Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Otomobili yok. Dahası ehliyeti yok. Merakı da olmamış hiç. Ama almak istiyor. İstanbul’da değil ama tatillerde bir araba kiralayıp gezmek istiyor. İlginç ama sokakta fazla tanınmıyor. O nedenle metroda, dolmuşta rastlamak mümkün. okuyor ama bu yıl konservatuara hazırlanıyor. Aileye bir oyuncu daha gelecek mi, göreceğiz. Eğitim hayatı konservatuara kadar gayet standart. Düz ilkokul, düz ortaokul, düz lise. Fakat bu esnada sokakta mahallenin çocuklarını etrafına toplayıp kumpanya kurmalar, annesinin elinden tutup götürmesiyle semteki tiyatro kursuna yazılmalar... Hiç tiyatroya gitmeden oyuncu olma kararı Konservatuara da anne babasının teşvikiyle giriyor. İstanbul Devlet Konservatuarı’nı rahat rahat kazanıyor. İlk zamanlarda çok gülüyormuş konservatuarda olup bitene. O dil, o hiç karşılaşmadığı vurgulara sahip konuşma biçimleri... Aman efendimler, sepet efendimler... Hepsi bir şaka gibi geliyormuş ona. Öğretmenleri konuştukça sebepsiz yere güldüğü için çokça sınıtan atılmışlığı var. Kartal’da geçen çocukluğu boyunca tiyatro, oyunculuk ilan hep televizyonda gördüklerinden ibaret. Hiç tiyatroya gitmeden oyuncu olmasına karar verilen birisinden bahsediyoruz. Bu durum oyunculuğa dair düşüncelerini de şekillendirmiş aslında. Oyunculuğun bir insanda varsa var, yoksa yok bir yetenek olduğuna inanıyor. Ve eğer varsa bir şekilde kendisini kaçınılmaz olarak göstereceğine. Rol yapmanın, bir role girmenin iki güzel mimik, iki vurgulu tirat, iki anlamlı bakıştan, yani vasati 40 çöpten öte bir şey olduğunu düşünüyor. Oyunculuğun kökeninde adı üstünde, oynamak, bir oyun Okan Bayülgen’in Disko Kralı’ndaki efsane Nahide Ekengil tiplemesi aslında bir anlamda sahnede çıkmış ortaya. Tamam, makyaj, saç, aslında türkücü ama ilk elektropop albümünü yapmış sanatçı tiplemesi ilan doğaçlamaya dair bir ipucu vermiş. Fakat karakterin o kadar tutmasının nedeni bütün ayrıntıların sahnede doğaçlama bir biçimde vücuda gelmesi. Nahide Ekengil kurmak olduğuna inanıyor. Ciddiye alıyor, daha da önemlisi oynamayı çok seviyor. Oynarken oradaki fırlamalığı, hikayenin bir parçası olma halini beğeniyor. Bulaşık yıkarken rolünden bir repliğin doğru vurgusunu çıkarabilmekten zevk alıyor. Yaptığı iş konusunda ukala. Ama öyle tepeden değil. Bu işi yaparken hayatı boyunca pek zorlanmamış. Oyunculuk ona hep kolay bir iş gibi gelmiş. Üç ay uğraşsa bir rolü çıkarmak için, yine de beceremese...Bir türlü olmasa... Oyunculuğa ait böyle hikayeleri pek yok. Zorluğu hayatının başka alanlarından tanıyor, biliyor. artık bir yanlış üç doğruyu götürmüyor Hiç mi kötü yanı yok bu kadının? Var. Tahammülsüz. Zekasına duyduğu güven onu diğer insanlara karşı tahammülsüz hata zaman zaman biraz kırıcı yapmış. Ona ukala denmesi de belki de biraz bu yüzden. Fakat neyse ki durumun farkında. Son iki yıldır bu halden kurtulmaya çalışıyor. Tek cümlesiyle bir insana not vermekten vazgeçmeye çaba gösteriyor örneğin. Karşısındakinin bir yanlışının üç doğruyu götürmesine izin vermiyor artık. Aslında bu halinin de kendisine çok güvenmekten ziyade, insan olana çok güvenmemekten geldiğini düşündürüyor. ‘İnsan aslında yazık bir yaratık değil mi ama?’ cümlesi çıkıyor ağzından. Konservatuardan sonra dublaj yapmaya başlıyor. Tam da, eyvah lar olsun, okul biti, peki şimdi ne olacak dediğinde. O kadar uzun süre dublaj yapıyor ki bir süre sonra hayatı boyunca yapacağı işin bu olduğunu düşünmeye başlıyor. Neyse ki öyle olmuyor. Sonra oyunculuğa geçiyor. Aslında çok da yavaş olmuyor bu geçiş. Oyunculuk imkanı ortaya çıktığında birden dublajı bırakıyor. Pat diye... Hayatında pek çok konuda olduğu gibi, yeni olan eskiyi büyük bir dalga misali hızla alıp götürüyor. Şimdilik oynamaktan memnun. Dizilerdeki şartlar kötü evet ama oynama imkanı ona yetiyor. Rol olsun, o oynasın. O derece... istanbul’dan gitmek toprakla uğraşmak istiyor Oyunculuğa yakın zamanda nokta koymak gibi bir niyeti kesinlikle yok. Amma velakin çok da uzak olmayan bir gelecekte toprakla uğraşmak istiyor. Bu anlamda bir gelecek kaygısı yok. Para kazanmayı ufak yaşlardan bu yana biliyor. Evden çalışan annesine kardeşleriyle birlikte nöbetleşe yardım ederlermiş. O yüzden para kazanmak ona yabancı değil. Bir şekilde aç kalmayacağına inanıyor. Tamam, şimdiye kadar har vurup harman savurmamış ve parasını biriktirmiş ama en kötü senaryoda bir kafede garsonluk yapmak ona tuhaf ve olmaz gelmiyor. İstanbul’un dışında yaşamaya başlayıp proje oldukça İstanbul’a gelmek, sonra yeniden toprağına dönmek istiyor. Bunun için yer bakıyor. Yer bakınırken tek şartı var: Kentsel dönüşümden uzak durmak. Beş Kardeş Nihal Yalçın’ın son dizisi. Dizi şu sıra ara vermiş durumda. Yaza devam edecekmiş. Set ekibini de, oyuncu arkadaşlarını da çok sevmiş. Keza yönetmen Onur Ünlü’yü de. Neredeyse altı aylık bir emeğin sonucu olarak çekilmiş beş bölüm. Ekip şimdi yazı bekliyor. Yalnızlık yakın zamana kadar pek aşina olmadığı bir hal. Yedi yıllık bir ilişkiden bir buçuk yıl önce çıkmış. Ondan öncesinde kalabalık ailede, kalabalık bir hayat. Son bir buçuk yılın ilk zamanlarında evde tek başına kalmaktan bile korkuyor, uyuyamıyormuş. Sonraları geçmiş. Şimdilerde tek başınalığa fazlasıyla alışmaktan yana dertli. 22 MART 2015 Antabus Nisan ayında oynamaya başlayacağı Antabus oyununu kendisi istemiş. Kadına şiddeti konu alan kitabı okuduktan sonra, yazarı Seray Şahiner’le iletişime geçmiş ve kitabı oyunlaştırmak istediğini söylemiş. Şahiner’in elindeki oyun taslağının üzerine çalışılmış ve Antabus ortaya çıkmış. Ortaya iyi bir iş çıktığına inanıyor. 7