17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Özgür Mumcu Kendine diktiğin ceketi bir gün başkasına kaptırmak da var! Kuvvetlerin birleşmesi, iktidarın bir merkezde yoğunlaşması eski bir sağ releks. Başkanlık sistemi, başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına gelen sağ liderlerin kronik talebi. Fakat unutmamalı: Kendine diktiğin ceketi bir gün başkasına kaptırmak da var! diği bir rejim. Ancak başkancı sağ, muhalefeteyken başkanlığa karşı çıkabiliyor. Genel olarak siyasetin sağ kanadının başkanlığa yatkınlığı sadece geleneksel olarak oyların yüzde 6570’inin sağ eğilimli olmasına dayanmıyor. Bir başka bir gerekçe de denetimden hazzetmeme. Uzun siyaset maratonunun sonunda kendini cumhurbaşkanlığında bulan siyasetçilere bir süre sonra sıkıntı geliyor. Memleketimizde güçlü bir başbakanlık geleneği var. Başbakanlığa alışan sonrasında vardığı yer ister Çankaya köşkü olsun ister Aksaray, daralıyor. Bu sıkıntı ve daralma neticesinde akla hemen başkanlık sistemi geliyor. Senelerce başbakanlık yapmış olan biri asıl gücün elinden gitmesini kaldıramıyor. Hem de belli ki siyasete başarılı olmuş ve ödülünü cumhurbaşkanlığıyla almışken. Bu, ara ara sahneye konan bir oyundur. Neredeyse gelenekselleşmiştir. Özal, Demirel, Erdoğan... Gül’ü hariç tutarsak başbakanlıktan cumhurbaşkanlığına gelen sağ liderlerin kronik talebi başkanlık. Cumhurbaşkanının çıktığı partide güçlenmek isteyenlerle muhalefetin ise kabusu. Mesela bugün “Başkanlık sistemi diktatörlük getirir diyeni gırtlaklamak istiyorum” diyen en büyük başkanlık rejimi savunucusu Burhan Kuzu. Kendi siyasi ikri muhalefeteyken Özal’ın başkanlık sistemi isteğine ne cevap vermiş hatırlayalım: “Böyle bir teklii cumhurbaşkanı yapamaz. Buna yetkisi yok bir kere. Anayasa değişikliği teklii Meclis’ten gelir. Bugünkü yetkisiyle cumhurbaşkanının buna hak ve yetkisi yok. Buna rağmen böyle bir teklite bulunması biraz garip görünüyor. Fakat başka güvendiği bir şey varsa bilemem. Gayri resmi yollardan yaparım diyorsa bu da tarafsızlık ilkesine uymaz.” Yirmi beş sene evvelinin haberinden bu alıntı. Haberin başlığı “Özal Diktatörlüğü mü?” Manşeti kim atmış? Bugün AKP milletvekili olan Şamil Tayyar. İnsanların ikri değişir elbete. Fakat burada görülen ikrin değişmesi değil iktidara mesafenin değişmesi. Mesela Burhan Kuzu daha sonra Özal’a danışman oldu ve “Özal’ın aklına başkanlık sistemini sokanlar10 egeMenliğe ortaK isteMez! Celal Bayar, 1960’larda “Anayasa Mahkemesi, özerk üniversite, özerk TRT”ye aynı gerekçeyle karşı çıkmıştı. “Milli egemenliğin kullanılmasına yeni ortaklar” getirilmesinden hiç memnun değildi. Tayyip Erdoğan’ın kontrol edemediği Anayasa Mahkemesi’ne ve bağımsız Merkez Bankası’na veryansını gelenekten kopmadığını gösteriyor. Cumhurbaşkanı, başkanlık arzulayan selelerine göre hedeine daha yakın. Aslında arkaik bir düşünceyi temsil ediyor. “Millet beni seçti, egemenliği ben tek başıma kullanırım”dan ibaret bir görüş bu. Anayasa Mahkemesi, Merkez Bankası, özerk üniversite falan kabul etmez. “Devlet benim” diyen XIV. Louis’den pek farkı yok. O da koca Versailles Sarayı’nı boşuna diktirmemişti. Milli irade ve demokrasi kavramlarını sığ bir mutlakiyetçiliğe bahane eden bu “devlet benim” anlayışının kendine ABD ya da Fransa’daki gibi bir dengefren mekanizması getireceğine inanan varsa dikkat edin iktidara mesafesi kısalmış demektir. Onlar da Miterand örneğini unutmamalı. Kendine diktiğin ceketi bir gün başkasına kaptırmak da var. Aksaray KöKleri abdülhaMit tartışMasında Kuvvetlerin birleşmesi, iktidarın bir merkezde yoğunlaşması eski bir sağ releks. Celal Bayar’dan bu yana böyle. Karşısında ise kuvvetler ayrılığına önem veren ve iktidarın kullanılmasını çeşitli organlara dağıtarak bir fren ve denge arayışında olanlar var. Birinci gruptakiler diğerlerini vesayetçilikle, ikinci gruptakiler ise birinci gruptakileri diktatörlükle suçlayagelir. Eski bir tartışma bu. Kökleri Abdülhamit “kızıl sultan” mı “ulu hakan” mı tartışmasına kadar iner. İçişleri bakanı Ekan Ala’nın “Anayasa’yı tanımıyorum” demesi de bu eski tartışmada bir şey değişmediğini gösteriyor. Ala, Anayasa’nın “Millet, egemenliğini, devletin anayasal kurumları eliyle kullanır” hükmüne karşı çıkıp isyan ediyor:Hiçbir anayasal kurum millet egemenliği kullanma yetkisine sahip değildir, tanımıyorum.” dan birisi olduğumu düşünüyorum” diye övünmekten geri durmadı. Konu Burhan Kuzu konusu değil. İktidara yakınlaşınca başkanlıkta keramet bulmak eski bir alışkanlık. Mitterand bir zaManlar darbe derKen Fransa 1958’de yarı başkanlık sistemini seçti. Siyasi bir krizde olan ülkede general De Gaulle’ün dayattığı rejimi Fransız solu uzun zaman eleştirdi. Oy dengeleri iktidara gelmelerine olanak verecek gibi değildi. François Miterand, 1965’te yarı başkanlık sistemini “Sürekli Darbe” diye eleştiren bir kitap kaleme aldı. Gelgelelim kitaptan on yedi sene sonra devlet başkanı seçildi. Kitabı hatırlatanlara “tarihte kalmış bir polemiği devam etmeyi gereksiz bulduğunu” söyledi. Bu defa ağlama sırası Fransız sağındaydı. Miterand’ın başkanlığı diktatörce kullandığından şikayet ediyorlardı. Siyasetçiler için başkanlık nadiren ilkesel bir mesele. Mesela Necmettin Erbakan’ın başkanlık sistemini teklif etiği bilinir. Ancak başkanlığı isteyen Özal olunca o dönem muhalefete olan Refah Partisi Genel Başkanı Erbakan, Özal’ın “başbakanı yok sayan” bir tutumla başkanlık sistemine yöneldiğini ve Anayasa suçu işlediğini söyleyiverir. Başkanlık, bir seçimde başkan seçtirebileceğine inanan sağın sev Versailles Sarayı 22 MART 2015
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle