24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 Akademi 25 Kasım 2017 Cumartesi 2018 bütçesi: Bilim, eğitim ve gelecek Selin Sayek Böke Türkiye ekonomisi yol ayrımında. İktidarın kurduğu tüketimborçlanmarantçı inşaata dayalı ekonomik model artık yapısal sınırlarına dayandı. Ya aynı modelin derinleştirilmesi ve dolayısıyla Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu sorunların pekişmesi tercih edilecek, ya da yüksek katma değerli üretimle rekabet gücünü arttıran bir ekonomiye dönük bir dönüşüm gerçekleştirilecek. İktidarın tercihi çok açık: Kendi siyasi varlığının devamlılığı için bir zorunluluğa dönüşmüş olan rantçı düzeni derinleştirmek. Kaygısı kendi siyasi geleceği değil ülkenin ortak kaderi olan bir iktidar, tercihini Türkiye’yi ucuz emek gücüyle değil, bilim ve teknolojiyle rekabet eden bir ekonomiye taşımayı sağlayacak bir dönüşümden yana kullanırdı. İktidarın bilime, bilgiye, akademiye yönelik yıkıcı yaklaşımı da TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen 2018 bütçesiyle ortaya koyduğu anlayış da maalesef ucuz emek gücü ile rekabet edecek bir Türkiye geleceğini hazırlıyor. l Bilim, bilgi, akademi Türkiye, tarihinde hiç yaşamadığı şekilde, hem ilk ve orta düzey eğitim hem akademik öğretim ve bilimsel üretim açısından bir yıkım tablosuyla karşı karşıya. Çöküşün nedeni belli: Özgürlüğün olmadığı, düşüncenin suç haline geldiği, özgür aklın bir tehdit olarak görüldüğü bir ülkede, tekil çabaları saymazsak, akademik üretimden, bilimden bahsedebilmek olanaksız. Ülkenin her alanında merkezileşen düzen, kendini üniversitelerde, bilim üretiminde de çok ağır hissettirdi. Türkiye’de KHK’lerle mesleklerinden atılan akademisyenleri hem işten hem hayattan koparan uygulamalar bitmek bilmedi. Akademik faaliyetlerini yurtdışında bile sürdüremesinler diye pasaportlarına el konuldu; hukuksuz bir biçimde yurtdışına çıkmalarına izin verilmedi. Demokrasiyi yok eden “sürekli OHAL” rejimi de akademiye ve bilime piyasacı bakan anlayış da hüküm sür meye devam ediyor. 2018 bütçesi de bu anlayışı yeniden üreten bir bütçe. OHAL devam ettiği sürece Türkiye bilim, teknoloji, sanayi üretemeyecek. AKP iktidarı, son 15 yılda Türkiye’de 120’ye yakın üniversite açtı ve tam da uyardığımız gibi, bunlar bilim üretecek genç akademik kadroların yetişmesini sağlamadı. Doktora sayısında ciddi bir artış olmasına, Türkiye 40 ülke arasında 16. sırada görünmesine rağmen, bilim üretimi açısından durum hiç de iç açıcı değil. Üstelik ARGE harcamalarında Türkiye 14. sırada olmasına rağmen durum böyle. “Bilimde Dünya’nın En İyi Ülkeleri’’ başlıklı karşılaştırmada 40 ülke arasında Türkiye uluslararası patent sayısında 34., bilimsel makale yazımında 36. sırada yer alıyor.1 Üniversite açmakla, adı ARGE olan harcamalar yapmakla gerçek bir bilimsel üretimin yapılamayacağı çok açık. Bu sorunu neden yaşıyoruz? Çünkü sadece akademisyenler kamu görevinden ihraç edilip hayattan koparılmadı. Aynı zamanda rektör seçimleri KHK yoluyla, tamamen bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştı. YÖK’ün Disiplin Yönetmeliği değiştirildi ve bir kez daha araştırmacılara bilim insanı olarak değil memur gözüyle bakan bir yaklaşım hâkim kılındı. Fişleme kültürü akademinin her yerine yayıldı. TÜBİTAK araştırmayla değil, fişlemeyle meşgul bir kuruma dönüştürüldü. Bu kuruma “yayın yapacakları da hakemlik yapacakları da editör olacakları da fişle ve bildir” diye görev verildi. TÜBA’nın siyasetin doğrudan müdahalesi yüzünden liyakat esasını ve bağımsızlığını kaybetmesinin ardından kurulan Bilim Akademisi’nin “Akademik Özgürlükler Raporu 20162017’’2 tüm bu gelişmeleri ve akademideki yansımalarını çok detaylı bir biçimde sunuyor. İktidarın bu yaklaşımının ülkenin bilimsel üretimini geliştirmeye değil, özgür düşünce üretimini kısıtlamaya ve ideolojik biçimlendirmeye yönelik olması tesadüf değil. Saray Rejimi’nin devamlılığı, devlet eliyle yaratılan rant sermayesiyle siyasi iktidar arasındaki karşılıklı bağımlı