Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
7 MART 1984 • • • • HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/U (Baştarafı 1. Sayfada) liyor. SODEP ile Halkçı Parti'yi böylesine "diişman kardeşİer" haline getiren nedir ve karşılıklı eleştirikrin kaynağı nerededir?.. Sanıyoruz, olayın kökeninde HP'nin daha 6 Kasım seçimleri öncesinde SODEP'e gönderdiği "birieşme çağnlan" ve SODEP'in buna "yan çizmesi" yatıyor. HP'liler tepkilerini şöyle dile getiriyor: "SODEP birleşmeyi saptırdı. Biz 6 Kasım seçimlerinden önce birieşme çağnsında bulundugumuzda, bize 'bunlar sosyal demokrat değil1 dediler. Ama, seçimlerde yüzde 30 oy alınca, bizi ciddiye alraaya başladılar. Şimdi de, aynı tabana seslendiğimiz için, ANAP'ı eleştirmeyi bir yana bırakarak, bizim oylanmıza göz diktiler. HP'yi hafife aJdılar, şimdi de, sırf oy almak için bize mevsimsiz sempati gösterisinde bulunuyorlar." Birieşme konusunu SODEP Genel Başkanı Erdal tnönü'ye sorduk ve şu yanıtı aldık: "Benim politikaya atılma nedenim, sosyal demokratlan birleştirmektir. Yayınlanan arastırmalara bakılırsa, sosyal demokratlann bugün için toplam yüzde 40 dolayında oylan var. Bu sosyal demokrasiye iktidar yohınu açar. O zaman. neden iki parti halinde ayrı kalahm ve iktidar yolunu biz kendimiz kapatmış olalım?.. Aynca, tabanda da birieşme yönünde büyük bir istek ve baskı var. Ben bu nedenle birleşelim diyorum." Halkçı Parti SODEP'i ağır bir dille suçlayarak, bir yandan "Onlar 6 Kasım da ANAP'ı desteklediler." derken, diğer yandan da "SODEP büyüklük kompleksine girdi." doğrultusunda bir değerlendirmeye gidiyorlar. tşte, tam bu noktada Halkçı Parti'nin içine bir göz atmak gerekiyor. Önce Genel Başkan Necdet Calp'in basına pek yansımayan geçen hafta Meclis Grubu'nda yaptığı konuşmanın bir bölümüne göz atalım. Calp şöyle diyor: "Ben, eğer seçimlerde Halkçı Parti oy kaybederse, Genel Başkanlıktan aynlacağırru söyledim. Bunun altında şu yatıyor. Eğer şu anda Meclis içinde lemsil edilen partilerin alacağı oylarda toplam olarak bir azalma ortaya çıkarsa, sanınm büyük bir siyasi tartışma doğacaktır. (jlkede siyasi bir çalkantı baslayacaktır. Bunun da sorumluluğunu, böyle bir dönem gelirse, ben Genel Başkan olarak taşımak istiyorum. Bu nedenle, şimdi seçimlerde parlamentodaki partilerin oylannın azalmaması gerektigine inanıyorum. Bunun icindir ki, SODEP'in birieşme çağnlannı şu aşamada anlamsız görüyorum." Genel Başkan Calp'in bu sözlerine katüanlar da var, kendisini ağır biçimde eleştirenler de... Hatta, Calp'in bu sözlerinden yola çıkarak, "Parti içinde bir Genel Başkan sorunu doğmuştur. Tam sorumluluğun üstlenilecegi bir sırada bundan uzaklasan birisi, nasıl olur da, artık Genel Başkan olarak kalabilir?" yonımuna gidenler de var... Dolayısıyla, SODEP'in bir'eşme çağnlarıyla başlayan sürec, Halkçı Parti'nin bir bölümünde "genel başkanlık" tanışmasını açıyor, yeni kurulan partiler arasında MDP'den sonra, Halkçı Pani'de de "genel başkan tartı ;masj" başlamış oluyor. HP'n.n yine belirli çevreleri ve özeliide milletvekilleri ayrıca "Genel Başkan Yardımcılığını" da eleştiriyorlar. Yaşar Aysev'in Genel Başkan Yardımalığı'na seçilmesini büyük eleştiri konusuna dönüştürerek, "Partide hiç sevilmeyen Aysev'in bu mevkiye oldu bitti yoluyia getirilmesinden Genel Başkan Calp sorumludur" diyorlar. Bu durumda, solun kendi içinde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Eğer seçimin sonunda HP önemli ölçüde oy kaybederse, HP içinde "genel başkanlık sorunu" gündeme gelebilir. Bundan HP nasıl kendisini yenileyerek çıkar, o şu anda bilinmez. HP 6 Kasım seçimlerindeki oylarını koruyabilirse, bu kez SODEP'in çalkalanacağı kuşkusuz. Bir başka deyimle, seçimler sosyal demokrat kanatta "Kimin daha güçlü olacagını, kimin varlıgını sürdttreceğini" belirleyecek. Neden Satamıyoruz?.. Merak bastı: Mekke'de Kabe'yi tavaf sırasında giyeceğimiz dikişli terliklere baktık: Twwan malı... • Suudi Arabistan ziyareti hayli geride kaldı. Ancak, gazetelerde dışsatımın geçen yıl gerilediğine ilişkin haberleri okurken bunlar aklımıza geldi yeniden. Şimdi diyebilirsiniz ki: Meyvem/z bol, meyve suyu fabrikalanmız da var.. Domates için de, maden suyu için de aynı durum söz konusu... Alkolsuz bira yapmakda mesele değil... İçmesuyunun alâsıbizde var... Kerestebol, elbise askısızaten yapılıyor.. Terlik dersen nedir ki... Suudi Arabistan burnumuzun dibi, üstelik din kardeşiyiz... 8 milyon nufusu var, sadece 17 milyar dolariık gıda maddesi ithal ediyormuş. Bizim toplam ihracatımız ise yalnızca 300350 milyon dolar... Olur mu böyle şey?.. Böyie düşünebilirsiniz. Ama bir de madaiyonun öteki yüzü var. Suudi'nin parası bol... Riyad'daki süpermarketterde Japonya'dan ithal ıstakoz bacakları, Amerika'dan gelme, üç ayrı standartta dondurulmuş bonfile gördük... Dünyanın neresinde en iyi kalite mal var, onu getirtiyof. Bizde kalite ve standardizasyon ne durumdadır?. Ambalajda hangi noktaya gelebildik?.. Bu soruların karşılıklannın hiç de öyle iç açıcı olmadığını konuyla ilgili olanlar gayet iyi bilirler... Maliyetler açısından durum nedir?.. Rekabet şansımız?.. Bu sorulann yanıtları da pek parlak değildir. Olağanüstü devlet tesvikleriyle bir denge oluşturulmaya çalışılıyor bu alanda da... Mepsi o kadar... Ya üretim kapasitelerimiz... Ette, meyve ve sebzede, öteki gıda maddelerinde bize gelen dışalım talepterini karşılayabilecek büyüklükte yatırımlarımız, üretimimiz var mı?. Hayır, yoktur... Kalite... Maliyet ve fiyatlar... Üretim kapasiteleri... (Baştaraft I. Sayfada) Mahkeme tazminat "Davanın en önemli noktalan anıştınlmadan. deliller loplanmadan ve ceza mahkemesinin Mumcu ve Kurtböke hakkında verdiği beraat karan dikkate alınmadan verilecek bir karann bukuka meydan okuyan telaşlı bir çaba olduğu, ysrgı sisteminin bu lelaşın gerçek oedenlerini er geç aydınlatacagını" söyledi. Uğur Mumcu; 13 ekim 1980 günlü yazısında, kaçakçı tbrahim Telemen'in 1972 yıhnda sıkıyönetim savcıhğınca alınmış ifadesine yer vererek, bu ifade de ismi geçen kişilerin durumlarının aydınlatılmasının bir karau görevi olduğunu belinraişti. Bu yazı üzerine İbrahim Telemen'in ifadesinde suçlanan kişilerden biri olan Kemal Ilıcak, tazminat ve ceza davaları açmıştı. İstanbul Toplu Basın Mahkemesi'nde bakılan ceza davasında mahkeme, Mumcu ve Kurtböke hakkında oybirliği ile beraat karan vermişti. BERAAT KARARININ GEREKÇESİ Beraat karannın gerekçesinde, Mumcu'nun yazısında, "Terör kaynaklan ile miicadele edenlere yardım dışında başka bir gayesi ve hakaret amacı bulunmadığı ve yazının giincH" olduğu belirtilmişti. Zeytinburnu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde görülen tazminat davasında ise, Nadi, Mumcu ve Kurtböke'nin vekilleri Avukat Orhan ve Burhan Apaydın, önce Telemen'in böyle bir ifadesinin var olduğunu kanıtlamışlar ve daha sonra ceza mahkemesince araştırılan hususlann, asliye hukuk mahkemesinde de soruşlurulmasını istemişlerdi. Ancak Zeytinbumu 1. Asliye Hukuk Yargıcı Hasan Baydur Cimilli'nin bu istemleri kabul etmeden davayı karara bağlamak istemesi karşısında Apaydın'lar yargıcı reddederek davadan çekilmesini ıstemişler ve yargıcın tutumu nedeniyle kendileri de vekalet görevinden istifa eımişlerdi. 18 ekim 1983'ten itibaren duruşmalara Mumcu ve Kurtböke vekili olarak giren Avukat Adil özkol da dosyada eksik olan hususların araştınlmasını isteyerek, esenlikli bir karann, ancak bu gerçeklerin aydınlanmasından sonra verileceğini belirtmışıi. Yargıç Hasan Baydur Cimilli bu istemleri karara bağlamadan, 25 kasım 1983 günlü celsede davadan çekilmiş, ancak bu çekilme Ze>1inburnu 2. Asliye Hukuk Mahkemesince yerinde görülmeyince durum Yargıtay'a intikal etmişti. Zeytinburnu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dün yapılan duruşmada önce Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin bir kararı okundu. Kararda davadan çekilen Yargıç Cimilli'nin çekilme istemini reddeden mahkeme karan onaylamyordu. Bu önsorunun çözülmesiyle yeniden davanın esasına gırıldi. AVUKAT NE DEDİ? 11 ocak 1984 günlü son duruşmada, "Yargıtay'daki önmeseie halledildiklen sonra sair hususalın mahkemece teenunül olumnasına" karar verUmişti. Bu hususlarla ilgili olarak evvelki duruşmalarda yazılı beyanda bulunan Uğur Mumcu ve Oklay Kurtböke vekUi Avukat Adil Özkol, istemlerini yineleyerek şunları söyledi: "Bu dava 'tbrahim Telemen'in Kemal Ilıcak'ı da kapsayan bir beyanı yoktur' denilerek açılmıştı. Bu beyanın vsuiığı kanıtlanınca. bu sefer 'Mumcu'nun yazısı güncel değildir' denüiyor. Evvelce öme^ini.bu kert de aslını sundugumuz Islanbul Toplu Basın Mahkemesi'nin Mumcu ve Kurtböke hakkındaki beraat karan gerekçesinde yazının güncel olduğu pek acık bir şekilde ortaya konulmaktadır. Yajamn güncel oldugunu, da\acı Ilıcak vekilleri halâ kabul etmiyorlarsa. evvelce de belirttiğimiz gibi konu Genelkurmay'ın ilgili dairesinden sorulmalıdır. Aynca ev\elki dilekçelerimizde beyan ettiğimiz ve benüz mahkemece karara baglanmamış istemlerimiz meyanında olarak, durum İzmir Agır Ceza Mahkemesi'nden ve Emniyel Müdüriügü'nden sorulmalıdır. Sonuç olarak bugün davanın esası hakkında verilecek bir karar ancak ' tbrahim Telemen'in böyle bir beyanı vardır. Ugur Mumcu bu beyana yer verdiği yazısını kaçakçılıgın yeniden güncel olduğu bir zamanda yazmıştır' şeklinde olabilir. Karşı taraf hâla güncelliği kabul etmiyorsa, istediğimiz tespiller yapılmalıdır. Bunlar yapılmadan ve Toplu Basın Mahkemesi'nin beraat karan yok sayılarak Ilıcak'ın tazminat isteminin kısnen kabulüne karar verikmez. NELER SORULACAK? Mumcu ve Kurtböke'nin avukatı Adil Özkol, sorulmasını istediği hususlan da şöyle sıraladı: " 1 Kacakçılık konusunun 12 Eylül'den sonra devletçe ciddi bir konu olarak eskisinden farklı bir önemde ele ahnıp alınmadıgının Gendkurmay Sıkıyönelim Koordinasyon Dairesi'nden sorulması; (Baştarafı 1. Sayfada) Bu üç alandaki geriliğimiz, örneğin, Suudi Arabistan'a yapılan dışsatımın bir bakıma sembolik düzeyde kalmasına yol açmıştır. Suudüer, daha iyi kalite malı, istedikleri kadar ve en ehven fıyatla uygun bulduklan ülkeden almaktadırlar... Körfez Savaşı öncesinde İran'la Irak'ın durumu farklı değildi. Her iki ülkenin de 1980 öncesi Türkiye'den yaptıklan ithalat devede kulaktı. Ne var ki, savaşın patlamasından sonra işler değişti. Savaşı n getirdiği siyasal koşullar, Türkiye'nin dışsatımına tanıdığı sınırsız teşvik ve ulaşım kolaylığı ile birleşince, bu iki ulkeye yapılan ihracatta patlamaya tanık olduk. Nitekim 1981 ve 1982 yıllanndaki dışsatım tırmanmasında aslan payı bu ülkelere aittir. Kendimizi ihracat konusunda pek fazla aldatmayalım. Özellikle, savaştan kaynaklanan siyasal koşullar sayesinde, İran ve Irak'a hangi kalite ve fıyattaki mallann dikte edilebilmiş olduğunu, işadamlarının kendi ağızlarından dinlemişizdir özel sohbetlerde... fabii kısa sürede olmayacaktır ama durum normale avdet ettiği ölçüde, İran ve Irak'ın da eski konumtanna doğru yönelmeleri mümkündür. İşte bu nedenlerle, 1981 ve 1982'nin dışsatım patlamalan ile daha çok oyalanmayı bir kenara bırakıp, soruna daha ciddi biçimde eğilelim. Sadece dolar karşısında parayı pul ederek dışsatımı arttıramayız. Bunun sınınna gelmiş bulunuyoruz artık. 1983 dışsatım istatistikleri ile 1984'ün ilk iki ayı bunu gösteriyor. Kalite, fiyat ve maliyet, büyük ölçekler, üretim kapasiteleri... Bütün bunlar, yatırım, çağdaş teknoloji ve üretim demektir... üman kapasitelerinin genişletilmesi, enerji yatırımları demektir... Ekonominin temel sorunlannı düşünmeden, üretim ve yatırım boyutundan yoksun politikalarla bir yere varamayız. Sonra dışsatım da tıkanır, bankacılık sistemi de, başka şeyler de... Süperstar'ın "süper zor" 24 saati (Baştarafı 12. Sayfada) Saat 21.30'a doğru şoför otelin garajında bulunan iki kapılı BMW marka otonun motorunu ısıtmaya başlıyordu. 515 dakika arasında değişen bir gecikrrie ile Ajda 18. kattan otelin garajına inmiş oluyordu. Böylece 21.5522.05 arasında Bebek gazinosunun kapısından girmiş oluyordu. Sahnede Müjde Ar "siiper yırtmaçlı" eteğiyle şarkılannı sürdürürken Ajda soyunma odasına giriyor ve üstündeki "fıttınk" kıyafeu çıkararak mavi renkli bornozunu cıplak vücuduna örtüyordu. Soyunma odasında bir kaç saniye bile kaybetmeden, makyaj masasına yöneliyordu. "Bugiıne kadar yerii bir makyaj malzemesine eiini bile süraıemekle " övünen Ajda toplam değeri "milyondan bfle fazla" ve yaklaşık sayısı 100'ü aşan (25 kavanoz, 50 tüp, 20 şişe ve 25 kadar fırça) makyaj malzemesinin başına oturuyordu. Bir sahne makyajı sırasında bunların yarısından çoğu kullanılıyordu. Bakıcı orkestra şefine "Swing ayzılan aynı işi gören türden, renk nı kalsın, parçalan biraz çekelim farklılıkları olan malzemelerdi. n'olur" yollu, ancak kendileri(Pekkan nasıl makyaj yaptığını nin anladığı bir talimat veriyor. bana hem anlattı, hem gösterdi ama bu iş bana Einstein'ın iza Öteki de onaylıyor ve aynlıyor. Odaya girip çıkanlar artıyor, fiyat teorisinin sırlarına varmak kadar zor geldiği için burada ay sahne amiri, gazinonun müdürü, rıntılarını veremeyeceğim)An sunucusu, garsonlar, orkestracak ünlü makyajının sırrı kaba nın diğer elemanları. Yıldız Hahatlarıyla şuydu: Yüzüne 50'ye nım telaşlı.. Pekkan bir yandan yakm madde sürdüğü halde, ıhlamurlu viskisini içerken, kasanki çok hafif bir makyaj var lından inceye dönüşen ses provamış gibi görünüyordu. Bir de ları yapıyor: "Haa.. ha.. Ha.." renkleri o günkü havasına veya sahne ışıklarına göre ayarlıyor "Ve karşınızda" du. Örneğin "düne kadar siklaMüjde Ar'ın programı bitimen yani yavru ağzı rengi kullanırken. şimdi güneş batarken yor. Sunucu Ateş Böceği Ercan esprileriyle seyircileri güldürürgur'up rengine dönmüştü." Şarkıcının içeri girmesinden 5 ken, bir yandan da Ajda'yı takdakika kadar sonra iki berber dime başlıyor " . . Ve karşınızda geliyor: Bülent Alpaslan ve yar süperstar Ajdaaa.." Ajda soyunma odasının kapıdıması. Ajda makyajını yaparken, onlar da büyük bir hızla sında, beline siyah bir tilki doelektriklj kurutucular, tarak ve lanmış beyaz elbise içinde hazır.. fırçalan ile işe girişiyorlar. (Söy "Ajda"nın "aaa.."sı sürerken lediğine göre Ajda'nın saçları merdivenleri inmeye başlıyor. "snobize punk" stiline göre ke Balkondan sahneye çıkışını seysilmiş, fakat şimdi epey uzadığı rediyoruz tüm yardımcılan ile.. için sanatçının şakayla kanşık Hızlı müziğin eşliğinde ilk melosözlerine bakılırsa "pank değil, diler duyuluyor: "Seninle hergetank olmuş" durumda. Kısaca ce..." Saat 22.45.. sı yakında kestirilecek.) Bu sıraProgram I saat 10 dakika süda Yıldız Hanım her biri yarım rüyor. Bir kaç kez yeniden çağşar milyon liraya terzi Canan rılıyor sahneye.. Ostüne bassın Özbek'e diktirilmiş iki elbiseyi diye önüne vizon kürkler atılıyor ütülemeye uğraşıyor. Bir garson, ve sonunda herşey bitiyor. Kenşarkıcının sahneye çıkmadan ön disinden bir kaç dakika sonra ce içtiği sıcak ıhlamurlu viskisi girdiğimiz soyunma odasında yini hazırlıyor (tadı berbat) Gazi ne mavi bornozuna sarılmış buno Müdürü Kamil Bey duvara yapıştırılmış bir plan üzerinde luyoruz sanatçıyı. Bu kez elinde hatırlı müşterilerin nerede otur bir rakı kadehi. Garson yavaş duğunu gösteriyor. Başka bir yavaş masasını hazırlıyor, çorba, garson, gelen çiçeklerin kartvi yoğurt, dilimlenmiş yanm porzitlerini bir kutunun üzerine ya takal ve yanm elma.. Saat tam geceyarısı.. Gazinopıştırmaya çalışıyor. Çünkü bu isimler sahnede okunarak, gön dançıkışOl.OO'ibuluyor. 15 daderenlere "zarif çiçekleri için" kika sonra Dolmabahçe dairesinde "soyunmuş, dökiinmüş" teşekkür edilecek. yüzü bembeyaz bir kadın var. Daha uykuya hazır değil. "Sahne transından çıkması" ve aldıYükte de ağır, ğı yanm Ropinol hapımn etkisini pahada da... göstermesi için 1.52 saat geçmeBu işler sürerken orkestra şe si lazım. Sonra kafasına "balyoz fi Garo Mafyan içeri giriyor. Yıl yemiş gibi" uykuya dalacak.. Uyku zamanının gelmesini dız Hanım ütü faslını bitirmiş, bir kutudan şarkıcının takacağı beklerken "bugün nasıl geçti" mücevherleri çıkarıyor. "Paha diye soruyorum. "Her zamanki da ağır" olması gereken bu mü gibi süperzor" diyor şarkıcı. cevherler bana yükte de ağır gibi geliyor (Elimle tarttım yakla YARIN: şık yarım kilo kadar). Yarım ki Kendi Ağzından loluk yük parmaklanna, göğsüne ve bileklerine geçirilirken, şar Yaşam Öyküsii 2 Telemen'in ifadesinin devlet makamlannca ciddiye alınıp bu konuda halen sonışturma yapıhp yapılmadığının İzmir 2. Ağır Ceza Mabkemesi'nden ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nden sonılması; 3 Telemen'in ifadesini yazan Mumcu aleyhine lazminat dıvası açan Ilıcak'ın asıl ifadeyi veren Telemen'in mirascılan aleyhine tazminat davası açıp açmadıgının saptanması; 4 'Telemen'in böyle bir beyanı yoktur' diyerek Cumhuriyet ve Mumcu aleyhleriae bu tazminat davasını açan Ilıcak'ın Toplu Basın Mahkemesi'nde bu beyanın variığını kamtlayan UnıkUr ve özellikle bu ifadenin fotokopisini resmen onaylayan devlet görevlisi aleyhine hakaret veya tazminat davası açıp açmadıgının saptanması." Ilıcak vekilleri Prof .Sahir Erman ile Av. Ali Çekiç, Mumcu ve Kurtböke vekilinin istemlerine karşı çıktılar. Aynca, Toplu Basın Mahkemesi'nin beraat karannın bu davada dikkate alınamayacağını ileri sürdüler. ÖZKOL NE DEDt? Yargıç Cimilli kamtların toplanması ve noksan kalan hususlann resmi makamlardan sorulması konusunda bir karar vermeden duruşmaya son vererek kısa karan okudu. Bu arada söz alan Avukat Adil özkol, "Ceza mahkemesinin beraat karanna gözler kapatılarak ve bu hukuk davasının en önemli noktalan soruşturulmadan tazminata hükmedilmesini istenıek bukuka meydan okuyan telaşlı bir çabadır. Yargı sistemimiz er geç bu lelaşın boyutlannı tüm gerçek nedenleriyle ortaya koyacaktır" dedi. KARAR AÇIKLAMYOR Yargıç Cimilli okuduğu kısa kararda, "Telemen'in ifadesine rağmen Kemal Dıcak hakkında koğuşturma yapılmamış olması ve Mumcu'nun yazısının kamu hukukunu tahrik niteliği taşımakta olması" nedeniyle davalılann bir milyon lira tazminatı ortaklaşa sorumlu olmak kaydıyla ödemelerine karar verdi. Karann asıl gerekçesi yazıldıktan sonra son hüküm Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nce verilecek. Davalı vekilleri Yargıtay incelemesinde duruşma yapılması ıslemınde bulunacaklar. Solun "tek" UĞUR MUMCU GOZLEM (Baştarafı l. Sayfada) rev yapmaktaydı. Calvi bir yandan Nikaragua'daki solcu "Sandinista geriflalan"na silah satarken, öte yandan da Polonya'daki "Bağımsız Dayanışma Sendikaşı"na 50 milyon dolar gönderilmesine aracılık ediyordu. İlişkiler bu denli karmaşık nitelikteydi. 1979 yılında Calvi'nin yurt dışı karanlık işlemlerini soruşturan yargıç Alessandrini'nin "Prima LJnea" adlı solcu bir örgüt tarafından öldürülmesi, acaba bir rastlantı mıydı? Hiç şüphesiz değildi. Calvi'nin yargıç Ugo Zılletti'ye isviçre bankalanna 800 bin dolar yatırarak yurt dışına çıkma yasağının kaldırmaya çalışması, Mafya'nın nerelere kadar elini uzattığını kanıtlamaktaydı. Mafya demek, rüşvet ve cinayet değil miydi? Yargıç Zilletti, rüşvet olayının su yüzüne çıkması üzerine görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Rüşvetlerin en çirkini hiç şüphesiz, yargıçlara verilen rüşvettir. Yargıç aldığı rüşvetin hiç ortaya çıkarılmayacağını sanır. Çünkü, hukuk bilgisi ile rüşveti gizleyeceği kanısındadır. Ama Zilletti ömeğinde görüldüğü gibi para İsviçre bankalanna yatırılsa bile, gün gelir bu rüşvet belgeleriyle bu yargıcın yüzüne vurulur! Türkiye'de de sıkıyönetimde görevli iki genç yargıç rüşvet alırlarken suç üstü yakalanmamışlar mıydı? Sıkıyönetim yetkilileri, olayı duyar duymaz, gereken duyarlıkla bu iki yargıcı suç üstü yakalamışlardı. Olayın üzücü yanı, iki askeri yargıcın böyle çirkin bir olaya kanşmalarıydı; olayın sevindirici ve güven verici yanı da sıkıyönetim yetkililerinin bu konuda göstermiş oidukian duyarlılıktı. Sıkıyönetim mahkemesi, bu iki yargıcı, bu gibi çirkinliklere yeltenecekiere ders olurcasına cezalandırmıştı. Bu tür rüşveti en çok parası olanlar verir. En çok parası olanlar da kaçakçılar ve birdenbire başdöndürücü hızla zengin olanlardır. Bu gibilerinin bütün işlemlerini çok yakından izlemek gerekir. Biz kendi hesabımıza bu izteme görevini yerine getirmeye çalışıyoruz. Türkiye'de kacakçılık suçlarına bakmak üzere Ankara Sıkıyönetim Komucanlığı'nda 4 Nolu Mahkeme'nin kurulmuş olması, başltbaşına önemli bir adımdır. Bu mahkemedeki yürekli ve soylu yargıçlar, bu karanlık dünyanın eylemlerini ve örgütlerini tek tek ortaya çıkanp, bu suçiarı gereken yaptırımlara bağlıyorlar. Terör suçiarı ile kacakçılık suçiarı arasındaki bağlar da gün geçtikçe ortaya çıkıyor. Kacakçılık dünyası ile ilgili bazı ipuçları, İpekçi cinayeti ile ilgili soruşturmalarda yavaş yavaş beliriyor. Ağca Italya'da verdiği yeni rfadelerde kaçakçılarla olan ilişkilerini anlatıyor. Ağca, şimdi cinayet nedenlerinden birini, İpekçi'nin kaçakçılar aleyhine yazdığı ve yazacağı yazılara bağlıyor. Geçen yıllarda bu olasılığın da arastırılmasını isteyenlere Cağaloğlu yokuşunda nedense dudak bükülmüştü. Şimdi, bu ilişkiler artık saklanamaz hale gelmiştir. İpekçi cinayetinde kaçakçıların bir payı var mıdır, bunu bilemeyiz, bunu mahkeme araştıracak ve belli bir sonuca varacaktır. Ama "Ağca'nın kaçakçılaria ilişkisi" artık çok açık biçimde gözler önündedir. Olaylara bir de bu gözle bakın. 12 ekim 1978. İpekçi, "Kaçakçıfık" baslıklı başyazısjnda, Gümrük ve Tekel eski bakanlanndan Gün Sazak'ın Bakan Mataracı'yı suçlayan demecini ele alır ve Gün Sazak'ın eleştirılerıne katıldığını yazar. 23 ekim günü, Bakan Mataracı ile yaptığı haftalık sohbet konuşmasında, sozü gümrük kapılarına getirerek, gümrük kapılarına rüşvetle adam atandığını söyler, sorular sorar. 12 Eylül 1980 sonrasında Mataracı'nın eylem ve işlemlerini araştıran soruşturma komisyonu, Mataracı'nın bu konuşmalan yaptığı sırada sınır kapılannda rüşvet karşıltğında kaçakçı Abuzer Uğurlu'nun istediği atamalan yaptığını saptar. Bir araştırma ürünü olarak, ileride birçok bakımdan örnek gösterilecek olan bu rapor, Türk Mafyası ile bakanlar arasında kurulan rüşvet köprüsünü en ince ayrıntılan ile gözler önüne serer. Ağca, "ipekçi'nin öldürulmesi karan, kasım ayı ile aralık ayı içinde planlandı" diyor; İpekçi, 12 ekim tarihinde başlayıp, 23 ekim tarihinde sürdürdüğü kacakçılık yazılarından sonra kacakçılık konusunda bir başka önemli dosyanın üzerinde çaltşırken öldürülmüştür. Gün Sazak'ın solcu teröristlerce öldürülmesi bu cinayet zincirinin bir başka halkasıdır. Bütün bunlar rastlantı mı? Yoksa, Mafya'nın karanlık dosyalarını açan İtalyan yargıctnın sol görüntülü bir terör örgütünce öldürülmesi gibi bu cinayet de bilemediğimiz bir oyunun parçası mıydı?.. Şaşırtıcı rastlantılartadolu olan bu terör dünyasında her olay en umulmaz olasılıkları ile btrlikte araştırılmalıdır. Kaçakçı İbrahim Telemen'in bana başvurusu İpekçi ctnayetinden sonrasına rastlamaktadır. Bundan sonra da bilinen "Babalar Operasyonu" yapılmış ve yeraltı dünyasıyla büyük savaş başlatılmıştır. Bu savaş bugün de etkili biçimde yürütülmektedir. Telemen'in önce "bujunulaıpadt" denilen sonra bulunan dosyasındaki ifadeleri ve ölümünden ya da ortadan kaybolmastndan önce yazdığı ihbar mektuplarında verdiği adlann hemen hemen hepsinin kacakçılık olaylarına karıştıkları bir bir saptanmıştır. Hiç şüphesiz daha sonrası da vardır. Namuslu ve yürekli Türk yargıçları ve savcıları bütün cinayet ve kacakçılık davalarını koğuşturup karara bağlayacak ve bu uğursuz çete henüz ortaya çıkanlamayan ve kendilerini türiü maskelerle gizlemiş olan "babaJan" ile adaletin demir pençesine düşecektir. Artık bu yol görülmüştür. Bu yüzden "Suçlulann tetaş ve heyecanı /ç/ncte "dirler. Bunun için korkuyorlar. Bırakınız korksunlar. Gün gelecek bütün karanlık işlerinin hesabını verecekler... Genscher'în (Baştarafı 1. Sayfada) tran Irak savaşını büyük bir kaygıyla izlediklerini belirten Genscher gerek bölge ülkesi olması gerekse iki ülkeyle de ilişkisi bakımından Türkiye'nin savaşı nasıl değerlendirdiğinin kendileri açısından önem taşıdığını belirtti. Bunun üzerine söz alan Halefoğlu'da Türkiye'nin savaşın sona erdirilmesi için "elinden geteni yapmaya hazır olduğuau" belirtti. Ancak şimdilik arabuluculuk için uygun bir zemin görmediğini anlattı. Cumhurbaskanı Evren'in geçen yıl yaptığı nabız yoklamasının bir sonuç getirmediğini anlatan Halefoğlu, iki tarafın pozisyonlan arasında ortak noktaların henüz oluşmadığına dikkat çekti. "Ben yann tran'a gidiyorum, ancak ziyaretim »rabuluculuğa dönük degil" şeklinde konuştu. BAŞBAŞA GÖRÜŞME İran Irak savaşımn değerlendirilmesiyle geçen öğle yemeğinden sonra Halefoğlu ile Genscher, bu kez başbaşa iki saat süren bir görüşme yaptılar. Bu bölumde Halefoğlu, Genscher'e özal hükümetinin aldığı son ekonomik önlemler hakkında bilgi verdi. Bu önlemler çerçevesinde ekonomide büyük gelişme beklediklerini söyledi. Alman Bakan, Özal Hükümeti Türkiye'nin bü>ük Alman yatınmcı şirketleri ile gerek Türkiye'de ortak yatırımlar, gerekse Ortadoğu'da ve tran'da işbirliğine girişmeye istekli olduğunu belirtti. Halefoğlu, daha sonra vize konusunu actı ve bu sorunun karşüıklı anlayış havası içinde çözüme kavuşturulması beklentisini ifade etti. Kıbns sorununa da değinen Halefoğlu KKTC'nin ilanını gerektiren nedenleri özetledikten sonra Denktaş'ın yapıcı önerilerle ortaya çıktığım, ancak bu önerüere Rumların da karşılık vermeleri gerektiğini bildirdi. TürkYunan ilişkileri üzerinde dururken de Halefoğlu, Yunanistan Başbakanı Papandreu'nun tutumuna dikkat çekti. ÖZAL'IN YEMEĞt Basbakan Turgut Özal'ın dün akşam yabancı konuklar konutunda verdiği akşam yemeğinde ise iki ülke arasındakı "çetin" sorunlann müzakeresine geçildi. Genscher, özal'dan TürkiyeAET katma protokolü uyannca Türk işçüerinin 1986 yüında başlaması gereken serbest do~ laşım hakkından vazgeçmesini istedi. Özal'ın ise Türkiye'nin ilke olarak bu haktan vazgeçmeyeceğini kaydetmekle birükte SCTbest dolaşımda kısmi bir ertelemeye yanaşabileceğini belirttiği öğrenildi. Bu çerçevede Türk tarafının AET ile temmuz ayında serbest dolasım konusunda müzakereleri başlatmaya hazır olduğunu duyurdugu bildirildi. Topluluk ile ilişkilerin canlandırılması beklentisini ifade eden Özal birikmiş sorunları görilşmek üzere TürkiyeAET ortakhk konse>inin toplanmasıru da istedi. Genscher bugün Ankara'dan aynlıyor. Genscher Basbakan Turgut Özal'la yaptığı görüşmede Ortadoğu konusunun aksine TürkAlman ilişkilerini ele aldı. Özal'ın serbest dolasım hakkından vazgeçilmesini ima ettiği ancak, buna karşılık Almanya'nın neler sunabileceği konusunda açık ve kesin garanti istediği öğrenildi. Genscher'in bu beyana karşılık herhangi bir taahütte bulunmaktan kaçınarak, "Bu konuyu AET üyeleriyle konusmam ve danışmam gerek." dediği saptandı. Japonya'da (Baştarafı 1. Sayfada) Japonya'nın orta ve kuzey bölgelerini dört dakika süreyle sarsan deprem, halk arasında büyük korkuya yol actı. Richter ölçeğine göre 7.9 şiddetinde olan depremler "çok büyük deprem" kategorisine giriyor. Görgü tamklan başkent Tokyo'da binaların üç dört dakika "denizdeki sandallar" gibi sallandığını, duvarlarda ve raflarda ne varsa yere düştüğünü, asansörlerin durduğunu bildirdiler. Ancak önemli bir hasar kaydedilmedi. Orta yaşlı bir kadın deprem karşısında geçirdiği şoktan öldü. Richter ölçeğine göre 3.5 şiddetinde olan depremler kırsal yörelerde hafıf hasara yol açabiliyor. 4 şiddetindeki depremler dındı, 5 şiddetindeki depremler ise azımsanmayacak zarara yol açıyor, 7 şiddetindeki depremler "büyük deprem" sayılıyor ve ağır hasara yol açıyor. 8 şiddetindeki depremler "çok büyük deprem" sayılıyor va felâketlere yol açabiliyor. Evren öğrend ANKARA, (Cumhuriyet Bürosu) 60 bin öğrenciyi kapsamına alan öğrenci affına ilişkin yasa, Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından onaylandı. 19761977 başından, 19831984 öğretim yılı sonuna kadar yükseköğretim hazırük sınıfı, ön lisans ve lisans öğretimi programlan ile yüksek okullann herhangi bir sınıfından kaydı silinenler, kaydı silinme durumuna gelenler, kendi isteği ile aynlanlar aftan yararlanacak. Sayılan 60 bine ulaşması beklenen öğrenciler 3 ay içinde yüksek öğretim kurumlanna başvurarak, kayıtlan silindiği noktadan itibaren kaldıklan ders sayısı gözönüne almmaksızm öğrenime devam edecekler. Öte yandan, yasadan yararlanmalarına rağmen, askerlik yapanlar terhislerinden sonra üç ay içinde başvurarak af kapsamına girecekler. Kayıt için başvuran öğrencilere 6 ay içinde yanıt verilecek, kontenjan durumlarına göre üniversitelere yerleştirilecekler. 19831984 döneminde ilişiği kesilenler ise bir hafta içinde başvuracaklar. Üniversiteler bu öğrencilere hangi öğretim yılında öğretime başlayacaklarını iki hafta içinde birdirmekle yüklü olacak. Öğrenci affına ilişkin yasa offını onayladı Resmi Gazete'de yayınlandıktan sonra yürürlüğe girecek. KONUKMAN DOGRAMACI'Yl ELEŞTtRDİ Öte yandan, Anavatan Partisi TBMM Grup Başkan Vekilleri'nden Ercüment Konukman YÖK Başkanı İhsan Doğramacı'nın "Okula dönmek için başvururann sayısı az olabilir bu öğrencilerin sadece sınavlara girmeleri söz konusu olsaydı, başvurular çok olabilirdi" şeklinde basında yer alan açıklamasını eleştirerek, kamuoyuna yanhş, bilgi vermekle suçladı. Konukman pratikte uygulaması olmayan fakültelerde devam zorunluluğu bulunmamasının yasa gereği olduğunu anırnsatarak Doğramacı'nm sözlerinin tersi bir izlenim yarattığını bildirdi, tıp, diş hekimliği gibi fakültelerde ise devam zorunluluğu olduğunu kaydetti. Körfez savaşında bomba isabet eden Türk gemisinde 2 kişi öldü ANKARA (a.a.) Zonguldak Denizcilik ve Ticaret Anonim Şirketi'ne ait 16 bin Deptweight tonluk "SemaG" adlı yük gemisinin geçen cuma günü Irak bombardımanı sırasında Basra Körfezi'nde karaya oturduğu haber verildi. Romanya'mn Köstence Limanı'ndan Iran'ın Bander Humeyni Limam'na giderken Busher yakınlarında bombalamalar esnasında isabet alan yük gemisinde bulunan 28 kişilik Türk mürettebattan ikisi öldü, birkaç denizci de yaralandı. Ölen denizcilerin ikinci makinist Sinan Alpdogan ve yağcı Ahmet Mete olduğu bildirildi. Yetkililerden ahnan bilgiye göre, SemaG gemisi 15.000 ton kütük demir yüklü. 1982 yılının eylül ayında İran'ın Bander Humeyni Limanı'nda bir Türk gemisi daha Irak bombardımanı sonucunda batırılmış ve mürettebattan üç Türk ölmüştü. SAYIN ECZANE.V DEPO SAHIPLERININ DİKKATİNE! Embutol 500 mg. tablet adlı müstahzarımızın taklitlerinin piyasaya sürüldüğünü öğrenmiş bulunuyoruz. Suçlular hakkında gerekli kanuni tahkikat yapılmaktadır. Sahte Embutol tabletlerin en belirgin özelliği perakende fiyatının 1014.TL. olup, kutu altında 053331 seri numarasını taşımasıdır. Keza kutu içinde takviye mevcut olmayıp, tabletler kırık ve ufalanmış görünümdedir. Şişe etiketleri üzerinde imâl tarihi ile seri numarası bulunmamaktadır. Bu sahte mamuller Sağlık Bakanlığı teşkilâtı tarafından mühür altına alınmakta, Emniyet Teşkilâtı ve Şirketirniz tarafından araştırılmaktadır. Sayın sağlık mensupları, eczacı ve ecza depolarının dikkatlerine arz ederiz. ABD'nin (Baştarafı 1. Sayfada) Kıbrıs görüşmelerini olumsuz yönde etkilemesinden endişe ediliyor. ABD Dışişleri Bakan Yardım cısı Richard Burt, Kıbrıs konu sunda Yunanistan ve Türkiye arasındaki anlaşmazlığın çözümlenmesi yolunda yeni bir adım attıklannı söyledi. Burt aynca, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez De Cuellar'ın Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Rauf Denktaş ile Maraş konusunda görüşmelerde bulunacağını belirtti. Temsilciler Meclisi Dışilişkiler Komitesi'nin karan daha sonra Temsilciler Meclisi Genel Kurulu'nda ve Senato'da görüşülecek. İLAN BAK1RKÖY 3. SULH HUKUK MAHKEMESİ HÂKİMLİĞİNDEN Erzurum, Çırçır Mah. 48 hanede kayıtlı Kurban oğlu 1957 d.lu Şamil Aşkınoğlu'nun hacr altına alınarak M.K.'nun 369. maddesi gereğince aynı yerde nüfusa kayıtlı babası 1335 d.lu KURBAN AŞKINOGLU'nun velayeti altına konulmasına 17.2.1984 tarihinde karar verildiği ilan olunur. Basın 2706 CUMHURİYET . YILLIGI Cumhuriyet'leıinin tıpkı basımian 2 cilt 2000 lira a*«i: Tirkocaiı Cad. 3941 Önemli günlerin SAB A İLAÇ SAN. VE TİC. A.Ş.