Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Akademi 30 Ağustos 2017 Çarşamba Bilim ve safsata Kaya Yazgan G ulliver’in Seyahatleri’ni çocukluğumuzda bir serüven ve güldürü kitabı olarak okuruz. Oysa kitapta dönemin çeşitli anlayışlarına ilişkin çok ilginç yorum lar yapılıyor. Örneğin: Büyük Akademi’deki “bilim adamı” se kiz yıldır salatalıktan güneş ışını elde etmek için çalışıyordu. Güneş ışını ha va geçirmeyen küçük şişelere konup soğuk günlerde havayı ısıtacaktı. Sekiz yıl daha çalışırsa kamu bahçeleri için kullanılacak yeterli güneş ışığını elde edeceğinden emindi.1 Günümüzde de bilgiye dayanır gi bi görünen ama aslında akıl ve bilimle çok ters olan haberler ve yorumlar ga zeteleri, televizyonları ve interneti dol duruyor. Her gün İsviçreli bilim adam ları kansere çare buluyor, çeşitli doğal reçetelerle kilo veriyoruz, bileğimizde ki bilezikler bizi hastalıklardan koru yor, odamızın köşesine koyduğumuz kristallerle mutlu oluyoruz... İnternet bir yandan bilgiye ulaşı mı kolaylaştırırken diğer yandan saç ma sapan birçok haberi yayıyor. Kasıtlı olarak üretilen yalan haberler yanında, Zaytung veya The Onion gibi web site leri hiciv haberciliği ile hepimizi güldürüyor.2 Hatta bu haberlerden bazı ları gerçek sanılıyor. Örneğin bir hiciv haberini Sabah ve Güneş gazetelerinin internet siteleri, NASA kaynaklı ola rak, “Kasım 2015’te Venüs’ün yaydı ğı ışığın, Jüpiter’deki gazların ısınma sına, reaksiyona girmesine neden ola cağını, Güneş’in mavi renge bürünüp Dünya’nın 15 gün karanlıkta kalacağını” belirterek aktarabiliyor.3 Uydurulan bilginin kaynağı bilimsel çalışmalar, bilim insanlarının açıkla maları olarak gösteriliyor. Örneğin Ye ni Asya’nın web sitesi, açıklamayı ya pan Doç. Dr. Ayşegül Yıldız’ın elektro manyetik alanlar konusunda doktora yaptığını vurgulayarak şunları yazıyor: ...elektromanyetik alanı yakalama bece rileri yüzünden özellikle ametist kris talleri kullanmanızı ve bilgisayarını zın yakınına koymanızı önereceğim. Bu ametist kristalleri belli aralıklarla deniz suyuyla topraklandıklarında elektrik yükleri alanını ssaıfğılralamnaayraakdegvearemkeendekrolerru.m4 a (Bu denli saçmalayan bir bilim insa nı olamayacağına, anılan isim ve unva nın uydurma olduğuna inanıyorum.) Yalan haber uydurmanın kuşkusuz ticari bir boyutu var. Her hafta “kanse re çare bulundu” haberini yazan gazete bir yandan okurun ilgisini çekiyor; bir NASA’ya dayandırılarak yayılan Güneş’in maviye döneceği safsatasına eşlik eden görsel malzemeden biri. Masa üstü resmi olarak kullanabilirsiniz. yandan da haberde adı geçen hastane ve doktorun reklamını yapıyor. Ölümsüzlük iksiri aranması veya kurşunun altına çevrilmesi gibi hedefler bir zamanlar hiç de gülünç değildi. Bir sürü ölümsüz tanrıya inanınca diğerlerinden çok üstün olan bir “tanrıkral”ın ölümsüz olmak istemesi normaldi. Kurşun, altın ve gümüşün özgül ağırlıkları ve yumuşaklıkları birbirine oldukça benziyordu. Atomun bilinmediği bir dönemde kurşundan altın yapmak da uğraşmaya değer bir girişimdi. 17. yüzyıl ortasına kadar astronomi ile astrolojinin, 18. yüzyıl ortalarına kadar fizikkimya ile simyanın birlikte yürüdüğünü biliyoruz. Garip olan yüzyıllar sonra bilimsel görünümde pazarlanan safsataların hâlâ müşteri çekmesi. l Astroloji Batıl inançlar ve sözde bilim alanlarında büyü, alternatif tıp, biyoritm, fengşui gibi birçok konu incelenebilir. Ama toplumdaki yaygınlığı açısından astroloji daha ilginç bir örnek oluşturuyor. Birçok gazetede astroloji köşeleri var, astrologlar televizyonlarda programlar yapıyor, hepimize en azından burcumuzu öğretiyorlar. Bütün antik toplumlarda yıldızların değişen konumlarının yeryüzünde hava sıcaklığının artıp azalması, yağmurlar, fırtınalarla ilişkisi dikkat çekmişti. Bunun doğal uzantısı tanrıların gökyüzünde oturtulması, yalnızca mevsim değişikliklerini değil kaderimizi de yıldızlara göre yönetmesi ve kâhinlerin gökyüzüne bakıp öngörüler yapması olmuş. Aristo tarafından en yetkin biçimde anlatılan evren düzeni yüzyıllarca İslam ve Avrupa dünyasında etkin görüştü: Gökyüzü kutsal, egemen ve kusursuz, yeryüzü ise edilgen ve kusurlu. Diğer yandan yaratılışın nedeni olan insanın yaşadığı yeryüzü evrenin mer kezinde ve sabitti. 16. yüzyıl sonu – 17. yüzyıl başından itibaren her iki görüşün de yanlışlığı anlaşıldı. Bilinenlerin dışında gezegenler, onların da uyduları vardı. Ayın yüzeyi hiç de pürüzsüz ve kusursuz değildi. Dünya herhangi bir gezegen gibi Güneş’in çevresinde dönüyordu... İşte bu gelişmeler astroloji ile astronominin ayrılmasına, astronominin bir bilim dalı olarak gelişmesine ve astrolojinin de karakter tahlili, fal, kehanet gibi bilim dışı konular arasına yerleşmesine yol açtı. lAstrolojinin temel varsayımı “Doğum anında yıldızların konumu bebek üzerinde kalıcı bir etki oluşturur. Bu etki hem bebeğin kişiliğini belirler hem de ileride ne zaman âşık olacağını ne zaman para kazanacağını...” İlk akla gelen doğum sırasında gökyüzündeki yıldızların (neden Güneş ve Ay’ın değil?) kütleçekim kuvveti ile bebeği etkilemesi. Oysa kütleçekimi uzaklıkla hızla düşen bir kuvvet ve en yakın yıldızın bile yeni doğan bir bebeğe uygulaması söz konusu olan kuvvet, annesinin veya ebenin uyguladığı kuvvetten çok daha küçük.5 Astrolojiyi kurtarmak için Baron Karl von Reichenbach 19. yüzyıl ortalarında din adını verdiği yeni bir kuvvet önerdi.6 Astrologlar “yükselen burç” diye yeni bir kavram geliştirmeye çalıştılar. Ama hiçbir yama bu saçmalığa bilimsel bir çözüm getiremedi. Denebilir ki “burcumuza ilişkin astrolojik tahminleri şaka gibi okuyoruz. Pek de sakıncalı değil.” Bir şirketin insan kaynakları müdürünün “senin burcun bu görev için uygun değil” dediğini; evlenmek istediğiniz kızın annesinin “burçlarınızın uyumlu olmadığını” söylediğini; hastanızın “o gün ameliyat olamam” dediğini düşünün. Kâbus gibi bir olasılık, devlet yöne ?KİMDİR Kaya Yazgan, ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde 1971’de lisans, 1973’te yüksek lisans eğitimini tamamladı. 30 yıldan uzun bir süre sanayide çeşitli ulusal ve uluslararası projelerde çalıştı. 20032016 arasında Ankara Üniversitesi, Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümü’nde ders verdi. Bu dönemde Sayısal Elektronik ve Mikroişlemciler adlı iki kitap yazdı. Aynı dönemde Ankara Üniversitesi, Teknoloji Transfer Ofisi kuruluşunda görev aldı. ticilerinin batıl inançları olması. ABD Başkanlarından Ronald Reagan akla geliyor. Kaliforniya Valisi olarak göreve başlamak için Reagan’ın yıldızların “uygun” olduğu 2 Ocak 1967 gece yarsı 00.10’u beklediğini, ünlü astrolog Carroll Righter’ın Reaganların en yakın çevresinde olduğunu, Beyaz Ev sözcüsüne göre “Bayan Reagan’ın kuşkularının önemli etkinliklerin planlanmasını etkilediğini” hatırlayalım.7 Bekleneceği gibi astrologlar, astroloji bulguları hakkında bilimsel deneyler yapmıyor. Bu alanda da çeşitli deneyler yapıp astrolojinin ne kadar bilim dışı olduğunu gösteren yine bilim adamları. Astrolojinin hiçbir bilimsel temeli olmadığını kanıtlayan deneyler için Tevfik Uyar’ın Astrolojinin Bilimle İmtihanı adlı kitabına bakılabilir.8 lNeden bu safsataya inanıyoruz? Safsatalara inanmak konusunda ki çalışmalar Barnum veya Forer etkisi başlığı altında toplanıyor. P. T. Barnum, 19. yüzyılda ABD sirklerinde fal ve kehanet gösterileri yapıp kazandığı ünle politikaya atılan ve “Her dakika bir salak doğuyor” sözü ile tanınan bir falcı. B. R. Forer ise insanların bilim dışı, sahte ve normal olmayan görüşlere inanmalarının kaynağını inceleyen bir psikolog.9 Barnum veya Forer etkisi “ümit, gurur, gösteriş, iyimser beklentiler gibi duygu ve düşüncelerin insanları bilim dışı inançlara yöneltip kendilerine uyan gerçekçi kişilik tahminleri yerine herkese uyabilecek genel ifadeleri ve arzu ettikleri kişiliklere uygun kişilik tahminlerini tercih ettiklerini” gösteriyor. >>