Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 ŞUBAT 2007 CUMA müzik YORUMLAR OSMAN ÇUTSAY Bulutlardan bulutlara bir haykırış Kardeş Türküler’in solisti Feryal Öney ikinci albümünde konargöçer Türkmen ezgilerini söylüyor Hatice TUNCER oğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) bünyesinde çalışmalarını yürüten Kardeş Türküler’in solisti Feryal Öney, ikinci solo albümü “Bulutlar Geçer”de Orta Anadolu Türkmenlerinin Doğu’ya, Toroslar’ın eteklerine uzanan türkülerini söylüyor. Öney, yayladan yaylaya bulutlar gibi akan konargöçer Türkmen oymaklarının rüzgârlara bıraktığı acının, sevdanın, isyanın ezgilerini, “bozlak” gibi çınlayan sesiyle yeniden yorumluyor. Kardeş Türküler röportajlarından farklı olarak Bulutlar Geçer albümü nedeniyle yaptığımız söyleşide, Öney’in kişisel hikâyesinden, çalışmalarından söz ettik. C nebilir. Aydını yiyip yok ederek yaşayan, kendi içindeki aydın kırıntılarına bile düşman yaratıklardan söz ediyoruz. Başkaldırmayı, eşitsizliklere, haksızlıklara tahammül etmemeyi, efendilerden hesap sormamayı yaşamak sanan yaratıklardan. Emeğin, her değerin tek yaratıcısı ve siyasal iktidarı hak eden yegane güç olduğunu unutanlardan. Bizimkilerden örneğin. Batı Avrupa’daki milyonlarca Türkçe konuşan insanımızdan söz ediyoruz. “1923 Projesi”, sol bir aydınlanma çıkışına dönüşemediği için paramparça olurken nerelere iltica edeceğini bilemeyeceğimiz insanlar. Türkiye parçalandığında bakalım bunlar nerede olacak? ??? Bunlar sorulmayan sorular. Dinle, etnik mafya özlemleriyle, yoksullukla, umutsuzlukla geçiştirilmiş hayatlar insana nasıl yakışabilir? Azgelişmişlerden akan zenginliklerle hâlâ pırıl pırıl Batı metropollerinde Türkiye’nin şu veya bu unsurunu (dinsel, etnik, bölgesel, kültürel vs) öne çıkaranlar, her kafadan bir ses çıkmasını demokrasi sanan uşaklar, paralize olmuş bir Türkiye sonrasında bakalım kendisini Avrupa’da nasıl hissedecek? *** Umut, aydındadır. Emekçiyi değiştirebilecek olan aydında. Umut, emeğiyle yaşayan insanları yönetilecek bir sürü olarak gören, halka yukarıdan bakan, demokrasi adı altında her türlü yavanlığın, özellikle de emperyalizmin önünde takla atmaya hazır üniversite bitirmiş uşaklarda değildir. Umut, aydındadır. Çünkü aydın, birkaç kitap fazla okuyan adam değil, binlerce kitap okuyan ve insanı bu büyük rezaletin içinden kurtarmaya yemin etmiş acılı bir inattır. Dünyanın karşısına dikilip “Sizin bu sisteminiz insanı maymuna dönüştüren aşağılık bir kıyma makinesidir, defolun” diyebilen ve bunun için bedel ödemeyi göze almış insandır. Umut, bir yerlere her nasılsa kapılanmış kasap kedilerinde değildir. Uşakların aydın diye karşımıza çıkarıldığı bir dünyada, her şeyi elinin tersiyle itebilen ve emeğin kardeşlik üreten yegane birleştirici güç olduğunu bilen insandır. Yeni dönemde, maymunlar cehennemimizde, bu tür gerçek insanlara çok ihtiyacımız olacak. Taklitlerinden sakınmamız gerekiyor. 7 Aşağılanma B ÖĞRETMENLERİ KEŞFETTİ Feryal Öney, 1970 Akşehir doğumlu, ancak babasının öğretmenlik görevi nedeniyle Konya Ereğli’de yaşamış. Öğrencilerin eğilimleriyle yakından ilgilenen ilkokul öğretmeni, Feryal Öney’in müzik yeteneğini keşfeder. Müzikle çok ilgili olan ailesinin yanı sıra halk müziği araştırmacısı Cahit Öztelli’nin 3 ciltlik derleme kitabındaki bütün türküleri öğreten lisedeki müzik öğretmeni de Öney’in şansı olmuş. Okul gecelerinin assolisti olarak pohpohlandığı lise yıllarından sonra ailesi geçim kaygıları nedeniyle kızlarının konservatuvar eğitimi almasına sıcak bakmaz: “Boğaziçi Üniversitesi hayatımda dönüm noktası oldu. Koro çalışmalarının yanı sıra tiyatro kulübünden arkadaşlarla birbirimize aktarımlar yaptığımız belli bir sanat çevresi oluşturmuştuk. Zaten o sanat çevresi sayesinde 1993’te Kardeş Türküler projesi ortaya çıktı.” Kardeş Türküler projesini ilk oluşturanlar arasında yer alan Öney okul sonrası öğretmenlik yaparken bir yandan da 1995’te kurdukları BGST ile çalışmalarını sürdürdü: “Konservatuvardan hocalar çağırdık, şan ve solfej öğrendik. Akademik yanımızı güçlendirmeye çalışırken arka planda da okumalar, araştırmalar yaptık. Çeşitli topluluklarla ilişkiye girip onların bize sunduğu müzikal kaynaklardan yararlandık.” Solo çalışmalar GST’de çalışan müzisyen, tiyatrocu ya da dansçıların Bortak projeler dışında solo çalışma yapmaları, gelişmeleri açısından her zaman teşvik edilmiş. Kardeş Türküler’in diğer solistleri de sırayla dinleyicinin karşısına solo albümleriyle çıkacak: “Solo albüm çıktığında ‘Kardeş Türküler bitiyor mu’ diye soranlar oluyor. Ortak projelerin yanı sıra kendi başına da bir şeyler yapabilmek önemli. Bunların ortak projelerimizi de geliştireceğini düşünüyoruz.” AZERİ ŞARKILAR Öney, 1996’daki “Hardasan” adlı ilk solo albümünde Reşit Beybutov, Tevfik Güliyev gibi ünlü Azeri sanatçıların Türkiye’de sevdirdiği şarkıları okudu. 1997’de de Kardeş Türküler’in ilk albümü tamamlandı. Kardeş Türküler daha sonra Doğu, Hemavaz ve Bahar albümleriyle halk müziğinde hemen ayırt edilebilen bir çizgi oluşturdu. Öney, bir yandan da kendisine ait projeler geliştirdi: “Kardeş Türküler’in solisti olarak bilinen ben, Vedat Yıldırım, Fehmiye Çelik, Selda Öztürk’ün geldiğimiz bölgelere göre farklı birikimlerimiz, eğilimlerimiz var. Orta Anadolu türküleri, ağırlıkla Neşet Ertaş türküleri bana düştü. Kalan Müzik’in hâlâ yayımladığı Ertaş külliyatını sürekli dinledim. Ertaş ne yapıyorsa aynısını yapmaya çalıştım. O gırtlağı ben yaklaşık 10 yıl taklit etmeye çalıştım. Kendi bildiğimce söyledim, ama sabırla çalışınca yapmaya başlıyorsun. Bunlar beni ve aynı zamanda Kardeş Türküler’i de besledi. Biraz ağır ağır gitti, ama öğretici oldu.” Sarı Gelin’in hüznü (Fotoğraf: VEDAT ARIK) avaş yavaş düşünmeye başlamak gerek, eğer başlanmışsa da bu düşünme işini hızlandırmak gerek: Nasıl olacağız? Ne haller alacağız? Örneğin 2020 yılında, çok değil 13 yıl sonra, bu haliyle AB’ye alınmamış ve kapıda bekletilen veya alınmışsa da en azından iyice küçültülmüş bir Türkiye’nin eşliğinde (veya, daha acısı, onun ardından) Avrupa’daki insanlarımız nasıl görünecek? “Bize ne ya!” mı diyecekler? Kendilerini nasıl görecekler? Kendilerine nasıl bakılacak? Mart ayında, yani birkaç hafta sonra Türkiye “imam cumhurbaşkanı operasyonu”nun gölgesinde geri dönemeyeceği uçuruma nihai adımlarını atmaya başlayacak. Anlaşılan, “demokrasinin zaferi” Türkiye’nin tel tel çözülmesini hızlandıran bir finale dönüşecek. Göreceğiz. Peki, neden geri dönüşü olmayacak bu “başarı”nın? Elbette bu, sonuçta, Türkiye’de yaşayan 75 milyona yakın insanın doğrudan kaderidir. Peki, ya biz buradakiler? Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan ve sayısı 4 milyona yaklaştığı tahmin edilen Türkiye geçmişli insanlar, bu finalden sonra ne göreceğiz? Bilen var mı? Yanıt yok. İlgilenen yok. Çünkü, artık yürürlükteki emek düşmanı sisteme hayır demenin insan olmanın ilk şartı olduğunu hatırlayan yok. Hak ettik galiba. Bütün aşağılanmaları hak ettik. Böyle bir ölümü hak ettik. ??? Demokrasi gibi, muz niyetine herkesin kendine göre bir şeyler anladığı, fakat emekçilerin eşitlikçi bir siyasal iktidar için verdiği mücadele dışında da her ayrıntıyla süslenmiş bir masalla, dünyanın altını üstüne getirmek mümkün. Gördük. Ülkeler yıkıldı, işgal edildi, yeni yıkımların da eli kulağında. Ama Türkçe konuşan insanlar, böyle şeylerin Türkiye’nin başına gelmeyeceğine kolay inandırıldı. İnanmaya hazırdılar, inandılar. Yugoslavyalar, Iraklar, Afganistanlar, Kafkasyalar, Doğu Avrupalar alev alev olacak, İranlar bombaları bekleyecek ama Türkiye’ye hiç dokunulmayacak, öyle mi? Masallar niye var? Masallar, hayatı emek gücünü kiralayarak yaratan milyarlarca insanı uyuşturmak ve yürürlükteki sisteme tepki göstermemesini sağlamak için var. Uyuşturulmuş milyonlarca insan, kendilerine uzatılan her muzun üzerine atlamaya hazır birer maymuna dönüşmek üzere. Operasyonun büyük ölçüde tamamlandığı söyle Y cutsay@cumhuriyethafta.eu BULUTLAR GEÇER Kalan Müzik tarafından yayımlanan Bulutlar Geçer albümünün düzenlemelerini Vedat Yıldırım, Ayhan Akkaya ve Kardeş Türküler’de bir dönem sazıyla yer alan Barış Güney yapmış. Bulutlar Geçer albümü elektronik seslerin ağırlığıyla Kardeş Türküler albümlerinden biraz farklı bir müzikal yapı içerse de ağırlıkla aynı ekibin çalışmasının bir sonucu olarak çizgisi, Öney’in solo çalışmasında da kendisini hissettiriyor: “Kardeş Türküler’de de müzikal olarak başladığımız yerden farklılaşma oldu. ‘Burçak Tarlası’nı çok seviyorum ve sahipleniyorum ama o dönemde çok basit bir düzenleme ile yapılmıştı. Zamanla çeşitli etkilenmelerle müzik de değişti. Bahar albümündekilere yakın denemeler var bu albümde, belki biraz ötesi.” Orta Anadolu müziğinin kaynaklarından Neşet Ertaş, Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık’ın ricasını kırmayarak Öney’le “Hata Ettim” eserinde düet yapmayı kabul etmiş. Öney, Ertaş’ı dikkatle dinlemiş ve aynısını yapmaya çalışmış: “Sözler çok güzel, müzik doyurucu, yani artı bir yoruma gerek yoktu. ‘Gel Yanıma’ da Neşet Ertaş’tan bir oyun havası. Düzenlerken sokak müziğinden biraz esinlendik. Türküyle hiphop yapmak o kadar mümkün değil ama hiphop’ı çağrıştıran vokallerle, oyun havasını şehir müziğine yaklaştırmaya çalıştık.” B ulutlar Geçer, adını Anadolu’nun bulutlar gibi konargöçer topluluklarından alıyor. Yerleşik düzene geçmeleri için Osmanlı yönetiminin baskılarına başkaldırışları, efsaneleşerek ezgilerle günümüze kadar taşınmış. Musa Eroğlu’nun geleneksel sözler üzerine yaptığı beste Kozanoğlu Ağıtı da bu isyanları anlatıyor. Kozanoğlu’nun girişinde tiyatrocu Aysel Yıldırım, usta yazarımız Yaşar Kemal’in İnce Memed romanından bir bölüm okuyor: “Bu bölüm Fehmiye Çetin’in fikriydi. Kardeş Türküler’de albüm kitapçığında türkülerin altına bir şeyler yazma geleneğimiz var. Bu coğrafyayı en iyi Yaşar Kemal anlatmıştır ve romanlarından birkaç cümle o türkülerin duygularını daha güzel ifade etti.” TürkiyeMalezya ‘sergi değişimi’ tasarısı Kültür Servisi Sabancı Üniversitesi ilk uluslararası öğrenci sergisini Malezya’da Kuala Lumpur’da açıyor. Sabancı Üniversitesi’nin Malezya’daki Multimedia University ile ortak yürüttüğü “sergi değişimi” tasarısı kapsamında üç ayrı galeride üç farklı sergi açılacak. Tasarının Türkiye ayağının küratörlüğünü Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Yoong Wah Alex Wong, Malezya ayağının koordinatörlüğünü ise Elyna Amir Sharji üstleniyor. Öğrenci işlerinin yanı sıra profesyonel sanatçıların yapıtlarının da yer alacağı bu sergiler bir ay süreyle Malezyalı sanatseverlerin karşısında olacak. Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Görsel Sanatlar ve İletişim Tasarımı Programı öğrencilerinin çalışmalarının yer alacağı sergilerden ilki Multimedia University Cyberjaya Kampusu’nda yarın açılacak. “A Journey to Self Expression “Within Figure” (İfade Özgürlüğüne Yolculuk) başlığını taşıyan ikinci sergi ise Limkokwing University of Creative Technology Kampusu’nda 8 Şubat’ta açılıyor. Bu sergide Sabancı Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Wieslaw Zaremba’nın yanı sıra Polonyalı sanatçı Roman Gajewski’nin yapıtları sergilenecek. Sergilerin üçüncü ayağında ise profesyonel sanatçıların çalışmaları ile öğrenci yapıtları birlikte sergilenecek. “Empty Eyes” (Boş Gözler) adını taşıyan bu sergi 10 Şubat tarihinde Limkokwing University of Creative Technology şehir galerisinde açılacak. Sergide Sabancı Üniversitesi öğrencileri Taner Artan, Hürcan Yılmazer, Batu Akan, Mehlika Akar, Ege Kanar, Öner Özlü ve Sanem Güler’in yanı sıra Malezyalı fotoğraf sanatçıları Kim Teoh, Yoong Wah (Alex) Wong, Kelvin Chan, Wong Chee Leong, Yang Zi Xiong, Wong Kin Hoong ve Danny Lee’nin çalışmaları yer alacak. SARİ GALİN Feminist müzisyen ozgat yöresinden “Aynalı Körük” her Y yönüyle kadınların eseri. Kadın ağzı bir türkü olmasının yanı sıra düzenlemelerden enstrümanlara kadar tüm aşamalarına kadın eli değmiş: “Kadın müzisyenler 2004’ten beri ayrı çalışmalar yapıyoruz. BÜ kaynaklı ‘Feminist Kadın Çevresi’ diye bir oluşum içindeyiz. Kadınlar müzikte genelde solist, yorumcu olmuşlar ama düzenleme, beste işlerini hep erkekler yapıyor. Ben de uzun süre ne söz yazmayı, ne beste ne de düzenleme yapmayı düşündüm. ‘İyi bir solist olayım yeter’ diye yaşadım. Bu albümde de ‘Kadına dair bir şey söylemeli’ diye düşündüm. En azından bir kına gecesi türküsünde kadın ortamını canlandırdık.” ALİ EKBER ÇİÇEK ANISINA Albümünün ana temasını Orta Anadolu Türkmen müziği olarak belirleyen Öney, Türkmen oymaklarının konup göçtüğü bölgelere de uzanmış. Sarı Yazma bozlağına hakkını veren güçlü sesi, Ali Ekber Çiçek anısına Lazım Değilsen’le Erzincan’dan bir semah havasında tınlamış. Barış Güney’in bestesi Irak Olduk’un sözlerini yazan Öney, bu konuda da kendisini geliştirmek istiyor. Feryal Öney’in Kardeş Türküler’in 1997’deki grupla aynı adı taşıyan ilk albümünde seslendirdiği “Dağlı Gelin” anlamına gelen Sari Galin, 19 Ocak günü saat 15.00’ten sonra Hrant Dink’e söylenen bir ağıda dönüştü. Öney, Tatul Altunyan Korosu’nda bir kadın solistin söylediği türküyü uzun süre dinleyerek aynısını okumaya gayret etmiş: “HardasanAzeri Şarkılar albümü için ilk röportajı benimle Hrant Dink yapmıştı. Sari Galin’i en çok insanla paylaştığımız gün de Hrant Abi’nin cenaze günü oldu. Kendi sesimi dinlerken hiç bu kadar etkilenmemiştim, bu ortamda duymak çok acı verdi. O gün Türkçesini de Yavuz Bingöl’den dinledik. Azericesi Sarı Gözel’dir. Halkların bir arada yaşamışlığının, iç içe geçmişliğinin göstergesi olduğu için söylemiştik. Aynı ezgi, farklı dillerde söylenmiş, bugünlere gelmiş. Bu ortak ezgi, o kanlı saldırıya aynı zamanda güzel bir cevap oldu.”