Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 NEW YORK NEW YORK 17 Gökdelen ormanında kim kime dumduma Asuman Abacıoğlu Fotoğraflar A. Halim Kulaksız ünyanın en büyük kentlerinden biri olan New D York’un Manhattan bölgesinde renkli bir nehir gibi akan insan kalabalığının arasında yürürken, Amerikalılar hakkındaki imajımın ne kadarının Hollywood filmlerinden kaynaklandığını düşünüyordum. Bu kadar kalabalık, kozmopolit ve büyük gökdelenler ormanında yaşamak kolay olmasa gerek. Ancak filmlerdeki güçlü karakterler gibi olanlar ayakta kalabilir böylesi ezici bir şehirde. Yoksa insan bu kentte yalnızlıktan ölebilir. Aslında ne New York ne de başka bir Amerikan kentini görmek, tek başına, bu ülke hakkında genel bir tanımlama yapmaya yetiyor. Çünkü her kent, Amerika’nın farklı yüzlerinden esintiler taşıyor. Örneğin, Orlando’da Disneyland’da gördüğünüz insanlara bakarak, Amerikan toplumunu obezlerden yani aşırı şişmanlardan oluşan; sadece yiyip içen ve eğlenen insanlardan ibaret sanabilirsiniz; filmlerde gördüğünüz zarif, ince ve güzel insanları boş yere ararsınız. Ya da Baltimore’da metro, otobüs gibi toplu ulaşım araçları ile gezerken, ülkenin yüzde 99’unun zencilerden oluştuğu gibi bir yanlış izlenim edinebilirsiniz. Bunların hepsi bir körün fili tarif etmesi gibi yanlış sonuçlara yol açar. Çünkü Amerika’nın bin bir yüzü var. anlıyorsunuz. Burada kendinizi insanlığa ait hissediyorsunuz. Amerika’yı tek başına tanımlayacak bir kent olmasa da, insanlarına ait genel özellikleri hemen göze çarpıyor. Sokaktaki Amerikalı, insanı şaşırtacak kadar nazik, yardımsever, güler yüzlü. Asık suratlı olarak tarif edilen New Yorklular bile, aslında bizim standartlarımıza göre çok kibar kalıyor. Amerikalıların övündükleri özgürlük duygusu ise kendini alabildiğine hissettiriyor. Bu kentte yaşayan Türklerin New York için en çok kullandıkları sözcük ‘‘kim kime dumduma’’. Bu sözler, özgürlük duygusunun bir ifadesi aslında. Çünkü bu kentte yaşamak insana farklı ve tuhaf olma hakkı veriyor. İstediğiniz gibi giyinin; isterseniz, artık turistik bir şov haline gelmiş ‘‘çıplak kovboy’’ gibi Times Meydanı’nın orta yerinde Amerikan bayraklı bir şortla gitar çalın; New Yorklular için dudaklarının kenarında bir tebessüm yaratacak kadar dikkat çekersiniz. Hoşgörü bu kentin ayrılmaz bir parçası. Bu kadar büyük, yüksek ve bu kadar kalabalık bir kentte yaşamak, tutunmak çok zor olsa da, yaşayanlar buradan ayrı kalamıyorlar. Cıvıl cıvıl bin bir çeşit insanın aktığı caddeleri, rengarenk, hareketli ve insanı baktıkça sarhoş eden büyük reklam panolarının çevrelediği meydanları, ki meydan demek için bin şa hit ister, gökyüzüne doğru uçsuz bucaksız bir şekilde yükselen gökdelenlerin sıkıştırdığı Manhattan sokaklarını ‘‘Ne muhteşem bir manzara’’ diye tarif eden adama hayret ediyorum. Kenti tanıdıkça, dokundukça, teneffüs ettikçe çok daha farklı tatlar alınabileceğini biliyorum. Bu kısa sürede bile daha altta, derinde yaşayan, kıpırdayan, nefes alan büyük, karışık ve gizemli bir kentin varlığını hissediyor insan. Gökdelenlerin sıkış tepiş yerleştirildiği büyük ve dikdörtgen biçiminde bir adadan ibaret olan Manhattan, New York’un beş idari bölgesinden biri. Paralel sokak ve caddelerin birbirlerini dik olarak kestikleri adada adres bulmak, dünyanın en kolay işi. Ada, 16 köprüyle ana karaya bağlanıyor. Neredeyse her köşe başında bulunan Sturbuck Coffe ve Mc Donalds’dan yayılan kahve ve kızarmış patates kokuları vanilyalı dondurma kokusuna karışıyor. Kebapçılar ve şık restoranlar Genellikle Arapların ve Türklerin temizlik ve sağlık kurallarına hiç de uymayan koşullarda, kebap, kavurma, döner sattıkları, ortalığı yanık et dumanına boğan sokak arabalarına nasıl izin verdiklerini anlamak mümkün değil. Zaman zaman yerdeki ızgaralar dan yükselen buharlarla kafamızdaki Manhattan imajı tamamlanıyor. Sabah ve akşam saatlerinde işe gidip gelen, öğle aralarında kimi restoranlarda kimisi de sokakta ayaküstü sandviç atıştıran takım elbiseli New Yorklular, turist kalabalığı içinde kaynayıp gidiyor. Akşamüstleri, şık giysileri ile restoranlara ve eğlence mekanlarına gidenler dolduruyor sokakları. Gündelik, rahat giysileri ve şıpıdık terlikleri ile turistler ise ucuz pizza lokantalarında ayaküstü karınlarını doyurup kentin canlılığına bırakıyorlar kendilerini. Gökdelenlerin 50. katına da çıksanız, kentin sabaha kadar dinmeyen uğultusu, kulaklarınıza ulaşıyor. New York, Amerika’nın genelinde, insanları asık yüzlü, trafiği berbat, gürültülü, kaotik bir kent olarak nitelendiriliyor. Bunun en basit anlatımını, bir tişörtün üzerinde asık yüzlü, ellerini göğsünde kavuşturmuş inatçı bir çocuk resminde görebiliyorsunuz.. Buna, ‘‘New York Attitude’’ deniyor. Yani New Yorklulara özgü tavır. Sokaktaki insanlar hayatta görmediğim kadar yardımsever. Arabalar, hatta taksiler, kendi hakları bile olsa önceliği yayalara veriyorlar. Gürül gürül insan kalabalığı akan sokaklarda kimse kimseye çarpmıyor, çarpmaya ramak kala da özür diliyorlar. Büyüklük ve yükseklik nitelikleri, kentin sadece fiziksel özelliklerini yansıtmıyor; dün yanın en büyük bankaları, finans şirketleri, halkla ilişkiler firmaları, medya kuruluşları, reklam şirketleri New York’ta bulunuyor. Yani dünyayı yönetenler demek gerekiyor. Bu kentte eğlence, sanat, bilim adına her şeyi bulmak mümkün; Broadway şovları, müzeler, dans gösterileri, sergiler, her tür sanatsal etkinlik, dünya mutfağının tüm örnekleri. Bu kent, restoranları, müzikalleri, müzeleri ile sınırsız eğlence ve bilimsel araştırma olanakları sunuyor. Her şey tıkırında 15 milyonluk nüfusuyla bu kentte işlerin nasıl tıkır tıkır yürüdüğü, suların aktığı, çöplerin toplandığı, trafiğin aktığı, aydınlatmanın gerçekleştiği, toplu ulaşımın çalıştığı, kentte yaşayanlar için de aslında bir muamma. Bu karışıklığın içinde müthiş bir düzen, uyum söz konusu. Manhattan’ın renkliliği, hareketliliği, dinamizmi, film çekimleri için de cazip bir mekan olmasını sağlıyor. Burada çekilen ünlü film sahnelerinin mekanlarını ister istemez arıyor gözlerimiz. Herkes de böyle düşünüyor olsa gerek, ünlü filmlerin sahnelerinin çekildiği mekanlara turistik turlar düzenleniyor. New York’ta en ünlü televizyon ve film yıldızı kim sorusuna, ‘‘Tabii ki kentin kendisi’’ diye yanıt veriliyor. Sadece geçen yıl burada 100 film ve 100’ü aşkın televizyon şovunun çekiminin gerçekleştirildiği söyleniyor. Ancak filmlerde gördüğünüz mekanların asıllarıyla karşılaştığınızda bazen hayal kırıklığı yaşayabiliyorsunuz. Aslında filmlerde gördüğünüz mekanların o kadar da büyük olmadığını hayretle görüyorsunuz. Amerikalılar, görkemi, ihtişamı seviyorlar. Olmayanı da öyle gösteriyorlar. Ama New York gerçekten ihtişamın cisimleşmiş hali. Kapitalizmin, paranın, gücün sembolü. Bu kentin insanı çeken tarafı kendi özellikleri olduğu kadar, Hollywood filmlerinin baş oyuncusu olmasından da kaynaklanıyor. Dünya kenti Dünyanın neredeyse bütün dillerinin konuşulduğu, bütün ırkların, etnik grupların, kendi özelliklerini, kültürlerini koruyarak yaşadığı bu kent aslında Amerika Birleşik Devletleri sınırları içinde olsa da bir dünya kenti kabul edilir. Bu kentin Amerikalılara değil, tüm dünyaya ait olduğunu, sokaklarında gezerken