Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HİNDİSTAN 29 lı mat renklerle boyanmış. Aynı manzaraya kamyonlarda da rastlamak mümkün. Kamyonların her biri dışarısından bakınca sanki özene bezene boyanmış bir tabloyu andırıyor. Bazı otobüs ve kamyon camlarında o kadar çok süs var ki insan, ‘‘Bu şoförler önlerini nasıl görüyorlar’’ diye düşünmekten kendini alamıyor! Otobüs yolculuğum yedi saat sürdü. İçinde hiçbir konfor bulunmayan bir otobüste yedi saat gitmek oldukça yorucu olmasına rağmen dışarıda gördüğüm manzaralardan aldığım keyifle kendimi ayakta tutabildim. Otobüs sadece yolcu indirip bindirmek için durdu, bunun haricinde bir kere mola verdik. Mola verilen yeri de anlatmadan geçmek olmaz. Küçük bir büfesi, hemen yanında bangır bangır müzik çalan bir kasetçisi ve bir çay içme yeri olan küçük bir mekan. Otobüsten inenler hemen ellerine kabuklu fıstık alıp ayakta yemeğe koyuluyorlar, herkes çöplerini yere atıyor, tam otobüs kalkacakken orada çalışan biri gelip yerleri süpürüyor. Erkeklerin bakışları devamlı bayanların üzerinde. Bunu Hindistan’a indiğiniz andan itibaren hissediyorsunuz, hele birde turist ve açık tenli iseniz bu sefer erkeklerle kalmayıp gençyaşlı, baybayan herkesin bakışları altında gezmek zorunda kalıyorsunuz. Otobüs yolcu almak için her durduğunda çok ilginç bir manzara ile karşı karşıya kalıyor insan. Bu manzara benim otobüslerle ilgili en hoşuma giden anımdır. Otobüs her durduğunda arka kapıdan bir dolu satıcı sıra ile otobüsün içine doluşuyor, aralarında içecek, nohut pilav, meyve, mendil satanlardan tutun da Hindistan’ın sokak yemek lerine kadar. Bir de bu satıcılar sattıkları her şeyi gözünüze sokacak kadar yakın tutuyorlar. Zaten göz göze geldiğiniz anda artık o satılan şeyi almak zorundasınız. Otobüsten, dışarıdaki curcunayı izlemek inanılmaz keyifli. Hindistan’ı gerçek anlamda görebilmek için otobüs yolculuğu kesinlikle şart. Yol boyu sıralanan satıcılar, yürüyen, bisiklete binen, otobüs bekleyen, çadırlarda yaşayan insanlar, trafiğin ortasında kimseye bir rahatsızlık ver meden yürüyen inekler ve daha niceleri yol boyu karşınıza çıkan manzaralar. Otobüsten indiğimde gideceğim yeri bulmakta oldukça zorlandım. Şehirden uzaklaştıkça sokaklarda bir karanlıktır başlıyor. Fazla sokak lambası yok, dolayısıyla gideceğiniz yeri bulmak için devamlı durup birilerine sormanız gerekiyor. İlk önce pazar yeri gibi bir yerden geçiyorum. Sabah pazar kuran insanların aynı zamanda evleri bu sokak. Aileler çadırların içinde yaşıyorlar, kimi nin çadırları hafif aralık, biraz içeriye doğru baktığınızda hafif bir ışık yayılıyor dışarıya, bunun dışında olmazsa olmaz Hint müzikleri ki bu ülkede müzik ve filmler insanların en büyük eğlenceleri. Çadırlarında nerede ise hiç eşya yok. Yatmak için bir şilteleri var, yemek için de bir kaç kap kacak, hepsi bu. Zorlu bir yürüyüş sonunda gideceğim yeri buluyorum. Bir arkadaşımın akrabalarının evinde konaklayacağım bir kaç gün. Köylerdeki evler oldukça büyük, girişlerinde büyük demir kapıları olan ve avlulara açılan bir mimariye sahipler. Bulaşıklar avludaki kuyu suyu ile yıkanıyor. Banyolarında ise çeşme suyu mevcut. Ben bir iki değişik ev gezdim, hepsinde de yapı aynı idi. Evde ne kadar çok oda olursa olsun, mutfakları hep çok küçük ve oldukça da sade. Kullanılan bütün kaplar çelikten yapılma, plastik porselen ya da cama hiç rastlamadım. Burada çalı ile yakılan taş ocak bulunuyor, onun üzerinde devamlı ‘‘çapati’’ denen ekmek pişiyor. Sabah, öğle, akşam üç öğün bu ekmek yeniyor, yanında da ya bir patates yemeği ya da ıspanaklı yemekler. dilekunsal?yahoo.com