Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET /10 14 MA YIS 1986 Yeni devlet uyumlu bir siyasi ahlak istiyor 3 B GÜÇLER PAYLAŞIMINDA DEĞtŞIM ARAYIŞI 1980 öncesine yöneltilen eleştirilerin büyuk bölflmü, bir "güçlü yürütme" olmayışında odaklanmıştır. Asbnda bu teşhisin 12 Eylül'ün ana temalanndan biri olması, onun mazisinin yeniligini göstermez. 1961 Anayasası'nı bir türlü benimsemeyip, onunla devletin idare edilemeyeceğini ileri sürenler daha güçlü ve donatımlı bir yürütme özlemini birçok kez dile getirmişlerdir. Ve işlenen bu tema sonucu gerçekten de 1961 Anayasasrnın "âciz" bir yürütme yarattığına dair bir inanç gündemdeki yerini sürekli konımuştur. Yeni Anayasa'yı hazırlayanlardan O. ALDIKAÇTI, 19Nisan 1980tarihinde Tercüman Gazetesi'nin düzenlediği bir anayasa seminerinde bu inancın savunuculanndan olarak şöyle demiştir: " . . . yürütme kuvveti hâlâ 'görev' yapan bir organdır. Onu yürütme yetkisini kullanan bir organ haline dönüştürebümek için Anayasayı degiştirmek gerekir." (1) 1982 Anayasası, 1961'den farkh olarak, yurütmeyi yalnızca "görev" değil, fakat aynı zamanda bir "yetki" olarak düzenlenüştir. Yine yürütme alanı saptanırken, "Kanunlar çerçevesinde" yerine "Anayasa ve kanunlara uygun olarak" ifadesi getirilmiştir. Anayasa yapıcıları, öyle anlasılmakta ki, böyle bir ifadenin başubaşına, yürütmeyi güçlendirecek bir anlam içerdiğine inannuşlardır. kamnuzca bu inanç gerçekçi değildir. Çünkü "kamu hukukunda görev ve yetki birbirinden aynlmaz kavramlardır. Bir görev verilmiş ise o görevi yerine getirmek için gereken yetki de beraberinde verilmiş olmakgerekir. (....) 'Görev' sozcüğüne 'yetki' sözcüğünün eklenmiş olması Ue bir değişiklik, yürütmeyi güçlendiren yeni bir öğe katılmış sayilamaz" (2). POLIT1KA VE OTESI MEHMED KEMAL 12 Eylül ve Yasalar Doc. Dr. NURKUTİNAN CÜNEYT OZANSOY 12 Eylül döneminin temel esprisi, mevcut siyasal değerlere uyarlı düşünmek ve davranmak zorunluluğunu yükleyen bir "usluluk" ahiakıdır. Bu espri, neredeyse yapılan tüm yeni yasalara ve anayasaya sinmiş gibidir. Dernekler, sendikalar, siyasi amaç güdemezler, siyasi partilere destek olamazlar ve ortak amaç güdemezler. Sonuç olarak, 1982 Anayasası ve diğer temel nitelikli yasalar, artık siyasal formu son derece dar bir alana hapsetmiş, güncel deyimi ile "depolitizasyon" olgusunun mimarlığını yüklenmişlerdir. Şimdiki iktidar da bu gelişmeden hoşnutluğunu, sözcüsünün ağzından açıkça ifade etmiştir. mesinin getirilmesiyle, yüksek mahkeme üyeleri tamamen yürütmenin etkisine açık bırakılmaktadır. Artık "yargı"dan özgün ve bağımsız bir " g ü ç " olarak değil, fakat yürütmenin değişik bir türevi olarak söz etmek daha gerçekçi gözüküyor. Siyasal iktidarlann yargı denetiminden böylesine rahatsız obnalanrun ve tepki duymalannın temelinde yatarun, hükümeti devletle özdeşleştirip, siyasal karar oluşturmayı, başka hiçbir gücün müdahaJe edemeyeceği bir alanda ve bir tekel halinde ellerinde tutma isteği olduğu açıktır. (5) bağımsLzJığı ve hâkimlik teminatı esaslanna göre" kanunla düzenlenir derken, 241 ve 243 sayılı KHK'ler açıkça yargıya ilişkin mali haklan düzenleyebilmiştir. sarsan bir dejenerasyon bırakmaktadır. Kısaca, halkm kendi kendisini yönetmesini (ve hatta yönetime katılmasını) gerçekte mümkün görmeyip, onun siyaset sahnesindeki rolünü yalnızca kendisini yönetecek olanlan seçmekte gören, politika alanının olabildiğince dar tutulmasından yana olup, demokrasinin ancak böyle