22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 Akademi Üniversitenin yeniden inşası Haldun Gülalp Ne kadar karanlık olsa da içinden geçtiğimiz dönemi bir “ara dönem” olarak kabul etmek zorundayız. Daha öncekilere nazaran bu dönemin çok daha büyük bir yıkım yarattığı kuşkusuzdur. Ancak bu durum bizim için bir soluklanma, muhasebe ve plan yapma fırsatı olarak da değerlendirilebilir. Daha doğrusu, bu ara dönem bize bu önemli görevi yüklemektedir. Bu dönem geçip gittiğinde, önümüzde bulacağımız yıkıntı üzerine üniversiteyi yeniden nasıl inşa edeceğimizi şimdiden düşünmemiz gerekir. 12 Eylül döneminde (istifa dahil) çeşitli yollarla tasfiye edilen kadrolar 78 yıl sonra görevlerine döndüklerinde, kendilerini yeni kurulmuş YÖK düzeninin yarattığı ve artık yürürlüğe girmiş bir yapı içinde buldular. Üstelik, kendilerinden boşalmış yerleri doldurmak üzere alelacele yükseltilmiş, yönetsel görev noktalarını ele geçirmiş ve bu yeni yapıya uygun kültürü yaymaya başlamış kadrolar işbaşındaydı. Geriye dönüşle birlikte bazı üniversiteler bir ölçüde toparlanmaya başladılarsa da artık farklı bir kültür iyi kötü yerleşmişti ve bu durum özellikle yeni açılan üniversitelerde egemendi. Hele son yıllarda ardı ardına açılan irili ufaklı üniversitelerde, YÖK öncesi kurumsal hafızanın hiçbir kırıntısı bile olamazdı.* YÖK düzeninin kurulmasından bu yana yaklaşık 35 yıl geçmiştir. Bugün YÖK öncesi dönemin nasıl olduğunu deneyimleme yoluyla bilen akademisyen sayısı çok küçük bir azınlıktır. Zaten bu ara dönem sona erdiğinde, herhalde yeniden YÖK düzenine (veya onun da öncesine) geçmeyi arzu etmekle yetinemeyiz. İçinde bulunduğumuz durumun, geriye dönüş yerine, yeniden inşayı düşünmenin koşullarını taşıdığını ve bunun nasıl olacağı konusunda fikir alışverişinde bulunmaktan başka bir şansımız olmadığını düşünüyorum. Örneğin, toplu tasfiyelerden sonra kendiliğinden oluşan Dayanışma Akademileri’nde, üniversitelerimizin geçerli kurumsal yapılarının fırsat vermediği, hatta engel olduğu bir pratiğe tanık oluyoruz: İhraç edilmiş profesörlerle araştırma görevlileri, hiyerarşiden arınmış bir şekilde yan yana, eşit düzeyde, ortak sorumluluk alarak programlar düzenlemekte, işbirlikleri yapmaktadırlar. Demek ki bu ara dönemde yeni bir üniversite kültürü geliştirmenin koşulları kendiliğinden de ortaya çıkmaktadır ve bunun üzerinde sistemli bir düşünme ve tartışma deneyimi bizi bu dönemin sonunda yeniden inşa için hazırlıklı kılacaktır. Cumhuriyet Akademi’nin bu tartışma için uygun bir platform olabileceğini ve bu yönde ortak bir çabayı başlatabileceğimizi umuyorum. lRektör seçimleri? Böyle bir çalışma içinde ele alınacak çok sayıda sorun alanı olmakla birlikte, ilk olarak çok temel ve çok da popüler bir konudan söz edebiliriz: Rektör atamaları nasıl olmalıdır? 12 Eylül’ün bir icadı olarak YÖK’ün gösterdiği adaylar arasından Cumhurbaşkanı’nın rektör seçmesi modeli o kadar kanıksanmış olmalıdır ki, bugüne kadar bu konudaki tartışmalar genellikle adayların YÖK tarafından seçimde aldıkları oylara göre sıralanıp sıralanmadıkları, Cumhurbaşkanı’nın seçimi ilk sıradan kazanan adayı atayıp atamadığı üzerine yoğunlaştı. Rektör seçimlerini ortadan kaldı ran KHK sonucunda, bu sorun kökünden hallolmuştur denebilir! Seçim yöntemi tabii ki dışarıdan ve tepeden bir atamaya tercih edilir, ama sorun bundan mı ibarettir? Esasen sorunun kaynağı bambaşka bir yerdedir: Mevcut YÖK düzeninde, rektörler aşağıya doğru hemen hemen sınırsız, ama yukarıya doğru çok sınırlı yetkilere sahiptirler. Durum bu iken, bırakınız seçimle gelmeyi, rektörler gökten zembille de inseler değişen çok bir şey olmayacaktır. Mevcut OHAL durumunu bir yana bırakarak, yürürlükteki bu yetki düzenini iki basit örnekle açıklamaya çalışayım. Diyelim ki bir öğretim üyesi yurt dışındaki bir eğitim veya araştırma kurumundan çok prestijli ve dolayısıyla kuruma da itibar getirecek bir burs veya davet aldı. Rektör, gerekçe göstermeden veya baştan savma bir gerekçe uydurarak, açıklamasını yapmak zorunda bile olmadığı herhangi bir nedenle (garez, rekabet, cezalandırma güdüsü, vb.) bu davete icabet edilmesini onaylamayabilir. (Bu örneğin hayali olmadığını, bizzat yaşanmış ve gözlenmiş örneklere dayandığını söylemeliyim.) Peki, meslektaşları üzerinde böyle bir negatif güç ve yetkiye sahip olan rektörler kendi üniversitelerinde bir araştırma merkezinin açılmasına karar verebilirler mi? Hayır! Bunun için YÖK’e başvuru yapmaları, YÖK’ten bu konuda bir karar çıkmasını beklemeleri gerekir. Aslında YÖK’ün her üniversitenin ihtiyaçları, araştırma öncelikleri ve kapasiteleri, aynı şekilde ilgili bilim dalının özellikleri ve gerekleri konularında yeterli bir bilgi sahibi olması olanaksızdır. Netice itibarıyla bunun sadece rutin bir prosedür olduğunu, eninde sonunda bir üniversite tarafından usulünce önerilen bir araştırma merkezinin açılmasının veya kapanmasının YÖK tarafından aynen kabul edileceğini varsayalım. Pe 28 Haziran 2017 Çarşamba ?KİMDİR Haldun Gülalp, Türkiye, İngiltere ve ABD’de iktisat, siyaset bilimi ve sosyoloji dallarında eğitim gördü. AİTİA, ODTÜ, Boğaziçi ve Yıldız Teknik üniversitelerinin yanı sıra İngiltere ve ABD’nin çeşitli üniversite ve araştırma kurumlarında çalıştı. 2015’te emekli oldu. Gelişme sosyolojisi, siyasal iktisat, sosyal teori, siyasal İslam, demokrasi ve vatandaşlık konularında ulusal ve uluslararası yayınlar yaptı. Araştırma ve yayın faaliyetlerini sürdürüyor. ki aradan geçen bürokratik zaman kaybının hiçbir zararı yok mudur? Dahası var: Sanır mısınız ki o araştırma merkezi belli bir mali ve idari özerklik içinde yönetilerek, kuruluşunda belirlenmiş işlevini yerine getirecektir? Özerklik kavramının yanına yaklaşmaya bile olanak yoktur çünkü araştırma merkezlerinin kadroları yoktur, bütçeleri yoktur, herhangi bir toplantı yapmak için bile rektörlüğe başvurup salon talep etmeleri gerekir. Bu durumda, rektör, yine kendince ve keyfi olabilecek tercihlerle, belli bir araştırma merkezine toplantı salonu vermezken, bir diğerine kütüphane kurma olanakları bile verebilir. Bu durumun da üniversitenin kurumsal yapısı içinde sorgulanıp düzeltilme olanağı yoktur. (Bu örneğin de hayali olmadığını ekleyebilirim). Durum bu iken, rektörün seçimle gelmesinin demokratik (?) sonuçlar yaratmasını beklemek gerçekçi >> Akademi 28 HAZİRAN 2017 Çarşamba SAYI: 15 Tek sayfa için boşluklu 6 bin, çift sayfa için boşluklu 12 bin karakterlik yazılarınız için adresimiz: akademi@cumhuriyet.com.tr İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu l Yayın Yönetmeni: Özgür Gökmen l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faruk Eren l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Danışmanı: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: (0212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. Danışma kurulu l Ali Tayfun Atay, Antropoloji ve Sosyoloji l Ayşe Erzan, Fizik l Beliz Güçbilmez, Tiyatro l Gençay Gürsoy, Sağlık Bilimleri l İbrahim Ö. Kaboğlu, Hukuk l İlhan Uzgel, Uluslararası İlişkiler ve Dış Politika l Korkut Boratav, İktisat l Necmiye Alpay, Dilbilim l Nilgün Toker Kılınç, Felsefe l Özdemir Aktan, Sağlık Bilimleri l Reşit Canbeyli, Psikoloji l Sefa Feza Arslan, Matematik l Uygur Kocabaşoğlu, Tarih ve İletişim l Zeliha Etöz, Sosyoloji ve Siyasal Antropoloji
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle