Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 H A C dizi 9 ŞUBAT 2007 CUMA 1978’de uğradığı silahlı saldırı sonucu yaşamını yitiren Doç. Dr. Bedrettin Cömert’in kardeşi Orgeneral Faruk Cömert: ğabeyim yurt sevgisiyle doluydu A nkara savcı yardımcılarından Doğan Öz, 1978 yılında öldürüldüğünde, o sıralarda henüz beş yaşında olan kızı Bengi, bir gün annesinin elinden tutar, yatak odasına çeker, kapıyı kapar ve sorar: “Babam neden öldürüldü anne?” 1960’ların sonundan başlayarak 1980’lerin başına değin süren bir dönemi yaşayan çocukların sorusudur bu. İnsanların sokak ortasında öldürüldüğü, kahvelerin tarandığı, bombalandığı, katillerin haberlerde “kimliği bilinmeyen kişiler” diye anıldığı, kanlı ellerin bulunamadığı, mahkeme önüne çıkarılamadığı bir dönemdir bu. Kapsamlı imha planını adım adım uygulamaktan çekinmeyen bir faşist örgütlenmenin, halkın her kesimini hedef alan bir ulusu birbirine düşürme tezgâhının hızarıdır da aynı zamanda. Ülkemizde binlerce kişi bu planın kurbanları arasında yer aldı. Cinayetlere yıllarca “faili meçhul” ava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Cömert, ağabeyi Bedrettin Cömert’in katledilmesinin hayatlarında önemli bir dönemeç olduğunu belirterek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ateş düştüğü yeri yakar, derler, gerçekten de düştüğü yeri yakıyor. Annem ve babam bunu hiçbir zaman kabullenemediler. Çünkü insanların kabullenmesi için bir nedeni kendi kendine söylemesi ve buna inanması gerekiyor. Genelde geride kalanlarca ‘yaşlıydı, hastalandı’ gibi nedenlerle ölümü kabullenilir. Oysa ağabeyim 38 yaşında, tam da en verimli çağında öldürüldü.” Doç. Dr. Bedrettin Cömert. BAŞLARKEN... dendi. Yakınları, cinayetlerin ardından gelen aşamaları sonu gelmez bir işkence gibi yaşayacak, kimi zaman gerçeğin bir ucuna yaklaştırılıp, sonra da onlara “delil yetersizliğinden…” denecek, araştırmalar, soruşturmalar sırasında türlü zorluklarla, engellemelerle karşılaşacaklardı. Ülkemizdeki terör olaylarının ardında kimler vardı? Bunları kimler yönetti, niçin yönetti? Gerçekleşen cinayetlerden kimler, ne için ve kim için fayda sağladı? Bundan, hangi siyasi akımın, ülkenin, çıkar grubunun temsilcileri yararlandı? Bu soruların yanıtları, hiç kuşkusuz, “Babam neden öldürüldü anne” sorusunun da yanıtıdır. Okuyacağınız bu dizi, önümüzdeki günlerde Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı Yayınları arasından çıkacak ‘Neden Öldürüldüler?’ adlı kitaptan özetlenmiştir. ‘Sanat tarihçisi de oldu ama edebiyattan kopmadı’ ORGENERAL FARUK CÖMERT O kadar kitap okuyan bir insandı ki, zamanını boş geçirdiğini hiç görmedim. Edebiyatçıydı, sanat tarihçisi oldu. Ama edebiyattan hiç kopmadı. Varlık’taki şiirleri, deneme yazıları hayatında çok önemli bir yer tutuyordu. O zamanlar Sıvas Lisesi meşhur bir liseydi. Çok önemli öğrenciler yetiştirdi. Babamın, Kangal’dan sonra Gürün’e tayini çıktı. O zamanlar Milli Koruma Kanunu vardı. Bu kanunun da, iyi malın yanında kötü malın da satın alınması gibi bir maddesi vardı. Gürün’de ağabeyim kırtasiyeye gitmiş. Sarı matematik defteri almak istemiş. Kırtasiyeci, bunu alırsan bu defteri de almak zorundasın, gibi bir şeyler söylemiş ona. O da çocuk aklıyla gitmiş mahkemeye şikâyet etmiş onu. 978’de uğradığı silahlı saldırı Ondan çok söz ederdi. Okulun sonucu yaşamını yitiren Doç. Dr. edebiyat faaliyetlerinde öncülük Bedrettin Cömert’in kardeşi yapıyordu. Lise yıllarında Varlık Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral dergisinde şiirleri çıkardı ağabeyimin. Faruk Cömert, yıllar sonra ağabeyinin Benim üzerimde de çok olumlu etkisi ölümü ile ilgili görüşlerini açıkladı. olmuştur. Benim ‘zorunlu’ kitap Orgeneral Faruk Cömert, kendisiyle okumamı o başlatmıştır. yaptığımız söyleşide, Bedrettin Ağabeyim Sıvas Lisesi’nde parmakla Cömert’in öldürülmesi ile ilgili olarak gösterilen öğrencilerdendi. Liseyi “Yurt sevgisi vardı ve bu yurt sevgisi bitirince hem üniversite sınavlarına daha sonra başına çorap ördürdü. hazırlanıyor hem de geceleri bir Bugüne kadar kalmış olsaydı fabrikada puantörlük yapıyordu. parmakla gösterilen bir insan olurdu. Türk–İtalyan Kültür Anlaşması Ülkemize çok yararlı olabilecek bir çerçevesinde açılan bir sınava girdi. insanı öldürdüler” değerlendirmesini Bu sınavı Türkiye’den bir tek o yaptı. Orgeneral Cömert, sorularımıza kazandı. Orta birinci sınıfta belge şu yanıtları verdi: alacak çocuk, orta ikinci sınıftan sonra Bize Bedrettin Cömert’in müthiş bir performans göstermişti. çocukluğunu anlatır mısınız? Ağabeyimle aramızda beş yaş vardı. TALYA’DA EĞİTİM ALDI Çok yaramaz bir çocuktu. Hatta, eskiden, bilirsiniz, mahallelerde İtalya sınavını kazandıktan sonra kadınlar çıkrıkla ip eğirirlerdi. İtalya’ya gitti. Orada 9 yıl kaldı, Bedrettin mahalleyi dolaşır, bütün İtalyan dili ve edebiyatı okudu. Bu kadınların iplerini koparır ve kaçardı. dönem içerisinde Maria Augostino ile Taş atar altında durur, derler ya, işte evlendi. Çocukları oldu. Türkiye’ye öyle bir çocuktu. Ailemiz mahallede dönmek istediler. Ankara’ya geldiler. sevilen bir aileydi. Dedem müftü idi. Türkiye’ye geldikten sonra ilk Lütfizade’nin torunu, dolayısıyla çok müracaatı DTCF İtalyan Filolojisi’ne afili bir çocuktu mahallede. Bu oldu. Ancak almadılar onu. Edebiyat konuyu biraz açmak istiyorum. doktorası vardı. Tekrar İtalya’ya gitti Basında zaman zaman yanlış şeyler ve sanat doktorası ile döndü. Bu anlatılıyor. İşte fakir bir ailenin doktorayla Hacettepe Üniversitesi çocuğuydu, diye. Aksine, zengin Sanat Tarihi Bölümü’ne asistan olarak sayılabilecek bir ailenin çocuğuydu. girdi. Gazeteye Hatta ben ağabeyimi tarif hatırlıyorum, eden bir ilan ağabeyim küçükken vermişlerdi, onu pek yemek yemezdi; alsınlar diye. babam onun için Doçent oldu. özel bir lokanta Çok parlak bir ayarlamıştı, gitsin öğretim orada canının görevlisiydi. Ecevit istediğini yesin diye. hükümeti Öylesine iyiydi zamanında ailemizin durumu. üniversitelerde Ama daha sonra soruşturma babam iflas etti. komisyonu İşlerini tasfiye etmek kuruldu. 30 zorunda kaldı. öğrencinin okuldan Memuriyete atıldı. atılışı olmuş. O Toprak Mahsulleri zamanlarda sağsol Ofisi’ne girdi. Daha çatışmaları çok sonra Sıvas’ın fazlaydı. Kangal ilçesinin Bu komisyonların Orgeneral Cömert, yıllar Armağan kasabasına başkanlığına sonra ağabeyinin ölümü gittik. getirildi. O kadar ile ilgili görüşlerini Aile yapınız çok profesör açıkladı. nasıldı? varken neden o Ailemiz çok sevecen getirildi, hâlâ da bir aileydi. Herkes merak ederim. birbiriyle beraber olmaktan çok mutlu olurdu. Babam, dedem hepsi aynı CI HABER evde otururdu. Bu büyük ailenin içinde büyüdük. Siz olayı nasıl öğrendiniz? Ağabeyim ortaokul birinci sınıfta Ağabeyim öldürüldüğü zaman okurken belge alacaktı; birinci sınıfta Marmaris’te izindeydim. Öğlen saat ikinci yılıydı. Öyle bir tedirginlik vardı 13.00’tü. Denize giderken yaşlı bir ki ailede, Allah’tan o yıl kıl payı sıyırdı adam radyo dinliyor, heyecanla ve sınıfını geçti. söyleniyordu. Ne olmuş amca dedim, yanına yaklaştım. O zaman INAVI KAZANDI Bedrettin’in öldürüldüğünü öğrendim. Hayatımızda ve özellikle anne ve Kangal’da orta ikinci sınıftayken, babamın hayatında çok önemli bir ağabeyimin hayatında çok önemli bir dönemeç oldu. Her zaman şunu değişiklik oldu. Öğretmeni esprili bir söylerim; bir annebaba için evladını şekilde, “Yine mi ders çalışmadın” kendisinden önce kaybetmesi çok acı gibi şeyler söylemiş, onurunu biraz ve çok zor bir durumdur. “Ateş zedeleyen bir durumla karşılaşmış düştüğü yeri yakar” derler, gerçekten galiba. Bu hayatında bir dönüm de düştüğü yeri yakıyor. Annem ve noktası oldu. Ondan sonra babama babam bunu hiçbir zaman gelmiş, “Baba ben iftihara geçeceğim” kabullenemediler. Yaşamlarının demiş. Babam da esprili bir şekilde, sonuna kadar bu acıyla yaşadılar. “Git oğlum ne iftiharı, sen sınıfını geç Kabullenmek çok zor. Çünkü yeter” demiş. Ve o yıl ağabeyim insanların kabullenmesi için bir nedeni iftihara geçti. Yine o yıl devlet parasız kendi kendine söylemesi ve buna yatılı sınavına girdi, kazanarak Sıvas’a inanması gerekiyor. Genelde geride gitti. kalanların ‘yaşlıydı, yaşını başını aldı’ Edebiyata ilgisi ne zaman başladı? veya ‘hastalandı’ gibi nedenlerle Edebiyata ilgisi Sıvas Lisesi’nde ölümü kabullenilir. Oysa ağabeyim 38 başladı. Öğretmeni Halim yaşında bir insan, tam da en verimli Yağcıoğlu’nun ağabeyim üstünde çok çağında öldürüldü. büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. SÜRECEK 1 ‘BABAM TAYİNİNİ İSTEDİ’ Gürün’ün çok önemli bir eşrafından olan bir aileyi hapse attılar. Bu olay ailemizi çok üzdü, bizim ailenin istekleri dışında bir olaydı. Bu olaydan sonra ağabeyimin yolunu kesmeye başladılar. Babam da “Buradan gidelim de çocuğun başına bir şey gelmesin” diyerek tayinini istedi. Antalya’nın Elmalı kazasına tayin olduk. Hiç unutmam kıştı, GürünSıvas karayolu da o gün ilk defa ulaşıma açılıyordu. O zaman karayolu yoktu. Gazete on beş günde bir gelirdi. Biz on beş günlük birikmiş gazeteleri okurduk. O karayolundan ilk geçen biz olduk. Hrant Dink’i vuran örgütün eylemcilerinin hafızası sabote edildi İ Lojistik hattı kesildi mi? Mehmet FARAÇ Trabzon kaynaklı üç saldırının merkezinde, tetikçi Ogün Samast’ın SIM kartları üzerindeki gizem açıklanamazken Yasin Hayal’in, eylemden aylar önce cep telefonu kullanmaktan vazgeçmesi de soru işaretleri taşıyor. Hizbullah’ın pelur kâğıtları, El Kaide’nin ise internet üzerinden haberleştiği dikkate alındığında, Dink’i vuran örgütün iz bırakmama uğruna akıllıca bir lojistik taktik geliştirdiği anlaşılıyor. Böylesi bir organizasyonun sıradan kişilerce yapılamayacağı göz önüne alındığında, eylemin karartıldığı, eylemcilerin hafızasının ise sabote edildiği akla geliyor! O halde bu ince taktiğin ucu nereye uzanıyor? Dink suikastının ardından tetikçi, organizatör ve azmettiriciye rahatlıkla ulaşılması, perde arkasındakileri gizlemeye yönelik örgütsel taktik olarak değerlendirilse de cinayetin uzman kadroların planlamasıyla gerçekleştiği yolunda ilginç ayrıntılar dikkat çekiyor. Şüphesiz bu ayrıntılar, Dink’i vuranların sadece sıradan, lümpen ve sorunlu çocuklar olmadığını, eğitilmiş ve destek verilmiş kıtalar olduğu konusunu da ciddi biçimde gündeme getiriyor. ELURDAN ÖLÜM FERMANI.. Türkiye’de son 10 yılda önemli eylemlere imza atan Hizbullah, kurye sistemini en iyi organize etmiş örgüt olarak öne çıkıyor. İstihbarat örgütlerini bile kıskandıracak bu organizasyon basit ama akıllıca bir sisteme dayanıyor. Hizbullahçılar, örgüt içi haberleşmede uzun yıllar kuryelerin taşıdığı ve gerekirse ağızda çok kısa sürede yok edilebilecek pelur kâğıtlar kullanıyor. Hizbullahçılar, Diyarbakır’da, Batman’da yüzlerce ölüm kararını bu pelur fermanlar üzerinde taşıyor! Örgütün kadroları ve eylem planlarının uzun yıllar çözülememesinin altında işte bu basit ve etkili plan yatıyor. 1520 Kasım 2003’te İstanbul’da 4 bombalı saldırı gerçekleştiren El Kaidecilerin ise haberleşmede birinci planda interneti kullandığı konusundaki çarpıcı bilgiler polis arşivlerinde duruyor. NE CELL?.. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın, “milliyetçi duygular”, savcının ise “cürüm işlemek için silahlı örgüt” diye nitelediği Trabzon kaynaklı yapılanma ise ilk etapta internet üzerinden haberle olduğu konusunda yetkililer kamuoyuna mantıklı bir yanıt vermekten kaçınıyor. İddiaya göre Samast, Samsun’da gözaltına alındığında üzerinde bir sim kart da ele geçiriliyor. Bu kart tutanaklara 544’lü olarak yazılıyor. Ancak tetikçi, İstanbul’daki sorgusunda 544’lü hattı hiç olmadığını, 538’li bir SIM kart kullandığını anlatıyor. Bu durum tetikçinin SIM kartının değiştirildiği iddialarını yoğunlaştırıyor. Samast cezaevine giderken montunun astarında iki SIM kart daha bulunuyor, ancak bu kartların hem Samsun’da hem de İstanbul’daki sorgulamada nasıl ortaya çıkarılamadığı da açıklanmıyor. Samast’ın cep telefonunun da ele geçirilemediği iddia ediliyor. P Dink suikastının ardından tetikçi, organizatör ve azmettiriciye rahatlıkla ulaşılması, perde arkasındakileri gizlemeye yönelik örgütsel taktik olarak değerlendirilse de cinayetin uzman kadroların planlamasıyla gerçekleştiği yolunda ilginç ayrıntılar dikkat çekiyor. suikastı için aylar öncesinden planlar yaptığına göre haberleşmeyi nasıl sağlıyor? Örneğin Samast suikast öncesinde ankesörlü telefondan arayarak “Daraldım, içeri girip üç beş gazeteci öldüreyim” dediğinde Hayal’in elinde nasıl bir telefon bulunuyor? Ankesör, sabit telefon ya da cep telefonu olduğu konusu nedense deşilmiyor! Oysa, McDonald’s eylemi öncesinde cep telefonu ve internete aşırı düşkün olan Yasin Hayal’in, Dink suikastından 7 ay kadar önce cep telefonu kullanmaktan vazgeçtiği yolunda ciddi bilgi ve bulgular bulunuyor. Babasının “Cebi yoktu” demesi ve Hayal’in zaman zaman tutuklu zanlı Ahmet İskender’in eylemin karargâhı olarak kullanılan Pelitli beldesindeki kırtasiye dükkânındaki telefondan konuşması da kendisine ait bir cep telefonu olmadığını kanıtlıyor. ABERLEŞME TAKTİKLERI Dink suikastı kimilerine basit görünse de iletişim araçları üzerinde yaratılan bir karartmanın da kurbanı oluyor. Suikastın perde arkasına ulaşılmasını engellemek isteyenlerin, eylemcilerin çevresinde iz bırakmayacak dikkat çekici ve henüz saptanamayan haberleşme taktikleri kullandıkları anlaşılıyor! Yasin Hayal, posta güvercinleri ya da Kızılderililerin dumanla haberleşme yöntemini kullanamayacağına göre, geriye örgütün haberleşmede istihbaratçıları da düşündürecek bir yöntem kullandığı olasılığı kalıyor! Birileri tetikçi ve kilit ismin telefonlarına müdahale ederek hem örgütün lojistik hattını kesmiş hem de eylemin hafızasını sabote etmiş oluyor! Bu bulgular bile suikastın arkasında profesyonel bir organizasyon olduğunu açığa vermeye yetiyor! H A S şen bir organizasyon gibi görünse de, bu görüntünün yanıltmaca olduğu konusunda ciddi kuşkular bulunuyor. Şüphesiz bu kuşkuların odağında eylemin iki önemli ismi Ogün Samast ile onu yönlendiren Yasin Hayal’in cep telefonu ve SIM kartları üzerindeki gizem duruyor! Örneğin tetikçi Samast’ın kaç tane SIM kartı Bu bilgiler eylemin, telefon hatları ve trafiği konusunda ciddi bir karartma yapıldığını gösteriyor. Ancak, eylemin hafızasının tahrip edildiğine ilişkin çarpıcı bir örnek daha bulunuyor. Yani yanıt arayan çok önemli bir soru daha ortada duruyor. Eylemin kilit ismi Hayal, tetikçi Samast, Erhan Tuncel ve diğer zanlılarla Dink Töreye kurban edilen kadınlar İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) BM verilerine göre dünyada her yıl 5 binden fazla kadının töre nedeniyle öldürüldüğü bildirildi. EÜ Hemşirelik Yüksekokulu Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahsen Şirin, “Ülkemizde polisin sorumluluk bölgesinde, son 5 yılda töre ve namus yüzünden 1091 cinayet işlendiği belirtilmektedir” dedi. GÜNDEMDE... Türkiye’nin kanayan yaralarından töre cinayetleri gündemdeki yerini korurken uzmanlar ilginç bilgiler veriyor. Ülkemizde töre cinayetlerinin en çok işlendiği kentlerin Gaziantep, Diyarbakır, Kastamonu, Artvin, Denizli, Hatay ve Bilecik olduğunu belirten Prof. Dr. Şirin, “Bölgeler bazında cinayetlerin dağılımına baktığımızda, Güneydoğu ile Ege’nin töre cinayetleri yoğunluğu açısından öne çıkması dikkat çekicidir” diye konuştu. Bu tür cinayetleri işleyenlerin hâlâ toplumda “katil” yerine “namusunu temizleyen kişi” olarak görüldüğünü de anımsatan Şirin, “Öyle ki hasımlarını öldüren 1415 yaşındaki erkek çocuklar gururla cezalarını çekmekte ve tamamladıktan sonra toplumun içerisine bir katil olarak değil, bir kader kurbanı, şerefini kurtaran bir kahraman rolünde dönmektedir. Bu da problemin tanımı aşamasında karşılaşılan sayısız paradokstan yalnızca bir tanesidir” diye konuştu.