05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

9 ŞUBAT 2007 CUMA spor K im ne derse desin Şenes Erzik, Türk spor tarihine ismini altın harflerle yazdıran bir gurur abidesidir. Kim mi destek veriyor? Söyleyelim, gücünü kendinden alan bir spor adamı vardır karşımızda. Dimdik ve sözünün arkasında durmasını bilen kişiliğiyle Erzik, her yerde aranan bir yönetici olmasını bildi. Y eniden Türkiye’de futbolun başına gelir misiniz? sorumuza Erzik net bir yanıt verdi... “Aman beni bu işe karıştırmayın. Bana yurtdışındaki bu görevler yetip de artacaktır.” Şenes Erzik’e Türkiye’nin ismini zirveye taşıyan görevinde başarılar diliyor, yeniden coşkuyla kutluyoruz. NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN C 19 Tehlike Postacı Değil, Kapıyı 2 Kez Vurmaz Futbolumuzun yüz akı: Şenes Erzik Ali ABALI vrupa Futbol Birliği’nin (UEFA) yeni yöneticileri ,Almanya’nın Dusseldorf kentinde yapılan kongre sonunda belli oldu. Bu kongrede yıllanmış başkan İsveçli Lennard Johansson, koltuğunu eski ünlü Fransız Michel Platini’ye kaptırdı. Ayrıca UEFA’nın yönetim kurulu da belirlendi. Yeni yönetimde bir de Türk spor adamı vardı... ŞENES ERZİK. Görev bölümü için yurtdışına çıkmak üzere olan Şenes Erzik’e sordur, “Kaç yıl oldu” diye... “16 bitti, 17 yıla girdik” dedi. Dile kolay... Avrupa’da futbolumuzun ve futbol yönetimimizin yerlerde süründüğü bir dönemde 16 yıl üst seviyede görev yapan bir Türk spor adamı yine seçiliyor ve UEFA tarihinde görülmeyen bir rekora, 21 yıla doğru gururla gidiyor. Şenes Erzik’le telefonla hayli geniş ve her konuya açıklık getiren sohbetimizde biraz buruktu... “Yeniden seçildiğim için elbette ki memnunum. Her faniye nasip olmayan bir paye, onurlu bir görev” diyen Erzik, şöyle devam etti: “Ben oy kullanmadım ama büyük heyecan duydum. 16 yıl Lennard Johansson’la birlikte çalıştım. Her şeyi beraber yaptık. Johansson az bir farkla kaybetti. İnanın ki sevinmedim. Kaldı ki Lennard Johansson Türkiye’ye genelde destek çıktı. 2005 Avrupa Şampiyonlar Ligi finalini İstanbul’da Olimpiyat Stadı’nda yaptık. Yine bir finali (UEFA 2009) İstanbul Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’na aldık. Elbette benim de tavsiyelerim oldu. İstese kabul etmezdi. Lennard Johansson en azından 10 kez Türkiye’ye gidip geldi. Michel Platini’ye uzak değilim. Şu anda günde en az 2 kez telefonla arıyor, A yapacakları konusunda bilgi alıyor. İşin aslı Michel Platini 5 yıl önce aday olmak istedi. Ben kendisini eşiyle Türkiye’ye davet ettim. O tarihlerde Antalya’da yapılan TSYD Paneli’ne katıldık. Sonra onları Lennard Johansson’la bir araya getirdim. İstanbul’da benim evimde yemek yedik. O zaman ben Platini’ye acele etmemesini, önce üye olarak çalışmasını ve böylelikle konulara yakın olmasını öğrenmesini önerdim. Beni dinledi, o zaman seçime girmedi. İşte o zamandan bu yana Michel Platini, ‘Ben başkan olduğum zaman sen yanımda olacaksın, birinci başkan yardımcımsın’ dedi. Birinci başkan yardımcısı olarak kulüpler ve liglerden sorumluyum. Sanıyorum 4 başkan yardımcısı arasında görev dağılımı yaparken bu görevler bende kaldığı gibi başka konuları da yükleyebilir. Platini bazı ülkelere Avrupa Şampiyonlar Ligi ve diğer turnuvalara 34 takımla katılımın azaltılacağı sözünü verdi. Belki de küçük ülkelerin oylarını böylelikle kazandı. Ancak 2009’a dek her şey planlandı, sözleşmeler imzalandı, naklen yayınlarda anlaşmalar yapıldı. Bu tarihe dek bir değişim yapılacağını sanmıyorum. Platini elbette bizi dinleyecektir. Ama bazı konularda değişim şart... Bu bir bayrak yarışıdır. Michel Platini genç bir spor adamı, elbette ki gençlere de fırsat verilmeli. Johansson da gençlere fırsat verilmesinden yanaydı. Gerçekçi olmak lazım. Johansson‘un büyük hizmetleri oldu. Birçok kulüple boğuştuk, mücadele ettik. Keşke kendi rızasıyla bıraksaydı. Sonu böyle olmamalıydı.” ava bastırdı, şubat için cüce, mart için deli demişler eskiler, ne yapacakları belli olmaz. Futbol uzun güneşli günlerden sonra karakışa yakalanacağa benziyor. Geçmişten ders alanlar futbolun havasını beğenmedikleri gibi tribündeki olaylardan da kaygı duyuyorlar. MalatyaElazığ, TrabzonsporKayseri, Adana DemirsporAlanya ve BeşiktaşVestel Manisa maçlarında tribünlerin adeta savaş tatbikatı yapmalarına dikkat edilmesi gerekir. Çünkü bu tatbikat iki kulübün yandaşlarının penaltıydı değildi ya da goldü ofsayttı kavgasına benzemiyor. Bu tartışmanın içinde bir değil birçok mesaj var, altı kırmızı çizgilerle çizilecek birtakım vurgular var, ama bakıyorum, tribünlerdeki bu kıpırdanmayı her zamanki sıradan tartışmalar gibi görenler çoğunlukta. Biraz eskiye dönelim, KKP’nin başladığı yıllara; ilk tepkimiz her maç öncesinde Ulusal Marşımızı söylemek olmuştu. Önceleri şaşırmıştık, çünkü katılanlar vardı, katılmayanlar vardı, ayağa kalkanlar, vardı oturanlar vardı, Ulusal Marşımıza yapılan saygısızlığa karşıydık. Ama cami avlularından uğurladığımız şehitlerin sayısı arttıkça statlarda da ulusal marşların daha düzgün söylenmesi sağlanınca herkes, hepimiz ortak tepkimizi göstermeye başladık. Tek vücut oldu tribünler, hatta stadın dışında gelip geçenler bile tribünlerin sesine kulak verdiler, saygı duruşuna geçtiler. Bugün tribünlerdeki hava bambaşka. İçimize giren birtakım fitneler yıllardır kardeş gibi birlikte yaşayan insanların arasına nifak sokmakla kalmadılar, H aralarına ateş attılar. Kimi içeriden, kimi dışarıdan yönlendirilen birtakım ne idüğü belli olmayan (belli olanlar da var) karanlık insanlar her fırsatı kullanmaya çalışıyorlar. Bugünlerde tribünlerdeki çok dikkat çekici olaylardan aklı başındaki insanlar huzursuz. Çünkü tribünlerdeki hava, basit ve palyatif önlemlerle giderilecek ya da üzerinde durulmayacak kadar hafife alınacak olaylar değil. Hatta onlarca insanın can verdiği bir KayseriSıvas maçı bile değildir. Bir kıvılcım çok daha büyük ve onarılması mümkün olmayan yaralar açabilir. Bir emniyet müdürünün söylediği “Birtakım kendini bilmez fanatikler için polis gücünü bu kadar kullanmaya gerek yok’’ demesi de geçmişte kalmalıdır. Futbolun tüm sorumluluğunu taşıyan Türkiye Futbol Federasyonu da kendi görev ve sorumluluğunun çerçevesi içinde birtakım önlemler almalıdır, saha içindeki görevlilerin dikkati çekilmelidir. Güvenlikle sorumlu olanlar tarafından ise maçların yapıldığı illerde, en büyük mülki amir olarak, başta vali olmak üzere güvenlik için olağanüstü önlemler alınmalıdır. Futbol Federasyonu Başkan Yardımcısı Kemal Kapulluoğlu’nun “Tribünlerde taraftarların astıkları tahrik edici afişler ve pankartlar kulüpleri ilgilendirir” demesi ise şaşırtıcı ve yanlıştır. Bir görüş, hukukçu olan Sayın Kapulluoğlu’na yakışmayacak sözlerdir. Bugün bu gelişmeler kulüpleri de aşmış durumdadır. Tehlikenin farkında olmak gerekmez mi? ayucelman?yahoo.com FIFA’ya şikâyet yok Arif KIZILYALIN luslararası Futbol Federasyonları Birliği FIFA’nın ‘siyasi baskı’ gerekçesiyle Türk futbolunu incelemeye almasının yankıları sürerken, Haluk Ulusoy yönetiminin Bakan Mehmet Ali Şahin ve AKP hükümetini Zürih’e şikayet etmediği ortaya çıktı. FIFA, izleme komisyonunun Türkiye’de yayımlanan gazete, dergi ve TV kanallarındaki haberleri dikkate alarak Futbol Federasyonu’ndan konuyla ilgili bilgi istediği ve prosedür gereği, ‘ön bilginin’ verildiği öğrenildi. Gazetelere yansıyan ‘Haluk Ulusoy Türkiye’yi Zürih’e şikayet etti’ haberlerinin gerçeği yansıtmadığını ifade eden bir federasyon yetkilisi, “Ortada şikâyet yok, bilgilendirme var. Bu da durup dururken, Haluk Ulusoy’un girişimiyle ortaya konan bir bilgilendirme değil, zorunlu bir bilgilendirme. Çünkü Türk basınını bağımsız bir medya izleme grubu aracılığıyla takip eden FIFA, Haluk Ulusoy yönetiminden genel sekreterlik aracılığıyla bilgi istedi. Söz konusu bilgi de saptırılmadan FIFA’ya iletildi. Bu yasal bir prosedür” ifadesini kullandı. Haluk Ulusoy’un da ‘şikâyetçi’, ‘ihbarcı’ du ŞENES ERZİK KİMDİR? G iresun’da doğan, liseyi İstanbul Robert Koleji’nde, yüksek öğrenimini de Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamlayan ve master derecesini alan Erzik çalışma hayatına ekonomik konularda görev alarak başladı. Yurtiçinde ve yurtdışında üst görevlerde bulundu. Türkiye Futbol Federasyonu’nda da 1976’dan itibaren çalışmaya başladı İlk görevi Dış İlişkiler Komisyonu üyeliğidir. Daha sonra yönetime girdi, başkan yardımcılığı ve 1989 1997 yıllarında Futbol Federasyonu Başkanlığı yaptı. Halen Türkiye Futbol Federasyonu’nun Onursal başkanıdır. Bu arada UEFA ve FIFA’da görev alan Erzik’in yıldızı yaptığı çalışmalarla parladı. UEFA’da 1982 1990 yıllarında Gençler Komitesi üyeliği, 1990’dan itibaren de İcra Kurulu üyesi oldu; 1994’te asbaşkan ve 2000’den bu yana da birinci asbaşkandır. Bu satırları kaleme aldığımız sırada henüz görev bölümü yapılmadı. Ama Şenes Erzik yine birinci asbaşkandır. U O bir efsane:Voleci Şeref Ahmet YAZICI ir futbolcu hayal edin... Düz bir vuruşla gol atıyor ama voleleri meşhur olduğu için seyirci golü beğenmiyor... O da gidip hakeme itiraz ediyor... “Hocam golü saymayın. Top elime çarptı.” Kimden mi bahsediyoruz? Beşiktaş’ın efsane forveti Şeref Görkey’den... Namı diğer voleci Şeref’ten... Şeref Görkey, 1913’te İstanbul’da doğdu. Annesinin anlatığına göre yapraklar dökülürken... Çok küçük yaşta Nişantaşı’nda futbola başladı ama yetiştiği yer Beşiktaş Genç Takımı oldu. Kısa sürede yıldızı parlayan Şeref Görkey, 16 yaşında kapısından adımını attığı Beşiktaş’tan bir daha hiç ayrılmadı. Büyük efsane futbol hayatı rumuna düşmekten son derece rahatsız olduğu öğrenildi. Ulusoy’un yakın çevresine, “Milli takımlar için iş hayatını, kariyerini ortaya koyup, Türk bayrağının peşinden dünyanın dört bir yanına giden, bu uğurda eşinden çocuğundan uzak kalan bir insan ülkesini, formasını hiçbir yere şikâyet etmez. Şikâyetçi pozisyonuna düşmek hem beni hem de ailemi derinden sarsmıştır. Ulusoy ailesi bu ülke için çalışan, vatandaşlarına iş ortamı sağlayan, vergisini veren bir girişimci ailedir. Şikâyet söz konusu değildir. Bu işten kimler ne çıkar sağlayacak önce o araştırılsın, Türk futbolunun geleceğiyle oynanmasın” dediği öğrenildi. FIFA SORUNCA! Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in Federasyon Genel Kurulu üyelerini 12 kez olağanüstü genel kurula çağırması ile AKP’li belediyelerin futboldaki tavrı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın federasyon başkanı varken ‘aday’ aramasının FIFA’ca ön delil kabul edildiği ve bu gelişmelerin ardından Futbol Federasyonu’ndan detaylı bilgi istendiği de vurgulandı. B boyunca attığı toplam 320 golün 99’unu voleyle kaydetti. Hiç penaltıdan golü yok. Çünkü duran topların fileye gitmesini gol olarak görmüyordu Şeref Görkey... Meşhur voleleri sorulduğunda da hemen Baba Hakkı’yı anımsıyordu... “Attığım gollerin çoğunda Hakkı’nın emeği vardır. Baba Hakkı gibi topu ayağına lokum misali oturtan arkadaşın varsa, o voleleri sen de atarsın!” Bir keresinde Fenerbahçe’ye normal bir gol atmış Görkey. Tribünlerden hemen “Sana yakışmadı” şeklinde sitemler yükselmiş. Bunun üzerine Şeref Görkey’le hakem arasında şu diyalog yaşanmış: Şeref Görkey: Hocam bu golü saymayın. Hakem: Şaşkınlıkla Neden? Şeref Görkey: Elime çarptı hocam. Hakem: Ben görmedim ve golü verdim. Artık iptal edemem. Hakemi “kandıramayan” Görkey, devre arasında soluğu Baba Hakkı’nın yanında alıyor: “İkinci devre hep havadan isterim topları...” İstediği oluyor ve kendisine ilk yarıda sitem eden taraftarlardan muhteşem bir voleyle adeta özür diliyor. Voleci Şeref kıyafetlerine hep dikkat etmiş. Hiçbir maça, saçına briyantin sürmeden çıkmamış. Belki de bu nedenle kolejli hayranları hep olmuş. Görkey işte bu kolejli kızlardan birine, Nükhet hanıma kaptırmış gönlünü ve 1940’ta hayatlarını birleştiren imzayı atmışlar. Beşiktaş futbol tarihinde 18’i resmi olmak üzere tam 22 şampiyonlukta imzası olan Şeref Görkey, dönemindeki ulusal maç azlığından sadece 1 kez (A) ulusal formayı giyebildi. Yugoslavya’yla oynanan ve 33 biten maçta da takımının ilk golünü attı. Görkey futbolu bıraktıktan sonra da yeşil sahalardan kopamadı. Beykoz ve Adalet’in dışında Beşiktaş’ta da teknik direktörlük yaptı. 1962’de ulusal takımda teknik adamlık görevini üstlendi. 1960’da da Beşiktaş Divan Kurulu üyesi olarak hizmetlerini sürdürdü. Şeref Görkey, 2004’te Beşiktaş bayrağına sarılı tabutunda 20 yıl boyunca giydiği “10 numara Ş.Görkey” yazılı çubuklu formasıyla son yolculuğuna uğurlandı. Türk futbolu sizi unutmayacak... ‘Türkiye’de özerklik bitti’ Spor Servisi Güney Kore’nin Seul takımını çalıştıran teknik direktör Şenol Güneş, “Türk futbolunda özerklik konuşuluyor. Türkiye’de özerklik yok, özerk diye bir şey yok’’ dedi. Özerkliğin çıkışıŞenol Güneş nın doğru, ancak uygulanış biçiminin çok çirkin ve yanlış olduğu iddiasında bulunan Güneş, “Serbest mahkemelerin yerine geçip de kendi kendilerine kararlar veren ve insanların haklarını gasp eden bir kurum olabilir mi? Orada keyfilik olabilir mi? O nedenle Türkiye’deki futbol federasyonu anlayışı iflas etmiştir’’ diye görüş belirtti. Bugün için Türkiye’de çalışacağı bir ortam olmadığını kaydeden Güneş, şöyle devam etti: “Milli takımdan ayrıldıktan sonra zaten çalışmayı düşünmüyordum. Çünkü hakikaten çok canım sıkıldı, o ayrılış şeklim çok çirkindi. Milli takım hocası bu şekilde gönderiliyorsa ve buna duyarsız kalınıyorsa, o ülkede futboldan bahsedilemez, bahsedilmemeli. Aynı şey yarın Fatih Hoca’ya da yapılırsa, Ersun’a da yapılırsa çok çirkindir. Bu işlenmediği için de Türk futbolu ileride ilahi adalet tecellisiyle hak ettiği yeri bulamayabilir. Kanunlar nezdinde, kanuna uydurursun bazı şeyleri. 40 senesini futbola veren bir adamı yok etmeye çalışıyorsunuz. Edersiniz, hiç önemli değil, 10 kişiyi de 100 kişiyi de yok edersiniz, ama aslında kendinizi yok ediyorsunuz.’’
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle