Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
çok süslü laflar dönüyor ki ortada; özellikle sanat sergilerinde ya da fuarlarda... Bir konuşmaya başlıyorlar, okuduğunuz en ağır kitaptan daha sıkıcılar. Biz avam olsun dedik, sokak da bu manada tercih ettiğimiz bir yer, herkesin çıplak olduğu.... İster takım elbisesiyle gezsin, ister evsiz bir berduş olsun, herkesin duygusunun çıplak olduğu bir yer sokak.” Sürekli çalıştığı bir kadın arkadaşı var, kemik beyin takımı olarak ikisinin sayılabileceğini söylüyor. (Arkadaşı o gece orada olmadığı ve öğretmenlikle iştigal ettiği için ismini vermekten imtina ediyor.) O ikisinin haricinde, dostlardan mürekkep bir ekibin kombinasyonkorelasyon şeklinde onlara eklendiği, kimi zaman kalabalıklaşıp kimi zaman tenhalaşan bir tempoları var: “Bize yardım edebilecek insanlar hepsi. Videomuzu çekebilecek şunlar, fotoğrafımızı çekebilecek bunlar, stencil hazırlarken bize ek bilgi verebilecek, yaratıcı diyaloğu olan adamlar şunlar, dediğimiz arkadaşlar. Belli bir rehberimiz yok. Gece eğlenmeye dışarı çıkıyoruz mesela, ortamdan sıkılmışız, kalemlerimiz yanımızda oluyor ya da çantamızda sprey oluyor diyelim, hadi hemen bir şeyler yapalım diyoruz. Veya tam tersi, evde otururken, kalk bir şeyler yapalım; böyle... Bazen de hiç üretmediğimiz zamanlar oluyor. Çünkü akademik kariyer üzerinde çalışıyorum. Bir yandan da piyasada galeri altında çalışan değil de, galeriyle eşdeğer iş üretme gayretinde birisiyim; sergiler, fuarlar, okulun etkinlikleri oluyor. Bir de öğrencilik devam ettiği için bunun makalesi, tez aşaması, okul içi çizimleri var. Hiçbirine ihanet etmeden, hiçbirinin zamanından çalmadan hepsini idare etmeye çalışıyorum.” O kadar çok süslü laflar dönüyor ki ortada; özellikle sanat sergilerinde ya da fuarlarda... Bir konuşmaya başlıyorlar, okuduğunuz en ağır kitaptan daha sıkıcılar. Biz avam olsun dedik, sokak da bu manada tercih ettiğimiz bir yer, herkesin çıplak olduğu..” DARLANDIK TELİF İSTEYEN METALLICA’YI KALDIRDIK Önlerindeki rutin engeller nedir diye sorduğunuzda, valla o hiiiç belli olmuyor tonundan çalıyorlar. (Ve darlama/darlanma tabirini hakikaten çok seviyorlar.) İşin her aşamasında, çalışmadıkları yerlerden bir takım sorular geliyormuş. Misal, geçen sene, 1 Nisan’da yaptıkları, Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık kitabından esinlendikleri, Mama Santa Serisi’nden dem vuruyor: “O çalışmayı videoladık, videoda da fon olarak Metallica’nın çok sevdiğimiz bir parçasını kullandık. Onu internete koyduğumuz gün, mail yağmaya başladı Metallica’nın şirketinden; bilmem kaç bin dolar telif ödemeniz gerekiyor diyorlar. Ayrıca şu kadar tıkı geçerse, bizim şu reklamımızı yayınlamak zorundasınız falan... Biz fake’tir bu diyoruz, inanmadık koskoca Metallica’nın kalkıp böyle bir şey kovalayacağına. Adamın konserlerde sahnede kırdığı gitarların her biri, benim bir sezonda sanata harcadığım paranın üç katıdır en az. Çok fena darlandık, müziği değiştirmek zorunda kaldık.”Uğraştıkları insan paleti geniş. Metallica’sı da var, haminnesi de, beybabası da afacanı da, esnafı da, polisi de.. “Sokağa çıktığımızda illa ki tatlı tatlı teyzeler, amcalar oluyor böyle; sokakta iş yaparak gençliğimizi heba ettiğimizi söylemeyi ihmal etmiyorlar, sağolsunlar. Bir de bizden yaşça küçük olan, liselilerin falan tepkileri var ki bizi en çok o üzüyor maalesef. Marilyn Monroe Değil Makarna Salata diye bir iş yaptık mesela Haldun Taner Sahnesi’nin duvarına. Ki oraya iş yapmak, zaten çok riskli bir şey. Gittik, boyadık, yarım saat dans edip performans sergiledik. Büfecilerle dolmuşçular zaten epey sıkıntı yaşattı; bir de gençler gelip siz kimsiniz, neyin kafasındasınız deyince morali bozuluyor insanın. Kendisi tam öğrenme çağında halbuki, bir şeyler denemeden gelip bizi darlıyorlar.” Gecenin bir vakti dağılırken, bol şans diliyoruz karşılıklı. Sokakar geniş olsun dar olsun, o dert değil; iş ki darlayan olmasın. YORUM BENİM KİME NE “Acil Sanat için daha önce sergilenen bir işimi dönüştürmüştüm. Yan yana biri kırmızı, biri siyah iki bank yerleştirdik. Kırmızının altına Bu Bir Bank, siyahın altına Bu Bir Banksy yazdık. Acıbadem’de üç ayrı duvara vurduk o işi; geri dönüşü tuhaf oldu. ‘Bankalarla ilgili yaptığınız işler çok iyi olmuş, Medici Ailesi’ne gönderme mi var?’ diye soran oldu! Yani sanattan da anlıyor ama Banksy’yi banka sanıyor! Bizi bayağı bir şaşırttılar; dedim ki ben bu kafaya erişemedim, erişemem yani.” İki kişilik beyin takımının dışında Acil Sanat’çılara dostlardan katılımlar oluyor. Sanat piyasasındaki süslü laflara inat, onlar “avam” olmayı tercih ediyor. 29 MART 2015 11