gönderiyordu. Derken, mahkemeler bu ifadeleri geçersiz saydı ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi de aynı göriışü paylaştı. Yani, hukuksal bir gerçek böylece aydınJanmış oldu, vurgulanmış oldu. Ama biz, hukuka hiç uymadık. Yargıtay göruşünü boşlukta bırakabilmek için 3200 sayılı yasayı çıkardık. 24.5.1985 günu yaptığırmz bu değişiklikle işkenceye giden yolu kolaylaştırdık. Sorguyu savcılardan alıp kolluğa bıraktık. tşin kötüsü, bu değişiklik yapılırken muhalefetin bile sesi soluğu duyulmadı. Dördüncüsu, gözaltına alınan sanığı avukatıyia görüjtürmüyor, hukuk dışı bir uygulamayı inatla sürdürüyoruz. Oysa, demokratik ulkelerin tamaraında savunma suçlama ile birlikte başlıyor. Gözaltına ahnan kişi, avukatıyia göruşup konuşuyor. Bizde ise Içişleri Bakanlığı böyle bir uyguLamaya yanaşmıyor. Sorgu, kapalı kapılar ardına saklanıyor. Ve ne oluyorsa, o karanlıkta oluyor. maznunun hakkı müdafaasını son derece temine çalışmıştır.. ihzari tahkikatten itibaren.. müdafıin müzaheretine muracaat selahiyeti bahşetmiştir" deniliyor ve "müdafaanın hazırlık tahkikatı... safhalarına da teşmilinin" delillerin yok edilmesine yol açmayacağı, tam tersi iddia ile savunma arasında eşitlik sağlayacağı ve soruşturmayı hızlandıracağı dile geürilerek, "her ferdin büasebep ceza mahkemesi huzuruna çıkmama hakkı olduğu için, tahkikatta müdafaa hakkının, bu noktadan da zaruri görüldüğü" belirtiliyor. 30 ARALIK 1987 Işkeneeye Karşı Onlem Gerçekten, işkenceye karşı olduğumuzu söylüyorsak, bu tavrımızı inandıncı bir biçimde ortaya koymalıyız. Yapacağımız ilk iş, işkencecinin cesaretini kırmaktır. önce, verilecek ceza korkutucu olmalı ve mutlaka uygulanmalıdır. Oysa biz, yasal parti kuranı, sendikacılık yapanı, dernekte çalışanı, yazı yahut şiir yazanı, bildiri dağıtanı 1015 yıl hapsederken» gencecik bir insanı işkencede öldürene 4.5 yıl cezaveriyoruz. PENCERE Demokrasi, Bu Parlamentoya Sığmıyor... Pariamentoda üç parti var: ANAP, SHP, DYP... Üç de lider var: özal, inönü, Demirel... Hiç kuşku duyulmasın ki çağdaş demokrasi bu parlamentoya sığmaz; NÂTD, Avrupa Konseyi ve AT üyelerinde geçerli demokrasi, Ankara'daki Meclisin boyutlannca dar değildir Türkiye, parlamentoculuğu demokrasi sanan bir yanıkjıyı yaşamaktadır. Belki bunun içindir ki çoğu kişi parlamentodaki tartışmaları bir futbol maçına bakar gibi değerlendiriyor; kim, hangi partinin kalesine gol attı diye skor levhasını izliyor; kişisel kapışmalardan tat çıkarmaya çalışıyor. Televizyon, özal hükümetinin programma ilişkin tartışmalan canlı yayın olarak ülkeye yansıtınca, bütün Türkiye pariamerv tonun dinleyici sıralarına oturdu ve Mecliste tarihsel bir gün yaşandı. Peki, nedir bu günün anlamı? • Siyasal kavgalar, kişisel sarmallara dolandı mı pusulasmı şaşınr. Kişisel kavgalardan ve bireysel şişinmelerden anndırarak politikaya bakmak, yaşanan olayların anlamını kavrayabilmek için şarttır. Çoğu kişiyi Mecliste Demirel ile özal arasındaki tartışma etkilemiştir, ama nedir işin özü? SHP'nin kimliği öteden beri bellidir de, ANAP ile DYP neyi payiasamıyorlar? Ikisi de sağda yer almış bulunan bu partilerin arasındaki ayrım nedir? Süleyman Demirel'in Meclisteki tarihsel konuşmasıyla bu