28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL 11 başvurup ilaç tedavisi almak şarttır. Önemli bir nokta da bu tür tedavilere yolculuğa çıkmadan başlanmasıdır. En sık kullanılan ilaçlar antihistanimikler ve mide bulantısını önleyici ilaçlardır. Daha ciddi vakalarda sinir sistemini sakinleştirici ilaçlar verilir. Kulak arkasına yapıştırılan bantlar yolculuğa çıkmadan alındığı takdirde oldukça faydalı olacaktır.’ ve baharatlı yiyeceklerden kaçınmak, mide bulantısını artıracağı için tok karnına seyahat etmemek, sigara, ağır yemek ve mazot kokusundan uzak durmak, nikotin, kafein ve tuz gibi dolaşımı bozan ürünler almamak, ani baş hareketlerinden kaçınmak şeklinde özetlenebilir. Taşıt sizi tutuyorsa kitap okumayın, araç tutması olan kişilerle konuşmayın ve onu izlemeyin. Vücudumuzun her zaman aracın hareketini iç kulağımız ve gözlerimiz tarafından aynı şekilde algılanabileceğiniz yerde oturun. Kesinlikle gidiş yönüne ters yöndeki koltuklara oturmayın. Seyahat boyunca araç tutmasını aklınıza getirmeyin. Çünkü stres damarlarda spazm yaratacak şikayetlerin oluşumunu kolaylaştırır. Bilinen bir rahatsızlık varsa uzman doktora EGE’NİN İMBATI Serdar Kızık serdarkizik?cumhuriyet.com.tr KULA İlkokul 3. sınıfta İzmit’te, 4. ve 5. sınıflarda Gümüşhacıköy’de, ortaokul yıllarımın yaz tatillerinde de Amasya Herkis mahallesinde ahşap evlerde yaşadım. Çocukluk ve gençliğimin düş ortakları, tanıkları oldular. Üç ayrı ev, üç ayrı bağ... İnsan mekan ilişkisini aşan yaşanmışlıklardı sanki. İzmit’teki konağın tavan ağaçlarındaki budakları ve çatlaklarını izlerken, bilinmedik coğrafyalara yolculuk yaptım. İkinci kata çıkan merdivenleri hep aynı tonda gıcırdayan Gümüşhacıköy’deki iki katlı evin çivit mavisinden solmuş duvarları, düşsel filmlerimin perdesi olmuştu. Amasya’da, pencereleri Yeşilırmak’a açılan evdeki tahtaların benzersiz kokusu, belleğime kazındı. Tokat’ın kale altında kalan mahallesinin kırmızı kiremitleri, defterlerimi yırtarak yaptığım kağıttan uçaklarımın iniş pistiydi. Yatılı okuldan firar ettiğim günlerde üst mahallelerde cumbalı evleri hayran hayran seyrederken, bakkalın dayağından zor kurtulmuştum, anımsarım. Sanmıştı ki, pencerelerden sokağı izleyen mahalle güzellerini seyreder dururum. Eski evleri, özellikle de ahşap evleri büyük bir tutkuyla sevdim. Bundandır belki, Ege’de gözdelerimdendir Kula. 70’li yılların sonlarıydı, ilk gördüğümde. Bir açık hava müzesinde sanmıştım kendimi. Saatlerce dolaşmış, eşsiz güzellikleri fotoğraf karelerine sığdırmaya çalışmıştım. Bilmem kaç kez gittim, sonraki yıllar Kula’ya? Her seferinde biraz daha hüzün... Bozguna uğradı diğer kentlerimiz, ilçelerimiz gibi. Çirkin apartmanlar abandı güzelim cumbalı evlerin üstüne. ine de direndi Kula. Her biri ayrı kimlikteki evler ve tarihi köşklerden bazıları, yüzyıllara meydan okuyup, bugüne ulaştı. Gidin, kesinlikle öneririm. Kaleiçi’nde, eski köşklerin yan yana sıralandığı dar sokaklarda, zamana direnişin görkemine tanık olacaksınız. Çatıları birbirine yakın, üst katları daracık sokaklara uzanan evlerin saçak altındaki süslemelerini mi desem, yoksa oymalı kapıları, tahta kepenkli pencerelerini mi? Eminim ayrı bir hoşluk hissedeceksiniz. Hele izin alıp avluları, odaları görseniz bir... Ahşap davlumbazlar ve dolaplar, tavanlardaki işlemeler, el tezgâhlarında alın teri göz nuruyla üretilen kırmızı halılarla süslü tabanlar, dantelli büfeler, sedirler... 1800’lü yıllarda yapılmış, belediyenin restore ettiği sivil mimarinin en güzel örneklerinden tarihi Kestaneciler Evi’nde, sedirlerin üzerinde köpüklü bir Türk kahvesi içip, eski fotoğraflarla buluşun. Bakırcılar ve demircilerin arastalarını da ihmal etmeyin. Ahilik düzeninin kültürü, güzelliği kimbilir sizleri hangi yolculuğa çıkaracak? ta yerine dikilmesini istediği anıtsal eserler gönderilmesini emreder. Delfoi tapınağındaki Yılanlı Sütun yerinden sökülür ve Konstantinapolis’e gönderilir. Hipodrom’un orta yerinde ‘‘spina’’ adı verilen platform üzerindeki yerini alır. Aradan yüzyıllar su gibi akıp gider. Önce, yılanların başları üzerindeki kazan yok olur; ardından yılan başları, yeniçerilerin ok, mızrak talimlerine ‘‘hedef tahtası’’ olur. İşgal ettikleri ülkelerden bir şeyler çalıp çırpmaya alışmış İngilizler de, yılan kafalarından birinin alt çenesini bulup Londra’ya gönderir. Ne var ki, bu olaydan on beş yıl kadar sonra Cumhuriyet Türkiye’sinin İstanbul’unda Sultanahmet’teki meydanı düzenlemelerinde, şans eseri yılan kafalarından birinin üst çenesi bulunur. Günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin ‘‘Çağlar Boyu İstanbul’’ bölümündeki vitrinlerin birinin içinde sergilenen üst çene tabii ki British Museum’daki alt çeneden çok daha güzeldir. Çünkü üzerinde yılan gözleri ve burun delikleri görülmektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle