Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER runlara ilgi duyarak çözüm aralamaması yüzündendir. Özellikle Bu görevi de başkasından değil, dığını, dilim donduğünce, sergi"Değişmez Değerler, Değişen evrendeki yerinı bılme, kendini lemekür. Menguşoğlu'nun yaDavranışlar" adlı çalışmasında, tanıma gereğinden alrnıştır. pıtlannı okuyan, okuyacak olan toplumu yönlendiren değerlerin Bir gorev varlığı olan insanın. bir kimse, onda ne denli bir ilgi onemıni vurgulamış, bu değerleiçinde vaşadığı toplumda, üst alanının, sorun bolluğunun varre getirilen yanlış, tutarsız yo lendiği görevi binakım sudan nelığını görecektir. Butün sorunlarumlarla, bir toplum içinde, kar denler ileri surerek ertelemeve rın insan V.onusunda yoğunlaşşılıklı insan davranışlanmn ne çalışması, binakım olanaksızlıkmasına karşın, lurluluğü ilginçdenli dengesiz duruma getirildilar ortaya atarak geciktirmesi, tir. ğini açıklamıştır. Onun bu yakönce kendi gore\ duygusuna, kilaşımı, felsefe bakımından, ye şiliğine, sonra da kolay kanacakMenguşoğlu'nun, yalnız kenni bir yorumu içeriyorsa da, tedisini yakından tanıyanlarca bilannı sandığı başkalanna karşı mel sorunlara bakışını dile getir saygısızlıktır. Bir "değer \arlığı" linen, onemli bir ozelliği de dümektedir. Bu eahşmada insan, şunceleriyle davranışları arasınolan insana böyle bir davranış bir "değer varlığı" olarak karda bir uyumun bulunmasıdır. Bu yakışmadığı gibi aktöre ilkelerişımıza çıkar. ne de uymaz. Çevremizde nice konuda, felsefeyle ilgili düşünOnun insan sorunlarına yöne kimseler biliriz, belli bir çıkar celeriyle bağdaşmayan, bir davlik çalışmalarının odağını, ken soz konusu olunca, gerçek duranışını gormedik. 27 Mayıs şuncesini kavramların arkasına di varlık alanı içinde, bir bütün 196O'ta, çok yanlış bir uygulasığmarak gizler, yaşamı boyunolarak insanı anlama oluşturur. mayla, bir sure görevinden uzak ca yabancı kaldığı konularla ilBu varlık alanında, insanın bırakılmasına karşın, çalışmalaolumlu olumsuz, bütün başa gili görevleri üstlenir, başarısızrını ozel olarak sürdürmuş, kennlan söz konusudur. İnsanı an lığa uğrayınca kendisini kurtaradi kendisiyle celişecek bir eylemlamak için de bu varlık alanın cak nedenler arar. Böylece yalde bulunmamıştır. Öğrencisi olda işe önyargılarla başlamamak, nız kendi işini geciktirrnekle kalduğumuz yıllarda, düzenlediği verilecek yargıyı araştırmanın maz, onak çalışmantn uyumunu "seminer'Merde hep sorunlar sonuna bırakmak, başka deyiş bozar, işten beklenen verimi düüzerinde durmuş, onlara aranan le, yargıyı araştırmaya verdir şürür. Bu durum insanın olumçözümlerin tek yönlü değil, demek gerekir. Bilimsel bir çalış suz bir davramşıdır, ancak insağişik yonlü olmasına, bulunan mada en yanıltıcı durum işe ön nın anlaşılmasında onemli bir etçözümlerin birbirivle karşılaşukendir. yargı ile başlamaktır. Böyle bir nlmasına onem vermişür. Bu çaçalışma da, Hocanın deyimiyle, lışma yontemi öğrenciyi, araştıFELSEFE SEVGİSİNİN "insanın yanından geçer." Oyrıcıyı tek yanlı düşünmekten, KAYNAKLARINDAN BİRİ sa insan varlığını konu edinen belli bir göruşe saplanıp kalarak Ülkemizde, yeni doğmakta işi katılığa vardırmaktan kurtabir felsefenin görevi insanın yaolan bir felsefe sevgisi, bir eğilinından geçmek ya da ona karşıran bir yoldu. Beni en çok etkimi vardır. Bu sevginin, eğilimin dan bakmak değil, onun evrenleyen, bugünkü çalışmalarıma kaynaklanndan biri kuşkusuz deki yerini bulmak, bütünlüğüışık tutan, uygulamalarından en Hocam Mengüşoğlu'dur. Onun nü oluşturan öğelerin dokusunu önemlisi de budur diyebilirim. son ilmiğine defin çozerek açık Türk düşüncesine katkısı, getirÖlüm doğal bir olaydır, kişinin lamaya çalışmaktır. İnsanı anla diği ışık, yapıtlannı okuyanlarvarlığı bu olayın başlangıcı ile ca anlaşılabilir ancak. Böyle mak için tanımlamak, betimlesonu arasında sınırlanmıştır. ufak bir yazı, basılmış, basılmame varlığının smırlarını çizmek Ancak, geride başkalannı aydmmış yirmiyi aşkın yapıtı olan bir yetmez, bu sını'rlar içinde kalan latacak, onlara yeni bir duşünduşünürü tanıtmaya yetmez besbütünü bölümlere ayırmadan ce ortamı yaratacak yapıtlar b>bilmek, aydınlığa çıkarmak ge belli. Benim, burada, vurgularakan kimseleri yok etmeye ölürekir. İnsanı böyle bir bakış açı mak istediğım. onun bir felsefe mün gücü yetmez. İşte ölümden sından gören Mengüşoğlu'ya gö insanı olarak hangi duşünce düsonra yaşamı surdüren güç buzeyinde bulunduğunu, hangi sore insan bir "görev varlığı"dır. radadır. Hocam Mengüşoğlu Bizde felsefenin çağdaşanlamdaçok kısa bir geçmişi vardır. Bu geçmişi yaşayanlann çoğu bugün aramızdadır. Bir süre önce aramızdan ayrılan Prof. Dr. Takiyettin Mengüşoğlu hocamız bu kuşaktandı. Günlük olaylann çekiciliğine kapılmamış, felsefeye inanmış bir aydındı hocamız. PENCERE 17 MART 1984 Derdim Çok Büyük... Rahmetli Refi Cevat Ulunay, gazetenin üçüncü saytasındaki köşesine; başında takke, ayağında terlik, elinde tesbih, sırtında gecelik entarisiyle yayılırdı. Üstad enfiye çektiğinden köşesinde ara sıra hapşırır, kimi okurundan mektupla karşılık alırdı: Çok yaşa! Hazretin anı defteri günahları kadar yüklüydü. Ulusal Bağımsızlık Savaşında Kemalistlere sonuna dek sövüp saymış; kurtuluştan sonra Paris'te soluğu almıştı. 1938 yılında yurda döndüğünde yeniden köşeyazarlığına başlamıştı. Siyaseti bir yana bırakmış görünürdü; ama güneşte kalmış su dolu testi gibi içini dışına sızdırırdı. Benim hoşuma giden, Refi Cevat'ın çoğu zaman "lâübaliliğe" dönüşen içtenliğiydi. Bu tür yazarlara bayılırım; köselerinde kendilerini överler, dertlerini dökerler: Dün gece yine uyuyamadım, romatizmalanm tuttu; eh mevsimidir... * İlkbahara giriyoruz; mevsim dönümüdür; ama benim romatizmam yok; başka derdim var. Kaç haftadan beri geceleri uyuyamıyorum; sağa sola dönüyorum; sabahın ilk ışıklanna dek kıvramyorum; bir türlü karar veremiyorum; doluya koyuyorum, almıyor; boşa koyuyorum, dotmuyor. * Sevgili okurlarım, biliyorsunuz hükümet bir "Satış Kanunu" çıkardı; başta İstanbul Boğaz Köprüsü olmak üzere herşey satılacak, demiryollan, denızyolları, karayollan, limanlar, barajlar, santrallar, fabrikalar ve aklınıza ne gelirse haraç mezat elden çıkanlacak... Şimdi benim derdim büyük: Acaba hangisini alsam? Boğaz Köprüsünü mü alsam, Keban Barajını mı? Demiryoljannı mı alsam, karayollarını mı? İstanbul limanını mı alsam, İzmir limanını mı? Aliağa Rafinerisini mi alsam, Batman'ı mı? Yoksa, Terkos Gölü'nü mü? Uykulanm kaçıyor. Eski köşeyazartarı gibi "lâübali" konusayım: Gece yatarken sütümü içiyorum, sağıma yatıp, soluma dönüyorum; uyuyabilirsen uyu... Gözlerimin önünden Boğaz Köprüsü gitmiyor. Ah o ne güzel şey!... Benim olsa ne kadar mutlu olurum. Ya İzmir limanı? Ulan o liman benim olacak be>... Karayollan, PTT, denizyolları, gemiler, şehir hatları, barajlar, santrallar hepsi benim malım olacak.. derken, dakikalar saatlere dönüşüyor, çişim geliyor; beni bu derde düşüren büyüklerimi düşünerek ayakyolunaçıkıyorum; rahatlayıp geliyorum; yine yatıyorum; başımı yastığa koyar koymaz, sağa dön, sola dön. Bir türlü gözlerime uyku girmiyor. • Bu dert yalnız benim başımda diye düşünürken, öğrendim ki, emeklisi, emeksizi, küçük memuru, yoksul köylüsü, küçük esnafı, ilkokul öğretmeni ve işçisiyle bütün dar gelirliler benim gibi imişler; geceleri hiçbirini uyku tutmuyormuş. Acaba baraj mı, köprü mü satın alalım? Paramızı nereye yatıralım, diye gözlerini kırpmıyorlarmış. Eh, sorun genelleşince yazayım dedim. tSMET ZEKİ EYUBOĞLU Ülkemizde en az ilgi duyulan, buna karşın, uygarlık tarihinde en eski bir düşunce ürunu olan bilgi alanı felsefedir. Bunun rtedeni felsefenin düzenli dü^unmeyi, us ilkelerine dayanmayı, sorunlara duyguların, inançların etkisinden uzak bir tuıumla yaklaşmayı gerektirmesidir. Insan duyguları felsefenin konusu olabilir, ancak, felsefe bir duygu ürunü olamaz. Kişinin duygulanndan sıynlarak duşunmesi, karşılaştığı sorunlara yalnız us ilkelerine dayanarak çözum araması duzenli bir eğitim işidir, bir bilgi ahşkanlığıdır. Böyle bir eğitimin uygulanması çağdaş uygarlık anlayışını benimsemekle bağlamılıdır. Felsefe güçtur, ancak onun guçlüğü konu edindıği varhk alanımn genişliğinden dolayıdır, düsüncelerini açıklamada sıkıntı çeken bilgelerin dillerindeki burukluktan değil. FELSEFEYE İNANMIŞ KİŞİYDİ Yeryüzünde belli bir yaşama anlayışına göre davranmayan toplum yoktur, oysa benimsediği yaşama anlayışına göre, bir felsefe dizgesi oluşturan bilgelerin yetişmesini sağlayan toplumlar azdır. Batı evrenini Doğu'dan ayıran özelliklerden biri de budur. Çağdaş bilim anlayışına göre bir felsefe dizgesi oluşturamayan, oluşturma olanağına bir turlu kavuşamayan toplumlardan biri de biziz. Bizde felsefenin, çağdaş anlamda, çok kısa bir geçmişi vardır. Öyle ki bu geçmişi yaşayanların çoğu bugun aramızdadır. Bir sure önce aramızdan ayrılan Prof. Dr. Takiyettin Mengüşoğlu hocamız bu kuşaktandır. Mengüşoğlu, yasadığı sürece felsefeye inanmış, içinde yetiştiği toplumun sorunlarına felsefe açısından bakmış, gunlük olaylann çekiciliğine kapılmamış, kendi düşunce evreninde gerekli yerini bulmuş bir aydındı. Felsefeye fizik, kimya, biyoloji bilimleriyle ilişki kurarak yaklasan hocamız bmün düşuncelerini insan sorunları uzerinde yoğunlas'ırmıştı. Bu alandaki çalışn.uiarı Hans Driesch, Max Scheler, N. Hartmann, E. Husserl üzerinde yaptığı incelemelerle bütünlüğe ulaşmıştır. Kant'ın bilgi kuramından, insan anlayışından yola çıkarak yaptığı karşılaştırmalı, eleştiriye dayalı çalışmalarında, özellikle Kant'la M. Scheler'in insan anlayışlannı içerenlerde, bütün ağırlık insanın bölünmıişlüğü üzerinde toplanmıştır. Ona göre insan bir bütündür, bu bütünü oluşturan öğeler de, yalnız duşünce yetileri değil, insanın davranışlan, çevresiyle olan ilişkileri, evrenle bağlantılandır. Oysa Dercartes' tan bu yana, insan biri soyut, öteki somut olmak üzere iki ayrı varlık alanına ayrılmış, bu alanların kendilerine özgü yasaları, varlık koşulları olduğu ileri sürülmüştu. İnsanın bu "bolumlenmesi" günumüz felsefesinde de önemli bir sorundur. N. Hartmann, insanı da içeren, "varlık katlan" arasında kurduğu bağlantıyla bu ikiye bölunmeyi gidermeye çalışmış, ancak kesin bir birliğe varamamıştır. Mengüşoğlu gerek yazılannda, gerekse derslerinde bu konu uzerinde önemle durmuştur. Onun butun çabası, ülkemizde felsefeyie ilgili düşunme geleneğinin kurulması, bütün toplum sorunlarına felsefe açısından çözüm arama yönteminin benirnsenmesi yolundadır. BİLGt, BİR SÜS DECtLDt Ona göre bilgi, yaşama uygulanmah, günlük davranışlara, toplumsal girişimlere yön verebilecek bir düzeye getirilmelidir. Bilgi, bir süs takısı, bir övünme aracı, bir üstünlük taslama gereci değildir. tnsan bir bilgi varlığıdır, bu nedenle butün davranışlarında yol gösterici, aydınlatıcı gene bilgi olmalıdır. Bilgi bir çıkar aracı diye anlaşılırsa, toplum bundan yarar değil yıkım görür. Nitekim ülkemizde felsefe geleneğinin kurulamaması da bilginin gerçek değerinin anlaşı EVET/HAYIR OKTAY AKBAL RnTM/TEKNTK YÖNETEN ÖMER GÜZEL Yanlış bir tutum Gaziantep, Kahramanmaraş, Şanlıurfa. Biliyorum; Antep, Gazı' bir kentimiz. Maraş, gerçek kahramanlıklara sahne olan başka bir kentimiz. Urfa'nın 'şanlı' oluşu dıllerde hep söylenir durur. Bunlara kimsenin bir diyeceği yok... Ama!.. Ya öteki kentlerimiz, illerimiz, kasabalarımız? Onların da nice 'gazi'leri nice 'kahramanlar'ı, nice 'şanlı'lan yoK mu? Bir kaç kente böyle bir ayncalık tanımak öteki illerimizde yaşayan yurttaşlan üzmez mi? Onlan öksüz çocuk durumuna sokmaz mı? Sordum soruşturdum, dünyada hiçbir ülkede kentlerin adlarına bu türlü yüceltici sözcükler eklenmemiş... Paris, Paris1 tir. Berlin, Belin'dir, Moskova, Moskova'dır. Tarihde büyük kahramanlıklara sahne olan bölgeler, kentler vardır. İkinci Dünya Savaşf nda, örneğin Leningrat biriki yıl Alman saldınlanna karşı koydu, Sovyetlerde 'Kahraman Kentler' arasına alındı, ama haritalarda adı değiştirilmedi, Kahraman Leningrat denilmedi. Dünyada hiçbir kentin adına sonradan Parlamento kararlarıyla bu tür övücü yüceltici 'sıfat'lar eklenmiş değil. Bütün dünya, Türk ulusunun savaşlarda ne büyük özverilere katlandığım, ne büyük kahramanlıklar yaptığını biliyor. Tarihimiz ortada... Hele büyük savaşlardan sonrayanmış,yıkılmış bir Anadolu'dan Mustafa Kemal'in önderliğiyle nasıl yepyeni bir ülke, yepyeni bir toplum, bir ulus yarattığımızı bilmeyen, öğrenmeyen kalmadı. Türk topraklannın her yanında unutulmaz kahramanlıklar, bu kahramanlıkları yaratan şehitler, gaziler yatar. Kore. Kıbrıs savaşlarında da dünya bir kez daha tanık oldu savaşçılık gücümüze, üstün yeteneklerimize... Öyleyse!.. Evet, öyleyse niye durmadan kentlerimizin, illerimizin adlanna bu türlü sıfatlar eklemeyi düşünüyoruz? Bir kez yapılmış, TBMM'de Antep iline 'Gazi' tanımı verilmiş. Yeni kuşaklar Gaziantep diye öğrenmiş, ezberlemiş. Derken, Maraş rnilletvekilleri ortaya çıkıyoriar hem de 1920'lerde yaşanan yurtseverlık olaylarından nice yıllar sonra 'Kahramanmaraş' denilmesini istiyorlar. Bu öneri benimseniyor, Maraş'ın adı 'Kahramanmaraş'a çevriliyor. Şimdi de 'Şanlıurfa' denilmesi isteniyor. Bilmem bu öneri nasıl karşılanır? Peki, öteki iller, kentler ne dıyecekler buna? Adana, Kars, Erzurum, Afyon, Ankara Trabzon, İzmir... vb. Hepsi şanlı, hepsi kahraman, hepsi 'gazi'lerie dolu yerler değil mi bu illerimiz? Hepsi Türk ulusunun kurtuluş savaşma candan yürekten katılmadı mı? Tüm illerin gençlerı, yaşlılan bağımsızlık savaşında çarpışmadı mı, gazi olmadı mı, şehit düşmedi mi? Biri çıkar der ki, Erzurum da 'kahraman bir ildir, savaşlarda çoluk çocuğuyla, kadınıyla çarpışmıştır, bizim de adımız Dadaşerzurum' olsun, ya da daha başka bir ad verilsin.. Kars da kendine bir övücü sözcük arar bulur. Edirne de, Adana da, Mersin'de, Çanakkale'de... Unutulur mu Çanakkale? Geçilmez Çanakkale adı yakışmıyor mu? Peki istanbul ne olacak? Ona da 'Fatihistanbul'mu diyeceğiz?Ya da'Ataistanbul'... Fatih Mehmet İstanbul Fatihi. Mustafa Kemal Atatürk de İstanbul'un ikinci fatihi... Ben derim ki Türkiye bir bütündür. İllerimiz, kentlerimiz kahramanlık, şanlılık, 'gazi'lik açılardan birbirlerine eşittir. Yurdumuzun her köşesinden nice nice kahramanlar çıkmıştır; çıkmaktadır, çıkacaktır... Belirlı illere siyasal ortamdan yararlanarak övücü tanımlar yakıştırmak, bunları yasalaştırmak doğru değildir. Bu tür girişimler yanlış ve ulusun bütünlüğünü bozucu davranışlardır. Sigam dumanındasağUğa sararh 400 tnadde buhınuyor Araşurmatar sigara dumanın daha sık hastalandıklan, çok dada insan sağlığına az ya da çok ha fazla iş günü kaybı olduğu zararh tam 4000 değişik madde kesin olarak biliniyor. bulunduğunu gösteriyor. Bu Sigaranın neden olduğu hasmaddelerin olumsuz etkileri ne talıklann başmda akciğer, kalp deniyle sigara içenlerin, içme ve damar hastalıklan geliyor. Siyenlere nazaran hastahğa yaka gara ya da genel olarak tütun içlanarak ölme riski yuzde 70 da meyle en yakın ilişkisi olan hasha fazla. Sigara içenler arasında talık akciğer kanseri. Giderek da, genç yaşta sigara içmeye baş yaygınlaşmakta olan bu hastalılayanlar; dumanı iyice ciğerleri ğın özellikle kadınlarda başhca ne dolduranlar; daha çok sayı ölüm nedenlerinden biri haline da ve daha uzun süre içenler; da gelmesi eğilimi güçlü. Ağız, boha çok miktarda nikotin ve zift ğaz, yemek borusu, idrar kesesi içeren sigara türlerinden kullave böbrek kanserleri de sigara içnanların hastahğa yakalanarak meyle yakından ilişkili görülen ölme riski diğerlerine göre daha diğer kanser türlerinin başında fazla. geliyor. Kanserin yanı sıra bütün ABD'de yapılmış olan araştırhastalıklarına^va^ malara göre, 3035 yaş grubundan olup, günde 2 paket dolayında sigara içen bir kimse, aynı yaşta ve omründe hiç sigara içmemiş birine nazaran 89 yıl daha az yaşıyor. Sigara içme yuzunden ölum en çok 4554 yaş grubundaki kadın ve erkekleri etkilemekte. Sigarayı bırakanlar Sigarayı bir sure içtikten sonra bırakanların hastalıktan ölüm olasıhklan, sigarayı bıraktıktan 15 yıl sonra hiç sigara içmemiş olanlarla aynv düzeye iniyor. Ancak, kişi sigarayı bıraktığı sırada hasta değilse, sigarayı bırakarak hastahğa yakalanma olasılığını azalttığı kesin. Sigara içmeyenler, sigara içenlere nazaran her zaman ve her bakımdan daha sağlıklı durumdalar. Bu özellikle kadınlar bakımından daha geçerli görülen bir bulgu. Örneğin, sigara içmeyenlere nazaran, sigara içenlerin grıbe yakalanma olasıhğı erkeklerde °?o 14, kadınlarda "?t 21 daha yuksek. Sigara içenlerin çok kalanma oranının sigara içenlerde sigara içmeyenlere nazaran 34 kez daha fazla olduğu bilinmekte. Sigaranın neden olduğu hastalıklar arasında kalp ve damar hastalıklan da önde geliyor. Örneğin enfarktüsten ani ölümlerin üçte birini aşan bir bolumünün doğrudan doğruya ilişkili olduğu görülüyor. Çeşitli damar sertliği hastahklannda da sigara içenlerin çok daha büyük riskler taşıdıklan saptanmış bulunuyor. Hamile kadınlar Bebeklerin anne karnmdaki gelişmesinin de, annenin hamilelik sırasında sigara içmesiyle güçlü bir ilişkisi olduğu görülüyor . Sigara içen hamilelerin doğan bebekleri, içmeyenlerin bebeklerine nazaran ortalama 200 gram daha küçük oluyor. Sigara içen annelerin bebeklerinin 2500 gramın altında doğmaları olasıhğı içmeyenlere nazaran iki kat daha fazla. Öte yandan sigara içen annelerin bebeklerinin doğum sırasında ölmeleri olasılığının daha yuksek olduğu; erken doğum vakalarının sigara içen anneler arasında çok daha yaygın olduğu kesinlikle bilinmekte. Butün bu bulgular, sigaranın halk sağlığının bir numarah düşmanı olduğunu gösterivor. ct SAYGIDEĞER HALKIMIZA OUYURU Çocuklarımızın kör olmaması sloganını benimsiyerek bir Göz Merkezi yaptırmış bulunuyoruz. Bu Göz Merkezi, Tarama • Tedavi Poliklinikleri • Ameliyathane • Gözlük ve Lens Kısmı • Şaşılık Tedavi Kısmı Göz Bankası Laboratuar ünitelerini içeren 30 yataklı bir teşekküldür. Göz Merkezinin üniteleri zaman aşamasında kısım kısım hizmete girecektir. Tedavi Poliklinikleri ve Laboratuar 19 Mart 1984 Pa*arte si 11.00'den itibaren halkımıztn hizmetine açılacaktır. ADRES: Bayrampaşa, Yeni Ooğan Mahallesi Özgür Sokak No: 5 Bayrampaşa belediye binasının arka caddesinde Beldeyin. I Hepsi bir saniye! YAPIKREDI "hizmette sınır yoktur" Hülya ARDA (Bayer) ile bilmece bildirmece yeşilim evlere girmece ÜNtVERSİTELERARASI SANAT GÖSTERİLERİ 1 Orhan ARDA c\lendıkr lckirdağ 16.3.1984 TİMUR SELÇUK Davetiyeler satışa çıkarılmıştır ŞAN TİYATROSU 1920 M a n 1984 18.00 DÜNDEN BUGÜNE Şışli Terakkililer Gelen'îksel Talaş Böreği Günu okulumuzda buluşalım. 1 Nisan 1984 pazar (Bu yıl için) Saat: 10.30 ABC Reklam Ajansı (Mehmet Ceylan) TabelaBezafış (ucuz ve hesaplı) Nuripasa Mah. 62 Sokak Zümrüt Pasajı No: 11/30 ZeytinburnuISTANBUL Tel.: 582 12 61 SATILIK OTO Sahibinıien gorulmeve defer Waryant Volkswagen 1972 model 1600 motor Tel: U: S28 39 64 Ömer ERİÇ Kv. 140 30 62 NURUNU KORUMAVAKFI