ayrım biraz daha belirginleşmiştir. Sayın Demirel, altını çizdıği çoğu gerçeğin, kendisini ve DYP'yi nereden nereye getirdiğinin de elbet bilincindedir. Çünkü Süleyman Bey, "planlı ekonomr diyor, "sanayileşme" diyor, "petrol arayacağız" diyor, "borç tuzağı" diyor, "sosyal devlet' diyor; hatta daha da öteye giderek bir saptama yapıyor: "Bugün işçiler sokağa dokülmüyortarsa bu, onlann vatanseveriiğindendir" • Süleyman Bey, bu noktaya nasıl geldi? Doğaldır ki ister sağda olsun ister solda, insanlar ve partiler değişirler. 1950'lerın Demokrat Parti'si, lafta kalan başıbozukbir liberalizmin çalkantısını fırtınaya dönüştürdüğündfn kayaya toslamıştı. 1960'ların Adalet Partisi 27 Mayıs Anayasası'ndaki "planlı kalkınma" ve "sosyal devlet' kavramlarının çerçevesinde siyasal kavgasını vermek zorunda kaldj. Bugünkü ANAP ise 12 Eylül'ün partisidir, dış güdümlü tekelci sermayenin gözdesidir. Görevi; ekonomide altyapıyı oluşturarak "ucuz etnek cenneti" Türkiye'yi yabancı sermayeye "serbest pazar" olarak sunmaktır. öyle görünüyor ki Süleyman Bey'in işlevi, bu süreçte ister istemez ortaya çıkacak. Çünkü ANAP'ın karşısında muhalefet olabilmek için DYP'nin ayaklarını toprağa dayaması gerekiyor. Nedir DYP'nin toplumsal tabanı? Süleyman Demirel hangi kesimlerin çıkarlarını savunacak? Eğer DYP'nin ANAP'tan bir farkı yoksa parti, eriyip gitmez mi? Süleyman Bey yeni siyasal yaşamında neye taliptir? Sayın Demirel'in hükümet programına ilişkin tarihsel konuşmasında işte bu sorunun yanıtları ortaya çıkıyor. Kapitalizmin Türkiye'de çatallaşan yol ayrımında Demirel, planlı kalkınma ve sanayileşmeye gıden yönü yeğlemek zorundadır. • SHP'ye gelince... DYP'nin sola doğru göz kırptığı ve ANAP'a göre daha ulusalcı bir renge^ büründüğü ortamda, SHP'nin ülkede değişen koşulları dikkatle irdelemesi gerekiyor. 12 Eylül'den sonra egemen sınıfın ideolojik baskısı altında bükülen çoğu solcunun aklı fıkri bulutlanmış; demokratik sol kesimde ANAP'tan daha zehir zemberek serbest piyasa ve liberalizm lafları duyutur olmuştur. Dışardan yansıyan bu modanın daha süreceği anlaşılıyor. Ancak "sosyal devlet, planlı ekonomi, ulusal sanayi" deyimlerinin altını çizen Sayın Demirel'e dikkat!... SHP, var oluşunun hikmetlerini, iş işten geçtikten sonra anlamak gibi bir yanılgıya sürüklenirse yazık olur. Önlemler bellidir Peki, avukatı kolluğa almazsak, "ihzari tahkikatten itibaren müdafiin müzaheretine muracaat selahiyeti" ne olacaktır? İnsanlar "bila sebep ceza mahkemesi huzuruna çıkmama hakkını" nasıl kullanacaktır? Açık söyleyelim, biz hem savunma hakkını hiçe sayıyoruz, hem işkenceye kapı aralıyoruz. Yaptığırmz budur. Adım doğru koyalım. Mademki yapıyoruz, uıanmayalım. Eğer utanıyorsak yapmayalım. Sorgu gizlice kollukta yürütulüyor ve burada alınan ifadeler gecerli sayüıyorsa işkence durmaz, durdurulamaz. Ve yalnız yargıda avukatı "huzura" almakla, savunma hakkı tamnmış olmaz. Kısacası, kim ki işkenceye karşıdır, sıraJamaya çalıştığımız bu 4 önlerae 4 elle sanlmalıdır. tşkenceciyi korkutmak ilk koşuldur. Cezalar arttırılmalı ve bu yolda açıklamalar yapılmalıdır. Somut bir adım olarak da 1402 ve 1965 sayıiı yasalara koyduğumuz tutuldama yasağı kalduılmahdır. Sonra, gözaltı süresi kısaltılmalı, hemen yargıç önüne çıkabilme hakkı tamnmalıdır. Ardından, 3200 sayılı yasayla yapılan değişiklik kaldınlmalı, belli suçlarda sorgu yapma yetkisi savcılara bırakılmalıdır. Ve asıl önemlisi, CMUY'nin 136 ile 143. maddeleri işlerliğe kavuşturularak sonışturmamn bütün aşamaları avukata acılmalıdır. Ama bugün tam tersi yapıhyor. O kadar ki Adalet Bakanlığı'mn 143. maddeyi açıklayan 28.9.1970 gün ve 27/69 sayılı genelgesi bile yok sayüıyor. Anlı şanlı bazı savalar, biz hiçbir belgeyi sanık mödafıine göstermeyiz diyebiliyor. Hatta, 1.8.1960 gün ve 58/35 sayılı genelge ile "sair suçiardan dolayı" avukatlar için yapılacak soruştunnanın "zabıta makam ve mercilerine bırakılmaması" emredilmişken sırf gözdağı olsun diye haklannda soruşturma açılan avukatlar, kolluğa gönderiliyor. önce bu başına buyrukluk durdunümalı ve tçişleri Bakanlığı 136. maddeyi açıklayan bir genelge çıkararak, gözaltındaki sanığa raiidafiden yararlanma hakkını tanımaüdır. Yapılacak iş bu kadar kolaydır. Kabul edelim ki söz konusu önlemlere karşı çıkanlar işkenceyi desteklemiş olur. Bakalım yeni hukümet ne yapacak, hep birlikte gönip anlayacağız. Ve aym tutum sürerse, daha çok acılar yaşayacağız. TURGUT KAZAN tstanbul Barosu Avukatlarından tşkence tarüşmalannı yıllardır yaşayıp duruyonız. Kullanılan yöntemleri gazetelerde okuyoruz. Filistin askısını, foseptık çukurunu ve elektrik şokunu artık tanıyoruz. Gencecik insanlann işkencede öldüğünü duyuyoruz. . Sakat kalanlan görüyoruz. Ama bu konuda hiçbir ilerleme, iyiye doğru gelişme olmuyor. Avrupa Konseyi'ne başkanlık yapıyoruz, işkenceye ilişkin sözleşmeyi imzalamaktan korkuyonız. Hemen belirtelim ki süriıp giden işkence söylentileri toplumu derinden yaralıyor. Insanlarda gıderek korku ağır basraaya başlıyor. Ve demokrasiyi savunacak gttçlerin kolu kanadı kırılıyor. Bu bakımdan, işkenceyi konuşup bırakmak olmuyor. Hele hele, işkence iddiaJannı "maksatlı" ve "dış kaynaklı" bulmak ciddi sorunlar yaratıyor. Böylece, ışkencecinin cüreti artıyor. Kitn ki işkenceye karşıdır, alınabilecek önJemleri savunmak zorundadır. önce muhalefet bunu anlayıp duyarb davranmahdır. Sonra iktidar, çağınuza yaraşır çözüm yollannı uygulamaya koymalıdır. Acaba, bu dehşet vericı adli yanılgı bize ders olmayacak mı? tktidar ve muhalefet durup duşunme gereği duymayacak mı? Evet, işkenceyi önlemenin yolları vardır. Yeter ki hepimiz içtenlikii olalım. O zaman neler yapabilecegünizi arayıp bulunız. Ve bu utançtan el bırliği ile kurtuluruz. Gerçekten, işkenceye karşı olduğumuzu söylüyorsak, bu tavnmızı inandıncı bir biçimde ortaya koymalıyız. Yapacağımız ilk iş, işkencecinin cesaretini kırmaktır. ö n ce, verilecek ceza korkutucu olmalı ve mutlaka uygulanmalıdır. Oysa biz, yasal parti kuranı, sendikacılık yaparu, dernekte çalışanı, yazı yahut şiir yazanı, bildiri dağıtanı 1015 yıl hapsederken gencecik bir insanı işkencede öldürene 4.5 yıl ceza veriyoruz. Üstelik partide, sendikada çalışanı, yazı yazanı hemen tutuklarken, 1402 ve 2965 sayılı yasalarla guvenlik görevlilen için tatuklama yasagı koyuyoruz. Hatta, işkencede adam öldürmekten sanık polisleri terfı ettirirken, o polisleri cezalandıran yargıçlan (20.12.1986 günlü Resmi Gazete*de görulduğu gıbi) görevden alabiliyoruz. Yani biz, işkenceciye hep ceSaret veriyorıız. Dahası var, gözaltı süresini kısaltacak yerde uzatıyoruz. Habeas Corpus kuralıru tersine çeviriyoruz. 1679*da benimsenmiş bu kurala göre, lngiltere'de yaşayan her insan, gözaltındaki bir kışi için yargıca başvurabilir. Ve bu başvuruyu alan yargıç, bildirilen kişinin mahkemeye getirilmesini emretmek zorundadır. Ama biz, 1987'lerde (iki satırlık bir sorgu için) sanığı savcüık eliyle kolluğa gonderip 15 gün gözetım izni veriyoruz. Sonra, konuşmuyoriar diye sorguyu uzatabilıyor ve hiç dehşet duymadan her madde için ayrı gözetim suresi uygulanabileceğini söylüyoruz. Yani, işkence için bütun kapılan aralayıp bırakıyoruz. Ve işkence yoktur diye demeç vermekle yetiniyoruz. Ücüncüsü, en temel hukuk kurallannı hiçe sayabiliyoruz. Sorgu, aslında savalık işidir. Kolluk yalnızca kanıtlan toplayıp korumakla (araştırma yapmakla) görev Aydınlıktan korkmayalım Oysa, gerçeği arayanlar aydınlıktan korkmaz. Bu anlayışı değiştirmek zorundayız. Avukat, adaletin aynlmaz parçasıdır. Ona "düşman" gözüyle bakamayız. örneğin, Italya ve Almanya'da savunma suçlama ile başlıyor. Bizım anayasamızın 37. maddesi "yargı mercileri önunde" savunmadan söz edıyor diye, kolluk aşamasını avukata kapalı tutamayız. Daha güvenceli bir aşama olan yargı aşamasında avukatı kabul edip kollukta sanığı yapayalnız bırakmak hakkın özü ıle bağdaşmaz. Nitekım, Amenkan Yüksek Mahkemesi (1964 Escobedo Davası'nda) ABD Anayasası'nın benzer bir hukmunu yorumlarken bu sonuca varmış ve "sanığa duruşmada müdafi bulundurma hakkıru tanıyıp kolluk aşamasında buna engel olmayı, anayasanın ceza davasında müdafi bulundurulmasına oianak veren 6. ekıne aykırı" saymıştır. işte, Amerika'daki uygulama böyle doğmuştur. Üstelik, bizim CMUY'nin 136. maddesi, zaten "tahkıkatın her hal ve derecesinde müdafıin yardımına muracaat" hakkı veriyor. Ama, uygulamada bu hak hiç işletilmiyor. Hep bir "gizlib'k" sözüdür gidiyor. Avukat kolluk aşamasına girerse, delillerin zarar göreceği söyleniyor. Oysa, 136. maddemn gerekçesine bakıyoruz, "layiha.. İnandırıcı olmuyor Son günlerde, işkence söylentileri yeni boyutlar kazanmaya başladı. Şunu bilelim ki tçişleri Bakanlıgı'nın ve savcıhklann yaptığı açıMamalar kimseyi inandınnıyor. Eğer, insanlar kollukta baskı görmüyorlarsa, yargıç önüne çıkar çıkmaz, niye eski ifadelerini reddediyorlar? Işte, Adapazan'ndakı Dursun Ali Nasuh "cinayeti" önümüzde dunıyor. Sanıklann tamamı kollukta "suçu" kabul etmişler. Korkudan savaya ve sorgu yargıcına da aynı sözleri söylemişler. Mahkemeye çıktıklan zaman gördükleri işkenceyi dıle getirip suçlamayı reddetmişler. Ne var ki ilk ifadeleri uyannca 4 kişi için mahkumiyet kararı verilmiş. Ve Ali Nasuh mahkeme kararı ıle öldörülmuş. Ama, "öldürmekten suçlu" Temel Baki (5.5 yıldan beri) cezasını çekerken, bir rastlantı sonucu Ali Nasuh'un yaşadığı görüldü. EVET/HAYIR Erdemsiz Bir Demokrasi Olur mu? OKTffi AKBAL "Hastalıkların üstunü örtmek değil deşmek gerek. Bir demokrasi erdemden yoksun olamaz. Demokrasi çok şey ister. Her zaman, her yerde paraya tapanlar. pis ışterin ardında koşanlar, çirkin oyunlann insanlan vardır. Sorun, politikacılann isi çözümlemeteri için adalete fırsat vermeleridir." Fransa'nın ünlü politikacılanndan, 88 seçimlerinde Cumhurbaşkanlığı adayı Michel Rocard böyle söylüyor. "Demokrasi erdemden yoksun olamaz" sözünü okuyunca Atatürk'ün "Cumhuriyet fazılettir" sözünü anımsadım. Anlatıldığına göre, Atatürk cumhuriyet rejimini bu sözcükle tanımlamış, sonra da "Ne demek fazilettır demek, başka şeyler de var" diyerek vazgeçmiş... Oysa ben Atatürk'ün "Cumhuriyet fazilettır" sözünü bilerek söylediğı kanısındayım. Rocard'ın demokrasınin erdemden yoksun olamayacağını belirtmesı ile Atatürk'ün cumhuriyet rejimi ile erdemlı olmayı eş tutması aynı anlama gelmiyor mu? Doğru söylüyor Rocard, her yerde, her zaman pis işler yapanlar, türtü oyunlar çevirenler, çıkarlarını çirkin yollardan saglayanlar vardır. Ama o ülkenin politikacılan, o ülkenin iktidarına sahip olanlar, o ülkenin muhalefet lıderleri böylelerinı bir yana itebilirlerse, içlerinde bu tür kişileri barındırmaztarsa. güvendiklerı, tuttukları birinin 'erdem' dışı işlere kaİKiştığını oğrendiklerinde konuyu adalete götürürlerse demokrasi ve cumhuriyet gerçekten erdemli olur. Politikaa dediniz mi hemen her ülkede Vnun sözüne güyenilmez' yorumu yapılır. Bir halk arastırmasına göre Fransızların yüzde 79'u politikacılann doğruları söyiemedığine inanmaktadır. Bu konuda bir karikatür gördüm; bir yurttaş politikacıya soruyor: "Niye doğrulan söylemiyorsunuz?" Politikacının yanıtı şu: "Nasıl olsa dediğıme inanmayacaksınız ki!" Sayın Özal'ın Mecliste yaptığı konuşmayı dinlerken aklıma böyle şeyler geldi. Özal devlet görevinden politikaya gelmiş biri, bir teknokrat. Mühendislık yapmış, Planlama'da çahşmış. başkanlık görevinde bulunmuş, sonra Başbakanlık Müsteşarlığı, Başbakan Yardımcılıgı, milletvekili ve Başbakan... Politikaya 1977'de gırmeye kalkışmış, İzmir'de MSP'den aday olmuş, ama seçilmemiş. Talihi yaver gitmış! Seçılseydi hali ne olurdu? Beş yıllık, belkı de on yıllık yasaklılar arasına girecekti. MSP yöneticiieri arasında 'içeri' alınacaktı. aylarca hapiste yatacaktı. özgür kalınca politikaya yeniden atılsa bile hiç kuşkusuz bugünkü yerine, bugünkü görkemli durumuna ulaşamayacaktı. Erbakan, Kazan, Asıltürk gibi ortalarda kalacaktı!.. Meclisteki konuşmasını dinlerken bütün bunfar düşündüm. İki saat boyunca ANAP grubu, Başbakanlarını 84 kez alkışlamış! Bu alkış seslerını verdiler de muhalefetin bağırmalannı halka duyurmadılar. TRT'nin yansızlığı işte bu kadar! Oysa hükümet programının okunuşunda yalnız alkış sesleri değil itirazlar, karşı çıkışlar da halkımıza ulaştırılmalıydı Kimı, kimden koruyor TRT? Sözü erdemden açtık. Nedir erdem diye hiç düşündünüz mü? Sözlükler 'erdem'ı şöyle tanıtıyor: "Ahlakın övdüğü iyilikçılik, alçakgönüllülük, yiğıtlık, doğruluk gibı niteliklerin genel adı. Felsefedeise insanın ruhsal zenginliği." Atatürk, cumhuriyeti erdemlilik olarak tanımhyor. Rocard da erdemsiz bir demokrasinin olamayacağını söylüyor... Atcakgönüllü, yiğıt, doğruluktan yana, kişinin ruhsal zenginliğini koruyan, besleyen bir yönetim biçimidir demokrasi... Bakın sağınıza solunuza, bakın yakın geçmişe, bakın politika dünyamıza, böyle bir 'erdem'i görüyor musunuz? Yüzlerce politikacı, her partide ön yerlere gelmek için yarışan bınlerce insan arasında erdemli kişı'nin sayısı ne kadardır? Milletvekili, bakan, başbakan olmayı aklına koyan politikacılar arasında karışık kirli demeyeyim de kuşku uyandıran işlere karışmamış, özel çıkarlar, çirkin işler ardında koşmamış kaç kişi var? Başbakan'ın iki saat süren konuşması kendini, partisini öven sözlerle doluydu. Kendini sürekli göklere yüceltmek, yaptıklarıyla gururlanmak erdemli bir davrariış mıdır? Ourmaksızın kendini, yaptıklarını öven kişileri erdemli bir polihkacı saymak ne ölçüde doğru olur, olabilir? tLAN İŞLETMELERÎ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ İSTANBUL ÇAY PAKETLEME FABRİKASI MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN ÇAY MUHTELİF RULMAN, SALMASTRA, TESTERE LAMAS1 VE KAYIŞ RAPTİVTSİNDE.N İBARET TEKNtK MALZEME SATIN ALINACAKTIR Itşletmeierimiz ihtiyacı olan 11 kalem teknik malzeme teklif alma usulu ile satın alınacaktır. 2Ihaleye ılışkin Jdari ve Teknik Şartnameler ile malzeme listesi mudurluğumuz satmalma komisyonumuzdan ücretsiz olarak temin edilebilir. 3Bu ışe ait hazırlanacak usulune uygun teklifler en geç 09.01.1988 Cuma gunu mesai saati sonuna kadar Istanbul Buyükdere Bahçeköy Caddesı üzerinde bulunan müdürlüğümuze verilmesı veya posta ile iadeli' taahhötlu olarak gönderilmesı gerekmektedir. 4Postada vaki gecikmeler kabul edilmez. 5Kurumumuz 2886 sayılı thale Kanunu'na tabi olmayıp ihaleyi yapıp yapmamakta veya dilediğine yapmakta serbesttır. Basın: 38163 DUNYA ÇIÇEKÇISI YENİ YILINIZDA ÇİÇEKLERİYLE MUTLULUKLAR DİLER Omya Çiçe*çW Mtffcsz: Gt,2e! Bance Sk No 9/A Nışantaş Istanbul Tel 141 65 43 • 131 24 85 Aafcarc: 271 178 izmlr: 223 019 Mana: 23 351 • Kocaeti: 138 73 6azfaırtsp: 104 05 •: 26 163 S i v u : 14 352 Kıbra/Uflto*t: 72 958 : 32 329 • işte Arşivlik bir kaset daha ÖZCÜN MÜZİK YAPIM Muzik dunyasına SSIPA BAĞCA* SUNAR DESTE GÜNAYDIN geliyor "YÜRÜYORUM DİKENLERIN ÜSTÜNDE'nin yaratlCISl OZan HASAN KAPIAN bu kez DESTE C Ü N A Y D I N için besteiedi •İCANIMI YOLUNA KOYDUCUM Studyo Degışım Tonmereter SEZER BAĞCAN M A JÖR p|âkçı||k I M Ç 6 Blok 6506 untap,™.* Coşkuyu acıyı dırencı .umudu turkulerue yaşamak. RAHMİ SAiTUK'un albumu ve kasedı AURIZA BİNBOĞA'nın Yenıkasetı ÇIKTI TAYLAŞMAK NEGÜZEL" S t l i a rta« ve Kasetçıtk Tıc San Ltd $s Tüm Sevdalar Kundaktokı Bebekten, Ha\at bo\u Soçını Supurge Etmtş Seıgh Andanmıza Kadar Herkesm Turkusunu Yazchm ÇIKTI! DINLEYIN. ÇOK SEVECEKSINIZ Imç 5 ( J M No 5661 UMMPAMMSTANBÜL T« 513 a 75 Genel Dağıtım UZELLI PLAK I M Ç 6 Blok No 6325 Te! 51343034 Hat \ AU Rıza Bınboğaf% AJANS LOKOMOTIFTEN YENİ MEDYALAR AJANS LOKOMOTIF \ Uyuyan Bir Medyayı Uyandırıyor! Haydarpaşa Mendireği AJANS LOKOMOTIF Uzun yıllardan beri kullanılmayan önemli bir medyaya daha reklam ahyor. AJANS LOKOMOTIF Günde yüzbinlerce insanın gördüğü bu yerin, reklam kampanyalannın ve bireysel reklamlann önemli bir parçası olduğuna inanmaktadır. Bu inanamızı siz de paylaşıyorsanız lütfen bizi araym. Size aynntılı bilgi verelim. I.Oİ<CMCTİI= »E TICfcRE* L^C J ' Hostes Rona Altunay Sok No 88/5 Nar Apt Teşvıkıye Istanbul Tel 158 02 30134 10 91
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear