Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sokak için Acil Sanat vakti Hiç beklemediğiniz anda Acil Sanat’çılarla karşılaşırsanız, onlara olur olmaz anlamlar yüklemeyin e mi?: “Biz graffitici, stencil’cı ya da afişlemeci değiliz. Street art (Sokak sanatı) kafasındayız. Yaptığımız sanata bir kişilik yüklemedik, o yüzden bir tarafımız falan da yok. Duygu iletişimi yaptığımız iş, başka bir şey değil.” Graffiticiler arasında Paris Sokağı olarak anılan Ayrılık Çeşmesi’nde, çirkin mi çirkin bir köprünün ayağındayız. Az önce, o heyula gibi beton yığınını az biraz espri ve estetikle donatma gayretindeyken, erketede duran arkadaşa rağmen, polis ekibine ebelendik! Saat gece yarısını çoktan geçmiş. Kimliklerimizi toplayıp GBT kontrolü yapan devriye, duvarda gördüğü şeylere “daha iyi akıl erdireceğini” düşündüğü “nispeten uzman” bir ekibi çağırmış, onları bekliyoruz. Beş dakkaya kalmadan geliyorlar. Şansa bak ki son üç senedir, yüzünde hasbelkader tebessümü andıran bir ifademsi gördüğüm yegane polis memuruna rastlamışız; ona kibar ötesi bir lisanla “terörist” olmadığını, sanatçı olduğunu anlatmaya çalışıyor Acil Sanat’ın kurucusu Sefa Çakır. Uğur, polislere fotoğraflarını çekip çekemeyeceğini soruyor. “Kötü polis” rolünü üstlendiğinde hemfikir olduğumuz bir başka memur, üzerine fosforlu pembeyle çizgi çekildiği hâlde penisi rahatlıkla görülebilen bir çıplak erkek heykelinin resmedildiği stencil afişini gösterip; “Tabii, oldu; beni hatta şunun önünde çek; tövbe tövbe” diyerek suratını sallıyor. Ne hikmetse, hadisesiz dağılıyoruz. Hadisesiz dağılıyoruz ama 10 GECE PERFORMANSI Acil Sanat’ın bu geceki afişleme çalışması da tamamlanamıyor. Daha spreyle çerçeveler çizilecekti, eserin son halinin fotoğrafları çekilecekti. Höfff... BİR BAŞKASININ İŞİNİN ÜZERİNİ KAPATAMAZSIN! Olay mahali’nden uzaklaşırken, getirdiği malzemelerden bir tek “ahretliğim” dediği saplı süpürgeyi alıyor yanına Sefa Çakır; bidon bidon suları, yapışkanları geride bırakıyor. “Bakmayın öyle ortalığı kirletiyormuş gibi göründüğüne, onların bir bırakılış amacı var” diyor: “Bir adam, duvarı komple cephe olarak boyamaz. Yanına başkası gelir; atıyorum, onun metal grisi yoktur, bir önceki arkadaş gri bırakmıştır, onunla devam eder, ya da sarıyı bırakır, kalemini bırakır... Onlar çöp değildir, boşa da gitmez; bir sonraki değerlendirir; tamamen tükendiğinde de pisliği kaldırılır.” Sokak sanatının etik geleneğinde başka nasıl incelikler var diye sorunca; “E, bir başkasının işinin üstünü kapatmazsınız tabii” diyor: “Yoksa hemen ertesi gün, bir gecede sizin Türkiye’de yaptığınız bütün işleri kapatırlar. Biz sokakta çalışıyoruz neticede. Kimse bize ödenek filan vermiyor, herkes kendi başına bir gayret içinde. E, hep de tanıdık insanlarız; sokaktan arkadaşımın işinin üzerini niye kapatayım?” Bu akşam, afişlediği işlerden İstanbul İçin Sefa Vakti misal, son iki seferdir kullandığı bir işmiş: “Bu zamanda her şey öyle bir sürate bağladı ki bir kişi, bir tane sanat etkinliğine katılıyor, hemen başlıyor; şimdinin genç sanatçısı benim, piyasa artık benden sorulur demeye. Yok öyle patladım, yok böyle patladım... İstanbul için iftar vakti klişesine gönderme yaparak, kendimle tatlı tatlı dalga geçeyim istedim.” Acil Sanat grubunun kurucusu ve sabit elemanı M. Sefa Çakır, 25 yaşında, Marmara Üniversitesi Resim Öğretmenliği mezunu; şu anda Yeditepe Üniversitesi’nde plastik sanatlar üzerine master yapıyor. Kendine çizdiği yolun akademik bir kariyer olduğunu söylüyor. Onun dışında, güzel sanat işleriyle piyasada da yer alabilmek istiyor. Az önce, o heyula gibi beton yığınını az biraz espri ve estetikle donatma gayretindeyken, erketede duran arkadaşa rağmen, polis ekibine ebelendik! TÜKETEN TOPLUMUN İÇİNDE ÇOK ÜRETEN BİR GENÇLİK VAR Bundan dörtdört buçuk yıl önce, yaptıkları işlerin önizlenimleri için sokağa çıkmışlar. Acil Sanat ismi altında ilk işleriniyse tam geçen sene, 1 Nisan’da yapmışlar: “Muhabbetinden, hayata, sanata bakış açısından haz aldığımız insanlarla bir araya geldiğimizde yaşadığımız duygu alışverişini, bir eyleme dönüştürme kararı aldık. Devamlı tüketen toplum, tüketen toplum denir. Fakat o tüketen toplumun çok fazla üreten bir gençliği de var. Bunu göstermek bir tür borç gibi oldu artık.” İş yaparken “sokakta, dokundukları yerleri dönüştürme, o sokağın tarihi dokusunu ya da aurasını etkileme derdinde” olmadıklarını söylüyor Çakır. En çok tercih ettikleri yöntem afişleme: “E artık o kadar 29 MART 2015 Ebru Çapa Fotoğraf Uğur Uçan