Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25 Kasım 2017 Cumartesi Akademi 13 >>Shylock’u içten içe kemiren aşağılamalar ve adaletsizlik, her kuşaktan insana insanlığın karanlık yönlerine ilişkin içgörüler sağlar. Shakespeare kendisinden önce yazılanlardan ödünç aldıklarını gizlemez. Dolayısıyla, onun metinleri, pek çok ölüyle aynı anda konuşma olanağı sunmakta, üstelik bu alışverişi Shakespeare tiyatrosunun haz ve ilgi odağı olmasının kurucu bir unsuru olarak benimsemektedir. Kitap okumanın yerini giderek kitle iletişiminin aldığı günümüz koşullarında Shakespeare’i eleştirel bir gözle incelemek, metinlerin diğer metinlerle kurduğu ilişkiler ve tiyatronun popüler gücü nedeniyle kitlesel hikâyecilik üzerine düşünme fırsatı da sunuyor. l Kitlesel hikâyecilik Kitlesel hikâyecilik, 21. yüzyılın en çetrefil konularından biri olarak edebiyat araştırmalarının akademik ilgisini hak eder. Kitle kültürünün var olan düzenle uyum içerisinde “tüketiciler” yarattığı ve egemen güçlerin çıkarlarına hizmet ettiği Frankfurt Okulu’ndan bu yana pek çok kez söylendi. Bu eleştirel bakışı sürdürürken, bir yandan da kitle kültürünün “özgürleştirici” ve bir ölçüde kitlelerdeki eleştirel düşünme potansiyelini ortaya çıkartabilecek bir yönü olduğunu savunanlar da yok değil. Asiller ve halk arasındaki ayrışmaya rağmen farklı sınıftan insanların aynı salonda buluşabildiği zamanların sanatçısı olan Shakespeare’in tiyatrosunun yüklendiği kitlesel rolü, bugün film ve dizilerin senaryoları üstlenmektedir. Hikâyeciliğin, anlatı kurma çabasının, toplumsal bir deneyim olarak bu tarihsellik içinde irdelenmesi, edebiyat araştırmalarının insani çıkarlara yönelmesi için önemli bir kavşak sunmaktadır. lÇehov okumayan doktor Geçtiğimiz günlerde, Ercan Kesal’ın 86. İzmir Enternasyonal Fuarı’ndaki edebiyat sohbetlerinde “Çehov okumayan doktora muayene olmayın” seslenişi Twitter’daki mizah potansiyeli ile birleşince, birkaç gün boyunca gündem “Salinger okumadığı için çavdarlı ekmek alınmaması gereken fırıncılar” ve “Proust okumadığı için gidilmemesi gereken berberler” gibi gülümseten örneklerle renklenmişti. Kesal’ı halkı aşağılayan bir figür olarak değerlendirme ve direksiyonu buradan seçkincilik eleştirisine kırma çabası belirginleştiğinde gülmece ikinci plana atıldı. Hazır olda bekleyen kalemşorlar tarafından “halkım neden böyle yapıyorsun, neden az gelişiyorsun?” yazıları yazıldı ve kültürün seçkinciliği ve “aydınların” geri Shakespeare’in güncelliğini hiç kaybetmeyen Macbeth ’inin 2015 tarihli sinema uyarlamasında Michael Fassbender ve Marion Cotillard. den gelen “halkı” kurtarmak için önden gidişindeki kibir vurgulandı. Tabii bu meselenin Cumhuriyet tarihinden yankılanan bütün tarihselliği de edebiyat tartışmasının üzerine boca edildi. lProust okuyan esnaf Twitter’da elin yükseltilmesi, “okuyan elitler”i esnaftan, doktordan ayıran unsurların Çehov’dan Proust’a “çekilmesi”, yüksek kültür ile kitle kültürü arasındaki geçişsizliğe duyulan inancın güçlü olduğunu düşündürüyor. Gülmecenin işaret ettiği düşünülen “acı gerçek” şu ki Proust okuyan esnaf bir oksimoron. Oysa