26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay?yahoo.fr MİLİON TAŞI Dünyanın her neresinde olursa olsun, kentlerin, yerleşimlerin bir merkez noktaları vardır. İşte o nokta kentin orta yeri olarak kabul edilen mekandır. Bizans döneminin İstanbul’unda kentin ‘‘sıfır’’ noktası olarak kabul edilen yer Ayasofya’nın önünde uzanan Augustein (Zafer) Meydanı’nın batı ucunda yer alıyordu. Bugün, Yerebatan Sarayı’nın girişinin hemen arka tarafına düşen ve hızlı tramvay yolunun kenarındaki çukurluk bir yerde yükselen Bizans dönemine ait mermerden yapılmış sütun formundaki taş bir zamanlar burada bulunan kentin ‘‘sıfır’’ noktasını gösteren görkemli Milion Anıtı’ndan günümüze kalmış yegane parça olarak görülmektedir. Bizans dönemi İstanbul’unda, kentin ortasından geçip giden ve Yedikule surlarındaki İmparatorluk Kapıs’ında son bulan, ana cadde Mese üzerindeki dört sütunlu Milion Anıtı, ilk defa adını kente veren, İmparator I. Konstantinus tarafından 320’li yılların sonralarında yaptırılmış, Bizans’ın altın çağı olarak kabul edilen 527565 yılları arasında da I. Justinianus yenilenerek üzeri güneş çemberi şeklinde bir taçla süslenmiş. İmparatorluğun önemli merkezlerinin başkente olan uzaklıkları her zaman anıttan itibaren ölçülmüş, yol kenarlarına koyulan kilometre taşları da buradan itibaren yapılan mil hesabına göre yerleştirilmiş. Bizans döneminde, yollar Roma mili uzunluğuna göre hesaplanıyordu ve bir Roma mili, yaklaşık 1480 metreye eşitti. Aslında Roma’da ve daha başka kentlerde yerleşimler arası mesafeler şehir kapılarından itibaren hesaplanıyordu ama, Bizans, bu mesafe hesaplamasını sembolik olarak Milion Anıtı’ndan itibaren yapıyordu. Ayrıca bu anıt, Roma’da bulunan tarihi kaynaklarda adı Altın Milion anlamına gelen ‘‘Milion Aureum’’ adındaki ünlü bir anıtsal esinlenerek yapılmıştı. Yüzyıllar öncesinin İstanbul’unda; Bizans’ın ortasından geçip giden Mese Caddesi’nin son bulduğu Yedikule surlarındaki imparatorluk kapısı, Dalmaçya bölgesi üzerinden Roma’ya dek uzanıp giden, kentler arası Via Egnatia yolunun başlangıcını oluşturuyordu. İstanbul surlarından çıktıktan sonra, önce Bizans’ta adı Kiklobion burnu olarak geçen bugünkü Zeytinburnu kıyısındaki küçük balıkçı köyüne geliniyor, ardından Veliefendi Hipodromu’nun bulunduğu yerden itibaren denize dek uzanan askeri talimgah ve resmi binalarla süslü bugünkü Yenimahalle tarafına, daha sonra da iki kilise, iki saray, manastır, sarnıç gibi önemli yapıların bulunduğu Hebdomon’a yani bugünkü Bakırköy’ün kıyı kesimine geliniyordu. ‘‘gül’’ eki takıyor Arzugül, Badegül diyordu. Erkek çocuklarının adının sonuna ise ‘‘can’’ eki takıyor Alican, Tursuncan diyordu. Her hafta yapılan iş ve dost toplantılarına ‘‘cem’’ diyordu. Cem sonrası, sazlı ve sözlü eğlence yapılıyor; ‘‘Ejderha Dansı’’ ve ‘‘Şaman Dansı’’nın ardından ‘‘Semah’’ dönülüyordu. Anadolu Bektaşiliği’nin köklerinin Orta Asya’ya dayandığı gerçeği, bir kez daha kanıtlanmış oluyordu. Kemaliye’nin Ocak köyündeki Sultan Hıdır Abdal etkinliklerinde de aynı kültür sürüyor. Haydi, şimdi dans başlıyor. Anadolu ateşi alevinde semah dönelim... El ele, yan yana, döne döne, dans edelim... Ocak’ta, Hıdır Abdal’ın Düşkün Ocağı’nda yüreğimizin kızgın korunda çeliğe su vermenin tam zamanı... Ocak başında, kutsal şarap ve ney eşliğinde sevgimizi sebil eyleyip, tüm kirliliklerden ve kötülüklerden arınıp, içsel dünyamıza yönelerek, içimizdeki pozitif enerjiyi tüm insanlığa ve evrene savuralım... Barış, özgürlük ve sevgi hep yaşasın diye... Dostlukla... [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle