Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 İki nehrin arası ÖZBEKİSTAN ÖZBEKİSTAN 17 MAVERAÜNNEHİR sik olmadığı ve köle avcılarının cirit attıkları Karakum ve Kızılkum çöllerini geçen kervanlar için en güvenilir yer olmuş şehirleriyle. İslam dininin 7. yüzyıldan itibaren yayıldığı Orta Asya’da ipek yoluyla gelen zenginliğin sayesinde aydın düşünceli hükümdarların bulundukları şehirlerde önemli bilim ve sanat merkezleri kurulmuş. Moğolların 13. yüzyıldaki istilaları sırasında pek çok eser tahrip edilmiş ama yıkanların ardından yeniden yapanlar her zaman olmuş. 16. yüzyıldan itibaren geleneksel ipek yoluna alternatif deniz yollarının ortaya çıkması ile bu bölge uzunca bir süre dışarıya kapanmış gibi görünse de 17 ile 19. yüzyıl arasından kalma eserler buralarda adeta bitmek tükenmek bilmeyen bir zenginlik kaynağına işaret ediyor. 19. yüzyıl boyunca İngilizlerin ve Rusların hakimiyeti için aralarında çekiştikleri bu topraklar, 20. yüzyılın başındaki Sovyet Devrimi ile bölgenin bugüne kadar olan tarihini derinden etkileyecek gelişmeleri yaşamaya başlamış. 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla bağımsızlığını ilan eden Özbekistan’ın başkenti Taşkent şehri. Geniş caddeleri, büyük meydanları, geniş yer tutan yeşil alanları, Sovyetler döneminden kalma estetikten yoksun sosyal konutları ve son yıllarda ortaya çıkan modern binaları ile dikkat çekiyor. Yaklaşık 30 kilometre uzunluğunda yaygın bir ağa sahip olan metrosu, her yaştan insana hitap eden gösterilerin sergilendiği operası, canlı kafeteryaları ile çağdaş bir şehir Taşkent. 1966 yılında yaşadığı büyük bir deprem felaketi önemli tahribata yol açarken, şehrin yeniden doğuşuna da vesile olmuş. O dönemin Sovyet Cumhuriyetlerinin kardeş halkları Taşkent’in ayağa kaldırılmasına elbirliği ile destek olmuşlar. Yine şehirde ilginç bir diğer anıt Halklar Dostluğu Meydanı’nda bulunan kalabalık bir heykel grubu. İkinci Dünya Savaşı sırasında ailelerini kaybeden 15 küçük çocuğu evlatlık edinen demirci ustası Şahmuradov ve eşi ile onların evlatlık olarak aldığı çocuklardan oluşuyor. Türkçe’nin Özbekistan’da, özellikle de Taşkent’te kullanılabildiğini söylemek çok zor. Genellikle 20 yaşın üzerindeki şehirli kuşağın kendi aralarında bile zaman zaman Rusça konuşmayı tercih ettiğini fark ediyorsunuz. BUHARA Yıldırım Büktel zbekistan, Asya kıtasının ortasında yaklaşık 25 Ö milyon nüfuslu genç bir cumhuriyet. Her şeyden önce yüksek sıradağlardan ve uçsuz bucaksız çöllerden oluşan bir coğrafyanın ortasında tarihin eski dönemlerinden beri yerleşime son derece elverişli bir bölge olmuş. Bugün 447 bin kilometrekareyi bulan topraklarının önemli bir bölümü Orta Asya’nın iki büyük akarsuyu Ceyhun (Amuderya) ve Seyhun (Sirderya) nehirlerinin arasında bulunan Özbekistan’da Özbek çoğunluğun yanı sıra Kazaklar, Kırgızlar, Türkmenler, Tacikler, Karakalpaklar, Ukraynalılar ve Koreliler de yaşıyor. İki nehir arasında bulunan bu topraklara tarihte Maveraünnehir denmiş, bir anlamda bu coğrafyanın Mezopotamya’sı. Tian Şan’dan yani Yüce Dağlar’dan doğan Seyhun nehri 2 bin 137 kilometre boyunca, Hindikuş dağlarından doğan Ceyhun Nehri de bin 437 kilometre boyunca akarak, yolları üzerindeki bölgelere verimlilik ve yaşam saçarak bir iç deniz olan Aral Denizi’ne ulaşıyor. Timur korkusu Bir tarafta sayısız askeri seferler, sınırsız şiddet uygulamaları, insan kafalarından oluşturulmuş piramitler, diğer tarafta görkemli camiler, medreseler, saraylar... Yaşamında milyonları titreten ancak torunlarının yanında duygulu bir dede olduğu ifade edilen Timur bugün, çok saydığı hocası Mir Said Baraka’nın ayakları dibinde, çocukları ve torunları ile beraber dev bir kubbenin altında, Gur Emir’de yatıyor. Timur’a karşı duyulan korku ve saygı ölümünden sonra da insanları etkilemiş. Ölümünden sonra bile insanlar yüzüne bakmaya korkmuşlar. Mezarını açarak araştırma yapma girişimleri hep korkan halkın tepkisi ile karşılaşmış, bunun bir uğursuzluğa yol açacağı düşünülmüş, ta 1941 yılına kadar. Nihayet bir Sovyet araştırmacısı mezarı açma iznini elde edebilmiş ve o mezarın kapağını kaldırdıktan yalnızca birkaç saat sonra 22 haziran 1941’de Nazi Almanya’sı Sovyetler Birliği’ne savaş ilan etmiş. Bu gelişme Özbekleri şaşkına çevirirken Timur’un adını daha da unutulmaz kılmış... Şehrin merkezindeki Registan ise dünyanın en etkileyici meydanlarından. Üç tarafından her biri 30 metre yüksekliğe ulaşan taç kapılara sahip medreselerle çevrili olan meydan bir zamanlar şehrin tüm önemli olaylarının yaşandığı yer olarak biliniyor. 15. yüzyıldan kalma Uluğ Bey medresesi, 17 yüzyıldan kalma Tilia Kari ve Şir Dor medreseleri çini kaplı cepheleriyle geçmişin zenginliğini yansıtıyorlar. İpek yolunda bir sığınak Bugün kuzeyinde Kazakistan, doğu ve güneydoğusunda Kırgızistan ve Tacikistan, güneyinde Afganistan ve güneybatısında Türkmenistan ile çevrili olan Özbekistan bir zamanlar ipek yolu üzerindeki en önemli etaplardan birisi ve bin bir zorlukla yüksek, sarp dağları aşan, bitmek bilmeyen, susuzluk tehlikesinin ekSEMERKANT zarı da burada bulunurmuş. Lenin’in ölümü üzerine halk burada toplanırken, yine Sovyet döneminde bir törende, kadınlar başlarını, yüzlerini kapatan örtüleri burada çıkarmışlar. Buhara’nın en önemli tarihi eseri Kalon minare ile beraber Cuma Camisi. 12. yüzyıldan kalma 47 metre yüksekliğinde alt kısmında 9 metrelik çapa sahip minare, önüne çıkan her şeyi yakıp yıkan Cengiz Han’ı bile etkilemiş. Steplerde hiçbir engelle karşılaşmadan yol alan Cengiz Han’ın önüne dikilen bu dev minare karşısında irkildiği ve onu yıktırmaya cesaret edemediğini söylüyorlar. Ayrıca Cuma Camisi’nin görkemli süslemelerini görünce Cengiz Han bu yapıyı Buhara emirlerinin sarayı sanmış. Şehristan’ın sayısız medreseleri, çarşı binaları arasında yürürken her an karşınıza bu şehirde uzun bir süre yaşamış olan İbni Sina çıkacakmış gibi hissediyorsunuz. Ömer Hayyam da bu yollarda yürümüş. Çini süslemelerle kaplı taç kapıların sayısını unutuyorsunuz Buhara sokaklarında. Diğer şehirlerde olduğu gibi çayhanelar insanları en gözde buluşma yerleri. Özellikle havuz başlarındaki çay içilen mekanlar her yaştan insanı topluyor. Buhara şehri, gezen kişide derin izler bırakıyor. fest?festtravel.com Tarihin içindeki Buhara Mukaddes, İslam’ın kubbesi, dinin temel direği, soylu, ruhun güzelliği... Bütün bu nitelemeler Buhara şehri için kullanılmış. Bir baştan bir başa adımlarken tarihi soluyacağınız en güzel, en iyi korunmuş şehir demek abartılı olmasa gerek. Buhara emirlerinin yaşadıkları sarayın hakim olduğu meydan bir zamanlar halkın toplantı yeriymiş. Buhara’nın ünlü köle pa