22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET 10 Kasım 1974 TEK E\Ü ÎVLÎLİfrt (MOMOfaMİc) VAAIL^ADAAJ ÛN<£ ABDITLCA iUp^î. A&cMvc HAVVA'NIM D/v üpEMEK ,uM ( KAH 3 i ' \ P Ü J <röM>uK, BcJfruH DAMİ, J YA^TA O&AtfUAVfc MEfti|<A 6 g r KAftT fc*U KAVİAT.'LA* ^ O.'iÇöK İTHE DAĞLAR KRALI Yazan: Edmond About 16 Krahn k&rosına çıkan llk adam, kötti surath ufarak biriydi. Bu heril korfu «akinlerlnden olup, kundakçılıktan kovuştunnaya ugraraış, selâmeti Hacı Stavros"un yanına ıığınmakta bulmuş, gayet iyl karşüandığı çete içinde yetenekleri dolayısıyle kısa zamanda yükselmışti. Ama askerleri ve sefleri ona pek fazla saygı gostermiyorlardı. Çünkü haracın bir kısmını kendi zimmetine geçirdigl söylentısi son günlerde çok yaygınlasmıştı. Oysa Kral zimmetine ganimet geçirme konusunda çok sertti. Bir kimsenm böyle blr kusurunu yakaladı tnı, ona hakaret eder ve: Haydi bas git. bundaa böyle yargıçlık yap, diyerefc korardı. Hacı Stavros, Korfulu"ya sordu: Ne yaptın bugün? On bes adamımla Teb yolu üzerindeki Kırlangıçlar çukuruna flttltn. Ylrmi be? kisilik bir jandarma müfrez«sine rastladım. Tüfekleri nerde? Almadım. Buniar işimİM ymjamazdı. Bl zlm mermfler onlara uymuyor. Peki. Sonra? Pazar günüydü. Geçenleri durdurdum. Kaç kişi? Vüz kırk iki. Peki ne kadar getirdin? Bin altı frank kırk üç santim. Adam basına yedi frank mı? Çok az. Çok büe. Hepsi de köylüydü. Pekâlâ mallarını satmarruşlar nuydıT Bir kısmı satau?, bir kı&mı da öteberl almıştı. Korfulu, kolunda tasıdığı toroayı açtı, için dekileri kâtiplerin önüne doktü. Adamlar paraları saymaya başladüar. Bunların bir kıımı Meksika kuruşu. bir kısmı Avusturya rvanzıngi diğerleri de, milyonlarla sayılan Yunan para»ydı. Mücevher getirmedın mi? diye sordu toylülıer u u ı n d s kadıa. yo*;njuydu? ama üstlerinde' jetlrmeye dejer bir şeye rastlamadım. Parmağındaki nedir? YUzük. Altuı mı? Bümem belki d« bakırdır. Nerden buldun? îki ay önce satın aldım. Eğer satm almış olsaydın. Altm mı, gümüş mü olduğunu bilirdin. Ver onu bakalım! Korfulu yüzüğü istemeye istemeye parmağından çıkardı. Yüzük derhal, küçük mucevhsr kasasına kondu. Terbiyesizliğinden dolayı seni bu kes affediyorum, dedi Kral. Senin ülkenin adamları işe üç kâğıtçılık kanştırarak soygunculuğun şerefini üç parahk ediyorlar. Eğer çetemde hep îyonyaiılar olsaydı, Londra sergisinin girişindeki gibi bütün yollara turnikeler koyup gelip geçenleri saymak zorunda kahrdım. Sıra kunde? Korfulu'dan sonra gelen iriyarı bir d»likanlıydı. Bunun yüzU ins&na daha fazla füven veriyordu. lri yuvarlak gözlerinde iyilik ifade• okunuyordu. Hafifçe aralık olan dudaklan1 n<n ardında inci gibi dışlen goninüyordu. «Bu cocukçağız kötü işlere karışmı; ama, gUnUn birinde sanırım dogru yolu bulacak» diye düsıindüm. O da benden hoşlanmış olmalı M, Kralın önüne oturmadan önce beni başıyla selamladı. Hacı Starrog sordu: Ne yaptın bakalım Vaailoi|imT Dün gece altı adamımla birlikte Senatör Zlmbelıs'ın köyü Pıgadia*ya giUim. Güzeel! HCT amanki gibi ZimDelis yoktu. An» akrabaları, çıftlıjınde çalışan aiamlar, kiracılar hepsı yerlerindeydiler. Geç oldugundan her kec uyuyordu. Güzeel! Han'a girdim. Hancıyı uyandırdım. Adamdan yirmi beş balya saman aldım. Karşılık olarak da onu öldürdüm. Güzeel! Hepsı de ahsap olan evleıin dibfne sanuuılan yerlejtirdim. Yedi yerde birden yangin çıkardım. Kibritler iyiydi. Rüzgâr da kuzeyden esiyordu. Ateş çabuk yayıldı. Güzeel! Adamlarımla kuyunun başını tuttum. Yangını gören köylüler yataklarından fırlamışlar, ellerinde kovalarla kuyuya koşuyorlardı. Tammadığımız dbrt koylüyü kuyuya atanüc boğduk. öbürleri kaçtılar. Güzeel! Köye döndük. Agaçtan düşmüs bir kar ga gibi durmadan bagıran bir bebekten başka kimse kalmamıştı. Onu da yanmakta olan evlerden birinın içine fırlattım sesi kesildi. Güzeel! Sonra zeytinlikleri ateşe verdik. O işte gayet iyi gitti. Hersey bittikten sonra adamlarımı topladım. Karargâha dönmek üzere yola çıktık. Yolun yarısında aksam vemegımızi yjjlp, uyuduk. Sabah dokutda buradaydii, Laufak bir yara ve sıynk almadık. Çok guzet. Bundan boyle Senatör Zimbelis aleyhımizde konuşma yapmaz. Sıra kimd«? Vasll tekrar bana selim vererek Kralın janından uzaklaştı. Bu kez haydutun selftmına karşıhk vermedim. Vasilin yerine bizl tutsak alan uzun boylu »«ytan suratlı herif geçti. Talihin oyununa bakın ki, adamm ısml Sofokles'di. Raporunu ver meye bafladığı an sırtımda soğuk terler hıssettim. Bayan Sımons'a ihtiyatsızlık etmemesi için yalvardım. Kadın Ingıliz oldugunu ve nasıl davranılaeagını bildiginı söyledi. Kral sıısmamızı ve sözü konusraacıya bırakmamızı rica etti. Adam önce bizden aldıgı ganimetleri ortay» serdi. Sonra kusagından 40 Avusturya altım çıkardı ki, buniar normal 11.75 franklık kurdan dört yüı yetmi? frank ediyordu. Altınlar Kastiya köyünden alınmadır. Geri kalanlannı Sayın Lordlar verdiler. Sen bana çevreyi dolasmsnu söylemiştin. önce komsu köyden basladım. (Devamı var) PORTEKİZİN BAHÇELERİ Nevzat ÜSTÜN korkunçtur. Acı'nın getirdiği ses korkunçtur. Az gelişmiş ülkeler, haksızhğın içinde yaçayan kişiler, somüııJlcn sınıf çığlık üstüne ç ı | hk atıyorsa, seslerinin öyle olduğundan değildir bu... Perpignanda durduk. Sıntr» kırk elli kilometre bir şey var. Sınır'a yakın kentlerin birçok özel hklerinden biri de, her iki ülkenin güzelliklerini belirgin olarak ortaya çıkarmasıdır. Ispanya'nın ucu Perpignan'da göriilebilir. Du varlar boğa güreşlerinin nerelerde yapıldığını gösteren bıldiris» lerle dolu. Ahş veris alabildığine yoğun. Özellikle Almanlar kutular dolusu konserve alıyorlar. Geniş kenarlı hasır fapkalar, güneşten korunmak için yapılmıı şemsiyeler ve kremler, en çok sa tılan şeyler... Ben de bir bez pa buç alıyorum. Altı ipli pabuçlardan. Pabuç aldıktan sonra, bul oyun cularını izlemeye gidiyoruz. Avni Arbaş'ın bul oyunculannı an latan güzel bir resmi vardı o ge lıyor aklıma. Demirden top, avuçlarında. Gozleri enek top'a dikil miş insanlar. Zengini yoksulu, isçisi koylüsü aynı oyunun ardmda. Kadında. Kadınlar da oynuyor. Enek top, yedi sekiz metre ötede duruyor. Tuhaf bir el davranıst ile demir top atıhyor. Para k a n | oyunu gibi bir şey... înceliklerini değilse de, kaba kuraliarını öğrendim. Gezgincinin biri, oyunla HgiH sorular soruyor bana. Yabancı ül kelerde bu türden sorularla karşılaşmak çok hoşuma gider. Yol soranlarju oraların gelenekleri ile ilgili hilji isteyenleri yanıüamak sevindirir. ' Sınır kapısında, pasaporrunM W le bakmadılar. «Geç geç.» Kolay mı arkada binlerce kişi. Pasaportlara bakmaya kalksa, gün yetmez. Yalnızca çok kuşkulandıklarım bir kenara çekiyorlar. Olçüleri nedir bilinmiyor, yâni ben bilemiyorum. Fransadan çıktığım da belli değil. Çeviren: Ali Sirmen HER YER GEZGİNCİ DOLU DÖNERİM BÎR GÜN KUTSAL SAĞIRUK KALKINCA AÇILINCA YONTULARIN GÖZUIRt SENİ BIRAKMAM MAVİLERE MORLARA SÖKER ALJRIM ÇEKİRDEGlNDEN AURIM SENÎ ALIR GÖTÜBÜRÜM ACI SESİN KENDİSİNDE DEĞİLDtR SESİ ACI KILAN YÖNTEMt BtR GÜN GELİR SENt KAYBETMEYE DÖNERİM. n.ü. 11 alif verişler sürer gider. İıvıçre dağlanndan ınıyoruı. Yedi aekiz kilometrelik tünel lerden geçiyorur. Her yer gezgincilerle dolu. Ama herkese yer var. Silâh tacirlerine de, bize de, ögrencilere de... Paraya dayalı bir incelik. Paraya dayalı bir hoçgörü... Merlichachen denilen bir yerde konaklıyoruz. Bir uslu gün. Golde kugular dolaşıyor. Küçük gemilerden türküler şarkılar ge liyor. Gölün kıyısındaki çayırlar mayolu in^anlarla rfolu... Dünyayı kasıp kavuran lavajlardan kimsenin haberi yok gibi. Petrolün variline kaç dolar eklendi?... Filistin'de kaç kisi ölmektedir. Sabah kahval tmnda rafadan yumurtasım ya rı bırakan su çocuğun yerind* olmayı düşünde bile kurama yan kaç tane Habejli çocuk var?... Sorunlar gittıkçe çogalıyor. Sa va5 araçları gittıkçe çogalıyor. Yasam'ın temel gereksinmeleri bir yerlerd» daha az, baskâ yerlerde daha jpk. Uretım biçiminden midir"'bu. yoksa somuriinün derinlığinden mı?. Belli bir doyuma erismiş ülkelerdeki vurdum duymazhk korkunç. Almanya'da politika ile uğraçan gençlerin sayısı her yıl bilaz daha azalmakta. Dıs Ulkelerin çocuklan ise, kimi verde ken di toplumlarının ana çıkarlannı, toplumsal ve ekonomik yapılarını anlamazlıktan gelmekteler.. Bir düs evreninde, gerçekte hiç de yeri olmayan gerçekle bağdas mayan, bilimsellikten uzak davranışlan özgürlük adına savunur görünmektedirler. Surası açıktır ki; toplumsal düzenleme gerçekle ters düştügü zaman, anlamını iyiden iyiye yitirmiş olur. DAĞLAR, OVALAR, KIYILAR GEZGİNCİLERLE DOLU... na itilmesini bir ölçüde önleyebilmek için, bir tank gibi saglam görünenleri tenekeye çevirebilmek için geliyorlar... Kadınlar olâjlarda sütyenleruıi atıyorlar... Kutsal bagları herkes kendi olanaklan ıçınde bir yerlerde unutuyor. Kutsal yapı umursanmaz oluyor. Gençler uç beş franklık sandiviçlerle kıyılarda yollarda avara kasnak gibi dolanıyorlar. Belki de bu yargı da yanlıştır. Oyle dolanmıyorlardır. Gelecegin kavrmmlan bilinçlı yada bilinçsiz (belirtilerle) ortaya çıkarılıyor. Hastahklı bağımlılıklar, yerini özgürlük istemlerine bırakıyor. Doyumlara varmak istiyorlar... BUtun bunlar olabiliyor mu7.. Kesinlikle evet denemez, ama belli bir ölçüde evet. Plâjda elli beş yaşlarında şismanca bir Doğu'lu kadın, uzun bir süre çevresıne bakındıktan sonra sütyenıni çıkarıp atıyor. Sarkık iri gögüsleri gün ışığına çıkıyor. Yanında ybresinde dolasan ince gövdelere kinsiz bir imrenme ile bakıyor. Bütün yaşamında belki de ilk kez, bu gögüsler bu kadar kişinin içinde böylesine gün ışıgına çıkmıştır. Şim> diye kadar savunduklarından mı lnirtuluyor boylece, oyun mu oynadıgı. bilinemez. Bilinen tek şey; bir şeyleri yitirdiginl anlamış olmaya yaklaşmasıdır... Doyum içsüdüsü . Toulon, Marsilya, Beziers, Perpignan, îspanya sınırına gittikçe yaklasıyoruz. Otomobıller ard arda gidlyor. Büyuk çogunluk Alman. Her yerde Almanca konuşuluyor. Alman parasını bankalarda bozdurmadan günlük işlerinizde kullanabilıyorsunuz. Fenikleri bile... • Petrol bunahmı, Avrupa'yı iyiden iyıye korkutmuş görünüyor. Arapların petrolU bir sılâh gibi kullanabilme olanaklannm ortaya çıkması onlan iyiden iyiye ürküttü. Bunahmı büyük petrol sirketlerinin çıkardlgmı, hiç olmazsa buna karsı koymakdıkları gerçeği bile bu ürküntüyü onleyemıyor. Günün birinde Arapların özgürce bu silâhı kullanmalan oUsüıgı, bir,cok Batılı insanuı J»k««. taıı kanştınyor. Ne kadar tnhafttr ki, şimdiye kadar kuçümsedikleri Araplan saymıya başlıyt>r*lar. Güney'de Araplara eskısı gibi davranılmıyor. Bir anlaşılmaz, (yada çok iyi anlasıhr) saygı. Çağdaş yasam'ın kendine özgü gerçekleri mi diyecefiz bütün bunlara? Yoksa çağdaş yasam'ın zorunluluklan mı?. «Sea'in kendisi değildir acı olan> «O'nu acı kılan nedenler, çıj hğı korkunçlaştıran nedenler, ses' in içinde değildir, dışındadır.» Vietnam'ın çığlığı salt bu yüzden Btr kaç ülke vardır. Girdiniz mi, anlarsınız ötekilerden ayrı t«v:çr^ )ribi. 'Bırdeh R*P $ey yalınta?»."' Blıden herşey guzellenir, birden herşty temiz olur. üst yapı'mn çir kinliklerini göremezsiniz. Bankaların lnsan alım sat'mı yokmuş gibi olur. Uluslararası rfalavereler yanınızdan geçer de anlamazsınız. Ye^il çayırlar üstunde otlayan inekler, tahtadan yapılmış evler, yolu yordamı yerınde yollar, incelikte ku»ur işlemeyer» polisler, gülerek kahvenizi getiren kız, sizi sızden ahr, alır da bir başka yere gotürür. Düpedüz unutur insan. Avrupa'yı allak bullak edcn petrol çekişmelerinin gızli pazarlıkları çiçeklerle süslenmış şu kahvenın üstündeki büyuk yapı'da yapılır. Fantom mudur ne belâdır işte o uçaklann ön anlasmaları için yandaki kapı'dan girilir. Bir yandan; süt, battaniye, çadır gibi şeyler tren lere doldurulurken, öte yandan milyonların öldürülmesi ile ilgi YARIN: tçi boş bir top gibi İspanya Fransa'ya giriyoruz!.. Geneve yakınlannda küçücük bir sınır kapısından girdik Fran sa'ya. Bir benzin durağmdan daha az önemsiz bir yer. Pasaportlara damga basmıyorlar. Bir görevli elt ile gelenlere «Durma geç, yolu kapama!..» gıbilerden ijaret venyor. Ortalık kararmaya başladı. Harit&ya bakıyorum. llk durabileceğimiz yer «Annecy» adında bir ilçe. Elli kilometrelik bir yolumuz var. Annecy'ye geldik. Bir otel buldum. Küçük tatlı bir otel. Yer varmış, yer varmıs ama, yemegi ctelin lokantasında yememiz gerekirmiş... Fransa, gerçekten de bayağıhkların ve bir takım yüceliklerın ortak vapımı bir ülke. Oysa, benim canım bir kahveden başka bir şey istemiyordu. Oturup yedık çaresız. Daha dojrusu yer gibi yaptık... Yirmi bes milyon insan yaz ta tılı için dolanıp duruyor Fransa' nın içinde. Güney'e indikoe kala balık çogalıyor. Güney'e ındikçe. çeşit çeşıt insan Çikıyor ortaya. Oteller ve lokantalar dolu. Grenoble'da bayram var. Yer yerinden oynuyor. Sait Faik'm yaşadı ğı yerdir burası. Acılanyle keyıfleriyle yaşadığı bir kent. Ünlü Je an Villar'ın tiyatrosu da buradaki eski şatoda oynardı bir zaman lar. Ulusal Halk Tiyatrosu. Evet, Güney'e mdikçe her şey karışıyor. İnsanlar, ırklar, kılıklar her şey karma karışık oluyor. tsveçlısi, Danirnarkalısı, Fın lisi, İngilizi bir birine giriyor. Bu gövdesel karışım öylece kalmıyor. Töreler, anlâklar da birbirine giriyor. Fransa'nm güneyine gelenler yalnızca güneşlenip yemek yemeye. dmlenmeye gelmiyorlar. İçlerinde yatan ve kendilerini alabıldigine sıkan kurallardan kurtulmaya gehyorlar. Savun duklarını yadsımaya geliyorlar. Ahlâk'ın yerine «haz» almayı öne geçirebilmek için ıniyorlar buralara. Bilinçaltrnın toplum kurallanna karşı oldugunu somut olarak Fransa'nm Guneyinde görmek olanaklann içindedir. Doğulu Batılı, Kuzeyli Güneyli milyonlarca insan, salt yapamadıklannı yapabümek için, güdülerin bilinçaltı MALKOCOĞLU yazan veçizen.Ayhan BAŞOĞLU BANYA LUKA'NIN TOPLARI DİŞİ BOND TİFFANY JONES GARTH Denizi Ancak GÖKLER TAMAMLAR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear