19 Kasım 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YEME/İÇME Bu yemekleri hayatımın sonuna kadar yiyebilirim Esnaf lokantasına da, seyyar köfteciye de Türkiye’de yaşayanlardan daha hakim olan Ansel Mullins, sadece yemeklere değil, mutfaktaki hikâyelere de hayran. turist olarak gelmiş ve geldiği gibi burada yaşamaya karar vermiş. Aklımdaki soruyu soruyorum, Ansel sen ne yedin de bu kadar etkilendin bu Türkiye yemeklerinden? İlk ne yediğini hatırlamıyor ama etkilendiği günü hatırlıyor. Küçük bir lokantada sulu yemeklerle, bezelye yemeği, İzmir Köte’yle tanışmış. Birkaç tane restoran daha görmüş: “O kadar mutlu olmuştum ki. 13 yıl önceydi. Şöyle düşünmüştüm. Bu yemeği hayatımın sonuna kadar yiyebilirim ve kendimi çok iyi hissederim.” ALABAMA’NIN TADI KARADENİZ YEMEĞİNDE Hayatının çoğunun yemek yiyerek, araştırarak, sohbet ederek geçtiğini söylüyor Mullins. “Çalışıyorum, yavaş yavaş yazıyorum, ne kadar öğrenebilirim, nasıl paylaşabilirim diye düşünüyorum her seferinde. Kitabın beşinci baskısı yayımlandı. Özellikle Türkiye’de tanıştığım insanların çok iyi olmuş demeleri öyle iyi bir duygu veriyor ki!” Sadece turistler için değil expatlar ve tabii Türkiye’de yaşayanlar için de yazıyorlar. Bir ara Türkçeye de çevrilmiş ancak yazılar aynı hissi vermeyince vazgeçmişler. “Bu küçük lokantalardan bulunduğunuz semte ya da Türkiye’de neİstanbul’un Arka Sokak Lezzetleri kitabını ilk gördüğüm günü hiç unutmam. Boğazına düşkün bir insan olarak aman ne varmış ki hissiyatıyla karıştırdığım kitapta en fazla beş tane tanıdık dükkan görünce biraz bozulmuştum. Çevirip yazarlarına baktığımdaki şaşkınlığım bambaşka oldu. Ansel Mullins, Yigal Schleifer. 25 yıldır İstanbul pisboğazıyım siz ne ara buralara gelip de benim yemek yemediğim yerlerde yediniz? Mullins’le buluşmaya doğru giderken yıllar öncenin kıskançlığını cebime koymuş yürüyordum. Aklımda başka bir soru vardı. İnsan İstanbul’da ilk ne yemiş olabilir de, hayran olup yemek yazarı olur? Mantı mı, menemen mi, Hasanpaşa kötesi mi diye düşünürken Lades Lokantası’na vardım, Mullins’i de garsonla konuşurken buldum. Çay istiyordu. İstanbul’un ara sokaklarını tanıdığınız bir sürü insandan daha iyi biliyor. Bir restoranın sahibini ya da garsonunu mu tanıyorsunuz? Ansel Mullins de tanıyordur. 2009’dan beri istanbuleats.com adresindeki bloglarında Türkiye’nin küçük lokantaları hakkında yazıyorlar. Ortağı Yigal Schleifer Washington’da yaşıyor ama sık sık Türkiye’ye geliyor. Mullins 2002’de Türkiye’de benim çok ilgimi çeken bir göç hikâyesi var. Neden Cağ Kebabı en iyi Sirkeci’de çünkü Erzurumlu birisi gelmiş buraya yerleşmiş. Son 50 yılda milyonlarca insan gelmiş İstanbul’a. Bunlar çok iyi hikâyeler. ler olduğunu öğrenebiliyorsunuz. Bu süreçte çok güzel yerler keşfettik, bir sürü şahane aileyle arkadaş olduk. Evet siz de, benim Türk arkadaşlarım da, onların babaları da buraları biliyordu. Ancak bizim için yeniydi ve bu hikâyeler hiç kaydedilmemişti.” Mullins’in Karadeniz Mutfağı’na kişisel bir merakı var. Zira ailesi Alabama’da yaşıyormuş. Alabama’nın mutfağında kullanılan malzemeleri sayıyor. Karalahana, mısır ekmeği, kuru fasulye. Karadeniz yemekleri yediğinde kendisini evinde hissediyormuş. FATİH’TE İYİ BİR PASTANE İÇİN DÖRT SAAT Mullins’e siz gözümüzün önündeki mutluluğu fark etmemizi sağlıyorsunuz diyorum. Kaç kişi kereviz yemeğine böyle bir sevgiyle yaklaşır ki? “Biz sizin ikinci kez bakmanızı sağlıyoruz. Türkiye’nin yemek açısından ne kadar mükemmel olduğunu siz de yeni yeni fark ediyorsunuz. Bu Sirkeci’deki köteci mükemmel diye coşkuyla konuştuğum zaman arkadaşlarım yani evet, güzel işte gibi tepkilerle yetiniyorlar. Biz size elinizde ne kadar güzel bir şey olduğunu hatırlatıyoruz. Türklerin vakti yok, herkes çok çalışıyor. Yani mesela senin günün dört saatini Fatih’te geçirip iyi bir pastane bulmak ya da ustalarla sohbet etmek için vaktin yoktur değil mi?” diyor. Gerçekten bir restoranda sabahları domateslerin soğanların doğranması ne kadar sıradan bir olay değil mi? Mullins için değil. “Burada sabah restoran açılır açılmaz taze sebzeler doğranmaya başlanıyor. Bu dünyada o kadar nadir bir şey ki. O dünyaca En sevdiği 10 Lades Beyoğlu Çiya Kadıköy Sıdıka Beşiktaş ve Moda Adem Baba Arnavutköy Meşhur Filibe Köftecisi Sirkeci Zübeyir Ocakbaşı Beyoğlu Akdeniz Hatay Sofrası Fatih Antiochia Beyoğlu Ciğerci Mustafa Karaköy, seyyar Gümrük Karaköy Bizim Lokanta İzmir 22 Sinem Dönmez Fotoğraf Kaan Sağanak ünlü büyük restoranlarda donmuş sebzeler kullanılır. Ben Michelin yıldızlı restoran açılmış, dünyanın en iyi suşi şei Türkiye’deymiş gibi şeylerle hiç ilgilenmiyorum. Annenin yemeğini hatırlatan yemekleri yapabilmek benim için başarı. Yüzlerce yer gezdim. 5060 tane köteci yazmışımdır. Her biri birbirinden farklı. Bir ustayla sohbet etiğinde bir sürü şey öğreniyorsun. Nereden gelmişler, babaları nereden gelmiş hep sorarım. Yazmaya o mutfaklara girip ustalarla ne kadar kolay konuşabildiğimi fark etiğimde karar vermiştim. En sevdiği yemeği soruyorum mercimek yemeği cevabını alıyorum. Evet bildiğimiz yeşil mercimek yemeği. Evde de yapmayı denediğini söylüyor, tanıştığı insanlardan yemek tarileri alıyormuş. Köteci Hüseyin’e gitmeye karar veriyoruz. Ama içerisi hınca hınç dolu. O sırada anlatıyor. Köteci Hüseyin’in oğlu Cumhur yapıyormuş şimdi köteleri. İlk görüşme talebini reddetmemiş Cumhur ama pek de önemsememiş. Sonra birden köteciye turistler akın edince Cumhur çok mutlu olmuş, dolayısıyla Mullins de. İçeri giremeyecek kadar kalabalık olduğu için kapıda bir süre bekliyoruz. Karşıdaki berberi gösteriyor: bu da benim berberim Osman. Sonra Zübeyir’e gidelim mi diyor, oradakileri seviyormuş. Zübeyir’in hastasıyım reddeder miyim hiç? Zübeyir’le, ortaklarından Hamit’le, garsonlardan Cevdet Abi’yle selamlaşıp kucaklaşıyorlar. Kaburga ısmarlıyoruz. İşim çok zor gördüğünüz gibi diyor, kaburga yemek ve bundan çok zevk almak. 22 MART 2015
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle