Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 Kasım 2017 Cumartesi Akademi 3 ?KİMDİR Haldun Özen (19332002), doktor mühendis. Demokrasi ve insan hakları savunucusu. Nisan 1983’te 1402 sayılı yasanın Sıkıyönetim Komutanlığı’nca değiştirilen 2. maddesini protesto etmek için Karadeniz Teknik Üniversitesi’nden istifa etti. İnsan Hakları Derneği, Dil Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı kurucu üyesiydi. Yayımlanmış son kitabı Entelektüelin Dramı: 12 Eylül’ün Cadı Kazanı (2002) adını taşır. Mete Tunçay, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okudu. 1984’te Tarih ve Toplum dergisini yayımlamaya başladı. İstanbul Bilgi Üniversitesi, Tarih Bölümü’nün kurucu başkanlığını yaptı. Kuruluşunda yer aldığı Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı’nın Toplumsal Tarih dergisinin yöneticiliğini yürüttü. Türkiye Sol Tarihine Notlar: Tarih ve Toplum Yazıları (2017) ve Robert N. Bellah’tan çevirdiği İnsan Evriminde Din: Eski Taş Çağından Eksen Çağına (2017) yayımlanmış en yeni kitaplarıdır. >> hakikatlerin ifşasını kendi menfaatlerile mütenasip bir kontrol süzgecinden geçirir. Buna mukabil çok partili hakikî demokratik bir rejim ise, bizzat kendi mahiyetini inkâr tehlikesini göze almadıkça, bütün ilmi hakikatlere ve fikir cereyanlarına (bu mahiyetlerini muhafaza ettikleri müddetçe) kapılarını açık bulundurmakla ve ilim hayatını kendisine yakışan bir hürriyet ve muhtariyet çerçevesi içinde bırakmakla mükelleftir. [...] Esasen özerkliğin bir manası varsa o da, ferdin kendi yolunu bizzat kendi mesuliyeti altında kendi başına bulabilmesi ve bu hususta başkalarının emirlerinden ziyade kendisinin tecrübe ve bilgisine istinat edebilmesi demektir. lSola kapalı, sınırlı özerklik 2. Dünya Savaşı sonrasında Türki ye’deki demokratikleşme sürecinin bir denmektedir: Üniversiteler Yasası’ndan yüksek okul lar yasasına geçildi... Yasada egemen olan görüş, tüm yüksek öğrenim alanı nın tıpkı askerlik alanı gibi, bir bütün olarak, devlet yaşamının bir parçasını oluşturma doğrultusundadır ve bu alan çeşitli yönetim kademelerine bölünmüş olmakla birlikte yukarıdan aşağıya hiye rarşik olarak düzenlenmiştir. Piramidin tepesinde yer alan Yüksek Öğretim Kurulu, yüksek öğretim alanın da adeta bir kurmay işlevi görmekte, tek tek üniversiteler, yüksek okullar, fakül teler ve enstitüler, tıpkı birer birim gibi 1402’likler Mülkiye’de KHK ile ihraç edilen meslektaşlarıyla dayanışma içinde. ona bağımlı kılınmaktadır... Milli Eğitim Bakanı devreden çıkartılmakta ve yük yönünü de üniversitede özerk yönetime geçiş oluşturur. 13 Haziran 1946 tarihinde kabul edilen Üniversiteler Yasası ile tek üniversite sisteminden çok üniversite sistemine geçilir. Ancak üniversitenin özerkliğini kazanması da yine yeni kurbanlar vererek olur. Ankara Üniversitesi’nin kurulmasından kısa bir süre sonra Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi’nde bazı öğretim üyelerinin kadroları bütçe yasasından çıkarılır ve kendileri açığa alınırlar. Bunlar arasında Muzaffer Şerif Başoğlu, Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes de bulunmaktadır. Üniversiteye verilen sınırlı özerklik, sola kapalıdır. Bu sınırlı özerklikten de rahatsız olan yönetim sonraki yıllarda kurulan büyükkentdışı üniversitelerini, uzun süre özerk bir yapıya kavuşmaktan uzak tutmaya gayret edecek; akademileri ise yakın denetim altında tutmaya çalışacaktır. 1954’te Milli Eğitim Bakanı’na, öğretim üyelerini bakanlık emrine alma yetkisi tanınacaktır. Milli Eğitim Bakanı’na tanınan bu yetki, 27 Mayıs 1960’tan sonra 115 sayılı yasa ile kaldırılır. Bu gelişmenin ardından yeni bir üniversite tasfiyesi gelir. Bu geniş tasfiye ile üniversitedeki görevinden uzaklaştırılan 147 öğretim üyesi daha sonra görevlerine iade edilirler. l 1971’den sonra 1961 Anayasası, üniversiteye geniş ölçüde özerklik tanır. 12 Mart 1971’den sonra, üniversiteler üzerinde yeniden yakın denetim kurma arzuları belirir. Anayasanın üniversitelere ilişkin olan 120. maddesi değiştirilir. ODTÜ’den bazı öğretim üyelerinin görevlerine de bu sırada son verilir. Yürürlüğe konulan 1750 sayılı Üniversiteler Yasası Anayasa’ya aykırı maddeler taşımaktadır, yine de. Bu iki üniversite kısa süre içinde 100 yılı aşkın üniversite deneyimini adım adım yaşarlar. Zira, bu iki üniversitenin özerk olmasından birkaç yıl sonra ülkede yeniden özerkliğin kaldırılması ve yöneticilerin atanması gündemdedir. lÖzerklik kalkar, YÖK kurulur Önce Üniversiteler Yasası değiştirilir, yeni yasayla bütün üniversiteler kaldırılır, yeniden kurulur. Üniversite özerkliği kaldırılır, yönetimce atama yöntemi getirilir. Sorumsuz ve sınırsız yetki ile donatılmış YÖK kurulur. Durum, 1982 Anayasası ile pekiştirilir; YÖK Anayasa kurumu olur. Üniversitelerin özerkliği olduğu ve kamu tüzel kişiliği bulunduğu ilgililerce savunulsa da yeni bir tasfiye dönemi başlar. Üniversite öğretim üye ve yardımcılarına en geniş ve çeşitli tasfiye yöntemleri uygulanır; üniversite öğretim üye ve yardımcıları profesörlüğe, doçentliğe, yardımcı doçentliğe yükseltilmeme, uzmanlık alanları ile ilişkisiz ve görev yapma olanağı bulunmayan yerlere ders yılı ortasında bile atanma, çeşitli yollarla ve gerekçesiz olarak göreve son verme yöntemleriyle geniş bir tasfiyeye uğrarlar. Bu tasfiye, 1933 Hitler Almanya’sında görevine son verildiği için Türkiye’ye çağrılan ve üniversitede göreve alınan bir yabancı öğretim üyesinin Türkiye’deki eski öğrencisi olan bir YÖK başkanı tarafından gerçekleştirilir. Türkiye üniversitelerindeki bu son tasfiye dönemi son bulmuş değildir. Şimdiki sonuç 1253’tür. Ord. Prof. Dr. Ernst E. Hirsch, son gelişmelerden sonra yeni bir değerlendirme yapar. Bilim ve Sanat’tan aktardığımız bu değerlendirmede özetle şöyle sek öğretim alanında parlamentoya karşı sorumluluk ortadan kalkmaktadır... Yasanın temel amacı olan, ülkenin yüksek okullarını vesayet altına alma ve öğretim elemanlarının üniversite yaşamında etkide bulunma olanaklarını ortadan kaldırma amacı, ancak bu kadar açıklıkla ortaya konabilirdi. Bu yasa Türk üniversite ve yüksek okul elemanlarının suratına indirilmiş ağır bir tokattır... Üniversite Denetleme Kurulu’nun görevi, üniversitelerde eğitim ve diğer faaliyetlerin yasanın saptadığı amaç ve ilkeler ile YÖK’ün saptadığı ilkeler çerçevesinde olup olmadığını denetlemektir. Böylelikle, yasadaki amaç ve ilkeler her türlü yoruma açık olduğuna göre karalama ve ihbar yönteminin işlemesine olanak tanımaktadır. Artık böyle bir üniversitenin bilim özgürlüğü ya da bilimsel özerklikten söz edilemez... Bu yasa ile... Avrupa’da yüz yıllar içinde gelişmiş bulunan üniversite idealinin tarihsel temelleri Türkiye’den tasfiye edilmiştir. YÖK düzeni yalnızca üniversite idealinin Avrupa’daki tarihsel temellerini tasfiye etmekle kalmıyor, Türkiye’deki üniversite gelişmesinin tüm tarihsel temellerini de yok ediyordu. Türkiye’de üniversite gelişmesi böylece 1870’lerde ilk Darülfünun’un kurulduğu dönemdeki mertebesine indirgenmiş oluyordu. Üniversite tarihimizde artık yeni bir dönem, YÖK Darülfünunu dönemi açılmış oluyordu. YÖK Darülfünunu döneminde yapılan üniversite tasfiyesi de üniversite tarihimizin en geniş ve en sürekli tasfiyesi olma özelliğini kazanıyordu. YÖK Darülfünunları, başlangıçta, Osmanlı Darülfünunu dönemine dönerek yeni bir dönüşümün yeni başlangıcını vurguluyor, 1984 Türkiye’sinde de YÖK Darülfünunlarının başlıca meselesi yine özerklik meselesi oluyordu. n 1975’te, Üniversiteler Yasası’nın ana yasaya aykırı maddeleri Anayasa Mahkemesi’nce iptal edilir. 1 Özen ve Tunçay’ın aynı konuda dört ayrı makalesi daha yayımlanmıştır: “1933 Darülfünun Böylece özerk olarak kurulmaları da Tasfiyesinden Önce Darülfünun”, Yapıt 7 (EkimKasım 1984), 527; “1933 Tasfiyesi veya Bir Tek ha önce önlenmiş olan büyükkentdı Parti Politikacısının Önlenemez Yükselişi ve Düşüşü”, Tarih ve Toplum 10 (Ekim 1984), 620; şı üniversiteler, özerk olma fırsatı elde ederler. Erzurum Atatürk Üniversitesi bir süre sonra, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi ise ancak iki yıl sonra bu fırsattan yararlanabilirler. Milli Eğitim Bakanlığı’nca atanmış rektörler ve kurullar yerine seçilenler göreve gelir. “1933 Darülfünun Tasfiyesinde Hukuk, Edebiyat ve İlahiyat Fakültelerinden Atılanlar”, Yeni Gündem 11 (Ekim 1984), 1619; “1933 Darülfünun Tasfiyesinde (Fen ve Tıp Fakülteleriyle Eczacı Dişçi Mekteplerinden) Atılanlar”, Bilim ve Sanat 46 (Ekim 1984), 2125. 2 İstanbul: Necmi İstikbal Matbaası, 1335 [1919]. 3 İstanbul: Eser Matbaası, 1977. 4 Ankara: Mimarlar Odası, 1980. 5 2. baskısı, iki cilt olarak 1998’de Ankara Üniversitesi Yayınları’ndan. Ankara Üniversitesi Kitaplar Veritabanı’ndan, http://kitaplar.ankara.edu.tr, erişilebilir.