ilişkinin devamlılığını gerektiriyor. Öncelik özgürlükler, bilim ve bilgi değil. Bilakis modelin devamlılığı baskı, otoriterlik ve tekçi dayatmanın kuvvetlenmesine ihtiyaç duyuyor. Bu bağımlılık ilişkisinin sonuçlarını da iktidarın bu ilişkiyi gittiği yere kadar devam ettirme kararını da 2018 bütçesinden okumak mümkün. lk20a1y8ıp: Eykılondoamhaide bir AKP iktidarının, 2018 bütçesinde tercihini bir kez daha emekçiler başta olmak üzere üretici güçler aleyhine rant sermayesini güçlendirmeyi sürdürmekten yana kullanması, bütçenin hem gelir hem de harcama tarafında kendini gösteriyor. Bütçede bilim yok. İnovasyona, ARGE’ye, eğitime yatırım yok. Bilim insanı yok. Gelecek yok. İyi ücret, güvenceli iş yok. Yeterince istihdam yok. Emekçi yok. Üretim alt yapısını güçlendirmeye, üretimi özendirmeye yönelik doğru politikalar yok. Katma değer yaratan üretici yok. Hak temelli, sosyal adaleti sağlamaya yönelik sosyal politikalar yok. Dar gelirli, orta gelirli sınıflar yok. Yoksul yok. Emekli yok. Eşitlikçi bir vergi politikası yok. Peki ne var? Rant sermayesi var, Saray Rejimi’nin devamına uygun bir kaynak dağılımı var. 2018 bütçesinin, “var olan düzenin devamını sağlamaktan, hatta ekonominin daha da derin sıkıntılarla karşılaşmasından başka bir vaadi olmadığını” açıkça söyleyebiliriz. lTek hedef kâğıt üzerinde büyüme Rejimin ekonomik büyümeyi ülke de yaşanan sorunları çözmek ve ülkenin kalkınması için araç olarak değil, kendi içinde bir amaç olarak gören bir yaklaşımı var. Oysa ekonomik ve sosyal eşitsizlikler günden güne artıyor. Büyüme istihdamı ihtiyaç duyulan düzeyde arttırmıyor. Sürdürülebilir olmadığı için borçlanma kısır döngüsünü kıramayan bir büyüme devam ediyor. Ekonominin yapısal sorunları cari açık ve dış kaynağa bağımlılığı artırıyor, ekonomik kırılganlıkları derinleştiriyor. Bu sorunların hepsi 2018 bütçesinde iktidar tarafından göz ardı ediliyor. Bütçede eşitsizliği daha da arttıracak, istihdam piyasalarındaki sorunları daha da derinleştirecek tükenmiş bir modelin perçinlenmesi “devlet kapitalizminin” derinleşmesi var. lİşsizlik sorunu derinleşecek Bütçenin Türkiye’de giderek artan ve kalıcılaşan işsizliğe çare bulmak gibi bir meselesi yok. İşsizlik verileri, sorunun kaynağını ve bütçenin neden bir umut sunmadığını çok açık gösteriyor. ?KİMDİR Selin Sayek Böke, ekonomist, akademisyen, siyasetçi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İktisat Bölümü’nü bitirdi. Yüksek lisans ve doktorasını Duke Üniversitesi’nde tamamladı. Bentley Üniversitesi, Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyesi, Georgetown Üniversitesi’nde ziyaretçi öğretim üyesi, Bilkent Üniversitesi, Ekonomi Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Bilkent Üniversitesi, Ekonomi Bölüm Başkanlığı ve İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevlerini yürüttü. Çeşitli uluslararası kuruluşlarda görev yaptı. 2007’de Almanya’daki Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün verdiği Küresel Ekonomide Mükemmeliyet Ödülü’nü kazanan dört ekonomistten biri oldu. 2010’da TÜBİTAK Teşvik Ödülü aldı. Füsun Sayek Sağlık ve Eğitim Geliştirme Derneği kurucu üyesidir. Halen CHP Parti Meclisi Üyesi ve İzmir milletvekili. Yeterli istihdam yaratılması için, bunun toplumsal cinsiyet eşitliğini arttırıcı, kapsayıcı, eğitimle uyumlu bir tablo sergilemesini sağlamaya ve bir dizi reform ve politikayı barındıran bir bütçeye ihtiyaç var. Oysa bütçede kadına ekonomik özgürlük, eğitime yatırım, aktif işgücü piyasası politikaları yok. Bu, ekonomik kalkınma modelini değiştiren değil, var olanı sürdüren bir bütçe. Var olan model “işsizlik yaratan bir büyüme” anlamına geliyor. Saray Rejimi’nin ekonomik modeline dayanan 2018 bütçesi, işsizliğe çare olmayarak ve vergi ve zamlarla tüm yükü bir kez daha çalışanın sırtına yüklemiş oluyor. lBorçlanarak günü kurtarmanın bütçesi Bütçede AKP’nin tüketim kaynaklı ve borca dayalı modelinin devamlılığı >>
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle