Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GEZEKALIN 29 Mustafa Balbay Y ok yok, Mexico City deyince ilk akla gelen şeylerden söz etmeyeceğiz. Frida Kahlo’nun evi, eserleri... Lev Troçki’nin mezarevi... Azteklerden kalanlar... Güneş ve Ay Piramitleri... Bol acılı yemekler... Çok tuzlu içkiler... Mexico City, bahçıvanlığını Tanrı babanın yaptığı kentlerden. Temmuzdan ekim sonuna kadar kentin yağmurla randevusu var. Saat de pek şaşmıyor, 14.00’le 16.00 arası. Çevresi 3 bin 5004 bin metrelik dağlarla çevrili, 2 bin 500 metre yükseklikte kurulu kentin Soçemilko bölgesine gidince sizi, suyun üstünde tatlı tatlı dalgalanan küçük tekneler karşılar. Meksika’nın başkentinde ırmakgöl turu Sonsuz bahar ülkesi: MEXICO CITY atmaya davet eder. Bol müzeli bir günden sonra teknelerden birine atladım, ver elini yüzen bahçeler... Meksikalılar buraya yüzen bahçeler adını takmışlar. Suyun kıyısında toprak görünmüyor. Daha doğrusu suyun kıyısı neresi, o da belli değil. Sarmaşık türü yeşil yapraklar kıyıyı öylesine harmanlamış ki, suyun içinde mi kıyısında mı, belli değil. Bu bölümü gözüm arkada geçerken, neden yüzen bahçeler dediklerini daha iyi anladım. Su yolu boyu tek tük evler var. Onlar da güçlükçe seçilebiliyor. Kapı ve pencereleri dışındaki tüm duvarlar, hatta çatı sarmaşık türü bitkilerle kaplı. Tam bir bitkisel hayat! Evlerin bulunduğu yerler, etrafındaki kırmızılı pembeli çiçeklerden de belli oluyor. Birkaç kıvrımdan sonra gölümsü bir genişliğe geldik. Kaptan gülümseyerek seslendi: “Yaptığımız pazarlık buraya kadardı. Öteye gitmek istiyorsan 20 peso daha vereceksin!” Hayy senin pesona... Çaresiz tamam dedim, yola devam. Karşımıza yer yer çiçek seraları, küçük hayvan barınakları da çıkmaya başladı. Sanki 25 milyon nüfuslu bir kentin kıyısında değil, uçsuz bucaksız su kaynaklarının ortasındayım. Bir de kuşlar... Suyun altından girip üstünden çıkıyorlar. Dalların arasında yüzüp gökyüzünde dans ediyorlar. Ben fotoğraf çektikçe kaptan gülümseyerek sesleniyor: “Venedik... Venedik...” Meksikalılar buraya yüzen bahçelerin yanında Meksika’nın Venedik’i de diyorlarmış. Tüm Mexico City için de şunu söylüyorlar: Sonsuz bahar ülkesi... Bir kent yazları 3035, kışları da 2025 derece sıcaklıkta olursa, etrafı böylesine güzel yüzen bahçelerle çevrilirse, başka ad verilir mi? Gezekalın...