bir ortamda yaşama şansı olduğuna inanan bu görüş, toplumsal baskı gruplanm ve "siyasal katılma" olgusunu politikayı dejenere eden unsurlar olarak değerlendirir. Ve halkın siyasal fonksiyonunun asgari ölçüde tutulmasıru sistemin işleyişi bakımından zorunlu sayar. (6) Asünda bu tür bir demokrasi yaklaşımı bize çok yabana ve yeni gelmemeli. "Milb lrade"yi yüceltip, politikayı yalnızca pobtikacılann işi sayan ve aksi yönde bir durumun "icraatı işiemez" bü hale soktuğunu yıllarca ve yıllarca işleyen kişi ve partiler olmuştur; Türk siyasal yaşamında! Işte nihayet bazı özlemler hukuki düzenlemelere kavuşmuş ve " m u h k e m " hale getirilmiştir. Artık siyaset kolektif bir eylem olmaktan çıkarak bireysel bir niteliğe bürünmüştür. Demokrasinin bir tanımını da "dernekler demokrasisi" olarak yapan liberal anlayış yasalardan kovubnuş, bireyleri tek kalıptan çıkmış, aym ortak ve mistik amaç etrafında toplanmış birimler olarak kabul eden, onlara mevcut siyasal değerlere uyarlı düşünmek ve davranmak zorunluğu yükleyen bu "usluluk" ahlakı getirilmiştir. Anayasa md. 33/4: "Dernekler:.. siyasi amaç güdemezler, siyasi faaliyette bulunamazlar, siyasi partilerden destek göremez ve onlara destek olamazlar, sendikalarla, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlan ve vakıflarla bu amaçla ortak hareket edemezler." Bu espri nerdeyse tüm yasalara sinmiş görünüyor. Yine Anayasa bu kez aynı türden bir yasaklamayı sendikalar için tekrarlamıştır. 5.5.1983'te kabul edilen 2821 sayılı Sendikalar Kanunu'nda da siyasi amaç, siyasi faaliyet ve siyasi partilerle "hiçbir konuda hiçbir şekilde müşterek hareket" etme yasağı aynca vurgulanmıştır. Siyaset yasağı, kamu kurumu nitehğindeki meslek kuruluşlan için de geçerlidir. Anayasa md. 135/3.4 meslek kuruluşlanmn siyasetle uğraşmasını, siyasi partiler, sendikalar ve derneklerle ortak hareket etmesini yasaklamıştır. Bu yasaklama odalann özel kanunlan için de aynen korunmuştur. Siyaset yapması yasak olanlar listesi, üniversite öğretim elemanları ve öğrenciler de eklenerek uzatılabilir. Sonuç olarak 1982 Anayasası ve diğer temel nitelikli yasalar, artık siyasal forumu son derece dar bir alana hapsetmiş, güncel deyimiyle "depolitizasyon" olgusunun mimarlığını yükümlenmişlerdir. Şimdiki siyasal iktidann bundan hoşnutluğu ise bir devlet bakanmın ağzından şöyle dile getirilmekte: " . . . Anayasamız, derneklerin, sendikalann ve meslek kuruluşlanmn siyasi faaliyetleri konusunda kesin yasaklama getirmiştir. Yani bu kuruluşların depolitizasyonu bir Anayasa emridir. (...) Milletimizin büyük coğunluğu gibi Anavatan Partisi de bu düzenîemeyi ülkemizin siyasi istikran açısından yararlı bulmakta ve desteklemektedir. Aşırı politizasyonun ülkeyi nasıl önce polarizasyona, sonra da anarşiye sürüklediği geçmişin tecrübeleriyle ortadadır." (7) C YENİ KONUMU İÇİNDE YARGI ORGANI Kuvvetler aynlığı olarak adlandınlan olgu, yürütmenin parlamentoda çoğunluğa sahip partiye dayanması gerçeği karşısında, artık eski katı sekliyle yürütmeyasama aynlığını içermiyor. Ancak değerini hâlâ yitirmeyen bir ilke var ki, o da yargüamanm bu iki organdan bağımsız olması. Türkiye'de, yürütmenin güçlenmesi gerektiği savınjn sahipleri, bunun geTçekleşmesini bir anlamda yargınm zayıflaması ve yürütmenin kontrolünde olmasma da bağlı görmüşlerdir. 1961 Anayasası'na ilişkin bir seminerde ileri sürülen şu görüşler ilginctir: "Anayasamızda gördüğüm büyük kusur şudur: Anayasa, yumusak veya sert bir kuvvetler aynmı tesis etmemiştir. Anayasa, bir kuvvetler hiyerarşisi tesis etmiştir. Ve bu hiyerarşinin başında yargı vardır. Halbuki herkes bilir ki, devlet, siyasi toplum çok eski çağlardan beri yargısız olabilmiştir (...) O halde teorik olarak diyebiliriz ki, yargı fonksiyonunun devlet eliyle icra edilmediği bir toplum mümkündür, tarihte de vaki olmuştur." (4) . Yargıya ilişkin getirilen yeni düzenlemeler, ona yöneltilen "şikâyetleri" büyük ölçüde önleyecek gibi görünmektedir. Anayasa ve yargıyı düzenleyen yasalar, devletin bu erkini büyük ölçüde yü 1982 Anayasası ve 12 Eylül, 27 Mayıs'a göre daha farkh olarak, yürütmeyi yalnız görev olarak değil, fakat aynı zamanda yetki olarak da düzenlemiştir. Böylece 1980 öncesinde yapılan eleştirilerin odak noktasını oluşturan zayıf yürütme güçlendirilmek istenmiştir. Bu bölümde ele aünması gereken bir diğer konu da yeni Anayasa ile Cumhurbaşkanlığına tarunan yetkilerdir. Bu yetkilerle, siyasal bakımdan sorumlu olmayan Cumhurbaşkanı, hükümetin yanı sıra Parlamentoya karşı da denetleme gücune sahip bir organ durumuna yükselmiştir. YAYLA'ya göre getirilen tüm bu yetkiler, "yürütmenin değil, genel olarak devletin güçlendirilmesidir". (3) Bu bölümde belirtilmesi gereken bir diğer yön de KHK'ler sorunudur. Güçlü yürütme arayışının başlangıcı sayabileceğimiz 1971 anayasa değişikliklerinin bukukumuza soktugu KHK kurumu, 1982 Anayasası'nda da bazı değişikliklerle yer alraıştır. Ancak eski anayasada yer alan, KHK çıkarma yetkisinin "belli konularda" verilebileceği ibaresi çıkanlmış, böylece yetkinin sınırları genişletilmiş, KHK'de yetkiyi veren yasanın belirtilmesi zorunluluğu da kaldırılmıştır. Bu tür "belirsizliklerin" de güçlü yürütme yaratmada bir araç olarak düşünüldüğü açıktır. Bunların dışında, yetki yasasında "yürürlükten kaJdırılacak kanun hükümlerinin açıkça gösterilmesi" de yeni Anayasa ile zorunluluk olmaktan çıkmıştır. Bu olanağın yaratacağı tehlikeler ürkütücü sayılabilir. dönemin insan modeli yönetimin tüm yaklaşımlarma bakıldığında açıkça görülüyor. Bu yeni insan, suskun, her yeni değerden ürkmesi gereken, dünyaya tek ve dar bir açıdan bakan, zaten daha önceden bulunmuş ve kendisine verilmiş gerçeğin, ne olduğu veya ne olması gerektiği yolunda yeni ve gereksiz arayışlara ginneyen insan. ÇOĞULCU DEMOKRASİDEN KISITLI DEMOKRASÎYE... Otoriter bir devlet yapısı kurmak, devletin her şeyden önce geldiğini benimsetmek, birey ve toplumu ancak.yukardaki "değerler"e uygun davrandığı ölçüde kendine yakm ve "makbul" görmek, yeni mevzuatın varoluş nedenlerinden önemli birkaçı. 1982 Anayasasının da 1961 Anayasası gibi bir tepki anayasası olduğunu söylemek yeni bir şey değil elbet. Ancak devletin bireye yeni "bakışı" saptanırken, bu tepkinin de açıkça belirlenmesi bir zorunluluk olarak görünüyor. Denilebilir ki, kurucu iktidarı yeni bir anayasa ve onun etrafında tamamlayıcı bir dizi düzenlemeye sevkeden dürtü, yalnızca devlet mekanizmasının daha rasyonel bir hale sokulması arayışı değil. Bununla beraber ve bundan daha çok, onu bozan (: bozduğuna inanılan) engelleri temizlemek, yeni bir insan ve siyasal kültür modeli getirmek. Bu engeller nelerdir? Siyaset oluşturma sürecine parlamento dışından müdahale eden toplumsal gruplar, dernekler, sendikalar, özerk kuruluşlar... Yürütmenin ayakbağı olan ve onu işiemez hale getiren yargı... Otoriteye karşıt bir anlam içeren kişi özgürlükleri... Balksız ve halka rağmen bir demokrasi anlayışının toplumsal dinamiklerin hızlı bir değişim içinde olduğu Türkiye ve benzer ülkelerde nasıl bir uygulama şekli bulacağını zaman gösterecektir. rütmenin kontrolüne vermiş, "bağımsızlık" niteliginin ileri sürülmesini olanaksız kılmıştır. Söz konusu yeni yapılanmadaki en büyük pay, anayasa öncesi çıkartıian mevzuata dayanmaktadır. 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu, 2556 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2568 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu, 2575 sayılı Danıştay Kanunu, 2576 sayılı Bolge İdare Mahkemeleri; idare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun, 2577 sayıh Idari Yargılama Usulü Kanunu bu bölümde sayılabilir. MGK yeni anayasanm kabulünden sonra da sürdürdüğü yasama faaliyeti sırasında 2797 sayılı Yargıtay Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu, 2845 sayıb Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 2949 sayıb Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunu çıkarmıştır. Bu kanunlara karşı da Anayasa Mahkemesi yolu kapalıdır. Bunlar arasında MGK'nin çıkardığı 13 Mayıs 1981 tarih ve 2461 sayıb "Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu" özel bir anlam taşıyor. Gerçekten, bu kanun ile, adli ve idari yargı mensuplannın her türlü özlük işleriyle disiplin işlerinde Adalet Bakaru'nın başkanbk ettiği ve müsteşarının Uye olarak katıldığı bir kurul kesin karar verme yetkisine sahip kıbnmıştır. Her ne kadar 2461 sayılı kanun bu görevin "mahkemelerin bağımsızbğı ve hâkimlik teminatı esaslanna göre" yapılacağını (Md. 1) ve kurulun "bağımsız" olduğunu (Md. 3) belirtiyorsa da söz konusu kurulun oluşum biçimi karşısında buna inanmak güçleşmektedir. Gerçekten, Adalet Bakanı ve müsteşar dışındaki asil ve yedek üyeler de anayasanm 159'uncu maddesi gereği Cumhurbaskanı tarafından seçileceklerdir. Yine aynı maddenin son fıkrasma göre Adalet Bakanı hâkbn ve savcıları gerekli gördüğli hallerde geçici yetki ile başka yerlerde görevlendirebilecektir. Bu kurul kararlarına karşı da yargı mercilerine başvurulamayacaktır. Yargıtay ve Danıştay üyelerinin ve Uyuşmazbk Mahkemesi'nin askeri yargı dışından gelecek üyelerini seçmek de, bu Yüksek Kurul'un görevleri arasındadır. 1961 Anayasasının, yüksek mahkeme üyelerinin organ içinden seçilmesi (kooptasyon) yönteminden tümüyle uzaklaşmak, yeni yargısal mevzuatın en bebrgin özelliklerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin de tüm üyelerinin cumhurbaşkanı tarafından seçil Bektaşiliğin kökeni Horasan okuluna dayanır, Osmanlı ite ilgisi yoktur. Bundan ötürü bunlara Horasan erieri denir. Hoca Ahmet \asevi'ye gelinceye değin yakarmalan ve eğrtimleri Türkçe idi. Anadolu'da Bektaşiliğı kuran Hacı Bektaş Vteli'dir. Hacı Bektaş, tarikatı derlemiş,topartamış,eğitim kurallannı, dört kapı kırk makam ilkesini toymuştur. Eğitim akılcıdır. İlk dergâh, Anadolu'nun ortasında, bugünkü Hact Bektaş ilçesinde kuruldu. Kocaman bir site gibiydi. Her türlü örgütlenme sağtandı. Aş evi, meydan evi, kiler evi, ekmek evi, konuk evi, at evi (tavta, ahır) mesctt gibi bölümter vardı. Bektaş 1209 yılında Horasan'ın Nişabur yöresinde dünyaya geldi. Öğrenimıni pirler elinde tamamladı. Gezilere çıktı. Dönüp getdiğinde destur aldı: "YBI Bektaş işte nasibin oldu. Sana müjdeter olsun ki Kutbulaktaphk senindir. Kırk yıl egemensin. Şimdiye değin bizimdi, şimden sonra senindir. Şu ölumlü dunyada daha çok eğlenemeyiz. Seni Ruırfa saldık. Suluca Karahöyvğu'nü sana yurt vçrdim. Rum abdallanna seni baş kıldım. Amk bu yerde eğlenme, destur de, yota koyulL" Koyukju, geldi, Hacı Bektaş'ı yer edindi. Sayın Şevket Koca, bana Turgut Koca'nın 'Pir Netes Üstaf adlı krtabını göndermiş. Bunda Turgut Koca'nın nefesteri, hadisler, yüce sözler ve ayetler yer alryor. Yer yer güzel nefesler oiduğu gibi, acemice oJanlan da var Bektaşi nefeslerinde çok yüce d o ruklara erişen şairtere rastlamışızdır. Turgut toca, verilen bilgilere göre, 1978 yilında Bedri Noyan dede babadan 'erkan üzre hilâfet' almıştır. Son dönemi Turgut Koca babanın simgetediği anjaşılryor. Böyle oJunca üstat kimdir? Turgut Koca, 1921 yılında İstanbul'da doğmuş. Kaoataş üsesi'nde ortayı, Deniz üsesi'nde de liseyi brtimiiş. Deniz Harp Okulu'nun Makine bölümünü bitirip mühendis olmuştur. Bektaşiliğin toplum içindeki durumuna baktığımızda hep denge unsuru olduğunu görürüz. Sünniler kışkırtılmazlarsa iki görüş uzun yillar banş içinde bir arada yaşar. Hele Atatürk döneminde bu açıkça görülmüştür. Zaten Atatürk de Srvas'tan Ankara'ya doğru yda çıkttğında Hacı Bektaş'a uğramış, o günkü dede baba ile gönjşmuştür. Kurtuluş hareketirte Bektaşi destegi açıktır. Bugün de bu destek demokrasiye yönelik değil midir? Bektaşilik bir Osmanlı kuruluşu değil. Ancak Osmanlıyı kıl çadırdan alıp cihangir bir devlet olmasına yardım etmiş. Paul VVrttek 'Osmanlı imparatoriuğu'nun Doğuşu' adlı kitabtnda gazıterden soz eder (Kaynak Vayınlan Fatmagül Berktay çevirisO. Anadoiu'ya yerleşmiş küçük küçük beylikter, gazilerden otusan bu uç beylerinden yararianmamış da, Osmanlı aşireti yararlanmıştır? Neden bir aşiretten koskoca bir imparatorluk dogmustur? Ahmedi İskendernamesinde, "Neden Gaziler en sonda ortaya çıkblar?" diye sorar. \anıtını da kendi verir, "Çünkü en iyh ler her zaman en sonra gelir" Osmanlı padişahlan kendilerine gazilik unvanını bundan vermişlerdir. Bursa'nın alınmasından sonra yaptınlan camiye konulan anıtta suttan kendine, "Sultan, Gaziler Sultanın Oğlu, Gazi, Gazi'nin oğlu, Ufuklar Serdarı, Cihan Kahramanı" der. Sonradan bu tarihsel gerçekle Osmanlı'nın arası açılmıştır, hâlâ da açıktır. 1826'da sultan kendi askerini kendi kılıctan geçırmlştir. Kışlalar topa tutulmuştur. Cayır cayır yakılmıştır. Ormanlar tutuşturulmuş, askerter yangın içinde telef olmuşlardır. Gaziler sonralan Yeniceri adıyia anılmıştır. Yeniçeriler de Hacı Bektaşi Velı'nın ruhsal koruması altında, onun koyduğu kurallara bağlı idiler. Hacı Bektaş Vfelı askerteri kutsamış, onlara dua etmiştir. Bir imparatorluk duaya dayanan böyle bir örgütün yardtmıyia güçlü idi. Kutsanmış askerienn eli bırakıldıktan sonra kostoca bir imparatorluğun doksan iki yıkJa yerte bir oluşunu bu geritemeye bağlayanlar vardır. imparatorluk çökmüş ama Bektaşilik yaşıyor. Baba Erenler... \eni anayasanm bir diğer özelliği de, Cumhurbaskanı 'na tamnan yetkilerdir. Bu yetkilerle siyasal bakımdan sorumlu olmayan Cumhurbaskanı, hükümetin yanı sıra parlamentoya karşı da denetleme gücüne sahip bir organ durumuna gelmiştir. Bu bazı yorumculara göre yürütmenin değil, ''devletin" güçlendirilmesidir. Yürütmeyi güçlü kıldığı açık olan bir KHK tipi de "Olağanustü KHK'ler"dir. Bunlar, yetki kanununa dayanmaksınn çıkarılabilirler. Konuları sınırlanmamıştır ve yargı denetimi dışmdadırlar. Gerçekten, olağanustü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde Cumhurbaşkam'mn Bakanlar Kurulu ile birlikte çıkaracağı KHK'lerin anayasaya aykınlıklan hiçbir şekilde ileri sürülemeyecektir. Olağanustü dönemlerin Türkiye'de "olağan" sayüdığı göz önüne aünırsa, bu konuda verilmesi gereken hüküm kolaylaşır. Bu saptamaJarın yanı sıra, KHK konusuna günümüz siyasal iktidarının yaklaşımı şimdiden ürkütücü boyutlara varmıştır. Gerçekten, ortaya çıkan tablodaki KHK sayısı, yasamanın fonksiyonunun büyük ölçüde yürütmeye kaydığını, istisnai bir düzenleme yolu olması gereken KHK'lerin, neredeyse bir kural haline geldiğini göstermektedir. Bakanlıkların kuruluş ve görev esaslannı düzenleyen 174 ve 202 sayılı KHK'ler bu konuda ilginç bir örnek sergilemektedirler. Anayasanm daha başlangıanda yer alan "...Ustünlüğün ancak anayasa ve kanunlarda bulunduğu" ilkesi devre dışı bırakılmıştır. Bir çarpıa nokta da, KHK'lerin düzenleme alanlarında gösterdikleri özensizlikte ortaya çıkmaktadır. örneğin, Anayasa Md. 140/3'te "Hâkim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve ödevleri, aylık ve ödenekleri... mahkemelerin 1982 Anayasası, sözünü ettiği her hak ve özgürlükten hemen sonra onların sımrlanmak, kullanılmaktan alıkonma nedenlerini saymış, her hak ve özgürlüğün "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü" tehdit edebilecek bir tehlike taşıdığına inanmıştır. Bu açıklama da, demokrasinin temel değerlerini "denge" ve istikrar"a kaydıran elitçi anlayışın bir yansıması olsa gerek. Siyasal katılma olgusunu, demokrasinin vazgeçilmez ve onu zenginleştiren bir unsuru saymayıp, halkın çeşitü yollardan politika sürecinde yer aJmasını demokrasiyi dejenere eden bir neden sayan bu yaklaşım, geleneksel otorite kabplanna ve sisteme sadakatle bağlı bir insan arayışı içindedir. Böylesine "halka rağmen" ve "halksız" bir demokrasi anlayışının, Türkiye gibi toplumsal dinamikleri hızlı bir değişim içinde olan ülkelerde nasıl bir uygulama şansı bulacağını zaman gösterecektir. ÇAU3ANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL 55'i geçtigine göre" SORU: Ben 1927 doğumiuyum. 1968 yılında ilk kez SSK'lı olarak ise başladım. 1978 yılı ekim ayına kadar bu kuruma 1148 gün prira ödedim. Ekim 1972'den 1982 »ılına kadar da BağKur'lu olarak, BağKur'a 3540 gün prim ödemiş durumda\ım. 1982den 1986 yılına kadar da gene SSK'na 250 gün prim ödedim. Haien de çalışmamı sürdürüyor ve prim öderaeye devam ediyorum. Tüm hizmet sürelerimi birleştirdim 4938 gün tuttu. Bu durumda; 1 Yaşım 55'i geçtiğine göre SSK'dan emekli olabilir miyim? Olamassatn daba kaç gün prim ödemem gerekir? 2 SSK'dan emekli olamayıp da BağKur'dan emekli olmayı hakettimse kaçıncı basamaktan ve kaç lira emekli a>lığı alınm? (En son 4. basamaktan prim ödedim) A. Y. TEKİRDAĞ Kurucu iktidarı, yeni bir anayasa ve onun etrafında bir dizi düzenlemeye sevk eden dürtü, yalnızca devlet mekanizmasının daha rasyonel bir hale sokulması arayışı değil, bununla beraber ve bundan daha çok onu bozan veya bozduğuna inanılan engelleri temizlemek, yeni bir insan ve siyasal kültür modeli geliştirmek. Anayasa, sözünü ettiği her hak ve özgürlükten hemen sonra onların sınırlanma, kullanılmaktan alıkonulma nedenlerini saymış, her hak ve özgürlüğün "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü" tehdit edebilecek bir tehlike taşıdığına inanmıştır. Demökratik bir devlet olduğunu belirtirken, bu ilke ve gerçekliğin "halk için" fakat "halka rağmen" sağlanabileceği kanısı, anayasa metninin tümüne sinmiştir. Bu yaklaşımlann önümüze bıraktığı insan modeli açıkça görülüyor: Suskun, her yeni değerden ürkmesi gereken, dünyaya tek ve dar bir açıdan bakan, zaten daha önceden "bulunmuş" ve kendisine "verilmiş" gerçeğin, ne olduğu (ve olması gerektiği) yolunda yeni ve gereksiz arayışlara girmeyen bir insan. Sonuçta, yeni bir insan ve kültür modeline yönelik bu yapılanma, demokrasinin anlam ve işlevi konusunda açık tercihini yapmıştır: Katılımcı ve çoğulcu demokrasi, demokrasiyi bozmaktadır! Siyasal yaşamı ve ülkeyi bir kargaşaya sürüklemekte ve geriye yalnızca, devletin temellerini de BİTTİ (1) ALDIKAÇTl, O., TercümanAnayasa ve Seçim Sistemi Semineri, tstanbul 1980 sh. 12. (2) ULER, Y., "12 Eylül Anayasası'nda 'Güçlü Yürütme'", Yeni Gündem Ek 9, sh. 73; aynı yönde, YAYLA Y., Anayasa Yargısı (nda), Ankara 1984, sh. 48 vd. (3) YAYLA, age., sh. 53. (4) ÖZYÖRÜK M., TercümanAnayasa ve Seçim Sistemı Semineri, lstanbul, 1980, sh. 84. (5) Bu yönde ayrıntı için Bk. ÜNSAL A., Siyaset ve Anayasa Mahkemesi, Ankara, 1980, sh. 129 vd. (6) Bu konuda ayrıntılı bilgi için Bk. KAPANÎ M., "Demokratik Teori Alanında Bazı Yeni Görüş ve Tartışmalar", B.N. Esen Armağanı (nda), Ankara, 1977, sh. 205219. (7) Mesut Yılmaz'ın açıklaması, CUMHURİYET, NOT: Geniş bir özetini sunduğumuz, Doç. Dr. Nurkut lnan ile, Cüneyt Ozansoy'un, "Yasama Faaliyeti Açısından 12 Eylül" başlıkh araştırması Yapıt Dergisi'nin Haziran sayısında yayınlanacaktır. KONKORDATO İLANI İST^NBUL ASLİYE ÎKÎNCİ TICARET MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINDAN Dosya No: 986/292 Borçlu Teksat Büro Makineleri San. ve Tic. A.Ş.'nin konkordato talebi mahkememıze intikal etmiş olmakla; itiraz edenlerin haklarını müdafaa için 29.5.1986 Perşembe gunü saaı 15.15'te mahkememizde icra lulınacak celsede hazır bulunabilecekleri, delillerin derhal ibraa gerektiği, gıyaplannda da karar verilebileceği 1İK 296/2, HUMK 509,510 maddeleri gereğince ilan ve tebliğ olunur. Basın: 5640 T.Ç. DENIZLİ 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ Esas No: 1985/349 Davacı T.Halk Bankası vekili tarafından Vali Mustafa Çelik vs. aleyhinde mahkememLzde açılan alacak davasının yapılan açık duruşması sırasında: Davalı Mustafa Çelik'in adresi zabıta marifetiyle tespit edilemediğinden, adına 22.4.1986 günü saat 9'da mahkememizde hazır bulunması ve dava dilekçesi yerine kain olmak üzere dava dilekçesi ve duruşma günü tebliğ edilmiş olup mahkememize gelmediğinden bu kerre, duruşma günü olan 23.6.1986 günü saat 9'da bizzaı kendisi veya tutacağı bir vekille davasını takip ettirmesi, gelmediği takdirde dava gıyabında bitirileceği hususu yerine kain olmak üzere ilanen gıyap karan tebliğ olunur. Basın: 19085 İLAN Tiryaki Hasanpaşa Cad. No: 60 Toprak Han Kat 3/3 Aksaray/lslanbul adresinde faaliyette bulunan sendikamız 2821 sayılı Sendikalar Kanununun geçici 1. maddesinin gereğini yerine getirmek üzere 10/5/1986 tarihinde yapılan olağanustü genel kurulunda ANA TÜZÜĞÜMÜZÜN 2821 ve 2822 sayılı yasalara intibakını (uyumunu) sağlamışur. Genel Kurulda kabul edilen yeni ANA TÜZÜĞÜMÜZ 10/5/1986 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Durum yasa gereği olarak ilan olunur. KtMSANlŞ AZOT, ATOM, PETROL, LASTİK VE KİMYA İŞÇİLERİ SENDtKASI GENEL YÖNETİM KURULU ADINA İSA ALBAYRAK Basın: 5725 YAMT: Sosyal Güvenlik Kurumulan'na Bağlı Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Yasa'ya göre emekli ayüğını bağlayacak kurum şöyle belirlenmiştir. Çeşitli sosyal güvenlik kurumlannda geçen ve "Birieştirifaniş hizrnet sureleri toplamı üzerinden ilgUUere; son yedi yıllık hizmet suresi içinde fiili hizmet sttresi fazla olan kurumca. kendi mevzuatma göre aylık bağlanır." Aylığı bağlayıp öde>'ecek kurumun saptanmasında "sigortalılann emeklilik tarihinden geriye doğru prim veya kesenek ödenerek geçen son yedi yıilık fiili hizmet (360x7: 2520 gün) suresi esas alınır. Aylıgın baglanıp ödenmesi, bu süre içinde fiili hizmet suresi fazla olan kurumca" gerçekleştirilir. Sosyal Sigonalar Kurumu mevzuatınca aylık bağlanacak sigortalının "Kadın ise 50, erkek ise 55 yaşını doldurmuş olması, 15 yıldan beri sigortalı bulunması ve en az 3600 gün" prim ödemiş bulunması şarttır. BağKur mevzuatınca ise ayhk bağlanabilmesi sigortabnın "Kadın ise 50. erkek ise 55 yaşını doldurmakla beraber en az 15 tam yıl sigorta primi ödemiş bulunması" koşuluna bağlanmıştır. 1 Prim ödeme gün sayımzın 5000 güne tamamlanması durumunda da fiili hizmet süresinin yansından fazlasını BağKur'da geçinmeniz nedeniyle SSK'dan aylık bağlanması söz konusu değildir. Bu kurumun size aylık bağlayabilmesi için prim ödeme gün sayınızı 1261 güne tamamlanız gerekecektir. 2 BağKur Yasası da yaslüık aylığı bağlanabilmesini yaş koşulunun yanı sıra 15 tam yıl (5400 gün) prim ödemiş olmak koşuluyla bağlamıştır. BağKur'ca size aylık bağlanabilmesi prim ödeme gün sayınızı 5400 güne tamamlamanıza bağhdır. tLAN MÜESSESEMİZİN MUHTELİF YERLERİNDE İZOLASYON İŞLERİ YAPTIRILACAKTIR SEKA ÇAYÇUMA MÜESSESESİ MUDURLUĞU'NDEN ZonguldakÇaycuma'da kurulu fabrikamızın muhtelif yerlerinde, takriben 5.000 m* düz ve silindirik düzeyler ile, 2.500 metre muhtelif çaplı boru ve bir kısım vanalanh şannamesine ve standartlanna uygun olarak birinci sınıf işçilik ve malzemeli olarak izolasyonu, kapalı teklif alma usulü ile yaptırılacaktır. Bu işe ait şannarneler mesaı saatleri dahilinde Müessesemiz Ticaret Şefliğinden veya Genel Müdürlüğümüz Ikmal Daire Başkanlığı ile Ankara, lstanbul ve tzmir AlımSatım Müdürlüklerinden bedelsiz temin edilebilir. Ilgilenenlerin yer görme ve yeterlik belgesi almak üzere en geç 28.5.1986 tarihine kadar bir yaa ile müessesemize milracaatlan, şartnaraeye göre hazırlanacak teklif mektuplarının da yine en geç 30.5.1986 tarihine kadar müessesemizin haberleşrne şefliğine verilmesi'gerekir. Postadakı gecikmeler dikkate ahnmayaycaktır. Müessesemiz 2886 sayılı kanuna tabi değildir. Han olunur. Basın: 19556 İLAN BEYKOZ ASLİYP HUKUK MAHKEMESINDEN Dosya No: 1984/540 Davaa Milli Savunma Bakanlığı vekili Av. 1. Evıen Güney tarafından Dogan Ay aleyhine açüan tazminat (alacak) davasının duruşmasında: Davanın duruşması olan 7.7.1986 günü saat 10'da davalı Doğan Ay'uı bizzat durusmada bulunması veya kendisini bir vekil ile temsil ettirmesi, aksi takdirde duruşmanın gıyabında devam olunacağı gibi gıyabında karar verileceği adı geçen davalıya gıyap yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 19207 YOL KESEN IRMAK H. V. VELÎDEDEOĞLU 2. bası 900 lira Çağdaş Yaymlarv Türkocağı Cad. 3941 CağaloğluİSTANBUL İST. 1. SULH HUKUK HÂKİMLİĞİNDEN 986/3 Vasi Hükümlülügü sebebiyle M.K.nun 357. maddesi gereğince hacredilerek Mustafa Oktay Gültekin'e lst. Barosu avukatlarından Zeki Üzek'in vasi tayinine 7.4.1986 tarihinde karar verilmiştir. Han olunur. 9.5.1986 OYA KATOGLU Resinı Sergisi 24Msan24Mavısl986 TANBAY'SANAT V. GÂLERJS? > Se*an«k Cad No 72 Kaıtav Annara Teı 185932 184707 189904 Kimlik ve pasomu kaybettim. Geçersizdir. YEŞİM IŞIL