işlerinden uzaklaştırılan pek çok akademisyenin esnaflık yaptığı günümüz Türkiyesi’ nde bu bileşke hiç de imkânsız değil. Kaldı ki, neredeyse tarihteki ilk örneklerinden beri biliyoruz ki, edebiyat bir yerde bir sınır varsa, o sınırın iki tarafa doğru da geçilebilir olduğunu göstermek için en iyi yoldur ve farklı kültür, sınıf ve psikolojideki insanları aynı kestirme çıkışta buluşturabilir. Dolayısıyla bugün, Shakespeare’in yüzyılları aşan metinlerinden cesaretle şunu sormak gerekiyor: Doktorun, bakkalın, berberin, işçinin Çehov, Proust, Salinger okumaması mıdır “normal” olan? Onların bir anlatının muhatabı olmasını engelleyen nedir? Bu kimin normali, nasıl oluştu ve neye hizmet ediyor? Bir metnin daveti herkese eşit de recede çekici gelmeyebilir. Yazılanlarla özdeşleşerek okumaya alışkın olanlar için, onları kendileri, geçmişleri ve özlemleri ile yüzleşmek zorunda bırakan metinler kriz anları yaratabilir. Edebiyatın ve diğer kitlesel anlatıların kültürel işleyişi, sınıfsal, tarihsel, politik ve psikolojik pek çok farklı etmenden beslendiği için sanatın yıkıcı gücünü oluşturan unsurlar her yapıtta farklı yüzler kazanabilir. Bu kişiselleşen ve farklılaşan deneyimlere karşın ortak olan kendisiyle baş başa kalarak “okuma” ihtiyacı, edebiyatın kitlesel potansiyelini sürdürmektedir. Shakespeare’den günümüze bu kitleselliğin farklı deneyimleri ile karşı laşıyoruz. Eğer edebiyatın herkes için olduğu gerçeği ve dönüştürücü gücü, esnafı edebiyat ile yan yana düşünmekte zorlananlar ve edebiyatın işleyişine ilişkin bir tartışmayı cımbızlayarak ideolojik mevzilerini sağlamlaştırmak için kullananlar için hâlâ ikna edici değilse, Demet Ş. Dinler’in İşçinin Varlık Problemi adlı incelemesinde sözünü ettiği edebiyat dergisi Katık’a bakmak zihin açıcı olabilir.9 Ankara’da geri dönüşüm işçilerinin çıkarttığı bu dergi, Twitter mizahını doruğa çıkaran sayısız kullanıcıyı haksız çıkaracak bir şekilde, okumayan, yazmayan insanlar oldukları ön kabulüne kapıldığımız pek çok kişinin içinde edebiyatın “kendiliğinden” bir direniş biçimi olarak var olduğunu hatırlatmaktadır. n 1 İstanbul Tiyatro Festivali’nde 3. Richard’ı sahneye koyacak Berlin Schaubühne Tiyat rosu güvenlik endişesiyle festivale gelmekten vazgeçti ve yönetmenlerinden Thomas Ostermeier, Süddeutsche Zeitung’a verdiği röportajda Türkiye’deki “keyfi” durumdan korktukla rını ifade etti. 2 Stephen Greenblatt, Shakespeare ve Kültür Birikimi, çev. Nilgül Pelit (Ankara: Dost, 2001). 3 Meltem Gürle, Ölülerle Konuşmak: Shakespeare’den Joyce’a Tutunamayanlar’da Edebi Miras Meselesi (İstanbul: İletişim Yayınları, 2016), 263. 4 Greenblatt, Shakespeare ve Kültür Birikimi, 54. 5 Cevza Sevgen, “Önsöz”, Macbeth içinde, çev. Sabahattin Eyüboğlu, 17. Baskı (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017), xxiii. 6 Özdemir Nutku, “Önsöz”, Fırtına, çev. Özdemir Nutku, 4. Baskı (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2017), vi. 7 Sevgen, “Önsöz”, xiv. 8 Mîna Urgan, Shakespeare ve Hamlet (İstanbul: YKY, 2014), 292. 9 Demet Ş. Dinler, İşçinin Varlık Problemi (İstanbul: Metis Yayınları, 2014).